Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) eyalet birlikleri ve teşkilat başkanları 2021 yılının ilk video konferans yöntemiyle düzenlenen istişare toplantısıyla bir araya geldi.
 
Rheinland Pfalz ve Saarland DİTİB Eyalet Birlikleri ve teşkilat başkanlarının katılımıyla gerçekleşen toplantıda, tüm dünyada etkisini devam ettiren salgın sürecinde DİTİB teşkilatınca yapılan ve 2021 yılında gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler istişare edildi.
 
DİTİB Genel Sekreteri Abdurrahman Atasoy’un moderatörlüğünde gerçekleşen video konferansı, Rheinland Pfalz Eyalet Birliği Başkanı Yılmaz Yıldız ve Saarland Eyalet Birliği Başkanı Erkan Kahveci’nin eyaletlerde yapılan faaliyetlerin değerlendirilmesi, Rheinland Pfalz Eyalet Birliği Dini Danışma Kurulu Başkanı Celil Mahir Dindar ve DİTİB Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Dilek’in selamlama konuşmalarıyla başladı.
 
Yaklaşık 3 saat süren istişare ve değerlendirme toplantısında DİTİB Genel Başkanı Kazım Türkmen, 2020 yılının genel değerlendirmesini ve 2021 yılında gerçekleştirilecek faaliyetler üzerinde durdu.
 
 
 
Türkmen’den zorlu süreç için DİTİB teşkilatına teşekkür
Salgın sürecinde DİTİB’in yaptığı çalışmaları değerlendiren Türkmen, bir yıla yakın süredir tüm dünyanın zor bir süreçten geçitiğini ifade ederek, bu süreçte topluma ve insanlığa hizmet noktasında yapmış oldukları çalışmalarla, gösterdikleri özveri ve gayret için teşkilat başkanlarına teşekkür etti.
Koronavirüs vakasının yükselişe geçtiği Mart ayında planlanan istişare toplantılarını iptal etmek ve camileri kapatmak zorunda kaldıklarını ifade eden Türkmen, DİTİB ailesi olarak o günden beri süreci birlikte iyi yürüttüklerini kaydetti.
 
Ramazan ayı itibariyle önce vakit akabinde Cuma namazları ile yeniden başladığını aktaran Türkmen, camilerde maske, mesafe ve temizlik kurallarının en üst safhada uygulandığını söyledi.
 
DİTİB toplumun her kesimine ulaşmaya çalışan bir kurumdur
DİTİB tüm imkanlarıyla toplumun her kesimine ulaşmaya çalıştığını anlatan Türkmen şöyle devam etti: “DİTİB özellikle cemaat olma yolunda gelişmeler gösteren bir kurumdur. Bu yönde de çalışmalarımız, görüşmelerimiz ve mücadelemiz devam ediyor. Rheinland-Pfalz eyaletinde ‘Hedef Anlaşması’ imzalananarak güzel bir gelişme kaydedildi. Kuzey Ren Vestfalya eyaletinde güzel bir model uygulandı. Bu olumlu ve güzel gelişmelerin diğer eyaletlere de sirayet edeceğini ümit ediyoruz. Önemli olan bu zorlu süreçlerde bizim nerede konuşlandığımız ve nasıl durduğumuzdur. Bu zor süreçte derneklerimiz ihtiyaç sahiplerine maske diktiler, risk grubundaki insanlara yardımcı oldular, yaşlı insanlara yardımda bulundular. Kurumsal olarak da zor zaman ahlakına tutunmak tam da böyle zamanda birlik ve beraberliği, birbirimizle iletişimi daha sağlam tutmak, merkez ile taşra arasındaki sorunları rahatça konuşabilmektir. Bu vesileyle online da olsa bu zorlu süreçte güzel hizmetler yürüten dernek başkanlarımıza teşekkür etmek, dua ederek moral vermeyi arzu ettim.”
 
DİTİB çalışmalarına öğrenci evleri vizyon kattı
Türkmen, DİTİB’in üniversitelerde eğitim gören öğrencilere yurt ve burs imkanı sunduğunu belirterek, öğrenci evlerinde sadece konaklama hizmetinin yanı sıra eğitimlerine katkı sağladıklarına vurgu yaptı. Bu hizmetin sahibinin dernekler olduğunu söyleyen Türkmen, şu anda 450 kapasiteli öğrenci evlerinde kalan her bir öğrenciye burs imkanı sunduklarını belirtti.
 
 
 
DİTİB hizmet çeşitliliğini geliştirecek
Hizmetlere yenilik ve farkındalık katmanın gayreti içerisinde olduklarını vurgu yapan Türkmen, “Cemaatimiz, üyelerimiz, çocuğundan yaşlısına, kadınından gencine bizlerden her alanda yeni hizmetler bekliyor. Cami hizmetlerini geliştirmek ve cami dışına da hizmetlerimizi götürmemiz gerekiyor. 2020 yılında hizmet ağımıza imam eğitimi ile bir yenilik yaparak başlatmıştık ve güzel de devam ediyor. Katılımcılar tarafından da güzel bir müfredatının olduğu ifade ediliyor. Çok başarılı bir şekilde yürüyor. Manevi rehberlik konusunda çalışmalarımızı yürütüyoruz. Hastane, hapishane, huzurevleri ve ailelere yönelik değişik alanlarda manevi rehberlik konusunda çalışmalarımızı 2021 yılı içerisinde başlatmış olacağız” diye konuştu.
 
Hayri ve sosyal faaliyetler devam edecek
DİTİB’in hayri ve sosyal faaliyetler kapsamında yaptıkları çalışmaları aktaran Türkmen şöyle konuştu: “DİTİB olarak pek çok hayri ve sosyal faaliyetler yürütüyoruz. Taşra teşkilatlarımızın destekleriyle Elazığ, Giresun, Beyrut ve İzmir yardım kampanyaları düzenledik. Kurbanlarla dünyanın en ücra köşesindeki kardeşlerimize ulaşıyoruz ve onların dualarını alıyoruz. Bu konuda her bir teşkilat başkanımıza teşekkür ediyorum. Aynı gayreti ve heyecanı biz her sene taşıyacağız, her sene bu hizmeti yürüteceğiz. Doktora ve lisans eğitimi gören gençlerimize, üniversitelerde okuyan öğrencilerimize burs veriyoruz.”
 
 
 
Pandemi sürecinde irşad hizmetleri dijital ortama taşındı
Pandemi sürecinde irşad hizmetlerini dijital ortama taşıdıklarına söyleyen Türkmen şöyle konuştu: “Kindermoschee eğitimi için yeni bir eser meydana getirdik. Pandemi sürecinde Almanya genelinde camilerimizde verilen Kindermoschee eğitiminde online olarak 450 eğitici yetiştirdik. Almanca ve Türkçe olarak öğreticinin kullanabileceği özel olarak eğitim müfredatı ve materyali hazırladık. Bunların hepsinde sizlerin emeğiniz var, desteğiniz var. DİTİB artık Almanya’ya mahsus dini bir teşkilat olmaktan öte, ürettiğimiz her eser diğer ülke dillerine çevrilerek ders müfratlarında kullanılıyor. Sizin yaptığınız hayırlarla üretilen hizmetler sadece Almanya’da değil diğer ülkelerdeki kardeşlerimiz de faydalanıyor. Gençlere ve kadınlara yönelik eserler de üretmeye başlayacağız. Kadınlarımıza yönelik pilot olarak Köln Merkez’de Suffa eğitim programı başlattık. Eğitim hizmetlerimize bundan sonra daha da ağırlık vereceğiz. ‘Camiye Gidiyorum’ kitabımızı konu konu, ders ders işleyerek online olarak sosyal medya hesaplarımızda yayımladık.
 
Ailelerin çocuklarıyla birlikte oturup bilgisayar başında izleyeceği bir ortam oluşturduk. Her hafta farklı konunun işlendiği online ortamdaki ders konularımızı takip etmeleri için verilen linkleri bütün ailelere, üyelerimize ulaştırmalıyız. Yeni bir hizmet olarak “DİTİB Antwortet” adı altında her hafta fetva videoları yayınlayacağız. Bir yıldan bu yana Cuma hutbesini ve Cuma namazını canlı olarak sosyal medya hesaplarımızdan yayımlıyoruz. Bu yıl da Ramazan ayında çok güzel etkinlikler planlıyoruz. Bizler sizlerden bu etkinliklerimizi muhakkak suretle takip etmenizi istiyoruz.”
 
Teşkilat başkanlarına teşekkür eden Türkmen sözlerini şöyle tamamladı: “İnsan hayatında pek çok göreve, makama gelebilir ama bu gönüllü hizmetlerin, fahri hizmetlerin, Allah rızası için yürütülen hizmetlerininsana verdiği mutluluğu başka hiçbirşey vermez. Çünkü yaptığımız işi Allah rızası için yapıyoruz. Her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Allah her birinizden razı olsun.”

Amerika’daki son başkanlık seçimi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) halkının, 1776’da gözlerini dünyaya açan ve son bir asırdır dünyayı yönetmeye çalışan ABD’nin, hükümet sistemini, iki partili demokrasiyi ve insan haklarını sorgulamasına yol açtı.

ABD’de Pentagon, Fed Bank, FBI ve CIA’dan oluşan derin devlet ile ABD halkı arasındaki görüş ve kavram ayrılıkları, özellikle Vietnam Savaşından sonra üçüncü kez bariz bir şekilde sokağa yansıdı, sorgulamaya ve itiraza dönüştü. Sorgulanan ve itiraz edilen de ABD’nin dünyadaki diğer milletlere silah, ambargo, yaptırımlar ve kısıtlamalarla öğretmeye çalıştığı “Demokrasi” kavramı, “İnsan hakları” ve “Özgürlükler.”

ABD, kendinde artık var olmayan bir uygulama ve kavramı başkalarına nasıl öğretip, örnek olacak o da başka bir konu.

ABD sokaklarında artık “küreselcilerle”, “Amerikalılar” çekişiyor. ABD başka ülkelerde uygulamaya koyduğu bu durumla nasıl baş edecek belli değil zira ne “Ulusal Muhafızlar”, ne de “Federal Polis, Ulusal Polis ve de Eyalet Polisi” bunu durdurabilecek gibi durmuyor. Zaten polis sistemi de küreselci değil, ulusalcı Amerikalılardan oluşmakta. Bir dönem Türkiye’de de uygulamaya koydukları “kardeşi kardeşe vurdurtmak” yöntemi şimdi kendi içlerine sıçramış durumda.

ABD halkındaki “sandığa güven” ve “sandıktan çıkan iradeye saygı” erozyona uğramış durumda. ABD halkı sadece zenginlerin değil, halktan vasat insanlarında katılabileceği, çok partili seçim ve demokrasiyi istediklerini dile getirmeye başladı. Küreselcilerin de hiçbir koşulda, halkın istediği şekil ve yapıdaki demokrasiyi kabul etmeyecekleri kesin. Küreselciler, an itibarı ile ellerinde tuttukları gücü de halka kaptırmamak için elden geleni yapacaklar.

ABD’de yaşanan kalkışma gerçekte bir başlangıç değil, uzun soluklu bir sürecin yarattığı “sonuç”tur.

ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın, seçim zaferinden sonra 8 Kasım 2016 günü balkondan yaptığı konuşmasında ABD ekonomisinin kötü gidişinden ve bu gidişatın da bir takım huzursuzluğu da beraberinde getireceğinden bahsetmiştir. İktidarı döneminde gerçekleştirmeye çalıştığı ekonomik himayecilik ve bu doğrultuda Suriye’den ve bazı ülkelerden çekilme kararı kendi siyasi sonunu da hazırlamıştır. Kongre baskını bize, ABD’de iki kampın var olduğunun ve kesin çizgilerle bölünmenin başladığının haberini vermekte.

ABD’de yaşanan bu sokak olayları, 2021 yılında başlamak üzere ABD’nin artık NATO’da ve Batı dünyasında eskisi kadar etkili olamayacağının işaretini vermekte. Bu olayların yerel boyutta kalmayacağı, küresel bir boyut kazanacağı veya da kazandırılacağı kesin.
Daha da önemlisi; ABD’nin, sokaklarında gerçekleşen olayları, insan hakları ve demokrasi çerçevesi içinde çözememesi durumunda, dağılma sürecine girmesi kaçınılmaz gibi. Bana göre geri dönüşü olmayan bu sürece girildiğinde de ABD’nin dağılış süreci ve sonuçları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılım sürecinden daha çok acı verici olacak. Tüm bunlar ışığında günümüzden başlamak üzere, dünyanın istikrarsız bir sürece gireceği ve bir güvenlik sorununun yaşanacağı ihtimali de kehanet değil.

Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını konusunda büyük bir belirsizlik olduğunu belirterek, GSYH'de bu yıl için yaklaşık yüzde 3,5 artış beklediklerini bildirdi.


Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, Alman ekonomisi ve sanayisinin 2021'deki durumuna ilişkin düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Kovid-19 sonrası ekonomik toparlanmanın tehdit altında olduğunu söyledi.


Russwurm, "Koronavirüs salgınının daha da genişlemesi konusundaki belirsizlik büyük, ekonomik durum hala zor." dedi. 
Belirsizliğin yüksek olmasından dolayı Alman ekonomisinde kriz öncesi seviyeye dönüşün bu yıl olmayacağını belirten Russwurm, "Ancak 2022'nin ilk yarısında kriz öncesi seviyeye dönme ihtimali yüksek." ifadesini kullandı.


Sanayinin Alman ekonomisi için önemine dikkati çeken Russwurm, 2021'de de Alman sanayisinin ülkenin ekonomisine ve refahına yön vererek lokomotif olacağını vurguladı. Alman federal hükümetine ve eyalet hükümetlerine Kovid-19 salgını politikasında "daha fazla öngörülebilirlik" ve "daha güvenilir bir planlama" çağrısı yapan Russwurm, "Umuda dayalı sembolik politika değil, kanıt ilkesine dayalı orta vadeli bir strateji..." ifadesini kullandı.


Siyasilerden geniş kısıtlamalar yerine farklılaştırılmış ve daha inovatif çözümler beklendiğini aktaran Russwurm, "Mümkün olan her yerde kısıtlamaların hafifletmesi için açık öneriler önemli. Daha az bürokrasi, daha iyi altyapı, inovasyon ve yatırım için daha fazla teşvik..." şeklinde konuştu. Russwurm, GSYH'de bu yıl için yaklaşık yüzde 3,5 artış beklediklerini de bildirdi. 

Bağlamına göre tanımı değiş mekle birlikte, en genel anlamıyla siyaset; örgütlü bir yapıyla, toplumun tümü için bağlayıcı kararları alma ve uygulama sanatıdır. Hükümet etmek anlamında da toplum ve devletle ilgili faaliyetlerin yürütülmesidir. Dolayısıyla da devlete ait kurum ve süreçleri ifade eder. Bununla birlikte, İktidarı ele geçirmek amacıyla sosyal, ekonomik ve kültürel alanları kapsayan çeşitli proje ve modellerle, toplumsal kesimlerin mutabakatını temin etmek, etkilemek ve ikna etmek amacıyla girişilen faaliyetler bütününü de siyaset olarak tanımlamak mümkündür. Özetle, politika veya siyaset; ortak bir hareket tarzında hemfikir kılmak üzere yapılan söylem ve eylemler bütünüdür.
 
Farklı tanımlanma biçimleri olmakla birlikte, bilim; materyal ve fiziksel evrenin davranış ve doğası nın; gözlem, deney ve ölçüme dayalı olarak sistematik bir yakla şımla incelenmesi ve bu olguları, genel olarak tanımlamak için yasaların oluşturulmasıdır. Başka bir deyişle küresel insan çabası sonucu elde edilen sistematik bilgidir.
 
Peki, bilim ve siyaset arasındaki ilişki nedir?
Siyaset, özü itibarı ile, toplum kesimlerinin; ortak bir eylemde hemfikir olmalarını sağlamakla ilgilidir. Bu olgu, karar vermede, meşruiyetin kaynağı konusunda önceden fikir birliğine varılmasını gerektirir. Mevcut siyasi sistemlerde, tamamen rasyonel ve kanıta dayalı meşrui yet kaynağı da maalesef yoktur. Hepsi de bir şekilde az ya da çok, tartışılması mümkün olmayan, dogmatik yaklaşımlara başvururlar. Din ve inanç değerleri, doğası gereği dogmatiktir. Bu tabu kabul edilen özelliği nedeniyle, yönetimler tarafından çok rahatlık la ve sıklıkla politik meşruiyet kaynağı olarak tercih edilmektedir. Benzer şekilde, çoğu zaman ideolojiler de dini doğma düzeyinde, meşruiyet kaynağı olarak kullanılmaktadır.
 
Teokratik veya ideolojik devlet yapılarında; dogmaya dayalı oluşturulan anayasalar; tartışılamayan, sorgulanamayan bir otorite kaynağı olarak görülmektedir. Halbuki bilimin özü, felsefesi ise tartışmak, yorumlamak ve soru sormaktır. Tarihsel perspektiften bakıldığında; bu çatışmanın; özellikle de arazi, arsa, maden doğal kaynak başta olmak üzere her türlü kıt ekonomik varlığın, büyük oranda bireyin yerine, devletin mülkiyetinde olduğu ülkelerde çok daha şiddetli yaşandığı da bilinen bir gerçektir.
 
 Kaçma, kurtulma şansı olmasına karşın, savunmasında, jüriyi nabızlarına uygun şekilde ikna etmeyi seçmemiş, onla ra yalvarmamış, bilim dışı davranmamış olan sorduğu sorularıyla kamu düzenini bozduğu gerekçesiyle yargılanan Sokrates’in, baldıran zehiri içmeyi tercih ettiği, Dünya’nın döndüğü iddiasından vazgeçmeyen Galileo’nun, Papa tarafından ciddi baskılara maruz kaldığı, Mendel genetiğinin, ideolojiyi dogmatik olarak esas alan Stalin yönetiminde nasıl bastırıldığı, bilinen gerçeklerdir. Günümüzde de bilimi baskılama, vesayet altına alma, araçsallaştırma girişimleri; ABD gibi liberal demokrasilerde de, bizim gibi devletin ekonomideki mülkiyetin hakimi olduğu ülkelerde de vardır. Bizim gibi ülkelerde; ister merkezi, ister yerel düzeyde olsun, iktidarlar; ekonomik kaynakların yandaşlara dağıtılabilmesine fırsat veren mülkiyet sistemi nedeniyle, bilimi vesayet altında tutmakta, araçsallaştırmakta yarışmaktadırlar. Kanal İstanbul, Covit 19 salgını gibi tartışmalarda olduğu gibi; düzeysiz tartışmacılar aracılığı ile bilim araçsallaştırılmak suretiyle siyasi üstünlükler kazanmanın, yönetim stratejilerinin, ayrılmaz bir parçası haline getirilmektedir. Esas itibarıyla, bilim; dogma zayıf olduğunda güçlü olabilir. Politik sistemler; meşruiyet kaynağı olarak dogmaya dayandığı sürece, kaçınılmaz olarak bilim ve bilim insanlarıyla çatışacak, onları bastırmak yada vesayeti altına almak için harekete geçecektir.
 
Covit salgını göstermiştir ki bilim; doğruluk alanıdır ve tekrarlayıcı sistemle, deneyimlere yönelik gözlemlere dayanır. Korku ve kaygılarımızı giderecek en önemli araçtır. Tıpkı dünyanın her yerin de azot ve oksijenin belirli yüzdelerle karışımı olarak biline hava gibi. Gerek 1 ve 2. Dünya savaşları, gerekse soğuk savaş dönemleri, dünya siyasetinin bilim tarafından nasıl etkilendiğine en iyi örneklerdir.
 
Sonuç olarak, ister iktidar, ister muhalefet olsun, siyaset kurumu; bilimi vesayeti altına alma girişimine sapmadan, araç sallaştırmadan, amaçları doğrultusunda değerlendirmelidir. Ülkemizi, Büyük Önderimizin de hedeflediği “Çağdaş Uygarlık “ seviyesine çıkaracak da bu yaklaşım olacaktır. Çünkü “Dünyada Herşey İçin; Medeniyet İçin, Hayat İçin, Muvaffakiyet İçin En Hakiki Mürşit İlimdir”.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Soest Mimar Sinan Camii toplum sağlığı ve toplumsal sorumluluk bilinci ile korona virüsle mücadele kapsamında şehrin belediyesine 5 yüz adet maske bağışladı.

Soest DİTİB Mimar Sinan Camii dernek başkanı Seyit Ali Yıldırım ve din görevlisi Şevki Çalışkan korona virüsle mücadele kapsamında kadınlar kolunun desteğiyle hazırlanan 5 yüz adet maskeyi şehrin Belediye Başkanı Dr. Eckhard Ruthemeyer’e iletti.

 

 

Soest DİTİB Mimar Sinan Camii dernek başkanı Seyit Ali Yıldırım ve din görevlisi Sevki Çalışkan ve kadınlar koluna teşekkür eden Başkan Ruthemeyer, yaşanılan zor süreçte bu desteğin önemli olduğuna ifade etti. Başkan Ruthemeyer, maskelerin Soest şehrinde tüm gün açık ilköğretim okullarınına, öğretmenlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacağını söyledi.

Soest DİTİB Mimar Sinan Camii kadınlar kolu başkanı Miyase Görkem’de şehirlerindeki Türk terzilerin desteği ve gönüllü kadın üyelerle birlikte hazırladıkları maskeleri şehir belediyesine böyle bir bağışta bulunmayı uygun gördüklerini ifade etti.

Emniyetin, yaşlılar yurdunun, okulların, diğer kurumların ve ihtiyaç sahiplerinin taleplerine göre dikim yapıldığını belirten Yıldırım, “Cami derneği olarak yaşadığımız şehirde en büyük ihiyacın maske ve bizim de desteğimiz olsun düşüncesiyle şehir belediyemize destek sunmak istedik” dedi.

 

 

 

 

Son dört yıldır düşüş yaşanan Almanya’ya sığınmacı başvurusu sayısı 2020 yılında da 76 bin 61’de kaldı. Bu rakam bir önceki yılla kıyaslandığında yüzde 31.5 daha az. Geçen yıl yaklaşık 111 bin kişi Almanya’dan sığınma talebinde bulunmuştu.

FEDERAL İçişleri Bakanı Horst Seehofer sığınmacı başvuru sayısının düşmesini kendilerinin yürüttüğü göç politikasının başarısı olarak değerlendirdi. İçişleri Bakanı Seehofer “Göçe yönelik aldığımız önlemler etkili oldu” dedi. Almanya’dan sığınma talebinde bulunanlar arasında ilk üç sırada Suriyeliler, Afganlar ve Iraklılar bulunuyor.

 

 

TÜRKİYE DÖRDÜNCÜ SIRADA
2020 yılında 25 bin 373 Suriyeli sığınma talebinde bulunurken, 8 bin 51 Afgan da Almanya’dan koruma istedi. Almanya’dan sığınma talebinde bulunan Iraklıların sayısı ise 7 bin 355 olarak açıklandı. Başvuru sıralamasında Türkiye’den gelenler dördüncü sırada yer alıyor. 5 bin 196 Türkiye kökenli Almanya’ya geçen yıl iltica başvurusunda bulundu.

‘DOĞRU YOLDAYIZ’
Seehofer, sığınma isteyenlerin sayısının düşük olmasının sadece koronasalgınıyla ilgili olmadığını belirtirken “Son dört yıldır rakamlar düşüyor. Biz bir yandan önlem alırken diğer yandan da zor durumda bulunan insanlara yardım ettik ve onları Almanya’ya getirdik. Biz doğru yoldayız” dedi. Almanya’da doğan ve bir yaşın altına olan 19 bin 589 bebek için de sığınma talebinde bulunuldu. Federal Göç ve Sığınmacı Dairesi geçen yıl 145 bin 71 sığınma başvurusunu sonuçlandırdı. Bir önceki yıl ise 183 bin başvuru karara bağlanmıştı. 2020 yılında 46 bin 586 sığınma başvurusu reddedildi.

Birlik Gazetesi üzerinden yeni yılda okuyucularımıza seslenmenin mutluluğu içerisindeyim. Güzel ülke Türkiye’den güzel ülke Almanya’ya gelen, burada yaşayan ve hayallerini bu ülkede kuran herkese merhaba diyerek başlamak isterim. Hepimizin evinde ve ailesinde sevincin bol, huzurun çok ve mutluluğun hiç eksik olmaması da en iyi dileklerimin kapağı olsun. İki yılık süre için bu topraklara gelenlerin bu topraklarda kalan başarılı çocukları geriye doğru baktığında 60 uzun yıl gördüğünü tahmin edebiliyorum. Bu bağlamda gelecek yıl Almanya IKG Enstitüsü ile birlikte faliyetler yaparak karatrenler ile gelenlerin unutulmaması için örnek proğramlara imza atmaya çalışacağız. TGMN Nürnberg olarak bu alandaki çalışma ve programlarımızı paydaşlarımız ile paylaşacak ve onların da görüşlerini alacağız. Bütün çabamız Türklerin Almanya literatürüne girmesi, arşivlerde yer alması ve Türk kimliğinin Almanya’ya katkılarının hep hatırlanmasıdır. Bu proğramların bilimsellik adına kurum ve kuruluşlar tarafından incelemeye alınması ise Almanya’da ilk andan itibaren Türklerin kabulü manasına gelecektir.
 
TGMN - Nürnberg Metropol Bölgesi Türk Toplumu olarak derneklerimiz arasında koordinasyon ve işbirliğine büyük önem veriyoruz. Bazı faliyetleri ortak yaparak, bazılarını ise destekleyerek  daha verimli geçmesi de bizim çalış-malarımız arasındadır. Çünkü bizim bir çok sorunumuz ortaktır, bir yabancı düşmanı şunun derneği veya camisi demiyor. Tehdit mektupları gelirken Konyalı başkan veya Karadenizli’lerin derneği diyerek seçmiyor. Ama gözü kapalı karanlık faşitlere göre Türkler bu ülkede fazlalık ve korkutup sindirerek sayıları azaltılmalı. Bunların karşısına güçlü, bilgili ve kararlı bir ses ve duruş gereklidir. Bunu başarabildiğimiz ölçüde sonuç alabiliriz. Bunları göç tarihinin 40 yılına şahitlik eden  biri olarak biliyorum.
 
İnsanımızın toplumsal anlam da moral yüklü ve geleceğe güvenli bakması da önemli bir etkendir. Tehdit mektubu alan, saldırıya uğrayan ve moral bozucu hakarete uğrayan derneklerimize destek olmak adına bir yandan yasal yollara başvurarak yerel güvenlik makamları nezdinde harekete geçerken, diğer yandan TGMN heyeti olarak ziyaretler gerçekleştirip yalnız olmadıklarını farkettiriyoruz. Íunun  iyi farkındayız ki, yasal ve moral bağlamında karşılığı verilmeyen her  karanlık güç, bir sonraki seferde daha çok ses getirmek adına tahmin edilemeyecek zararlar verebilir. Bunu bir korku olarak değil, bu ülkenin geç mişte yaşadığı acı tecrübelerden biliyoruz.
 
TGMN olarak hiç bir derneğimizin iç işlerine, seçimine, veya gelecekteki faliyetlerine karışmıyoruz. Bilakis her derneğimizin ve bizim insanlarımız tarafından kurulan ve hayata geçirilen kurumların faliyetlerini daha düzenli, verimli ve kaliteli yapabilmesini teşvik ediyoruz. Alman toplumunun gözünde derneklerimizin yaptığı faliyetler  “Türkler” olarak kilişeleniyor. 60 yılın sonunda pırıl pırıl gençlerimizin idaresindeki dernek faliyetleri artık bizim insanımı zın dışa vuran kalitesi olarak algılanıyor. Türklerin artık, Alman ya için artı değer olduğunu öne çıkarmaya çalışıyoruz.
 
Mecliste milletvekilimiz, bele diye meclislerinde parti sırasında oturan arkadaşlarımız var. Firmalarımızın sayısı her geçen gün artıyor. Başarıyı sürekli teşvik eden bir başkonsolosumuzun bölgemizde oldu ğu bir dönemde birbirimizin ufak tefek hatalarını da yok sayabilmeliyiz. Unutmayalım, Nürnberg ve çevresinde biz hepimiz 100 bin civarında bir Türk ailesiyiz. İmkanımız bol, herşeyimiz var, biraz şaka ama artık Adana Kebap yemek için Adana’ya gitmeye gerek yok, Plärrer meydanında en kralı var.
Birbirimizin hep hatasından bahsetmeyelim, o bana şunu yapmıştıyı geçelim. Sen ona yapma ki büyüklüğün ortaya çıksın. Affederek birlik olalım. İri olalım, diri olalım, ama mutlaka iyi insan olalım. Hayatta iyi insan olmak çok önemli. İyi insan olarak bazen kaybetseniz de insanlığınızdan ödün vermeyin. İyi insanlar kaybetse de üzülmezler, çünkü onlar ahlaklıdır ve adil dövüşürler. Ama sonunda mutlaka kazanırlar.
Bürgerschaft soll sich aktiv beteiligen und Ideen einbringen
 
Bereits seit mehr als 20 Jahren setzt die LEADER-Aktionsgruppe LAG Wein, Wald, Wasser e.V. im nördlichen Landkreis Würzburg erfolgreich zahlreiche Projekte für die Menschen wie das Walderlebniszentrum Gramschatzer Wald mit dem Sinneswandelpfad und dem Zahlenwald, den WeinKulturGaden in Thüngersheim oder der Wegkapelle „Wasser und Glaube“ in Kürnach um. Nun soll auch im südwestlichen Landkreis Würzburg LEADER in einer Aktionsgruppe etabliert werden, um von EU-Fördermitteln zu profitieren.
 
Die Kommunen aus den drei interkommunalen Allianzen „Fränkischer Süden“, „MainDreieck“ und „Waldsassengau im Würzburger Westen“ sowie der Markt Höchberg wollen mit Begleitung des Landkreises Würzburg am EU-Programm LEADER teilhaben, um zusätzliche Fördermittel in die Region zu holen und sich damit für zukünftige Herausforderungen fit zu machen.
 
Landrat Thomas Eberth ermuntert die Bürgerinnen und Bürger zur Mitwirkung: „Das LEADER-Motto heißt „Bürger gestalten ihre Heimat“. Und nur, wenn die Wünsche und Ideen von den Menschen vor Ort erarbeitet und entwickelt werden, lassen sich erfolgreiche Projekte verwirklichen, die die Region voranbringen – genau darauf freue ich mich gemeinsam mit den Bürgermeisterinnen und Bürgermeistern.“
 
Die vorgesehene neue LEADER-Region für den Landkreis Würzburg war bisher ein weißer Fleck auf der LEADER-Landkarte Bayerns. Um die neue Gemeinschaft auf den Weg zu bringen, haben die Kommunen das Nürnberger Planungsbüro PLANWERK Stadtentwicklung beauftragt, die Lokale Entwicklungsstrategie (LES) zu erarbeiten – eine der grundlegenden Voraussetzungen zur Aufnahme in die EU-Förderung. Das Büro hat schon viele LEADER-Regionen in Bayern bei diesem Prozess begleitet und verfügt somit über einen fundierten Erfahrungsschatz für die anstehende Aufgabe.
  
Online-Regionalkonferenz für alle Interessierten
Dieser Prozess wird im 2. Quartal 2022 abgeschlossen sein. Dazu haben die Planer ein umfassendes Programm zur Erstellung der Lokalen Entwicklungsstrategie (LES) vorgeschlagen. So wird es Workshops in den beteiligten Regionen geben, um die konkreten Inhalte der LES zu erarbeiten. In einer Regionalkonferenz am 16. Februar 2022 werden auch die Bürgerinnen und Bürger die Chance bekommen, ihre Wünsche und Vorstellungen zur Entwicklung der Region zu äußern. „Jeder Mensch hat gewisse Erfahrungen, Talente, Wissen und Expertisen, und wenn diese in den Prozess eingebracht werden, kann die zweite LEADER-Region im Landkreis Würzburg ein Erfolg werden“, ist sich Landrat Eberth sicher.
 
Die Veranstaltung findet als Videokonferenz statt. Interessierte können sich vorab bis zum 11. Februar 2022 telefonisch unter 0931 8003 5109 oder per Mail an Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! anmelden.
 
Das Landratsamt Würzburg und die Bürgermeisterinnen und Bürgermeister der Kommunen rufen deshalb alle Bewohner der Region auf, die Chance zu nutzen, sich in diesen Prozess einzubringen. Nur wenn es gelingt, die Bürgerschaft zu einer Beteiligung zu motivieren, wird die dann erstellte Lokale Entwicklungsstrategie mit ihren Projekten auch die Bedürfnisse und Wünsche der Bevölkerung der zukünftigen LAG Süd-West-Dreieck e.V. abbilden. "Die Erfahrung zeigt, dass vor allem LEADER-Regionen, denen es gelungen ist, eine breite Beteiligungsbasis zu aktivieren, beim späteren Umsetzungsprozess besonders erfolgreich waren" sagt PLANWERK-Büroleiter Gunter Schramm.
  
Hintergrund: Über LEADER
 
Das LEADER-Programm wird zusätzlich durch das Bayerische Staatsministerium für Ernährung, Landwirtschaft und Forsten unterstützt, damit die ländlichen Regionen auf ihrem Weg einer selbstbestimmten Entwicklung – ganz nach dem Motto "Bürger gestalten ihre Heimat" gestärkt werden.
 
LEADER steht für: Liaison entre les actions de développement de l'économie rurale; zu Deutsch: Verbindung zwischen Aktionen zur Entwicklung der ländlichen Wirtschaft. Das Förderprogramm LEADER ist eine Erfolgsgeschichte für die Entwicklung ländlicher Regionen in Bayern.
 
Für die bisherige Förderperiode 2014 – 2022 waren 68 LAGs in Bayern anerkannt. Damit umfasste das bayerische LEADER-Gebiet 86 % der Landesfläche und 58 % der Bevölkerung. Rund 126 Millionen Euro an EU- und Landesmitteln standen für die Projekte zur Verfügung. Die Erfolge des bisherigen LEADER-Programms sind seit 2001 überall in den Regionen Bayerns sichtbar und erlebbar.
 
Im Mittelpunkt stehen bei LEADER die lokalen Aktionsgruppen (LAGs). Hier arbeiten Kommunen, Vereine, Verbände, Unternehmen und Privatpersonen zusammen, um ihre Region aktiv zu gestalten. In Bayern sind die LAGs für alle Interessierten offen und als Vereine organisiert. Sie erstellen die Lokale Entwicklungsstrategie (LES) für ihre Region und setzen sie auch um – einschließlich der Entscheidung über die Projektauswahl. Diese professionellen Beteiligungsstrukturen in den LAGs gehören zu den besonderen Stärken von LEADER. Sie ermöglichen eine breite Einbindung der Akteure und Aktivitäten vor Ort sowie auf die regionalen Bedürfnisse ausgerichtete Strategien und Projekte.
 
Bildunterschrift:
Auch kleinere Gemeinden wie Holzkirchen können von EU-Fördermitteln profitieren, wenn sie sich in einer Allianz für das Programm LEADER bewerben. Das soll jetzt im südwestlichen Landkreis vorangebracht werden und die Bürgerinnen und Bürger sind aufgerufen, Ideen einzubringen.
 
Foto: Jan Schäfer