Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) – Almanya Dışişleri Bakanlığının, tarihi Münster Belediyesinde G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı'nın yapıldığı “Barış Salonu'nda” tarihi bir haçı kaldırtması tartışmalara yol açtı.

 

Westfaelische Zeitung gazetesinde yer alan haberde, G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı sırasında çekilen fotoğraflarda, bakanların oturduğu masanın arkasındaki ahşap duvarda yer alması gereken haçın yerinde bulunmadığına işaret edildi. 

Münster Belediye Başkanı Markus Lewe, eleştiriler üzerine yaptığı yazılı açıklamada, haçın Almanya Dışişleri Bakanlığı çalışanlarının talebi üzerine G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı süresince kaldırıldığını belirtti.

 

Toplantının sorunsuz geçmesi için belediyenin mümkün olan her şeyi yaptığını vurgulayan Lewe, “Ancak bu kararın verilmemesi gerektiği düşüncesindeyim ve üzgünüm. Benim izlenimim, Dışişleri Bakanı’nın (Annalena Baerbock) da şaşırdığı yönündeydi.” ifadesini kullandı.

Lewe, haçın yüzyıllardan beri Barış Salonu'nun tarihi ve kültürel bir parçası olduğunu kaydetti.

 

Münster Piskoposluğundan yapılan açıklamada da medyada çıkan haberlerde haçın toplantıya farklı dinlerden insanların katıldığı gerekçe gösterilerek Dışişleri Bakanlığının talebiyle kaldırıldığının aktarıldığına işaret edilerek, Bakanlığın bu talebine anlam verilemediği vurgulandı.

Almanya Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada ise bu tür toplantılarda mobilya değişikliğinin olağan olduğu ifade edildi.

 

Bu bağlamda haçın da oradan kaldırıldığı aktarılan açıklamada, ancak bu konuda siyasi seviyede bir kararın alınmadığı, Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’un bu konuyla meşgul olmadığı kaydedildi.

Belediye Meclisi üyelerinin göreve geldiklerinde geçmişten bu yana önünde yemin ettikleri haçın 16. yüzyıldan kalma olduğu aktarıldı.

BERLİN (AA) – Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, iklim krizinin herkesin güvenliğini tehdit ettiğini söyledi.

Baerbock, Almanya’nın ev sahipliğinde Münster kentinde düzenlenen G7 Dışişleri Bakanları Toplantısı'nın ardından yaptığı basın toplantısında, G7 ülkelerinin dünyadaki en acil sorunlarına çözüm bulma konusunda tüm ağırlığını koyması gerektiğini belirtti.

Buna iklim krizinin de dahil olduğunu ifade eden Baerbock, "İklim krizi hepimizin güvenliğini tehdit ediyor ve bu nedenle bu yüzyılın varoluşsal krizidir." dedi.

 

Baerbock, iklim krizinin sonuçlarının Afrika, Asya veya Latin Amerika gibi insanların iklim krizinin ortaya çıkmasına en az katkıda bulunduğu yerde hissedileceğini aktararak, bu yüzden toplantıya Afrika’dan bazı ülkeleri davet ettiğini dile getirdi.

Toplantıda iklim krizini sonuçlarının azaltılmasına ilişkin görüşmeler yapıldığını anlatan Baerbock, "Dünya yanıyor. İklim krizini bitirmeyeceğiz, sadece azaltabiliriz. Çünkü emisyonlar artmaya devam ediyor. Şu anda ateşi körüklüyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Baerbock iklim krizine karşı enerji dönüşümünün hızlandırılması ve yenilebilir enerjinin yaygınlaştırılması gerektiğini belirterek, “Tüm araçlar elimizde. Sadece eyleme geçmemiz lazım." dedi.

 

-İran

İran’daki gelişmelere de değinen Baerbock, insan hakları ihlallerini kabul etmeyeceklerini belirtti.

Baerbock, İran’ın sonuçların bilincinde olması gerektiğini ifade ederek, ülkeye yönelik alınan yaptırım kararlarıyla ortak cevap verdiklerini kaydetti.

İran'a Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının nükleer santrallere erişim izni sağlaması çağrısında bulunan Baerbock, “İran'dan talep ettiğimiz ve İran'ın uluslararası anlaşmalarda taahhüt ettiği şey budur.” diye konuştu.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un ziyareti sırasında Çin yönetiminin Rusya’yı nükleer silah kullanılması konusunda uyarmasını memnuniyetle karşılayan Baerbock, “Çin tarafının bugün bu konuyu net bir şekilde ifade etmesi önemli bir işarettir.” değerlendirmesini yaptı. 

 

Baerbock, nükleer silah kullanmanın dünyaya yapılabilecek en kötü şey olduğunu vurguladı.

Baerbock, toplantının yapıldığı mekandan tarihi bir haçın kaldırılmasından dolayı üzgün olduğunu ifade ederek, bunun bilinçli ve siyasi değil organizasyon açısından alınan bir karar olduğunu söyledi.

Haçın kaldırıldığını bu sabah öğrendiğini anlatan Baerbock, “Kaldırılmamasını iyi bulurdum.” ifadesini kullandı.

 

Resim: AA - Arsiv

 

VİYANA (AA) - Avusturya’nın başkenti Viyana’da 22 Ekim 1975’de Ermeni terör örgütleri tarafından şehit edilen Büyükelçi Daniş Tunalıgil için Türkiye’nin Viyana Büyükelçiliği önünde anma programı düzenlendi.

Viyana’da Ermeni teröristlerce şehit edilen 3 Türk diplomatın anısına elçiliğin dış cephesine yapılan plakete çelenk konulmasıyla başlayan törende, saygı duruşunun ardından şehitler için dua edildi.

Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Ozan Ceyhun, burada yaptığı konuşmada, Tunalıgil gibi Türkiye’den çok uzaklarda görevi başında şehit edilen Türk diplomatları anmak üzere bir araya gelindiğini söyledi.

 

- Şehit edilen ilk büyükelçi

47 yıl önce bugün Türkiye’yi temsilen görevi başında bulunan Büyükelçi Tunalıgil’in Ermeni teröristlerin kendisine yönelttiği soruyu korkusuzca yanıtladığını belirten Ceyhun, "'Evet, Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi benim' şeklinde vakur bir yanıt vermiştir. Korkakların bin kere, cesurların ise bir kere öleceğini bilen merhum Büyükelçimiz, bu sözleriyle kendisine olacakları bilmesine rağmen, nefrete ve teröre karşı dimdik durmuş, aynı zamanda diğer meslektaşlarının da zarar görmesini önlemiştir." dedi.

Ceyhun, Tunalıgil’in Ermeni teröristlerce şehit edilen ilk büyükelçi olduğunun altını çizerek, 1970 ve 80’li yıllarda Ermeni terör örgütlerinin saldırılarında 58'i Türk vatandaşı olmak üzere 77 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

Bugüne kadar hiçbir devletin bu kadar fazla sayıda diplomatını terör saldırılarında kaybetmediğini aktaran Ceyhun, bunun yegane sebebinin Ermeni terörü olduğunu ifade etti.

 

- Ermenilerin, Azerbaycan'ın dış temsilciliklerine saldırısı

Ceyhun, çok sayıda Türk diplomatı hayattan ve sevdiklerinden koparan nefret ve kin söyleminin halen yaşatılıyor olmasının rahatsız edici olduğunu vurgulayarak, şunları söyledi:

"Söz konusu terör saldırılarını düzenleyen birçok terörist, Ermeniler tarafından her yıl çeşitli ülkelerde düzenlenen törenlerle anılmaktadır. Teröristleri kahramanlaştıran ve eylemlerini yücelten bu yaklaşımı hiçbir şekilde kabul etmemiz mümkün değildir. Yakın dönemde dost ve kardeş Azerbaycan’ın Paris Büyükelçiliğine ve Washington büyükelçilik aracına yapılan saldırılar, gözü dönmüş tehlikenin hala devam ettiğinin birer göstergesidir."

Ceyhun, Türk milletinin teröre hiçbir zaman boyun eğmediğini ve eğmeyeceğini vurgulayarak, tüm terör örgütleriyle ayrım gözetmeksizin kararlılıkla mücadelenin süreceğini sözlerine ekledi.

Törene, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler BM) Viyana Ofisi Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Levent Eler, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hatun Demirer ve Viyana Başkonsolosu Cafer Mert Özmert’in yanı sıra davetliler katıldı.

 

 

 

 

Anlaşma, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Pekin'i ziyareti sırasında imzalandı.

PEKİN (AA) - Çin'in Avrupalı uçak üreticisi Airbus'tan 17 milyar dolar ödeyerek 140 yolcu uçağı satın alacağı bildirildi.

 

Çin Havacılık Ekipmanları Tedarik Şirketinden yapılan açıklamada, 132 adet A320 ve 8 adet A350 tipi yolcu uçağı almak üzere Airbus ile anlaşmaya varıldığı duyuruldu.

Açıklamada, Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un bugün Pekin'e yaptığı ziyarette imzalanan anlaşmanın toplam bedelinin 17 milyar dolar olacağı belirtildi.

 

Airbus'tan yapılan açıklamada da anlaşmanın Çin hava yolu şirketlerinin önceki taahhütlerinin onaylanması niteliğinde olduğu kaydedildi.

Çin'in "üç büyük" devlet hava yolu şirketi AirChina, China Southern ve China Eastern, temmuzda Airbus'tan toplam 292 uçak almayı taahhüt etmişti. Sağlanan anlaşma bu kapsamdaki siparişlerin bir kısmını içeriyor.

 

- Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye krizinde bölgesel iş birliklerinin etkili aktörü oldu
- Erdoğan’ın neo-realist ve pragmatik zemine oturan dış politikası yeni iş birliklerinin ve fırsatların kapısını aralıyor
- Erdoğan, Cumhuriyet'in 100. yılında 'Devlet Baba'dan yorulmuş kesimlere, bilhassa darbe dönemlerinde ötekileştirilenlere, 'Devlet Ana'yı vaat ediyor
- Türkiye Yüzyılı, Türk Devletler Teşkilatı, dünya Müslümanları ve tüm mazlum halklar için adil ve yaşanabilir bir düzen vizyonunun özetidir

 

Dr. Mehmet Yalçın Yılmaz, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Türkiye Yüzyılı" vizyonunu uluslararası ilişkiler perspektifinden AA Analiz için kaleme aldı.

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, küresel bağlamda iddialı bir söylem olan "Türkiye Yüzyılı"nı bir programla kamuoyuna sundu. Programa diğer partilerin ve muhalif gazetecilerin davet edilmesi, parti flamalarının asgari düzeyde kullanılması dikkat çekti. Programda parti politikalarından ve seçim vaatlerinden ziyade Erdoğan’ın Türkiye için öngördüğü vizyon öne çıktı. Bilimin, dijitalin, üretimin, gücün ve sürdürülebilirliğin yüzyılı gibi başlıklar farklı kuşaklara ve katmanlara hitap eden başlıklardı.

Toplumsal mutabakat, sivil demokratik özgürlükçü anayasa, milli irade, kalkınma, refah gibi kavramları vurgulayan vizyon belgesi küresel gerilimleri hafife almadan titizlikle hazırlanmış.

 

- Erdoğan’ın doğuşu

Türkiye Yüzyılı vizyonunu anlamak için Erdoğan'ın siyasi kariyeri dikkatle incelenmeli. İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı döneminde başarılı icraatlarıyla yıldızı parlayan Erdoğan, şehrin birikmiş problemlerini çözdüğü için birçok kesim tarafından geleceğin siyasi aktörü olarak görüldü. Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini barındıran İstanbul’un alt yapı problemlerinin art arda çözülmesi Ankara’daki yorgun siyasetçilere karşı Erdoğan’ı öne çıkardı.

28 Şubat post-modern darbesinin izlerini silmek için yola çıkan Erdoğan, 1990’larda koalisyonlarla yorulan seçmen için umut kapısıydı. Kapatılan Refah Partisi seçmen tabanının yanı sıra ANAP, DYP ve MHP seçmeninin de oylarını alarak AK Parti’yi iktidara taşıdı. 2002 seçimleri, siyasi yasaklı Erdoğan’ın çevreden aldığı destekle merkezin kilidini açmasını sağladı. Siyaset arenasından uzaklaştırılan ANAP ve DYP tabanı daha çok AK Parti’ye, kısmen de diğer partilere yöneldi.

Kent yoksullarının, taşranın ve bilhassa esnafın desteğini alan Erdoğan, AB ve Batıyla ilişkilerini sıkı tutarken yerleşik askeri vesayetle mücadele etti. Ordu-siyaset ilişkisinin alışılagelmiş sınırlarını aşarak, Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında sivil iradeyi öne çıkaran bir tutum sergiledi.

Erdoğan’a içeride zor günler yaşatan parti kapatma davası, e-muhtıra, 7 Şubat MİT krizi, 15 Temmuz darbe girişimi gibi süreçler aynı zamanda liderlik kariyerinde ustalaşmasını da sağladı. Başlangıçta devlet erkine karşı demokratik mücadelenin içinde yer alarak tepkisel bir söylemle yetişen Erdoğan’ın güvenlikçi politikaları benimsemesi 15 Temmuz sonrasında ortaya çıkan Yenikapı ruhu ile gerçekleşti.

Nitekim 15 Temmuz, Erdoğan’ın Batılı müttefiklerle ilişkilerini gözden geçirdiği bir atmosfer yarattı. Fethullahçı Terör Örgütü’nün TBMM’yi ve Gölbaşı Özel Harekat Birliği'ni bombalaması, 251 vatandaşı şehit etmesi Erdoğan’ın küresel müttefiklerini yeniden tanımlamasına ve güvenlik merkezli politikalara ağırlık vermesine sebep oldu.

 

- Değişen dünya dengeleri

Bunlar olurken bir yandan dünya sistemi de değişiyordu. Soğuk Savaş sonrası tek kutuplu sistemde ABD’nin başat rolü birçok alanda sorgulanmaya başlandı. Irak ve Afganistan’da yaşananlar ABD’nin etki alanlarında adaletli bir düzen oluşturamadığı gerçeğini defalarca gösterdi.

SSCB sonrası Rusya’nın zayıflığından yararlanan Batı; Doğu Avrupa’da, Baltık’ta, Güney Kafkasya’da ve Karadeniz’de var olmak istedi. NATO’nun 1999, 2004, 2009 ve son olarak 2017'deki Karadağ genişlemesi, AB'nin güvenliği ve pazar arayışı ile kesişiyordu. Bu genişleme, başlangıçta Rusya’yı rahatsız etse de AlmanyaŞansölyesi Angela Merkel’in Rus lider Vladimir Putin’le geliştirdiği diyalog karşılıklı bağımlılık temelinde ilerliyordu. 

Enerji ve hammadde kaynaklarını Almanya başta olmak üzere Avrupa’ya sevk eden Rusya’nın Çin’le olan ilişkisi ABD ve İngiltere’yi tedirgin etmeye başladı. Donald Trump döneminde başlayan ticaret savaşında, ABD’li şirketlerin Çin’deki üretimleri hedef alındı ve ticaret vergilerinde düzenlemeye gidilerek üretim içeri çekilmeye çalışıldı. Joe Biden döneminde ise Rusya merkeze alınarak Çin dolaylı yolla baskılanmaya başlandı. ABD dokümanlarında Çin'in 2035 ve 2040'ta ulaşacağı nokta tehlikeli görülüyor ve savunma harcamalarındaki artış tedirginlik yaratıyordu. Çin’i durdurmak ve Asya-Pasifik'te üstünlük elde etmek isteyen ABD, İngiltere ve Avustralya, 2021’de AUKUS askeri ittifakını kurdu.

Çin’in dünya enerji tüketiminin dörtte birine sahip olması ve Rusya-Ukrayna savaşıyla artan enerji ihtiyacı, ABD ve müttefiklerini enerji kaynaklarına odaklanmaya yöneltti. Rusya, Kazakistan, Hazar, İran ve Körfez gibi enerji havzaları dikkatle izleniyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte ABD’nin Avrupa’daki etkisi daha da arttı. NATO’nun Finlandiya, İsveç genişleme planı ise enerji savaşının gelecekte Kuzey Denizi’ne sıçrayacağına işaret ediyor.

Özetle, küresel siyasette Birleşmiş Milletler sisteminin etkisiz kaldığı bir dönemdeyiz. Bu sistemin 5’li güvenlik konseyi bölgesel iş birliklerini ve lokal organizasyonları zorunlu kılıyor. Enerji ihtiyacı, çatışma alanları, sınır problemleri, göç, terörizm gibi sorunlara lokal çözümler üretecek bölgesel dinamikler önem kazanıyor.

 

- Krizler ve fırsatlar karşısında Türkiye 

Erdoğan, Suriye krizinde bölgesel iş birliklerinin etkili aktörü oldu. Soçi ve Astana süreçlerinde Rusya ve İran’la aynı masada yer aldı. Cenevre sürecindeki aksaklıklara rağmen Türkiye-Rusya-İran diyaloğu sürdü. Suriye krizi çözüme kavuşmasa da kontrol altına alındı ve terör örgütlerinin kanton planları engellendi. Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölgelerin oluşturulması, insani yardım faaliyetlerinin yürütülmesi, hastane ve okulların açılması Türkiye’nin çatışma bölgelerinde istikrar sağlama potansiyelini bir kez daha kanıtlamış oldu. 

Bugün Erdoğan’ın Rusya-Ukrayna savaşında Karadeniz’i çatışmasız bir alan olarak tutma politikası bölgenin kaderini etkiliyor. Montrö Anlaşması’nı harfiyen uygulayan Ankara, Karadeniz’de gerginliğe izin vermiyor. Bu tutum, tam bağımsız Türk dış politikasını ve Erdoğan liderliğini tarafsız gözlemcilerce saygın kılıyor. Rusya ve Ukrayna'da savaş devam ederken diplomasi trafiğini işleten Türkiye'nin, esir takası, insani yardım, tahıl koridoru gibi başlıklarda aktif rol alması dünya siyasetinde Erdoğan’ın yapıcı tutumunu öne çıkardı.

Rusya'ya uygulanan yaptırımlar Avrupa'nın doğalgaz ihtiyacını da gündeme getirdi. Türk Akımı ve TANAP hatlarının varlığı Türkiye'yi öne çıkardı. Avrupa'nın ihtiyacını karşılamak için Putin'in Türkiye üzerinden doğalgaz satış formülü çok boyutlu bir mesaj içeriyor. Enerji savaşlarında Türkiye'nin jeopolitik öneminin arttığı bir döneme tanık olacağız. 

NATO’nun önemli bir gücü olan Türkiye’nin Rusya’dan S400 hava savunma sistemi alması ABD’yi rahatsız ederek Türkiye'yi kısmi yaptırımlara maruz bıraksa da bu süreç Türkiye’nin savunma sanayii yatırımlarını daha da artırdı. Türk şirketleri dünya sıralamasında ilk yüz içinde yedi şirketle yer aldı. Türkiye’nin savunma teknolojilerindeki üretimleri savaş paradigmasını değiştirdi. Libya, Karabağ ve Ukrayna’da kullanılan Türk savunma sistemleri terörle mücadelede Irak ve Suriye’deki harekatlarda önemli başarılar elde etti. Dünya savunma sanayii ihracat sıralamasında 11. sıraya yükselen Türkiye; ABD, Azerbaycan, Katar, BAE, Fas, Ukrayna, Polonya gibi birçok ülkeye yaptığı ihracatla hızla artan bir hacme ulaştı. 

Biden döneminde ABD’nin Afganistan’dan çekilerek ülkeyi Taliban’a terk edişinin Körfez liderlerinde yarattığı ciddi güven bunalımına karşın, bölgesel güç olarak Türkiye’nin varlığı İran’a karşı caydırıcı bir unsur olarak öne çıkıyor. Türkiye’nin PKK/YPG, DEAŞ gibi terör örgütleriyle uluslararası mücadele tecrübesi Orta Doğu’da istikrar arayan yeni Arap elitlerini Erdoğan’la uzlaşmaya sürüklüyor. Erdoğan’ın neo-realist ve pragmatik zemine oturan dış politikası yeni iş birliklerinin ve fırsatların kapısını aralıyor. 

Öte yandan Mavi Vatan politikası özellikle Doğu Akdeniz'de deniz yetki alanlarıyla gündeme geldi. Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşma, kararlı tutumu EASTMED konsorsiyumunu başarısız kıldı. Yakın gelecekte Doğu Akdeniz’de Türkiye'siz bir formülün mümkün olmadığı görülecek ve Avrupa’yı besleyecek rotada Türkiye’nin doğalgaz alt yapısı öne çıkacaktır. 

Avrupalı şirketlerin Çin’den ürün tedariğinde yaşadığı sorunlar Türkiye’nin imalat sanayiini de hareketlendirdi. Gıda, tekstil, cam sanayii, yedek parça, otomotiv, beyaz eşya gibi sektörler ivme kazandı. Türk sanayii desteklendiği takdirde enerji maliyeti yüksek bazı sektörlerde Türkiye üretim merkezi olacaktır. 

 

- Erdoğan’ın kızıl elması

Erdoğan, Türkiye Yüzyılı vizyonunda Türk devlet geleneğini içselleştirmiş, küresel tehlikelere karşı hazırlıklı, fırsatları gören bir ufukla söylemini geniş kitlelere yayma gayretinde. Necmettin Erbakan’dan aldığı kalkınmacı ve muhafazakar motivasyonunu kurucu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimci, dinamik perspektifiyle bütünleştirme yolunda. Türkiye muhafazakarlığını demokratik sisteme ve merkeze entegre eden Erdoğan, karşıtlarını da dönüştüren ve merkeze çeken bir kabiliyete sahip.

Erdoğan, Cumhuriyet’in 100. yılında "Devlet Baba"dan yorulmuş bütün toplumsal kesimlere, bilhassa darbe dönemlerinde ötekileştirilenlere "Devlet Ana"yı vaat ediyor. Geniş mutabakat zemini ve toplumsal uzlaşıyı sağlamak için Cumhur İttifakı’na giden sürecin ve bölgesel krizlerin anlaşılması için gayret gösteriyor.

Erdoğan, Türk dış politikasının barışçıl, realist, uluslararası meşruiyeti merkeze alan, bölgesel ve küresel iş birliklerini önemseyen çizgisinin yanı sıra Türk ve İslam dünyasını etkileyen, öncü, merkez ülke misyonunu hedefliyor. Türkiye Yüzyılı, Türk Devletler Teşkilatı, dünya Müslümanları ve tüm mazlum halklar için adil ve yaşanabilir bir düzen vizyonunun özetidir.

 

[Dr. Mehmet Yalçın Yılmaz İstanbul Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Enstitüsü öğretim üyesidir]

*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı'nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ülkede eylülde aylık bazda yurt içi siparişler yüzde 0,5 artarken, yabancı siparişler yüzde 7 geriledi.

BERLİN (AA) - Almanya'da fabrika siparişleri, yabancı müşterilerin önemli ölçüde daha az sipariş vermesinin etkisiyle eylülde yüzde 4 azaldı.

 

Almanya Federal İstatistik Ofisi'nin (Destatis) açıkladığı geçici verilere göre, ülkede üretilen ürünler için siparişler, eylülde bir önceki aya kıyasla yüzde 4 düşüş kaydetti.

Fabrika siparişlerine ilişkin piyasa beklentisi, aylık bazda yüzde 0,5 azalması yönündeydi. Siparişler, Eylül 2021'e göre ise yüzde 10,8 azaldı.

Ağustos ayına ilişkin söz konusu veri yukarı yönlü revize edilerek yüzde 2,4 düşüşten yüzde 3 artış olarak güncellendi.

 

Almanya'da eylülde aylık bazda yurt içi siparişler yüzde 0,5 artarken, yabancı siparişler yüzde 7 düştü. Söz konusu dönemde Avro Bölgesi'nden yeni siparişler ağustos ayına göre yüzde 6,3 ve diğer ülkelerden Almanya'ya gelen siparişler yüzde 8 azaldı.

Ülkede eylülde ara malı üreticilerinin siparişleri aylık bazda yüzde 3,5 ve sermaye malı siparişleri de yüzde 6 düşüş gösterdi. Tüketim malı üreticilerinin siparişleri ise yüzde 7,2 arttı.

Almanya Ekonomi ve Enerji Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, sanayide görünümün, tüketicileri giderek daha fazla etkileyen yüksek enerji fiyatları ışığında karamsar olmaya devam ettiği belirtildi.

Açıklamada, “Üçüncü çeyrekte gayri safi yurtiçi hasılanın şaşırtıcı derecede olumlu gelişiminin ardından, zayıf bir dördüncü çeyrek görünüyor.” ifadelerine yer verildi.

 

Soğuyan küresel ekonomi, malzeme sıkıntısı ve özellikle enerji krizi şu anda Alman imalat sektörünü etkiliyor.

Almanya Sanayi ve Ticaret Odası (DIHK) tarafından yapılan bir ankette, Alman şirketlerinin yaklaşık yüzde 82'sinin "enerji ve ham madde fiyatlarını" işleri için bir risk olarak gördüğü ortaya konulmuştu.

Almanya, Moskova'nın Kuzey Akım 1 doğal gaz boru hattı üzerinden gaz akışını durdurma kararının tetiklediği sarmal bir enerji kriziyle karşı karşıya. 

 

Bölgede savaşa ilişkin endişeler enerji kaynakları üzerinde baskı oluşturmaya devam ederken, Alman hükümeti de bu kış sanayinin çarklarının dönmesi, ışıkların açık, evlerin sıcak kalmasını sağlamak için çabalıyor.

Ekonomistlere göre, enerjideki yüksek fiyatlar, tüketicilerin satın alma gücünün düşmesine ve üretimin birçok şirket için karsız hale gelmesine neden oluyor.

Alman hükümeti, GSYH’nin bu yıl yüzde 1,4 genişlemesini, gelecek yıl yüzde 0,4 küçülmesini bekliyor.

 

 

 

BERLİN (AA) - Alman Hükümet Sözcü Yardımcısı Wolfgang Büchner, iklim değişikliğine dikkati çekmek için ülkede çeşitli eylemlerde bulunan aktivistlere yasalara uyma çağrısında bulundu.

Büchner, Berlin’de düzenlediği basın toplantısında, iklimin korunmasının Alman hükümeti için de önemli bir konu olduğunu ve etkili iklimi koruma politikası uygulamak istediklerini belirterek, koalisyon protokolünde bu bağlamda hedeflerin yer aldığını söyledi.

 

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un her türlü demokratik faaliyeti desteklediğini, bunu iklim protestoları bağlamında da vurguladığını ifade eden Büchner, “Şimdi, özellikle bu hafta gördüğümüz protesto biçimi etkili ve yapıcı değil." dedi.

Büchner, Scholz’un eylemlerin başkalarını tehlikeye atmaması gerektiğini de söylediğini hatırlatarak, “Hepimiz için çok önemli olan iklimi korumaya ilişkin talep ve faaliyetler bizi toplum olarak birleştirmeli ve yasalarımızın çerçevesinin dışına çıkmamalıdır.” ifadesini kullandı.

 

Almaya İçişleri Bakanı Nancy Faeser de eylemleri eleştirerek, “Bu aktivistler kendilerini yasaların üzerinde konumlandırıyor ve iklim korumasının önemli amacına fayda sağlamayan ancak önemli ölçüde zarar veren yöntemlere başvuruyor." açıklamasında bulunmuştu.

Almanya'da "Son kuşak" (Letzte Generation) adlı çevreci grup iklim değişikliğine dikkati çekmek amacıyla ülkenin çeşitli kentlerinde ellerini caddelere yapıştırarak trafikte araç kuyruklarının oluşmasına neden oluyor. Aktivistler son dönemde de müzelerde sergilenen eserlere ellerini yapıştırmış, tablolara domates çorbası ve patates püresi fırlatmıştı.

 

ASTANA (AA) - Kazakistan ile Türkmenistan arasında ticaret, enerji, ulaştırma, tarım, uzay, sanayi, kültür ve eğitim alanlarında iş birliğini kapsayan 14 anlaşmaya imza atıldı. 

 

Kazakistan’a ilk kez resmi ziyaret gerçekleştiren Türkmenistan Cumhurbaşkanı Serdar Berdimuhamedov, başkent Astana’daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı Akorda’da Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev tarafından resmi törenle karşılandı. 

Tokayev ve Berdimuhamedov, baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. 

Kazakistan Cumhurbaşkanı Tokayev, burada yaptığı konuşmada, Türkmenistan’ın kendileriyle kültür, dil, din ve gelenekleriyle yakın olduğunu belirterek, “Halklarımız ortak Türk köklerine sahip. Bu değerler bizim temel zenginliğimizdir. Bizim ortak görevimiz kardeşlik ilişkilerini güçlendirmek.” dedi. 

 

Tokayev, bugün görüşmelerde iki taraf için de önemli anlaşmalara varıldığını kaydederek “Ortak bildiri imzalandı. Bir dizi önemli anlaşmalar yapıldı. Kazak-Türkmen ilişkilerinin stratejik doğasını bir kez daha teyit ettik.” diye konuştu. 

Geçen yıl Kazakistan ile Türkmenistan arasındaki ticaret hacminin iki kat büyüyerek 250 milyon dolara ulaştığını aktaran Tokayev, Türkmen mevkidaşıyla bu rakamı 1 milyar dolara çıkarma konusunda anlaştıklarını bildirdi. 

Berdimuhamedov da görüşmelerin açık ve karşılıklı güven çerçevesinde geçtiğini belirterek, “Enerji güvenliği, uluslararası ulaşım ve transitin geliştirilmesi, çevre sorunu gibi küresel gündemin önemli alanlarındaki çabalarımızı koordine etmeye devam edeceğiz.” değerlendirmesini yaptı. 

 

Türkmen lider, yakın dönemde Tokayev’i Aşkabat’a resmi ziyaret gerçekleştirmeye davet etti. 

Tokayev ve Berdimuhamedov, daha sonra ortak bildiriyi imzaladı. 

 

Bildiride, iyi komşuluk ve kardeşlik bağlarına dayalı Kazakistan ile Türkmenistan’ın ilişkilerinin somut bir düzeye çıkarılması yönünde mutabık kaldıkları kaydedildi. 

Bunun yanı sıra iki ülkenin ilgili yetkilileri arasında ticaret, enerji, ulaştırma, tarım, uzay, sanayi, kültür ve eğitim alanlarında iş birliğini kapsayan 14 anlaşma imzalandı.

 

 

 

 

 

 

YTB Edirne Koordinasyon Ofisi’nin açılış programında konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren, YTB’nin yaptığı faaliyetlerle Balkanlar ile Türkiye’yi birbirine bağladığına dikkat çekti.

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) tarafından yurt dışında yaşayan vatandaşlar, soydaş ve akraba topluluklar ile ülkemizde öğrenim gören uluslararası öğrencilere yönelik görev ve hizmetleri yurt içinde daha etkin daha hızlı ve eş güdümlü bir şekilde gerçekleştirmek üzere tesis edilen “YTB Edirne Koordinasyon Ofisi”in açılışı yapıldı.

Edirne Koordinasyon Ofisi'nin faaliyetleri düzenlenen programla anlatıldı. Açılış etkinliğine; Edirne Valisi Hüseyin Kürşat Kırbıyık, Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu, Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Aylin Sekizkök, İskeçe Seçilmiş Müftüsü Mustafa Trampa, Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı ve AK Parti Edirne Milletvekili Fatma Aksal, Batı Trakya'dan sivil toplum kuruluşu temsilcileri, kurum müdürleri, siyasi parti temsilcileri, Edirne'de öğrenim gören uluslararası öğrenciler, Balkan ülkelerinden dernek temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı.

 

 

Program kapsamında düzenlenen yemek etkinliğinde konuşan YTB Başkanı Abdullah Eren Edirne'de ofis açarak önemli bir eksikliği giderdiklerine dikkat çekti. Açılan ofisle Balkan coğrafyasına daha yakın olduklarının altını çizen Eren, “Balkanlara özel projelerimizi buradan koordine etmeye devam edeceğiz ve Edirne'deki uluslararası öğrencilerimize yönelik, kendi imkanlarıyla gelenler de dahil uluslararası öğrenci akademileri yapacağız.” dedi.

YTB’nin yaptığı faaliyetlerle Balkanlar ile Türkiye'yi birbirine bağladığına dikkat çeken Eren, “Küresel siyasetin uluslararası konjonktüründe Türkiye yapmış olduğu çalışmalarla sadece Türkiye için değil yakın coğrafya için de bir istikrar unsurudur. Bunun da en başında Balkan ülkeleri geliyor” dedi.

 

YTB'nin ortaya çıkışının büyük bir stratejinin parçası olduğunu bildiren Eren şunları kaydetti: “Devletimiz son 20 yılda Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı ve cumhurbaşkanlığı döneminde dış politikada bir paradigma değişimine, kültürel ve eğitim diplomasisi anlamında bir atılıma yöneldi. Bu süreç içerisinde devlet olarak da devletin ilgili kurumları olarak da bizler öğrendik, neyi öğrendik? Küresel bir aktör olabilmek için belli alanları da boş bırakmamamız gerektiğini görmüş olduk. Bunların başında, YTB açısından baktığınızda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız geliyor. Biz kurum olarak, bizlere çizilen, sayın Cumhurbaşkanımızın çizdiği misyon doğrultusunda; 'nerede bir vatandaşımız varsa oradayız' şiarıyla çalışmaya gayret ediyoruz. Yurtdışındaki vatandaşlarımızı yalnız bırakmamaya gayret ediyoruz, insan odaklı bir yaklaşım içerisinde onların yanında olduğumuzu belirtmeye çalışıyoruz”

 

 

Edirne Valisi Hüseyin Kürşat Kırbıyık ise Edirne'nin çeşitli kültürlerin bir arada yaşadığı kıymetli bir şehir olduğunu söyledi. Trakya Üniversitesinde gönül coğrafyasından öğrencilerin eğitim aldığını bildiren Kırbıyık, “İnşallah sizleri öğrencilik hayatınız boyunca bu kadim şehirde en iyi koşullarda ağırlayıp, en iyi koşullarda üniversitemizde eğitim verip mezun etmeyi ümit ediyoruz.” dedi.

Edirne'de YTB'nin bir ofisinin açılmasının önemine işaret eden Kırbıyık, “Sizden gelecek her türlü talebe açık olacak bir ofis olacak. Sizin burayı etkin kullanmanız, yoğun kullanmanız, her türlü sosyal, kültürel ve diğer faaliyetler için bir arada bulunmanız bizi mutlu edecektir.” diye konuştu.

 

TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı ve AK Parti Edirne Milletvekili Fatma Aksal da Edirne'nin Balkanlar için hala payitaht olduğunu vurguladı.

Edirne'de YTB ofisinin açılmasının çok kıymetli olduğunu belirten Aksal, “Çok kıymetli öğrenci kardeşlerimize de yeni bir mekan, yeni bir ev kazandırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Üç Şerefeli Cami'nin gölgesinde, Fatih Sultan Mehmet Han'ın eğitim gördüğü medresenin yakınında inşallah daha büyük başarılara imza atarsınız.” dedi.

Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Aylin Sekizkök de YTB'nin Edirne’de bir ofis açmasını önemsediklerini belirtti. Trakya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erhan Tabakoğlu da üniversite olarak gönül coğrafyasından gelen öğrencileri bağırlarına bastıklarını söyledi.

 

 

 

 

Son yılların en büyük sel felaketini yaşayan Pakistan halkının yaralarını Türkiye’de eğitim alan Pakistanlı Türkiye Mezunları sarıyor. Pakistan Türkiye Mezunlar Derneği (TULIP) ülke çapında yardım faaliyetlerinde bulunarak ihtiyaç sahiplerine sıcak yemek dağıtıyor. 

 

Son yılların en büyük sel felaketi ile karşı karşıya kalan Pakistan büyük bir yıkım ile mücadele ediyor. Yoğun bir şekilde görülen muson yağmurlarının ardından ülkenin üçte biri sel sularına teslim olurken milyonlarca kişi ise evsiz kalmış durumda. Türkiye’de eğitim alarak ülkelerinde farklı sektörlerde çalışmalar yürüten Pakistanlıların kurmuş oldukları Pakistan Türkiye Mezunlar Derneği (TULIP) de bu yaşanan afet durumuna sesiz kalmadı ve harekete geçti. Her fırsatta ülkede çeşitli yardım faaliyetleri yürüten dernek, selden dolayı mağdur olan ihtiyaç sahiplerinin de yardımına koşuyor. Pakistanlı Türkiye Mezunları adeta seferber oldu ve mağdurların ihtiyaçlarını karşılamak için ülke çapında acil durum etti. Öncelikle ihtiyaç sahiplerine sıcak yemek ulaştıran Türkiye Mezunları ülke genelinde faaliyetlerini sürdürüyor ve afetzedelere yardım eli uzatıyor. 

 

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) koordinasyonunda yürütülen Türkiye Bursları ile uzun yıllardır dünyanın dört bir yanından gelen uluslararası öğrencileri ağırlayan Türkiye, Pakistanlı öğrenciler için de bir cazibe merkezi. Geçmişten beri Pakistanlı öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği Türkiye Burslarına 1992-2022 yılları arasında Pakistan’dan toplamda 95 bin 891 başvuru yapıldı. Değerlendirmeler sonucunda başarılı bin 371 öğrenciye burs sağlandı.  Kendi imkânlarıyla okuyanlar dâhil eğitimlerini tamamlayarak ülkelerinde başarılı çalışmalara imza atan Pakistan kökenli mezun sayısı ise bin 547.

 

26 Kasım 2020 tarihinde İslamabad’da kurulan Pakistan Türkiye Mezunları Derneği ise en aktif mezun dernekleri arasında yer alıyor. Dernek şimdiye kadar, Türkiye mezunlarının bir araya getirilmesi ve Türkiye-Pakistan ticaret hacminin arttırılmasına yönelik 3 adet proje hayata geçirdi. 

 

Toplamda ise dünyanın dört bir yanında 34 farklı Türkiye Mezunu Derneği bulunuyor.