Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
BERLİN (AA) - ERBİL BAŞAY - Doğu Almanya ile Batı Almanya resmen 3 Ekim 1990'da birleşmesinin üzerinden 34 yıl geçti, ancak ülkenin iki tarafında yaşayan Almanlar arasında halen tam bir bütünleşme gerçekleşmedi.
İkinci Dünya Savaşı’nı kaybeden Almanya, işgal kuvvetleri ABD, Fransa, İngiltere ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) tarafından dörde bölündü.
Daha sonra ABD, Fransa ve İngiltere'nin kendi yönetim birimlerini birleştirmesi sonucu 1949'da Almanya Federal Cumhuriyeti (Batı Almanya), doğuda da SSCB’nin etkisi altında bulunan ve sosyalist sisteme sahip Alman Demokratik Cumhuriyeti (Doğu Almanya) kuruldu.
Halkın, refah seviyesi yüksek Batı Almanya’ya gitmesini engellemesi amacıyla Doğu Alman yönetimi 1961’de "Utanç Duvarı" olarak anılan Berlin Duvarı'nı inşa etti.
SSCB Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov’un 1980'li yıllarda açıklık ve yeniden yapılanma politikasıyla Doğu Bloku ülkelerinde reform süreci yaşandı.
Bu süreçte Alman Demokratik Cumhuriyeti’nde halk rejime karşı 1989’da sokaklara çıktı ve Kasım 1989’da "Utanç Duvarı" yıkıldı.
Doğu Almanya'da 18 Mart 1990'da yapılan ilk serbest seçimlerden sonra Doğu ve Batı Almanya arasındaki görüşmeler "Birleşme Anlaşması" ile sonuçlandı.
3 Ekim 1990'da Doğu ve Batı Almanya'nın yeniden birleşme süreci resmen tamamlandı ve varlığı sona eren Alman Demokratik Cumhuriyeti, Almanya Federal Cumhuriyeti'ne katıldı.
Halkın "barışçıl bir devrimle" Doğu Almanya rejimine son vermesinin ve iki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 34 yıl geçmesine ve hükümetin ülkenin doğusuna yatırımlar yapmasına rağmen bir çok konuda ülkenin doğusu ile batısında yaşayanlar arasında halen tam olarak bütünleşme sağlanamadı.
Bilhassa Doğu eyaletlerinde yaşayanların beklentilerinin karşılanmamış olması hayal kırıklığına yol açtı.
Bu özellikle haziranda düzenlenen Avrupa Parlamentosu (AP )seçiminde ve eylülde ülkenin doğusunda bulunan Thüringen, Saksonya ve Brandenburg eyaletlerinde yapılan seçimlerde bir kez daha görüldü.
AP seçiminde aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisinin ve Sol Partiden ayrılan Sahra Wagenknecht İttifakı-Anlayış ve Adalet İçin" (BSW) Partisinin doğu eyaletlerinde yüksek oy aldı. AfD’nin tüm doğu eyaletlerinde birinci çıktı. Buna karşın batı eyaletlerinde Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ilk sırada yer aldı. Bu da 1990'da iki Almanya'nın birleşmesinden önceki ülkenin "Doğu ve Batı" olarak bölündüğü tabloyu anımsattı.
AfD’nin, Saksonya ve Brandenburg eyaletlerinde yapılan seçimlerde ikinci, Thüringen’de ise birinci çıkması doğudaki halkın önemli bir bölümünün tepki oyu kullandığı ve mevcut hükümetten memnuniyetsizliğinin yanı sıra iki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen halen halkın beklentilerinin karşılanmadığı şeklinde yorumlar yapıldı.
- Almanya'nın doğusunda yaşayanlar kendilerini ikinci sınıf vatandaş görüyor
Alman kamu yayıncısı ARD’nin 22 Eylül’de düzenlenen Brandenburg eyalet meclisi seçimleri öncesinde bu eyalette yaptığı bir anket çoğunluğunun kendilerini "ikinci sınıf vatandaş" olarak gördüğünü ortaya koydu.
Ankete katılanların yüzde 67’si "Doğu Almanlar hala pek çok yerde ikinci sınıf vatandaş konumunda" olduğunu ifade ederken yüzde 64’ü de "Siyaset ve ekonomi hala büyük ölçüde Batı Almanların hakimiyetinde" görüşünü paylaştı.
- Doğu Almanlar üst pozisyonlarda yeterince yer almıyor
Alman hükümetinin Doğu Almanya Sorumlusu Carsten Schneider’in yaptırdığı araştırmada da doğu Almanların yüksek pozisyonlarda yeterince temsil edilmediğini ortaya koyarken bunun da doğu Alman halkının kendilerini ikinci sınıf vatandaş görmelerine neden olabileceği belirtildi.
Almanya’da nüfusun yüzde 19’nun Doğu Almanlardan oluşmasına rağmen ülkedeki üst düzey pozisyonların sadece yüzde 12,3'ünde Doğu Almanya'da doğanların yer aldığı aktarıldı.
Üst yönetim kademelerine bakıldığında ise bu durumun daha belirgin şekilde yansıdığı ve burada Doğu Almanya'da doğanların oranının yüzde 7'de kaldığı görülüyor.
Ülkedeki şirketlerde yüksek pozisyonda bulunan Doğu Almanların oranın yüzde 4,3 olduğu belirtildi.
- Doğu Almanya'daki maaşlar batıdan daha düşük
Birleşmenin ardından Alman hükümeti, Almanya'nın doğusundaki bölgelere "ayrıcalıklı" yatırımlar gerçekleştirmesine rağmen yine de doğudaki eyaletler ekonomik olarak batıdaki eyaletlerin gerisinde kaldı.
Bertelsmann Vakfı’nın yaptığı araştırmaya göre iki Almanya’nın birleşmesinin üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen Doğu Almanya’daki maaşlar Batı Almanya’dakilerden yüzde 15,9 daha düşük.
İşsizlik oranı da batı eyaletlerde yüzde 5,3 olurken doğu eyaletlerinde bu oran yüzde 7,2 olması dikkati çekti.
- Doğuda yaşlı nüfus çok
Öte yandan Doğu Almanya'da bir başka sorun da demografik gelişme olarak görülüyor.
İki Almanya’nın birleşmesinden sonra yüzbinlerce genç, özellikle kadınlar ekonomik sebeplerden dolayı "batıya" göç etti. Bu da doğu eyaletlerde ekonomik gelişmeyi etkiledi. Bir çok yerde kalifiye eleman eksikliği yaşanıyor. "Doğuda' çoğunlukla yaşlılar bulunuyor.
Uzmanlar hükümetin doğu eyaletlerini daha cazip kılmak için önlemler alması çağrısında bulunuyor. Gelecek korkusu yaşayan doğu Almanların popülist patilere oy verdiği uyarısı yapılıyor.
Mevcut farklılıklar ve Almanlar arasında tam olarak bütünleşme sağlanamaması "Berlin Duvarının fiziki olarak yıkıldığı, ancak kafalardaki duvarın hala mevcut olduğu" yorumlarına yol açıyor.
Berlin’de Alexander Meydanı'nda iki Almanya’nın birleşmesine ilişkin düşüncelerini AA muhabirine anlatan Fabian Frost, Almanya'nın doğusunda ve batısında çok gezdiğini belirterek, "Birleşmenin insanlar için iyi olduğunu söylemeliyim. Ancak elbette hala çok büyük farklılıklar var. Kültürel olarak, parasal olarak. Öbür tarafta (Batıda) daha iyi bir gelir var." dedi.
Frost, doğu eyaletlerinde de bazı yerlerde iyi gelir elde edilebileceğini ifade ederek, bunun da batıdaki şirketlerin doğu eyaletlerine genişlemesinden kaynaklandığını ifade etti.
Birleşmenin yine de iyi bir olay olduğunu aktaran Frost, halkın bütünleşip bütünleşmediği şeklindeki soruya da "Bazı gruplar farklıklardan dolayı doğu-batı olarak ayrılıyor. Ancak çoğumuz hep birlikte olabilecek durumdayız." şeklinde cevap verdi.
- AfD’nin seçilmesine şaşırmaya gerek yok
Emekli olan Angela ise birleşmeden sonra yıllar geçtiğini ve halen doğu ile batı arasında her şeyin eşitlenmediğini belirterek, "Çok farklılıklar var. Bu bağlamda Batıdakilerin malvarlığına sahip. Burada biz doğudan geliyoruz. Neyi biriktirelim? Bir şey biriktiremedik." dedi.
Angela, Almanların henüz tam olarak bütünleşmediğini vurgulayarak, "Doğu Almanya’nın (varlığı) ne kadar sürdüğüne baktığınızda, yıllar çok hızlı geçti ve aslında pek çok şey iyi olmadığını düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Siyasetçilerin Doğu Almanya için daha fazlasını yapması gerektiğini belirten Angela, "AfD’nin seçilmesine şaşırmaya gerek yok İnsanların hiçbiri (durumdan) memnun değil." diye konuştu.
Doğu Almanyalı olan Kerstin de Doğu ve Batı Almanların bütünleşmediğini ifade ederek, "Oldukça belirgin farklılıkları fark ediyorum. Şu anda çok kötü bulduğum şey doğudan gelen bizlere ne şekilde davranılması, özellikle de siyasi olarak. Bizi entegre etmek veya bize demokrasiyi anlatmak istemeleri, bunu oldukça korkunç buluyorum." dedi.
Kerstin, "doğuluların" daha fazla temsil edilmesi ve dinlenmesi gerektiğini belirterek, "Mantıklı siyaset yapılırsa seçmen de farklı olacaktır." ifadesini kullandı.
- Bilseydik sokaklara çıkmazdık
Soyadını vermek istemeyen Elke adlı vatandaş ise bugün siyasi duruma bakıldığında durumun kötü olduğunu belirterek, "Birleşme iyiydi, yapılması gerekiyordu, olması da gerekliydi. Barışçıl bir direnişti. Ancak siyasetin tamamına ve günümüzün ekonomik durumuna, savaş çığırtkanlığı dahil tüm siyasi duruma bakarsanız, bunun tam bir rezalet olduğunu söylemeliyim. Doğudan geliyorum, 34 yıl önce bunun için sokağa çıkmadık." şeklinde konuştu.
Doğu ve Batı Almanlar arasında bütünleşme sağlanamadığını ifade eden Elke, "Tam tersine. Çünkü toplumu bölmek için çok fazla şey yapıldı. Bunda asıl payı siyaset taşıyor. Kovid-19, silah, ekonomi politikası vesaire. Şu anki siyasi durumdan kimse memnun değil ve burada bizi neyin beklediğini 34 yıl önce bilseydik, o zaman kimse sokaklara çıkmazdı." değerlendirmesinde bulundu.
Almanya Dışişleri Bakanlığı, İsrail-İran gerilimine ilişkin seyahat uyarısı yayımladı.
Uyarıda, İsrail'in, İran'ın dün gerçekleştirdiği füze saldırısına yanıt olarak İran petrol platformlarına ve nükleer tesislerine saldırı planladığı belirtilerek, İran'daki vatandaşların ülkeyi terk etmesi ve İran'a seyahat planlayanların da vazgeçmesi istendi.
Bölge genelinde durumun gergin ve değişken olduğu belirtilen uyarıda, "1 Ekim 2024'te İran güçleri İsrail'e füze saldırısı düzenledi. İsrail silahlı kuvvetlerinden bir karşı yanıt bekleniyor. İran topraklarına yönelik saldırılar göz ardı edilemez." ifadesi kullanıldı.
- İran'ın İsrail'e saldırıları
İran, 1 Ekim Salı günü akşam saatlerinde İsrail'e yaklaşık 180 balistik füze fırlattı.
İran Devrim Muhafızları Ordusu tarafından yapılan yazılı açıklamada, İran'ın ulusal güvenliğini hedef alan İsrail'e füze saldırısı düzenlendiği bildirilmişti.
Saldırının, Hamas lideri İsmail Heniyye, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve İranlı general Abbas Nilfuraşan'ın öldürüldüğü İsrail saldırılarına karşılık gerçekleştirildiği belirtilmişti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, füze saldırısının "büyük bir hata" olduğunu ve İran'ın "bunun bedelini ödeyeceğini" ifade etmişti.
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Avrupa Birliği’nin (AB) ticari çatışmalarda kendisine zarar vermemesi gerektiğini belirterek, Çin ile elektrikli araçlar konusundaki müzakerelerin devam etmesi gerektiğini söyledi.
Scholz, Almanya Dış Ticaret Birliğinin (BGA) başkent Berlin’de düzenlediği "iş insanları gününde" yaptığı konuşmada, Alman ekonomisini haksız ticaret uygulamalarından korumak zorunda olduklarını dile getirdi.
Daha fazla ülkeden, daha fazla ortakla, daha fazla ticaretin, belirsiz bir dünyada mantıklı risk yönetimi olduğunu anlatan Scholz, "Bu nedenle Çin ile elektrikli araçlar konusundaki müzakereler devam etmeli ve çelik gibi ucuz Çin ithalatının ekonomimize zarar verdiği alanlarla mücadele etmeliyiz. Ancak AB olarak verdiğimiz tepki kendimize zarar vermemeli." dedi.
Dünya Ticaret Örgütünün (DTÖ) küresel ticaret kurallarına daha fazla önem verilmesi gerektiğini vurgulayan Scholz, Çin’in gelişmekte olan ülke olarak DTÖ'de özel muamele görmeyi artık bırakması gerektiğini ifade etti.
Scholz'un değerlendirmesi, 4 Ekim’de AB üye ülkeleri tarafından Çin’den gelen elektrikli araçlara gümrük vergisi uygulanmasına ilişkin yapılacak oylama öncesinde geldi.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, öğle saatlerinde Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Berlin'de görüştü. Macron, daha önce AB tarafından Çin'in elektrikli otomobillerine karşı cezai tedbirlerini desteklemişti.
AB Komisyonu, 5 Temmuz'da Çin'de üretilen elektrikli otomobillerin Birlik üyesi ülkelere ithalatında geçici ilave vergi uygulamaya başlanacağını açıklamıştı.
Karar öncesinde AB, Çin'den ithal edilen elektrikli araçlara yüzde 10 vergi uyguluyordu. Açıklanan son vergi oranları yürürlükteki yüzde 10'un üzerine eklenecek.
Son yıllarda Avrupa ülkelerinde satılan elektrikli otomobillerde Çin üreticilerinin payı hızla yükseliyor. Çin'de üretilen düşük fiyatlı ve sübvanse edilmiş elektrikli otomobillerin satışları rakiplerini geride bırakıyor.
Çin'de, BYD, SAIC ve Geely gibi markalar ile Tesla ve farklı Avrupa şirketlerin araçlarının üretimi yapılıyor.
Avrupa'da, özellikle Fransa gibi bazı ülkelerdeki üreticiler, Çin yapımı modellerin iç pazarlarında hakimiyet kurmasından rahatsızlık duyuyor.
Alman üreticiler ise Çin'le ilişkilerin gerilmesinden ve bu pazardaki kayıplardan çekiniyor ve vergiye karşı çıkıyor.
Öte yandan, Alman otomotiv üreticisi Volkswagen de yaptığı açıklamada, AB’nin Çin'den ithal edilen elektrikli otomobillere uyguladığı ilave gümrük vergisinin otomobil endüstrisinin rekabet gücünü artırmadığını savunarak, Alman hükümetini söz konusu vergiye karşı oy kullanmaya çağırdı.
BERLIN (AA) - Almanya'nın silah ve askeri malzeme satışı, bu yılın ocak-eylül döneminde 11 milyar avroya yükselerek, neredeyse bir önceki yılın toplam silah ihracatına ulaştı.
Almanya Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığı, yılın ocak-eylül dönemine ilişkin silah ve askeri malzeme satışlarına ilişkin raporunu yayınladı.
Buna göre, Alman hükümeti yılın 9 ayında yurt dışına yaklaşık 11 milyar avroluk silah ve askeri malzeme satışına onay verdi.
Böylece Almanya'nın 9 aydaki silah ve askeri malzeme satışı, 2023’ün tamamındaki 12,2 milyar avroluk rekora yaklaştı.
Alman hükümeti, yılın ilk üç çeyreğinde toplamda yaklaşık 7,2 milyar avroluk savaş silahı ve yaklaşık 3,8 milyar avroluk diğer askeri teçhizat ihracatını onayladı.
Bakanlığın raporuna göre, yılın ocak-eylül döneminde askeri teçhizat satışının en fazla yapıldığı ülke, Rusya ile savaş halinde olan Ukrayna oldu. Berlin, Kiev'e 7,1 milyar avroluk silah ve teçhizat satışına onay verdi. 2023'ün aynı döneminde bu değer yaklaşık 3,3 milyar avro olarak kayıtlara geçmişti.
Alman hükümetinin Ukrayna'ya ihracat izinleri arasında Leopard 2 tankları, Patriot hava savunma sistemleri, Gepard tipi uçaksavar tankları, PzH obüsleri, stinger füzeleri, el bombaları, kasklar ve araçlar bulunuyor.
Ukrayna’yı 1 milyar 216 milyon avro ile Singapur, 558 milyon avro ile Cezayir, 246 milyon avro ile ABD ve 212 milyon avro ile Hindistan izledi.
Hükümetin yılın ilk 9 ayında onay verdiği 11 milyar avroluk silah satışının yüzde 87’sine karşılık gelen 9,5 milyar avroluk bölümü Avrupa Birliği (AB) ve NATO ülkelerine gerçekleşti.
Almanya'da silah ihracatı kontrollerinde İsviçre, Singapur, Ukrayna, Japonya, Avustralya ve Güney Kore, NATO ülkeleriyle aynı veya benzer şekilde muamele görüyor.
LONDRA (AA) - İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'le yaptığı görüşmenin ardından ülkesinin AB ile serbest dolaşıma, Gümrük Birliği'ne ve ortak pazara dönmeyeceğini söyledi.
Starmer, von der Leyen'le Brüksel'de görüştükten sonra düzenlediği basın toplantısında, görüşmede büyüme, refah, iklim değişikliği, enerji güvenliği, düzensiz göç, ortak güvenlik ve istikrar gibi alanlarda birlikte atılacak adımları ele aldıklarını söyledi.
AB-İngiltere ilişkilerinin daha sağlam temeller üzerine oturacağını dile getiren Starmer, gelecek yıldan itibaren düzenli olarak AB-İngiltere zirveleri düzenleme konusunda anlaştıklarını ifade etti.
Starmer, "Serbest dolaşıma, Gümrük Birliği'ne ve ortak pazara dönüş olmayacak. Ancak birlikte çalışmanın ve İngiliz halkına hizmet etmenin yapıcı yollarını bulacağız." dedi.
- "Kimse bölgesel bir savaş istemiyor"
Starmer, ayrıca von der Leyen'le G7 ülkeleri liderlerinin yer aldığı telekonferansa katıldıklarını, bu görüşmede İran'ın İsrail'e saldırılarını kınadıklarını belirtti.
G7 üyelerinin İsrail'in güvenliği ve kendisini savunma hakkına destek verdiğini ifade eden Starmer, "Tüm tarafları itidalli davranmaya ve tansiyonu daha da artıracak adımlardan kaçınmaya çağırıyoruz. Kimse bölgesel bir savaş istemiyor. Ayrıca Lübnan ve Gazze'de siyasi çözüme alan açmak için ateşkesin önemi konusunda da mutabık kaldık." diye konuştu.
LONDRA (AA) - İngiltere Başbakanı Keir Starmer, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen'le yaptığı görüşmenin ardından ülkesinin AB ile serbest dolaşıma, Gümrük Birliği'ne ve ortak pazara dönmeyeceğini söyledi.
Starmer, von der Leyen'le Brüksel'de görüştükten sonra düzenlediği basın toplantısında, görüşmede büyüme, refah, iklim değişikliği, enerji güvenliği, düzensiz göç, ortak güvenlik ve istikrar gibi alanlarda birlikte atılacak adımları ele aldıklarını söyledi.
AB-İngiltere ilişkilerinin daha sağlam temeller üzerine oturacağını dile getiren Starmer, gelecek yıldan itibaren düzenli olarak AB-İngiltere zirveleri düzenleme konusunda anlaştıklarını ifade etti.
Starmer, "Serbest dolaşıma, Gümrük Birliği'ne ve ortak pazara dönüş olmayacak. Ancak birlikte çalışmanın ve İngiliz halkına hizmet etmenin yapıcı yollarını bulacağız." dedi.
- "Kimse bölgesel bir savaş istemiyor"
Starmer, ayrıca von der Leyen'le G7 ülkeleri liderlerinin yer aldığı telekonferansa katıldıklarını, bu görüşmede İran'ın İsrail'e saldırılarını kınadıklarını belirtti.
G7 üyelerinin İsrail'in güvenliği ve kendisini savunma hakkına destek verdiğini ifade eden Starmer, "Tüm tarafları itidalli davranmaya ve tansiyonu daha da artıracak adımlardan kaçınmaya çağırıyoruz. Kimse bölgesel bir savaş istemiyor. Ayrıca Lübnan ve Gazze'de siyasi çözüme alan açmak için ateşkesin önemi konusunda da mutabık kaldık." diye konuştu.
Kürzlich verabschiedete Landrat Thomas Eberth mit Marlene Scholz und Julie Kremser zwei Mitarbeiterinnen des Landratsamtes Würzburg in den wohlverdienten Ruhestand. Auch Norbert Goth und Werner Reichert, die beide viele Jahre als Fachbereichsleiter tätig waren, beginnen nun ihren Ruhestand. Bei einem kleinen Zusammentreffen im Landratsamt bedankte sich Landrat Thomas Eberth bei den vier Mitarbeitenden für die geleistete Arbeit und sprach ihnen die besten Wünsche für den neuen Lebensabschnitt aus.
Von 1981 bis 1982 leistete Norbert Goth seinen Grundwehrdienst und begann seine lange Karriere im öffentlichen Dienst anschließend als Finanzanwärter beim Finanzamt in München. Er wechselte 1988 von der Bayerischen Finanzverwaltung zum Landkreis Würzburg und wurde dort dem damaligen Sachgebiet II/1 (Kommunalaufsicht) zugewiesen. 1993 wurde Norbert Goth zum Leiter des damaligen Sachgebiets II/2 (Sonstige soziale Leistungen) ernannt, vier Jahre später wechselte er in die Kreiskasse und übernahm auch dort die Leitung. 2001 erfolgte ein weiterer Wechsel, nämlich zum Kreisrechnungsprüfungsamt, wo ihm gleichzeitig auch die stellvertretende Leitung übertragen wurde. Norbert Goth wurde dann 2006 zum Leiter des Kreisrechnungsprüfungsamtes berufen und verantwortete diesen Bereich über 15 Jahre lang. Er feierte 2021 sein 40-jähriges Dienstjubiläum und trat nun 2024 in die Freistellungsphase der Altersteilzeit ein.
Werner Reichert leistete von 1979 bis 1980 seinen Grundwehrdienst und begann anschließend als Regierungsinspektoranwärter beim Landratsamt Schweinfurt. 1983/1984 wechselte er ans Landratsamt Würzburg. Er wurde dort dem damaligen Sachgebiet IV/3 (Personenstands- und Ausländerwesen) zugewiesen und übernahm drei Jahre später auch die stellvertretende Leitung des Sachgebiets. Anschließend wechselte Werner Reichert 1987 ins damalige Sachgebiet V/21 (Bauamt) und wurde dort noch im selben Jahr zum Sachgebietsleiter ernannt. Nach einer Station in der Verwaltung der Jugendhilfe erfolgte 2010 die Zuweisung in den damaligen Fachbereich 16 (Straßenverkehrs- und Führerscheinwesen). Werner Reichert übernahm 2019 die Leitung der Fahrerlaubnisbehörde (heute FB 15, Führerscheinstelle), feierte dort auch sein 40-jähriges Dienstjubiläum und ließ sich 2024 nun auf eigenen Antrag in den Ruhestand versetzen.
Marlene Scholz begann 1979 als Stenotypistin im damaligen Sachgebiet IV/41 (Kfz-Zulassungsstelle, Dienststelle Ochsenfurt) beim Landkreis Würzburg. In diesem Bereich war sie lange tätig, bevor sie 2014 in den Zentralen Fachbereich „Finanzen und Controlling/Kasse“ wechselte. Dort feierte Marlene Scholz auch ihr 25-jähriges Dienstjubiläum, bevor sie 2019 erneut dem Bereich Verkehrswesen und Zulassungsstelle zugewiesen wurde. Im Herbst 2024 trat sie nun in den wohlverdienten Ruhestand ein.
Auch Julie Kremser wurde kürzlich in den wohlverdienten Ruhestand verabschiedet. Sie begann 2013 am Landratsamt Würzburg im damaligen Fachbereich 32 (Jobcenter Landkreis Würzburg). Diesem Bereich blieb Julie Kremser stets treu, später dann als Mitarbeiterin im Fachbereich 43 (Integration Jobcenter Landkreis Würzburg).
Bei der kleinen Feier zur Umbenennung des „Graf-Luckner-Weihers“ am Sanderauer Mainufer in „Sander-Weiher“ flatterten am großen Stockanker weithin sichtbar die Fahnen des Modell-Sport-Clubs und der Stadt Würzburg im Spalier. Oberbürgermeister Christian Schuchardt freute sich über diesen Willkommensgruß und die große Abordnung des Clubs, die aus diesem Anlass auch eine Flotte ihrer Modellschiffe ausgestellt hatten. „Wir sind sehr dankbar, dass der MSC die Entscheidung zur Umbenennung des Weihers vollumfänglich mitgetragen hat. Der neue Name bedeutete für die Modellsportler einige Arbeitsschritte: in der Kommunikation und schließlich auch beim Austausch der Gedenktafel und weiterer Schilder rund um die Anlage, die man gemeinsam mit der Stadtverwaltung anging“, lobte Schuchardt die schnelle Umsetzung der Empfehlung der AG Straßenbenennung, der sich der Stadtrat angeschlossen hatte.
Warum musste der vertraute Name überhaupt weichen? Sensibilisiert durch die Arbeit der Straßennamenkommission seit 2015, die in ihrem Abschlussbericht in mehreren Biographien hinter Würzburger Straßennamen unterschiedlich schwere Verfehlungen in der NS-Zeit herausarbeitete, fiel der Blick der Stadtverwaltung schließlich auch auf den Namensgeber des Weihers in der Sanderau.
Felix Graf von Luckner werden Straftaten zur Last gelegt, die in der NS-Zeit nur unzureichend aufgearbeitet wurden. Konkret geht es um Sexualstraftaten (Sex mit Minderjährigen und ein eventuell inzestuöses Verhältnis), die aktenkundig geworden sind. Dass diese Taten von einem „Sonderehrengericht“ 1939 nicht geahndet wurden, muss man wohl so interpretieren, dass der bekannte Abenteurer mit dem Spitznamen „Seeteufel“, der im Ersten Weltkrieg beispielsweise durch versenkte feindliche Schiffe Heldenstatus errang, auch später unter einem besonderen Schutz stand. Seine Sexualstraftaten gerieten erst Jahrzehnte nach seinem Tod wieder in den Fokus. So wurde beispielsweise auch von der Stadt Halle 2005 ein Gutachten zu seiner Person beauftragt, das zu ähnlichen Schlüssen kam, wie dies in Würzburg der Fall war. In Halle war man Graf Luckner nach dem Zweiten Weltkrieg zunächst sehr dankbar, weil er eine wichtige Rolle bei der friedlichen und kampflosen Übergabe der Stadt an die Alliierten spielte. Es kam nicht zur angedrohten Bombardierung durch die amerikanischen Streitkräfte in den letzten Kriegstagen.
Aus Sicht der AG Straßenbenennung und des Stadtrats disqualifiziert sich der bisherige Namensgeber dennoch als Vorbild, weil die persönlichen Verfehlungen schwer wiegen. Der Name wird als unpassend für eine Freizeitanlage erachtet, die auch künftige Generationen für ein besonderes Hobby begeistern soll.
Der neue Name des Weihers geht hingegen auf die historische, Bezeichnung dieser Flurlage im Bereich der sandigen Flussauen des Mains zurück, die im Vorfeld des heutigen Stadtteils Sanderau in der Vergangenheit regional auch als „Sander-Vorstadt“ bezeichnet wurde. Viele Würzburgerinnen und Würzburg verbinden mit diesem Areal zwischen öffentlichem Grillplatz, Main-Radweg und Naturheilinsel Freizeitspaß und Naherholung.