Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

TUNUS (AA) - Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, Mecliste onaylanan ancak kendisinin veto ettiği Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimine ilişkin yasayı eleştirerek, "hukuki metinler üzerinden siyasi hesaplaşmaya izin vermeyeceğini" söyledi.
 
Said, eski Cumhurbaşkanı Habib Burgiba'nın vefatının 21. yılı dolayısıyla düzenlenen programda yaptığı konuşmada, Meclisten geçen Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimine ilişkin yasayı veto etmesini savundu.
 
Said, "Anayasa Mahkemesine ilişkin yasa değişikliği bana geldi. Yasayı kendilerine göre şekillendirmişler. Hukuki metinlerin yöneticiler tarafından şekillendirilerek hesap görülmesini asla kabul etmeyeceğim. Anayasa'yı ihlal edenler beni peşlerinden sürükleyemeyecek. Onların sorumluluğunu üstlenmeyeceğim." ifadelerini kullandı.
 
- Tunus'ta Anayasa Mahkemesi düğümü
 
Anayasa Mahkemesinin 4'ü Meclis ve 4'ü Yüksek Yargı Konseyi tarafından seçilen, 4'ü ise Cumhurbaşkanı tarafından atanan olmak üzere 12 üyeden oluşması öngörülüyor.
 
Ülkede 2014 yılında kabul edilen Anayasa'ya göre oluşturulması planlanan Anayasa Mahkemesi, Meclisin seçeceği üyeler konusunda oy çoğunluğunun sağlanamaması nedeniyle bir türlü kurulamadı.
 
Bunun üzerine Tunus Meclisi 25 Mart'ta Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi için gereken 145 milletvekili sayısının 131'e düşürülmesini de kapsayan yasa değişikliğini onayladı.
 
Ancak Said, 4 Nisan'da söz konusu yasayı, "Anayasa Mahkemesi üyelerinin 2019'daki parlamento seçimlerinin ardından en geç bir yıl içerisinde seçilmesini öngören Anayasa'nın 148'inci maddesinin beşinci fıkrası" uyarınca veto ettiğini belirterek, Meclis Başkanı Raşid el-Gannuşi'ye geri gönderdi.
 
Tunus Meclisinde Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçimi için 8 Nisan Perşembe günü yeni bir oturum gerçekleştirilmesi bekleniyor.
 
- Tunus'ta devlet erkleri arasındaki gerilim
 
Ülke siyasetinde gündemi bir süredir 16 Ocak'ta yapılan kabine revizyonunun ardından Başbakan Hişam el-Meşişi ile Cumhurbaşkanı Said arasında yaşanan çekişme meşgul ediyor.
 
Cumhurbaşkanı Said, Başbakan Meşişi'nin Meclisten güvenoyu alan kabine revizyonunun anayasal olmadığını savunuyor. Konuyu çözme yetkisine sahip 2014 Anayasası'nın öngördüğü Anayasa Mahkemesinin hala kurulamamış olması da krizi derinleştiriyor.
 
Cumhurbaşkanı Said'in Meclisin oy çoğunluğuyla kabul ettiği yasa değişikliğini Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle reddetmesi "devlet erkleri arasındaki gerilimin tırmanması" şeklinde değerlendiriliyor.
PRİŞTİNE (AA) - Kosova Meclisi'nde yapılan oylamada, Vyosa Osmani ülkenin yeni cumhurbaşkanı seçildi.
 
İktidardaki Kendin Karar Al Hareketi'nin (VV) adayı olan Osmani, oylamanın üçüncü turunda 71 milletvekilinin oyunu alarak oy çokluğuyla ülkenin yeni cumhurbaşkanı oldu.
 
120 üyeli Kosova Meclisi'nde yapılan oylamaya 82 milletvekili katılırken, 11 oy geçersiz sayıldı.
 
Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci ve ikinci turlarında, seçim için gerekli üçte iki çoğunluk sağlanamadı.
 
Osmani'nin cumhurbaşkanı seçilmesine Kosova Demokratik Partisi (PDK), Kosova'nın Geleceği İçin İttifak (AAK) ve Sırp Listesi destek vermedi.
 
Cumhurbaşkanı seçilmesi için yeterli çoğunluğun sağlanması adına eski partisi Kosova Demokratik Birliği (LDK) Osmani'ye destek oldu.
 
- Vyosa Osmani kimdir?
 
Kosova'nın Mitrovica kentinde 17 Mayıs 1982'de dünyaya gelen Osmani, ilkokul ve liseyi bu şehirde bitirdi.
 
Priştine Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Osmani, yüksek lisans ve doktora eğitimini ABD'deki Pitsburg Üniversitesinde tamamladı.
 
Gençlik yıllarında LDK'ye katılan Osmani, bu partiden birkaç dönem milletvekilliği de yaptı.
 
Kosova Meclis Başkanı olarak görev yapan Osmani, eski cumhurbaşkanı Haşim Thaçi'nin istifa etmesinin ardından cumhurbaşkanlığı görevini de vekaleten yürüttü.
 
Kosova'da 14 Şubat 2021'de yapılan genel seçim öncesi LDK'den ayrılan Osmani, seçime VV safında katıldı.
 
Osmani, uluslararası hukuk ve ticaret hukuku alanlarında bazı kitap, makale, monografi ve çalışmalar yayınladı.
 
Evli ve iki çocuk annesi olan Osmani, ana dili Arnavutçanın yanı sıra İngilizce, Türkçe, İspanyolca ve Sırpça da biliyor.
HARTUM (AA) - Sudan Enerji ve Petrol Bakanı Cadiyn Ali Ubeyd Hasan, ülkesinin, Türkiye ile Kızıldeniz’de gemiler vasıtasıyla elektrik üretimini yüzde 67 oranında artırılması konusunda anlaştığını söyledi.
 
Bakan Hasan, başkent Hartum'daki bakanlık binasında Türkiye'nin Hartum Büyükelçisi İrfan Neziroğlu'nu kabul etti. Görüşmede Sudan'ın yıllardır süren elektrik sorunu ve enerji alanındaki iş birliğini geliştirmenin yolları ele alındı.
 
Hasan, Büyükelçi Neziroğlu ile görüşmesinin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, anlaşma ile halihazırda 150 megavat olan elektrik üretiminin mayıs ayı itibarıyla 250 megavata çıkarılmasının hedeflendiğini belirtti.
 
Özellikle yaz aylarında artan elektrik ihtiyacının kendilerini Türkiye ile enerji üretim hacmini arttırmak için yeni anlaşmalara sevk ettiğini belirten Hasan, taraflar arasında Türk şirketlerinin Sudan’da elektrik sektöründeki çalışmalarını sürdürmesi ve mayıs ayında sözleşmelerin yenilenmesi konusunda anlaşma sağlandığını kaydetti.
 
Büyükelçi Neziroğlu da "Sudan tarafına enerji alanındaki iş birliğini artırma, bakanlığın kapasitesinin güçlendirilmesi dahil tecrübelerimizi paylaşmaya hazır olduğumuzu ilettik." dedi.
 
Türk şirketlerinin elektrik üretimiyle ilgili hususları da görüştüklerini dile getiren Neziroğlu, ikili anlaşmaların canlandırılması, iş birliğinin artırılması konularında mutabık kaldık." diye konuştu.
 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Afrika turu kapsamında 2017'de gerçekleştirdiği Sudan ziyaretinde 10 milyar dolarlık ticaret hedefi doğrultusunda toplam 22 anlaşma imzalanmıştı.

Türk savunma sanayisi firmaları, ürün ve kabiliyetleriyle Birleşik Arap Emirlikleri'nde düzenlenen 15. IDEX Uluslararası Savunma Fuarı'na (IDEX 2021) katıldı. Aralarında Otokar, REPKON, Elektroland ile T-Kalıp'ın bulunduğu firmalar, savunma sanayisine yönelik ürün ve çözümlerini Birleşik Arap Emirlikleri'nde sergiledi.

(AA)

 

KERKÜK (AA) - Irak'ın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) ile mücadele kapsamında İngiltere'den gönderilen 336 bin doz AstraZeneca aşısını teslim aldığı belirtildi.
 
Irak Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Seyf Bedr, basına yaptığı açıklamada, Dünya Sağlık Örgütünce (DSÖ) oluşturulan Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamında İngiltere'den gönderilen aşıları taşıyan uçağın Uluslararası Bağdat Havalimanı'na ulaştığını ifade etti.
 
Bedr, aşıları teslim almak üzere ​​​​​​​Irak Sağlık ve Çevre Bakanı Hasan Temimi'nin, Havalimanı'nda hazır bulunduğunu aktardı. DSÖ tarafından oluşturulan Kovid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamında 2021 yılının sonuna kadar ülke nüfusunun yüzde 20'sinin aşılanması bekleniyor.
 
Irak, Çin hükümetinin ülkeye hediye ettiği 50 bin doz Sinopharm aşısını 2 Mart'ta teslim aldığını duyurmuştu.
Irak Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Kovid-19 nedeniyle ülkede toplam can kaybının 14 bin 128'e, vaka sayısının 815 bin 605'e yükseldiği, 732 bin 252 kişinin iyileştiği kaydedildi.
Bavyera’daki yaklaşık 350 okulda İslam din dersinin seçilmesi mümkün olacak.
Almanya'nın Bavyera eyaletinde İslam din dersinin gelecek eğitim öğretimin yılından itibaren seçmeli ders olarak okutulacağı bildirildi.
Bavyera eyaletinin internet sayfasında yer alan açıklamada, başarılı bir pilot projenin ardından eyalet hükümetinin İslam din dersinin seçmeli ders olarak okutulmasına karar verdiği belirtildi.
 
Açıklamada, böylelikle gelecekte Müslüman öğrencilerin "din eğitimi" ve "ahlak" derslerine alternatif olarak İslam din dersini seçebileceği ifade edildi.
Bu derste İslam dinine ilişkin bilgilerin yanı sıra, Almanya ve Bavyera anayasalarının ruhuna uygun temel değerlerin Almanca olarak okutulacağı aktarılan açıklamada, dersin kamu okullarında öğretmenlik yapamaya yetkili veya benzer pedagojik yeterliğe sahip devletin öğretmenleri tarafından verileceği kaydedildi.
 
Açıklamada, dersin verilmeye başlanacağı 2021-2022 eğitim öğretim yılında Bavyera’daki yaklaşık 350 okulda İslam din dersinin seçilmesinin mümkün olacağı bilgisi paylaşıldı.
 
Bavyera Eğitim Bakanı Michael Piazolo, İslam din dersinin talebe göre daha da genişletilebileceğini söyledi.
Piazolo, İslam din dersinin uygulamaya geçirilmesinin entegrasyonun ne kadar ciddiye alındığının gösterilmesi açısından Müslüman topluma yönelik bir sinyal olduğunu kaydetti.
 
Eyalet hükümetinin kararı, Bavyera Eyalet Meclisinde de kabul edilmesinin ardından uygulamaya geçecek.
2009’da başlatılan pilot proje kapsamında okutulan İslam din dersine yaklaşık 360 ilk ve orta okulda şu an 17 bin Müslüman öğrenci katılıyor.
Bavyera’da 160 binden fazla Müslüman öğrenci bulunuyor. 
Haver ve Resim: AA

Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun içişlerinden sorumlu üyesi Ylva Johansson, Bosna Hersek'teki temasları kapsamında, Bihaç şehri yakınlarında bulunan "Lipa" göçmen kampında meydana gelen yangının ardından ağır koşullarda yaşam mücadelesi veren göçmenleri ziyaret etti.

AA

 

Müziğin ortaya çıkış teorilerine baktığımızda, günümüz temel armoni bilgisinin kuş seslerinde de mevcut olduğunun fark edilmesiyle birlikte insanların kuş seslerini dinleyerek onları taklit ettiği yolundaki düşünceler, bir çok müzik bilimcinin ilgisini çekmiş tir. Diğer bir görüşe göre ise, insanın zevk ya da acıları, duygusal ve duygusal durumları, onda kasılmalara yol açmış, bu kasılmalar da insan sesiyle söylenen müziği doğurmuştur. Daha sonraki dönemlerde ise insanın düşünsel gelişimi sonucu ortaya çıkan dil yetisi, konuşma ve müzik olarak insan ifadesinin ikiye bölünmesine yol açmıştır.
 
Konuşma yoluyla düşünceler, müzik yoluyla da duygular ifade edilmektedir. Bugün hâlen müziğin içerisinde sözel öğelerin, konuşmanın içerisinde de müzikâl öğelerin bulunması, bu ayrım öncesinden bir kalıntıdır. Tüm müzik türlerini kökenli vokal müzik olarak gören bu görüş yanında, neolitik dönemde âlet yapımı esnasında çıkan ritmik seslerin, rezonans etkisi oluşturarak bir çeşit trans hâline yol açmış olması da muhtemeldir. Yapılan araştırmalarda, yazı öncesi kültürlerde, müziğin sosyal yaşam, din psikoloji ve tıp gibi yaşamın farklı alanlarından ayrı olarak incelenemeyeceği tespit edilmiştir. Müzik, yalnızca konserlerde gidilip dinlenilen, ya da mağazalardan satın alınan seslerden ibaret değil; organik, fonksiyonel ve yaşamsal bir olgudur.
 
Yazı öncesi toplumlarda ise söz, müzik ve eylem içiçedir. Bu bağlamda genel kanı, insanlık tarihinde müziğin, dansın, sözlü edebî sanatların, dolayısıyla görsel sanatların da birbirlerinden ayrılmasının çok geç dönemde olduğu yönündedir. Başlangıçta birlikte ele alınan bu sanatların pratiği de birbirinden ayrılmamıştır.
 
Gerçekten de geniş bir coğrafyada görülen Şamanlar, ritme dayalı müziklerini kozmolojik bir anlatı içerisinde transa girerek sağaltımda ve çeşitli problemleri çözmekte kullanırlar. Asıl konumuz olan “göklerin müziği“ ifadesine, bugün ilkel sayılan bazı kabilelerde de rastlamamız tesadüf olmasa gerek. Acaba, onlar arasında da birileri Pisagor gibi göklerin müziğini duyup ölümsüzlüğe mi erişmiştir? Antropolojinin kurucularından sayılan Levi Strauss, mitlerle ilgili araştırmaları sonucu, farklı kültürlere ait insanları ilkel ve gelişmiş şeklinde ayırmak yerine, yazısız ve yazılı insanlar olarak ayırmanın daha isabetli olduğunu belirtir. Yazının, insan bilinci üzerindeki etkilerini konu edinen araştırmacı ve teorisyen Walter Ong, üretimin sözlü kültürün temel bir öğesi olduğundan bahseder. Gerçekten de sese dayalı iletişimde söz söylemek, başlı başına bir eylemdir. Sözlü kültürde, kelimelerin anlamını arayıp bulacağınız bir kaynak yoktur. “Ses, ancak varlığını getirirken işitilir” İbranice dabar deyimi hem kelime anlamına, hem de olay anlamına gelmesi uçar çevrede olağandır.
 
Ong, üretimin sözlü kültürdeki önemini şu probleme işaret eder: sözlü kültürde yaşayan birisi, diyelim oldukça güç bir sorunu irdelemeye başladıktan sonra, o sorun kadar güç, karmaşık ve birkaç yüz kelimeden oluşan bir sonuca vardı. Güç bela inceleyip sözelleştirdiğini ileride anımsamak için, nasıl aklında tutabilir?
 
Ong’un Birincil sözlü kültür olarak adlandırdığı yazı öncesi kültürün hafıza problemi, ifade kalıplarına olduğu kadar düşüncelerin içeriğine de etki etmiştir. Kutsal sayılan bir çok metnin üretmek ve müzikâl yanının olması, bol tekrar içermesi, içinde bugün abartı görülen canlandırmaların olması, hepsinin yazı öncesi kültüre ait bireylerin hafıza probleminin üstesinden gelmek için taşıdıkları öğelerdir.
 
Bu yaklaşımın izleri, oldukça yakın bir dönemde silinmeye başlamıştır. Yedinci yüzyılın sonlarından önce insanın bir şeyi içinden okuması mümkün değildir. Yazılı olan herhangi bir şey ister balmumu tabletleri, ister papirüs ya da parşömene yazılı olsun, kesintiye uğramayan bir harfler dizisinden oluşuyordu. Bir satırdan anlam çıkarmanın, yani devamlı sesli sözcükleri dönüştürmenin yolu, her satırı yavaş yavaş yüksek sesle okumak ve bu sözleri sözcük dönem ayrı birimlere ayırabilmek umudunu taşımakta. Bir yazıya girecek olan cümleler cursus adı verilen klasik bir ritm bir yazmana dikte edilirdi. Aynı ritim daha sonra belli bir zerafet ve hızla yazılan Cursive (elle yazısı) stilinin doğmasına yol açtı.
 
Außenminister Mevlüt Çavuşoğlu war zu Besuch in Belgien, um Gespräche mit seinen Amtskollegen aus der Europäischen Union (EU), der NATO und Belgien zu führen.
Minister Çavuşoğlu traf in Brüssel zunächst mit dem Europäischen Parlament (EP) zusammen und führte Gespräche mit Ryszard Czarnecki, dem Ko-Vorsitzenden der Freundschaftsgruppe Türkei-EU, und Sergey Lagodinski, dem Ko-Vorsitzenden des Gemischten Parlamentarischen Ausschusses Türkei-EU.
 
Minister Çavuşoğlu erklärte, dass wir der parlamentarischen Diplomatie große Bedeutung beimessen, das EP konstruktiv sein sollte, um die Beziehungen zwischen der Türkei und der EU wiederzubeleben, und die Freundschaftsgruppe Türkei-EU eine wichtige Rolle bei der Schaffung einer positiven Agenda mit der EU spielen könnte.
 
Später traf Minister Çavuşoğlu Josep Borrell, den Hohen Vertreter der EU für Außen- und Sicherheitspolitik und Vizepräsident der Europäischen Kommission.
Minister Çavuşoğlu wies darauf hin, dass wir ein neues Kapitel mit der EU aufschlagen wollen, die Erklärung vom 18. März mit all ihren Elementen überarbeitet werden und wir gemeinsam für eine positive Agenda arbeiten sollten. Zudem betonte er, dass während des Treffens auch die Vorbereitungsarbeiten für die Besuche der Präsidenten des EU-Rates und der Kommission in der Türkei besprochen wurden.
Im Rahmen seines Besuchs in Brüssel traf Minister Çavuşoğlu auch mit hochrangigen Vertretern der Europäischen Kommission (EK) zusammen, darunter Präsidentin Ursula von der Leyen, Vizepräsident Margaritis Schinas, der Kommissar für Nachbarschaftsbeziehungen und Erweiterungsverhandlungen Olivér Várhelyi und die Kommissarin für Inneres Ylva Johansson.
 
Minister Çavuşoğlu wies auf die Notwendigkeit der Wiederbelebung unseres EU-Beitrittsprozesses, die Umsetzung der Visafreiheit für türkische Staatbürger im Schengen-Raum, die Modernisierung der Zollunion sowie auf den Bedarf nach verstärkter Zusammenarbeit im Kampf gegen den Terrorismus und die irreguläre Migration hin und unterstrich, dass wir den zunehmenden Rassismus, die Diskriminierung und die Islamophobie in Europa gemeinsam bekämpfen sollten.
 
Zum Schluss kam Minister Çavuşoğlu an dem Tag noch mit der belgischen Außenministerin Sophie Wilmes zu einem Gespräch zusammen.
Minister Çavuşoğlu erklärte, dass das Jahr 2023 das 185-jährige Jubiläum der Aufnahme der diplomatischen Beziehungen zwischen unseren Ländern sein wird, sie die Fragen im Zusammenhang mit den türkischen Bürgern besprochen haben, welche das Symbol der Kultur des „Zusammenlebens“ in Belgien darstellen. Zudem teilte er mit, dass wir nicht zulassen sollten, dass unsere bilateralen Beziehungen überschattet werden, und wir uns über die Unterstützung Belgiens in unseren Beziehungen mit der EU freuen würden.
 
Am gleichen Tag nahm Minister Çavuşoğlu vormittags an der 17. Ministertagung des Asia Cooperation Dialogue (ACD) zum Thema „Die neue Normalität und sicherer und gesunder Tourismus“ teil, die per Videokonferenz abgehalten wurde.
 
Bei dem Treffen wurde der ursprünglich für die Amtszeit 2019-2020 vorgesehene ACD-Vorsitz der Türkei bis September 2021 verlängert und die Ankara-Deklaration, ein umfassendes Abschlussdokument zu den künftigen Kooperationsperspektiven innerhalb der ACD, verabschiedet.
 
Am zweiten Tag seines Besuchs in Brüssel traf Minister Çavuşoğlu mit dem Generalsekretär der NATO, Jens Stoltenberg, zusammen.
Minister Çavuşoğlu wies darauf hin, dass die Türkei eine entscheidende und führende Rolle bei der Gewährleistung der Abschreckung und Verteidigung des Bündnisses einnimmt, wir die NATO-Missionen in Afghanistan und im Irak weiterhin unterstützen werden und die Einheit und Solidarität innerhalb des Bündnisses weiter stärken sollten.
 
Am selben Tag traf Minister Çavuşoğlu außerdem den EP-Berichterstatter für die Türkei, Nacho Sanchez Amor, und brachte zum Ausdruck, dass das EP seine voreingenommene und diskriminierende Haltung gegenüber der Türkei einstellen, es eine konstruktive Rolle bei der Entwicklung unserer Beziehungen spielen sollte. Zudem hob er hervor, dass der Türkei-Bericht 2021 fair und ausgewogen sein und unseren Kandidatenstatus unterstreichen sollte.
Anschließend führte Minister Çavuşoğlu ein Gespräch mit dem EP-Abgeordneten und unserem Stammverwandten aus Bulgarien, Ilhan Küçük, über die Modalitäten eines konstruktiven Dialogs zwischen der Türkei und dem EP und betonte, dass unsere Stammverwandten in Bulgarien eine Freundschaftsbrücke in unseren Beziehungen mit der EU darstellen.
 
Zum Schluss traf Minister Çavuşoğlu mit dem Präsidenten des Europäischen Rates Charles Michel zusammen und überbrachte ihm die Einladung von Präsident Recep Tayyip Erdoğan.
Minister Çavuşoğlu erklärte, dass wir bereit sind, die Erklärung vom 18. März und die Zollunion mit der EU zu aktualisieren, dass mit der Sanktionssprache keine Ergebnisse erzielt werden können und wir gemeinsam einen Fahrplan für eine positive Agenda in unseren Beziehungen vorbereiten sollten.
Görüşme sonrası basına açıklama yapan Cumhurbaşkanı Tatar, İngiltere’nin Kıbrıs’a yakınlığı ve ilgisinin önemine işaret ederek, Kıbrıslı Türklerin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıların aşılması da dahil olmak üzere, İngiltere ile karşılıklı direkt uçuşlar ve direkt ticaretin yapılabilmesi adına bir takım yasal altyapı çalışmalarının var olduğunu belirtti ve bu anlamda bugünkü görüşme fırsatının hayırlara vesile olmasını beklediklerini dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, İngiltere’nin Brexit’le Avrupa Birliği’nden (AB) çıkmasının Kıbrıs Türk tarafı için çeşitli fırsatlar doğurabileceğini kaydederek Birleşik Krallık Dışişleri Bakanı Dominic Raab’la bugünkü görüşmesinin İngiltere ve KKTC arası karşılıklı ilişkilerin gelişmesi açısından önemine dikkat çekti.

Kıbrıslı Türklerin uğradıkları haksızlıklar ve kısıtlamaları İngiltere’nin de bildiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, İngiliz Üsleri bölgesinde bulunan Vakıf malları ve diğer bazı özel mülkler için de girişimler beklediklerini Raab’a ilettiklerini ve Kıbrıslı Türklerin bu konuda haksızlığa uğramasının önüne geçilmesi adına kendisinden olumlu cevap aldıklarını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Tatar, Oxford Üniversitesi’nin geliştirdiği Covid-19 aşısından Kıbrıs Rum tarafına verileceği duyumunu aldıklarını ve bu aşıdan Kıbrıslı Türklerin de payını istediklerini belirterek, KKTC’de yaşayan 10 bin İngiliz vatandaşı bulunduğunu da hatırlattığını ve Raab’ın bunun da olumlu şekilde değerlendirileceği bilgisini kendisine verdiğini söyledi.

Türkiye Cumhuriyeti’nden gelen aşıların yanı sıra, Avrupa Birliği’nden de aşı talep edeceklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar bunu gelecek hafta kendisini ziyarete gelecek AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’e de ileteceğinin altını çizerek, “Biz bu aşıları ne kadar hızlı ve çabuk şekilde alırsak, bu sıkıntıları da o kadar erken atlatırız” dedi.

Kıbrıs konusunda 5+BM görüşmesine gidilirken İngiltere’nin sürece nasıl bir katkı yapabileceğinin de bugünkü görüşmede gündeme geldiğini  belirten Cumhurbaşkanı Tatar, Mart ayında garantörlerin de katılımıyla bir toplantı planlandığını, Türkiye Cumhuriyeti ile tam uyum içerisinde, Kıbrıs Türk tarafının iki eşit egemen devletin yan yana yaşayabileceği iş birliği temelinde ve yapılacak müzakereler sonucunda bir çözüme ulaşma isteğini sürdüren bir pozisyonda olduğunu vurguladı.

 “Kıbrıs’ta adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir anlaşma için egemenliğimizin fevkalade önemli olduğunu vurguladık” diyen Cumhurbaşkanı Tatar, adada istikrarın ancak iki devletin birbirini tanımasıyla olacağını söylediklerini de bildirdi.

Raab’ın bölgedeki istikrar açısından kazan-kazan prensibiyle varılacak bir anlaşmanın tüm tarafların yararına olacağını dile getirdiğini de belirten Cumhurbaşkanı Tatar, birisi AB ve tüm dünya tarafından tanınmış ve bir devletle, mevcut durumu ortada olan bir devletin müzakere masasına oturmasının doğru olmadığını Raab’a ilettiğini söyledi.


Raab’ın diplomatlarıyla birlikte ne gibi açılımlar yapabileceğinin zamanla görüleceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar, bugünkü görüşmede Kıbrıs Türk tarafının haklı taraflarının görülmüş olmasının önemine işaret etti. Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıs Türk tarafının da bugünkü görüşme vesilesiyle İngiltere’nin AB’den çıkmış olmasını ekonomik olarak ne tür bir faydaya çevrilebileceğini düşündüğünü aktardı.

İngiliz bakanın Kıbrıslı Türklerin önünün gerek ticaret gerekse uçuş, aşı ve diğer konularda açılması ve ikili ilişkilerin yakınlaştırılması için gerekli talimatları vereceğini söylediğini belirten Cumhurbaşkanı Tatar, görüşmede Raab’a 300 binden fazla Kıbrıslı Türk’ün İngiltere’de, 10 bin İngiliz’in de KKTC’de yaşadığını hatırlattığını da aktardı.

Cumhurbaşkanı Tatar, Raab’ın kendisine Birleşik Krallık Başbakanı Boris Johnson’ın selamını da ilettiğini kaydederek olumlu geçen görüşmelerinin İngiltere ile temaslarında yakınlaşma ve ilişkilerin geliştirilmesi için hayırlı olmasını diledi.

Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Cumhurbaşkanı Tatar, bir soruya karşılık, İngiltere’nin garantör ülke olarak Adada belli sorumlulukları bulunduğunu, bu nedenle Kıbrıs Türk tarafının Raab’a Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin İngiltere’den beklentilerini, neden haklı olduğunu aktardığını kaydederek, Raab’ın da bunları gayet iyi anladığını gördüğünü belirtti.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’le yaptığı telefon görüşmesinde de belirtildiği gibi Kıbrıs’ta çözümün iki tarafın onayıyla olabileceğini söyleyen Cumhurbaşkanı Tatar, “Hiçbir zaman bize empoze edilecek zorlama bir çözümü kabul etmeyiz” dedi.

Raab’ın kendisinin hangi çözüm modelini benimsediğini söylemediğini fakat, bu görüşmenin İngiliz yetkiliye yüz yüze Kıbrıs Türk tarafının pozisyonunu anlatma fırsatı vermesi açısından yüksek önem arz ettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Tatar, Kıbrıs’a ilk gelişinde Raab’ın bunları Cumhurbaşkanının ağzından ve duygu yoğunluğuyla dinlemesinin, diplomatlar vasıtasıyla dinlemesinden çok daha faydalı ve etkili olduğuna inandığını da sözlerine ekledi.