Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Açıklamalarda bulunan Dr. Gündoğdu, inceleme-araştırma türünde aldığı ödülle ilgili olarak “Çalışmamın kıymetli seçici kurul tarafından Cevdet Kudret Ödülleri’ne layık görülmesinden onur duydum. Ödülün özenle yazılan veriliş gerekçesi de benim için ayrıca çok kıymetli.” dedi.

 
Adını 1992 yılında vefat eden, Türkiye’nin önde gelen edebiyat tarihçisi ve yazarlarından birisi olan Cevdet Kudret Solok’dan alan 2021 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülünü Köln Üniversitesi Felsefe Fakültesi Doğu Araştırmaları Bölümü’nde (Philosophische Fakultät, Orientalisches Seminar) görevli olan Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu aldı.
 
Köln Üniversitesinde araştırma
Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonu kararıyla Köln Üniversitesi’ne öğretim görevlisi olarak görevlendirilen Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu, Yazının Önündeadlı kitabıyla „İnceleme ve Araştırma“ türünde 2021 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Gündoğdu daha önce TÜBİTAK’ın sağlamış olduğu Yurtdışı Doktora Sırası Araştırma Burs Programı kapsamında ABD Washington Üniversitesinde de çalışmalarını sürdürdü.
 
Jüri heyeti Atiye Gülfer Gündoğdu’yu ödüle layık gördü
Armağan Ekici, Besim Dellaloğlu, Hatice Aynur, Sevengül Sönmez ve Tuncay Birkan’dan oluşan Jüri, ödüle katılan eserler içinde Sakaryalı akademisyen Atiye Gülfer Gündoğdu’nun Yazının Önünde kitabını “İnceleme ve Araştırma” türünde ödüle layık gördü. Haziran 2021’de Hece Yayınevinde okur ile buluşmuş olan Yazının Önünde isimli eser, Gündoğdu’nun 2017 senesinde kabul edilen doktora tezinin çeşitli düzenlemelerle gözden geçirilmiş şeklinden oluşuyor.
 
Jüri: Gündoğdu anlatım biçimiyle okurun ilgisini sürekli canlı tutabilmeyi başarıyor
Yazının Önünde adlı çalışmanın ödüle layık görülme gerekçesine şu şekilde yer verildi: “Osmanlı edebiyatında modern ‘okur’ figürünün doğuşunda Ahmet Mithat Efendi romanlarının oynadığı can alıcı rolü, hermenötik düşünce geleneği ve alımlama kuramından yola çıkarak incelerken, sadece verili teoriyi yerel vakaya uygulamakla kalmayıp teori alanının kendisine de katkıda bulunabildiği ve tezini okurun ilgisini sürekli canlı tutabilmeyi başaran bir anlatı kurarak tartıştığı için” Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu’nun Yazının Önünde kitabı “İnceleme ve Araştırma” türünde 2021 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’ne değer görüldü.
Cevdet Kudret Edebiyat Ödülleri, Cevdet Kudret Ailesi, İstanbul Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve TÜYAP (Tüm Yapım Fuarcılık Yapım AŞ) işbirliği ile veriliyor.
Gazetemize açıklamalarda bulunan Dr. Gündoğdu, inceleme-araştırma türünde aldığı ödülle ilgili olarak “Çalışmamın kıymetli seçici kurul tarafından Cevdet Kudret Ödülleri’ne layık görülmesinden onur duydum. Ödülün özenle yazılan veriliş gerekçesi de benim için ayrıca çok kıymetli.” dedi.
 
Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu kimdir?
Dr. Atiye Gülfer Gündoğdu17 Mart  1986’da Adapazarı’nda doğdu. Kocaali Yabancı Dil Ağırlıklı Lisesi’nden ve  Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. 2012’de Geciktirilmiş Öykü Tekniği Üzerine Bir Karşılaştırma: Tristram Shandy Beyefendi’nin Hayatı ve Görüşleri/ Karı Koca Masalı adlı teziyle master, 2017’de Edebî Metnin Anlamının Teşekkülünde Okurun Rolü adlı teziyle doktora derecesini aldı. Doktora araştırmaları sırasında bir yıl Washington Üniversitesi’nde misafir araştırmacı olarak bulundu. 2018-2021 arasında Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2021-2022 Eğitim-Öğretim yılı itibarıyla Köln Üniversitesi Felsefe Fakültesi Doğu Araştırmaları Bölümü’nde (Philosophische Fakultät, Orientalisches Seminar) görevlendirildi.
Osmanlı Şiiri İçin Bir Deniz Feneri: Walter G. Andrews Kitabı, (Servet Gündoğdu ile, İstanbul: İnsan Yayınları, Aralık 2019), Yazının Önünde: Edebî Metnin Anlamının Teşekkülünde Okurun Rolü  (Ankara: Hece Yayınları, Haziran 2021) yayımlanmış kitaplarıdır. Yayın ve çalışmalarını modern Türk edebiyatı ve okur teorileri üzerine sürdürüyor.
 
Haber ve Resim:  Yasin BAŞ

Almanya'nın Bonn kentinde yaşayan Filistin asıllı gazeteci Maram Salim, sosyal medya hesabından yaptığı Avrupa'da ifade özgürlüğü olmadığına yönelik eleştirinin ardından, Alman kamusal medya kuruluşu Deutsche Welle'deki (DW) işinden kovuldu.


Salim, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Alman basınında yayınlanan bir makalede kendisi ve dört arkadaşının İsrail karşıtı ve antisemitik olmakla suçlandığını, bu nedenle soruşturma geçirip DW Arapça servisinde çalışan diğer arkadaşlarıyla açığa alındığını söyledi.
Salim, "Almanya, düşünce özgürlüğünü desteklediği izlenimini veriyor ancak 'Avrupa'da ifade özgürlüğü olmadığını söylemek' beni açığa almaları ve beni antisemitik olmakla suçlamaları için yeterliydi." dedi.


Sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımın sadece Avrupa'daki ifade özgürlüğü ile ilgili olduğunu vurgulayan Salim, "Ben Avrupa'daki ifade özgürlüğünü eleştirdim, paylaşımlarımda Yahudilerden ya da İsrail'den hiç bahsetmedim ama buna rağmen açığa alındım ve iç ve dış soruşturmaya tabi tutuldum. Daha sonra 7 Şubat'ta DW, bana ve diğer meslektaşlarıma işten çıkarıldığımızı bildirdi. Bugüne kadar bana neden işten çıkarıldığıma dair bilgi verilmedi." diye konuştu.


Salim, şunları kaydetti:
"Ben antisemitik değilim. Ben ifade özgürlüğüne inanan biriyim, din özgürlüğüne inanıyorum. Antisemitik olup olmadığıma dair soruları DW'den veya diğer Alman medyasından alıyorum. İsrail'i eleştirmenin her gazetecinin hakkı olduğuna inanıyorum. Gazeteci ve insan olarak yanlışları gördüğümüz zaman farklı ülkeleri eleştirmek bizim hakkımız.
Almanya'da İsrail'i eleştirmenin kolay olduğunu, Almanya'da İsrail'i eleştirmenin serbest olduğunu söylemeye çalışıyorlar ama pratiğe geldiğinizde, durum farklı. İsrail'i eleştirmekle antisemitik olmak arasında ayrım yapmak gerçekten çok zor. Çünkü bazı noktalarda antisemitik olmakla suçlanacaksınız. Yani konu İsrail olduğunda burada hakkında gerçekten konuşulabilecek çok sayıda kırmızı çizgi var. Hayatının çoğunu Batı Şeria'da yaşamış birisi olarak, Almanya’da İsrail'in Batı Şeria ve Gazze'de yaptıkları hakkında normal şeyler söylemem bile bana karşı kullanılabiliyor."


Bu olay sonucunda haksızlığa uğradığını ve işsiz kaldığını ifade eden Salim, "Bence DW, İsrail'i eleştiren Filistinli ve Arap gazetecilere yaptıklarını yeniden düşünmeli. İfade özgürlüğünü savunuyorlar ama aslında değiller. Neler olup bittiğini yeniden değerlendirmeliler. Bizim hakkımızdaki dış soruşturmanın hiç de objektif olmadığına inanıyorum. Ve bizim hakkımızda karar soruşturmadan çok önce verilmişti. Dolayısıyla DW çalışanlarını araştırmak üzere seçtikleri komitelerini yeniden değerlendirmesi gerekir." ifadelerini kullandı.


- DW'den açıklama
Deutsche Welle'de konuyla ilgili yayımlanan bir haberde, kurum tarafından Arapça Servisindeki antisemitizm iddialarını araştırmak üzere bir komisyon kurulduğu, komisyonun yaptığı araştırma sonucu "görevi kötüye kullanma" vakaları tespit edildiği ancak kurumda yapısal bir antisemitizm sorunu bulunmadığı belirtildi.


Haberde görüşlerine yer verilen DW Genel Müdürü Peter Limbourg, söz konusu beş çalışanın işten çıkarılması için işlemlerin başlatıldığını, diğer sekiz şüpheli vakanın incelendiğini ifade etti.
Limbourg, kurum içi incelemeler sırasında da üç şüpheli vakanın tespit edildiğini aktarırken Arapça Servisi şefinin de görevi bırakmak istediğini ve bu talebin kurum tarafından kabul edildiğini söyledi.
Limbourg, "Vergilerle finanse edilen bir Alman kurumunda antisemitizm şüphesinin olması bile bu ülkede yaşayan ve dünya genelindeki tüm Yahudiler için tahammül edilemez olmalı." ifadelerini kullandı.
DW'nin ne antisemitizm ne de İsrail nefretine göz yumabileceğini kaydeden Limbourg, ayrıca kurum içinde bu konudaki davranış kurallarının daha keskin hale getirileceğini vurguladı.

(AA)

Almanya’nın Schweinfurt kenti yakınlarındaki Collenberg kasabasında yaşayan Azerbaycan’lı Aliyev ailesinin Nicat ismindeki 5 yaşındaki kreşe giden oğlu polisler tarafından uykudan alınarak Babası Vusal Aliyev ile birlikte yurdışı edildi.

Aschaffenburg 2017 doğumlu şu anda 5 yaşındaki Nicat’ın annesi Ayşen Aliyeva, gazetemize açıklamada bulundu. Almanya’ya 2015 senesinde eşim Vusal Aliyev ile birlikte gelerek yabancılar dairesine sığıma başvursunda bulunduk.Yabancılar dairesi yetkilileri önce Mittenberg kasabasına sonra Nürnberg yakınlarında bulunan Zirndorf kentindeki Asylheim denilen sığınma evine daha sonra da Schweinfurt kenti yakınlarındaki Collenberg sığınma evine yerleştirildik.İlticalık başvurumuzun sonucunu beklerken,eşime çalışabilirsin izni verildi. Eşim farklı firmalarda 4 sene çalıştı.Sosyalamt bize maddi konuda yardımcı olmadığından kurslarımızı kendi olanaklarımızla başardık.Collenberg’de eşim ve çocuğumla 24 kasıma 2021 tarihine  kadar mutlu,huzulu bir aile yaşantımız vardı.


Çocuğumu benden ayırdılar
Ayşen Aliyeva şu andda baku’de olan eşiyle yaptığı telefon görüşmesiyle ilgili şunları söyledi: Collenberg‘de bir arkadaşıma çay içip sohbet etmeye gittiğim 24 Kasım 2021akşamı saat 20:00’de polis eve baskın yapmış ve eşime yurtdışı edilme kararı olduğu söylenerek,uyuyan çocuğumla birlikte eşim evden alınıp ertesi gün sabah uçağı ile Baku’ya gönderilmiş.Polislere, bu ülkede kalabilmem için yaptıpımız itiraza henüz yanıt gelmedi.Sonuç gelmden nasıl gönderirsiniz,nasıl yurtdışı edersiniz demiş fakat eşimin konuşmasına sinirlenen polisler, evdeki uyuyan çocuğuda kucaklayıp ve derdinizi sonra anlatısınız binin arabaya,en kısa zamanda eşinide yanına göndereceğiz demiş. Çocuğumuda kimliksiz olarak sadece Urkunde denilen doğum belgesiyle göndermişler.


Yurrtdışı kararına karşı yaptığımız itiraz dilekçemizin sonucunu bekliyoruz
Ayşen ‘’yurtdışıyla ilgiliğ verilenkarara yapılan itiraz dilekçemize mahkeme karar vermedi. Mahkeme tarihi gelmeden 5 yaşındaki çocuğumla birlikte eşimin yurt edilmesi çevrede oturanlarla birlikte mahkeme kararını bekleyen avukatımızı ve bize danışmanlık yapan hayır kurumu Karitas yöneticilerini şaşışarak tekrar itiraz dilekçesi verildi’’dedi.


Psikolojik ve Nörölojik Tedavi Görüyorum
Sinirlerinin çok yıprandığını,Psikolojik tedavi gördüğünü belirten Ayşen,eşim ile birlikte biricik yavrumun sınırdışı edilmesinin ardından hergün korku ve tedirginlik içinde yaşıyorum.Allah kşmseyi çocuğundan ayırmasın.


Biz terörist değiliz
Polisin kendilerine "terörist muamelesi" yaptığını ve tramvatize olduklarını kaydeden Ayşen, avukata başvurduğunu  ve eşiyle çocuğunu Almanya’ya geri dönebilmeleri için elinden geleni yapacağını belirterek Türk basını başta olmak üzere tüm basın yayın organları ile karitas gibi yardım kuruluruluşlarından destek istiyorum dedi. Ayşen,biz terörist değiliz ve Almanya’nın insan haklarını savunan ülke olduğunu düşünerek  bu ülkeye gelip iltica ettik.


Yeni mahkeme tarihi Mart ayında
Ayşen Aliyeva’nın Avukatı Kristin Möller, Aliyev ailesi hakkında yurdışıyla ilgili 2019 senesinde verilmiş bir karar var fakat bu karara red itiraz dilekçesi verdik.İtirazımızı dikkate alan mahkeme, anne Ayşen durumunu terkar görüşmek üzere 28 Mart 2022 Saat:10:00 için gün randevu verdi Mahkeme tarihi gelemden mahkeme kararı olmadan,ülkeyi terk etme yönünde bildirim yapılmasının hukuk dışı karar dedi.

 

Hastahane doktorları,çocuğu muayne etmek istememiş
Alman doğumlu olan çocuğum tedavi için götürüldüğü hastahane başhekimi ‘’bu çocuk Alman doğumlu ve en hızlı şekilde büyük elçilik üzerinden bu çocuğun Azerbaycan’da olduğunu ve Azerbaycan vatandaşı oldupunu bildiren bir yazının  büyük elçilik üerinden gelmesi gerektiği belirtilerek muaynede zorluk çıkarılmış.


Çocuğum hasta olmuş ve taravma geçirmeye başlamış
P
olisin tutum ile birlikte Göçmen dairesinin yurtdışı kararına isyan ederek,yurtdışı kararının"insanlık dışı" bir karar olarak nitelendiren Aliyeva,küçük yaşta bir çocuk anneden nasıl koparılarak gönderilir. Gönderilecekse benşmle gönderselerdi.Çocuğum, hergün anne diye ağlıyormuş.Travma geçiren çocuğum psikolojik sorunlar yaşamaya başladığından altına kaçırmaya başlamış.Çocuğum burdayken altına çiç yapmıyordu. Polis görünce korkudan altına çiş yapmaya başlamış.


Ölürümde geri dönmem
Politik suç yüzünden babasının kaybolduğunu ve annesininde siyasi suçdan dolayı  cezaevinde olduğunu belierten Ayşen Aliyeva, ‘’iticalığım kabul edilmeyip geri gönderidiğimde nasıl bir sorunla karşılacağını bilemiyorum. Bu nedenle,karar ne olursa olsun ülkemize geri dönmek yerine Almanya’da veya Avrupa Birliği ülkelerinden birinde kalıp, buralarda ölmek istiyorum. Avrupa’nın en güçlü üllesi olarak bilinen ve insan haklarının var olduğu belirtilen Almanya 3 kişiyi barındırmayacaksa yazıklar olsun.Bu ülke bizi barındıramaycaksa, geri gönderilecek ülke  kendi ülkemiz değil Avrupa ülkelerinden bir başkası olsun’’ dedi.
Sınırdışı dışı kararı önceden bildirildi
Yetkililer aileye geçerli oturumları olmadığı için sınır dışı kararının bildirildiğini, ancak gönüllü olarak ülkeyi terk etmedikleriden, zorla sınır dışı yöntemine başvurulduğunu öne sürdü.Yasal düzenlemelerin öngördüğü şekilde zorunlu sınır dışı uygulamasına başvurulduğu açıklamalara eklendi.

Ilhan Baba-Schweinfurt 

Ausbleibende Regenfälle, schlechte Ernten und zunehmende Unsicherheit in den letzten Monaten treiben immer mehr Menschen in Teilen Afrikas, Asiens und des Nahen Ostens an den Rand einer Hungersnot, warnt die internationale Hilfsorganisation Islamic Relief. Um den wachsenden Bedarf zu decken, verdoppelt die Hilfsorganisation mit ihrem weltweiten Netzwerk ihren dringenden Spendenaufruf zur Bewältigung der gegenwärtigen Hungerkrise auf mehr als 27 Millionen US-Dollar. Islamic Relief Deutschland beteiligt sich an dem Einsatz gegen die aktuelle Hungersnot mit 1,4 Millionen US-Dollar.
 
 
Der von Menschenhand verursachte Klimawandel trifft wieder die Ärmsten, vor allem am Horn von Afrika. Wir stehen in der Pflicht, den alarmierenden Warnungen unserer Experten vor Ort unsere ganze Aufmerksamkeit zu schenken“, erklärt Tarek Abdelalem, Geschäftsführer von Islamic Relief Deutschland.
 
Der ursprüngliche Einsatz von über 13,5 Millionen US-Dollar, der Ende 2021 beschlossen wurde, hat bereits Zehntausende von Menschen in den am stärksten betroffenen Ländern wie Afghanistan, Äthiopien und Südsudan mit lebenswichtigen Gütern wie Mehl, Zucker, Reis und Speiseöl versorgt. Außerdem wurden Menschen und Landwirte, die verzweifelt um das Überleben ihrer Tiere kämpfen, mit Wasser versorgt.
 
 
„Es sind heute Millionen Menschen mehr, die im Vergleich zum letzten Jahr um diese Zeit hungern und die Lage wird immer schlimmer. Die erhofften Regenfälle am Horn von Afrika sind im Januar ausgeblieben. Und Afghanistan steht am Rande einer katastrophalen Hungersnot. Internationale Unterstützung wird dringend benötigt, da uns die Zeit davonläuft, um Leben zu retten“, sagt Affan Cheema, Direktor für internationale Programme bei Islamic Relief Worldwide.
 
„Wir befürchten, dass ohne eine beispiellose Aufstockung der Hilfe das Leben von Millionen Menschen in Teilen Afrikas, Asiens und des Nahen Ostens in Gefahr ist. Jeden Tag wächst der Bedarf und unsere Teams sehen, wie die Menschenschlangen für Nahrungsmittelsoforthilfe in Städten und Dörfern in beunruhigend vielen Ländern anschwellen.“
 
Mehr als 43 Millionen Menschen in 38 Ländern auf der ganzen Welt sind derzeit von einer Hungersnot bedroht. Ihnen droht der Hungertod, wenn sie nicht sofort lebensrettende Hilfe erhalten.
 
Äthiopien, Nigeria, Südsudan und Jemen sind die Länder mit der größten Hungersnot. Aber auch in vielen anderen Ländern, in denen Islamic Relief tätig ist - wie Afghanistan, Somalia und Sudan - herrscht eine Krise.
 
 
Afzal Sadat, Programmkoordinator von Islamic Relief in Afghanistan, zur Lage vor Ort:
 
„Afghanistan steht am Rande einer katastrophalen Hungersnot, und wir als humanitäre Helfer sehen jeden Tag Anzeichen dafür. Letzte Woche traf ich eine Mutter mit vier Kindern. Sie flehte unser Team an: Wenn Sie meine Kinder ernähren können, nehmen Sie sie bitte mit. Ich habe nichts, was ich ihnen geben könnte. Und sie werden sterben.“
 
„Die Menschen haben nicht nur verzweifelten Hunger, sie frieren auch. Sie haben kein Feuerholz, keine Holzkohle und kein Gas, um zu heizen. Viele sterben buchstäblich vor Kälte, vor allem Kinder. Die Familien füllen heißes Wasser in Plastiktüten und legen sie unter die Decken, sofern sie Decken besitzen, bevor ihre Kinder zu Bett gehen.“
 
 
In Teilen des Horns von Afrika: Die geringsten Niederschläge seit mehr als 40 Jahren
 
Affan Cheema zur Dürre in Somalia: „Dies ist das erste Mal seit der Hungersnot in den 1980er Jahren am Horn von Afrika, dass es drei aufeinanderfolgende Trockenperioden gab. In Somalia, das am stärksten betroffen ist, sind bis zu 80 Prozent des Landes von der Dürre betroffen.“
 
Tausende von Landwirten und Viehzüchtern waren und sind noch immer gezwungen, ihre Häuser zu verlassen, da die Wasserknappheit ihr Vieh tötet und ihre Ernten ruiniert. Viele Familien sind tagelang gelaufen, um Weideland zu finden, und Kinder sind unterwegs verhungert und verdurstet. Tausende leben bereits jetzt in Lagern für Binnenflüchtlinge. 
 
Yaroy Amin Abdirizak (54) floh mit ihrem Mann und ihren acht Kindern vor der Hungersnot im Bezirk Dinsor in der Region Bay. Sie leben jetzt in einem Vertriebenenlager im Bezirk Bardhere in der Region Gedo. Sie erzählt: „Wir sind drei Tage lang hierhergelaufen. Viele Kinder sind auf dem Weg gestorben. Wir haben den ganzen Tag noch nichts gegessen, und meine Kinder sind zum Verzweifeln hungrig. Wir sind hoffnungslos. Wir brauchen dringend Hilfe von humanitären Hilfsorganisationen.“
 
„In den letzten drei Tagen sind etwa zehn Kinder im Lager an Krankheiten und Hunger gestorben. Wir stehen am Rande des Todes und brauchen sofortige Unterstützung.“
 
 
Shukri Mohamud, Programmleiter von Islamic Relief Somalia, schildert die Situation vor Ort:
 
„Unsere Teams bereiten sich auf den Ausbruch von Malaria und anderen Krankheiten vor, wenn sich die Situation nicht sofort verbessert. Erschwerend kommt hinzu, dass sich mit der Verschärfung der humanitären Krise auch die Sicherheitslage verschlechtert hat.“
 
Islamic Relief leistet seit 2006 humanitäre Arbeit in Somalia. In der aktuellen Notsituation versorgen Teams vulnerable Familien mit Bargeld, damit sie Lebensmittel kaufen und die lokalen Märkte beleben können, verteilen Tierfutter, um das Vieh gesund zu halten, und reparieren die Wasserversorgung oder verbessern sie durch die Installation von Solarzellen.  
 
Im Rahmen des Appells wird Islamic Relief in den nächsten drei Monaten Lebensmittel, Bargeld, Wasser und andere lebenswichtige Hilfsgüter in 10 Ländern bereitstellen. In Äthiopien unterstützen wir das Gesundheitspersonal bei der Versorgung von schwer unterernährten Kindern. In Afghanistan haben wir bereits Lebensmittelpakete, Weizensaatgut und Tierfutter an mehr als 20.000 Familien verteilt. Wir wollen diese Zahl fast verdreifachen.
 
In Kenia, wo wir bisher fast 200.000 Tiere gegen Krankheiten geimpft haben, werden wir die Wasserversorgung für mehr als 12.000 Menschen reparieren und Bauern mit dürretolerantem Saatgut versorgen. In Niger schulen wir Landwirte in klimagerechter Landwirtschaft und verteilen Lebensmittelgutscheine.
 
„Die Weltgemeinschaft muss jetzt handeln. Als Islamic Relief Deutschland unterstützen wir diesen wichtigen Einsatz und bitten die Öffentlichkeit sowie unsere Spenderinnen und Spender, unserem Aufruf zu folgen und damit Hunderttausende vor dem Hungertod zu bewahren“, betont Abdelalem.
 
 
Bildunterschrift:
Menschen suchen Zuflucht und Wasser in einem Lager in der Region Gedo, Somalia (Copyright Islamic Relief).

Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü Mario Nava yerel ve taraflı bir gazetemize yaptığı açıklamada “"İki devletli çözüm, BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla uyumlu olmadığı için Avrupa Birliği tarafından kabul edilebilir değil. Bu çözüm, BM çerçevesinde yapılan ve üzerinde anlaşmaya vardan onlarca yıllık çalışmayla tezat teşkil eder. Birleşmiş Milletler göstergelerine göre iki Kıbrıs toplumu eşittir ve öngörülen iki toplumlu, iki bölgeli federasyon siyasi eşitlik ilkesine dayanmaktadır?” açıklamasını yapmış. Daha doğrusu “Buyurmuş.”

 
Ben doğdum doğalı Kıbrıs siyasetinin içindeyim, hiçte Mario Nova’nın kafadan attığı gibi “siyasi eşitlik” görmedim.
 
Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü olan Mario Nava herhalde Kıbrıs konusu içine zembille inmiş olmalı ki, yıllardır Avrupa Birliği’nin Kıbrıslı Türklere siyasi eşitlik temelinde hiçbir zaman yaklaşmadığını görememiş. Avrupa Birliği’nin her zaman ve koşulda Kıbrıslı Rumları adanın temsilcisi, Kıbrıslı Türkleri de Rumların tanıttığı gibi, adadaki azınlık olarak gördüğünü ve uygulamalarını da Rum tavsiyesine göre yaptığını bugüne değin hiç fark etmemiş maalesef.
 
Dolayısıyla Genel Müdür Mario Nava’nın açıklaması, tamamen taraflı, gerçeklerden uzak ve yok hükmündedir.
 
Müdür Nava hamaset yapacağına, koltuğunu garantilemek için abilerinin sözlerini tekrarlayacağına açık ve net olarak, Avrupa Birliği’nin hangi konularda adadaki iki toplumun eşit olduğu gerçeğini ortaya koyarak, siyasi eşitliğe dayalı uygulama yaptığını mertçe, somut örnekler vererek açıklamalıdır.
 
Avrupa Birliği hellim konusunda bile, Kıbrıslı Türklerin eşitliğini göz ardı ettiğini, Kıbrıslı Türklerin ürettikleri hellimin tescilini, güzel bir ayak oyunu ile Rum tarafının onayı ve denetimine tabi tuttuğunu siyasetle ilgili herkes bilmektedir.   
 
Avrupa Birliği, hellim konusunda Rum Tarım Bakanlığı’nı iki toplumun eşit olduğu ilkesinin dışına çıkarak “yetkili makam” olarak görmesi, Kıbrıslı Türklerin imal ettiği hellimin AB iç pazarına ihracatında Müdür Nava’nın var olduğunu iddia ettiği siyasi eşitlik ilkesinin dışında bir uygulamadır.
 
Kıbrıs adasında, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere karşı 21 Aralık 1963 günü başlattıkları silahlı saldırılar, katliamlar ve soykırımdan başlamak üzere günümüze değin, aradan geçen 59 yılda ben, Avrupa Birliğinin, Kıbrıslı Türklere “Kıbrıs adasındaki siyaseten eşit iki toplumdan bir tanesi” şeklinde ve düzeyinde hiçbir yaklaşım ve siyasi tavır görmedim. 
 
Nava’nın açıklamasının aksine Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs Adasının sözde “tek devleti ve temsilcisi” olarak görmesi, Kıbrıs Türk halkına ise sadece bir “toplum” muamelesi yapması, Kıbrıs meselesinin özü ve bugüne değin de sonuçsuz kalmasının en büyük nedenlerinden biri olduğunun en bariz göstergesidir.  
 
Kıbrıslı Rumlar 1 Mayıs 2004 günü Avrupa Birliği’ne yasadışı olarak kabul edilirken, Annan Planı döneminde AB’nin Kıbrıslı Türklere verdiği sözleri tutmaması ve bunun üstüne ilave olarak da Kıbrıslı Türklere sormadan, onayını da almaya gerek görmeden “Adanın tümünün AB’nin toprağı” olduğunu 10. Protokole yazması, Avrupa’nın sömürgeci anlayışına uygun bir durum ve yüz karasıdır…
 
Dünyadaki en büyük katliamları gerçekleştirmiş, milyonlarca insanı sömürge yönetimi ile ezmiş Avrupa Birliği’ne söylenecek tek söz vardır: Bize gqölge etme başka ihsan istemez!
 
 
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
 
 
 
 
 
 
 
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkesinin Ukrayna'ya silah vermeyeceğini söyledi.
 
Scholz, ABD'ye yapacağı ziyaret öncesi Almanya Birinci Televizyon Kanalı ARD'ye verdiği röportajda, Ukrayna krizinde müttefiklerle açık strateji izlediklerini belirterek, NATO'da, Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile koordinasyon içinde olmanın önemli olduğunu ifade etti.
ABD'ye yapacağı ziyaretle bir süreden beri ilerleme sağladıkları konuları somutlaştıracaklarını belirten Scholz, "Örnek olarak birincisi, Ukrayna'ya yönelik askeri saldırganlığın Rusya için yüksek maliyeti olacağını nasıl açıklığa kavuşturabiliriz? Bunu hep vurguladık. Bu konuda ABD, AB ve ilgili olan herkesle çok net hazırlıklar yaptık." dedi.
 
Şansölye Scholz, stratejinin ikinci bölümünün Rusya ile diyalogda kalınması olduğunu aktararak, ABD ile Rusya arasında ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatında (AGİT) yapılan görüşmelerin önemine işaret etti.
Alman hükümetinin Ukrayna'ya 5 bin miğferin yanında gece görüş cihazları, sinyal bozucu veya telsiz göndermeyi düşünüp düşünmeyeceğine ilişkin soru üzerine Scholz, yıllardan beri Alman hükümetinin net bir yol izlediğini vurgulayarak, "Kriz bölgelerine silah vermiyoruz ve Ukrayna'ya saldırı silahı sağlamıyoruz. Selefim böyle yaptı. Bu doğruydu ve doğru kalacak." ifadelerini kullandı.
Scholz, Alman halkının çoğunun da bu konuya Alman hükümeti gibi yaklaştığını belirtti.
 
Bir kriz durumu olduğunu söyleyen Alman Başbakan, Avrupa'da bir savaşı önleme konusunda kendisini sorumlu hissettiğini vurguladı.
Scholz, Rusya'ya yönelik yaptırımlar arasında Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattının bulunup bulunmadığına ilişkin soruya da "Somut hazırlıklarımız var. AB'de müttefiklerimizle ve ABD ile alacağımız olası yaptırımlar konusunda yakın görüşmeler yapıyoruz. Bunlar, gerektiğinde çok geniş kapsamlı ve çok sert yaptırımlar olacak. Mevcut çabalarımız yaptırımların gerekli hale gelmesini önlemeye yönelik olsa da." dedi.
 
Başbakan Scholz, tüm önlemlere ayrı ayrı bakıldığını ve hiçbir önlemin dışlanmadığını kaydetti. 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) desteği ile Kırım Tatarca’ya çevrilen çocuk kitap setlerini Ukrayna’da faaliyetleri YTB tarafından desteklenen Kırım Ailesi Okulu öğrencilerine hediye etti.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Ukrayna’daki Kırım Tatarları ve Gagauzlu geçler ile miniklerin, ana dilleri olan; Gagauz Türkçesini ve Kırım Tatarca’sını aynı zamanda kültürlerini erken yaşta yakından tanımaları için her yıl çeşitli projeler hayata geçiriyor.
 
Aile Ve Vatan Bağları Vurgulanıyor
YTB tarafından desteklenen proje kapsamında, Ukrayna’nın en eski ve tanınan yayın evlerinden olan The Old Lion Publishing House tarafından Ukraynaca yayınlanan ve 3 ayrı kitaptan oluşan çocuk okuma seti Kırım Tatar asıllı Zuleyha Kadri-zade tarafından Kırım Türkçesine tercüme ederek Latin alfabesiyle basımı gerçekleştirildi. Latin alfabesiyle yayınlanan set, Kırım ve Ukrayna’daki çocuklar ile birlikte Kırım Tatar diaspora temsilcileri tarafından da okunuyor.
Üç kitaptan oluşan ve Ukraynalı yazar Kateryna Mikhalitsyna ve ressam Oksana Bula tarafından hazırlanan kitaplarda; çocuk yaşında insanın kendini ve etraftaki diğer insanları tanıması, kimlik arayışı, dünyadaki yerimiz ve köklerin arayışı,  vatan ve aile bağları, doğa sevgisi ve gerçeklerin ancak kökleri öğrendikten sonra anlaşılacağı vurgulanıyor.  
 
YTB tarafından hayata geçirilen “Gagauzca Çocuk Kitapları Serisi Projesi” ile de Moldova’nın Gagauz Özerk Yeri ve Ukrayna’daki Gagauz miniklerine hediye edilmek üzere; iki masal, bir şiirden oluşan bir çocuk okuma seti hazırlandı. Dokuz ressam tarafından Gagauz geleneklerine uygun resimlenen 3 kitabın eğitim-öğretim standartlarına uygun olmasına dair Gagauz Yeri Bilim Merkezinden de onay alındı. 2021’de tanıtımı yapılan bu eğitim setleri ilk olarak YTB tarafından Moldova Gagauz Yeri’nde bulunan kreş, okul ve kütüphanelere ulaştırıldı. Bunun yanında ise hazırlanan eğitim setleri, Ukrayna’nın Odesa bölgesinde bulunan ve Gagauz Türkçesinde eğitim veren okul öncesi ve ilkokul düzeyindeki eğitim kurumlarına da gönderiliyor. Bölgede yaklaşık 32 bin civarında Gagauz Türkünün yaşadığı biliniyor.
 
 
 
Emine Erdoğan Kırım Tatar Miniklerle Yakından İlgilendi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi ziyareti kapsamında ülkede bulunan Emine Erdoğan, YTB Başkanı Abdullah Eren’in de katıldığı programda YTB’nin eğitim setlerinin ulaştırıldığı Ukrayna'nın başkenti Kyiv’ de bulunan Kırım Ailesi Okulunu ziyaret etti. Öğrencilerine ana dilde eğitim imkânı sağlayan bir hafta sonu okulu olan Kırım Ailesi Okulu’nda kitap setlerini miniklere hediye eden Emine Erdoğan, çocuklarla yakından ilgilendi. Programda minikler davetlilere halk dansları gösterisi sundu.

BERLİN (AA) – Avro Bölgesi’nin gösterge tahvili olan 10 yıl vadeli Almanya tahvili getirisi (faizi) 0,045’e yükselerek 2019’dan bu yana en yüksek seviyesine ulaştı.

 

Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’nın, 5 yıllık tahvil faizi de yüzde eksi 0,237 ile Aralık 2018’den beri en yüksek seviyesine geldi.

Söz konusu yükselişler, Avro Bölgesi'nde, aralıkta yüzde 5 olan yıllık enflasyonun enerji fiyatlarındaki artışın etkisiyle ocakta yüzde 5,1'e ulaşarak kayıtlardaki en yüksek seviyesine ulaşmasından sonra geldi.

Bunun yanında Almanya'nın 10 yıllık tahvil getirisi, artan enflasyon ve ABD Merkez Bankası'nın (Fed) politika sıkılaştırmasına yönelik beklentilerin küresel borç piyasalarını gergin tutmasıyla artış gösteriyor.

Öte yandan, Almanya'nın iki yıllık tahvil getirileri Avro Bölgesi’ndeki yüzde 5 üzerindeki enflasyonun politika yapıcılar üzerinde harekete geçmesi için baskı oluşturmasıyla son iki ayda yükselmesi dikkati çekiyordu.

 

Dün Almanya'nın iki yıllık tahvil getirileri yüzde eksi 0,466 ile Nisan 2016’dan beri en yüksek seviyesine ulaşırken, ülkenin 10 yıllık tahvil getirileri de yatırımcıların bu yıl faiz artırımı beklentisiyle 2015'ten bu yana ilk kez Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) mevduat faizinin üzerine çıkmıştı.

Uzmanlar, Alman tahvillerindeki faizlerin artmasını bir başlangıç olarak niteleyerek, ECB’nin gelecek yıl mevduat oranını yüzde 0'a geri getirmek için acele edeceğini öngörüyor.

 

Piyasalar, ECB’den on yıldan fazla bir süredir ilk kez borçlanma maliyetlerini Aralık 2022'ye kadar yaklaşık 30 baz puanlık artırmasını beklerken, mevduat faiz oranının gelecek yıl pozitife dönmesini de bekliyor

Avrupa'nın en güvenlisi olarak görülen iki yıllık Alman tahvillerinin getirisi, Mart 2020'de Kovid-19 salgının ilk aylarında yüzde eksi 1,03'lük rekor düşük seviyeye inmişti.

Almanya'da ise Aralık 2021’de yüzde 5,3 olan yıllık enflasyon, ocakta piyasa beklentilerinin üstünde gerçekleşerek yüzde 4,9 olmuştu.

BERLİN (AA) - Rusya'nın Ukrayna sınırında asker sayısını yükseltmesine karşı Batılı ülkeler Ukrayna'nın savunma gücünü artırması için silah sevkiyatı yaparken, Almanya çelişkili silah politikası izlemekle eleştiriliyor.
 
Ukrayna'nın Berlin Büyükelçisi Andrij Melnyk, haftalardır Alman medyasına Rus tehdidine karşı ülkesinin silahlara ihtiyaç duyduğunu anlatıyor.
Melnyk kendilerini savunmak için Almanya'dan savaş gemisi, roketsavar ile gönüllüler için 100 bin miğfer ve koruma yeleği istedi.
Alman hükümet yetkilileri ise koalisyon protokolünde kriz ve savaş bölgelerine silah satılmayacağının yer aldığını hatırlatarak, Ukrayna'nın talebine olumsuz yanıt veriyor.
 
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, basın toplantılarında konuya ilişkin sorulara, "Alman hükümeti uzun yıllardır bu konuda benzer bir strateji izliyor. Buna öldürücü silahlar ihraç etmediğimiz de dahildir." cevabını vererek hükümetin tutumunu sürekli hatırlatıyor.
Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da Kiev'e yaptığı ziyarette ülkesinin tarihine işaret ederek, Almanya'nın "kısıtlayıcı silah ihracat politikasının iyi nedenleri bulunduğunu" söyledi.
Baerbock, "Son derece tehlikeli durumu etkisiz hale getirmenin tek geçerli yolu diplomasidir." ifadesini kullanarak Ukrayna'nın silah taleplerini geri çevirdi.
 
- Almanya'nın Ukrayna'ya desteği şaşkınlıkla karşılanıyor
 
ABD, İngiltere ve Baltık ülkeleri gibi Batılı ülkeler Ukrayna'ya askeri yardımda bulunacağını söylerken Almanya'nın bu tutumu hem ülke içinde hem de müttefik ülkelerde şaşkınlığa yol açıyor.
Alman hükümeti, bu konudaki baskıları azaltmak için Ukrayna'ya askeri hastane ve miğferlerle destek vereceğini açıkladı.
Estonya tarafından gönderilecek askeri hastanenin parasının Almanya tarafından karşılanacağının ortaya çıkması ile Ukrayna'ya gönderilecek miğfer sayısının 5 bin olarak ifade edilmesi kamuoyunda ve müttefiklerde şaşkınlığı arttırdı.
Ukrayna'nın Berlin Büyükelçisi Melnyk, kısıtlı sayıda miğfer gönderilmesini sembolik jest olarak niteleyerek "Bu devede kulak, teselli bile değil." ifadesini kullandı.
 
Kiev Belediye Başkanı eski boks şampiyonu Vitaliy Klitçko da Almanya'nın 5 bin miğfer göndermesini "şaka" olarak nitelendirerek, "Sonraki destek olarak Almanya ne göndermek istiyor? Yastık mı?" şeklinde tepkisini dile getirdi.
Almanya'nın Ukrayna'ya silah ambargosu uyguladığı şeklinde yorumlanan bir başka durum da Estonya'nın Ukrayna'ya vermek istediği eski Doğu Almanya'nın (DDR) stoklarından kalan obüslerle ilgili oldu.
ABD basınında yer alan haberlere göre Alman hükümeti obüslerin Ukrayna'ya verilmesi konusunda Estonya'ya karşı çıktı.
Daha önce belirli şartlarda önce Finlandiya'ya satılıp ardından Estonya'nın aldığı söz konusu silahların Ukrayna'ya verilmesi için Almanya'nın izni gerekiyor.
Alman hükümeti, obüslerin Ukrayna'ya verilmesine izin verilip verilmemesine ilişkin inceleme sürecinin devam ettiğini açıklayarak üçüncü ülkelerin Ukrayna'ya silah vermesini de sürüncemede bırakıyor.
 
- Çelişkili silah politikası
 
Almanya'nın daha önceki yıllarda Kuzey Irak'ta peşmergeye muharip silah göndermesinin yanı sıra Libya ve Yemen'deki krizlerde müdahil olan Mısır ve Suudi-Arabistan'a silah ihraç edip Ukrayna'ya silah vermemesi Alman silah politikasında yaşanan çelişkili durum olarak değerlendiriliyor.
"Stiftung Wissenschaft und Politik" (SWP) Enstitüsünden Dr. Andre Haertel AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Ukrayna kriziyle ile ilgili Alman silah politikasının güncel durumuna ilişkin bir genel, bir de özel bakış açısının bulunduğunu belirtti.
Haertel, genel olarak Alman silah ihracat politikasını değerlendirmenin zor olduğunu ifade ederek, "Burada birçok çelişki var. Bir yandan DEAŞ'a karşı peşmergeye ve kriz ve gerilim bölgelerine, Suudi Arabistan'a, Mısır'a silah sağlanıyor. Bazen gerilim veya çatışma bölgesinin ne olduğu da bir yorum meselesidir. Diğer yandan Ukrayna'ya veya başka durumlarda aktif çatışma bölgelerine 'hayır' denilerek silah gönderilmiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bunun arkasında belli bir seçicilik bulunduğunu anlatan Haertel, "Ukrayna (ihtilafı) gibi duruma bakıyorsunuz. Orada arkada büyük bir güç duruyor ya da karşıt çıkarlar var. Büyük bir gücü kızdırmak istemezsiniz. Kendi ilişkilerinizi kötüleştirmek istemezsiniz. Bu durumda silah tedarik etmezsiniz. Gelecekte açıklığa kavuşturulması gereken çelişkiler var." dedi.
 
- ABD ve İngiltere'nin yaptığı yardımlar Ukrayna ve Rusya arasındaki güç dengesini değiştirmiyor
Ukraynalıların, ABD ve İngiltere'yi silah destekleri için övdüklerine işaret eden Haertel, ancak gönderilen malzemelerin sınırlı sayıda tanksavar, savunma ve küçük silahlar, koruma yeleği ve miğferler olduğunu belirtti.
Haertel, "Bütün bunlar, Rusya ile Ukrayna arasındaki askeri güç dengesinde hiçbir şeyi değiştirmiyor." şeklinde konuştu.
DEAŞ'e karşı peşmergenin silahlandırılmasının umut vaat ettiğini ancak Ukrayna'yı silahlandırmanın hiçbir şekilde umut vaat etmediği görüşünü paylaşan Haertel, "Askeri alandaki dengesizlik, asimetri çok büyük. Ukrayna'nın Rusya ile askeri bir çatışmadan kaçınması gerekiyor." ifadesini kullandı.
 
Haertel, ABD ve İngiltere'nin hava savunma füzeleri ve savaş uçakları gibi Ukrayna'nın bugün ihtiyaç duyduğu silahları vermediğini ve vermeyeceğini belirtti.
Almanya'nın Ukrayna'ya silah vermemesinin bir diğer sebebinin ise tarihten kaynaklandığını anımsatan Haertel, "Almanlar, hem elitler hem de kamuoyu başka ülkelere silah tedarik edilmesini dış ve güvenlik politika aracı olarak kullanmakta büyük bir sorun yaşıyor." dedi.
Haertel, silah konusunun hem Rusya ilişkilerinde hem başka konularda tabu olduğunu belirtti.
 
- Almanya Ukrayna'yı 2014'ten sonra mali ve diplomatik olarak destekledi
 
Almanya'nın 2014'ten sonra Ukrayna'nın devlet yapılarına ekonomik ve mali destek verdiğini, diplomatik olarak desteklediğini ve Rusya'ya yaptırım uygulama konusunda öncülük ettiğini anlatan Haertel, Almanya'nın bu rolünün silah ihraç etmekten daha etkili ve uygun olduğunu, Ukrayna'ya silah tedarikini Batı ittifakında başka ülkelerin üstlenebileceğini kaydetti.
Almanya Dış Politika Cemiyeti (DGAP) Güvenlik ve Savunma Programı araştırmacısı Andras Racz da Almanya'nın Ukrayna'ya silah göndermemesinin çok derinlere dayanan tarihsel sebepleri bulunduğunu söyledi.
 
Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock'un da buna işaret ettiğini anımsatan Racz, "Bu, tarihe yapılan bir gönderme. Pek çok insanın düşündüğü gibi bir tür bahane değil." dedi.
Racz, Almanya'nın Ukrayna'ya öldürücü olmayan yardımı sağladığını belirterek, "Sahra hastanesi ve bazı kişisel koruyucu ekipman gönderiyorlar ve muhtemelen daha fazlası da gelecek. Ancak Almanya'nın devam eden bir savaşa silah göndereceğini pek muhtemel görmüyorum." şeklinde konuştu.
Almanya'nın Ukrayna'ya sadece 5 bin miğfer göndermesine ilişkin Racz, bunu ülkeye daha çok malzeme sağlamasının başlangıcı olarak gördüğünü söyledi.
 
- Angela Merkel zor bir işi başardı
 
Almanya'nın ihtilafın başından bu yana Ukrayna'ya destek sözü verdiğini hatırlatan Racz, "Almanya, Avrupa Birliği'ni (AB) Rusya'ya yönelik yaptırımlar konusunda bir arada tutmada kilit oyuncuydu. (Eski) Şansölye Angela Merkel, yaptırımların arkasında AB'nin uyumunu korumak için çok zor bir işi başardı. Dolayısıyla Almanya, Rusya'ya karşı yaptırımları sürdürerek Ukrayna'ya yardım etmek için çok şey yaptı." dedi.
Racz, "Ukrayna krizinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geri adım atmadıkça yakın zamanda diplomatik bir çözüm bulunabileceğini düşünmüyorum. Şubat ayının ikinci haftasında Rusya, Ukrayna'ya yönelik büyük bir saldırı için tam askeri hazırlığa ulaşacak. Şu anda oldukça riskli bir dönemin gelmesinden endişe ediyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Başlamakta olan Üç Aylar vesilesiyle ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım yayımladığı mesajında, bütün İslâm Âleminin Üç Aylar’ını ve Regaib Kandilini tebrik ederek şöyle dedi:


​„İslam dünyasında büyük önem verilen ve Müslümanlar arasında „Üç Aylar“ diye tabir edilen mübarek ay, gün ve gecelerin manevi iklimine girmiş bulunuyoruz. Üç aylar; Recep, Şaban ve Ramazan ayı, içerisinde bulunan feyizli ve bereketli geceler sebebiyle bir maneviyat mevsimidir.
Bu aylar dini duygularımızın yoğunluk kazandığı, ibadet, dua, merhamet, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma hislerimizin doruk noktaya ulaştığı bir zamandır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) üç aylar hakkında şöyle buyuruyorlar: “Recep Allah'ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan’da ümmetimin ayıdır.“ Bu ayların başlangıcında Resulullah (S.A.V.) efendimizin şöyle dua ettiği de rivayetler arasında yer almaktadır. “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a kavuştur.“

İnsanlık olarak iki yıldır günlük hayatımızın kısıtlandığı, binlerce insanın hayatını kaybettiği, çoğunun psikolojik, sosyolojik ve ekonomik travmalar geçirdiği ve halen devam eden koronavirüs (salgın) tehlikesi içerisinde hayatımızı devam ettirme gayretindeyiz. Bütün bu sıkıntılar devam ederken, 2021 yılında göçümüzün 60. yılını geride bıraktığımız bu coğrafyada, camiilerimize, mezarlıklarımıza ve dernek binalarımıza yapılan ırkçı saldırılar da artarak devam etmektedir. Bütün bu olayların vukuu bulduğu bir ortamda böyle bir mübarek ve faziletli ay ve gecelere kavuşarak bir nebze olsun tekrar manevi huzura erişmiş olacağız.

Bu bağlamda üç aylar, Receb ayı ile başlar. Receb ayının ilk Cuma gecesi Regâib Kandili gecesidir. Regâib gecelerinde dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarak alimler arasında kabul görmüştür. Bu açıdan, Allah’ın rahmet ve mağfiret kapılarının açıldığı, feyiz ve bereketinin arttığı bu mübarek gece ve aylarda müminler olarak faydalanmalı ve gerçek anlamda istifade etmeliyiz.

Bu çerçevede bu ayları, günleri ve geceleri manasına ve ruhuna uygun bir şekilde ihya etmek, sevgili Peygamberimizin bu aylara girildiğinde yaptığı gibi bizler de Rabbimize dua etmeli ve bu manevi iklimden mahrum kalmamalıyız. İnsanların birbirine karşı daha hoşgörülü ve saygılı davrandığı bu üç ayların ve kandil günlerinin, toplum olarak birbirimize daha çok kenetlenerek, birlik ve beraberliğimizi daha da kuvvetlendirmeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, üç ayların ve idrak edeceğimiz Regaib Kandili“nin (Gecesinin) başta Avrupa Müslümanları olmak üzere, ülkemize, milletimize, içinde yaşadığımız topluma, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayır, bereket, huzur ve barış getirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.”
                                                                                                                 
Durmuş Yıldırım
ATİB Genel Başkanı