Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

„60 yıldan beri Avrupa'yı mesken tutan bir toplum kendi imamını, kendi öğretmenini ve kendi sanatçısını yetiştirecek  konuma gelmiştir.  Bu yüzden

Avrupalı Türkler çay kaşığı ile toplayıp kepçeyle dağıtmamalıdır“

 

Nihayet beklenen oldu ve;

Almanya İçişleri Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Almanya’daki şubesi Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) arasında varılan anlaşmaya göre her sene 100 imamın Almanya’da eğitilmesi ve aşamalı olarak Türkiye’den gönderilenlerin yerini alması hedefleniyor.

Almanya’da görev yapacak imamların eğitimi, oluşturulacak ortak girişimle gerçekleştirilecek. DİTİB’in Kuzey Ren-Vestfalya  (NRW) eyaletindeki mevcut eğitim programına ek bir eğitim programı daha ilave edilecek. İmamların eğitiminde, İçişleri Bakanlığının desteğiyle 2019’da imam eğitimi için kurulan Osnabrück Üniversitesi bünyesindeki Almanya İslam Koleji ile iş birliğinin sağlanması hedefleniyor.

İşte bu!..

Bence çok yerinde karar.

Aslına bakarsanız gecikmiş bir proje. Atalarımız şöyle der; „geç olsun ama güç olmasın.“

Bu yüzden gecikmiş olan bu projeyi olumlu buluyorum ve  destekliyorum!..

 

MİSYONLARINI TAMAMLADILAR

1984 yılında Köln merkezli  DİTİB'in (Diyanet İşleri Türk İslam Birliği) kuruluşu tamamlandıktan sonra, mekezi Ankara'da olan Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 5 veya 4 yıllık süre için başta Almanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine İMAM'lar ve MÜEZZİN'ler gönderilmeye başlandı.

Çok iyi görev yaparak aldığı parayı hakeden imamların çoğunlukta olduğuna inanıyorum.

Ama son 10 yıldan beri bakış açım biraz değişti. Artık Türkiye'den imam getirmenin gereksiz olduğunu düşünmeye,  hatta sık sık din görevlilerini ve yapamadıkları icraatlarını eleştirmeye başladım.

42 yıllık gazetecilik hayatımda abartısız yüzlerce imam tanıdım. Aralarında öylelerini tanıdım ki sormayın gitsin.

BEŞ değil ÜÇ vakit namaz kıldırarak görev yaptığına inan onlarca ASOSYAL imamlar da tanıyorum. Buradaki insanımızı değil de satın  alacakları daire ve otomobilin hayaliyle  gününü gün eden ve „salla başını al maaşını“ mantığıyla görev yaptığına inan imamları da biliyorum.

Öylelerini biliyorum ki;

4 veya 5 yıl içinde kahvehaneleri dolaşmamış

Vatandaşın en mutlu günü olan düğününe gitmemiş

Cenazesini yıkamamış

Üst kattaki evinden aşağıdaki çay ocağına inip cemaatiyle sohbet etmemiş imamlar tanıyorum.

Bu tür ASOSYAL imamlar hem vatandaş hem de devletin sırtındaki KAMBUR'dur!..

Velhasıl kelam bu proje bana göre MİLAT'tır!..

Almanya'ya ve burada kalıcı olan Türk insanına hayırlı uğurlu olsun!..

 

NEDEN EVET DİYORUM

Malum Türkiye'den gelen imamlar ALMANCA dil bilgisine sahip değiller. Burada yetişen Türk çocuklarının da TÜRKÇE'si zayıf.

Peki gelen imamlar buradaki çocukları nasıl eğitecekler?

Cemaate nasıl hizmet verecekler?

İşte ben bu yüzden son 10 yılda Türkiye'den imam gömderilmesine karşıydım. Bu sebeple Almanya'da doğup, büyüyen ve eğitimini burada tamamlayan ALMANCA konuşan imamlar tercihim!..

 

AMA BİR EKSİK VAR

Bu projenin hayata geçirilmesi için ALMAN tarafı etkili oldu. İmamları UYUM'un önünde engel olarak gördüler. Bazı noktalar da haksız değiller.

Haklı yönleri var.

MADEM bu projenin hayata geçirilmesini Alman tarafı istedi. Onlar etkili oldu. O zaman;

Aşamalı olarak görevlendirilecek imamların MAAŞI'da ALMANLAR tarafından ödensin!.. (Bazı eyaletlerde ki Türk öğretmenlerin maaşı Almanya tarafından ödeniyor)

Hadi hepsini değilse bile yarı yarıya Almanya  ödeyerek elini taşın altına koymalıydı!..

Zira TALEP eden onlar!..

Ama biz TÜRKLER taaa Osmanlı döneminden beri masa başında MÜZAKERE etme konusunda zayıfız. İşte bu yüzden bizimkiler yine pamuk elleri cebine ya da cüzdanına atacaklar. Yani faturayı her zaman ki gibi bizimkiler ödeyecekler!

 

ÖNCEDEN BERİ ŞUNU SÖYLÜYORUM

Resmen 63 yıldan beri Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşıyoruz. Artık kimse bize GASTARBEİTER yani MİSAFİR İŞÇİ demiyor veya diyemiyor. Yani demem o ki; burada kalıcı olduğumuz TESCİLLENDİ...

Altmış küsür yıldan beri Avrupa'da yaşayan Türkler olarak bizim;

Türkiye'den ücret karşılığında gelen İMAM, VAİZ, ÖĞRETMEN, SANATÇI, KONUŞMACI, SUNUCU, YAZAR, ŞAİR vs vs'ye İH-Tİ-YA-CI-MIZ    YOOOOKKKK!..

Buradaki insanımız tabiri caizse; ÇAY KAŞIĞI İLE TOPLUYOR, KEPÇE VEYA TENCERE İLE TÜRKİYE'DEN GELENLERE  VERİYOR!..

Bana göre artık buna hiç ama hiç gerek yok!

Hepsi burada yani AVRUPA'da mevcut!..

Adam televizyona çıkıyor veya meşhur diye yere kırmızı halılar serilerek iki saatlik programlar için AVRUPA'ya getirilip onbinlerce euro cebine konuluyor.

Yazık değil mi buradaki insanımıza bilhassa da kadınlarımıza. Zira bu tür organizasyonların yükünü veya ceremesini kadınlarımız çekiyor!..

Bizim Avrupalı Türkler olarak burada herşeyimiz var.

Her şeyimiz derken;

Eğitimcimiz, din adamlarımız, yazarımız, şairimiz, sanatçımız, gazetecimiz, sanayicimiz, akademisyenlerimiz vs vs  her şeyimiz var!..

Artık Türkiye'den konuşmacı veya sanatçı getirerek onların CEBİNİ doldurmaya SON verelim!..

 

MİLLİ GÖRÜŞÜ TEBRİK EDERİM

DİTİB, Almanya İçişleri Bakanlığının bastırmasıyla İMAM PROJE'sine geçme kararı aldı ama bu konuda ilk adımı atan ve bu projenin meyvelerini yiyen MİLLİ GÖRÜŞ TEŞKİLATI'nı (İGMG) tebrik ederim.

İGMG, geleceği çoktan görmüş ve Almanca bilen İLAHİYATÇI İMAMLAR yetiştirerek DİTİB'e vermiş bile. Son 6 ay içinde iki ayrı yerde İGMG kökenli iki genç imam tanıdım. Buradan yani Almanya'dan gidip İlahiyat Fakültesini bitirerek İMAM olmuşlar ve gelip DİTİB'te göreve başlamışlar.

Vallahi helal olsun dedim!...

 

SON SÖZ;

Avrupalı Türklerin çarçur edilecek parası yok!.. Türkiye'den PARALI ASKER getirmeyi bırakalım!..

Vier Naturschutzwächter verlängern ihr ehrenamtliches Engagement

 

Weniger Müll und stabilere Artenbestände: Durchaus positiv fiel die Bilanz der Naturschutzwächter im Landkreis Würzburg für das Jahr 2023 aus. Die ehrenamtlichen Naturschützer haben sich kürzlich mit Landrat Thomas Eberth und den Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern des Umweltamts über aktuelle Entwicklungen im Landkreis ausgetauscht. So sei etwa eine Zunahme der Bestände bei Wiesenweihen und Kolkraben zu verzeichnen. 

 

Biberberater Michael Hein berichtete außerdem von der zunehmenden Verbreitung des Bibers. Diese sei allerdings nicht frei von Konflikten. „Vom gefressenen Endivien-Salat bis zur Biberburg in der Kläranlage“ seien an Hein im laufenden Jahr viele Situationen herangetragen worden. In zwei Fällen war auch die „letale Entnahme“, also die Tötung, der in Deutschland streng geschützten Tiere notwendig. Immer häufiger werden im Landkreis Würzburg auch Waschbären gesichtet, ging aus den Berichten der Naturschutzwächter hervor. Die possierlichen Tiere werden als Fressfeind zunehmend zum Problem für Singvögel und andere geschützte Arten. 

 

Reihum positiv berichteten die Naturschutzwächter des Landkreises, dass das Bewusstsein der Menschen für die Natur deutlich gestiegen sei. Die Wächter würden unter anderem als Begleiter von Laufgruppen oder in der Kinder- und Jugendbildung an Kitas und Schulen regelmäßig zur Wissensvermittlung angefragt. Erfreulich sei auch: Im Gegensatz zu den vergangenen Jahrzehnten werde kaum noch Müll in Wald und Flur gesichtet. Gespräche mit den Menschen in der Natur – auch kritische Hinweise an Einheimische oder touristische Besucher – würden durchweg gut angenommen. „Die Menschen, die sich in der Natur bewegen, sind weitgehend gesprächsbereit und interessiert an den Vorgängen der Tier- und Pflanzenwelt“, brachte es einer der Naturschutzwächter auf den Punkt. Landrat Thomas Eberth freute dies sehr und dankte den Naturschutzwächtern für ihr großartiges Engagement.

 

Vier Ehrenamtliche als Naturschutzwächter wiederernannt

 

Vier der aktiven Naturschutzwächter haben sich dazu bereiterklärt, ihr Engagement für Flora und Fauna im Landkreis Würzburg zu verlängern. Harald Biedermann, Karlheinz Hornung, Josef Lurz und Heinz Rittinger wollen ihre Aufgabe für weitere drei Jahre ausüben. Landrat Thomas Eberth verlieh ihnen dafür kürzlich die Wiederernennungsurkunde. Josef Lurz und Heinz Rittinger wurden für ihre Dienste besonders gewürdigt. Die beiden sind bereits seit mehr als 30 Jahren als Naturschutzwächters aktiv. Rittinger ist seit August 1990 im Gebiet Eisingen, Hettstadt, Höchberg, Holzkirchen, Kist, Remlingen, Uettingen, Waldbrunn und Waldbüttelbrunn aktiv. Lurz hat seine Tätigkeit im Gebiet Reichenberg, Giebelstadt und Winterhausen bereits im Jahr 1988 aufgenommen. „Die Verbundenheit mit der Natur, das umfangreiche Wissen über Flora und Fauna und besonders die Freude an der Weitergabe dieser Kenntnisse an Kinder und Jugendliche zeichnen Josef Lurz und Heinz Rittinger besonders aus. Dieses Engagement verdient Anerkennung und Respekt und motiviert auch andere, sich um unsere Heimat zu kümmern“, lobt Landrat Eberth die Arbeit der Naturschutzwächter. 

Nach erfolgreichem Abschluss der Entwurfs- und Genehmigungsphase ist die neue Grün- und Freizeitanlage auf dem Katzenbergtunnel ihrer Umsetzung ein großes Stück nähergekommen. Das Gartenamt arbeitet aktuell mit Hochdruck an der Ausführungsplanung und der Erstellung der Ausschreibungsunterlagen.

„Im Rahmen der Bürgerbeteiligung vom Juli 2022 konnten wir wertvolle Erkenntnisse gewinnen, die die Gesamtplanung entscheidend vorangebracht haben. Besondere Bedeutung hat das Gartenamt dem Wunsch nach individuellen Einzelbereichen für verschiedene Benutzergruppen eingeräumt. Im Ergebnis konnten alle Vorschläge, die räumlich wie finanziell möglich waren, berücksichtigt werden“, freut sich Bürgermeister Martin Heilig über das Gesamtkonzept.

 

Individuelle Planung abgeschlossen

 

Als Ergebnis der Bürgerbeteiligung sind die Grillplätze in den östlichen Bereich der Freizeitanlage gerückt, die inneren Erschließungswege wurden im Sinne der Barrierefreiheit optimiert. An den inklusiven Spielbereich mit Rollstuhlfahrerkarussell und Bodentrampolin ist eine Boulebahn mit Aufenthaltsbereich angegliedert. Der Naturspielplatz und der benachbarte Kleinkindspielbereich werden mit einem großen Sonnensegel überspannt. Daneben lädt ein großzügiger Bereich samt Rutsche zum Klettern ein. Die ursprünglich geplanten beiden Streetballfelder wurden zu einem größeren Basketballfeld mit zwei Körben zusammengefasst und hinter dem Beachvolleyballfeld bleibt nach wie vor genug Platz zum freien Spielen und Bolzen. In Zusammenarbeit mit den örtlichen Bikergruppen Dimb IG und Würzburg Riders sowie einem Fachplanungsbüro ist das Konzept für eine dreiteilige Pumptrackanlage entstanden. Ein kleinerer Kids-Pumptrack und ein „Scooter Loop“ komplettieren die Anlage.

In die Planung für den Fitnessbereich hat sich eine Gruppe erfahrener Fitnesssportler vom Heuchelhof tatkräftig eingebracht. Auch der „Sport &Tanz Club Beweg Dich“ beteiligte sich engagiert am Projekt und trug mit wichtigen Informationen zu Geräten, sportlichen Abläufen und Fitnessflächengestaltung zu dessen erfolgreichem Abschluss bei. Ziel ist es, auch in diesem Teilbereich künftig eine möglichst breite Zielgruppe anzusprechen. Zur Verkehrsberuhigung ist an der Einfahrt zum Parkplatz eine Höhensperre vorgesehen und die Zugänge zum Gelände werden gegen unerlaubtes Befahren abgesperrt. Sowohl auf der Parkplatzanlage als auch am Pumptrack stehen mit Bügeln ausgestattete Fahrradabstellplätze zur Verfügung.

 

„Es freut mich ganz besonders, dass wir mit Unterstützung der Würzburger Bürgerschaft und ungeachtet der angespannten Haushaltslage die Finanzierung dieser für Würzburg wichtigen Freizeitanlage sicherstellen konnten. Besonders dankbar bin ich dem Bürgerverein Heuchelhof, der vertreten von seiner Vorsitzenden Christiane Kerner, im Rahmen einer Spendenaktion die Verwirklichung der Anlage tatkräftig vorangebracht hat“, so Gartenamtsleiter Dr. Helge Grob abschließend.

 

 

Adı sanı bugüne değin hiç duyulmamış, hangi devletin içinde ve nerede özerk olduğu bilinmeyen sözde “Rojava Özerk Yönetimi”nin ABD’nin ve Atlantik Paktının desteği ile haklarının güvence altına alınması, korunması ve tanınması için çalışmalar başlatıyor.

 

Böylesine bir tarafgirlik dünya siyasi tarihinde görülmüş, duyulmuş değil.

Kıbrıs Türklerinin kurduğu devleti 40 yıldır tanımayan, Kıbrıs Türklerini dünyadan izole eden güruh, terörist gruplara devlet kurdurma derdinde.

 

Atlantik Paktı’nın biz Kıbrıslı Türklere attığı siyasi kazık tamı tamına 60 yaşında olduğu ve o günden bugüne bir şey değişmediği için şaşırmıyoruz.

60 yıl önce ne mi olmuştu; Kıbrıs adasında yaşanan soykırımın ve Rum saldırılarının durdurulması gerekçesiyle BM Barış Gücünün gönderilebilmesi için ABD ve İngiltere’nin dümen suyunda giden BM, Kıbrıslı Türklerin tüm itirazlarına rağmen Türkiye Hükümetine yanıltıcı bilgi vererek, ikna etmiş ve 4 Mart 1964 tarihinde 186 no.lu kararı almıştı. Bu karar içeriğince adada uluslararası tanınan hükümet Makarios hükümeti olacak ve BM Barış Gücü’de Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki çatışmaları önleyecekti. Daha doğrusu, Yunanistan’ın uluslararası yasalara ve Kıbrıs Cumhuriyeti kuruluş Anayasasına aykırı olarak Kıbrıs adasına yasadışı gönderdiği 20 bin kişilik komando tümeninin desteği ile Rumların Türklere karşı başlattığı saldırıları önlemek için adaya gönderilecekti.

 

BM Güvenlik Konseyi’nin bu insanlığın yüz karası kararından sonra BM Barış Gücü 1964 yılının Mayıs ayında adaya ayak bastı. Çok gariptir ama BM’nin bu sözde Barış Gücü’nün “Ateş etme” yetkisi bulunmamaktaydı. Bütün yaptığı, Rumlar Türklere saldırınca resim çekmek ve rapor hazırlayıp BM Genel Sekreterine göndermek oldu. Hiçbir şekilde de Rumların Türklere karşı organize ettikleri kalleşçe saldırılara, toplu kıyımlara ve Türklerin köylerini, evlerini, hayvanlarını, zahirelerini yağmalamalarına mani olmadılar. Sadece yaşayan saldırı sonrasında resim çektiler, rapor yazdılar ve BM’ye gönderdiler.

 

15 Temmuz 1974 Pazartesi günü sabah Kıbrıslı Rumlar, Yunanistan’ın askeri desteği ile Kıbrıs adasında darbe yaparak BM’nin meşru gördüğü Makarios hükümetini devirdiler ve Kıbrıs Cumhuriyetini lağvettiler. Yerine Kıbrıs Helen Cumhuriyetini tek taraflı ilan ettiler. Bir gün sonra da Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağladıklarını yani Enosis’i gerçekleştirdiklerini kendilerine göre resmi olarak dünyaya duyurdular.

 

20 Temmuz 1974 Cumartesi günü Kıbrıs Anayasasına göre Garantör olan Türkiye’nin Anayasada yer alan EK 1, Madde 4’e göre müdahalesi ile Kıbrıs Helen Cumhuriyeti yıkıldı ve adada iki farklı yönetim kuruldu. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve önce adı Kıbrıs Türk Federe Devleti olan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC).

 

BM’nin Devlet olmak kriterlerine tamı tamına uyan, egemen olduğu toprakları, demokrasisi, hükümeti, meclisi, ekonomisi, bankaları, ordusu, yargısı, polis teşkilatı, hava ve deniz limanları, kara sınır kapıları ve halkı olan KKTC’yi tanımamak ve varlığını inkar etmek için BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 tarihinde aldığı insanlığın yüz karası 541 no.lu karar halen geçerliliğini sürdürmekte.

 

İşin grip tarafı, ABD Temsilciler Meclisi eski üyesi Edward R. Roy ile PKK/YPG siyasi kolu Demokratik Suriye Meclisi’nin Amerika’daki temsilcisi arasında sınırları belli olmayan, nerede olduğu bilinmeyen, PKK/YPG’nin Suriye’de oluşturduğu sözde Rojava Özerk Yönetimini dünyaya tanıtmak için, ekim ayında imzalar atıldı.    

 

Yapılan anlaşmanın içeriğinde sözde Rojava Özerk Yönetiminin, ABD Kongresi ve Temsilciler Meclisi’nin önemli isimleriyle, Temsilciler Meclisi komiteleriyle, Dışişleri, Savunma, Ticaret bakanlıklarıyla ilişki kurması, görüşmeler yapması, ABD’nin önde gelen dini ve sivil toplum kuruluşları ve medya kuruluşlarıyla ilişkilerin sağlanması, Birleşmiş Milletler’e bağlı kurumlar ve insan hakları organizasyonlarıyla toplantılar düzenlenmesi yer almakta. En önemlisi de sözde Rojava özerk yönetiminin haklarının güvence altına alınması, korunması ve (devlet olarak) tanınması da yer alıyor bu sözleşmenin içeriğinde.

 

Bir tarafta bir terör örgütüne tanınmış bir devlet olabilmesi için ABD tarafından verilen sınırsız mali ve siyasi destek, diğer tarafta da bağımsızlığını 49 yıl evvel ilan etmiş, uluslararası kurallara uygun tam bir devlet olan KKTC’nin önüne çıkarılan insanlık dışı engeller ve izolasyonlar…

İşte buna sözde “Batı Medeniyeti” ve “insan hakları” deniyor…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

 

Kuzey Makedonya’da düzenlenen Türkiye Mezunları Buluşması’nda konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren “Dünyanın neresine gidersek gidelim Türkiye'ye müzahir, bireysel olarak da Türkiye'yi takip eden topluluklar olduğunu görüyoruz. Bu, Türkiye'nin hem en büyük kazancı hem de en büyük sorumluluğu” dedi.

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından Kuzey Makedonya'nın başkenti Üsküp'te Türkiye Mezunları Buluşması düzenlendi.

Programda konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın liderliğinde dış politikamızın, klasik diplomasi araçlarının yanı sıra eğitim ve kültürel diplomasi, sosyal kalkınma yardımları gibi çok farklı alanlardaki araçlardan da yararlanarak, ülkemizin tarihi-kültürel mirasının gerektirdiği biçimde yeniden atılıma geçtiğini ifade etti. Eren, son dönemlerde ise Türkiye'de kurulan YTB, Maarif Vakfı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumların Türkiye'nin gönül coğrafyasına uzanan elleri olduğunu söyledi.

 

Gönül coğrafyasının Türkiye'ye has bir tabir olduğunu anlatan Eren, "Dünyanın neresine gidersek gidelim Türkiye'ye müzahir, bireysel olarak da Türkiye'yi takip eden topluluklar olduğunu görüyoruz. Bu, Türkiye'nin hem en büyük kazancı hem de en büyük sorumluluğu" dedi.

Dünyada 35 Türkiye Mezun Derneği bulunduğunun altını çizen Eren, dört sene içerisinde 130’dan fazla mezun buluşması yaptıklarını kaydetti.

 Türkiye'de 180'e varan ülkeden öğrencinin eğitim gördüğüne dikkat çeken İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan ise, Türkiye'deki burslu öğrenci sayısının 300 bini aştığını söyledi.

 

Konuşmasında Filistin’de yaşanan saldırılara da değinen Erdoğan, işgal altındaki Filistin topraklarında insan haklarının yerle bir edildiğini aktararak, Batı'nın bütün değer paradigmalarını ayaklar altına aldığını kaydetti.

Türkiye'nin karşılık beklemeden yardımlar yaptığını sözlerine ekleyen Erdoğan, "Sadece yurt dışındaki Türkler ve akraba toplulukların yaşadığı coğrafyalarda değil, onun dışındaki coğrafyalarda da yaptığımız birçok insani yardımlar var. Kurumlar, yetimhaneler, iktisadi kalkınma projeleri karşılık beklenmeden yapılıyor. Türkiye bunları bir karşılık bekleyerek yapmıyor ve Batı'dan ayrıştığı yer de bu” dedi. Erdoğan, Türkiye Mezunlarının gerek Kuzey Makedonya'da gerek bölgede çok iyi yerlere gelmesi temennisinde bulundu.

Türkiye’nin Üsküp Büyükelçisi Hasan Mehmet Sekizkök de şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine ve Türk milletine başsağlığı dileyerek konuşmasına başladı. Sekizkök, köklü tarihi ve beşeri bağlarımızın bulunduğu Kuzey Makedonya'da ve diğer Balkan ülkelerinde gençlerin iyi bir eğitim alarak hayata hazırlanmalarını teşvik etmenin Türkiye'nin öncelikleri arasında yer aldığını dile getirdi.

 

Programda Türkiye mezunu Ekrem Destanov, Velika İvkovska ve Metin İzeti de birer konuşma yaptı.

Etkinliğe YTB Başkanı Abdullah Eren, İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Necmeddin Bilal Erdoğan, Kuzey Makedonya'daki Türk Demokratik Partisi (TDP) Genel Başkanı ve Milletvekili Beycan İlyas, Türk Milli Birlik Hareketi (TMBH) Genel Başkanı Erdoğan Saraç ve ülkedeki Türk kurum ve kuruluşlarının temsilcileri ile Türkiye mezunları katıldı.

 

Bremen DİTİB Camii kurucu başkanı merhum Karabacak’ın ismi, Kulmer meydanında yaşayacak

 

Almanya’nın Bremen kentinde sevilen ve saygı duyulan ilk nesil büyüklerden ve DİTİB Hz. Mevlana Camii kurucu başkanı merhum Mustafa Karabacak’ın ismi Kulmer meydanında yaşayacak.

 

Gröpelingen İlçe Meclisi, SPD meclis grubunun talebi üzerine 2022 yılında oybirliğiyle isimsiz meydana Mustafa Karabacak'ın adının verilmesine karar vermişti. 2021 yılında vefat eden 84 yaşındaki Mustafa Karabacak, Bremen DİTİB Hz. Mevlana Camii'nin kurucusu olarak uzun süre başkanlık yapmış ve 2012 yılında Federal Liyakat Nişanı sahibi olmuştu.

 

Bremen’de ilk kez göçmen kökenli birinin ismi bir meydana verildi. Mustafa Karabacak’ın isminin verildiği Gröpelingen semtindeki Kulmer meydanı, törenle açıldı.

 

Törene, merhum Mustafa Karabacak’ın aile fertleri ile birlikte Türkiye’nin Hannover Başkonsolosluğu Konsolos Yardımcısı Ahmet Bekir Göksu, Yerel Ofis Müdürü Conny Wiedemeyer, Gröpelingen İlçe Meclisi üyeleri, SPD eyalet milletvekili ve ArcelorMittal Sendika Başkanı Muhammet Tokmak, eski SPD ilçe meclisi sözcüsü Barbara Wulff ve Bremen ve çevresinden cami derneklerinin başkan ve yöneticileri katıldı.

 

Takdir edilmesi onur kaynağı

 

Törende; Yerel Ofis Müdürü Conny Wiedemeyer, bölgede yıllarca farklı hizmetleriyle anılan merhum Mustafa Karabacak’ın ismini meydana vermekten duyduğu mutluluğu ifade etti. Konsolos Ahmet Bekir Göksu da, “Almanya’da gurbetçilerimiz içinde yetişmiş ve onlara yol göstermiş, fikir önderleri olsun, sivil toplum kuruluşlarına iştirak etmiş vatandaşlarımız olsun, onların takdir edilmeleri bizim için bir onur kaynağıdır” dedi.

 

Barbara Wulff, onore konusunu ilçe meclisine taşıyan eski SPD ilçe meclisi sözcüsü olarak Gröpelingen'deki meydana Mustafa Karabacak'ın adının verilmesini önerdiğini söyledi. Gröpelingen Mustafa Karabacak'ın memleketi olduğunu ifade ederek, Bremen Belediye Başkanı Andreas Bovenschulte’nin Karabacak ile ilgili “kültürler arasında bir köprü kurucuydu” sözünü aktaran Wulff, “Daha önce isim verilmeyen bu meydana bugün resmi olarak Mustafa Karabacak adının verilmesiyle bir ilke imza atıyoruz ve bu meydan Bremen'de Türk asıllı bir göçmen işçinin adını alan ilk meydandır” diye konuştu.

 

Karabacak’ın ismi, Kulmer meydanında yaşayacak

 

Wulff, merhum Karabacak hakkında şu bilgileri verdi: “Mustafa Karabacak, 1965 yılında 28 yaşındayken geldiği Bremen‘de 66 misafir işçiden biri olarak, uzun yıllar çelik fabrikasında çalıştı. 1972'den itibaren işçi konseyine girerek Türk meslektaşlarına destek oldu. 1992 yılına kadar yalnızca işçi konseyinde işle ilgili sorunlarda irtibat kurulacak kişi olmakla kalmadı, aynı zamanda vize izinleri, aile birleşimi ve konaklama yeri bulma gibi konularında göç yetkilileriyle temaslarda bulundu. 1974 yılından bu yana uzun yıllar eşi ve beş çocuğuyla birlikte isminin verildiği meydanın yakınlarında yaşayan Mustafa Karabacak, çalışma ve yaşam koşullarının yanı sıra kültür ve dinin korunmasına da büyük önem veriyordu. 1980'li yılların başlarında, Protestan cemaati ile ortak etkinlikler düzenledi. DİTİB Hz. Mevlana Camii’nin kurucusu olan Karabacak’ın çabalarıyla 2009 yılında Bremen'de düzenlenen Protestan Kilise Kongresi'ne katılan tek cami oldu. Bremen belediye başkanının her yıl Ramazan ayında insanları belediye binasında bir resepsiyona davet etmesi de bu girişimlerden kaynaklanmaktadır. Bugün, çok arzu etmesine rağmen sağlık nedeniyle açılışa katılamayan dönemin belediye başkanı Dr. Henning Scherf'e çok teşekkür ederiz.“

 

Emeği geçenlere teşekkür

 

Karabacak ailesi adına konuşan kızı Halime Cengiz, “Bu meydan ailemize kalan en güzel mirastır. Yapılan konuşmalarla babamın insan ve toplumlara hizmetleri konuşuldu. Bunda, arkasında durup desteğini esirgemeyen annemin de emeği büyüktür.  “Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır” sözü boş değildir”. Her ikisini de rahmetle anıyorum” diyerek, meydana babasının adı verilmesinde emeği geçenlere ve açılışa katılanlara teşekkür etti.

 

Mustafa Karabacak Platz tabelası asıldı

 

Gröpelingen İlçe Meclisi’nin onayı ile hazırlanan tabela Mustafa Karabacak'ın vefatının yıl dönümünde caddeye yerleştirildi. Tabelanın takılmasıyla birlikte meydanın resmi ismi Mustafa Karabacak Platz olarak hizmete girdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Alman iş adamı ailesi ile Yılbaşı tatiline geldi

 

Frankfurt da çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren Türk asıllı Alman vatandaşı Tolga Güngör, Alman eşi Paskalya kızı Alize ve oğlu Louis ile 15 günlüğüne İstanbul’a geldi.

Yılbaşını İstanbul’da kutlayacak olan Güngör, Coronavirüs salgınından önce firmalarında 2 bin kişiyi çalıştırıyordu. Hala firmalarında çok sayıda Alman ve Türk vatandaşı mühendis, teknisyen, şöför, çalışıyor.

 

İstanbul, Bodrum ve Didim de evleri olan aile, her yaz tatilinde Bodruma gelip 2 ay kalıyor. Türkiye’yi sevdiklerini anlatan Alman aile, sahil ve Kumsalların daha çok belediyelerce temiz tutulmasını istiyorlar.

 

Resimde, Güngör ailesi toplu halde, İstanbul’da

 

Herzlichen Glückwunsch Doğan ( Mutlu yıllar Doğan)

Almanya Frankfurt da Biontech aşılarının Türkiye ve Avrupa ya dağıtımı yapan lojistik firmasının üst düzey yöneticilerinden Doğan Öztürk. 50 yaş gününü memleketi Samsun da kutladı.

50 yıldır Almanya da yaşayan ve çalışan Öztürk, eski futbolculardan. Frankfurt da yaşayan Öztürk, Eczacı eşi Şenay hanım ve kızı Bennu ile yılbaşı tatili için geldiği Samsun da üyesi olduğu Yelken Kulübünde doğum günü partisi yaptı.

 

DOSTLARI HEDİYE YAĞMURUNA TUTTU

 

Koyu Beşiktaşlı olan Doğan Öztürk’ün 2. Takımı Samsun Spor. Yelken kulübündeki doğum günü pastasını kesen Öztürk, bir birinden güzel hediyeye boğuldu.

İş adamları Kuyumcu Serkan Keskin ve eşi Sibel Keskin, Peyami Kocaoğlu ve eşi Yeşim hanım, Frankfurt dan gelen iş adamı Tolga Güngör aile dostlarına mutlu yıllar dilediler. THY personeli Mustafa Henek de, Öztürk’e Coronavirüs salgınında Türkiye ‘ye aşı gönderilmesi için aylardır mesai yaptığı, Türk insanına hizmet ettiği için teşekkür etti.

 

 

Süper kupa yüzüncü yılda ülke sınırları dışında oynanacaksa bu ülke ata yurdumuz Türkistan Özbekistan Türkmenistan Azerbaycan Kuzey Kıbrıs Türk devleti olmalıydı. Bu da dünyaya mesaj niteliğinde olurdu. Dünya Türklüğü de çok mutlu olurdu.
Fenerbahçe kulübü başkanı nereye oynamak koşmak istiyor. İstanbul’da gezi olaylarında  hükümete baş kaldıranlara otelini açmış onlara destek olmuştu. Tüccarlar kazanmayı severler.  Çok para kazanılacağı amacıyla Fenerbahce ve Galatasaray kulübü başkanları ve Futbol federasyonu aylar önce  Suud’ularla anlaşmalar yapıyor ve razı da oluyorlar. Bundan sonrasını Fifa eski hakemi
 
Ahmet Çakar’dan okuyalım,
“Şimdi beyler benden daha Atatürkçünüz yok.
Ancak bir de gerçekler var futbolun kuralları var.
Maçlarda giyinilecek formalarla alakalı FIFA'nın kuralları net.
En az 15 gün önceden hangi takımın ne giyeceği bildirilmek zorunda.
Maçta ne giyinilip ne giyinilmeyeceğine Suudi Arabistan değil FIFA karar veriyor.
 
Son gün "ben bunu değil şunu giyineceğim" diyemezsin FIFA bunu kabul etmez.
Maçtan önce Atatürk neden bu arkadaşların aklına gelmemiş?
En önemli kural: Oyun sırasında kural değiştirilmez” dedi.
 
Türkiye'nin gündemine oturan, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad’da ertelenen Fenerbahçe ve Galatasaray arasındaki Süper Kupa maçı ile ilgili siyasilerden çeşitli açıklamalar geliyor.
 
 
Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek de ertelenen maç ile ilgili uzun bir yazı paylaştı.
 
Belçika Türk İslam Federasyonu genel başkanlarımızdan şair yazar Cihat Zorlu Fenerbahçe ve Galatasaray derbisinin Suudi Arabistan’da oynanma kararı ve sonrasında oynan Bizans oyunuyla kimin değirmenine su taşındığı gün gibi ortaya çıktı. Cihat Zorlu yayınladığı açıklamada, “Ülkemizde oynanması gereken süper kupa müsabakasını başka bir ülkeye Suudi Arabistan'a alarak ülkemizi yine karıştırmaya  Ortadoğu'daki yeni münasebetlerinin önünü kesmeye çalıştılar. Laiklikten, Kemalist'likten dem vuranlar, daha çok para kazanırız diye Federasyon başkanını uzun zaman iknaya çalışıp sonunda ikna eden sizler,
Bir art niyetiniz olmasaydı İnsan olsaydınız her zaman giydiğiniz tişörtlerle sahaya çıkardınız çıkardınız. 
AMA tabii ki siz laiksiniz! Karşı tarafa birilerine mesaj vermek istediniz.
Bu süper kupa finali meselesi Operasyondur..
 
Türk Arap Kardeşliğini baltalamak, Böylece Gazze'deki siyonist Zulmüne PAS atmaktır, Her şey Planlanmıştır... 
Yurt dışında hiç bir hristiyan ülkeye
M. Kemal fotoğraflı tişörtiyle gitmeyen ve hiç bir zaman " Ne mutlu Türküm diyene " afişini yurt dışı maçlarında asmayan, Galatasaray ve Fenerbahçe takımlarının maça çıkmaması 
Suudi Arabistan'la ve kardeş arap ülkeleri ile arayı açmak, gelişmekte olan ilişkileri kesmek ve Filistin'de Hamas direnişini ve desteğini kırmak için önceden planlanmış tam bir ihanettir. Siyonist İsrail'in içimizdeki İsrailcilerin bu şeytani oyununa alet olmamak gerekir.
 
“Futbol asla sadece futbol değildir”
 
Gazeteci Mehmet Ali Önel’de yazdığı makalesinde,
 Suudi Arabistan’da çıkarılan krizi özetledi.
Herkes açık olarak biliyor ki, süper kupa finalinin Riyad'da yapılmasını isteyen ve  
TFF'yi ikna eden FB Başkanı Ali Koç’tu!
 
Riyad ile varılan protokole uymayıp son anda Atatürk bahanesi ile kriz çıkaran ve maçın iptalini sağlayan da yine Ali Koç’tu!
 
O halde soru şu, Ali Koç ve ona biat eden çifte ByLock’lu TFF başkanı bu oyunu neden oynadı, amaç neydi?
 
Türkiye ile Suudi Arabistan ilişkisinin krize girmesi kimlerin işine yarıyor?
 
Epeydir Ümit Özdağ’ın aktif rol aldığı Arap düşmanlığını körüklemek ve Türkiye’de yükselen İsrail karşıtlığını dizginlemek isteyen mihraklar olabilir mi?
 
İsrail’in Filistin’de işlediği insanlık suçlarını örtbas etmek için futbol krizi ile gündemi değiştirmek de hiç yabana atılır bir fikir değil!
 
Bütün bunlar mümkün ama asıl plan; Atatürk üzerinden iç dinamikleri harekete geçirmek ve seçime çeyrek kala kaotik bir ortam oluşturmak olduğu açıkça görülüyor.
 
Nitekim aniden harekete geçen malum odaklar, Gezi benzeri yeni bir toplumsal kalkışmanın fitilini ateşlemek için elinden geleni yapmaya başladı.
 
Küreselci ekibin Türkiye ayağını oluşturan Koç ailesinin Gezi isyancılarına beş yıldızlı otelini açtığı sır değildi.
 
Gezi’den bir Türk baharı çıkarmak isteyen ve FETÖ operasyonu ile isteği kursağında kalan küresel şeytani odaklar beli ki boş durmuyordu.
 
FETÖ aparatı Emre Uslu ve diğer ajanların paylaşımları da bunu açıkça gösteriyor.
 
Medyadaki malum çevreler tüm gücüyle meseleyi Atatürk üzerinden siyasi bir krize çevirme çabasında.
 
Durumum hassasiyetini bu kez erken farkeden Ak Parti yönetimi “ Atatürk ortak değerimizdir” çıkışı ile ön almaya çalıştı.
 
Koç’un sadık adamı IBB Başk Ekrem İmamoğlu da boş durmadı, Riyad dönüşü futbol klüplerini karşılamak için sabaha kadar metro dahil tüm ulaşım imkanlarını seferber etti.
 
Adım adım kitleleri harekete geçirmek için gereken altyapı oluşturuluyor, uygun zemin hazırlanıyordu.
 
Birileri futbolun sadece futbol olmadığını iyi biliyordu.
 
Epeydir Türk futbolunda taşlar yerinden oynatılmış, bazı takımlara haksızlık yapıldığı iddia edilmiş, hakemler üzerinden provokasyon denemeleri yapılmış, ligden çekilen klüpler olmuştu.
 
Ancak görünen o ki bu kez beklenen olmayacak, bir kaşık suda koparılan fırtına beklenen etkiyi göstermeyecek.
Fener bahçe ve Galatasaray kulübü başkanları da bu olaydan sonra görevlerinden istifa etmeliler.
 

BERLİN (AA) - Almanya'nın başkenti Berlin'de Filistin ile dayanışma gösterisi yapıldı.

Witttenbergplatz Meydanı'nda toplanan göstericiler Filistin'e destek vererek, İsrail'in Gazze’ye yönelik saldırılarını protesto etti.

Gösteride Filistin bayrakları ile üzerinde "Savaşı durdurun", "Gazze'de her 10 dakikada 1 çocuk öldürülüyor", "Soykırımı durdurun", "Asla görmezden gelmeyec3ğijeğiz. Gazze yaşayacak" ve "Ateşkes şimdi" yazılı döviz ve pankartlar taşındı.

Göstericiler, "Filistin'e özgürlük" ve "Tek çözüm işgalin son bulması" sloganları attı.

 

Eyleme katılan Britta Ohm, AA muhabirine, Gazze'deki durumun artık sürdürülemeyeceğini belirterek, "Almanya'daki tartışma da çok dar ve giderek demokrasi düşmanlığına dönüşüyor. Bununla başa çıkmak zorundayız." dedi.

Ohm, İsrail'in Gazze'ye saldırılarına tepki göstererek "İsrail'in şu anda yaptığı benim anlayışıma, uluslararası toplumun ve özellikle BM'nin anlayışına ve yasal duruma göre de uluslararası hukuka uygun değil. Bu yüzden buna dikkati çekmemiz lazım." diye konuştu.