Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Asıl Müdahale Bundan Sonra
BM Genel Sekreterinin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin, Kıbrıs sorununa çözüm getirmek amaçlı müzakere zemininin var olup olmadığı araştırmalarını daha altıncı hafta sonlanmadan bitirdi.
Haftalar boyu sürdürdüğü görüşmeler ve girişimleri sonucunda, ortak bir zemin olmadığını gören Holguin ağababası BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi ve Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) Başkanı Colin Stewart’ı detaylı bir şekilde bilgilendirdi.
Kendisine gönderilen talimat; “göz boyamaya devam et, görüşmeleri Ankara-Atina, Lefkoşa üçgeninde sürdürür gibi yap ama asıl görevin özellikle KKTC’deki Sivil Toplum Örgütleri ile temas kurmak ve Atlantik İttifakı taraftarı ve Federasyon isteyen Sivil Toplum Örgütlerini tespit etmek olsun” şeklinde oldu.
Atlantik İttifakının hedefi belli.
Kıbrıs adasında var olan 3 devletten, KKTC, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Akrotiri Devleti, kendilerine göre ayrılıkçı olan KKTC’yi ortadan kaldırmak, Türk Silahlı Kuvvetlerini adadan çıkarmak ve KKTC’ye inanan Kıbrıs Türklerini sindirmek.
İkinci adım;
Türkiye’nin elini Kıbrıs adasından tamamen çektirmek, Mavi Vatan kavramı ile Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge haklarını yok etmek ve Adalar Denizi ile Doğu Akdeniz’i tamamen Atlantik İttifakı’nın kontrolü altına sokarak, Türkiye’yi kendi kara suları içine hapsetmek.
Kıbrıs adasını tamamı ile Atlantik İttifakı’nın yönetimi ve egemenliği altına sokmak amaçlı asıl müdahale, 2025 yılının ortalarında, Maria Holquin’in verdiği rapor doğrultusunda, KKTC halkı ve ekonomisi üzerinde oynanacak oyunlar ve manipülasyonlarla başlayacak.
İlk hedef, kendilerine göre “uzlaşmaz” olan ve Atlantik İttifakı’nın hedefleri önünde duran ve engeller çıkaran Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar’a 2025 yılı Ekim ayı içinde yapılacak “KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettirmek ve kendi istedikleri adayı destekleyerek seçtirmek” olacak.
BM Genel Sekreter'inin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin, yaptığı görüşmeler ve araştırmalar sonucunda Atlantik İttifakı sempatizanı ve Kıbrıs’ta Federasyon tipi sözde Rumlardan ve Türklerden oluşacak “Ortak Hükümetin” kurulmasının taraftarı olan sivil toplum örgütlerini, siyasileri, kanaat önderlerini, medya kuruluşlarını, medya mensuplarını, köşe yazarlarını, gazeteleri, sosyal medya aktivistlerini ve etkili olabilecek kişileri tespit etmiş durumda. (Ki ziyaretlerinde bu kişi ve kuruluşları tercih etti.)
An itibarı ile KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı ve destekçilerini, anavatan Türkiye’ye güvenen ve yanıbaşında isteyen siyasileri, sivil toplum örgütlerini, medya kuruluşlarını, medya mensuplarını, köşe yazarlarını, gazeteleri, sosyal medya aktivistlerini, etkili olabilecek kişileri itibarsızlaştırmak ve Atlantik İttifakı taraftarı olan grubu harekete geçirmek için bir çalışma programı hazırlanmakta.
Öncelikle bir aksiyon planı ile bütçe belirlenecek.
Aksiyon planı içinde Kıbrıs Türk halkı üzerinde etkili olacak “Yeni bir vizyon” tespit edilmesi ile Atlantik İttifakı taraftarı olan grubun nasıl harekete geçirileceği yer alacak.
İkinci ve en önemli adımı ise harekat planı oluşturacak.
Bu plan içinde; Atlantik İttifakının istek ve vizyonuna sahip siyasi bir partinin veya da çeşitli sivil toplum örgütlerinin kurulması, mitinglerin organize edilmesi, mevcut gazeteler, televizyon kuruluşları, sosyal medya etkinlikleri ve ardı arkası kesilmeyecek süslü ve insanın aklını çelecek vaatlerle Kıbrıs Türk halkının çoğunluğunun, Cumhurbaşkanı Tatar’ın seçildiği günden beri savunduğu “Eşit, egemen, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm” fikrinin doğru olmadığına, Kıbrıs’ta Federasyon tipi sözde Rumlardan ve Türklerden oluşacak “Ortak Hükümetin” kurulmasının en doğru çözüm olduğuna inandırılmasının yöntemleri yer alacak…
Minareleri gözüken köy, kılavuz istemiyor.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
BM Genel Sekreterinin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin, Kıbrıs sorununa çözüm getirmek amaçlı müzakere zemininin var olup olmadığı araştırmalarını daha altıncı hafta sonlanmadan bitirdi.
Haftalar boyu sürdürdüğü görüşmeler ve girişimleri sonucunda, ortak bir zemin olmadığını gören Holguin ağababası BM Genel Sekreteri Özel Temsilcisi ve Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü (UNFICYP) Başkanı Colin Stewart’ı detaylı bir şekilde bilgilendirdi.
Kendisine gönderilen talimat; “göz boyamaya devam et, görüşmeleri Ankara-Atina, Lefkoşa üçgeninde sürdürür gibi yap ama asıl görevin özellikle KKTC’deki Sivil Toplum Örgütleri ile temas kurmak ve Atlantik İttifakı taraftarı ve Federasyon isteyen Sivil Toplum Örgütlerini tespit etmek olsun” şeklinde oldu.
Atlantik İttifakının hedefi belli.
Kıbrıs adasında var olan 3 devletten, KKTC, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Akrotiri Devleti, kendilerine göre ayrılıkçı olan KKTC’yi ortadan kaldırmak, Türk Silahlı Kuvvetlerini adadan çıkarmak ve KKTC’ye inanan Kıbrıs Türklerini sindirmek.
İkinci adım;
Türkiye’nin elini Kıbrıs adasından tamamen çektirmek, Mavi Vatan kavramı ile Türkiye’nin Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki Münhasır Ekonomik Bölge haklarını yok etmek ve Adalar Denizi ile Doğu Akdeniz’i tamamen Atlantik İttifakı’nın kontrolü altına sokarak, Türkiye’yi kendi kara suları içine hapsetmek.
Kıbrıs adasını tamamı ile Atlantik İttifakı’nın yönetimi ve egemenliği altına sokmak amaçlı asıl müdahale, 2025 yılının ortalarında, Maria Holquin’in verdiği rapor doğrultusunda, KKTC halkı ve ekonomisi üzerinde oynanacak oyunlar ve manipülasyonlarla başlayacak.
İlk hedef, kendilerine göre “uzlaşmaz” olan ve Atlantik İttifakı’nın hedefleri önünde duran ve engeller çıkaran Kıbrıslı Türk lider Ersin Tatar’a 2025 yılı Ekim ayı içinde yapılacak “KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kaybettirmek ve kendi istedikleri adayı destekleyerek seçtirmek” olacak.
BM Genel Sekreter'inin Kişisel Temsilcisi Maria Angela Holguin, yaptığı görüşmeler ve araştırmalar sonucunda Atlantik İttifakı sempatizanı ve Kıbrıs’ta Federasyon tipi sözde Rumlardan ve Türklerden oluşacak “Ortak Hükümetin” kurulmasının taraftarı olan sivil toplum örgütlerini, siyasileri, kanaat önderlerini, medya kuruluşlarını, medya mensuplarını, köşe yazarlarını, gazeteleri, sosyal medya aktivistlerini ve etkili olabilecek kişileri tespit etmiş durumda. (Ki ziyaretlerinde bu kişi ve kuruluşları tercih etti.)
An itibarı ile KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı ve destekçilerini, anavatan Türkiye’ye güvenen ve yanıbaşında isteyen siyasileri, sivil toplum örgütlerini, medya kuruluşlarını, medya mensuplarını, köşe yazarlarını, gazeteleri, sosyal medya aktivistlerini, etkili olabilecek kişileri itibarsızlaştırmak ve Atlantik İttifakı taraftarı olan grubu harekete geçirmek için bir çalışma programı hazırlanmakta.
Öncelikle bir aksiyon planı ile bütçe belirlenecek.
Aksiyon planı içinde Kıbrıs Türk halkı üzerinde etkili olacak “Yeni bir vizyon” tespit edilmesi ile Atlantik İttifakı taraftarı olan grubun nasıl harekete geçirileceği yer alacak.
İkinci ve en önemli adımı ise harekat planı oluşturacak.
Bu plan içinde; Atlantik İttifakının istek ve vizyonuna sahip siyasi bir partinin veya da çeşitli sivil toplum örgütlerinin kurulması, mitinglerin organize edilmesi, mevcut gazeteler, televizyon kuruluşları, sosyal medya etkinlikleri ve ardı arkası kesilmeyecek süslü ve insanın aklını çelecek vaatlerle Kıbrıs Türk halkının çoğunluğunun, Cumhurbaşkanı Tatar’ın seçildiği günden beri savunduğu “Eşit, egemen, uluslararası tanınmış iki devletli çözüm” fikrinin doğru olmadığına, Kıbrıs’ta Federasyon tipi sözde Rumlardan ve Türklerden oluşacak “Ortak Hükümetin” kurulmasının en doğru çözüm olduğuna inandırılmasının yöntemleri yer alacak…
Minareleri gözüken köy, kılavuz istemiyor.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
KÖLN (AA) - Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ile Almanya Federal İçişleri Bakanlığı arasında yapılan anlaşma çerçevesinde, Türkiye'den atanarak gelen din görevlilerinin sayısının kademeli olarak azaltılarak ülkede görev yapacak din görevlilerinin DİTİB tarafından yetiştirilmesi için oluşturulan eğitim programının müfredatı belli oldu.
Almanya'da 40 yıldır faaliyet gösteren DİTİB'in faaliyetlerini Türk ve Alman kamuoyuna anlatmak için Köln'deki DİTİB Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenlendi.
Toplantıya, DİTİB Genel Başkanı Muharrem Kuzey, Genel Sekreter Eyüp Kalyon, Yönetim Kurulu Üyesi Adem Onur ile Toplum ve İşbirliği Müdürü Zekeriya Altuğ katıldı.
DİTİB Genel Sekreteri Kalyon, burada yaptığı konuşmada, Almanya'da 858 DİTİB camisinde görev alan din görevlilerinin çoğunluğunun Türkiye'den geçici süre görev yapmak için geldiklerini ve bunun kademeli olarak sonlandırılarak, kendi din görevlilerini burada kendileri yetiştireceklerini söyledi.
Kalyon, 2019 yılında Almanya'da din görevlisi yetiştirmeye başladıklarını ancak Almanya Federal İçişleri Bakanlığı ile yapılan anlaşma çerçevesinde bu eğitim sistemini genişleteceklerini anlattı.
Almanya'da 858 camilerinin bulunduğunu dile getiren Kalyon, "Sadece bugün değil gelecekte de sağlıklı din hizmeti sunabilmek için farklı modellere ihtiyacımız var. Türkiye'den gelip 4-5 yıl camilerimizde görev alan din görevlilerimiz yerine, din görevlilerimizi burada yetiştirip daha uzun süreli istihdam etmek istiyoruz." diye konuştu.
Kalyon, yeni eğitim programının müfredatının hazırlanarak tamamladığını belirterek şunları kaydetti:
"Almanya'da din görevlilerimizi yetiştirmek için yeni bir eğitim formatı başlatıyoruz. Türkiye'de ilahiyat mezunu olan, ikinci dil bilen ya da kültüre-sanata yatkınlığı olan ve müracaat eden kişileri Almanya'ya getirip burada özellikle Almanca eğitimi verip din görevlisi olarak yetiştirmek istiyoruz. Bu kişileri, burada en az 10 yıl istihdam etmeyi planlıyoruz. 2 yıl sürecek eğitim programında, konaklama dahil olmak üzere tüm eğitim maliyetleri tamamen DİTİB'in kendi öz kaynaklarından karşılanacaktır."
Kalyon, eğitim programına başvuranların öncelikle ilahiyat mezunu olması ya da İslami ilimlerden mezun olması gerektiğini belirterek, "Bu eğitime katılacak kişilerin DİTİB'de en az 10 yıl çalışma taahhüdünde bulunması gerekiyor. Askeri hizmet sorunu olmaması, sağlık sorunu olmaması gibi bazı şartlar da arıyoruz. Müracaatlara ilginin çok olacağını tahmin ediyoruz. İnternet üzerinden hazırlayacağımız link ile çevrim içi olarak müracaat edebilecekler." dedi.
Türkiye'den atanarak gelen din görevlilerinin sayısının kademeli olarak azaltılacağını söyleyen Kalyon, burada yetiştirilen imamların zaman içinde bu kişilerin yerini alacağını ifade etti.
Alman basın mensuplarının da ilgi gösterdiği toplantıda, DİTİB'in Almanya'da 40 yıldır yürüttüğü faaliyetlere ilişkin bilgi verildi.
BERLİN (AA) – Almanya’nın başkenti Berlin’de üniversite öğrencileri Filistin destekçilerine yönelik baskıları, polis şiddetini ve Alman basınının kışkırtmalarını protesto etti.
Berlin Hür Üniversitesi’nin “Silberlaube” binasının önünde toplanan yaklaşık 300 gösterici, son dönemde üniversitelerde Filistin destekçilerinin eylemlerine izin verilmemesine tepki gösterdi. Gösteriye bazı öğretim üyeleri de katılarak öğrencilere destek verdi.
7 Mayıs’ta Hür Üniversitesi'nde yaklaşık 150 öğrencinin üniversitenin iç bahçesinde çadırlar kurarak Filistin’e destek vermek için düzenlediği eyleme polisin müdahalesini eleştiren öğrenciler, üniversite yönetiminden eylemlerde gözaltına alınan öğrenciler hakkındaki suç duyurularını geri çekmesini ve Filistin ile dayanışma gösterilerine izin vermesini istedi.
Öğrenciler, yayımladıkları açık mektupla eyleme destek veren öğretim üyelerini hedef gösteren Alman Bild gazetesine ve açık mektubu eleştiren Eğitim ve Araştırma Bakanı Bettina Stark-Watzinger’e de tepki gösterdi.
Berlin Hür Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hajo Funke, burada yaptığı konuşmada, öğrencilerin 7 Mayıs’taki eylemine polis müdahalesini eleştirerek, “Geçen (hafta) salı günkü polis operasyonu, tam 60 yıldır bu üniversitenin bir mensubuyum, yaşadığım en acımasız operasyonlardan biriydi. Bu gerilimin tırmanmasının ifadesiydi.” dedi.
Funke, üniversite yönetimini eleştirerek yetkililerinin olay yerinde bulunmaları ve şiddetin kontrolden çıkmasını engellemek için polis ile konuşması gerektiğini ifade etti.
Bild gazetesi ile Eğitim ve Araştırma Bakanı Stark-Watzinger’e de tepki gösteren Funke, “Bild'in ve Federal Eğitim ve Araştırma Bakanı'nın, başta Berlin üniversitelerindeki öğretim görevlileri olmak üzere 1000'den fazla kişinin yaptığı açıklamaya yönelik saldırıları emsalsizdir ve ABD'de 1950'lerde McCarthy dönemini anımsatıyor. İncelemeden insanlara karşı bu kadar eleştiri yapamazsınız. Onlara bundan dolayı iftira atamazsınız ve bu konuda akademik özgürlüğü tehlikeye atamazsınız. Almanya Eğitim ve Araştırma Bakanı bunların hiçbirini yapmamalıdır.” değerlendirmesinde bulundu.
- Öğrenciler üniversitelerde Filistin'e destek eylemi yapmıştı
Polis, 3 Mayıs'ta, Berlin Humboldt Üniversitesi bahçesinde oturma eylemi yapan Filistin destekçilerine müdahale ederek çok sayıda öğrenciyi gözaltına almıştı.
Hür Üniversitesi'nde 7 Mayıs’ta yaklaşık 150 öğrenci Filistin’e destek vermek ve Almanya’da Filistin destekçilerine yönelik baskıyı protesto etmek için üniversitenin iç bahçesinde çadırlar kurarak dayanışma kampı oluşturmuştu. Polis, gösteriye müdahale ederek kampı boşaltmış ve çok sayıda Filistin destekçisini gözaltına almıştı.
Bild gazetesi, yayımlanan açık mektubu imzalayarak üniversitelerde gösteri yapan öğrencilere sahip çıkan akademisyenleri hedef göstermiş, Bakan Stark-Watzinger de öğretim üyelerinin açık mektubunu eleştirmişti.
Scholz, Saarland Eyaleti Başbakanı Anke Rehlinger ile Saabrücken yakınlarındaki Kleinblittersdorf beldesinde incelemelerde bulundu.
Vatandaşlarla konuşan ve yetkililerden önlemlere ilişkin bilgi alan Scholz yaptığı açıklamada, burada doğanın nasıl bir güce sahip olduğunun ve nasıl bir yıkıma neden olabileceğinin görüldüğünü belirtti.
Bu tür olaylara her zaman hazırlıklı olunması gerektiğini ifade eden Scholz, burada hem devletin kurumları hem de siviller arasındaki işbirliğinin başarılı bir şekilde yürütüldüğünü anlattı.
Scholz, şimdi acil yardımın ön planda olduğunu belirterek, "Acil durum ve tehlike durumu ortadan kalktıktan sonra ihtiyaç sahiplerine yardım etmek için ne yapılması gerektiği konusunda birbirimizle istişare etmemiz gerekecek." dedi.
Böyle bir doğal afetle ilk kez karşı karşıya kalınmadığını ifade eden Scholz, bu yüzden şimdi nelerin yapılması gerektiğine bakacaklarını kaydetti.
Eyalet Başbakanı Rehlinger de, Saarland'ın 36 saatten beri olağanüstü durumda olduğunu kaydetti.
Hasara ilişkin henüz net bilgiye sahip olmadıklarını, ancak büyük zararın oluştuğunun kabul edilmesi gerektiğini aktaran Rehlinger, "Sabah saatlerinden bu yana yağışlar azaldı. Daha az yağmur yağıyor. Bunu, durumu kontrol altına almak için kullanacağız." diye konuştu.
Rehlinger, selden ve su baskınlarından etkilenenlere yardım edileceğini kaydetti.
Saarland eyaletinde başta Saarbrücken kenti olmak üzere birçok bölgede yağış sonucu oluşan su baskınları ve sel nedeniyle çok sayıda bina boşaltıldı.
Ottweiler şehir merkezi de tamamen sular altında kaldı ve elektrikler kesildi.
Saarbrücken'e bağlı Russhütte ilçesinde ve Neunkirchen bölgesinde insanlar evlerinden botlarla tahliye edildi.
Ülke basınında yer alan görüntülerde nehir ve derelerin su seviyesinin arttığı ve caddelerdeki araçların sular altında kaldığı görülüyor.
Rheinland-Pfalz eyaletinde Trier-Saaburg bölgesinde de su baskınları yaşanırken ağaçlar devrildi ve evlerin bodrum katlarını su bastı.
ANKARA (AA) - Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne ilişkin iddialarda adı geçen ve gözaltına alınan şüphelilerden 3'ü, Ankara Adliyesi'ne sevk edildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca, Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne ilişkin davanın firari sanığı Serdar Sertçelik'in iddiaları üzerine, "suç işlemek için anlaşmak", "adil yargılamayı ve tanığı etkilemeye teşebbüs", "görevi kötüye kullanma" ve "suçluyu kayırma" suçlarından başlatılan soruşturma sürüyor.
Soruşturma kapsamında gözaltında bulunan 7 şüpheliden 3'ünün emniyetteki işlemleri tamamlandı.
Ayhan Bora Kaplan suç örgütüne yönelik açılan davanın firari sanığı Serdar Sertçelik'in iddiaları üzerine gözaltına alınan 3 emniyet görevlisi, sabah saatlerinde Ankara Adliyesi'ne getirildi.
Ankara İl Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğündeki sorguları tamamlanan şüpheliler, adliyede soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısına ifade veriyor.
Diğer şüphelilerin ifadelerinin alınmasına yönelik işlemlerin Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde sürdüğü, işlemleri tamamlandıktan sonra adliyeye sevk edilecekleri öğrenildi.
Bonn Maritim Hotel'deki törende "engelli hakları" konusunda uzun yıllar verdiği mücadeleyle tanınan Bayram'a ödülünü DMW Başkanı Prof. Dr. Günther Meinel takdim etti.
Meinel, yaptığı konuşmada, Bayram'ı Oslo'da Nobel Ödülü'ne de aday göstereceklerini söyledi.
Birlik adına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a sevgi ve saygılarını ileten DMW Yönetim Kurulu Üyesi Frederick Brabandt da şunları ifade etti:
"Filistin'e verdiğiniz destekten dolayı yürekten teşekkür ediyorum. Filistin'i seviyor ve onlara teşekkür ediyorum. Ayrıca bir gün Filistin, Filistinlilerin hak ettiği şekilde mutlaka Filistinlilerin olacak."
Milletvekili Bayram'a Bonn'daki etkinliğin bir parçası olarak "Barış Elçisi" ödülünü takdim ettiklerini belirten Brabandt, "Kendisini bir kez daha tebrik ediyoruz. Ayrıca barışın sağlanması için kendisini Oslo'da Nobel Ödülü'ne aday göstereceğiz." dedi.
Etkinlikte Bayram'ın yaşamından esinlenilerek çekilen, engelli bireyin hayata tutunma mücadelesini anlatan "Buğday Tanesi" adlı filmin özetinin gösterimi yapıldı.
- "Barış içinde ve engelsiz bir dünya istiyoruz"
Milletvekili Bayram, ödül töreninin ardından AA muhabirine, doğanın pandemiyle, depremle ve afetle nice canları aldığını, nicelerini de engelli bıraktığını belirterek, "Bari biz insanlar, birbirimizi öldürmeyelim, engelli bırakmayalım, çocuklarımız ölmesin, insanlar ölmesin, Gazze ölmesin, Filistin ölmesin. Barış içinde ve engelsiz bir dünya istiyoruz." ifadelerini kullandı.
Haziranın ilk haftası BM'de yapacağı konuşmada tüm dünyaya sesleneceğini dile getiren Bayram, insanlığın barış diline ihtiyacının bulunduğunu anlatacağını söyledi.
Turan diyarımız Ata toprağımız Türkistan yurdumuza gitmeyi görmeyi rabbim gönlü yüreği Türklük ülküsüyle yanan,atan kardaşlarıma nasib eylesin.
Yozgatımızın merkezinde doğup yetişen, Adem Karaca’yı 70 yıllarda beri tanıyorum. Ben Almanya’nın Güney bölgesi Stuttgart’ta Adem Karaca’da Almanya’nın başkenti Berlin şehrimize aile birleşimiyle gelen göçmenlerdeniz.
Yozgatımıza her geldiğimde ziyaret ettiğim 12 Eylül 1980 mağduru Mamak C 5 de çile çeken işkence gören, Medrese Yusufiye de pişen büyüğüm, ağabeyim Selahattin Şenliler, Korana hastalığı sonrası şüheda oldu. Ruhu şad mekanı cennet olsun. Adem Karaca’yı benden sorar, ‘Adem’in Türk İslam ülküsünün bayraktarlığını Berlin şehrinde dalgalandırdığını’ söyler, hizmetlerini anlatırdı.
“Doğan mutlaka Adem’i ziyaret et” demişti. Kısmet olmadı. Berlin’de Ülkü Ocağı başkanı Osman Bayrak kardeşi tanıdığımı, Osman başkanlada ikibinli yıllardan beride görüşmediğimi, rahmetli Selahattin Şenliler başkanıma söylemiştim.
Stuttgart’a dönüşümde Adem Karaca kardeşimi takibime aldım. Selahattin başkanımın sevdiği, saygı gösterdiği kadarda varmış. Adem milli insani İslamı konularda çok aktif olduğunu görmem beni çok sevindirdi. Başkent Berlin Türk nüfusunun çok yoğun olduğu şehirlerinden. Alperen Türk Ocağında uzun yıllar başkanlığınıda yapmış olan gönül insanı, Bozok yaylasının yiğit evladı Adem başkan Cennet mekan Muhsin Yazıcıoğlu’yla başkanla birlikte yol yürümüş, BBP genel başkanı Mustafa Destici başkanın yönetiminde görev almış, geçtiğimiz yıl milletvekilliği seçimlerinde Ankara’dan aday olmuştu.
Turan şairi Ozan Arif bir şiirinde
Ayşe Fatma değil beni ağlatan
Gülmeden ölürsem ona yanarım
Ağlatan TURANDIR başka bir vatan
Bulmadan ölürsem ona yanarım
Bulur bulmaz öpeceğim taşını
Çok özledim ekmegini aşını
Esir Türklerimin gözün yaşını
Silmeden ölürsem ona yanarım
Silinen gözlerin hasreti katı
Kırım’dan hazara koştursam atı
Taşkent yaylasında madimak otu
Yolmadan ölürsem ona yanarım
Madımak toplasam yesem o anda
Yola revan olsam aynı zamanda
Bir gece misafir Azerbaycanda
Kalmadan ölürsem ona yanarım
Azerbaycandanda Kerkük’e varıp
Orda gardaşımın yarasını sarıp
Musulda sazıma bir düzen verip
Çalmadan ölürsem ona yanarım
Saz çaldıktan sonra Musul şehrinden
Ayrılsada aşık ölmez kahrından
Abdestimi yeşil Tuna nehrinden
Almadan ölürsem ona yanarım
Abdesti alınca duyarım hazı
OZAN ARIF ya şehit ol ya gazi
Çin seddinde bir gün sabah namazı
Kılmadan ölürsem ona yanarım.
Dünyayı kasıp kavuran Korona hastalığı içerisinde Atayırdumuza geziye katılan Adem Karaca bu Ata yadigarı topraklara bağlanır buradan ayrılsada kalbinden bir parça burda kalır. Bu hasretliğin sevdanın sonunda tekrar Berlin’den Türkistan’a Alperen arkadaşlarıyla birlikte sefere revan olurlar. Telefonda bilgi veren Adem Karaca;
“2023 ‚de düşünülmüştü malum ülkemizde meydana gelen depremden dolayı iptal etmiştik. 21 Mayıs günü Berlin İstanbul üzeri Taşkent’e geleceğiz. Karayoluyla Kazakistan’a Ahmet Yesevi Türbesini ziyaret edip dua edeceğiz. Sonra Özbekistan topraklarında turumuz devam edecek nasip olursa inşallah , bunu söylemekte fayda var bu turumuz ata topraklarını ziyaret etmek ve oradaki insanlarla buluşturmak ve kaynaştırmak kardeş olduğumuzu hatırlatmak. Bu turumuz kesinlikle ticari amaçlı değildir. Allah bana oradan bir dost kazandırdı onun sayesinde organizemizi yapıyoruz” dedi . Ve konuşmasını şöyle sürdürdü,
Ziyaretimizin ilk durağı
“Kazakistan'ın Türkistan kentinde bulunan Türk tasavvufunun öncüsü Hoca Ahmed Yesevi Türbesi.
Sahih hadisleri ilk defa bir araya getiren İmam Buhari'nın Semerkant'taki kabri.
Şah-ı Nakşibend Hazretleri'nin türbesi…
Hanefi Mezhebinin İtikadda İmamı MATURİDİ’nin kabri olacaktır.
Gönlü yüreği Ata diyarı sevgisiyle çarpan kardeşlerimizi yapacağımız bu gezi turlarına davet ediyorum” dedi. Adem Karaca’yla bu tura katılan gönül dostlarımı yürekten kutluyorum.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Yönetim Kurulu, Köln Merkez Camii Sergi Salonu‘nda Alman ve Türk basın mensuplarıyla tanışmak ve bilgi alışverişinde bulunmak amacıyla basın toplantısı düzenledi.
DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Genel Sekreter Eyüp Kalyon, Yönetim Kurulu Üyesi Adem Onur ile Toplum ve Kurumsal İşbirliği Müdürü Dr. Zekeriya Altuğ’un yer aldığı basın toplantısında, yeni imam eğitim programı, DİTİB'in kuruluşunun 40’ıncı yıldönümü programları ile güncel projeler ve manevi rehberlik eğitimi çalışmaları gibi konular hakkında bilgi verildi.
“DİTİB deprem bölgesinde büyük gayret gösterdi”
Toplantıda selamlama konuşması yapan DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, görev sürelerinin Şubat 2023'te Türkiye ve Suriye'deki depremle başladığını belirtti. Bu süreçte, bölgedeki insanlara hızlı ve etkili yardım sağlamak için büyük çaba harcadıklarını dile getirdi.
“Deprem bölgesine 82 tır ve 12 kargo uçağıyla yardım malzemesi gönderdi”
İlk haftalarda 82 tır ve 12 kargo uçağı ile çeşitli acil yardım malzemeleri gönderdiklerini aktaran Kuzey, “Bu malzemeler arasında jeneratörler, tuvalet kabini, taşınabilir yatak, uyku tulumu, yorgan, çadır, bebek maması, hijyen malzemeleri ve kışlık giysiler bulunuyordu. Yapılan cömert bağışlar ve desteklerle sahada 3 bin 150 yaşam konteyneri ve 3 tam donanımlı mobil mutfak konteyneri kuruldu. Bu sayede Ramazan boyunca 16 binden fazla insanın ihtiyaçları karşılandı” dedi.
“DİTİB ve Mimar Böhm arasındaki anlaşmazlık festivalle taçlandırıldı”
Ayrıca, geçen yıl Haziran 2023'te DİTİB ile Böhm mimarlık firması arasındaki uzun süren hukuki ihtilafların çözüldüğünü ve bunun MOSQ festivaliyle taçlandırıldığını açıklayan Kuzey, Köln'deki Merkez Camii’nde düzenlenen festivalin 20 binden fazla kişi tarafından ziyaret edildiğini sözlerine ekledi.
“Dini cemaat ve kamu tüzel kişiliği için yoğun çaba”
DİTİB Yönetim Kurulu olarak, önceki yönetim kurullarının başlattığı dini cemaat ve kamu tüzel kişiliği tanınma yolunda federal eyaletlerde yapılan çabaları yeni bir seviyeye ve profesyonelliğe yükseltmeyi hedef olarak belirlediklerini söyleyen Kuzey, bu çerçevede, Eylül 2023 yılı ortasından bu yılın başına kadar tüm eyalet birlikleri ile Almanya genelinde tüm cami yöneticileriyle hafta sonu toplantılarında bir araya gelerek bu konudaki mevcut durumu, gelişmeleri ve vizyonları ele aldıklarını ifade etti.
“4 Temmuz'da Manevi Rehberlik sertifikaları verilecek”
Dini, sosyal ve hayri hizmetlere odaklandıklarını ifade eden Kuzey, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Sonuç olarak hizmetlerimizi önemli ölçüde genişlettik. Bunun bir örneği, tam zamanlı İslami manevi rehber olmak için iki yıllık DİTİB manevi rehberlik eğitimidir. 4 Temmuz’da sertifika takdimiyle tamamlayacağımız bu kursa sizleri de davet ediyoruz. Temelleri koronavirüs pandemisinden önce atılan İhsan e.V. adlı hayri hizmetler derneğinin kuruluşu da önemli bir adımdı. DİTİB’in, kısaca imam eğitimi olarak da bilinen, İslam ilahiyatçılarının cemaatimiz için din görevlisi olmalarına yönelik iki yıllık eğitim programıdır. 2019’dan bu yana iki ayrı kursta 58 ilahiyatçıya eğitim verdik. Konseptimizde sadece teoloji değil, aynı zamanda sosyo-kültürel içerik ve tecrübe boyutu da bizim için önemlidir. Bu yılın sonunda "Çeşitlilik için birlikte seyahat" başlığı altında, Almanya ve Avrupa’nın insan düşmanlığıyla ilgili tarihsel deneyimlerini aktarmakla kalmayıp aynı zamanda bunları duygusal olarak somutlaştıran bir eğitim gezisi tasarladık.”
“DİTİB imam eğitimi programını genişletiyor”
Yapılan görüşmeler neticesinde imam eğitiminin yaygınlaştırılmasına yönelik yeni konsept sunduklarına dikkat çeken Kuzey, “Almanya’da sosyalleşmiş ve eğitimli imamlar ancak bu şekilde bir konseptlerle yetiştirilebilir. İhtiyaca yönelik din görevlisi eğitimi ancak dini cemaatlerin kendileri tarafından organize edilmelidir. Aksi bir durum dini cemaatlerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına aykırı olacaktır. Bu nedenle benim için, bizim için, DİTİB teşkilatı için önemli olan kendi dini temsilcilerimizi ve imamlarımızı ihtiyaç ve beklenti profilimize göre kendimizin eğitmesidir. DİTİB, 40 yıllık geçmişine ve son yılların deneyimine dayanarak, imamların eğitimini genişletmek için kendi kapsamlı konseptini geliştirmiştir. Geçen yıl Aralık ayında bu konuda büyük bir ilerleme katedilerek, Federal İçişleri Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı ile görüşmeler yapılmış ve imam eğitiminin yaygınlaştırılmasına yönelik yeni konsept kendilerine sunulmuştur. Söz konusu imam eğitimi konsepti üçlü bir anlaşma ile neticelenmiştir.” diye konuştu.
“DİTİB'in 40 yıllık başarı hikayesi”
DİTİB’in bu topluma ve bilhassa Almanya’da yaşayan Müslümanlara yönelik hizmetlerine değinen Toplum ve Kurumsal İşbirliği Müdürü Dr. Zekeriya Altuğ’da DİTİB’in 40 yıllık tarihinde dönüm noktası niteliğindeki konular ile ilgili bilgi verdi.
DİTİB’in 5 Temmuz 2024 tarihinde 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutladığını ifade eden Altuğ, 858 cami derneği ile DİTİB'in bir misafir işçi derneğinden dini cemaat olma yönündeki istikrarlı gelişimini ve topluma katkısını yansıtan çeşitli etkinlikler ve kampanyalar planladıklarını söyledi. Altuğ, DİTİB'in bazı kilometre taşlarını ise şu şekilde sıraladı: “1960-1970’li yıllar işçi derneklerinin / kültür derneklerinin kuruluşu, dernek odalarındaki geçici ibadet mekânlarının ilk camileri oluşturması, 1979 tarihinde Düren'deki camide halka açık ilk ezanın okunması, 5 Temmuz 1984 tarihinde cami derneklerinin çatı kuruluşu olarak DİTİB'in kuruluşu, 1992 yılında DİTİB Cenaze Nakli Yardımlaşma Fonu’nun kuruluşu, 2006 tarihinde UİP programının başlatılması, 28.03.2007 tarihinde Müslümanlar Koordinasyon Konseyi'nin (KRM) kuruluşu, 2009 yılında DİTİB eyalet ve bölge birliklerinin kurulmaya başlaması, 2012 yılında yeni DİTİB dernek tüzüğünün ülke çapında uygulamaya konulması, 13.11.2012 tarihinde DİTİB’in Hamburg'da Olaf Scholz ile ülke çapında ilk devlet anlaşması imzalanarak dini cemaat olarak tanınması, 2012 yılında Hessen eyaletinde ardından 2013’de Bremen’in dini cemaat olarak tanınması, 2019 yılında Dahlem'de imam eğitiminin başlaması, 2022 yılında DİTİB'de manevi rehberlik eğitiminin başlaması, 2023 yılında DİTİB hayri hizmetler Derneği'nin (İhsan e.V.) kuruluşu, Mayıs 2024 tarihinde genişletilmiş imam eğitimi anlaşmasının imzalanması.”
“İmam eğitimi programının genişletilmesine ihtiyaç var”
İmam eğitiminin genişletilmesine ihtiyaç olduğunu söyleyen DİTİB Genel Sekreteri Eyüp Kalyon, 2019 yılında başlatılan imam eğitimi programında görev alan ve ilk üç yıl boyunca sorumluluğunu üstlenen bir kişi olarak, imam eğitiminin genişletilmesine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
Kalyon, 2019-2020 yıllarında başlatılan imam eğitim programının başta UİP mezunlarına yönelik olduğunu ve bu eğitimin Almanya'daki İslam ilahiyat mezunlarıyla devam ettiğini belirterek, şu ana kadar iki dönemin eğitimin tamamlandığını ve toplamda 58 mezun verildiğini ifade etti.
“Mevcut durum ve gelecek planları”
Almanya'da şu anda yaklaşık 1.200 din görevlisinin bulunduğunu ve bunların 250'sinin Almanca bilen ve Almanya'da yetişmiş kişiler olduğunu kaydeden Kalyon, DİTİB'in bu gelişmeye dayanarak imam eğitiminin genişletilmesini din hizmetlerinin sürdürülebilirliği açısından önemli bir adım olarak gördüğünü dile getirdi.
Yeni imam eğitimi programı ile Türkiye'den İslam ilahiyat mezunlarını Almanya'ya getirerek kalıcı bir perspektif sunmayı hedeflediklerini belirten Kalyon, „Bu aday imamların burada iki eğitimleri iki yıllık kapsamlı bir programa dayanmaktadır. İlk yıl, katılımcılara Almanca dil becerileri ve oryantasyon konularında yoğun bir eğitim verilirken, ikinci yıl, din hizmetlerinde çeşitli becerilerin kazandırılmasına odaklanılacaktır. Bu model, Türkiye'den gelip 4-5 yıl kalan imamların yerine, Almanya'da kalıcı olarak görev yapacak din görevlileri yetiştirmeyi amaçlıyor“ dedi.
Basın toplantısı, konuya ilişkin yapılan konuşmaların ardından basın mensuplarının sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklanan ‘Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’nin ardından vergi, ihale, kit ve kayıt dışı ile mücadelede sert ve sıkılaştırıcı yasal düzenlemeler geleceğini söyleyen İNOSAM Başkanı Gürkan Avcı, Tasarruf paketinin İMF paketi olduğunu kaydederek, “2001 yılında yaşanan ekonomik krizde dönemin Ekonomi Bakanı Kemal Derviş tarafından uygulamaya konulan birçok düzenleme Akp iktidarı tarafından zamanla esnetilerek bozulmuş ve bugün tekrar başa dönülmüştür. Kemal Derviş programı 2024 yılı ile birlikte Mehmet Şimşek tarafından gerçekleştirilecektir. Türkiye bugün örtülü bir IMF programı ile karşı karşıyadır. Kemal Derviş’in programının büyük bölümü Akp iktidarı döneminde yasalaştırılarak uygulamaya sokulmuştu. Şimdi Kemal Derviş'in yerini Mehmet Şimşek almıştır. Kemal Derviş'in IMF programı çerçevesinde uygulamaya koyduğu programları bu seferde Mehmet Şimşek uygulamaya koymaya başlamıştır” dedi.
“Tasarruf Paketi ile hükümet göstermelik birkaç güya kısıtlamayla ‘Bizde tasarruf edeceğiz’ algısı yaratmaya çalışmaktadır fakat tasarruf paketi ile; maaşı her geçen gün eriyen işçiye, memura, emekliye, yoksula tasarruf ettirmeyi planlamıştır. Adrese teslim ihalelerle ve çifter çifter yüksek maaşlarla, yolsuzluk ve hukuksuzluklarla saltanat sürenlere dokunmamıştır.” Diyen Gürkan Avcı, şunları söyledi;
Devlet kurumlarının 3 yıl boyunca yeni araç, bina ve demirbaş alımlarını ve kiralamalarını yasaklamayı; personel servislerini kaldırmayı; yurtdışı gezileri ila ajanda, takvim gibi hediye alım ödeneklerini kısıtlamayı; yeni memur ve işçi alımlarını sınırlamayı; esnek ve uzaktan çalışmayı destekleyen ‘Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketi’nin net olarak İMF paketi olduğunu söyleyen
EĞİTİMDEN DEĞİL İTİBARINIZDAN TASARRİF EDİN!
Mevcutta okullarda altyapı, personel ve öğretmen eksikliği had safhada idi. Tasarruf Paketi bahane edilerek okulların onarımlarından, yeni okul yapımı giderlerine kadar eğitimde pek çok kalemde kesinti yapılıyor. Paket kapsamında okul öncesinden liseye kadar öğrencilerin ailelerine verilen burslardan, devlet parasız yatılı öğrencileri için verilen pansiyon yardımlarına kadar, okulların her türlü altyapı giderleri, bakım onarımları, alımları dahil eğitim bütçesinden yüzde 18 oranında kısıtlama getiriliyor.
Öğrencilere bir öğün yemek bile veremeyen, okulların sabun, deterjan, tuvalet kâğıdı, fotokopi kâğıdı gibi en basit ihtiyaçlarını bile velilere yıkan iktidarın ‘Bütçeden en çok pay eğitime ayrıldı’ diye övünmesi büyük bir kandırmacadır. Eğitimde veli ve öğrencilerin eğitim harcamalarının hiç olmadığı kadar artacağı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Zaten nerede ve hangi amaçla kullanıldığı şaibeli olan 2024 MEB bütçesi mevcut haliyle dahi zorunlu eğitim harcamalarını karşılamaktan uzak iken yüzde 18 kesinti yapılması haddinden fazla yanlış olmuştur.
Yıllardır eğitime ayrılan ödenekler yüksek enflasyon karşısında rakamsal olarak artıyordu, doğrudan eğitim hizmetlerine yönelik yatırımlar açısından bütçelede zaten okulların temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar artış yapılmamıştı. Bunun sonucu olarak okullar en temel ihtiyaçlarını kayıt sırasında alınan bağışlar ve velilerden düzenli olarak toplanan paralarla karşılamaya devam edilecektir.
TASARRUF PAKETİ DEĞİL DELİ DUMRUL FERMANI!
Ekonomik bunalımın müsebbibi olan iktidar faturayı yoksul ve dar gelirli halka ödetmeye yemin etmiştir. İktidar, çözüm olarak İMF’ye iltisaklı PR ajanslarından çıktığı belli olan cafcaflı, bol kelime oyunlu Tasarruf Paketi ile toplumsallaşan yoksulluğa çare olmak, vergileri ve fedakarlığı tavana yaymak yerine yine garibana, yoksula, işsize, emekçiye, emekliye musallat olmuştur.
Enflasyon sorununu çözemeyen hükümet, bu sefer yaratıcı ve yeni bir pakete sarıldı. İktidar medyası tarafından köpürtülen, “büyük müjde” diye duyurulan Tasarruf Paketi yoksulu daha yoksul, işsizi daha işsiz, mecali tükenmiş vatandaşı daha da mecalsiz hale getirecek bir giyotin paketidir. İktidarın 22 yıldır anlattığı “yerli ve milli ekonomi” masalından bıkan vatandaşa bir parça da Tasarruf reform paketi yedirilmek istenmektedir.
GELİR DAĞILIMINDAKİ ADALET İYİCE BOZULACAK!
Tasarruf Paketi furyasıyla birlikte Türkiye gelir dağılımındaki en sert bozulmanın yaşandığı döneme girmiştir. Dikkat edilirse Tasarruf Paketine destek veren kesimler genellikle iş dünyası ve patronlar kulübü üyeleri olmuştur. 2024 yılıyla birlikte gırtlağına kadar borçlu olan yoksul sayısı neredeyse iki katına çıkacaktır. Dahası gelir dağılımını düzeltmek daha da zor olacaktır. İMF telkinli Tasarruf Paketi ile halkımız işinden gücünden edilecek, daha da muhtaç hale getirilecektir.
İKTİDARDA MUHALEFETTE VATANDAŞIN ÇARESİZLİĞİNDEN BESLENİYOR!
Gizli yoksul düşmanlığı yapan ve yoksulun çaresizliğinden beslenen iktidara alternatif olması gereken muhalefet partileri de siyasi sorumluluğu üstlenip, bu sorumluluğun gereğini ve bedelini ödemeye yanaşmıyor. Muhalefet temsilcileri de halkın yanında değil, onlarda mevcut harami sistemin muhalefete sunduğu sus payı rantından daha fazla pay kapmakla meşgul. Muhalefette PR ajansları eliyle hazırlandığı apaçık belli olan göstermelik tepkilerle, güya alternatif çözüm paketleriyle günü kurtarma peşinde koşuyor. Açıkladıkları paketlerin içeriği halktan ve gerçeklikten kopuk, çelişkilerle dolu. Muhalefetin çözüm paketi dediği şeyler aslında iktidar medyasına propaganda yapacağı malzeme vermekten öte bir anlam taşımıyor. Yani vatandaş iktidarıyla muhalefetiyle danışıklı bir tiyatroyla yalnız ve perişan bırakılmış durumda. Türkiye’nin yeni bir iktidara, yeni muhalefete, yeni siyasete, yeni söylemlere, yeni yüzlere ve demokrat, çağdaş, milli ve samimi yeni bir parti ve kadrolara ihtiyacı var.