Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

KÖLN (AA) - Almanya'da koalisyon hükümeti yeni vatandaşlık yasası olarak bilinen, vatandaşlığa kabul ve sınır dışı edilmeye ilişkin yasada değişiklik yapılması konusunda anlaşmaya vardı.

Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Hür Demokratik Parti (FDP) ve Yeşiller'den oluşan hükümet üyeleri yeni vatandaşlık yasasında anlaşma sağladı.

 

Yasanın, ocak ayında Federal Mecliste görüşülmesi bekleniyor.

İlk görüşmesi 30 Kasım'da mecliste yapılan tasarının yasalaşması halinde, ülkede yaşayan Türklere çifte vatandaşlığın önünü açılacak.

 

- Tasarıda neler yer alıyor?

Tasarının yasalaşması halinde, daha önce sınırlı sayıda ülke vatandaşına uygulanan çifte vatandaşlık hakkı, herkese yönelik genişletilecek ayrıca yabancıların Alman vatandaşlığına kabul edilmesi için gerekli şartlar da hafifletilecek.

Buna göre vatandaşlığa geçmek için istenen "yasal ikamet süresi" 8 yıldan 5 yıla indirilecek.

Çalıştığı alanda veya eğitiminde başarılı olmak, gönüllü çalışmalar yapmak gibi, Almanya'daki yaşam şartlarına uyum sağlamak için özel çaba gösterenlerde bu süre 3 yıla düşebilecek.

Çifte vatandaşlığa imkan veren tasarıda, çoklu vatandaşlıklara da imkan tanınacak.

 

Aynı zamanda yabancı bir ülkenin vatandaşlığına geçenlerin Alman vatandaşlığını kaybedeceği yönündeki düzenleme de ortadan kalkacak.

Ebeveynlerden birinin 5 yıl Almanya'da yasal olarak ikamet etmesi durumunda ülkede doğan yabancı çocuklar Alman pasaportu alabilecek.

Ayrıca çocuklar ebeveynlerinin vatandaşlığını da koruyarak çifte vatandaş olabilecek.

 

Tasarıda, İşgücü Anlaşması kapsamında 30 Haziran 1974'e kadar Federal Almanya Cumhuriyeti'ne (Batı Almanya) ve sözleşmeli işçi olarak 13 Haziran 1990'a kadar eski Almanya Demokratik Cumhuriyet'ine (Doğu Almanya) gelen "misafir işçiler" için de düzenleme yer alıyor.

Sivil Toplum Örgütlerinin ana gayesi, toplumsal sorunlara odaklanmak, sorunların çözümü için öneriler sunmak, topluma, politika yapıcılara öncülük etmek, ışık olmaktır. Bugün birçok STK’nın tabelalarındaki isimleri kullanmak, kendilerine protokolde bir yer edinmekten öteye geçemezken Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK), bünyesinde faaliyet gösteren Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BGSAM) ilklere imza atmaya devam ediyor.
 
Tarihi gerçekleri ortaya çıkarmak, toplumun kendi kahramanlarını yaratmak amacıyla çektikleri KIRCAALİ EFSANESİ BELGESELİ” ile kamuoyunun gündemine oturan BULTÜRK ve BGSAM yine ilke imza atarak Topkapı Üniversitesi ile iş birliği içinde düzenlenen Çalıştaya Mavi Vatan ve Global Araştırtmalar Deniz Derneği de destek verdi. Topkapı Üniversitesinin Prof. Muammer Aksoy Cad. No: 10 Kazlıçeşme/Zeytinburnu-İSTANBUL adresindeki Ana Kampüs binası konferans salonunda gerçekleştirildi. Çalıştaya farklı üniversitelerden çok sayıda bilim insanı ve Türk Dünyası Sivil Toplum Örgütlerinin Temsilcileri katıldı. Çalıştayda özellikle Doç. Dr. Cihat YAYCI’nın katkıları takdire şayandı.
 
 
 
 
 
TÜRKİYE YÜZYILINDA ve TÜRK DÜNYASINDA EĞİTİMDE DÖNÜŞÜM ÇALIŞTAYI
 
SONUÇ BİLDİRGESİ
 
 
Çalıştayda ele alınan konular, oturumlar dikkate alınarak, analiz edilmiş, konu başlıkları altında paylaşılan yüz yüze ve online sunum, konuşmalar tekrar göz geçirilmiş. Konu başlıklarına göre elde edilen sonuçlar, öneriler sonuç bildirgesine dönüştürülmüştür. Çalıştayda sunulan tüm metinler ile katkı sunanların katkıları kitaplaştırılarak kalıcı hale getirilecektir.
 
1-)Eğitimde Paradigma ve Felsefe
 
Yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koymadan ve Türkiye’nin eğitimde ihtiyacı olan paradigmayı belirlemeden ruhu, istikameti, gaye ve felsefesi olan bir evrensel pedagoji yaratmamız güçtür. O nedenle öncelikle yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koyan kendi insan gelişimi tahayyüllerine uygun bir paradigma ortaya konulmalıdır.
Eğitimde başarılı görülen her değişim, dönüşüm ve reform, sağlam felsefi yaklaşımlarla desteklendiğinden Türkiye eğitim sisteminde gerçekleştirilecek her türlü değişim, dönüşüm ve reform çabalarının
Bilginin teorik, pratik, ideolojik ve inançsal biçimlerde parçalandığı pozitivist bir bakış açısı, gelecek için umut vermediğinden, insanı model alan, insana öykünen eğitim sistemimizde bireyi beşerilikten insanlığa tekâmül ettiren ruh, eğitim felsefesine, ayrıştırıcı tüm özelliklerinden arındırılmış insana bir bütün olarak eğilebilen sistem kurulmalıdır.
Bilgiyi yalnızca uygulanabilirliği ve işe yaradığı ölçüde doğru kabul eden pragmatizm, yeniden düşünülmeli ve varlık-bilgi dengesi yeniden yapılandırmalıdır.
Ayıran, dışlayan ve indirgeyen bir anlayış yerine ayırt eden ve birleştiren bir felsefeye uygun bütünsel bir insan tasavvurunun beyin fonksiyonları, hedeflenen eğitim için dikkate alınmalıdır.
İnsan doğasını, savunduğumuz, şekilde çift kanatlı ele alabilmek temelde bir medeniyet ve zihniyet konusudur. Zihniyet meselesi çözülmeden insan ve toplum meselesi çözülemez. Hakikati parçalama çabasına girişmeyen, insanın evren içindeki muazzez yerini putlaştırmayan çift kanatlı (yerel değerleri özümsemiş, evrensel değerleri benimsemiş olmak) bir varlık ve bilgi anlayışı benimsenmelidir.
Yaşadığımız çağın meydan okumalarına karşı gerekli tüm hazırlıklarımızda, eğitim meselesinin ideolojik olmaktan çıkartılmalı ve pedagojik zemine oturtulmalıdır.
Okullardaki eğitim ve öğretim etkinliklerinin, bireylerin çevre ile sürekli ve etkin bir biçimde ilişki kurarak, sorunları değişik açılardan görüp çözümleyebilecek beceri ve alışkanlıkları onlara kazandırabilecek bir eğitim felsefesi bağlamında işlevini yerine getirmesi sağlanmalıdır.
Tek tip insan yetiştirmek üzere kurulan, ezberciliğin merkezde olduğu geleneksel eğitimden çıkarak; her bireyin kendi kendisini geliştirebileceği, birbirinden öğrenmenin sağlandığı, öğretmen ve eğitimcilerin yol gösterici oldukları eğitim modellerine geçilmelidir.
 
2-)Eğitimde Müfredat Sorunları
 
Eğitimde ihtiyaç duyulan dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için okullarımızda esnek müfredat ve program anlayışına geçilmelidir.
Emrullah Efendi’nin “tuğba ağacı meteforu”nda dile getirdiği gibi eğitimde düzeltmeye yukarıdan başlanmalı, yani işe müfredattan değil yukarıdan, öğretmen yetiştirmeden başlanmalıdır.
Milli ve kültürel değerlerimizi önceleyen öğrencilere milli şuur kazandıracak içerikte müfredat hazırlanmalıdır.
Müfredatta;  Türklüğü, Türk Dünyasını tanıtıcı, ortak değerlerimizi, tarihimizi, dil ve milliyet bağlarımızı doğru bir şekilde anlatan, Türk Dünyası ile bütünleşme şuuru kazandıracak içerik ve kazanımlara yer verilmelidir.
Kaynağını Türk ulusunun zengin kültüründen, uygarlığından ve büyük önder Atatürk’ ün düşünce sisteminden almış olan ulusal eğitimimizin temel ilkeleri, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında saptanmış, gücünü ilerici ve Atatürkçü düşünce sisteminden alarak Türk ulusuna daha iyi, daha çağdaş bir gelecek hazırlama amacına dönük olarak etkisini sürdürecektir.
Ezberci eğitim, ezbere dayalı modellerin artık geçerliliğinin kalmadığını, karşısındaki öğrenciyi bir papağan gibi eğiticiyi tekrarlayan ya da aynen modelleyen kişiler olmadığını kabul etmek, değişimlere duyarlı, bireyin gereksinimlerini karşılayabilecek esnek yaklaşımların benimsenmesidir.
Tek tip insan ve tek tip müfredat uygulamalarından öte, alternatif eğitim modelleri ve müfredatlara yer verilmelidir.
Üniversitelerle işbirliği artırılmalı ve sahanın sorunlarına daha bilimsel ve akademik çerçevede çözümler üretilmelidir.
Gençlerimizi hedeflerine ulaştıracak, mesleklerini severek yapacak, ilgi ve yeteneği ile uyumlu kılacak bir eğitim modelinin inşası üzerinde çalışılmalıdır.
Müfredatta sunulan bilgilerin amaca göre ideolojik ayar verilerek gerçeklikten uzaklaştırılmakta, çocuklara nasıl, niçin, ne zaman kullanacağı bilinmeyen bir yığın ham bilgiler sorgulanmadan ezberletilmektedir. Bunların çoğu çocuğun hayatında hiç karşılaşmayacağı şeylerin bilgisi olduğu için unutulup gitmektedir. Bu müfredat bilginin bilincine varmadan hafızaya yüklenerek öğrenciye işkence etmektedir. Müfredata ideolojik müdahalelerden vazgeçilmeli, bilimsel yöntem ışığında çağın gereklerine uygun kazanımlar yer almalıdır.
 
3-)21.Yüzyıl Eğitim-Öğretim Ortamları
 
Okulun temel görevi; kimliğinin ve değerlerinin bilincinde, eksik yönlerini fark ederek bu eksikleri gidermeye çalışan ve gönüllere giren bireyler yetiştirmek,  çocuklarımıza bu “temel değerleri” kazandırmak olmalıdır.
Öğretmenin ve öğrencinin; öğrenme sürecinin merkezinde birlikte yer aldıkları ve birlikte öğrenme yolculuğuna çıktıkları bir okul kurulmalıdır.
Fabrika modeli okullardan vazgeçilerek analitik düşünen, problem çözme becerisine sahip tüm paydaşların becerilerini geliştirecek ve onlara temel değerleri kazandıracak sosyal öğrenme ortamları olarak yeniden kurgulanmalıdır.
Girdilerin, ortamların, süreçlerin ve sonuçların değerlendirilmesini içeren kaliteli öğrenmenin değerlendirilmesine yönelik sistemler ve uygulamalar kurulması veya geliştirilmesi için projelendirmelerin yapılması, eyleme geçilmelidir.
Tek tip okul yapıları, tek tip sınalar, laboratuvarlar, yüksek bahçe duvarlarıyla çevrelenmiş okullar bugün için öğrencilerin ilgisini çekmekten ve verimli bir öğrenme ortamı sağlamaktan uzak olduğundan eğitim artık okula sığmamaya başlamıştır. Bu nedenle okullar;  bilgi aktarılan yerler olmaktan daha çok kişilik gelişimi, yetenek gelişimi, hobi gelişimi, sosyalleşme, yaşam becerileri gibi kavramların hayat bulduğu yerler olarak yeniden düzenlenmelidir.
Yeni sınıf ortamlarında;  ortamlar yaratıcı drama, eğitici drama, eğitsel oyun, istasyon, vb. tekniklerin uygulanmasına imkân sunan, aktif katılımın gerçekleştiği, özgürce harekete imkân sunan, araştırma yapılacak mobil cihaz ve kitaplarla donatılmalı, atölyeler, zenginleştirilmiş kütüphaneler, aktif öğrenme sınıfları ve modern laboratuvarlar kurulmalıdır.
Öğretmeyi değil öğrenmeyi ön planda tutan, geleneksel kalıplardan çıkmış, bilgi yerine beceri odaklı, değişime direnmeyen, öğretilenlerin ezberletilmediği, sorumluluk almasını bilen, eleştirel, sorgulayan, yaratıcı, özgüven sahibi öğrencilerin yetiştirildiği okullar.
Herkes için aynı kurallarla bireylerin standardize edilmediği, sıra dışı beyinlerin toplumun dışında tutulmadığı okullar.
Önemli olanın boya badana, sıra olmadığı, farklılaştırmanın yapıldığı, teknolojinin verimli kullanıldığı, her birey için özel etkinliklerin uygulandığı okullar.
Sınıflardan çok laboratuvarların, kütüphanelerin, sanatsal odaların aktif olduğu ve bunların birbirine tercih edilmediği bir okul atmosferi, hala kilise düzeni dediğimiz sıra düzenin değişip sınıf iklimine uygun oturma düzeninin olduğu bir okul.
Bütün öğrencilerin kişisel meraklarını takip etmelerine ve aktif katılımcılar olmalarına imkân sağlayan teknoloji ile zenginleştirilmiş öğrenme ortamları ve tasarımları geliştirir.
Öğretmenlerin kitaplarda yazılı bilgileri aktarmakla mükellef olduğu, öğrencilerin de öğretmenin ağzından çıkanları kulakları ve gözleri ile yakalamaya çalıştıkları bir okul anlayışı terk edilmelidir.
 
4-)Eğitim Kademeleri
 
Zorunlu eğitim okul öncesi (2 yıl), ilkokul (5 yıl) ve ortaokuldan( 3 yıl) oluşmak üzere 10 (On) yıldır.
36-72 ay çocukların devam ettiği, müstakil binalarda, yapay mimari ile yapılmış, doğa ile başbaşa olacak şekilde düzenlenmiş okullarda yapılır. Okul öncesi eğitim 2 yıl zorunlu olup ücretsizdir. Bu dönemde çocukların hayal güçlerinin geliştirildiği, temel kavramların oyunlarla öğretildiği, öz bakım becerilerinin kazandırıldığı dönemdir. Sınıflar ev formatında düzenlenir. Çocukların evin sıcaklığını hissedebilecekleri ortam oluşturulur. Toprak ve su ile oynamasına, haşir neşir olmasına ortam hazırlanır. Yüzme havuzu, hayvanat bahçesi, uygulama bahçesi vb.oluşturulur. Bu kademede çocuklar haftanın bir gününü ibadethanelerde etkinlik yaparak geçirirler.
İlkokul Dönemi: 6 (72 AYINI DOLDURMUŞ)-11 YAŞ çocukların devam ettiği eğitim kurumları olup süresi 5 yıl ve zorunlu eğitimdir. Bu okullar her mahallede, köylerde 5 derslikten oluşur ve yapay mimari ile yapılmış, erişimi kolay okullardır. Bu dönemde çocuklara okuma-yazma öğretimi ile temel kavramlar öğretilir. Program sade ve öğrencilerin etkinlik yapmasına olanak sağlayacak şekilde planlanır. Derslerin tamamı (Yabancı Dil, Müzik, Görsel Sanatlar, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi hariç) sınıf öğretmeni tarafından okutulur. Bu kademede, “Ahlak Esasları, Görgü Kuralları, Toplumsal Yaşam Kuralları,  Yurttaşlık Bilinci vb. dersler okutulur. Bu yolla erken yaşta milli şuur oluşturulması hedeflenir. Bu kademede çocukların mutlaka bir sanat dalında, yeteneğine göre başlangıç yapması sağlanır.
Ortaöğretim Dönemi: 12-17 yaş aralığını kapsar. 6 yıl süreli olup zorunlu eğitimdir. Ancak örgün ya da açık ortaöğretime devam etme serbesttir. Burada hereksin ortaöğretimden mezun olması zorunlu olup örgün eğitimde okuması zorunlu değildir 8Japonya’da olduğu gibi dileyen açık liseye devam edebilir). Bu dönemde öğrencilerin bir meslek edinmeleri hedeflenir. Akademik olarak üst düzey olan öğrenciler yazılı ve mülakat sonucunda akademik ortaöğretim kurumlarına devam edebilir. Bu kademe aşağıdaki okul türlerinden oluşur:
Meslek Liseleri: Ortaokuldan sonra okul tarafından öğrencilerin ilgi, istidat, yetenek ve becerileri doğrultusunda sınavsız olarak devam ettikleri, çeşitli mesleklerin öğretildiği ortaöğretim kurumlarıdır.
a-Meslek Lisesi: Çeşitli alanların olduğu ve sanayi bölgelerinde açılmış okulları ifade eder. Bu okullarda teorik dersler okutulur, diğer dersler sanayi kuruluşlarında bizzat uygulamalı olarak yapılır. Bu okullar “Kız Meslek Liseleri, Erkek Meslek Liseleri veya Karma Meslek Liseleri” olarak açılabilir.
 
b-İmam Hatip Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir.  Özellikle ses, diksiyon vb. özenle seçilir. Genel Kültür dersleri daha çok Psikoloji, Sosyoloji, Siyer, Genel Tarih, Felsefe, Mantık, Söz Söyleme Sanatı, Diksiyon ve Şan Dersi, Türk Dili ve Belagat vb. ağırlıklı olarak seçilir. Meslek Dersleri; Arapça, Kur’an-ı Kerim, Hadis, Tefsir, Siyer, Akaid-Kelam, Dini Musiki, Makamlar, Ses Eğitimi, Ezan Makamları vb. derslerden oluşur. Son iki yıl haftanın iki günü “Mesleki Uygulama” yaptırılır.  Okuldan mezun olmadan önce  “tüm derslerden mezuniyet sınavına, “Mesleki Uygulama” dersinden uygulamalı sınava tabi tutulurlar. Başarılı olanlar mezun olurlar. Bu öğrenciler İlahiyat Fakültelerinin kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime devam edebilirler.
 
c-Öğretmen Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir.  Özellikle ses, diksiyon vb. özenle seçilir. Genel Kültür dersleri yanında Eğitim Psikolojisi, Sosyolojisi, Eğitim Tarih, Eğitim Felsefesi vb., dersleri okutulur. Ayrıca; Söz Söyleme Sanatı, Diksiyon ve Şan Dersi, Türk Dili ve Belagat vb. ağırlıklı olarak seçilir. Son iki yıl haftanın iki günü okullarda “Mesleki Uygulama” yaptırılır.  Okuldan mezun olmadan önce  “tüm derslerden mezuniyet sınavına, “Mesleki Uygulama” dersinden uygulamalı sınava tabi tutulurlar. Başarılı olanlar mezun olurlar. Bu öğrenciler Eğitim Fakültelerinin kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime devam edebilirler.
 
d-Güzel Sanatlar Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir. Mezun olanlar Konservatuarların kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime kayıt yaptırırlar.
 
e-Spor Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir.  Bu okullar sporun tüm dalları için alt yapı işlevi görürler. Spor kompleksleri olan binalarda açılır. Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir. Mezun olanlar ilgili bölümlerin kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime kayıt yaptırırlar.
 
Akademik Eğitim: Akademik olarak başarılı olan öğrenciler ilkokul öğretmeninin tespiti sonucu akademik lise sınavlarına girme hakkı elde eder. Girdikleri sınavlarda başarılı olanlar bu okullara devam edebilirler.
a-Fen ve Teknoloji Liseleri: Bu okullar bilim adamı yetiştiren kurumların alt yapısı olan okullardır. Dersleri daha çok fen ve teknoloji, sayısal derslerdir. Kodlama, yazılım vb. dersleri de alırlar. Buradan mezun olan öğrenciler, Teknoloji Fakültelerine, Tıp Fakültelerine vb. fakültelerin kendi yapacakları sınavla yerleşirler.
 
b-Enderun Liseleri: Bu okullar daha çok sosyal ve duygusal zekası yüksek öğrencilerin yerleştiği okullardır. Bu okullara devam etmesi ilkokul öğretmeni tarafından uygun görülen çocuklar mülakatla seçilirler. Bu okulların ana gayesi ülkeyi yönetebilecek donanımlı devlet adamları yetiştirmektir. O nedenle sayıları az, öğrenci sayıları da sınırlı sayıdadır.
 
c-Anadolu Liseleri: Fen ve Teknoloji Liselerine yerleşemeyen ancak akademik yönden başarılı olan öğrenciler yine ilkokul öğretmeninin yönlendirmesi ile bu okullara kayıt olurlar. Bu okulların sayısı da sınırlı sayıda olur
 
4-) Okul Çıktıları
 
Çocuklarımız, milli ve manevi değerlerine bağlı, dünyayı bilen ve dünyayla sağlıklı iletişim kurabilen bireyler olarak yetiştirilmelidir.
Dünyadaki değişim ve dönüşüme paralel olarak veri analistleri ve bilim insanları, makine öğrenim uzmanı, büyük veri uzmanı, dijital pazarlama ve strateji uzmanı, süreç otomasyon uzmanı, iş geliştirme uzmanı, dijital dönüşüm uzmanı, bilgi güvenliği analisti, yazılım ve uygulama geliştiricisi, nesnelerin interneti uzmanı, proje yöneticisi, veri tabanı ve ağ uzmanları, robotik mühendislik, sosyal mühendislik gibi bu becerilere sahip bireyler yetiştirilmelidir.
Kitaplar ve diğer öğrenme materyalleri, açık eğitim kaynakları ve ayrımcı olmayan, öğrenmeye yardımcı, öğrenen dostu, bağlama özgü, uygun maliyetli ve tüm öğrenciler için (çocuklar, gençler ve yetişkinler) erişilebilir teknolojik materyallerin geliştirilmelidir.
Yetişkinler dâhil tüm yaş gruplarının öğrenme ve öğrenmeye devam etme fırsatları sağlanmalıdır. Doğumdan başlayarak, tüm ortamlarda ve tüm eğitim seviyelerinde herkes için yaşam boyu öğrenme, kurumsal stratejiler ve politikalar, yeterli kaynaklara sahip programlar ve yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeylerde güçlü ortaklıklar yoluyla eğitim sistemlerine yerleştirilmelidir.
Nihai olarak gerçekleştirilecek reformlar sonucunda varılacak kaliteli eğitim anlayışı ile bireylerin sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürmesini, bilinçli kararlar almasını, yerel ve küresel zorluklara yanıt vermesini sağlayan becerilerin, değerlerin, tutumların ve bilgilerin geliştirilmesi hedeflenmelidir.
Dünyada belli bir gelişmişlik düzeyine erişmiş olan ülkeler eğitime öncelik vermiş ve bireyleri kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirip eğiterek, istendik davranışların kazandırılmasına ayrı bir özen gösterdiği gerçeğinden hareketle toplumu oluşturan tüm bireylerin ilgi ve yetenekleriyle uyumlu bir eğitim görmelerine olanak sağlanmalıdır.
Öğrenci araştırma yapabilme becerisine sahip olarak yetiştirilmelidir. Bilimsel ve akılcı, araştıran ve sorgulayan,    ulusal ve uluslararası işbirlikleri yaparak öğrencilerin deneyimlerini zenginleştirmek, imkânlarını artırmak önemsenmelidir.
Öğrencilere, felsefe alanında yetişmiş öğretmenlerden felsefe eğitimi almalı sağlanmalıdır.
Ülkemizin bilimsel alanda parlak beyinleri ithal eden değil, ihraç eden ülke olması; istihdam ve teknolojik olanaklar açısından mahrum edilmiş beyinleri, dışımızdaki ülkelerin istifade etmelerine olanak sağlamak, kendilerini faaliyet gösterdikleri bilimsel alanlarda kanıtlamış olan genç bilim insanlarımızı yabancı ülkelere göndermek suretiyle onların bilimsel çaba gösterme gücünden mahrum kalmamızın ve ülkemiz adına bir neslin kaybının önüne geçilmelidir.
Öğrencilerin bilgi, yetenek veya kabiliyetini ölçme amacıyla günümüzde değişik sınav tekniklerinden yararlanarak bireyin arzu ettiği bilgi dağarcığı ve yetenekleriyle uyumlu alanda eğitimini sağlayacak sınavlardan başarıyla geçmesinin önü açılmalıdır.
Bilgi toplumuna erişimi sağlayacak yapılanmada öğrencilerin milli kültür, evrensel insani değerleri özümsemeleri sağlanmalıdır.
Eğitim sistemi içinde öğrencilere üniversiteye girişin önemli bir hedef olarak gösterilmesinden vazgeçilmelidir. Eğitim sistemimiz içinde taşıdığı ezber, test ve teoriye dayalı zaaflarından kurtarılmalıdır.
Yetenek keşfi, yaratıcılık, girişimcilik, inovasyon, sosyal ve duygusal zekâ becerilerine mutlaka yatırım yapılmalıdır.
Eğitim, zengin ve varlıklı kesimin kolay eriştiği; yoksulların fırsat eşitliğini yakalayamadığı görünümden çıkarılmalıdır.
 
5-) Öğretmen Yetiştirme Sistemi ve Nitelik Sorunu
 
Çağdaş öğrencilerin yetiştirilmesi için yürütülen çalışmalar çok boyutlu düşünülmeli ve eğitimin en önemli ögelerinden olan öğretmen sistemden ayrı tutulmamalı, nitelikli öğrencilerin topluma kazandırılması sürecinde bu niteliklere sahip öğretmenler süreçten bağımsız düşünülmemelidir.
Öğretmenlerin, öğrenme ortamlarını öğrencinin eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme becerilerini kazanıp bunları geliştirecek şekilde düzenlenmesi zorunluluğunu ve çocukların çok boyutlu düşünmeleri için uygun yöntem, strateji ve teknikleri öğrenme ortamlarında kullanmaları zorunluluğu olduğundan uzun yıllardır kullanılagelen geleneksel sınıf ortamları yerine, bilgi çağı mutlak zorunluluk olan 21. yüzyıl becerilerini kazandırmak amacıyla etkinliklerin yapıldığı ve bunlara göre değiştirilebilir ve düzenlenebilir bir biçimde oluşturulmalıdır.
Her düzeydeki öğretim hem öğrencilerde hem de öğretmenlerde bir “arayış”, bir “keşif” heyecanı uyandırmak için doyurucu felsefe ve fonksiyonel bilgi ve becerilerden oluşan, eğitim ve öğretimin, mesleğin ruhunu kavramış öğretmen yetiştirme müfredatı oluşturulmalıdır.
Öğretim kademeleri içinde en önemlisi ilköğretim kademesi, dolayısıyla en önemli öğretmenlik alanı da ilköğretim öğretmenliği olduğu kabul edilmeli, yenilenme, geliştirme, reform çalışmaları mantık olarak da sistemin, hiyerarşik yapının ortasından değil, en temeldeki kurumundan başlatılmalıdır.
İlköğretim düzeltilmeden, buradaki eğitim programları, öğretim yöntemleri, fiziksek koşullar,öğretmenlerin yetiştirilmesi gibi ana sorunlar çözülmeden ortaöğretime el atmanın bir mantığı, yararı ve pedagojik önceliği olmadığı bilincine varılmalıdır.
Batılı toplumların “millet olma” sürecinde de uyguladığı gibi, çok önemli bir sosyolojik ve pedagojik prensibi; “İlköğretim meselesi millet olma meselesidir, her türlü modernleşme adımı ilköğretimin modernleştirilmesiyle başlar” ilkesini, dolayısıyla ilköğretim reformu, çağdaş sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal reformların ilk aşaması ve olmazsa olmazı olduğu kabul edilmelidir.
Öğretmenlik sadece bilgi aktaran, belirli beceriler kazandıran bir meslek değil, öğrencilerin kişilik ve karakter gelişimini doğrudan etkileyen bir meslek olduğundan öğretmenlerin “örnek davranışları”, “rol modelleri” onların sahip oldukları bilgi ve beceriler kadar önem taşıdığı gerçeğinden hareketle ilk ve ortaöğretim öğretmenliği için öğretmen olacak bireylerin mutlaka bir seçime tabi tutularak, ilgili okul veya bölümlere kabul edilmelidir.
Günümüzde öğretmenlerin en önemli eksikliklerden başta geleni yanlış pedagojik tutumlara sahip olmaları ve ilgili ders ve konularla uyuşmayan hatalı öğretim yöntem ve tekniklerini kullanmaları olduğundan pedagojik formasyon derslerinin ders saati sayılarının arttırılması,  bu derslerde kazandırılan bilgilerin öğretmenlerde doğru bir pedagojik tutum ve davranışa dönüştürülmesini, içselleştirilmesini sağlayacak içeriğe dönüştürülmesi, bu derslerin formalite olarak görülmesinden vazgeçilmelidir.
Öğretmenler, “öğreten” olmak yerine daha çok “paylaşan”, “empati kuran”, “motive eden”, “destekleyen”, “geribildirim veren”, “koçluk yapan” kişiler olarak çocuğun gelecek yolculuğunda yol arkadaşlığı yapacak becerikli, bilgi ve donanıma sahip kişiler olarak yetiştirilmelidir.
Eğitim sistemi düzenlenirken, sistemin unsurlarında değişiklik yaparken, reform ve benzeri çalışmalar yürütülürken evvela öğretmenlerin eğitimi, yetiştirilmesi düşünülmeli önce onlar yeni sisteme hazırlanmalıdır.
Çağdaş öğretmen giyim kuşamına dikkat etmeli, yeni fikirler üretebilmeli ön yargılı olmamalı, kendini sürekli geliştirmeli, mesleğini ve çocukları sevmelidir.
21.yüzyılda öğretmen öğrencinin bir birey olduğunu, bağımsız olduğunu ve diğer bireylerden farklılık göstereceğini fark etmelidir. Buna bağlı olarak da eğitim-öğretim sürecini bireysel farklılıkları göz önüne alarak tasarlamalıdır.
21.yüzyılda öğretmen iyi bir planlama becerisine de sahip olmalıdır. Olayları ve süreci iyi organize ederek maksimum verim için gerekli düzenlemeleri yapabilmelidir.
Öğretmen öğrencilere sıradan yalnızca kendisinin konuştuğu, peş peşe bilgilerin görevlerin verildiği sıkıcı bir öğrenme ortamı sunmamalıdır. Bunun yerine öğrencilerle birlikte alınan kararların uygulandığı, süreci hazırlamada ve yönetmede onların da etkili olduğu esnek, çeşitli, farklı bir öğrenme ortamı sunmalıdır. Öğrencilerden gelen öneriler ile süreç daha zevkli ve verimli bir hal alabilir. 
Öğretmen öğrencilerine herkesin fikirlerini özgürce sunabileceği, herkesin az çok fikrinin olabileceği, tek bir yanıtı olmayan sorular yöneltmelidir. Onlara hayal dünyalarını geliştirebilecek, özgün fikirler ortaya çıkarabilecek açık uçlu sorular yöneltmelidir. Her öğrencinin söylediği farklı bir fikirle diğer öğrenciler için de farklı bir pencere açılacaktır.
Öğrencilerin gelişim düzeylerine göre sorular hazırlanmalıdır. Onlara göre yapılması güç ya da kolay görevler vermek beklenilen verimi almaya engel olabilir. Onların düzeylerine göre verilen problemden sonra öğrencilerden sorunların çözümü için düşünmeleri, çözüm üretmeleri, değerlendirmeleri için süre verilmelidir. Daha sonra çözüm önerileri alınmalı ve eleştirel bir ortam hazırlanarak çözümler tartışılmalıdır.
Öğrenciler öğrenme sürecinde bireysel farklılıkları, değişen gelişen teknoloji göz önüne alınarak sürece dâhil edilmelidirler. Geleceğe hazırlanmalarında geçen bu yıllar oldukça önemlidir ve boş geçilecek, değersiz görülecek vakit yoktur. Bu noktada da 21. Yüzyılın dijital çocuklarının öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir. Öğrenciler gibi öğretmenlerde değişmektedirler ve değişmelidirler. Bu süreç tek taraflı yürütülecek bir süreç değildir. Yalnızca bir tarafın ilerleme kaydetmesi yeterli olmayacaktır. Her iki tarafın da birbirini beslemesi gerekmektedir. Öğretmen öğrencilerini tanımalı ve onlara kulak vermelidir. Öğretimi onlarla planlamalı ve onlara en iyi öğrenme ortamını sunmalıdır.
Öğretmen yetiştirme tesadüfe bırakılmamalıdır. Gerekirse sadece “EĞİTİM ÜNİVERSİTELERİ” kurulmalı. Eğitim, Kültür ve Ahlak konuları temelden, yerli ve millî anlayışla yeniden ele alınarak, müfredat geliştirilmelidir.
Çocuklarımız üzerinde daha ortaokul son sınıfta iken konu ile ilgili çalışmalar yapılarak, aile ve rehber öğretmenler ile çocuğun beraber yapılacak çeşitli yetenek testleri sonucunda, çocuğun da onayı alınarak öğretmenliğe istidadı, hevesi, kabiliyeti olan lider tipler tespit edilip Öğretmen Liselerine yönlendirilmelidir. Buraya gönderilen çocuklara da önemli idealler yüklenerek Nurettin Topçu’nun ifadesi ile “40 yıl öğretmenlik yaptım, sınıfa mabede girer gibi girdim.” anlayışında yaptığı işin önemini bilen, kavrayan, ibadet aşkıyla çocuklara dokunan bir öğretmen kadrosu yetiştirilmelidir.
Öğretmenlik mesleğinin değeri, toplumun yoğrulmasında ve geliştirilmesindeki önemi devlet tarafından kendilerine verilecek maddi ve manevi itibarlarının artırılması ile toplumdaki yeri de sağlam temellere oturtulmalıdır.
Eğitim fakülteleri de daha üst bir akıl (istişare) tarafından bu mantalite içinde yeniden dizayn edilmeli, bu fakültelerde görev alacak öğretim üyeleri de özellikle seçilerek, parasal kaygıların dışında idealist hocalardan seçilmelidir.  Derse girecek hocalar sadece derste değil, ders dışında da bu öğretmen adaylarını eğitecek, o vizyonu verecek yukarıda örneğini verdiğim Nurettin Topçu gibi anlayışa sahip hocalardan seçilmelidir. Ders programları ve müfredat misyon ve vizyon sahibi öğretmen adayı yetiştirecek şekilde planlanmalıdır.
Öğretmen adayı alırken baştan seçici olmak gerekiyor. Polis, asker alırken dikkat ettiğimiz kadar öğretmen alırken de dikkat edilmesi gerekiyor. öğretmenliğe yatkın, fiziki olarak konuşması düzgün, idealist, yaptığı işi seven, yaptığı işi bir vatan savunması ve ibadet gibi gören idealist gençler alınıp, rol model olabilecek donanıma sahip şekilde ama şovmen ve şovenist olmadan, ülkeyi kurtaracak insan olarak kendisini görecek şekilde Kızılelma hedefleri önüne konulmalıdır.
Öğretmenlik bir meslek hâline getirilmeli, saygı yönünden artırılmalı, asgari gelir düzeyi ise bir hâkim ve doktordan aşağı olmamalıdır.
 
6-)Eğitimin Denetimi
 
Türkiye Eğitim Denetim Sisteminin sahip olduğu derin bir bilgi birikimi de dikkate alınarak kontrol odaklı ve açık arayan bir anlayıştan daha çok rehberlik ağırlıklı bir anlayışa dönüştürmeye yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Türkiye Eğitim Denetim sisteminde, Bakanlık Merkez Müfettişleri ve İl Müfettişleri şeklinde çift başlı sistemden denetimin tek çatı altında birleştirilerek doğrudan Bakanlığa bağlı bölge sistemine geçilmelidir.
Eğitim müfettişlerinin eğitim ve öğretim etkinliklerinin planlanmasında ve yürütülmesinde istenen yardımı yapabilmeleri için rehberlik-denetim ile inceleme-soruşturma görevlerinin birbirinden ayrılarak alanında uzmanlaşmış müfettişlerce yapılması yönünde düzenleme yapılmalıdır.
PİSA ve TIMSS gibi uluslararası nitelikte öğrenci değerlendirme sınavlarında ve insani gelişmişlik düzeylerinde başarı elde etmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de denetimlerin paydaşların katılımı ile çoklu veriye dayalı olarak gerçekleştirilmelidir.
Okul/kurumlar ve öğretmenler için Öz-Değerlendirme sistemi getirilmeli, denetim ve değerlendirme sonuçları kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Dünyadaki gelişme ve değişmelere uygun, çağdaş denetim anlayışını benimseyen, tarihsel birikimimizi ve toplumsal değerlerimizi esas alarak yeni bir bakış açısı ile denetim sistemi yeniden yapılandırılmalıdır.
Türkiye eğitim denetimi sisteminde yaşanan sorunların ortadan kaldırılması için; “yeni bir denetim paradigması ve felsefesi belirlenmesi, müfettişlerin seçilme, atanma ve kariyer sisteminin güncellenmesi, denetim sisteminin sorunları çözecek ve rehberlik merkezli denetim anlayışına göre sistem yeniden yapılandırılmalıdır.
 
7-)Türk Dünyasının eğitimde birlik vizyonu ve entegrasyonu
 
Türk Dünyasının bütünleşmesini sağlamak, ortak kültür oluşturmak için Türk Cumhuriyetlerinin ve soydaşlarımızın yaşadığı coğrafyalardaki bölgeler için ortak tarih, kültür birliğini sağlamaya yönelik ortak müfredat çalışmaları başlatılmalıdır.
Türkiye Eğitim müfredatında Türk Dünyasının tarihine, kültürüne, diline, örf-adet ve benzerliklerine geniş yer verilmeli, öğrencilerde milli şuur oluşturulmalıdır.
Türk Dünyası için ortak eğitim sistemi-modeli geliştirilmelidir.
Türk Dilinin doğru kullanımı ve yaygınlaştırılması ve ortak dile geçiş için Türk Dünyasında “ortak Alfabe” ye geçilmelidir.
Türkiye ve Türk Dünyası ülkeler ile karşılıklı öğretmen değişim programları uygulanarak öğretmenlerin milliyetçilik ve millilik bilinci arttırılmalıdır.
Soydaşlarımızın yaşadığı bölgelere Türkçe ders kitabı, roman, hikâye vb. desteği verilmelidir.
EBA TV veya TRT 4 gibi bir kanalın Türk Dünyasına hitap edecek şekilde eğitim için tahsis edilmeli, bu TV’de Türk Dünyasından her ülkenin öğretmenlerine görev verilmelidir.
Kendi kahramanlarımızı yaratmak, var olanları tanıtmak için eğitim videoları oluşturulmalı, bunlar TRT AVAZ vb. kanallarda yayınlanmalıdır.
Soydaşlarımızın yaşadıkları bölgelerde maruz kaldığı “asimilasyon” politikalarının en önemli aracının “Dil” olduğu, o nedenle Türkçe’yi yasakladıkları, bu bölgelerde Türkçenin okutulması yönünde ülkeler arası diplomatik girişimler başlatılmalıdır.
Türk Dünyasının ortak dil birliği oluşturabilmesi ve Türk Birliğinin sağlanması için “Türk Dünyası Ortak Alfabesi” oluşturularak ortak yayınlar yapılmalı, entegrasyon sağlanmalıdır.
Eğitim Müşaviri ve Eğitim Ataşelerinin milli ve manevi değerleri özümsemiş, Türklük davası olan liyakatli insanlardan atanmalıdır.
Türk Dünyasında birliği sağlamak, ortak politikalar geliştirmek, dil birliğini sağlamak, entegrasyonu hızlandırmak için Türk Dünyasına yönelik hizmetlerin sağlıklı ve tek elden yürütülebilmesi için Cumhurbaşkanlığına bağlı  “Koordinasyon Merkezleri” oluşturulmalı, buralardaki görevlilerden bölgeye yönelik yaptıkları çalışmaların hesabı sorulmalı, başarısız olanlar görevden alınmalıdır.
Türk Dünyasına yönelik yayın yapan; “İnternet TV, Youtube Kanalı” veya “Radyo” , sosyal paylaşım siteleri kurulmalıdır.
 
 
BULGARİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE HİZMET DERNEĞİ ( BULTÜRK )
BULGARİSTAN STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ (BGSAM)
 
“Teknolojik değişimin getirdiği yeniliklerin eğitim sistemine adaptasyonu, yeni kuşağın sistemden beklentileri üzerinde etki yapmakta; sistem içinde yer alan öğretmen, öğrenci ve veli üçlüsünün değişime uyumu önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim geniş kapsamlı bir konudur. Günümüzde eğitim ve öğretim ömür boyu süren ve sadece okulda verilen eğitimle sınırlı olmayan bir özelliğe sahiptir.
 
21.yüzyılda Türkiye’nin eğitimde dönüşüm ihtiyacı kaçınılmazdır. Bu dönüşümü gerçekleştirebilmek için sorunların tartışılmazı ve çözüm önerileri geliştirilmesi gerekmekteydi. Bu amaçla bu çalıştayı gerçekleştirdik.
 
Önümüzdeki günlerde başka bir mekânda BULTÜRK ve BGSAM olarak “Türk Dünyasında Eğitimin Sorunları ve Çözüm Önerileri, Ortak Dil ve Alfabe Çalışmaları” konularını ele alacağımız, uygulamaya yönelik önerilerin tartışılarak karara dönüştürüleceği, atölye çalışmalarının yapılacağı 2 günlük “ÇALIŞTAY” düzenleyeceğiz. Duyurusuda yapıldı. 
 

Im Fokus des Kurzbesuchs von Oberbürgermeister Christian Schuchardt in
Lviv stand der Startschuss für den Ausbau des Reha-Zentrums „Unbroken“
in Lviv, doch die intensive Reise erlaubte neben dem Auftakt für dieses
DAHW-Projekt auch noch einige weitere Begegnungen und Vertiefungen im
Zeichen der jungen Städtepartnerschaft.

Es ist eine besondere Partnerschaft, weil sie im Krieg eingegangen
wurde und dieser noch immer in voller Härte tobt und täglich Opfer
fordert. Am ersten Abend besuchte Schuchardt zusammen mit seinem
Amtskollegen Andrij Sadovyi den Soldatenfriedhof in Lviv, um als Zeichen
des Gedenkens Blumen niederzulegen. Hier kam es zu einem Gespräch mit
der Familie eines Gefallenen. Ein Tagesausklang in tiefer gemeinsamer
Trauer.

Am nächsten Tag blickte man in die gemeinsame Zukunft und leuchtete
neue Kooperationsmöglichkeiten aus. So traf man Vertreter von Don Bosco
und sprach insbesondere über das weite Themenfeld Ausbildung. Es gibt
bereits Kontakt mit dem Bildungswerk Caritas-Don Bosco in Würzburg.

Beim Besuch der Nationalen Kunstakademie Lviv gab Direktor Vasyl Kosiv
einen Gesamtüberblick über die beeindruckenden Aktivitäten von 1400
Studierenden. Unter ihnen sind rund 150 Verwundete, denen mit
Kunsttherapie geholfen wird. Die Charkiver Kunstschule wurde zum
Großteil nach Lviv verlegt. Mit der Akademie besprach man mögliche
Kooperationen. So wäre beispielsweise eine Ausstellung zur Verarbeitung
der Traumata in Form von Kunstprojekten denkbar. Die Delegation
besichtigte zudem ein Studierendenwohnheim für 400 Bewohnerinnen und
Bewohner, in dem mit Mitteln, die der Würzburger Stadtrat als
Solidaritätsgeste im März 2022 freigegeben hatte, Badezimmer auf
allen Stockwerken eingerichtet wurden, die es bislang nur an einer
zentralen Stelle gab.

Über die Besichtigung des Unbroken-Projekts und die Vorstellung des
DAHW-Projekts zu Gunsten der Kinder-Rehaklinik hatte die Stadt bereits
in einer Pressemitteilung berichtet. Schuchardt zeigte sich beeindruckt:
„Das alles in Zeiten des Krieges zu realisieren, ist eine Leistung, die
Hoffnung macht. Der Wille zum Aufbau und Wiederaufbau ist beeindruckend
und vorbildhaft.“ Mittlerweile wurden über 600.000 Menschen seit Anfang
des Krieges zumindest temporär in diesem Zentrum behandelt. Es gelang in
kürzester Zeit eine Verzehnfachung der Kapazitäten und dennoch sind
aktuell keine Plätze mehr frei. Insgesamt erlitten in der Ukraine über
90.000 Menschen seit Beginn des Angriffskrieges der russischen
Föderation Verletzungen, die zu Amputationen führten.

Dieses große Leid rief auch einen neuen Bund an Unterstützern auf den
Plan: das Unbroken Cities Network. Schuchardt unterschrieb bei einer
kleinen Zeremonie im Rathaus den entsprechenden Letter of Intent im
Beisein von Stadträten der Partnerstadt, Personen des öffentlichen
Lebens und der Presse. Dem Städtenetzwerk gehören neben Manchester,
Liverpool, Aarhus und Lviv weitere Städte an, die bereits Opfer von
terroristischen Attacken wurden. Auch NGOs sind hier organisiert und
helfen die Traumata in der Stadtgesellschaft zu bewältigen.
Oberbürgermeister Andrij Sadovyi dankte den internationalen Partnern
für Knowhow und Solidarität. „Wir stehen weiterhin an der Seite der
Ukraine und unserer Partnerstadt Lviv. Die Menschen hier sind dankbar
für unsere Unterstützung und wahrhaft ungebrochen“, so Schuchardt am
Rande der Vertragsunterzeichnung.

Auf Einladung Sadovyis stand am zweiten Abend ein Besuch der
historischen Nationalen Oper in Lviv an. Hier wurde ein besonderes
Konzert gespielt, zur Feier der ungebrochenen Ukraine unter
Schirmherrschaft der First Lady der Ukraine, Olena Selenska, die auch
persönlich anwesend war.

Abgerundet wurde das Besuchsprogramm durch einen Dialog mit Rabbi
Mordechai Shlomo Bald von der jüdisch-orthodoxen Gemeinde in Lviv.
Schuchardt überreichte einen Brief von Dr. Josef Schuster über das
Angebot eines Austausches zwischen den beiden jüdischen Gemeinden. Und
schließlich wurden auch die Fühler ausgestreckt bezüglich einer
zukünftigen Schulpartnerschaft. Mit den Schulleitern der beiden
deutschsprachigen Lviver Gymnasien sowie der Schulreferentin gab es ein
erstes Treffen und die Übergabe eines Geschenkes des Ursulinengymnasiums
Würzburg, das eine Kooperation anstrebt.

 

 


Gedenken auf dem Soldatenfriedhof: Der Krieg fordert auch in Lviv viele
Menschenleben. Die beiden Oberbürgermeister legten Blumen nieder. Foto:
Stadtverwaltung Lviv

Türk-Alman İlişkilerine son yıllarda sosyo-kültürel projelere verdiği destek ile katkı sağlayan Konyalı başarılı işadamı Sait Özcan Türkiye kökenli işadamlarımızın birlik ruhu ile hareket etmeleri halinde hem kendileri kazanacak, hem de Alman ve üçüncü ülke işadamları için çekim merkezi konumuna geleceklerdir dedi.

 

Geçtiğimiz hafta DTGB- Türk Alman İşadamları Derneği’nin Noel yemeğinde işadamları ve davetli misafirler ile bir dizi görüşmelerde bulunan KONAD Başkanı Sait Özcan, “Öncelikle bölgemizdeki işadamları potansiyelini böyle bir ortamda buluşturan değerli başkanımız Turgut Sezgin ve yönetim kurulu arkadaşlarını yürekten kutluyorum. Birlik ve motivasyon ruhunun en güzel örneğini verdiler” şeklinde konuştu.

 

Türk iş dünyasına uzun yılllardan beri sürekli çağrıda bulunarak kendi önem ve kıymetlerini anlamalarını isteyen KONAD Başkanı Özcan, “İçimizde değerli şahsiyetlerin her birinin bu ülkede ortaya koyduğu başarılı çalışmaları öncelikle Türk Toplumu olarak biz anlamalıyız. Çeşitli mesleklerden arkadaş, dost veya başarılı şahsiyetler burada bulunuyor. Sessiz sedasız Almanya Türkleri ile ilgili bilgileri nakış nakış bu ülkenin tarihi kayıtlarına işleyen Dr. Latif Çelik’in çalışmalarını uzun zamandır yıllardır tanıyorum. Paha biçilmez arşiv araştırması çalışmalarını birinden emir, rica veya sipariş aldığı için değil, bu ülkede 3.5 milyonu aşan Türkçe konuşan topluluğun kültürel geçmişi ile ilgili bir eser bırakmak için yola çıkan Türklerin Almanya’daki tek tarihçisi olan Dr. Çelik’in çalışmalarının değeri zamanla anlaşılacaktır” şeklinde konuştu.

 

Sait Özcan sözlerinin sonunda, “ 12. eserini yazan arkadaşımızın her bir kitabının Almanya’daki kültür izlerimiz olduğunu belirtmek isterim. Yazarların yazdıklarının okunması bile kendileri için önemli bir motivasyon olacaktır. Bu örnek ile Türk Toplumu’nun kendi içinden çıkan değerleri daha iyi tanımasını ve sahip çıkılmasını istedim“ şeklinde konuştu.

 

Bilindiği gibi KONAD Başkanı Sait Özcan’ın Avrupalı Türkler adlı eseri de uzun süre en çok satılan kitaplar listesinin üst sıralarında yer aldı.

 

 

 

KUDÜS (AA) - İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, ordunun Gazze’ye saldırısında ölen Fransa Dışişleri Bakanlığı mensubunun detaylı bilgilerini Paris yönetiminin henüz vermediğini bildirdi.

Anadolu Ajansı (AA) muhabiri, Gazze'de İsrail saldırısı sonucu ölen Fransa Dışişleri Bakanlığı mensubu ve Paris yönetiminin konuyla ilgili kınamasını İsrailli yetkililere sordu.

AA'nın, "İsrail, bu konuyla ilgili Fransız yetkililere bir açıklama yaptı mı? Fransız makamlarla temas halinde misiniz? İsrail ordusu Fransız Dışişleri mensubunun orada olduğunu biliyor muydu? İsrail Fransa'dan özür dileyip tazminat ödeyecek mi?" sorularına İsrail Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Lior Haiat, şu yanıtı verdi:

"İsrail ile Fransa arasında bu konu görüşüldü. Soruşturma yürütmek amacıyla bombalamanın yeri ve zamanı hakkında daha fazla bilgi istedik."

Haiat, İsrail ordusunun, Fransız Dışişleri Bakanlığı mensubunun saldırıdan önce orada olduğunu bilip bilmediği ve İsrail'in Fransa'dan özür dileyip tazminat ödemesine ilişkin soruyu ise yanıtsız bıraktı.

- "Bakanlık mensubu baba, 4 oğlunu yanında çıkarmak istedi ama Fransa listeye almadı"

Ulusal basın ve Fransız milletvekilleri, Gazze'de öldürülen Dışişleri Bakanlığı mensubunun 20 yılı aşkın süredir Gazze Fransız Enstitüsünde çalışan "Ahmed Ebu Şemle" isimli Filistinli olduğunu duyurmuştu.

Şemle'nin kendisinin Gazze'den ayrılma hakkını elde ettiği ancak Fransa hükümetinin Dışişleri mensubunun 4 oğlunu, Gazze'den tahliyesine izin verilenler listesine almadığı belirtilmişti.

Milletvekilleri, Fransa hükümeti tarafından aile üyelerinin tahliyesine izin verilmeyen Dışişleri mensubunun, ailesiyle kalmayı tercih ettiğini ve hayatını kaybettiğini kaydetmişti.

NUPES ittifakı milletvekili Elsa Faucillon, X'teki paylaşımında, Ahmed Ebu Şemle'nin 23 senedir Dışişleri Bakanlığı için çalıştığını ve Gazze'deki Fransız Enstitüsünde görev yaptığını belirtmişti.

Milletvekili Faucillon, Fransa'nın, Bakanlık mensubunun 4 oğlunu "Gazze'den çıkışına izin verilenler" listesine almadığını ve Ebu Şemle'nin bu nedenle Gazze'de onlarla birlikte kalmayı tercih ettiğini kaydetmişti.

 

- Fransız bakan İsrail'deki basın toplantısında konuya değinmemişti

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, İsrail’in Gazze-Mısır sınırındaki sivil konutları vurarak öldürdüğü Fransa Dışişleri Bakanlığı mensubunun durumuna İsrailli mevkidaşıyla yaptığı basın toplantısında değinmedi.

Fransız Bakan, ülkesinin İsrail'in "uluslararası hukuk çerçevesinde kendini savunma hakkını" desteklediğini yinelemek amacıyla Tel Aviv'e geldiğini söyledi.

İsrail'e destek vurgusu yapan Colonna, çatışmalara yeniden insani ara verilmesinin "önemli" olduğunu ve bunun "acil ve kalıcı" ateşkese dönüşmesi gerektiğini dile getirdi.

 

- Fransız milletvekilleri İsrail'e tepki göstermişti

Rönesans Partisi Milletvekili ve Meclis Dışişleri Komitesi Başkan Yardımcısı Mireille Clapot ise X'teki paylaşımında, Bakanlık mensubunun öldürülmesine tepki göstererek, "3’te 2’si kadın ve çocuk olan 18 bin kişi, 3 İsrailli esir, bir Fransa Dışişleri Bakanlığı çalışanı öldürüldü. Dünyanın, İsrail’i ölümcül deliliğinde desteklemeyi bırakması için ne gerekecek?" ifadelerini kullanmıştı.

Boyun Eğmeyen Fransa (LFI) milletvekili Antoine Leaument ise paylaştığı mesajda, İsrail’in saldırılarında hayatını kaybeden Bakanlık mensubunun ailesi ile dayanışma içinde olduklarını vurgulayarak, "(Binyamin) Netanyahu'ya karşı masaya yumruğumuzu vurmanın zamanı geldi." demişti.

 

Aşırı sağcı Marine Le Pen de yaptığı paylaşımda, Bakanlık mensubunun ölümünden "derin üzüntü" duyduğunu belirterek, ailesi ile dayanışma içinde olduklarını söylemişti.

Konuya ilişkin Fransız Dışişleri Bakanlığından dün yapılan yazılı açıklamada, sivillerin yaşadığı konutun vurulması kınansa da Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna'nın Tel Aviv'i ziyaretinde, İsrailli mevkidaşıyla yaptığı basın toplantısında, İsrail’in, Gazze-Mısır sınırındaki sivil konutları vurarak öldürdüğü Bakanlık mensubuna değinmemesi dikkati çekmişti.

 

- Fransa Dışişleri Bakanlığı, bir mensubunun İsrail saldırısında öldürüldüğünü duyurmuştu

Fransa Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, 13 Aralık'ta, İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinde bir konutu vurması sonucu Bakanlık mensubunun ağır yaralandığı, birçok kişinin de hayatını kaybettiği aktarılmıştı.

Yaralı Bakanlık mensubunun, daha sonra yaşamını yitirdiği belirtilen açıklamada, Fransa'nın, sivillerin yaşadığı bu konutun vurulmasını kınadığı ifade edilmişti.

Açıklamada, Fransa'nın, İsrail makamlarından en kısa sürede bu bombardımanın hangi koşullarda gerçekleştirildiğini aydınlatmasını istediği kaydedilmişti.

Bayerns Innen- und Integrationsminister Joachim Herrmann übergibt Förderbescheide für Jobbegleiter und Ausbildungsakquisiteure für Flüchtlinge - Mehr als 16 Millionen staatliche Förderung - Mehr Planungssicherheit durch verlängerten Förderzeitraum

 

 Bayerns Innen- und Integrationsminister Joachim Herrmann hat heute – stellvertretend für die bayernweite Förderung von Ausbildungsakquisiteuren für Flüchtlinge und Jobbegleiter – Förderbescheide für die neue dreijährige Förderlaufzeit an die 'Handwerkskammer München und Oberbayern', an die 'Industrie- und Handelskammer München und Oberbayern' sowie an die 'Social Bee gGmbH' in München übergeben. Dabei betonte er die besondere Bedeutung der Integrationsarbeit: "Die Ausbildungsakquisiteure für Flüchtlinge und Jobbegleiter bringen Betriebe und Menschen mit Asylhintergrund zusammen und betreuen diese auf dem Weg in Ausbildung und Arbeit. Ich freue mich daher, dass wir diese wichtigen Projekte in ganz Bayern in den kommenden drei Jahren mit mehr als 16 Millionen Euro weiter unterstützen können." Bayern habe mit solchen Projekten schon frühzeitig die richtigen Weichen für den Erfolgskurs Integration gestellt, denn Arbeit sei neben der Sprache der Schlüssel zur Integration "Wir werden auch künftig unsere Integrationsangebote zielgerichtet ausbauen", bekräftigte Herrmann und kündigte an, im kommenden Jahr die Stellen der Jobbegleiter und Ausbildungsakquisiteure für Flüchtlinge von 90 auf 100 Stellen zu erhöhen.

Erstmals ist für die kommende Förderperiode nach den Worten des Ministers eine Förderung für volle drei Jahre möglich. "Die jährliche Verlängerung entfällt. Das bedeutet für alle Beteiligten mehr Planungssicherheit, erhöht die Attraktivität der Stellen und ist ein wichtiges Kriterium für den weiteren Erfolg des Förderprogramms", so der Integrationsminister.

Herrmann dankte allen Jobbegleitern und Ausbildungsakquisiteuren für Flüchtlinge für ihre engagierte und wertvolle Arbeit: "Jedes Jahr werden von Ihnen insgesamt rund 4.700 Personen und rund 3.000 Betriebe betreut. Das ist eine beachtliche Leistung!". Arbeit sei neben der Sprache der wichtigste Schlüssel für gelingende Integration. "Gemeinsam können wir viel erreichen und dazu beitragen, dass Bayern ein Land der gelingenden Integration bleibt."  

Nähere Informationen zu den einzelnen Förderprogrammen finden Sie unter Ausbildung und Arbeit - Bayerisches Staatsministerium des Innern, für Sport und Integration (bayern.de) .

Elektronik reçete, reçeteye tabi ilaçlar için kullanılan pembe reçetenin yerini almaktadır. Bu, her zamanki gibi eczaneye kağıt olarak verilebildiğinden, yasal sağlık sigortalılar için pek bir şey değiştirmemektedir. Ancak e-reçete uygulamasını kullanmak birçok avantaj sunar.

Bir bakışta ilgili teknik bilgiler:

  • Elektronik reçete veya kısaca e-reçete, hastalara büyük kolaylık sağlar.
  • Bu avantajlardan yararlanmak için akıllı telefonunuza e-reçete uygulamasını indirmelisiniz.
  • E-reçete tüm eczanelerde kullanılabilir. Tercihe göre kağıt olarak veya 2023'ten itibaren elektronik sağlık kartı ile kullanılabilirler.
  • Hasta yakınları veya tanıdıkları da e-reçete ile hastanın ilaçlarını eczaneden teslim alabilir.
  • E-reçete ayrıca sahteciliğe karşı korumalıdır ve doktorlar, eczaneler ve sağlık sigortaları arasındaki işbirliğini de destekler.

E-reçete nedir?

 

  • Elektronik reçete veya kısaca e-reçete hastalara ve diş hekimi/doktor muayenehanelerine, eczanelere ve sağlık sigortası şirketlerine birçok yönden kolaylık sağlar. E-reçeteler uygulama üzerinden veya basılı olarak temin edilebilir. Bunlar 2023 yılından itibaren elektronik sağlık kartı ile eczanelerde de kullanılabilir. E-reçete, bilinen pembe reçetenin yerini alıyor.
  • Bunun için ön koşul elektronik sağlık kartıveya dijital kimliktir.

 

E-reçete nasıl kullanılır?

 

  • Bir doktor size ilaç yazdığında, reçeteyi kağıt olarak mı, elektronik sağlık kartınızla mı yoksa e-reçete uygulaması aracılığıyla mı kullanmak istediğinize karar verebilirsiniz. 
  • Resmi uygulamaya "Das E-Rezept" (e-reçete) adı verilir (sağlayıcı: gematik GmbH) ve bilinen uygulama online ortamlarda ücretsiz olarak indirilebilir. Hastalar e-reçeteyi cihazlarındaki uygulamadan kolayca görüntüleyebilir ve ilaçlarını teslim almak istedikleri eczaneye doğrudan gönderebilir. 
  • Filtreler ayrıca eczanelerin "şu an açık" veya "kurye hizmeti" gibi belirli kriterlere göre aranmasına da olanak tanır. Ardından reçeteyi kullanmak istediğiniz eczaneyi seçebilirsiniz. Bu, ilacın teslim edilinceye veya eczaneden alınıncaya kadar rezerve edildiği anlamına gelir. Uygulamanın gelecekteki bir genişletme aşamasında, reçete edilen ilacın stokta olup olmadığını üç eczaneye sormak mümkün olacaktır. 
  • E-reçeteleri dijital olarak almak ve kullanmak için akıllı telefon ve elektronik sağlık kartının yakın alan iletişimini (NFC) desteklemesi gerekir. Ayrıca elektronik sağlık kartı için de bir PIN gereklidir. Sağlık sigortaları, PIN ve NFC özellikli sağlık kartlarını ücretsiz olarak sağlar.  
  • E-reçete 100 gün boyunca telematik altyapısında güvenli bir şekilde saklanır. Kullanıldığı anda durumu orada değişir, böylece tekrar kullanılması mümkün olmaz. Ek olarak, reçetenin kullanılmasından sonra, hasta uygulamada hangi ilacın verildiğini görebilir. Ayrıca bir indirim anlaşması nedeniyle değişim gerekliyse bu durum e-reçete uygulamasında belirtilir. 
  • E-reçetede saklanan verilere yalnızca reçeteyi veren doktor muayenehanesi, hasta (veya temsilcisi) ve onu kullanan eczane erişebilir. 
  • E-reçete kişiye özel olmadığı için kullanım açısından basılı reçete kadar esnektir. Sigortalı ilacını eczaneden kendisi alamıyorsa, yakınları veya tanıdıkları da, kağıt reçeteyle veya e-reçete uygulamasında reçete kodunu okutarak ilacı teslim alabilir. 

 

 

 

E-reçetenin avantajları nelerdir?

  • E-reçete ilaçların zahmetsizce teslim alınmasına olanak verir ve zaman tasarrufu sağlar: Sipariş ve teslim alma için eczaneye tekrarlanan yolculuklar ortadan kalkar. Seçilen eczane kurye hizmeti sunuyorsa, hareket kısıtlılığı olan hastalar ilaçlarını daha kolay temin edebilir. 
  • Hastanın tekrar muayenehaneye gitmesine gerek kalmadan üç aylık dönem içinde e-reçete ile takip reçetesi verilebilir. E-reçeteler online doktor görüşmesiyle de verilebilir. 
  • Uygulama, reçete kodlarına ek olarak, kullanım talimatlarını ve reçete edilen ilaçlarla ilgili bilgileri de saklar. Ayrıca hangi ilacın reçete edildiğini ve eczanede ne zaman teslim edildiğini takip etmeyi de kolaylaştırır. 
  • Bir reçete hemen kullanılmazsa, uygulama bunun için daha ne kadar zaman olduğunu gösterir: 28 gün sonra sigorta reçeteleri geçerliliğini kaybeder ve yalnızca masrafları size ait olmak üzere özel reçete olarak kullanılabilir. 
  • E-reçete uygulaması ayrıca, bakım sağlayan yakınlar ve ebeveynler için kullanışlı olan bir aile işlevi de sunar. Aile işlevini kullanmak için uygulamada başka bir profil eklenir. Bunun için ilgili aile üyesinin elektronik sağlık kartı ve PIN kodu gerekir. Böylece gelecekte onun tüm reçetelerini otomatik olarak alırsınız. Bu işlevi paralel olarak kullanmak da mümkündür, örneğin her iki ebeveyn de çocuklarının reçetelerini alabilir. Ancak bu reçeteler yalnızca bir kez kullanılabilir.     

Bu vesie ile miladi yılınızıda tebrik eder hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Selam ve saygılarımla….

 

Die in städtischer Sachaufwandsträgerschaft stehende Jakob-Stoll-Realschule wird künftig Lernort für Realschullehrer aus ganz Unterfranken. Dabei werden unterschiedliche Präsentationsgeräte, aber auch VR-Brillen zum Einsatz kommen. Die Stadt Würzburg legte dafür den Grundstock mit schnellem Glasfaser für alle Klassenzimmer, wie auch mit neuen digitalen Geräten. Diese wurden in enger Zusammenarbeit mit der Abteilung „Digitalisierung Schule“ des Fachbereich Schule der Stadt Würzburg beschafft. „Ich freue mich sehr, dass wir auch im Bereich ‚Digitalisierung an Schulen‘ große Fortschritte machen und so zeitgemäßen, ja sogar zukunftsorientierten Unterricht technisch ermöglichen“, bekräftigt Bürgermeisterin Judith Roth-Jörg bei einem Besuch in der Staatlichen Realschule Würzburg I.

In einem „Maker Space“-Raum können Schülerinnen und Schüler mit verschiedenen Geräten und Materialien experimentieren und eigene Produkte herstellen. „Die Schülerinnen und Schüler entwickeln ihre Ideen zunächst mit Hilfe von CAD-Software. Anschließend werden diese mittels 3-D-Druck und Lasercutter real hergestellt. Somit sind die Schüler am kompletten Entstehungsprozess beteiligt und sehen das Ergebnis ihrer Arbeit“ so Beratungsrektor und Diplominformatiker Florian Holzinger. Die neuen Gerätschaften tragen eben den Wahlfächern Robotik, den Technikscouts und dem I-Pad Klassen ab Jahrgangsstufe 8 zum zukunftsfähigen Gesamtkonzept bei.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), 2023 Aralık Umre Organizasyonu'nda görev alacak olan kafile başkanları ve grup görevlilerine yönelik bir eğitim semineri düzenledi.

Köln DİTİB Genel Merkez’de gerçekleşen seminere; DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, 2023 Umre Organizasyonu Koordinatörü Ahmet Sinan Kara ve Halil İbrahim Karaman, kafile başkanları, grup ve merkez görevlileri katıldı.

 

Umre ibadeti gönülleri inşa etmektir

Seminer Kur'an-ı Kerim tilaveti ile başlandı. 2023 Umre Organizasyonu Koordinatörü Ahmet Sinan Kara ve Halil İbrahim Karaman, umre ibadetinin gönülleri inşa etme açısından önemli bir ibadet olduğunu vurgulayarak, kafile görevlilerine umre ibadetini sağlıklı, güvenli ve huzur içinde yerine getirebilmeleri için görev ve sorumluluklarının yanı sıra organizasyonun işleyişi hakkında bilgi verdi.

 

Gençler umre ziyaretine yoğun ilgi gösterdi

DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, bu yıl umre organizasyonuna özellikle gençlerden büyük ilgi olduğunu belirterek, geçmiş yıllara kıyasla bu yılki umre talebinin daha yüksek olduğunu ifade etti.

Kuzey, "Hayırlı ve bir o kadar da zorlu bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Kutsal topraklara yapılan bu yolculuk, ziyaretlerin ve vuslatların en değerlisidir. Bu güzelliklere ulaşmak her Müslümana nasip olmuyor. Bu nedenle umre ibadetini umrecilere en iyi şekilde yaşatmamız gerekiyor. Bu yolculuğun bilincinde, her bir umrecinin kalbini hoş etmeye çalışacağız. Uyum, koordinasyon, ekip çalışması ve paylaşım içinde umre ibadetini tamamlayacağız. Rabbim, umrecilere salim bir şekilde gitmeyi ve manevi zenginliklerle geri dönmeyi nasip etsin. Yolculuğunuzun kolay, ibadetlerinizin makbul olmasını Rabbimden niyaz ediyorum" dedi.

 

2023 Aralık Umre Organizasyonu kapsamında, Almanya'dan gidişlerin 23-25 Aralık tarihleri arasında Berlin, Düsseldorf, Frankfurt, Hamburg, Hannover, Köln, Münih, Nürnberg, Stuttgart havalimanlarından gerçekleşeceği ve dönüşlerin ise 6-7 Ocak tarihleri arasında yapılacağı belirtildi.

 

 

 

Türk Kültürüne olan bağlılığı ile bilinen Kocagöl Ailesi’nin işi ve ilgisi ekonomi olsa da sevgisi Türk-Alman Tarihine’dir.

 

Geçtiğimiz hafta Rüsselsheim Türk-Alman İşadamları Derneği’nin geleneksel yıllık balosunda bir konusma yapan Dr. Latif Çelik, “Bir millet, gelecek nesillere kendi kültür tarihini anlatıp öğretemez ise zaman tünelinin ilerleyen yıllarında ciddi bir kültürel kırılganlıklar ile karşı karşıya kalabilir” şeklinde konuştu.

 

Son kitabı 60. yılında Almanya Türkleri” adlı eserini tanıtırken kendisine bu çalışma sırasında destek veren işadamları ile sohbet edip onlara son kitabını imzalı olarak hediye eden Dr. Çelik, “Özellikle işadamlarımızın kültür tarihine ilgi duymaları çok önemlidir. Bu çalışmaları destekleyenler kültürel anlamda toplamsal dinamiğe ciddi bir katkı sağalamış olular. Bu açıdan sayın Mehmet Kocagöl saygın kişiliği ve bu alandaki samimiyeti ile Türk Toplumunun gönlünde önemli bir yere sahiptir” şeklinde konuştu.

 

Almanya’da en önemli “60 Türk” Bölümünde kendisine özel bir bölüm ayrılan Mehmet Kocagöl  akademik çalışmalar için Türkiye’de bulunduğundan yazarın imzalı kitabı oğlu Fatih Kocagöl’e teslim edildi.