Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

- Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca hazırlanan "Bu Topraklara Aşık" adlı film serisinde Türkiye'de yaşayan ve aşı sırası gelen uluslararası misafirler, kendi ülkeleriyle kıyaslama yaparak Türkiye'nin sağlık sisteminin gücünü ve yetkinliğini dile getirdi
- Balıkesir'de yaşayan Yunanistan vatandaşı Yiannis Yiatilis:
- "Doktorlar ve personel çok çok iyi eğitilmiş. Devlet hastanelerindeki yoğunluğa rağmen her şey çok net ve temiz. Ayrıca herkesi bilgilendiriyorlar ki bu da Avrupa standartlarında çok nadirdir"
- Birleşik Krallık'tan gelerek Muğla'ya yerleşen Barbara Hughes:
- "Burada bizim yaş grubumuzdaki herkes aşısını oldu. Dürüstçe söylemek gerekirse birçok ülkeden avantajlıydık. Erkek kardeşim İspanya’da yaşıyor, hala bekliyor. Teyzem 80 yaşında ve Güney Afrika’da hala bekliyor"
- Antalya'da yaşayan Alman vatandaşı Michael Wigant:
- "Burada hükümet tarafından kapanma döneminde yapılan şeyler Almanya’da yapılanlardan daha iyi. Burada yaşlı insanlara, alışverişe gidemeyecek durumda olan insanlara bakılıyor, tıbbi destek daha iyi"
 

ANKARA (AA) - Türkiye'de yaşayan uluslararası misafirler, kendi ülkeleriyle kıyaslama yaparak Türkiye'nin sağlık sisteminin gücünü ve yetkinliğini anlattı.

Türkiye'de uygulanan Kovid-19 aşısı dozu 42 milyonu aşarken Türkiye'de yaşayan uluslararası misafirler, Kovid-19 aşılama sürecindeki deneyimlerini ve Türk sağlık sisteminden memnuniyetlerini Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca hazırlanan videoda anlattı.

"Bu Topraklara Aşık" başlıklı seride Balıkesir, İzmir, Muğla ve Antalya'ya yerleşen ve uzun süredir bu bölgelerde yaşayan İtalyan, Alman, İngiliz ve Yunan vatandaşları, kendi ülkeleriyle Türkiye'nin sağlık sistemini karşılaştırdı, Türk sağlık sistemine duydukları hayranlığı dile getirdi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, videoyu sosyal medya hesabından "Koronavirüs ile mücadelede dünyaya örnek olacak bir gayretle işlerini yapan başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere tüm kamu görevlilerimize minnettarız." ifadeleriyle paylaştı.

- "Kendimizi burada Almanya'dan daha güvende hissediyoruz"

Almanya'dan gelen ve Antalya'da yaşayan Marion Füller ve Michael Wigant, film serisinde görüşlerine yer verilen isimlerden ikisi oldu.

Wigant, Türk toplumunun salgın tedbirleri konusunda çok özenli davrandığını, mesafenin korunduğunu, her yerde maske takıldığını belirterek, şunları söyledi:

"Yakında durumun düzelmesini umuyoruz. Burada hükümet tarafından kapanma döneminde yapılan şeyler Almanya’da yapılanlardan daha iyi. Burada yaşlı insanlara, alışverişe gidemeyecek durumda olan insanlara bakılıyor, tıbbi destek daha iyi. Almanya’dan farklı olarak aşılama yaşa bağlı olarak daha iyi yapılıyor. Kendimizi burada Almanya’dan daha güvende hissediyoruz. Bu da sadece 14 günlüğüne bile olsa Almanya’ya gitmemiş olmamızın ve burada kalmamızın nedenlerinden biri. Yakın zamanda da Almanya’yı ziyaret etmeyeceğiz."

Wigant, Türkiye'deki sağlık sisteminin olumlu taraflarına ilişkin örnek verirken "Almanya’da röntgen için iki ay bekliyorum, burada ise 20 dakika. Neden buradaki sistem daha iyi, Almanya’da durum neden bu kadar kritik bilmiyorum fakat bana göre Türkiye’deki sağlık sistemi Almanya’dakinden iyi." ifadelerini kullandı.

Kovid-19 aşısını Türkiye'de yaptırdıklarını belirten Marion Füller de aşıdan dolayı bir sorun yaşamadığını anlattı.

Füller, "Buradaki sağlık sistemi Almanya’dakinden daha iyi. Almanya’da bana KOAH teşhisi konmuştu fakat bunun arkasında astım ve alerji gibi iki rahatsızlığın daha olduğunu Türkiye’deki aile hekimim buldu. Burada yoğun bakım yatak sayısının hep yeterli olduğunu duyuyoruz. Almanya’da ise sağlık sistemi çöktü." diye konuştu.

Kendisini burada çok iyi hissettiğini dile getiren Füller, Almanya'ya dönmek istemediğini ve burada mutlu olduğunu kaydetti.

- "Her şey mükemmel şekilde tamamlandı"

Yunanistan'dan Balıkesir'e gelen Yiannis Yiatilis de Türkiye’deki Kovid-19 aşılama programının çok başarılı olduğunu belirtti.

Yaş sırası geldiğinde internet ortamından çok kolay randevu aldığını ifade eden Yiatilis, "Günüm geldiğinde hastaneye gittik ve her şey mükemmel şekilde tamamlandı. Bizim için bekliyorlardı. Her şey temiz ve güzeldi, 2 dakika bile bekletilmedik. Her şey hızlı ve başarılı şekilde halledildi. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda çok mutluyum." dedi.

Belli sebeplerden dolayı Türk hastanelerinde birkaç defa bulunduğunu ve olumlu tecrübeler yaşadığını dile getiren Yiatilis, "Bence doktorlar ve personel çok çok iyi eğitilmiş. Devlet hastanelerindeki yoğunluğa rağmen her şey çok net ve temiz. Ayrıca herkesi bilgilendiriyorlar ki bu da Avrupa standartlarında çok nadirdir. Çok verimli bir çalışma. Açıkçası çok sevdim ve bence insanlara saygılı olmak yüksek seviyede bir medeniyeti gösteriyor." diye konuştu.

Türkiye'de kendisini yeterince güvende hissettiğini söyleyen Yiatilis, "Bir Yunan vatandaşı olarak Türkiye’deyken kendimi evimde gibi hissediyorum. Herkes bana dostça davranıyor. Yunan olduğumu söylediğimde bir gülümseme ve dostça bir yüz görüyorum, burada olmayı seviyorum." ifadelerini kullandı.

- "Süreç mükemmel işledi"

İtalya'dan İzmir'e gelen Carlo Brivio da aşı olmak için İtalya'ya dönüp dönmemeyi düşündüğünü, bunu arkadaşlarıyla konuştuğunu ancak ülkesinde aşı durumunun belirsiz olduğunu anlattı.

Eşinin Türkiye'de, köydeki doktoru aşıyla ilgili bir şey sormak için aradığını ve doktorun kendilerini aşı olmaya davet ettiğini aktaran Brivio, şunları kaydetti:

"Buna inanamadım. Sonrasında eşim gittiği anda kayda alındı ve aşısı yapıldı. Ben de sonraki hafta için aşı randevusu aldım. Üç hafta sonrasında da ikinci aşılarımızı olduk. Hiçbir sorun yaşamadık. Randevulara ne zaman gidilecek, nereye gidilecek, her şey telefondaki bir uygulama yoluyla onaylandı. Süreç mükemmel işledi. Aşılama sonrasında önce onu, sonra da beni aradılar. İyi olup olmadığımızı, bir problem yaşayıp yaşamadığımızı sordular. Dediğim gibi buna inanamadım. Bu yaşadıklarımı İtalya’daki arkadaşlarıma anlattığımda hala aşı olmadıklarını öğrendim. Sadece İtalya için demiyorum, ABD’de de Belçika’da da yaşadım. Bu yüzden bu ülkelerdeki durumlar hakkında da bilgim var. Türkiye’de son 15 yılda yaşanan bu değişime hala hayret ediyorum."

- "Birçok ülkeden avantajlıydık"

Birleşik Krallık'tan Muğla'ya gelen İngiliz vatandaşları Tudor Hughes ve Barbara Hughes da Türkiye'deki aşı deneyimini anlattı.

Tudor Hughes, Türkiye'nin tartışmasız yaşanabilecek en güzel yerlerden olduğunu söyledi.

Kovid-19 aşılama sürecinin çok kolay olduğunu ve telefondaki uygulamayla randevu alabildiğini belirten Hughes, "Kullanması gerçekten çok kolay. Size aşı olabileceğiniz uygun günler gösteriyor, birini seçiyorsunuz ve size aldığınız randevu gününün onayı bilgisi geliyor. Hatta randevudan bir gün önce de 'Lütfen gelmeyi unutmayın' diye bilgi mesajı geliyor." dedi.

Aşının hastanede yapıldığını dile getiren Hughes, "Öyle büyük bir sıra yoktu. Sıramız geldi ve 5 dakika içinde aşımızı olduk. 15-20 dakika kadar yan etki göstermeyeceğinden emin olmak için beklememiz gerekti, daha sonra gitmekte özgürdük." diye konuştu.

Türkiye'deki sağlık sistemini öven Hughes, şunları söyledi:

"Türkiye’nin sağlık sistemine duacı olduğumu söylemekten başka bir şey diyemem. Birleşik Krallık’tan daha farklı. Bizim ülkemizde polikliniklerimiz yok. Eğer bir probleminiz varsa yapmanız gereken ilk şey genel pratisyeni aramaktır. Sonrasında ne yapmanız gerektiğine karar verilir. Sonra da bir uzmana gitmek için randevu alırsınız, beklemek zorunda kalırsınız. Kan testi vermeniz gerekse bile yine doktor beklersiniz. Kısacası her şey zaman alır. Burada ise poliklinikler var. Tüm testlerinizi yapıyorlar, günün sonunda durumunuzun ne olduğuna dair bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Benim için harika bir sistem."

Barbara Hughes da "Sadece biz değil, burada bizim yaş grubumuzdaki herkes aşısını oldu. Dürüstçe söylemek gerekirse birçok ülkeden avantajlıydık. Erkek kardeşim İspanya’da yaşıyor, hala bekliyor. Teyzem 80 yaşında ve Güney Afrika’da hala bekliyor. Evet, burası çok daha verimli." ifadelerini kullandı.

BERLİN (AA) - Alman Makinistler Sendikası (GDL) ile Alman Demiryolları (Deutsche Bahn) arasında yapılan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlandığı ve GDL'nin iş mücadelesini başlatma kararı aldığı bildirildi.
GDL Başkanı Claus Weselsky yaptığı yazılı açıklamada, işverenin toplu sözleşme görüşmelerinde teklif sunmadığı ve GDL'nin önemli ölçüde azalttığı talepleri konusunda görüşmeyi reddettiğini aktardı.
 
Weselsky, Deutsche Bahn’ın gerçekleri açıklamadığını ve çalışanların şartlarını kötüleştirmek istediğini belirterek, "Biz müzakere etmek ve bir anlaşmaya varmak istedik ama Deutsche Bahn reddetti." ifadelerini kullandı.
İşveren tarafının müzakereleri en başından beri başarısız olması yönünde yürüttüğünü aktaran Weselsky, GDL’nin iş mücadelesine başlama kararı aldığını kaydetti.
 
GDL Başkanı Weselsky çalışanların greve ne zaman gideceği ve şirketin hangi bölümlerinde iş bırakma eylemleri yapılacağına ilişkin bilgi vermedi.
Deutsche Bahn’dan yapılan açıklamada ise sendikanın iş mücadelesine başlayacağına ilişkin açıklamasının anlaşılmaz olduğu belirterek, şimdi greve gitmenin gereksiz ve yersiz olduğu savunuldu.
GDL'nin tekrar müzakere masasına dönmesi istenilen açıklamada, "Uzun salgın döneminden sonra milyonlarca insan normale dönmeyi ve tekrar seyahat etmeyi beklediği zamanda GDL greve gitmek istiyor." ifadesi kullanıldı.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Arnavutluk Kültür Bakanı Elva Margariti ve Çevre ve Turizm Bakanı Blendi Klosi ile Bakanlık makamında bir araya geldi.
 
İki ülke arasındaki ortak mirasın korunmasına yönelik görüş alışverişinde bulunan bakanlar görüşmenin ardından “Ortak Tarihi ve Kültürel Mirasın Korunmasına İlişkin İş Birliği Protokolü”nü imzaladı.
 
Bakan Ersoy ve konuk ülke Kültür Bakanı Elva Margariti’nin birlikte imza attıkları protokol ile iki ülke Arnavutluk’ta bulunan ortak kültürel miras alanlarının restore edilerek korunması ve canlandırılmasına yönelik iş birliği yapacak.
 
Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA) aracılığıyla gerçekleştirilecek görüşmeler neticesinde hayata geçirilecek olan proje ve faaliyetlere her iki ülke de imkânları dâhilinde finansal destek sağlayacak. 
 
 
 
 
 
 
 

Türkiye, yeni tip koronavirüsle (Kovid-19) mücadele kapsamında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne (KKTC) 50 bin doz Sinovac aşısı daha ulaştırdı. Aşıları taşıyan Türkiye Sağlık Bakanlığına ait ambulans uçak, saat 22.20'de Ercan Havalimanı'na iniş yaptı. Aşılar KKTC Sağlık Bakanlığı yetkililerine teslim edildi.

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, 'Ermeni Meselesini Birlikte Konuşmak' konulu sempozyumda Ermenilerle sorun yaşanmadığına vurgu yaparak, "Haklı olduğumuz bir konuda sürekli kendi haklılığımızı kanıtlamaya çalışmak büyük talihsizlik. Sürekli suçlanıyoruz, özür dilememiz isteniyor.
 
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, 'Ermeni Meselesini Birlikte Konuşmak' konulu sempozyumda Ermenilerle sorun yaşanmadığına vurgu yaparak, "Haklı olduğumuz bir konuda sürekli kendi haklılığımızı kanıtlamaya çalışmak büyük talihsizlik. Sürekli suçlanıyoruz, özür dilememiz isteniyor. Biz ülke olarak arşivleri açtık. Bilimsel olarak her şeye açığız bunun dışındaki saldırılara da cevap verecek kadar kudretliyiz" dedi. 
 
İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi (İZÜ) Yerel ve Bölgesel Politika Araştırma Merkezi ile Halil İnalcık Tarih ve Sosyal Bilimler ve Araştırma Merkezi, 'Ermeni Meselesini Birlikte Konuşmak' konulu uluslararası sempozyum düzenledi. Sempozyum, farklı açılardan Ermeni çalışmaları ile uğraşan ulusal ve uluslararası belli sayıda akademisyen ve araştırmacının katılımı ile üniversitenin Youtube kanalından canlı gerçekleşti.
 
Türk-Ermeni sorununun üstesinden gelmek için ortak bir zemin oluşturmayı ve önyargıları ortadan kaldırarak pratik çözümler sunmayı amaçlayan sempozyumda konuşan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, "Ermenilerle ticarette, mimarilerde hiç sorunumuz olmamış. Baruthaneler bile onlara teslim edilmiş. Bugün tam tersi bizi Ermenilerle kan davası olan başka türlü çözümlere yanaşmayan pozisyona itmek istiyorlar. Tarihi olaylar geçmişte kaldı, bugüne bakalım demek lazım. Tarih çalışmaları diğer çalışmalara benzemez. Her söylediğiniz sözün dayanağı olması lazım. Binlerce evrak görmeniz gerekiyor" diye konuştu. 
 
PERDELEME VAR; KİTAPLAR RAFLARDAN ALINIYOR
Bugüne kadar yapılan ciltler dolusu 110 çalışma olduğunu vurgulayan Çetin, "Yurt dışında da bunları anlatıyoruz ancak perdeleme var. Yolladığımız kitaplar raflardan bir şekilde alınıyor. Arşivleri açmaya cesaret edemeyen bir toplum ve destekçiler var. Biz tezlerimizi hep savunduk. Bunlara cevap verecek cesaretleri olmadığı için işleri teröre döktüler. Bu konuda 77 şehidimiz var. Terör olaylarıyla bir yere varılamayacağını anlayınca, siyasete sığınmaya karar verdiler ve aleyhimize suçlamalar getirmeye başladılar. Geldiğimiz noktada verecek bir sürü cevabımız var ama bu işi tarihçiler konuşsun istiyoruz" ifadelerini kullandı. 
 
"BİLİMSEL HER ŞEYE AÇIĞIZ"
Ulusal bağımsızlığa hassasiyet gösterilmesi gerektiğini dile getiren Çetin, şunları söyledi:
"Bilimsel olarak her şeye açığız bunun dışındaki saldırılara da cevap verecek kadar kudretliyiz. Şu an yapmamız gereken kendi gençlerimize bu konuyu düzgün anlatmak. Müfredatta da değişiklik yapmamız lazım. İlköğretimden itibaren bu konuları anlatmamız gerekiyor. Türkiye'nin düşmanı çok fazla. Bağımsızlığımız en değerli şeyimiz. 'Bebem anasız büyür de vatansız büyümez' bilincini diri tutmamız lazım."
 
"ERMENİLERLE KOMŞU, ARKADAŞ VE İŞ ORTAĞIYDIK"
Önemli bir konferansa ev sahipliği yapmaktan mutlu olduklarını söyleyen İZÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Bulut, "Bizler İslam'ın dışındaki milletlerle bin yıldır bir arada yaşıyoruz. 1915'e kadar biz her şeyimizi paylaşıyorduk. Birbirimizden güç alan bir konumdaydık. Komşu, arkadaştık, ticari ilişkimiz vardı, iş ortağıydık. Bürokrasi dahi birçok alanda yetki ve sorumlulukları paylaşıyorduk. Osmanlılar öyle bir sistem kurmuşlardı ki bu farklılıkların bizler için zenginlik olduğunu tecrübe etti. Birlik beraberliğe karşı insanlığı zedeleyecek dair bir şey yapmadıktan sonra devletin bir şey yapması söz konusu olmazdı. Bu devlet, marifeti ve merhameti esas almış bir devlettir" dedi. 
 
"GEÇMİŞE IŞIK TUTMAK İÇİN ÇALIŞMALAR YAPMAYA HAZIRIZ"
Ermeni meselesinin Türkler tarafından hiçbir zaman unutulmadığını belirten Prof. Dr. Bulut, "1915'lerde ortaya çıkan şartların iyi analiz edilmesi lazım. Türkiye'nin bu anlamdaki araştırmaları belli bir mesafe kaydetmiştir. Bu konuda yapılacak daha çok şey var. Biz kurduğumuz araştırma merkezlerimizle bu konuda üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Bu alanlarla ilgili önemli çalışmalar yapılacağına inanıyorum. Dünyadaki diğer soykırım olarak tabir edilen gelişmelerle ilgili insanlık ayıplarını araştırmaya dönük araştırma merkezleri konusunda çalışmalar yapıldığını duyuyoruz. YÖK ve Türk Tarih Kurumu tarafından yapılması, görev teyidi edilmesi durumunda üzerimize düşeni yapmaya hazırız" ifadelerini kullandı. 
 
"ÜÇÜNCÜ KUŞAK ERMENİLERDE TÜRK NEFRETİ DAHA FAZLA"
Dünyada, 'Ermeni meselesi ile ilgili kararlar alınırken Türkiye bir hafta tepki verir, sonra unutur' algısı hakim diyen Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş ise Ermenilerin birinci kuşağının daima Türklere yakın olduğuna dikkat çekti.
Türk nefretinin kuşaklarla oluştuğunu ifade eden Bozkuş, "İkinci kuşak Ermeniler göç edilen ülkede doğdukları için birinci kuşağa göre ve ebeveynlerinden öğrendikleri için daha farklı. Diasporada Türklere karşı duygu ve davranışlar daha ılımlı olması beklenirken, daha olumsuz hisler besliyor. Üçüncü kuşak ise bulunduğu ülkenin koşullarına uyum sağlıyor ve daha fazla nefret ediyorlar. Türk diplomatlarına yönelik suikastlar de üçüncü kuşaklardan çıktı. Bizim genç kuşaklara bu meseleyi öğretmemiz gerekiyor" dedi.
 
Kaynak: Demirören Haber Ajansı / Gökçe Karaköse

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), yurt dışında yaşayan geleceğin gazetecileri, iletişimcileri ve sinemacılarını desteklemek amacıyla ödüllü “Türk Diasporası Medya Ödülleri” yarışması düzenliyor. Kısa Film, Senaryo, Fotoğraf, Araştırmacı Gazetecilik ve Yeni Medya olmak üzere 5 farklı kategoride yeteneklerin keyfedileceği yarışmaya başvurular 7 Haziran 2021 tarihinde başlayacak olup 30 Eylül 2021 tarihinde son bulacak. 

 
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Türk diasporasında medya alanında ortaya konulan özgün ve nitelikli çalışmaları teşvik etmek ve geleceğin gazetecileri, iletişimcileri ve sinemacılarını desteklemek amacıyla “Türk Diasporası Medya Ödülleri” yarışması düzenliyor. 2020 yılında ilki düzenlenen ödüllü yarışma yurt dışındaki genç iletişimcileri teşvik etmek ve çalışmalarına katkı sunmak amacıyla bu yıl tekrar başvurularını açıyor.
 
Yurt dışında yaşayan ve medya alanında çalışan, üreten ve bu alana ilgi duyan gençlerin çalışmalarına katkı sunacak “Türk Diasporası Medya Ödülleri” yarışması; Kısa Film, Senaryo, Fotoğraf, Araştırmacı Gazetecilik ve Yeni Medya olmak üzere 5 farklı kategoride düzenleniyor. 
 
 
SON BAŞVURU TARİHİ 30 EYLÜL 2021
 
Yarışmaya 15-40 yaş arası tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları ve mavi kartlı kişiler detayları şartnamede belirtilen belgeler ile en geç 30 Eylül 2021 tarihine kadar “turkdiasporasimedyaodulleri.com/başvuru” adresinden başvurabilecek. Yarışmaya başvurular ise 7 Haziran 2021 tarihinde başlayacak. 
 
Yarışma sonunda tüm kategorilerde ilk 10’a giren toplam 50 adaya, detayları daha sonra bildirilecek olan Türk Diasporası Medya Akademisi’ne ücretsiz katılım imkânı sunulacak.
 
 
BİRİNCİLİK ÖDÜLÜ 5 BİN EURO
 
Yarışmada birincilik ödülü; Kısa Film kategorisi için 5.000 Euro, Senaryo, Yeni Medya ve Araştırmacı Gazetecilik kategorileri için 2.500 Euro, Fotoğraf kategorisi için ise 1.000 Euro olarak belirlendi.
 
Türk Diasporası Medya Ödülleri‘ne dair tüm detayları “turkdiasporasimedyaodulleri.com” web sitesinden ve “@tdmedyaodulleri” adıyla tüm sosyal medya hesaplarından takip edebilirsiniz.
 
 
ÖDÜLLERİN TAMAMI:
 
Kısa Film: Birincilik Ödülü 5.000 €, İkincilik Ödülü 3.000 €, Üçüncülük Ödülü 2.000 €, Jüri Özel Ödülü 2.000 €
 
Senaryo: Birincilik Ödülü 2.500 €, İkincilik Ödülü 1.500 €, Üçüncülük Ödülü 1.000 €, Jüri Özel Ödülü 1.000 €
 
Fotoğraf: Birincilik Ödülü 1.000 €, İkincilik Ödülü 750 €, Üçüncülük Ödülü 500 €, Sergileme Ödülü 100 €
 
Yeni Medya: Birincilik Ödülü 2.500 €, İkincilik Ödülü 1.500 €, Üçüncülük Ödülü 1.000 €, Jüri Özel Ödülü 1.000 €
 
Araştırmacı Gazetecilik: Birincilik Ödülü 2.500 €, İkincilik Ödülü 1.500 €, Üçüncülük Ödülü 1.000 €, Jüri Özel Ödülü 1.000 €
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren, 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde neo-Nazi ırkçı saldırıda yaşadıkları evin kundaklanması sonucunda hayatlarını kaybeden Genç ailesi üyelerini kabirleri başında andı. 
 
 
 
Almanya'nın Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti'nde bulunan Solingen kentinde 29 Mayıs 1993 tarihinde Genç ailesinin evinin neo-Nazi ırkçı saldırısında kundaklanmasının ardından yaşanan facianın üstünden 28 yıl geçti. Saldırıda Genç ailesinden 5 kişi hayatını kaybetti. Katliamın yıl dönümünde Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren, ırkçı saldırıda hayatlarını kaybeden Genç ailesi üyelerinin Amasya'nın Taşova ilçesinde bulunan kabirlerini ziyaret etti.
 
 
YTB Başkanı Eren, katliamda 2 kızını, 2 torununu ve bir yeğenini kaybeden Mevlüde Genç'le de sohbet etti. Saldırıda hayatını kaybedenleri rahmetle andıklarını belirten Eren, Mevlüde Genç'e Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ve Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy'un selamlarını getirdiğini ifade etti. 
 
 
Basın mensuplarına açıklama yapan YTB Başkanı Abdullah Eren, Mevlüde Genç ve Durmuş Genç'i ziyaret ederek faciada hayatlarını kaybeden aile üyelerini kabirleri başında andıklarını söyledi.    
 
 
Avrupa'da ırkçılığın ve İslam düşmanlığının giderek arttığına da dikkat çeken Eren şunları kaydetti. "29 Mayıs 1993'teki olayın 28'inci yıl dönümü olması hasebiyle köydeki mezarlıkta bir anma programı yapmak istedik ve onları ziyaret etmek istedik. Irkçı kundaklama neticesinde hayatını kaybeden, insanların hatırası yaşatılmaya çalışılıyor. Solingen'de de anmalar yapılıyor. Dolayısıyla üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen hala sıcaklığını koruyan olaydan ve Mevlüde teyzemizin, Durmuş amcamızın Avrupa'ya, Almanya'ya, Türkiye'ye örnek olan tavırlarından bizim ders çıkarmamız gerekiyor."
 
 
 
28 YILDAN BU YANA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK
 
Solingen faciasının Doğu- Batı Almanya'nın birleşmesinden sonra yaşanan en büyük toplumsal olay olduğunun altını çizen Eren, "Aslında 28 yıldan bu yana değişen bir şey yok. Maalesef, Avrupa'da, yıldan yıla saldırıların arttığını görüyoruz. Bu artış bizi hem ürkütüyor hem de daha çok tedbir almamamız konusunda bizleri uyarıyor. Bu konuda YTB olarak bizler de vatandaşlarımızın yanında oluyor; çalışmalarımızı devam ettiriyoruz" diye konuştu.
 
 
 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren, Solingen faciasının yıl dönümünde yaptığı basın açıklamasında Solingen'in yurt dışındaki Türk vatandaşlarını hedef alan son saldırı olarak kalmadığına dikkat çekerek, "Dünyanın dört bir yanındaki Türk diasporasının, yaşadıkları ülke toplumlarıyla kurduğu kardeşlik bağının ırkçılık zehrine boyun eğmeyeceğini bir kez daha vurgulamak istiyoruz" dedi. 

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Almanya'nın Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti'nde bulunan Solingen kentinde 29 Mayıs 1993 tarihinde Genç ailesinin ''Untere Werner'' adlı sokaktaki evinin aşırı sağcı kişilerce

 undaklanmasının ardından yaşanan facianın yıl dönümünde bir dizi anma etkinliği düzenliyor. YTB, aynı aileye mensup ve dördü çocuk beş Türk kökenli vatandaşın hayatını kaybettiği faciayı anmak ve Solingen Faciası özelinde Avrupa'da Türk vatandaşlarına yönelik saldırı ve hak ihlallerine karşı kamuoyu farkındalığı oluşturmak amacıyla Ankara Ulus Meydanı'nda bir alan oluşturdu. 29 Mayıs 2021 tarihine kadar ziyarete açık olacak alanda vatandaşlar saldırıya hedef olan Genç ailesinin evinin bir benzerini ziyaret ederek düşüncelerini ziyaretçi defterine aktarabiliyor. YTB Başkanı Abdullah Eren ise hazırlanan alanda bir basın açıklaması yaptı. 

 

Başkan Eren 28 yıl önce yürekleri dağlayan elim olayın yıl dönümü vesilesiyle bir araya gelindiğine dikkat çekerek, 29 Mayıs 1993 tarihinde Almanya'nın Solingen şehrinde yaşanan neo-Nazi ırkçı kundaklama saldırısında aynı aileden 4'ü çocuk yaşta, 5 insanımızın hayatını kaybettiğini hatırlattı. Eren, kundaklama saldırısında Genç ailesinden hayatını kaybeden, 4 ve 9 yaşlarındaki Saima ve Hülya Genç'i, 12 yaşındaki Gülüstan Öztürk ile Hatice Genç ve Gürsün İnce'yi rahmetle andıklarını kaydetti.

 

 

GENÇ AİLESİ ALMANYA'DA MERHAMET SEMBOLÜ HALİNE GELDİ 

 

Başkan Eren, saldırıda 2 torunu, 2 kızı ve Türkiye'den Almanya'ya tatile gelen yeğenini kaybeden Mevlüde Genç ile Durmuş Genç'in, 28 yıldır yüreklerinde evlat acısı taşırken, gösterdikleri sağduyu, hoşgörü ve bağışlayıcılıkla Almanya'da bir merhamet sembolü haline geldiklerinin altını çizdi. Mevlüde Genç'in ise olayın hemen ardından "hepimizi Allah yarattı, sevgi insanı yaşatır, nefretse öldürür, birbirimize sevgiyle bakalım" direyerek yüce gönüllüğü ile tüm insanlığa ilham kaynağı olduğunu belirtti. Yaşadığı tüm olaylara rağmen Mevlüde Genç'in kin tutmadığını söyleyen Başkan Eren, Türk ve Alman toplumu arasında birlik vurgusu yapan Mevlüde Genç'in, layık görüldüğü sayısız liyakat nişanı ve ödülün yanında Almanya'da bugün sevgi elçisi olarak kabul edildiğini bildirdi. 

 

VATANDAŞLARIMIZ YAŞADIKLARI ÜLKELERİN VAZGEÇİLMEZ PARÇASI 

 

Başkan Eren, anavatan toprakları dışında kendilerine yurt edinen Türk vatandaşlarının, 60 yıllık diaspora geçmişi boyunca, sadece çalışkanlığı ve alın teriyle değil, milletimizin latif ahlakı, diğerkâmlığı ve hamiyetperverliğiyle yaşadıkları ülkelerin vazgeçilmez bir parçası haline geldiğine de dikkat çekti. 

 

Mevlüde Genç'in affetmeyi bilen, yüce gönüllü ve onurlu duruşundan ilham aldıklarını ifade eden Başkan Eren, dünyanın dört bir yanındaki Türk diasporasının, yaşadıkları ülke toplumlarıyla kurduğu kardeşlik bağının ırkçılık zehrine boyun eğmeyeceğini bir kez daha vurguladı. 

 

SOLİNGEN FACİASI SON OLMADI 

 

1993 Solingen ırkçı kundaklama saldırısının, yurt dışında yaşayan vatandaşlar için etkileri uzun yıllar devam eden büyük bir travmaya sebepolduğunu dile getiren Başkan Eren, benzer bir saldırı tehdidiyle uzun yıllar geceleri Türk mahallelerinde nöbet tutulduğunu, kapı zillerinden Türkçe isimlerin silindiğini ve balkonlarda da su bulundurulduğunu hatırlattı.

Başkan Eren, saldırının yaşadıkları ülkelerle uyum içerisinde varlık gösteren vatandaşların bu ülkelere duydukları aidiyet hissini derinden zedelediğini aktardı ve 1988 Schwandorf, 1992 Mölln kundaklamalarının ardından yaşanan Solingen faciasının, vatandaşları hedef alan son saldırı olarak kalmadığını da sözlerine ekledi. 

 

IRKÇI SALDIRILARDA 213 VATANDAŞ HAYATINI KAYBETTİ 

 

2000-2006 yılında aşırı sağ NSU Terör örgütünün işlediği cinayetlerde 8 vatandaşın hayatını kaybettiğini ifade eden Başkan Eren, en son geçtiğimiz yıl ise Hanau'da 4 vatandaşın vefatıyla sonuçlanan ırkçı bir saldırı yaşandığının altını çizdi. Almanya'da günümüze kadar ırkçı saldırılarda hayatını kaybedenlerin bilançosunun toplam 213 kişiye ulaştığını belirtti. 

 

Almanya Federal Meclis kayıtlarındaki saldırı istatistiklerini paylaşan Başkan Eren, geçtiğimiz yıl 900'ün üzerinde İslam karşıtı suç işlendiği bilgisini verdi. Alman İçişleri Bakanlığı verilerine göre ise 2020 yılında her gün en az iki İslam düşmanı saldırı yaşandığını söyledi. Başkan Eren, YTB olarak hazırladıkları raporda ise yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarına yönelik saldırı niteliğinde 381 vaka kayda geçtiğini bildirdi. Bunların arasından da 205'inin Almanya'da raporlandığını söyledi.

 

Öte yandan, Federal Göç ve Sığınmacılar Dairesinin Nisan ayında yayınladığı rapora da işaret eden Başkan Eren, rapora göre bugün Almanya'da her 3 başörtülü Müslüman kadından birinin ayrımcılığa uğrayacağı korkusuyla yaşadığını sözlerine ekledi. Yine Alman Federal Ayrımcılıkla Mücadele Dairesi raporuna göre ırkçılık kaynaklı ayrımcılık vakalarında geçtiğimiz yıl, 2019 yılına göre yüzde 79'luk artış gözlendiğini dile getirdi. 

 

 

AŞIRI SAĞ İLE MÜCADELE KAPSAMINDAKİ TEDBİRLER ARTTIRILMALI 

 

Rakamların yanında yaşayan travmaların çok daha büyük boyutta olduğunu ifade eden Başkan Eren, şunları kaydetti: "Bu anlamda Alman tarafının da konunun vahametinin farkında olduğunu görüyor ve aşırı sağ ile mücadele kapsamında

aldığı önlemlerin kapsamının genişletilerek etkinliğinin arttırılması girişimlerini önemsiyoruz.  YTB olarak yürüttüğümüz farkındalık çalışmalarının amacının acıları konuşmak ve taze tutmak değil, bir daha yaşanmaması için gerekli önlemlerin alınmasını teşvik etmek olarak görüyoruz. Bu vesileyle Solingen Yangını'nın yıl dönümünde, kundaklanan binanın saldırıdan önce tıpkı 29 Mayıs günü gece saat 01.00'deki haliyle canlandırıldığı bu anma etkinliğinde bir daha asla yüreklerimiz yanmasın diyerek, 60 yıllık birlikteliğimizin ırkçılık zehrine boyun eğmeyeceğini hatırlatmak istiyoruz."

Köln, 28. Mai 2021. Wer im Lexus LC Cabriolet (Kraftstoffverbrauch kombiniert 12,6 l/100km; CO2-Emissionen kombiniert 288 g/km) unterwegs ist, wünscht sich natürlich Sonnenschein und einen strahlend blauen Himmel. Doch selbst eisige Extreme meistert das Softtop-Modell – und das sogar mit geöffnetem Verdeck.
 
Lexus hat sein Cabrio (Kraftstoffverbrauch kombiniert 12,6 l/100km; CO2-Emissionen kombiniert 288 g/km) einem Härtetest unterzogen und zwölf Stunden lang einer Eiseskälte von minus 18 Grad Celsius ausgesetzt. Um die Qualität des LC Cabriolet (Kraftstoffverbrauch kombiniert 12,6 l/100km; CO2-Emissionen kombiniert 288 g/km) zu unterstreichen, wurde dabei sogar das vierlagige Stoffverdeck geöffnet und der Innenraum damit den extremen Bedingungen preisgegeben. Doch damit nicht genug: Im Anschluss an den Dauertest ging es auf eine anspruchsvolle Teststrecke, wie der Lexus Kurzfilm zeigt.
 
Schauplatz des Geschehens war die große Klimakammer auf dem Millbrook Testgelände in Großbritannien: In der 468 Kubikmeter großen Anlage werden Verteidigungsmaterialien und Straßenfahrzeuge getestet – und das bei Temperaturen zwischen plus 85 und minus 60 Grad Celsius sowie einer relativen Luftfeuchtigkeit von bis zu 98 Prozent.
 
 
 
Beim Besuch des Lexus LC Cabriolets (Kraftstoffverbrauch kombiniert 12,6 l/100km; CO2-Emissionen kombiniert 288 g/km) zeigte das Thermometer minus 18 Grad Celsius – also jene Temperatur, bei der Gummi gefriert und branchenweit die Enteisungsleistung beurteilt wird. Doch Lexus ist sogar noch einen Schritt weitergegangen und hat das Fahrzeug mit Wasser besprüht, sodass sich eine Eisschicht auf der Karosserie bildete.
„Bei geöffnetem Verdeck waren die Komponenten im Innenraum extrem belastet. Das waren für niemanden angenehme Bedingungen“, sagt Greg Fleming, der den Versuch als leitender Ingenieur betreut hat. „Unsere Hoffnung war, dass die Klimaanlage, die beheizbaren Sitze und das Lenkrad immer noch so funktionieren würden, wie sie es sollten.“
 
Nachdem der Lexus in der Kammer geparkt war, wurde diese mittels einer leistungsstarken Gas-Klimaanlage binnen einer Stunde auf die gewünschte Temperatur heruntergekühlt. Unter diesen Bedingungen verbrachte das Fahrzeug anschließend die Nacht.
 
Am nächsten Morgen startete der professionelle Stuntfahrer Paul Swift zur Testfahrt: Der 341 kW/464 PS starke V8-Motor (Kraftstoffverbrauch kombiniert 12,6 l/100km; CO2-Emissionen kombiniert 288 g/km) sprang dabei auf Anhieb an und selbst die Anzeigen und Messgeräte erwachten umgehend zum Leben und zeigten keinerlei negative Auswirkungen der extremen Kälte. Auch der Klima-Concierge reagierte sofort und heizte die Kabine auf. „Ich konnte spüren, wie sich das Lenkrad und die Rückenlehne erwärmten und Wärme aus den Lüftungsschlitzen in der Kopfstütze hinter meinem Nacken strömte. Es war ganz angenehm. Wenn man bedenkt, dass es minus 18 Grad waren, habe ich mich im Auto sofort wohl gefühlt“, so Swift.
 
 
 
Vom Eisschrank auf die Teststrecke: Seine Fahrkünste durfte Swift anschließend auf dem hügeligen Kurs von Millbrook unter Beweis stellen – einer alpenähnlichen Strecke mit anspruchsvollen Kurven, Steigungen und Abfahrten. Das „auftauende“ LC Cabriolet (Kraftstoffverbrauch kombiniert 12,6 l/100km; CO2-Emissionen kombiniert 288 g/km) zeigte eine begeisternde Leistung, die zu seinem Design und Komfort passte. Mit zunehmender Geschwindigkeit flogen Eissplitter von der Karosserie.
 
„Ich wusste nicht, was mich erwartet. Aber als ich den Startknopf drückte, ging es sofort los. Die Teststrecke verlangt dem Fahrzeug viel ab und man kann spüren, wie das Fahrwerk arbeitet“, erklärt Swift. „Es gab aber kein Problem mit Untersteuern, die Gangwechsel waren mühelos und verursachten beim Herunterschalten ein ansprechendes Ansteigen der Drehzahl. Das ist ein schönes Auto, das genau das macht, was es soll.“

Son günlerde yükselen şiddet ile ile ilgili yazılı bir açıklama yapan KONAD Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi Başkanı Sait Özcan, ”Şiddet ve saldırganlık, düşünmeden kendi içgüdüleri ile haraket eden zavallı insanların yöntemidir. Bu ahlak dışı davranış nefret düzleminde devam ederse toplumu ayrıştırıp kardeşliğimize zarar verir. Sayın Meral Akşener hanımefendiye yapılan saldırı girişimini şiddetle kınıyorum” dedi.