Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetine icabetle 13 Mayıs 2024 tarihinde Ankara’ya resmi ziyarette bulundu. Başbakan Miçotakis, Beştepe’deki Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Görüşme sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Miçotakis ortak basın toplantısı düzenledi.
 
Yakınlaşma ve iş birliğinin iki ülke halkı yararına olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında Batı Trakya Türk toplumuna da değindi. Azınlık konusunu iki ülke arasındaki beşeri bir dostluk köprüsü olarak gördüklerini kaydeden Erdoğan, “İlişkilerimizdeki olumlu atmosferin Yunanistan’daki Türk azınlık ve soydaşlarımızın haklarının karşılanmasına katkı sağlamasını bekliyoruz. Yunanistan’daki Türk azınlığı ve Türkiye’deki Rum azınlığı beşeri ve kültürel zenginliğimizin yapı taşlarıdır. Azınlıkların huzur ve refahının artması, ilişkilerimizi olumlu yönde etkileyecektir. Batı Trakya Türk Azınlığı’nın durumunda uluslararası hukukun gerektirdiği iyileştirmelerin yapılması yönündeki beklentilerimizi ifade ettim.” diye konuştu.
 
 Başbakan Kiriakos Miçotakis de konuşmasında kendisine ve heyetine gösterilen misafirperverlik için teşekkür ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Batı Trakya Türk toplumu hakkındaki sözlerine yanıt verdi. Lozan Antlaşması’yla belirlenen Yunanistan’daki azınlıkların iki halk arasındaki dostluk köprüsü olduğuna samimiyetle inandığını belirten Miçotakis, “Bir taraftan nüfus bakımından ciddi anlamda küçülmüş olsa da Yunan azınlık Türkiye’nin kültürel ve sosyal yaşamını zenginleştirmektedir. Ancak bunu devam ettirebilmesi için Türk devletinin yardımına ihtiyacı var. Trakya’da ise Hristiyan ve Müslüman vatandaşlarımız, Yunanistan ve Avrupa Birliği’nin kendilerine sağladığı eşit fırsatlarla, uyum içinde yaşamaktadırlar. Sizi temin ederim ki ben de bu amaca sabitlenmiş durumdayım. Dediğim gibi; azınlığın dini bir azınlık olarak tanımlaması Lozan Antlaşması’nda açıkça belirlenmiştir. Yunan devletinin Trakya’daki Müslüman azınlığın huzuru sağlanması, yasalar önünde eşitliğin uygulanmasıyla mümkün oluyor. Aynı zamanda ülkemizdeki Müslümanlar için özel bazı önlemler de alınmaktadır. Müslüman azınlığın, Yunan siyasi ve kültürel yaşamına faal olarak katılımını bir başarı olarak görüyoruz. Türkiye’deki sürekli azalan Yunan azınlık da aynı durumu yaşasaydı çok iyi olurdu.” dedi.
 
Konuyla ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu 
(ABTTF) genel Başkanı Halit Habib Oğlu, Yaptığı basın açıklamasında, “Başbakanımızın da işaret ettiği gibi Batı Trakya Türk toplumu olarak bizler ülkemiz ve anavatanımız arasında dostluk ve barış köprüsüyüz ve hükümetin irade göstermesi halinde diyalog ve iyi niyetle sorunlarımızın mutlaka çözüleceğini inanıyoruz. Bu noktada hükümetin başı olarak başbakanımızı ivedi bir şekilde sorumluluk almaya davet ediyoruz.”dedi. Ve şöyle devam etti(
 
Konuyla ilgili olarak Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu, “Fikir ayrılıkları ve bazı temel konulardaki anlaşmazlıklara rağmen anavatanımız ve ülkemizin liderlerinin diyalog masasında kalmayı sürdürmek istediklerini beyan etmeleri iki ülke arasındaki ilişkilerin geleceği açısından sevindirici ve ümit verici. Ancak ülkemizin başbakanı geçtiğimiz aralık ayında Atina’da yapılan görüşmede olduğu gibi Ankara’daki görüşmede de toplumumuzun varlığını ve kimliğini maalesef bir kez daha inkar yoluna gitti. Konuşmasında anavatanımızdaki ‘Yunan azınlık’tan bahseden ve etnik kimliğe vurgu yapan Başbakan Miçotakis, söz konusu biz olunca Trakya’daki ‘Müslüman azınlık’ ifadesini kullanarak Türk kimliğimizi yok saydı. Ancak başbakanımızın kendisinin de çok iyi bildiği üzere Lozan Antlaşması’nda yalnız ve yalnız ‘gayrimüslim azınlıklar’ ifadesi yer alıyor. Bu gerçeği başbakanımıza bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Başbakanımız toplumumuzun ülkemizin ve Avrupa Birliği’nin sağladığı eşit fırsatlarla Yunan siyasi ve kültürel yaşamına faal olarak katıldığını ileri sürüyor ancak gerçekte yaşanan bunun tam tersi. Toplumumuzun Lozan Antlaşması ile teminat altına alınan eğitim ve dini özerkliği bugün büyük ölçüde gasp edilmiş durumda. Üç derneğimizle ilgili aleyhindeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını Avrupa Konseyi’nin tüm uyarılarına rağmen 16 yıldır uygulamayan ülkemiz, uluslararası hukuku ve hukukun üstünlüğü ilkesini hiçe saymaya devam ediyor. Başbakanımızın da işaret ettiği gibi Batı Trakya Türk toplumu olarak bizler ülkemiz ve anavatanımız arasında dostluk ve barış köprüsüyüz ve hükümetin irade göstermesi halinde diyalog ve iyi niyetle sorunlarımızın mutlaka çözüleceğini inanıyoruz. Bu noktada hükümetin başı olarak başbakanımızı ivedi bir şekilde sorumluluk almaya davet ediyoruz.” dedi.

Almanya'da yaşayan Türk iş insanı, restoranına gelen konukları 28 farklı ülkeden çalışanıyla ağırlıyor.


İkinci Dünya Savaşı'nda yıkıma uğrayan Almanya'nın iş gücü açığını kapatmak için 1960'lı yıllarda Almanya'ya giden Türk gurbetçiler, bugün başarılarıyla dikkati çekiyor.

Almanya'da yatırım yapan, istihdam sağlayan, vergi veren iş insanları, yerel yöneticiler ve Alman halkı tarafından da takdir görüyor.

Konya'dan Münih'e giden, oradan da Nürnberg'e yerleşen ailenin işletmelerinde 350 kişi çalışıyor.

Nürnberg'de gıda toptancılığı, restoran ve kafe işletmeciliği yapan Ahmet Can, AA muhabirine, aile büyüklerinin ardından 1989'da Almanya'ya geldiğini söyledi.

Münih'te gıda toptancılığıyla başlayan iş yaşamlarının restoran ve kafe işletmeciliğiyle sürdüğünü belirten Can, "Nürnberg'de bizden toptan gıda alan bir iş yerini, borçları karşılığında devralmak durumunda kaldık. 'Burayı alalım' diye ben ısrar etmiştim. Almanya'ya yeni gelmiştim. Ağabeylerim 'Sen dil bilmiyorsun, kimseyi tanımıyorsun, burada yapamazsın' dediler. Bir süre dükkanda ikamet ettim. Devraldığımız ilk gün sadece bir marka bir makarna satabilmiştim. Baktım böyle olmuyor. Buradaki Türk arkadaşlarımın da yardımıyla bir Türk matbaacı buldum. Bulgurun, fasulyenin, çayın kilogram fiyatının yazılı olduğu kampanyalı ürünlerin broşürlerini sabaha kadar Türklerin oturduğu evleri dolaşıp posta kutularına attım." diye konuştu.

Bir anda dilini bilmediği, adres bulamadığı bir şehirde iş yaşamına atıldığını anlatan Can, şöyle devam etti:

"Bir ev kiralamıştım, evin yolunu bulamadım ancak gittim dükkanımızı buldum. Bir baktım ki sabahın erken saatlerinde dükkanın önünde 60-70 müşteri sıraya geçmiş bekliyordu. Ucuzluk reklamlarını içeren broşürleri alanlar dükkanın önüne gelmiş. Birkaç ay içerisinde işler bayağı yoğunlaştı. İki sene içinde zirve yaptık. Almanya genelinde 28 şube açtık. 2000 yılına kadar aile şirketi olarak devam ettik. Kardeşlerle ortaklığımız bitince restoran işine girdim. Şu anda kendi iş yerlerimde 50 kişi çalıştırıyorum ancak kardeşlerim ve çocuklarının da yerleri ile birlikte 350 kişi istihdam ediyoruz."

Almanya'da yaşayan yabancıların çoğaldığını, Türkler ve Almanlar kadar iş yerlerine başka milletlerden kişilerin de ilgi gösterdiğini ifade eden Can, "Müşterilerimizin yüzde 70'i yabancı oldu. Nürnberg'in yaklaşık 600 bin nüfusu var. Kentin belediye başkanı geçtiğimiz gün yüzde 51'ini yabancıların oluşturduğunu söyledi. Nürnberg'e ilk geldiğimde bir kişi bile tanımıyordum şimdi ise bu şehirde yaşayanların yüzde 80'ini tanıyorum." dedi.

 

"Türk mutfağının 100 çeşidini 28 dille sunuyoruz"

Can, çok sevdiği Mevlana'nın felsefesi ve öğretilerinin iş yaşamına da yansıdığını dile getirdi.

Türk mutfağından 100 civarında çeşit sunduklarını anlatan Can, "Bir nevi Türk kültürünü ve mutfağını da tanıtan bir elçilik görevi yapıyoruz. Türk, Makedon, Arnavut, Bulgar, Ermeni, Ukraynalı, Alman, Iraklı, Pakistanlı, İtalyan gibi 28 ayrı ülkenin vatandaşı çalışanımız var. Kim gelirse gelsin hiç dil sorunu yaşamıyor. Çalışanlarımızın hepsine de zaten Türkçe öğretiyoruz. Çoğu Türkçe de konuşuyor. Türk mutfağını hiç tanımayan yabancıların Anadolu'nun lezzetlerini çok beğendiğine şahit oluyoruz." ifadelerini kullandı.

Aynı zamanda Türkiye'ye döviz kazandırdıklarını kaydeden Can, "Bütün işletmelerimin dekorlarını Türkiye'den getirdim. Tabağından tenceresine, bardağından çatalına kadar her şey Türkiye'den. Kullandığımız gıda ürünlerinin de ülkemizden olmasını tercih ediyoruz." dedi.

Almanya'ya entegre olduklarını vurgulayan Can, "Çok vergiler ödüyoruz. Bu şehrin kalkınmasına katkımız var. Bunu da Alman kurumları takdir ediyorlar. Alman halkı da takdir ediyor." diye konuştu.

 

Türkçe öğrenen çalışanlar müşterilerle farklı dilleri de konuşuyor

 

Arnavutluk'tan 8 yıl önce Almanya'ya geldiğini ifade den Fikret Alili, Türkçeyi restoranda çalışırken öğrendiğini, başka ülkelerin vatandaşları ile kardeşlik içinde çalıştıklarını dile getirdi.

Bulgaristan Türkü olduğunu söyleyen Necla Hasan da bir aile gibi olduklarını, iş yerinde yabancılık çekmediğini belirtti.

Pakistan'dan 10 yıl önce Almanya'ya geldiğini dile getiren Salık Sheet de döner tezgahında çalıştığı restoranın yemeklerinin çok lezzetli olduğunu söyledi.

Kuzey Makedonyalı Orhan Muharemi ise restoran çalışanlarının gelen müşterilerle her dili konuşabildiğini ifade etti.

 

 

 

 

 

 

 

Uzun yıllardan beri Würzburg Belediyesi karşısındaki tarihi Vierröhrenbrücken meydanında hemen her meyvenin dondurma çeşitlerini Würzburglulara ve şehre gelen misafirlere sunan Manuel Ersay, lezzetlerin efendisi dondurmaları gururla sunmaya devam ediyor. Ersay açıklamalarında, "Dondurma konusunda iddialıyız. Ama daha da önemlisi güleryüzlü personelimizle her şeyin en güzelini misafirlerimize sunmak istiyoruz. Almanya'nın birçok şehrinden bize misafir olarak gelenlerin Würzburg dediğinde bizim dondurmalarımızı hatırlamalarını istiyoruz. Çünkü samimi insanların sunduğu lezzetler insanların mutluluğu için çok önemlidir." şeklinde konuştu.

 

Dondurmalar dışında kahvelerinin de iddialı bir keyif içeceği olduğunu belirterek tarihçi arkadaşım bu alanda önemli çalışmaları var. Bu meydan asırlar önce Türk kahvesinin içildiği bir mekandır. Bizim de 3 asır sonra burada özenle hazırladığımız kahveleri misafirlere sunmamız başka bir güzelliktir." şeklinde konuştu.

 

Bilindiği gibi kültürel anlamda 330 yıl önce Türk Kahvesi Vierröhrenbrunnen adlı meydanda içilmiş ve bahsi geçen meydanda sarapçıların belediyeye karşı protestoları gerçekleşmişti.

 

 

 

 

Gemeinsam die Ausbildung in der Pflege stärken – das ist das Ziel des neu gegründeten „Ausbildungsverbundes Generalistik im Landkreis Kelheim“. Hintergrund der Gründung ist das zum 1. Januar 2020 in Kraft getretene Pflegeberufegesetz, mit dem die bisherigen Ausbildungen in den Bereichen Altenpflege, Gesundheits- und Krankenpflege sowie Kinderkrankenpflege in einer generalistischen Pflegeausbildung zusammengeführt wurden.

 

Die Auszubildenden absolvieren im Rahmen ihrer Ausbildung Einsätze in verschiedenen Versorgungssektoren (z.B. stationäre Akutpflege, stationäre Langzeitpflege, ambulante Langzeitpflege), was sie nach erfolgreichem Abschluss dazu befähigt, Menschen aller Altersstufen und gesundheitlichen Problemlagen pflegerisch qualitativ hochwertig zu versorgen.

 

Um Synergien bestmöglich zu nutzen, einheitliche Strukturen und Qualitätsstandards zu etablieren und die Attraktivität der Pflegeausbildung für junge Menschen spürbar zu steigern, wurde jetzt der „Ausbildungsverbund Generalistik im Landkreis Kelheim“ gegründet. Die Gründung wurde vom Bayerischen Landesamt für Pflege mit einer Förderung unterstützt. Als Vertretung des Landkreises stand die Geschäftsstelle der GesundheitsregionPlus dem Ausbildungsverbund in der Startphase koordinativ und organisatorisch zur Seite.

 

„Für die Schulen und Träger der praktischen Ausbildung bedeutet die generalistische Pflegeausbildung eine große Herausforderung, die mit erheblichem organisatorischen Aufwand verbunden ist. Kooperations- statt Konkurrenzdenken soll den Weg der Pflegeausbildung in Richtung Zukunft und gemeinsamer Überwindung des Fachkräftemangels bereiten. Eine vertrauensvolle Zusammenarbeit vor Ort wird entscheidend sein, um die Vielzahl der erforderlichen Praxiseinsätze langfristig bestmöglich koordinieren zu können.“

 

Franziska Neumeier, Geschäftsstellenleiterin der GesundheitsregionPlus Landkreis Kelheim

 

Bereits seit Mitte des Jahres 2022 treffen sich Vertreter der an der Pflegeausbildung beteiligten Einrichtungen unter dem Dach der GesundheitsregionPlus Landkreis Kelheim regelmäßig, um die neue Ausbildungsform zielgerichtet und qualitätsorientiert zu organisieren. In einem Kooperationsvertrag sind nun die Zusammenarbeit sowie die Rechte und Pflichten der Verbundpartner geregelt. Der aus Vertretern von acht an der Pflegeausbildung beteiligten Einrichtungen bzw. Trägern bestehende Verbundbeirat verantwortet die Wahrnehmung gemeinsamer Interessen sowie die Aufnahme neuer Kooperationspartner.

 

Gemeinsam sollen einheitliche Prozesse entwickelt werden, die zu einer Qualitäts-steigerung in der Pflegeausbildung beitragen und den Verwaltungsaufwand für einzelne Verbundpartner reduzieren werden. Als erste Maßnahme wurde ein dreiteiliges Fortbildungsangebot zur berufsqualifizierenden Sprachförderung in der Pflegeausbildung realisiert, das von den Lehrkräften und Praxisanleitungen sehr gut angenommen wurde und eine der zentralen Herausforderungen in der Pflegeausbildung adressiert.

 

„Die Ausbildung qualifizierter Pflegefachkräfte funktioniert nur, wenn alle Beteiligten an einem Strang ziehen. Mit der Gründung des Ausbildungsverbundes wurde nun eine gute Grundlage zur Sicherung von Ausbildungsstandards, Qualität und Kommunikation zwischen den Kooperationspartnern gelegt, von der alle Beteiligten nur profitieren können.“

 

Hans-Martin Linn, Geschäftsleiter des Passauer Wolfs Bad Gögging und Vorsitzender des Verbundbeirats des Ausbildungsverbundes Generalistik im Landkreis Kelheim

 

Im Rahmen einer feierlichen Gründungsveranstaltung wurde nun der Kooperationsvertrag von den Gründungsmitgliedern unterzeichnet. Neben den beiden Pflegeschulen des Landkreises, den Döpfer Schulen Kelheim und dem Institut für Aus-, Fort- und Weiterbildung im Gesundheitswesen e.V. in Mainburg beteiligen sich verschiedene Träger der praktischen Ausbildung am Verbund. Mit der Unterzeichnung der Vertragsunterlagen fiel nun der offizielle Startschuss für den Ausbildungsverbund. Landrat Martin Neumeyer freut sich über die trägerübergreifende Zusammenarbeit und bedankt sich bei allen Beteiligten:

 

„Mit der Gründung des Ausbildungsverbundes Generalistik im Landkreis Kelheim haben wir eine wertvolle Basis für die Ausbildung von qualifizierten Pflegefachkräften geschaffen, die für die Zukunft des Landkreises eine zentrale Bedeutung haben. Pflegekräfte werden zukünftig mehr denn je gebraucht, daher freue ich mich sehr über diese trägerübergreifende Zusammenarbeit, bedanke mich bei allen Beteiligten und wünsche dem Verbund viel Erfolg!“

 

Landrat Martin Neumeyer

Bielefeld kentinin Brackwede semtinde eski adıyla Mannesmann Camii olarak kurulan ve 1989 yılında Diyanet İşleri Türk İslam Birliği‘ne (DİTİB) bağlanan ve 2005 yılında adı değiştirilen Vatan Camii, şehrin uyum ödülüne layık görüldü.

 

Bielefeld’de bir ilki düzenlendi

Bielefeld Belediyesi Konferans Salonu’nda Entegrasyon Konseyi tarafından ilki düzenlenen “50 Yıl Uyum Ödülü” törenine, şehirde dini, sosyal ve kültürel alanında 50 yılını dolduran sivil toplum kuruluşlarının başkan ve yöneticilerinden oluşan 400’ü aşkın davetli katıldı.

Bielefeld Belediye Başkanı Pit Clausen ve Entegrasyon Konseyi Başkanı Murisa Adiloviç’in katıldığı ödül töreninde, şehirde uyuma yaptığı katkıdan dolayı sivil toplum örgütlerine teşekkür belgesi takdim edildi.

Bielefeld kentinde Brackwede semtinde 50 yılı aşkın hizmet verdiklerini söyleyen DİTİB Vatan Camii dernek başkanı Murat Kayıplar, bu ödülü camimizin kurucuları birinci nesil büyüklerimizin ve cemiyetimizin adına aldığını söyledi.

 

Ödülün aynı zamanda camilerin Bielefeld kentine hem katkı hem de uyum sağladığının güzel bir kanıtı olduğunu ifade eden Kayıplar, “Mannesmann Camii, 1960’lı yıllarda Mannesmann fabrikasına işçi olarak gelen büyüklerimiz bir araya gelerek barakada bir cemiyet kurdular ve namaz kıldılar. Bu cemiyetimiz şimdi bir külliye olarak hizmetlerine devam ediyor. Camimizin bugünlere gelmesinde maddi ve manevi katkı sunan büyüklerimizi minnetle anıyoruz. Ebediyete göç edenleri rahmetle anıyor, hayatta olanlara sağlıklı ve hayırlı uzun ömürler diliyorum. Bu ödülü camimiz adına Bielefeld Belediye Başkanı Pit Clausen’den aldık” diye konuştu.

DİTİB Vatan Camii dernek başkanı Murat Kayıplar, Bielefeld Belediye Başkanı Pit Clausen ve Entegrasyon Konseyi Başkanı Murisa Adiloviç’ten teşekkür belgesini aldı.

Türkiye siyaseti içerisinde bir çok soruna Avrupa'dan getirdikleri çözüm önerileriyle dikkat çeken Saadet Avrupa yetkili kurulları, Almanya'nın çifte vatandaşlık konusundaki yasa değişikliklerinden sonra kendilerini yeni bir ev ödevinin içinde bulduklarını belirterek, "Bu aziz millet için Türkiye'de olduğu gibi burada da sorumluluk her alanda sorumluluk alıp ç;y[m önerileri getirmeye hazırız" şeklinde konuştular.

 

Ayber'e açıklamalarda bulunan Saadet Partisi Avrupa Teşkilatları Başkanı Samet Sami Temel, “Saadet Avrupa kadroları olarak sadece Türkiye siyaseti ile değil, Avrupa'nın her ülkesindeki siyasi oluşum, yasa ve yönetmelik değişiklikleri de bizi ilgilendiriyor. Mesela Almanya'da yeni çifte vatandaşlık yasası değişikliği oldu. Bu konuda nelerin değiştiğini ve milletimizin hayrına hangi sonuçların çıkacağı, çok büyük olduğunu belirten partileri pek ilgilendirmiyor. Büyük olmaktansa samimi olmanın daha önemli olduğunu bu aziz millet meclis çalışmalarımızdan biliyor. Bu bağlamda arkadaşlarımız ile önemli değerlendirmelerde bulunduk” şeklinde konuştu.

 

 

 

Türklerin her problemi kendileri için önemli bir siyasi görev olduğunu belirten Samet Sami Temel, “Çifte vatandaşlık yasası her şeyden önce hem siyasi alanımızı hem de sorumluluklarımızı artırdı. Saadet Avrupa artık Almanya siyasetini de yakından takip edecektir. Yıllardır bizim samimi teklifimiz olan çifte vatandaşlık konusundaki çalışmalarımız nihayet sonuca erdi. Çok sayıda insanımız artık hem Türkiye hem de Almanya siyaseti ile yakından ilgilenebilecek. Çünkü çok sayıda Türk Alman vatandaşlığı alacak ve aynı şekilde sadece Alman pasaportu taşıyanlar da Türk vatandaşı olabilecekler. Samimi Saadet kadroları ise hem Türk hem de Almanya siyasetine demokrasi adına önemli katkılarda bulunacaktır.” şeklinde konuştu.

 

 

 

Die Stadt Würzburg, vertreten durch den Leiter der städtischen Forstbetriebs Karl-Georg Schönmüller, ist seit kurzem Mitglied im Ausschuss des Bayerischen Waldbesitzerverbandes. Der Ausschuss ist zuständig für die Wahl des Vorstandes und die strategische Ausrichtung des Waldbesitzerverbandes in forstpolitischen, betriebswirtschaftlichen und rechtlichen Fragen der Bayerischen Forstbetriebe. Als Besonderheit in Bayern wählt der Ausschuss alle zwei Jahre eine Waldkönigin und die Bayerische Waldprinzessin. 25 Vertreter des bayerischen Waldbesitzes, von Kleinprivat- über Kommunal- bis Staatswald oder Forstliche Zusammenschlüsse bilden den Ausschuss.

Bürgermeister und Umweltreferatsleiter Martin Heilig gratuliert Karl-Georg Schönmüller zum Einzug in den Ausschuss und sagt: „Holz ist ein elementarer Baustein einer klimaneutralen Wirtschaftsweise. Holz ist nachhaltig, regional und vielfältig einsetzbar. So werden aus dem Stadtwald Würzburg nicht nur Bau- und Möbelholz geliefert, sondern in innovativen Holzwerken werden aus Laubhölzern ökologisch hochwertige Textilstoffe gefertigt. Doch ein Großteil der Wälder, auch der Würzburger Stadtwald, besteht aus nicht klimastabilen Bäumen. Wir müssen die Wälder an ein wärmeres Klima anpassen und mit vielfältigen, naturbasierten Strategien der Klimakrise entgegensteuern. Mit der Mitgliedschaft im Ausschuss des Bayerischen Waldbesitzerverbandes vernetzt sich die Stadt Würzburg insbesondere in den Bereichen der Holzvermarktung, der Forstpolitik und Inwertsetzung von Ökosystemleistungen.“

Der Stadtwald Würzburg umfasst ein Areal von 952 Hektar. Über 50 Hektar, davon das 23,5 Hektar große Naturwaldreservat Waldkugel, sind als Naturwald ausgewiesen und damit aus der Bewirtschaftung herausgenommen. Über 900 Hektar werden naturnah genutzt. Die städtischen Waldflächen liegen überwiegend in der Gemarkung Heidingsfeld. Für 100 Hektar Wald im Eigentum der Trinkwasserversorgung Würzburg in Zell wird zudem ein forstliches Management angeboten.

Der Bayerische Waldbesitzerverband e.V. wurde 1918 gegründet und ist die berufsständische und politische Vertretung der Waldbesitzer in Bayern. Im Verband sind rund 160.000 Waldbesitzer organisiert. Über 50 % des bayerischen Waldbesitzes sind in Privatbesitz.

 

BU: Stadtförster Karl-Georg Schönmüller ist seit kurzem neu gewähltes Mitglied im Ausschuss des Bayerischen Waldbesitzerverbandes. Foto: Quirin Friederich

 

Kuzey Ren Vestfalya eyaletinin Lülsdorf beldesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Selimiye Camii’nde Anneler Günü’ne özel bir etkinlik düzenlendi.

DİTİB’in 40’ıncı kuruluş yıl dönümünde Anneler Günü vesilesiyle 40 yılı aşkın gönüllü hizmet eden 60 yaş üzeri annelere yönelik düzenlenen etkinlikte hediye ve teşekkür belgeleri takdim edildi.

Lülsdorf Selimiye Camii Kadınlar Kolu tarafından organize edilen etkinliğe, uzun yıllar DİTİB'e hizmet etmiş ve halen aktif olan gönüllü anneler davet edildi.

 

“Annelerin özverili hizmetlerine minnettarız”

Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan etkinlikte DİTİB Köln Bölge Kadınlar Kolu Başkanı aynı zamanda Lülsdorf Selimiye Camii Kadınlar Kolu Başkanı Ümran Aslan açılış konuşması yaptı.

Selimiye Camii’nin kuruluşundan bu yana hizmet veren anneleri Anneler Günü'nde anmak amacıyla bir etkinlik düzenlediklerini belirten Aslan, “DİTİB çatısı altında yaptığınız hizmetler ve verdiğiniz emeklerle örnek oldunuz. Emekleriniz ve gayretleriniz takdire şayandır. Sizlere minnettarız, başımızın tacısınız. DİTİB ailesi olarak sizlerin bıraktığı yerden devam edeceğiz” şeklinde konuştu.

Ailenin temel unsurunun anne ve baba olduğuna vurgu yapan din görevlisi Esra Başol da, anneleri bir gün değil, onlara ömür boyu minnettar olduklarını söyledi. Anne ve babaya karşı saygılı olmayı emreden birçok ayet ve hadislerin bulunduğuna dikkat çeken Başol, Hz. Peygamberin buyruğundan bahsetti: “Rabbin hoşnutluğu, anne-babanın hoşnutluğundadır. Rabbin öfkesi de anne-babanın öfkesindedir.” Başol, “Yüce Allah’ın varlıkların en şereflisi olarak yarattığı insanoğlunun önemli görev ve sorumlulukları vardır. Anne babanın rızasını almak, Rabbin rızasını ve cennete giden yolu kolaylaştırır.” diye konuştu.

Anne konulu şiirler ve ilahilerin okunduğu etkinlikte, anneler ve kızlarıyla birlikte neşeli geçen yarışmalar düzenlendi.

Etkinliğin sonunda 60 yaş üzerindeki annelere hediyeler ve teşekkür belgeleri takdim edildi. 82 yaşındaki Fatma Üstün ve davetli anneler, mutluluklarını ifade ederek Aslan'a ve kadınlar koluna teşekkür etti.

Etkinlik, kadınlar kolu tarafından hazırlanan ikramların sunumuyla sona erdi.

 

 

 

 

15 Jahre Polizeipräsidium Oberbayern Nord - Innenminister Joachim Herrmann beim Benefizkonzert: Ausgezeichnete Sicherheitslage - Hochmotivierte und gut ausgestattete Polizistinnen und Polizisten - Weitere Personalverstärkung geplant

 

Heute hat das Polizeipräsidium Oberbayern Nord in Ingolstadt mit einem Benefizkonzert des Polizeiorchesters Bayern zugunsten des Familiennachsorgevereins ELISA e. V. sein 15-jähriges Jubiläum gefeiert. "Das Polizeipräsidium Oberbayern Nord ist hervorragend aufgestellt", erklärte Bayerns Innenminister Joachim Herrmann in seiner Festrede. Ganz besonders lobte Herrmann die ausgezeichnete Sicherheitslage mit der sehr niedrigen Kriminalitätsrate und der sehr guten Aufklärungsquote. "Im nördlichen Oberbayern hat im vergangenen Jahr die Kriminalitätsbelastung entgegen dem bundesweiten Trend sogar abgenommen." Mit einer Häufigkeitszahl von 3.494 Straftaten pro 100.000 Einwohner (2022: 3.513) liege das Polizeipräsidium Oberbayern Nord deutlich unter dem ohnehin schon sehr niedrigen gesamtbayerischen Schnitt (4.361). "Die hochmotivierten und gut ausgestatteten Polizistinnen und Polizisten leisten rund um die Uhr eine tolle Arbeit", befand der Innenminister. Er bedankte sich bei allen Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern des Polizeipräsidiums mit Polizeipräsident Günther Gietl an der Spitze für das großartige Engagement. 

Zum 1. Januar 2009 wurde das damalige Polizeipräsidium Oberbayern im Zuge der Polizeireform in die Präsidien Oberbayern Nord und Oberbayern Süd geteilt. "Der Reformprozess war ein wichtiger Schritt zur Stärkung der regionalen Polizeipräsenz", erläuterte der Minister. Das Polizeipräsidium Oberbayern Nord hat eine Fläche von mehr als 7.000 Quadratkilometern zu betreuen und ist aktuell für die Sicherheit von rund 1,6 Millionen Bürgern zuständig.

"Der Schutzbereich des Polizeipräsidiums gehört zu den großen Wachstumsregionen Bayerns", betonte Herrmann. "Daher werden wir das Polizeipräsidium Oberbayern Nord weiter verstärken." So soll die Polizei im nördlichen Oberbayern bis 2025 schrittweise auf insgesamt 3.041 Stellen ausgebaut werden, im Vergleich zu 2010 ein Plus von 760 Stellen, das größte Stellenplus im Vergleich zu den anderen Verbänden der Bayerischen Polizei. Laut dem Innenminister wird die personelle Stärkung der Bayerischen Polizei konsequent fortgesetzt. So soll der Stellenbestand bis 2028 um weitere 2.000 Stellen auf dann insgesamt rund 47.000 Stellen erhöht werden. "Durch die Neueinstellungen auf diese zusätzlichen Stellen wird auch das Polizeipräsidium Oberbayern Nord personell profitieren", sicherte Herrmann zu.

Bu sözü ben söylemiyorum, Kıbrıs Türklerine de söylenmiyor.

Bu sözü Türkiye de söylemiyor, Türkiye’ye de söylemiyorlar.

Bu sözü Güney Kıbrıs Rum Yönetimine, Avrupa Birliği ve anaları Yunanistan, perdelerin arkasında artık fısıltıyla değil, yüksek sesle söylüyor kendilerine. Bazen birlikte, bazen de gerekli olduğu ayrı ayrı zamanlarda…

 

Bilindiği üzere Yunanistan Başbakanı Kriyakos Miçotakis bugün Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapacak ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşecek. Gerçekte bu görüşme 2023 yılının Aralık ayında Atina’da her iki lider tarafından karşılıklı imzalanan “Atina Bildirge”sinin yarattığı dostluk ve işbirliği temelindeki yeni dönemin ilk görüşmesi.

 

Aralık ayında Atina’da gerçekleştirilen Erdoğan-Miçotakis görüşmesinin tutanaklarında, görüşme sonrası karşılıklı imzalanan Atina Bildirgesi’nin içeriğinde ve bugün Ankara’da gerçekleşecek görüşme programında “Kıbrıs konusu” yok. Ki Avrupa Birliği Devlet Başkanları zirve toplantıları içinde, sonuncusu hariç Kıbrıs konusu hiç yer almadı. Tam tersine birçok AB lideri tarafından yapılan açıklamalar, “Türkiye’yi karşımıza alamayız”, “Türkiye ile ilişkilerimizi bozamayız” mealinde idi.

 

Avrupa Birliği’nin Aralık ve Mart zirvelerinde ertelediği Türkiye konusunu son zirve toplantısında Kıbrıs Rumlarının bitmek bilmeyen istekleri sonrasında, “stratejik tartışma” kapsamında “kerhen” ele aldı. Tartışmalardan sonra yayınlanan kararda, “Avrupa Birliği’nin, Doğu Akdeniz’de istikrarlı ve güvenli bir ortamda ve Türkiye ile işbirliğine ve karşılıklı yarara dayalı bir ilişkinin geliştirilmesinde stratejik çıkarı vardır” ifadesi yer aldı.

 

Kıbrıs Rum Yönetimi (KRY) bu tavsiye kararını, sanki de Türkiye’ye karşı çok önemli bir zafer kazanmış gibi yükseltmeye, önem kazandırmaya ve pazarlamaya çalışıyor ama daha ilk tepki anası Yunanistan’dan “Otur oturduğun yerde” anlamına gelecek manevralarla geldi. Aklınca KRY, bu tavsiye kararı sonrasında KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı müzakere masasına oturtacak ve müzakereleri istediği gibi sonuçlandıracaktı. Ne Cumhurbaşkanı Tatar, ne de TC. Dışişleri Bakanlığı, bırakın dikkate almayı, selam bile vermediler KRY’ye ve AB’nin tavsiye kararına. Zira Türkiye rest çekilecek, gözden çıkarılacak bir ülke değil. Bölgede yıllar içinde değişime uğramış olan politik, ekonomik ve askeri dengeler Türkiye’yi çok öne çıkarmış ve jeopolitik olarak Türkiye’ye inanılmaz bir önem kazandırmış durumda. Bunun en önemlilerinden biri, Uzak Doğu’dan yapılan deniz yolu taşımacılığının süresini Süveyş Kanalı yoluna kıyasla 15 gün kısaltan ve Basra Körfezindeki Irak’a ait Fav Limanı'ndan Londra'ya kadar kara ve demir yolu ile Avrupa'nın her ülkesine Türkiye'den kesintisiz ulaşım sağlayacak “Kalkınma Yolu” projesi.

Atlantik İttifakı’nın (ABD ve AB), Akdeniz’e kıyı ülkelerin ve Şanghay İşbirliği Teşkilatı ülkelerinin zaman zaman dile getirdikleri “Doğu Akdeniz başta olmak üzere bölgede, Türkiye’nin içinde bulunmadığı bir enerji projesi başarılı olamaz” tanımlamasının vücut bulacak hali bu.

 

Öte yandan Atlantik ittifakının “Hasta Adamı” Avrupa Birliği’nin kendi içindeki sıkıntıları da cabası. Birliğin lideri Almanya, inanılmaz bir ekonomik sıkıntı içinde ve fırsatını bulunca AB’den çıkmayı planlıyor. Asya’nın ve Uzak Doğu’nun devleri Çin ve Rusya, AB’ye “ABD’nin kulu kölesi olmaktan çık artık” tavsiyesinde bulunuyorlar.  

 

En önemlisi de, AB Konseyi ile AB'in yasa yapıcı kurumu olan ve AB Bütçesine onay veren “Avrupa Parlamentosu”na girecek 705 milletvekilinin belirlenmesi için 6-9 Haziran tarihleri arasında yapılacak olan seçim.

Siyasi partilerin propagandalarına bakılınca görülen, seçim sonrasında AB’de esaslı kararların alınacağı. Bu kararlar içinde de Rumların tüm gayreti ve karalamalarına rağmen Türkiye’yi zora sokacak bir adımın olması muhtemel görünmüyor.

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili