Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Size hep öğrencilik yıllarımın okul hatıralarını anlattım daha çok. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki insanların arasında çok derin ve uzun yıllara dayanan ilişkiler vardır. Hele bunlar Türkler ve Almanlar ise asırlar öncesine uzanan köklü ilişkiler vardır.

Bunu nasıl farkettiğimi siz sormadan ben söylemek isterim. Hepimiz biliyoruz 1933 yılından itibaren Almanya üzerinde kara bulutlar dolaşmaya başlamıştı. Ûlerleyen dönemde ülkedeki Yahudi azınlığa karşı uygulanan politika giderek sertleşti ve ülkemizde çok kötü olaylar oldu. Komşularımız olan insanlara haksızlık yapılıyor ve biz Alman halkı onlara yardımda bulunamıyorduk. Size uzun uzun anlatmak istemiyorum, neyi anlatmak istediğimi çok iyi anlıyorsunuz. Çünkü ülkemizdeki baskılar Almanya’yı yaşanmaz hale getirdi ve insanlığın en büyük enerjisi olan insanlar artık mutsuz olma ya başlamıştı. Milyonlarca entelektüel Almanya’yı terkediyordu.

Ülkeden giden beyin göçü önemli ölçüde Okyanus ötesine, yani uzaklardaki Amerika’ya gidiyordu. Yani başımızdaki bir ülke ise bu akademisyenlere sahip çıkarak onlara vatan olarak kullanabilecekleri bir ülke ve çalışabilecekleri imkanlar sunuyordu. Bu ülke Türkiye idi. Türk lider Atatürk Alman akademis yenlere verdiği imkan ve özgürlük dönemin fakir Türkiyesi’nde çok büyük bir jest idi. 1930‘ların başından itibaren Türkiye’deki tüm üniversite, fakülte ve enstitülerde çok sayıdaAlman akademisyen çalışmaya başladı. Tercüman yardımı ile de olsa derslerini verebiliyorlardı. Atatürk’ün tek şartı vardı onlar için; En kısa zamanda Türkçe’yi öğrenerek derslerini Türkçe verebilmeleri idi. Duydum ki en başarılısı Ernst Reuter imiş ve daha birinci yılı dolmadan derslerini Türkçe vermeye başlamış. Atatürk’ün bu politikası önünde saygı ile eğiliyor, bilim insanlarına olan desteğini takdir ediyorum.

Esas konu detaylar değil, Atatürk’ün politikası ile Türkiye, yeni yüksek öğretim kurumları, enstitüler ve fakülteler kazanmış. Alman akademisyenler de ciddi anlamda çalışmalarına ara vermeden devam ederek öğrenciler yetiştirip insanlığa hizmet etmişlerdi. Ûki tarafın da zor yılları kendi imkanları ile kolaya çevirmeyi başardığını farkediyoruz. Bunları geçen akşam Münih’de Altes Rathaus’da Türk Tarih Kurumu ile IKG Enstitüsü tarafından düzenlenen “Alman akademisyenlerin Modern Türkiye’ye Katkıları” adlı çalıştayda öğrendim. Hep derim Türkler ve Almanlar tarihlerini okurlarsa birbirlerini daha iyi tanırlar. Bu bağlamda arkadaşım Latif Çelik’e sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Ukrayna konusu Alman dış siyasetinin bir numaralı konusu olmaya devam ediyor. Almanya sınırlarından birkaç yüz kilometre uzaklıktaki kriz şu an için direkt olmasa bile dolaylı olarak çok sayıda tedarik zincirinde hasar oluşmasına sebep olmuş durumda. Almanya Başbakanı Olaf Scholz geçtiği-miz fhafta mecliste yaptığı ko-nuşmanın nerde ise tamamını Ukrayna-Rusya arasındaki krize ayırarak, Rusya bu savaşta kesinlikle başarılı olmamalı” şeklinde mesaj vererek yeni dönemdeki Alman dışiç politikasının yönünü belirlemiş oldu. Başbakanın her ne olursa olsun Rusyanın kazanmasını engellemeliyiz sözleri ise, kararlılık vurgusunun dışa yansıması idi. Başbakanın,  Ukrayna’nın kazanmasını AB ülkeleri ile birlikte sağlayacaklarını belirtmeleri ise topluluk için ayrı bir mesaj olarak kaydedildi.

 

Şubat ayında başlayan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın ortaya çıkaracağı risklere işaret eden Scholz, bu savaşın kuşkusuz bu zorlukların en büyüğü olduğunu ifade ederek, AB'nin burada kararlı ve birlik içinde hareket ettiğini, hatta savaşın hızının kesilmesi ve Ukrayna savunmasının güçlenmesine olumlu etki yaptığını ifade etti. Alman başbakan Ukrayna'ya silah yardımı yapılmasını savunarak, "Vahşice saldırıya uğra yan bir ülkeye kendisini savunmak için yardım etmek gerilimi tırmandırmaz. Ancak bu saldırıyı püskürtmeye ve böylelikle mümkün olan en kısa zamanda şiddeti sona erdirmeye katkı sağlar" değerlendirmesinde bulundu.

 

Almanya başbakanı burada ciddi anlamda NATO’yu da arkasına almaya çalışarak Transatlantik ittifakının önemine değindikten sonra "Hepimizin tek hedefi var. Rusya bu savaşı kazanmamalı, Kiev yönetimi kesinlikle başarılı olmalı ve hür Ukrayna kendisine saldıranları ülkesinden çıkarabilmelidir" ifadesini kullandı.

 

Şansölye Scholz, Alman hükümetinin NATO'nun bu savaşın bir tarafı olmasına izin verecek hiçbir şey yapmayacağını yinelerken, NATO’nun güçlü kalmasına vurgu yapararak, Finlandiya ve İsveç’in NATO'ya yaptıkları üyelik başvurularını memnuniyetle karşıladığını, iki ülkenin NATO'ya üyeliğiyle ittifakın ve Avrupa'nın daha güçlü ve güvenli olacağını söyledi. Ancak iki ülkenin  üyelik başvurularına Ankara’dan gelen olası vetoya hiç değinmeyerek deyim yerinde ise es giçmeye çalıştı. Oysa Ankara’nın iki ülke için ortaya koyduğu argümanlara askeri ittifakın genel sekreteri tarafından da haklı bulunmaktadır. Yakın gelecekte konunun nereye evrileceğini hep beraber görecek ve iki ülkenin üyelikleri ile ilgili söylenecek sözleri daha net duyacağız.

 

Almanya’nın savunmaya yönelik yatırım ve harcamaları için önemli açıklamalarda bulunan Başbakan Olaf Scholz, Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın diğer ülkeleri de güvenliklerini düşünmeye sevk ettiğini ifade ederek, birçok devletin savunmasına daha fazla yatırım yaptığını anımsattı. Almanya'nın da savunmasına önümüzdeki dönemde ciddi anlamda yatırımlarını artıracağını belirten Scholz, "Bir şeye dikkat edeceğiz. Savunma sistemlerimizin ve yatırımlarımızın Avrupa genelinde çok daha iyi koordine edilmesi lazım. Ülkemizin savunmasının şimdi daha iyi koordine edilerek  teknolojik imkanların bir arada kullanılması ve Avrupa savunma sanayisinin birbirine daha da yakın  olması" diye konuştu. Savaş sonrası Ukrayna'nın yeniden inşa edilmesinin milyarca avroya mal olacağını ifade eden başbakan, şimdiden "dayanışma fonu" kurulması için AB'de ön çalışmaların başlatılmasını ve bu yönde adımlar atılmasını istedi.

 

Savaş öncesinde Ukrayna' nın üyelik için başvurduğunu anımsatan Scholz, AB Komisyonunun bu konuda değerlendirmesini muhtemelen haziran sonunda açıklayacağını ifade ederek, “Emmaneul Macron'un üyelik sürecinin birkaç ay ve birkaç yılın meselesi olmadığına işaret ederken haklı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu yüzden şimdi Ukrayna'yı hızlı ve pragmatik bir şekilde desteklemeye konsantre olmak istiyoruz" dedi.

 

Olaf Scholz sessizliği ile suçlansa da, geçmişteki Maliye Bakanı içgüdüsü ile şimdiden ileride ortaya çıkabilecek şans ve fırsatları kollayarak şimdiden savaş sonrası fırsatlara hazırlanıyor.

 

Almanya, Fransa ve İtalya’nın  Başbakanları Kiev’e bir moral ziyareti yaptılar. Elbette Rusyayı da kızdırmama ya dikkat ederek açıklamalarda bulundular. Ancak somut olarak Ukrayna’ya “AB üyeliği” verilmesi için çalışacaklarını açıklayarak döndüler. Her üç lider  "adaylık" statüsü verilmesini destekledik-lerini açıkladı. Almanya Başbakanı Scholz, Ukrayna’nın Avrupa ailesine ait olduğuna ilişkin net mesaj vermek için mevkidaşlarıyla Kiev’de bulunduğunu söyledi. Hatta Ukrayna ve Moldova’ ya AB üyeliği için adaylık statüsü verilmesini savunan Scholz, “Almanya, Ukrayna lehine olumlu bir karardan yana. Bu aynı zamanda Moldova için de geçerlidir” dedi.

 

AB’ye üye olmak isteyen Batı Balkan ülkelerini işaret eden Scholz, “Batı Balkan ülkelerine verdiğimiz sözü yerine getirmemiz Avrupa'nın inandırıcılık meselesidir” değerlendirmesinde bulunurken, aslında AB’nin söz verdiklerinden istediklerini yerine getirip istemediklerini tozlu raflara kaldırabileceğini ortaya koyuyor. Aynı AB’nin, hatta Almanya’nın ve dahi SPD’li Íansölye Gerhard Schröder’in Türkiye için verdiği sözler şimdiki Alman yönetimini anlaşılan pek ilgilendirmiyor.

 

Şansölye Scholz, AB’ye katılım için tüm adayların yerine getirmesi gereken net kriterlerin bulunduğunu anımsatsa da, Putin bastırınca AB’nin siyasi değerler borsası da alt üst oldu. Birçok ülkeye artık AB üyeliği AB liderleri tarafından teklif veya tavsiye edilmeye başladı. AB’nin lider ülkeleri Brexit sonrası üye sayısını artırarak güç olabilmenin pek de kolay olmadığını artık görmeye başladı-lar. Uluslararası siyasetin bilinen gerçekle- rinden olan askeri gücün kadar sözün olur gerçeği AB’nin sanayi ülkelerinin de bu krizde anladıkları bir gerçek olarak ortaya çıktı.

 

AB ülkeleri uzunca bir süre daha ABD’nin kontrolündeki NATO şemsiyesi altında yaşamaya devam edecekler. Güvenlik ile zenginliğin tek elde toplanması halinde siyasi ağırlığın olabileceğini AB liderliği farkederken, hızlı bir şekilde Ukrayna’ya “bize gel” teklifi götürdüler. Brüksel ile Kiev arasında her ne kadar çok önceleri böyle bir görüşmeler olduysa da, Rus saldırısı sonrası herkes duvarını yeniden tahkim edip savunma bütçelerini yeniden hesaplamaya koyuldu. AB üyeliği için herkesin önüne değişik kriterler koyan Almanya-Fransa ikilisi, bu sefer hızlı bir şekilde çok sayıda Avrupa ülkesine teklif etmeye başladıar.     

         

Ukrayna - Rusya krizi Avrupa’nın yeniden yapılanması için milat görüntüsü verse de, yeni dönemde Ûngilteresiz bir Avrupa’nın kendi içinde ABD hegomanyasına boyun eğmelerinin yolunu açmış görünüyor. Bundan sonra paranın ve gücün babası ABD yeni dönemde dikte edecek ve  diğer ülkelerden isteyecektir. Türkiye gibi sistemin dışında oynamak isteyen, sizden şu silahlar dışında birşey almam ve etrafımdaki kurulu düzenleri değiştirmek isterken bana da sorulması gerek diyen ülkeler, yeni dönemin yeni sisteminde kara kedi ilan edileceklerdir. Türkiye’nin oynadığı rolü hangi Avrupa ülkesi izlese aynı muameleye maruz kalacak ve demokrasi suçlusu ilan edilecektir.

 

AB liderliğini elinde bulunduran Almanya - Fransa ikilisi Ukrayna’yı yanına almak için adeta rica ederken Chirac - Schröder ikilisinin “Türkiye Avrupa’nın en önemli parçasıdır” sözlerini unutmuş görünüyorlar. Geçmiş 10 yılda adeta mülteci deposuna dönen ve 100 milyar Euro civarında harcama yapan Türkiye’ye balkan ülkeleri kadar  değer verilmediğini farkediyoruz. Türkiye frenleyerek Avrupa’ya mülteci akınını durdurmasa, en az 10 ülkede iktidarlar değişirdi diyen Angela Merkel’in vizyonu şu anki AB liderliğinde maalesef yoktur. Ûkinci sınıf bir üyelik almak için kapı önünde 60 yıldır bekletilen Türkiye’den önce Moldavya, hatta Gürcistan üye olursa bu yazıdaki öngörü ve eleştiriler daha iyi anlaşılacaktır. Sürekli Türkiye’ye “Komşuların ile sorunlarını hallette gel” diyenler sorunlu Hırvatistan, Kıbrıs Rum kesimi, Yunanistan ve benzeri ülkeleri üye yaparak  kendilerini siyasi anlamda hep yalanlayarak geldiler. Demekki  söz verilse bile  Avrupa’nın bunu tutmayacağını her zaman düşünmek gerek. AB Üyeliği ve Avrupa’nın siyaseti böyle birşey.

Çarlık ihtirasına, komünist pratiğine ve istihbaratçı komploculuğuna sahip Rusya lideri Vladimir Putin’in ateşlediği fitilin sadece bölgeyi değil tüm dünyayı etkileyeceği aslında daha başından biliniyordu. Soğukkanlılık tavsiye edenlerin tek umudu, sağduyunun son anda da olsa galip geleceği yolundaki romantik temennileriydi. Ama ne yazık ki katı gerçek galip geldi ve bölgemizi sonu belli olmayan yeni bir savaşın içine attı. Savaşın bölgeleri aşarak dünyayı etkileyen bir karakterde oluşu ilgiyi arttırsa bile, çatışmaların sonlandırılıp barışın hakim olması için gerekli ortamı oluşturamıyor.

 

Dünyanın hakim güçleri bu savaşın çıkmaması için fazla kıllarını kıpırdatmadılar. Aksine başta ABD ve İngiltere adeta yangının çıkması için körük vazifesini üstlendiler. Kısa ve uzun vadeli fayda hesapları yapan Çin, Rusya’yı adeta savaşın içine itti. ABD baskısı altındaki Avrupa, bağımsız bir politika izlemeyi beceremediği gibi, iki arada bir derede kalmanın, enerji ve hammaddede Rusya’ya bağlı olmanın vereceği zararları nasıl telafi edebileceğinin telaşına girdi. Türkiye gibi savaşmadığı halde krizden en çok zarar göreceği bilinen ülkelerin barış için çırpınışları, savaş tamtamlarının arasında fazla bir tesir gösteremedi.

 

 Ukrayna’yı ABD baskısına boyun eğip Avrupa’nın kuru vaadlerine inanarak askeri anlamda kendisinden kat kat güçlü bir ülkeyle savaşmamak için gerektiği kadar gayret göstermediğini söylemek mümkündür. Ancak nihayetinde savaşı başlatan taraf Rusya olduğu gibi şehirleri bombalanan, yakılıp yıkılan ve işgal edilen, asker ve sivil insanları öldürülen, yaralanan, sakat bırakılan tarafın da Ukrayna olduğu açıktır. Sebebi ne olursa olsun bir ülkenin sınırlarını, topraklarını ve insanlarını korumasını yargılama konusu yapamayız.

 

Putin’in başlangıçtaki birkaç gün içerisinde harekatı tamamlama, Ukrayna hükümetini yıkarak kendine bağlı bir iktidar oluşturma, üzerinde hak iddia ettiği bölgeleri kısa sürede Rusya’ya bağlayacak şekilde bağımsızlaştırma niyetlerinin Ukrayna’nın gösterdiği kararlı direniş karşısında yıkıldığı görüldü. Çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu milyonlarca sivil selameti ülkeyi terk etmekte görürken, Ukrayna devlet ve ordusuyla ülkelerini savunma azmini ortaya koydu. Belki de Ukraynalılar tarihte ilk defa kader birliği çerçevesinde milletleşme yolunda mühim bir adım atmış oldular.

 

Türkiye, hem savaşın bir an önce nihayete ermesi hem de savaşın menfi tesirlerinden korunmak için çok yönlü ve temelde doğru bir çizgi takip etti. Bilhassa ateşkes ve barış sağlanması yolundaki çabaları henüz sonuç vermediyse de en azından savaş kışkırtıcısı koroya katılmama ve iki tarafla da sahip olduğu iyi ilişkilere halel getirmeme konusunda başarılı oldu. Umarız ateşkes ve barış çabaları da kısa sürede sonuç verir.

 

Hem Avrupa Birliği’nin öncüsü hem de Rusya ile derin ilişkilere sahip olması, Almanya’yı savaşın başlamasıyla birlikte çok kritik bir pozisyona soktu. Willy Brandt ve Helmut Kohl ile başlayan, Angela Merkel’in de devam ettirdiği ‘Rusya ile çatışmama’ üzerine kurulu klasik Alman politikası, çiçeği burnunda başbakan Olaf Scholz’un önüne çözülmesi zor bir denklem şeklinde çıktı. Politika sahnesine barışın sağlanması konusunda barışçıl tez ve sloganlarla giren hükümet ortağı Yeşiller partisinin takındığı aşırı savaşçı tutum bir yana, hangi tarafı ne kadar desteklediğinde Alman-ya’nın ne elde edip ne kaybedileceği hesaplarının içinden çıkılmazlığı, Olaf Scholz’un gecelerinin uykusuz geçmesi için yetip de artıyor.

 

Sanayiye ve iş dünyasına Korona salgınının verdiği tahribatın yaraları sarılmadan, enerji, hammadde ve gıdada bağımlı olduğu ülkelerin birbirleriyle savaşı, en ufak bir hesap hatasında Almanya’yı telafi edilemeyecek gelişmelerin kurbanı yapabilir. Almanya’nın doğrudan savaşın kurbanları arasına girmesi, ABD ve Çin gibi dünya pazarlarındaki rakip ülkeleri sevindirse de, Avrupa’da zincirleme bir felaketin habercisi de olabilir. Elbette bu zincirde Almanya’da yaşayan insanlarımız gibi Türkiye de mühim bir yer işgal etmektedir. Bu ve benzer birçok sebep, bu savaşın bir an önce bitmesinin, sadece savaşın fiilen sürdüğü bölgede doğrudan sıkıntısını çekenler için değil, bizler için de hayati önemde olduğunu göstermektedir. Bunun için de ya Putin bir gün muhteris kumarcı tutumundan vaz geçerek makul çizgiye gelecek veya Dünya onu zorla böyle bir çizgiye getirecektir. 

 

Avrupa Saadet Partisinin çok geniş bir alana yayılan çalışmaları ile ilgili açıklamalarda bulunan Saadet Avrupa Tanıtım ve Medya Başkanı Murat Gürbüz, “Partimiz alanında yetkin insanlar ile siyaseti en iyi okuyan grupları hayata geçirerek, iktidarı yakından takip etmektedir” dedi.

Bu bağlamda yanlışları çok iyi görüyor ve uyarları anında yapıyoruz diyen Gürbüz, Türk milletinin Saadete ihtiyacı olduğu için, Saadeti bekler hale geldiğini belirterek,  ”Ancak kendi bildiğini okuyan iktidar, her siyasi görüşü küçümseyerek, hiç bir fikri kabul etmeyerek yanlış üzerine yanlış yapmaya devam etmektedir. Türkiye genelinde ve Avrupalı Türkler arasında şunu açıkça görüyoruz ki, Türkiye’de iktidar değişmeli ve aziz Türk milleti Saadet ile kucaklaşmalı. Türkiye adım adım ne yaptığını bilmeyen iktidardan kurtulacağı günlere doğru koşmaktadır. Burada Avrupalı Türklerin bilgi, ekonomik ve siyasi anlamda büyük önemi olduğunu ve oylarına sahip çıkarak Türkiye’nin aydınlık günlere kavuşmasına olan ihtiyaç daha da artmıştır. Bu vesile ile mübarek kurban bayramınızı en içten dileklerim ile kutluyorum“ dedi. önemi olduğunu ve oylarına sahip çıkarak Türkiye’nin aydınlık günlere kavuşmasına olan ihtiyaç daha da artmıştır. Bu vesile ile mübarek kurban bayramınızı en içten dileklerim ile kutluyorum“ dedi.

Cumhurbaşkanlığı seçimi yaklaştıkça Almanya Türkleri arasında heyecan daha da yükseliyor. Saadet Avrupa Başkanı Samet Sami Temel bütün Avrupa’yı gezerek en ücra noktalara kadar ulaşmaya çalışıyor. “Bize ümitsizlik yakışmaz, Çünkü Saadet Geliyor” sloganı ile yola çıktıklarını belirten Temel, “İnsanımızın ekonmik zorluklar için beli büküldü, enflasyon rakamları doğru açıklanmadı, dış politikada yanlış üzerine yanlış yapıldı.

 

Ülkenin her gün daha kötüye  gittiğini sanırım artık iktidar da kabul ediyor. Biraz daha yönetimde kalmak ülkeye hiç bir şey kazandırmayacağı gibi, artık zarar vermeye başlamıştır. Türk milleti bu yönetimin bu yaptıklarını haketmiyor. 50 yıllık siyasi tecrübemiz ile ve şanlı tarihimize yakışan politikacılarımız ile merhum Erbakan hocamızın talebesi olan bizler, adım adım iktidara yürüyoruz. Bütün bunlar gösteriyor ki, 1970`li yıllarda başladığımız ağır sanayi hamlesi, Kıbrısı işgalden kurtarmak, Refah yol dönemindeki gelir artışı ve dış politikadaki D-8 birliği sadece ülkemizi değil, insanlığa da faydalı olacak bir uluslararı politika başlangıcı idi. Adım adım bütün Avrupa’yı gezerek insanımıza doğruyu göstermeyi, doğruyu söylemeyi ve doğru insanları seçmeyi en sade dil ile anlatmaya çalışıyoruz” şeklinde açıklamalarda bulundu.

 

Milli meselelerdeki duyarlılığı ve toplumsal belleğin merkezine hitap eden Saadet Avrupa Yöneticilerinin sahada olduğunu, ve toplumun nabzını tutmaya çalıştıklarını belirten Samet Sami Temel devamla,  “Uzun yıllardan bu yana Avrupa’nın seçim bölgesi olması ve mecliste daha iyi temsil edilebilmemiz için çalışmalarımız devam ediyor, sıla yolunda insanımızı yalnız bırakmamaya çalışıyoruz. Saadet iktidarında Türkiye’de ve Avrupa’da yaşayan insanlarımızın sorunları çözülecek, milli devletin adil düzeni herkese hakettiğini vererek gençlerimizin geleceğine vizyon katacaktır. Bu vesile ile mübarek kurban bayramınızı kutluyorum.

Ülke genelinde 4-10 Temmuz'da 117 bin 95 kişinin testi pozitif çıktı, 31 kişi yaşamını yitirdi
 
Sağlık Bakanlığının haftalık Kovid-19 verilerine göre, 4-10 Temmuz'da 117 bin 95 kişinin testi pozitif çıktı, 31 kişi hayatını kaybetti.

Haftalık Koronavirüs Tablosu "covid19.saglik.gov.tr" sitesinden açıklandı.

 

Buna göre, 4-10 Temmuz'da 117 bin 95 kişinin testi pozitif çıktı, 31 kişi yaşamını yitirdi, iyileşenlerin sayısı ise 61 bin 47 oldu. Önceki hafta vaka sayısı 57 bin 113 olarak açıklanmıştı.

Türkiye'de ilk Kovid-19 vakasının tespit edildiği 11 Mart 2020'den bu yana görülen vaka sayısı 15 milyon 297 bin 539'a yükselirken, 99 bin 88 kişi hayatını kaybetti.

Bugüne kadar uygulanan toplam aşı miktarı ise 148 milyon 117 bin 265 doza ulaştı.

 

18 yaş üstünde en az iki doz aşı yaptıranların oranı en yüksek 10 il Osmaniye, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Manisa ve Zonguldak oldu.

En az iki doz aşı uygulananların oranı en düşük iller ise Şanlıurfa, Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ olarak sıralandı.

SUNTAT, Türk-Alman Enstitüsü’nde (DTI) uzun yıllardır üstlendiği sosyal sorumluluk için onurlandırıldı

STUTTGART. DTI Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Baklan (SUNTAT), Türk-Alman İş ve Eğitim Enstitüsü’nde (DTI) uzun yıllardır üstlendiği sosyal sorumluluk için LEA Ödül Kurulu tarafından takdire layık görüldü. 5 Temmuz Salı günü “Başarı, Bağlılık ve Takdir” sloganıyla Stuttgart’taki Yeni Saray’ın Beyaz Salon’unda gerçekleşen törende, takdir belgesiyle onurlandırılan Baklan “uzun vadede eğitimden daha pahalı olan tek bir şey varsa o da eğitim eksikliğidir” derken sözkonusu ödülün DTI’nin 10. yıl kutlamalarına denk gelmesinden ayrıca mutluluk duyduğunu belirtti. SUNTAT Europe GmbH, Almanya'daki Akdeniz menşeli gıda ürünlerinin en büyük tedarikçisi olmasının yanı sıra Mannheim’da bulunan Hochschule der Wirtschaft für Management / Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksekokulu’na destek veren ilk şirket. Bu sene 16. kez düzenlenen LEA Ödülleri, her sene ticari faaliyetlerinin dışında olağanüstü sosyal sorumluluk gösteren, Almanya’da ekonominin bel kemiğini oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmelere veriliyor.

2012 yılında girişimci Mustafa Baklan (SUNTAT) ve Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksekokulu’nun kurucusu Prof. Dr. Franz Egle tarafından Mannheim’da kurulan DTI, göç geçmişine sahip gençlere pratiğe dayalı özel bir yükseköğrenim imkanı sunarken şirketlerle gelecekteki çalışanlarını daha öğrenim döneminde bir araya getirmeyi amaçlıyordu. Bugün mesleki yönelim programlarının yanı sıra kamu yararına çalışan derneğin temel faaliyetleri arasında demokrasi eğitimi ve dil öğrenimi de yer alıyor. Dernek, kültürlerarası diyaloğa yönelik buluşmalar gerçekleştirirken eğitim, çalışma, bilim ve araştırma alanlarında kurduğu ortaklıklarla kapsamlı projeler yürütüyor. Mustafa Baklan’ın eğitime katılım konusunda gösterdiği duyarlılık ve samimi sorumluluktan etkilenen jüri, kendisinin başarılı uyumun canlı bir örneği olduğunu belirtti.

DTI, halihazırda beş okulla (Johannes-Kepler-Gemeinschaftsschule, Marie-Curie-Realschule, Justus-von-Liebig-Schule, Friedrich-List-Schule, Integrierte Gesamtschule Mannheim- Herzogenried), Mannheim Ulusal Tiyatrosu, Şehir Arşivi ve Mannheim Kütüphanesi gibi kuruluşlarla özellikle Mannheim’a yeni göç etmiş öğrencileri kapsayan faaliyetler yürütüyor.

Baden-Württemberg Eyaleti’nde sosyal sorumluluk sahibi KOBİ’lere verilen, Caritas, Diakonie ve Baden Württemberg Eyaleti Ekonomi, Çalışma ve Turizm Bakanlığı’nın düzenlediği LEA ödüllerine bu sene toplam 210 şirket başvurdu. Çalışan sayısına bağlı olarak üç ayrı kategoride verilen ödüllerde, SUNTAT Europe GmbH 150 – 499 çalışan kategorisinde en iyi beş firma arasında yer alırken “2022’nin Örnek Şirketi” olarak onurlandırıldı.

“Şirket olarak uzun yıllardır sürdüğümüz çalışmaların takdir edilmesinden tabii ki büyük mutluluk duyuyoruz” diyen Mustafa Baklan, “LEA Ödülleri, Baden-Württemberg'deki şirketlere ve kuruluşlara sosyal sorumluluk üstlenmeleri için ilham verirken bu sorumluğun toplum için değerine de dikkat çekiyor. SUNTAT şirketler grubumuzda eğitimi özellikle önemsiyoruz. Bugüne kadar sadece Uygulamalı Yönetim Bilimleri Yüksekokulu’na ortak şirket olarak destek vermekle kalmadık, Türk-Alman İş ve Eğitim Enstitüsü’nün kuruluşunda da yer aldık. Kendi bünyemizde SUNTAT Eğitim Köprüsü’nü kurduk. Mannheim’da kültürel derneklerin yanı sıra Türkspor gibi kulüplere de çocuklara ve gençlere yönelik faaliyetlerini yürütebilmeleri için destek oluyoruz. Kendi kategorimizde en iyi beş şirket arasında yer almaktan büyük mutluluk duydum. Her şirket, ekonomik getirinin dışında yaşadığı toplumun başarısına sürdürülebilir biçimde katkıda bulunduğu sürece değerini arttırır. Eğitime katılım oranını arttırmak, dezavantajlı grupları eğitimle buluşturmak başarılı bir toplum için bizim şirket olarak sosyal sorumluluk temelli hedeflerimiz.” (GW)

 

 

 

 

 

Über 80 Bürgerinnen und Bürger, darunter zahlreiche Stadträte, ließen sich am Dienstag bei strahlendem Sonnenschein die Pläne zum Freizeitgelände auf dem Katzenbergtunnel vorstellen. Das Gartenamt hatte zu Rundgängen vor Ort, dem Autobahntunneldeckel zwischen Heuchelhof und Heidingsfeld, eingeladen. Das 1,1 ha große Gelände ist wirklich etwas Besonderes, wie Oberbürgermeister Christian Schuchardt in seiner Begrüßung feststellte: „Ihr Heuchelhöfer habt an dieser Stelle den schönsten Blick auf die Stadt Würzburg“.

Um das Gelände für die Bürgerinnen und Bürger passend gestalten zu können, habe man bereits 2020 die Öffentlichkeit beteiligt. Bürgermeister Martin Heilig zeigte sich erfreut, dass nach der erfolgreichen Online-Beteiligung 2021, in der über 50 Ideen für eine zukünftige Nutzung entstanden, nun auch persönliche Begegnungen möglich sind. In der Zwischenzeit hatte das Gartenamt die Ideen geprüft und einen Entwurf entwickelt. Nicht alles sei möglich gewesen, so könne man z. B. keine Bäume auf dem Trogdeckel pflanzen und es gebe auch kein Wasser und keinen Strom auf dem Gelände. Eine Vielzahl an Vorschlägen konnte jedoch berücksichtigt werden. Er forderte die Teilnehmenden auf, sich auch bei den Rundgängen aktiv einzubringen.

Foto: Gartenamtsleiter Dr. Helge Bert Grob führt über das Gelände

Das ließen sich die Teilnehmenden, von denen viele mit dem Fahrrad gekommen waren, nicht zweimal sagen. Nach einem Auftakt durch die Zumba-Gruppe des Heuchelhöfer Vereins Beweg dich e.V. starteten drei Rundgangsgruppen zu einstündigen Erkundungen über das Gelände. Geführt wurden sie von Amtsleiter Dr. Helge Bert Grob, Bernd Rausch und Friederike Reiser-Dobler vom Gartenamt. Die drei zeigten an den einzelnen Stationen anhand von Bannern, wie die Ideen konkret umgesetzt werden sollen.

Auf dem Gelände werde es Raum zum Ausruhen, Spielen, Sport treiben, Treffen, Grillen und zum Genießen der Aussicht geben. Der große Wunsch nach einer Toilette kann auch ohne Strom und Wasser umgesetzt werden, hier ist eine autarke Ökotoilette geplant, die auch barrierefrei sei. Eine Teilnehmerin im Rollstuhl überprüft die Planungen auf ihre Tauglichkeit und empfiehlt: „Der Untergrund am Basketballfeld sollte so sein, dass man auch mit einem Rollstuhl darüberfahren kann“. Einem konkreten Vorschlag eines Teilnehmers schlossen sich mehrere an: Warum nicht den Grillplatz auf die andere Seite verlegen, damit man die Aussicht genießen kann? Vermutlich käme dies auch einem Mädchen vom Heuchelhof entgegen, das fürchtet, dass es durch den Grillplatz raucht und stinkt. Eine große Sorge der Anwohnerinnen und Anwohner war das Thema Verkehr: Schon jetzt werde in diesem Bereich zu schnell gefahren und es gäbe zu wenige Parkplätze. Und das Gelände müsse auch mit dem ÖPNV erreichbar sein. Für die Besichtigung hat das Gartenamt eigens einen Shuttle-Service organisiert, weil es bisher keine Busanbindung gibt. Einen ganz konkreten Wunsch gab es von einem Jungen vom Heuchelhof: Der Pumptrack soll so gestaltet werden, dass man größere Sprünge machen kann. Die Kinder der Grundschule Heuchelhof hatten sogar eigens ein Schreiben an den Bürgermeister vorbereitet, in dem sie eine Seilbahn, ein Trampolin, eine Kletterwand und Platz zum Roller fahren fordern.

Bildunterschrift: Projektleiterin Friedericke Reiser-Dobler vom Gartenamt führt über das Gelände

Das Feedback der Teilnehmenden fiel insgesamt positiv aus, wie viele rote Klebepunkte in Richtung des lachenden Smileys auf der Feedbackwand zeigten. Besonders die Vielfalt für alle Altersgruppen kam gut an, aber auch die Beteiligungsmöglichkeiten. „Nun sei das Gartenamt am Zug, den Entwurf weiter zu entwickeln und dann auch umzusetzen“, so Gartenamtsleiter Dr. Helge Bert Grob.

Bis zum 25. Juli 2022 besteht auf der Seite www.wuerzburg-mitmachen.de die Möglichkeit, den Entwurf anzuschauen und zu kommentieren.

Alle Fotos: Stefanie Heng-Ruschek

 

Mit einem besonderen Service unterstützt die Handwerkskammer für Unterfranken auch in diesem Jahr noch unentschlossene Schulabsolventinnen und -absolventen bei der Berufswahl. Von Montag, 18. Juli, bis Freitag, 22. Juli 2022, läuft die Last Minute-Ausbildungsbörse. In dieser Woche gibt es unter anderem individuelle Beratungsmöglichkeiten für Jugendliche sowie Online-Veranstaltungen für Eltern, die ihre Kinder bei der Berufswahl unterstützen möchten. Im Fokus steht die passgenaue Vermittlung in Ausbildungsplätze in der Region.  

 

Kurz vor dem Beginn der Sommerferien gibt es noch beste Chancen, den passenden Ausbildungsplatz mit Start in diesem Herbst zu finden. „In allen Zukunftsfeldern – von der Digitalisierung bis hin zur Energie- und Mobilitätsende – bietet das Handwerk anspruchsvolle und spannende Berufe mit vielfältigen Entwicklungsmöglichkeiten für jeden Einzelnen. Unsere Betriebe haben eine Menge zu bieten!“, appelliert Ludwig Paul, Hauptgeschäftsführer der Handwerkskammer für Unterfranken, an alle Jugendliche, die nicht wissen, was sie nach der Schule machen möchten.

Um sie bei der Berufswahl und der Suche nach einem passenden Ausbildungsplatz zu unterstützen, gibt es vom 18. bis 22. Juli 2022 die Last Minute-Ausbildungsbörse. Die ganze Woche über stehen die Ausbildungsexperten der Handwerkskammer für Unterfranken Jugendlichen und deren Eltern mit hilfreichen Informationen und Tipps zur Seite. Sie sind täglich von 8 bis 16 Uhr über die Ausbildungs-Hotline unter Tel. 0931 30908-3333 oder per WhatsApp unter der Nummer 0151 72184456 erreichbar. Für die Region Würzburg findet am Dienstag, 19. Juli 2022, von 17:30 Uhr bis 18:30 Uhr die Online-Veranstaltung „Ausbildung Last Minute – 60 Minuten, 130 Berufe, 1000 Chancen“ statt. Weitere Infos sowie den Zugangslink zur Veranstaltung gibt es unter www.die-passende-Ausbildung.de. Eine vorherige Anmeldung ist nicht erforderlich.

 

Den Service der Last Minute-Ausbildungsbörse können Absolventinnen und Absolventen aller Schularten sowie Studienaussteiger für sich nutzen. Auch Eltern sind eingeladen, sich über die Berufsmöglichkeiten für ihre Kinder zu informieren. „Unsere Ausbildungsexperten finden gemeinsam mit den Bewerberinnen und Bewerbern passende Möglichkeiten. Außerdem vermitteln wir aktuell noch freie Ausbildungsplätze in der Region“, so Ludwig Paul.

 

 

 

Last Minute-Ausbildungsbörse –

Beratung zu Ausbildungs- und Karrieremöglichkeiten & Vermittlung von Praktika und Lehrstellen

Montag, 18. Juli, bis Freitag, 22. Juli 2022 – jeweils von 8 bis 16 Uhr

Ausbildungs-Hotline: 0931 30908-3333; WhatsApp: 0151 72184456

Weitere Infos unter www.die-passende-Ausbildung.de

 

 

Bildunterschrift

Viele spannende Berufe mit guten Zukunftsperspektiven bietet das Handwerk in der Region. Foto: Rudi Merkl