Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hakan Çavuşoğlu, son dönemlerde Avrupa'da yükselen bir ırkçılık olduğunu gözlemlediklerini söyledi.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri, Berlin Başkonsolosluğu'nda sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle "Almanya’da Irkçılık ve İslamofobi" konulu toplantıda bir araya geldi.

Hakan Çavuşoğlu, Berlin'de, Avrupa'da Yükselen Irkçılık Ve İslamofobi İnceleme Ve Araştırma Alt Komisyonu olarak bulunduklarını kaydetti.

Son dönemde Avrupa'da artan ırkçılığa dikkati çeken Çavuşoğlu, bunun en çok yansıdığı ülkelerin başında ise Almanya'nın geldiğini söyledi.

Türk vatandaşlarının ve Müslümanların, toplumun her alanında maruz kaldıkları saldırıları çeşitli gerekçelerle yetkililere bildirmediklerine işaret eden Çavuşoğlu, "Burada öne çıkan iki neden var. Birincisi nasıl olsa bir sonuç çıkmayacak düşüncesi. İkincisi de acaba başıma bir şey gelir mi endişesi nedeniyle tam olarak ilgili makamlara bildirilmiyor." dedi.

Çavuşoğlu, Almanya'da 2020 yılında 901 ırkçılık vakası yaşandığını ancak bir tane bile tutuklama olmadığını vurguladı.

Araştırmalarda, Alman toplumunun yüzde 54,5'inin İslam'ı "tehdit" olarak gördüğünün tespit edildiğini aktaran Çavuşoğlu, ülkedeki aşırı sağ partilerin söylemlerinin, merkez sağ partilerinin konuşmalarına da yansıdığı belirtti.

Hakan Çavuşoğlu, ırkçılık ve İslam karşıtlığı ile mücadelede yeterli çaba ve sonuç alınamadığına dikkati çekerek, Hanau saldırısı ve Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) davalarını buna örnek gösterdi.

Toplantıda komisyon üyeleri AK Parti Balıkesir Milletvekili Pakize Mutlu Aydemir, AK Parti Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal, CHP Ankara Milletvekili Servet Ünsal, MHP Eskişehir Milletvekili Metin Nurullah Sazak da hazır bulundu.

Berlin İslam Federasyonu Başkanı Murat Gül: "Almanya’daki Müslümanların İslam düşmanlığının sonuçlarını hissettiklerini söylemek durumdayım"
 
BERLİN (AA) - Berlin İslam Federasyonu Başkanı Murat Gül, Almanya’daki Müslümanların İslam düşmanlığının sonuçlarını hissettiklerini söyledi.

Almanya’nın başkenti Berlin’de faaliyetlerini sürdüren İslam Federasyonu tarafından düzenlenen panelde İslamofobi ele alındı.

 

Kreuzberg semtindeki Mevlana Camisinde "Sevgi nefretten daha güçlüdür" başlığıyla düzenlenen panele Almanya İslam Konseyi Başkanı Burhan Kesici, Berlin Eyalet Meclisi milletvekilleri Susanna Khalefeld ve Orkan Özdemir, öğretmen Fereshta Ludin, papaz Andreas Gotze, haham Nils Jacob Ederberg ve imam Ali Özgür Özdil katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan Berlin İslam Federasyonu Başkanı Murat Gül, toplumda Müslüman düşmanlığı, İslam düşmanlığı veya İslomofobi kavramlarıyla İslam inancına sahip insanlara yönelik ayrımcılığın ve ırkçılığın ifade edilmeye çalışıldığını söyledi.

Gül, Müslüman karşıtı ırkçılığın çeşitli şekillerde ortaya çıktığına işaret ederek, "Maalesef Almanya’daki Müslümanların İslam düşmanlığının sonuçlarını hissettiklerini söylemek durumdayım. Bunlar, internet üzerinden kışkırtıcılık, tehdit mektupları, sokakta yapılan saldırılar veya camilere yönelik saldılar şeklinde kendisini gösteriyor." dedi.

 

 

Bu saldırıların sayılarının sürekli arttığını vurgulayan Gül, "Bizim korkularımız ciddiye alınmalı." ifadesini kullandı.

Müslümanların sadece şikayetçi değil, durumu değiştiren tarafta yer alması gerektiğini vurgulayan Gül, Müslümanların toplumda yaptıklarıyla ve yaşantılarıyla kendilerini göstermeleri gerektiğini kaydetti.

İmam Ali Özgür Özdil de Almanya’da insanların isminden, kökeninden, ten renginden veya dininden dolayı günlük hayatta, kurumsal olarak çeşitli devlet dairlerinde, sağlık alanında ve iş hayatında ayrımcılığa uğradığını belirtti.

Bazı insanların ırkçılığı her gün hissettiğini, bazılarının ise hiç hissetmediğini dile getiren Özdil, oğlunun bir öğretmeninin sınıfta "Ben Müslümanları sevmiyorum." şeklinde bir ifade kullandığını aktardı.

Özdil, bunu öğretmenlerle yaptığı toplantıda, meslektaşlarının böyle bir ifade kullanmasının hangi hukuki sonuçlar doğuracağını sorarak gündeme taşıdığını belirterek, şöyle devam etti:

"Hepsi hiçbir sonuç getirmeyeceği konusunda hemfikirdi. 'Meslektaşınız Yahudileri sevmiyorum şeklinde bir ifade kullansaydı bunun hukuki sonuçları olur muydu?' sorusuna ise öğretmenlerin hepsi 'evet' diyerek mutabık kaldı. Şimdi bana bunun farkını anlatın. Bu, bir gruba yönelik bir ayrımcılık değil mi? 'Yahudileri sevmiyorum' dediğimizde bu antisemitizm oluyor. 'Siyahileri sevmiyoruz' dediğimizde ırkçılık oluyor. Müslümanları sevmediğimizi söylediğimizde ise ifade özgürlüğü oluyor. Sorun burada. Hepsi insan düşmanlığının farklı çeşitleri olmasına rağmen çifte standart uygulanıyor."

Sosyal Demokrat Parti Milletvekili Orkun Özdemir de siyasi faaliyetlerde göçmenlerin lehinde yasalar çıkartırken sadece aşırı sağcı partilerin değil ilgili yasaya karşı olmayacağını düşündüğü partilerin de çekincelerini ortaya koyarak karşı çıktığını anlattı.

Yeşiller Milletvekili Susanna Khalefeld ise siyasi açıdan baktığında dini cemaatlerin ırkçılıkla mücadelede her zaman müttefik olmadığını belirterek, "Bu siyasi çalışmayı zorlaştırıyor. Ben daha fazla net olmalarını beklerdim. Herkes kendi evinin önünü süpürmesi gerektiği için şimdi Hristiyan kiliseleri için söylüyorum, ırkçılık konusunda daha sesli ve net kendilerini ifade etmeleri gerekiyor." dedi.

 

Khalefeld, ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele edilmesi için toplumda çeşitli yapılar oluşturulmasını istedi.

Çoğu genç yaklaşık 200 kişinin izlediği panelde Fereshta Ludin de başörtülü öğretmen olarak meslek hayatında yaşadığı zorlukları anlattı.

Koblenz Fenerbahçe'de de yeni başkan Koç

 

Almanya'da kurulan en eski taraftar derneklerinden birisi olan Koblenz Fenerbahçeliler Derneği 20. kuruluş yılında 10. genel kurulunu yaptı ve başkanlığa Mehmet Koç seçildi.

 

Saygı duruşu ve İstiklal Marşının okunmasından sonra Fenerbahçeliler Derneği Yönetim Kurulu faaliyet raporunu eski başkan Enis Güler okudu. Faaliyet ve Denetim raporları dernek üyeleri tarafından oy birliği ile ibra edildikten sonra seçime geçildi. Yapılan oylama sonucu;  Mehmet Koç başkanlığa, Eray Tekin başkan yardımcılığına, Bahri Aras ve Aziz Külahçıoğlu as başkanlıklarına seçilirken, yönetim kurulu üyeliklerine; Seda Koç ,İnci Söylemez,Teslime Tekin, İrfan Şener , Ercan Altun, Serkan Güneşdoğan, Selçuk Baysal, Kenan Erdem, Uğur Çoban, Cihan Ünal, Servet Çıtak, Hakan Söylemez, Mehmetcan Gürbüz, Fevzi Kaplan, Av.  Ahmet Güneş, Hakan Çetinkaya, Halil Özdemir getirildiler.

 

Başkan Mehmet Koç: “Yeni Yönetimimizle biz bir aileyiz. 2 yıllık görev süresince Koblenz Fenerbahçeliler Derneğine, dolayısıyla Fenerbahçe Spor Kulübüne en iyi şekilde hizmet vereceğiz. Hedefimiz Fenerbahçemize gençlerimizin de üye olmasını   sağlamak. Bölgemizde bulunan Türk ve Alman dernekleri ile kurduğumuz diyalog köprüleri sağlamlaştırmak. Bir de derneğimizin bu seneki 20. yılını en görkemli bir şekilde Fenerbahçe  Ailesiyle birlikte beraber kutlamak“ dedi.

 

 (Tevfik KARA / KOBLENZ)

 

 

 

 

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Rusya'nın savaş açtığı Ukrayna’yı desteklemek için ellerinden gelen her şeyi yaptıklarını kaydetti.

 

Baerbock, Federal Mecliste (Bundestag) yaptığı konuşmada, savaşta yalnız kalan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in birlik içinde olan Avrupa ve uluslararası toplumla karşı karşıya kaldığını belirtti.

Bu korkunç savaşı bitirmenin sadece Putin’in elinde olduğunu ifade eden Baerbock, "Bu bizi kızdırmış ve sarsmış olabilir ancak bizi çaresiz kılmıyor." dedi.

Baerbock, bu yüzden “Putin’in güç sistemini vurmak için” yapabilecek her şeyi yapmaya odaklandıklarını vurguladı.

 

Alman hükümetinin Ukrayna’ya yeterince yardım etmediği yönünde muhalefetin eleştirilerine cevap veren Baerbock, Almanya’nın Ukrayna'ya bazı silahlar verdiğini anımsattı.

Baerbock, "Şimdi siz daha fazla verin diye söylerseniz; Savunma Bakanı neler sağlayabileceğimize baktı. Dürüst olmaya bu da dahildir. Bizde yeterince yok. Bu yüzden bunu farklı bir şekilde nasıl yaparız diye kafa yorduk." diye konuştu.

Ukrayna’nın doğrudan silah şirketlerinden alışverişte bulunması için özellikle Dışişleri Bakanlığı üzerinden para verdiklerini anlatan Baerbock, "Bu alımların bürokratik engellere takılmadan çok hızlı yapılabilmesi için her şeyi yapıyoruz. İnanın, her şeyi yapıyoruz. Sihir yapabilseydik, daha fazla silah tedarik edebilseydik, bunu yapardık." dedi.

 

Baerbock, Rusya'ya karşı dün de dördüncü yaptırım paketini uygulamaya koyduklarını, yaptırımlarla etkili ve kesin olarak Rus yönetim sisteminin etkilenmesinin önemli olduğunu dile getirdi.

Gelecek dönemde insani yardım için daha da fazla paraya ihtiyaç duyulacağını aktaran Baerbock, sınırlarda bulunan mülteciler için "Avrupa’da ve transatlantik üzerinde bir dayanışma köprüsü oluşturulması" çağrısında bulundu.

ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım, 17 Mart 2022 Perşembe günü Ramazan ayının müjdecisi olarak idrak ve ihya edilecek olan Berat Kandili (Gecesi) vesilesiyle yayımladığı mesajda şöyle dedi:
İki yılı aşkındır bütün insanlığı her bakımdan tesiri altına alan korona virüs salgını, aşıların yaygınlaşmasıyla hayat yavaş yavaş normalleşmeye başlamıştır.
 
Artık camilerimizin kapalı olduğu, Cuma namazlarımızı kılamadığımız, derneklerimizde faaliyet yapamadığımız günleri geride bırakarak, camilerimizde ibadetlerimizi ve faaliyetlerimizi daha rahat yapabileceğiz bir döneme giriyoruz inşallah.
İslam dinin de en faziletli gecelerden biri de Berat Kandili (gecesi)‘dir. Berat; bağış, af ve suç ya da cezadan kurtulmak manasındadır. Aynı zamanda, Kur’an ayı olarak da kabul edilen rahmet ve mağfiret mevsimi olan mübarek Ramazan ayına yaklaştığımızın bir müjdecisidir.
Mübarek Berat Gecesini ibadet ve taatle geçirmenin pek çok sevabı ve feyzi vardır. Zira Hz. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) bir Hadisi Şeriflerinde şöyle buyurmuştur;
“Şaban ayının on beşinci gecesi olduğu zaman, gecesini ibadetle, gündüzünü oruçla geçiriniz. Çünkü o gece güneş batınca Allah’ü Teâlâ o andan fecir oluncaya kadar: “Benden af ve mağfiret dileyen yok mu, onu af ve mağfiret edeyim. Benden rızık isteyen yok mu, onu rızıklandırayım. (Bir belâ ile) müptelâ olan yok mu, ona kurtuluş vereyim.” diye buyurur. (İbni Mâce, Sıyâm, 68)
 
Maalesef dünya ve insanlık zor bir süreçten geçiyor. Dünya’nın yarısı hastalık, açlık, yoksulluk, göç ve mülteci meseleleri ile baş etmeye çalışırken, diğer taraftan Ortadoğu’da bitmeyen vekalet ve çıkarlar savaşı devam ediyor. Şimdi de dünya ve insanlık alemi Rusya-Ukrayna arasındaki savaşı büyük bir endişeyle izliyor.
Ramazan ayının müjdecisi olan Berat Kandili’nin af ve mağfiret çağrısının daha da yoğunlaştığı bu gecede, Kur’an okuyarak, tefekkür ve muhasebe yaparak; bizleri yoktan var eden, ezelî ve ebedî olan Yüce Rabbimize, aile efradımıza, çevremize, milletimize, içinde yaşadığımız topluma ve bütün insanlığa karşı olan görev ve sorumluluklarımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Dininden ve milliyetinden bağımsız olarak insanlık büyük bir imtihanla karşı karşıyadır.  İnsanlığın böyle bir büyük imtihanla karşı karşıya kaldığı bugünlerde birlik, beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmalıyız.
 
Bugünlerde yaşanan bu olaylardan ibret ve ders alarak insanlık yeniden yaratılış fıtratına dönmelidir. Dünya insanlığına huzur ve barış hakim olması için dua ve niyazda bulunmalıyız.
Bu duygu ve düşüncelerle Berat Kandilinizi en kalbi duygularla tebrik ediyor, bu gecenin, bütün insanlığın hidayet, barış ve huzuruna, bütün müminlerin tevbelerinin ve dualarının kabul edilerek arınma ve affedilmelerine vesile olmasını, arınmış ve affedilmiş olarak mübarek Ramazan-ı Şerif ayına ulaşmamızı Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.
 
Durmuş Yıldırım
ATİB Genel Başkan

Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Mehmet Nuri Ersoy, “18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi” dolayısıyla bir mesaj yayımladı.

Bakan Ersoy’un mesajı şöyledir:

“Tarihimize, inancımıza, kimlik ve karakterimize velhasıl bütünüyle Türk milletine; hırs ve kibirlerinin, plan ve projelerinin önünde daima dik durmamız ve onları boşa çıkarıp başarısızlığa uğratmamız sebebiyle tahammül edemeyenlerin varlığımıza son darbeyi vurma rüyasıydı Çanakkale. O rüya, her bir ferdiyle birbirine kenetlenmiş aziz milletimizin kahraman evlatlarının sinesindeki tertemiz iman ve boyun eğmez irade karşısında solup gitmiştir.

Çanakkale Deniz Savaşı İsmail Hakkı Bey, Hafız Nazmi Bey, Ali Yaşar Efendi gibi kahramanları güvertesinde taşıyan Nusrat mayın gemisinin 100 gemilik düşman donanmasının gücüne meydan okuyan cesaretidir. 215 kiloluk mermiyi omuzlayan Seyit Onbaşı’nın binlerce tonluk Ocean zırhlısında patlayan sabır ve sebatıdır. Kanları dalga olup denize set çeken şehitlerimizin inanmışlığı ve fedakârlığıdır. Türk milletinin vatanına, bayrağına ve mukaddesatına tavizsiz bağlılığı Çanakkale Deniz Savaşı’nı zafere taşırken düşmanı tarihin eşini hiç görmediği bir kara savaşına mecbur bırakmış ve onu da zaferle taçlandırmıştır. Çanakkale Zaferi’nin ruhu Kurtuluş Savaşı’nda sancaklaşmış, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran milli iradenin özü olup ölümsüzleşmiştir. Bugün yürüdüğümüz yol ve adım adım kararlılıkla ilerlediğimiz gelecektir Çanakkale. Geçmişte kalmayacak, asla unutulmayacak, asla sıradanlaşmayacaktır.

 18 Mart Şehitleri Anma Günü’nde ecdadımızın mirasını bir kez daha bütün yönleriyle güçlü bir şekilde idrak etmenin ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 107’nci yıl dönümünü kutlamanın gururu içinde, tarih boyunca Türk milletinin varlığı ve bağımsızlığı için kanını döken, can veren ve ömrünü bu yola vakfeden bütün geçmişlerimizi, şehit ve gazilerimizi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını rahmetle, minnetle ve saygıyla anıyorum.”

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Almanya geneli teşkilatlarına bir çağrı yaparak savaş mağduru Ukrayna halkı için yardım kampanyası başlattı.
 
DİTİB'den yapılan yazılı açıklamada, yaşanan felaketin mağdurlarının acı ve üzüntülerini paylaşmak amacıyla bir yardım kampanyası başlatıldığı belirtildi.
Savaş mağdurlarının acı ve üzüntülerini paylaşmak ve Ukrayna halkının yanında olmak amacıyla Almanya Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) teşkilatı olarak yardım kampanyası başlatıldığını belirten DİTİB Genel Başkan Kazım Türkmen, “Çatışmalar, işgaller ve savaşlar hiçbir zaman insanlığa huzur getirmemiş; geride sadece kan, gözyaşı ve yerle bir olmuş şehirler bırakmıştır. Üzülerek görüyoruz ki, son olarak Ukrayna’da meydana gelen savaş da, daha önce onlarcasına ve yüzlercesine şahit olduğumuz manzaraları yeniden dünya gündemine sokmuş ve insanlığın geleceği üzerinde kara bulutların dolaşmasına yol açmıştır. Yine masum ve mağdur milyonlarca insan, kadın- erkek, çoluk-çocuk, acımasız çatışmaların ortasında yaşam mücadelesi vermek zorunda bırakılmıştır.” dedi.
 
DİTİB’in dünyanın dört bir tarafına iyilik, huzur, barış ve kardeşlik taşıyan bir kuruluş olduğuna vurgu yapan Türkmen, savaş mağdurlarına sahip çıkmak, yaralarını sarabilmek adına DİTİB derneklerinin ve tüm hayırseverlerin bu kampanyaya da ellerinden gelen desteği esirgemeyeceklerine inandığını söyledi.
Türkmen, yardım çağrısına destek vermek isteyenlerin banka yoluyla Turkisch-Islamische Union adına açılan DE09502345000141430005 numaralı IBAN hesabına havale yapabileceğini belirtti.
 
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), Almanya geneli teşkilatlarına bir çağrı yaparak savaş mağduru Ukrayna halkı için yardım kampanyası başlattı.
 
DİTİB'den yapılan yazılı açıklamada, yaşanan felaketin mağdurlarının acı ve üzüntülerini paylaşmak amacıyla bir yardım kampanyası başlatıldığı belirtildi.
Savaş mağdurlarının acı ve üzüntülerini paylaşmak ve Ukrayna halkının yanında olmak amacıyla Almanya Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) teşkilatı olarak yardım kampanyası başlatıldığını belirten DİTİB Genel Başkan Kazım Türkmen, “Çatışmalar, işgaller ve savaşlar hiçbir zaman insanlığa huzur getirmemiş; geride sadece kan, gözyaşı ve yerle bir olmuş şehirler bırakmıştır. Üzülerek görüyoruz ki, son olarak Ukrayna’da meydana gelen savaş da, daha önce onlarcasına ve yüzlercesine şahit olduğumuz manzaraları yeniden dünya gündemine sokmuş ve insanlığın geleceği üzerinde kara bulutların dolaşmasına yol açmıştır. Yine masum ve mağdur milyonlarca insan, kadın- erkek, çoluk-çocuk, acımasız çatışmaların ortasında yaşam mücadelesi vermek zorunda bırakılmıştır.” dedi.
 
DİTİB’in dünyanın dört bir tarafına iyilik, huzur, barış ve kardeşlik taşıyan bir kuruluş olduğuna vurgu yapan Türkmen, savaş mağdurlarına sahip çıkmak, yaralarını sarabilmek adına DİTİB derneklerinin ve tüm hayırseverlerin bu kampanyaya da ellerinden gelen desteği esirgemeyeceklerine inandığını söyledi.
Türkmen, yardım çağrısına destek vermek isteyenlerin banka yoluyla Turkisch-Islamische Union adına açılan DE09502345000141430005 numaralı IBAN hesabına havale yapabileceğini belirtti.
 
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) yurt dışında yaşayan ve tarih alanına ilgi duyan genç vatandaşlara yönelik “Tarih Akademisi” programı düzenliyor. Türkiye’deki tarihi mekanları yerinde keşfetmeye imkan tanıyan programa başvurular ise 1 Nisan 2022 tarihine kadar sürüyor.
 
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), yurt dışında yaşayan vatandaşlara yönelik “Tarih Akademisi” programı düzenliyor. Tarih alanına ilgi duyan lisans- lisansüstü eğitim gören öğrencilerin başvurabileceği program 25 Mayıs -1 Haziran tarihlerinde; İstanbul-Bursa- Bilecik ve Ankara şehirlerinde yapılacak. Tarih Akademisi’nde genç vatandaşlar, tarihi mekânları yerinde gezip görme imkanı elde ederken bu mekânların tarihi ve geçmişteki önemi hakkında da seminerler dinleyecek. İstanbul’da başlayacak olan program buradaki seminer ve gezilerin ardından Bursa ve Bilecik şehirleri ile devam edecek ardından  Ankara’da son bulacak.
 
KİMLER BAŞVURABİLİR?
 
Yurt dışında ikamet eden Türk vatandaşı, mavi kart sahibi (lisans, yüksek lisans, doktora) ile yeni mezunlar programa kabul edilecek. Başvuru sahiplerinin doğum tarihinin 01.01.1986 tarihinden sonra olması gerekiyor. Başvurular 1 Nisan 2022 tarihine kadar obys.ytb.gov.tr adresinden alınacak.

Can babam Mehmet Baş’ın Hakk’a yürümesinin birinci yıl dönümünde onu anmak, ondan bahsetmek istiyorum değerli okurlar.

Babamın Almanya’da ki gurbet hayatı 1972 senesinde başladı. İlk ayak bastığı yer Düsseldorf Havalimanıydı. İstanbul uçağı ile gelen bagajını aldıktan sora dışarı çıktı ve orada bir Türk taksi şoförüne Duisburg-Wedau’da yanına gideceği Ali Çığır Dayı’sının evinin adresini göstermişti. ‘Ali Dayı’ dediği kişi Türkiye’den hem akrabamız hem de komşumuz oluyordu. Babam onun isteği üzerine Almanya’ya gelebilmişti. Bu sebepten dolayı babamın ve ailemizin Ali Dayımıza olan sevgi ve bağı Ali Çığır’ın Şubat 2021’de, babamdan sadece bir ay önce ebediyete uğurlanmasına kadar hiç eksilmedi. Babam Ali Çığır Dayısının yanında üç gün kadar kaldıktan sonra onunla birlikte trenle Osnabrück’e gelmişti. Ali Dayı babamı yine akrabamız ve aile büyüğümüz olan değerli eniştemiz Ramazan Çığır’a teslim etti. Hemen bir kablo firmasında iş bulan babam, Ramazan Çığır’ın evinden yine Osnabrück’de bir bodrum katında bulunan tek odalı bir daireye taşındı. Orada kaldığı süreçte de Kasım 1972’de Steinburger isimli bir kaynak ve metal firmasında iş buldu. Kaynak esnasında gözlerine giren kaynak tozlarından ve kıvılcımlarından dolayı akşamları yattığında babamın gözleri sabahlara kadar acıyor ve yanıyordu. Babam acılarını dindirmek için patates dilimlerini gözlerine bağlıyor ve ertesi sabah yine erkenden işine gidiyordu. Temmuz 1973’de Osnabrück’e bağlı Melle kasabasının Westerhausen köyündeki Westland lastik ve kauçuk firmasında makinist olarak bir iş imkânı buldu.

 

 

Kilisede kılınan Cuma namazları

 

Eylül 1974’de yaz tatili için gittiği Türkiye’de babam henüz 17 yaşındaydı. Bu izin onun hayatına yeni bir yön vere -cekti. Babam o yıl dayısının kızı olan Fatma Annem ile hayatını birleştirdi ve birlikte 6 Haziran 1975’de Almanya’ya geldiler. Başlangıçta Melle-Westerhausen’deki iki oda, bir mutfaklı fabrika evine taşındılar. Günler birbirini kovaladı. Babam Mehmet Baş Melle’de bir boks kulübüne üye oldu. Antrenman ve müsabakalara zaman zaman bisikletiyle, zaman zaman trenle giderdi. Bazen Osnabrück’de yaşayan Alman bir antrönörü de arabasıyla Melle’ye geçerken babamı evinden alır ve antrenman sonrasında tekrar evine bırakırdı. Bu arada babam özellikle öğlenci vardiyasında çalıştığı vakitlerde Cuma namazlarını kılmak için trenle Osnabrück’e giderdi. 1975’li/1976’lı yıllarda bölgede henüz bir cami olmadığı için, Cuma namazları Osnabrück’deki bir kilisede kılınıyordu. O tarihlerde Osnabrück Belediyesi Cuma günlerine mahsus çevredeki Müslümanlar için bir kiliseyi tahsis ediyordu. Mayıs 1975’de Westland Firmasından ayrılan babam annem ile birlikte Gütersloh şehrine bağlı ancak Melle’ye fazla uzak olmayan Borgholzhausen kasabasında bir iş buldu ve oraya yakın Wellingholzhausen Köyüne taşındı. 1976’da Mehmet ve Fatma çiftinin ilk çocukları Yasemin gözlerini Melle’de dünyaya açtı. Çiftin ikisinin de çalışmasından dolayı Yasemin Baş izine gidildiğinde Terme’de babaannesi, halası ve amcasının yanına emanet edildi. O yıllarda birçok gurbetçi bir müddet para kazanıp geri dönüş yapmayı düşündüğü için ne kadar zor da olsa bu acıya katlanıp çocuklarını akrabalarına bırakıyordu. Babam da bu düşünceyle ablamı annesi ve kardeşlerine emanet etmişti.

Babam 1978’de 19 yıl boyunca çalışacağı kamyon yayı ve makası üreten Schomäcker Firmasına silindir uzmanı olarak işe girdi. Aynı yıl ailenin ikinci çocuğu Abdulkadir dünyaya geldi. Yine anne ve babanın çalıştığından dolayı bu evlatları da 4 yaşına kadar bir Türk ailesinde bakımda kaldıktan sonra Türkiye’deki babaannesi, hala ve amcasına emanet edildi. Mehmet Baş 1980’li yıllarda fabrika işinin yanında Osnabrück’de yaşayan Trabzonlu Kadir Sünger Amcalar’dan devraldığı ve akrabamız Şakir Uluocak ile ortak işlettiği bir eksport dükkanı açtı. 1990’larda ise ‘Efes’ adında bir dönerci büfesi işletmeye başladı. O hem Almanya’daki ailesine, hem de Türkiye’deki ailesine ve orada bulunan diğer akrabalarına da maddi ve manevi destekte bulunuyordu.

 

 

Mehmet Baş dil ve din eğitimine çok önem verirdi

 

Babam çocuklarının eğitimli olmalarına, okumalarına da özel önem veriyor- du. Bana birçok defa Almancanın yanında anadil Türkçenin ne kadar önemli olduğunu anlatıyor, nasihat ediyor ve arkadaşlarımla kendi aramızda Almanca konuştuğumuzda uyarılarda bulunuyordu. Bu sebepten dolayı da bana sürekli Türkçe çocuk kitapları, Türkçe teyp ve video kasetleri alırdı. Bu kitap ve kasetler anadil Türkçenin yanı sıra, dini ve milli kimliğimin oluşmasında önemli rol oynuyordu. Bunun yanında babamın Türk Bayrağına ve İstiklal Marşına olan bitmek bilmez bir aşkı bulunuyordu. Evimizin neredeyse her odasına en az bir Türk bayrağı asılıydı. Babam ayrıca din eğitimine de önem veriyordu. O beni çocukken yatağa yatırdığında uyutmak için ya Hz. Ali, Hz. Hamza ve Hz. Ömer’den bahseder ya da kendi çocukluğunda yaşadığı maceralı olaylardan kesitler anlatırdı.

1982 yılında ise Mehmet ve Fatma Baş’ın üçüncü ve son çocukları olarak ben (Yasin Baş) doğdum. Abdulkadir Abim’e bakan Adapazar-Sapancalı Balkaya ailesi bana da baktı. 8 yaşıma kadar o ailede kaldım. Hafta sonları eve gelirdim. İkinci sınıfta annem ve babamların yanına geldim. Ancak onlar çalışıyorlardı. İşte olduklarında özellikle öğlenci olduklarında evde yalnız kalmakta zorlanıyordum.

 

 

Türk-Alman dostluğu ile Türk-İslam Birliği için adanmış bir ömür

 

Diğer yandan Babamın kültürel ve sosyal olarak çok aktif olduğundan dolayı evimize sürekli hem Türkiye’den hem diğer ülkelerden yazarlar, öğretim görevlileri, bilim adamları, siyasetçiler, STK yöneticileri, din görevlileri, milletvekilleri, konsolosluk ataşeleri ve müşavirleri, ozanlar, sanatçılar misafir olur, büyük çoğunluğu da yatılı kalırlardı. Fabrika ve diğer işlerin yanı sıra babam cami dernekleri, kültür işleri ile ilgilenirdi.

Babam Mehmet Baş, 1978 senesinde Melle Türk-İslam Birliği camii derneğini kuranlar arasında da yer aldı. Kendisi caminin yönetimlerinde uzun yıllar bizzat bulundu. 1980’li ve 1990’lı yıllarda birçok dönem yönetim kurulu başkanlığı görevini üstlendi ve caminin Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)‘e geçmesinde önemli rol oynadı. 1982’den itibaren Türk-Alman Çalışma Grubu ve Melle kentinin inisiyatif komitesi kurucu üyesi olarak Melle ve çevresinde Türk Alman dostluğu adına önemli hizmetlere imza attı. Burada yabancıların ve bilhassa Türklerin uyumu ile Türk-Alman işbirliğini teşvik eden projeleri belirledi. Yine o yıllarda Almanya’da günlük yayınlanan Tercüman gazetesinin Osnabrück ve çevresi için yazı işleri temsilcisiydi. Sonraları Türkiye Gazetesi'nin Hannover bölgesi ve çevresi için muhabir ve editörlüğünü yaptı. Onun yazı ve haberleri Mehmet Oğuzsoylu mahlasıyla çıkıyordu. Babam Mehmet Baş, 1987 senesinde Musa Serdar Çelebi başta olmak üzere, bir grup dava arkadaşı ile Almanya’nın Ren ve Mosel Nehirlerinin birleştiği Koblenz Kentinde Avrupa Türk-İslam Birliği (ATİB)’in kurucuları arasında yer aldı. 2000’li yılların ortalarına kadar ATİB’in Kuzey Almanya Bölge Başkanlığı görevini ifa etti. 1989’dan itibaren elinizde tuttuğunuz Öztürk’de reklam temsilcisi olarak da görev yaptı. Zevkle yürüttüğü bu işi vefatına kadar sürdürdü. Babam, aylık yayınlanan bu gazetede uzun yıllar ‘Çınar Altı’ köşesinde güncel konularda kültürel ağırlıklı yazılar kaleme alıyordu. Gazetenin sahibi Adnan Öztürk Amca ile saatlerce telefonda konuşur, zaman zaman da tatlı tartışmalarda bulunurlardı. Bu iki dost ve sırdaş, birbirlerine sitem eder ancak birbirlerini de çok severdi. Bunun yanında 1991 senesinden itibaren babam 89 derneğin bağlı bulunduğu Aşağı Saksonya ve Bremen Eyaletleri konsolosluk bölgesindeki Türk derneklerinin çatı kuruluşu olan ‘Koordinasyon Kurulları’ Başkan Yardımcılığı görevini büyük bir heyecan ile yürüttü.

Mehmet Baş büyük toplantıların, etkinliklerin, ulusal ve uluslararası mitinglerin organizesinde bulundu ve oralarda konuşmacı olarak da yer aldı. Bunlar arasında Köln-Bonn’da düzenlenen Afganistan yürüyüşünde, Bulgaristan yürüyüşünde sonraları Mölln ve Solingen katliamlarına karşı düzenlenen yürüyüşlerde en ön saflarda yer almakla kalmadı, oralarda insanlara hitap etme fırsatı da buldu. Babamın son durağı Kanal Avrupa TV oldu. Aralık 2004’de Duisburg’dan yayın yapan Avrupa’lı Türklerin TV televizyonu, Kanal Avrupa TV’ye moderatör ve reklam pazarlama müdürü olarak işe başladı. Bu göreve başlaması ile birlikte Almanya ve Avrupa’nın birçok kentini adım adım dolaştı, orada Türk vatandaşlarının etkinliklerinde bulundu ve onların işletmelerini ekranda dünyaya tanıttı. Televizyonun sahibi Ali Paşa Akbaş ile kardeşlik derecesinde bir dostlukları oluşmuştu. Babam artık zamanının ve mesaisinin büyük bölümünü Kanal Avrupa için harcamaya başlamıştı. Oradaki iş ve yol arkadaşlarını - işin doğası gereği – bizden, yani ailesinden daha çok görüyor, vaktinin büyük bölümünü onlarla geçiriyor- du. Kader onu yine Almanya’da ilk geldiği şehir olan Duisburg’a yönlendirmişti. Allah ona Kanal Avrupa TV merkezinde ruhunu teslim etmesini nasip etti. 1972 yılında ilk Duisburg’a gelmişti. 3 Mart 2021 de de yine Duisburg’da dünya hayatına, bu yalan dünyaya veda etti.

Yasin BAŞ