Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı (YTB) Abdullah Eren, AFAD tarafından depremden etkilenen insanlara sıcak bir yuva sunmak amacıyla başlatılan “Evim Yuvan Olsun” kampanyasına yurt dışındaki vatandaşların katılması için çağrı yaptı.
 
Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) depremlerden etkilenen vatandaşların barınma sorununun çözümüne katkı sunmak amacıyla “Evim Yuvan Olsun” kampanyasını başlattı. YTB Başkanı Abdullah Eren de yurt dışındaki vatandaşların bu kampanyaya katılmaları için çağrı yaptı.
 
Depremden etkilenen insanlara sıcak bir yuva sunmak isteyenler için Türkiye’nin önemli ve örnek bir kampanya başlattığını belirten Eren, bir video mesaj yayınladı. Mesajında depremden etkilenen vatandaşların en çok ihtiyaç duyduğu şeyin sıcak bir yuva olduğunu söyleyen Abdullah Eren, bu kapsamda “Evim Yuvan Olsun” kampanyasının başlatıldığını aktardı.  
 
Yurt dışında yaşayan vatandaşların Türkiye’nin farklı yerlerinde kullanmadıkları veya boş evleri olduğunu ifade eden Eren, “Devletimiz boş veya kullanmadığınız evlerinizi depremden etkilenen insanlarımıza açmanız için bir proje başlattı. Bu kampanya sayesinde devletimizin gözetiminde evlerinizi depremden etkilenen insanlarımıza açabilirsiniz. Bu kampanyaya yurt dışındaki vatandaşlarımızın hepsinin katılmasını arzu ediyor, sizleri sevgi ile selamlıyorum” dedi.
 
 
EVİM YUVAN OLSUN KAMPANYASI
 
Tüm süreç boyunca devlet kontrolünde üç farklı seçenek sunuluyor. Öncelikle uygulama kapsamında, boş ya da kullanılmayan evler en az 3 ay süreyle depremden etkilenen vatandaşların kullanımına sunulacak. Evini depremzedelere açmak isteyenler için bu süreci ilçe kaymakamlıkları yürütecek. 3 ayın sonunda süre istenirse 12 aya uzatılabilecek. İkinci olarak kampanyaya katılan vatandaşlar piyasa koşullarına göre uygun bir bedelle evlerini depremzedelere kiralayabilecek. Bu süreci de evin bulunduğu ilçe kaymakamlıkları yönetecek. Ev sahibi tarafından belirtilen kira bedeli piyasa koşulları ile kıyaslanacak. Üçüncü olarak ise nakdi kira yardımı yapmak isteyenler de kampanyaya katılabilecek.
 
Kampanya kapsamında depremzedelerin yerleştirildiği evlerin; elektrik, su, doğalgaz faturaları, depremzedelerin kaldığı dönem için kaymakamlık tarafından ödenecek. Bu hususta ev sahibine ilave bir gider doğmaması sağlanacak. Depremzede ailelerin kullanımları nedeniyle evde veya evdeki eşyalarda bir zarar oluşması ihtimaline karşın ise Türkiye Sigorta bir güvence sunuyor.
 
Kampanyaya başvuru ve detaylar www.evimyuvanolsun.org adresinde yer alıyor.
YTB Başkanı Abdullah Eren'in Mesajını İçeren Videoyu Bu Linkten İndirebilirsiniz: https://we.tl/t-rCd76hAcvA
 
 

BRÜKSEL (AA) - Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, çalışanlarına özel ve kurumsal telefonlarından TikTok uygulamasını kaldırmaları talimatı verdi.

Politico internet sitesinde yer alan habere göre, Birliğin yürütme organı olarak faaliyet gösteren AB Komisyonu, çalışanlarına sosyal medya uygulaması TikTok kullanımını güvenlik endişeleri nedeniyle yasakladı.

Bu çerçevede, sabah saatlerinde bütün Komisyon çalışanlarına uygulamayı, işle ilgili herhangi bir uygulama yüklü olan kişisel veya kurumsal cihazlarından kaldırmaları talimatı verildi.

Yakın zamanda diğer AB kurumları olan AB Konseyi ve Avrupa Parlamentosu'nun da benzer adımlar atması bekleniyor.

Çinli teknoloji firmasına ait olan TikTok, bazı ülkelerde ulusal güvenlik endişesine yol açıyor.

ABD'de de resmi hizmet için kullanılan cihazlarda TikTok kullanımı yasaklanmıştı.

- Tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar nedeniyle meyve ve sebze ürünlerinde müşteri başına sınırlama getirildi
 

LONDRA (AA) - İngiltere'de, meyve ve sebze tedarikinde yaşanan sorunlar nedeniyle önde gelen süpermarket zincirlerinin rafları kısmen boş kaldı.

Ülkenin önde gelen süpermarket zincirlerinden Tesco, Asda, Morrisons ve Aldi, tedarik zincirlerinde yaşanan sorunlar nedeniyle meyve ve sebze ürünlerinde müşteri başına sınırlama getirirken, pek çok market raflarının boş kaldığı görüldü.

İngiliz hükümeti ve market zincirlerinden yapılan açıklamalarda, sebze ve meyve ürünlerinde yaşanan krizin, Avrupa ülkelerinde görülen kötü hava şartlarından kaynaklandığı belirtildi.

Meyve ve sebze tedarik krizinde, elektrik fiyatlarındaki artışın Hollanda'daki seralarda üretim maliyetlerini artırması da etkili oldu.

Asda, müşteri başına sadece 3 marul, brokoli, karnabahar alınabileceğini duyururken, Morrisons müşteri başına 2 salatalık, domates, marul ve biber sınırlaması getirdi.

Britanya Perakende Konsorsiyumu'ndan (BCR) yapılan açıklamada, başta domates olmak üzere ülkenin ağırlıklı olarak ithal ettiği bazı meyve ve sebzelerde tedarik sorunu yaşandığı belirtildi.

İngiltere'nin kış aylarında domates ihtiyacının yüzde 95'ini ve marul ihtiyacının yüzde 90'ını İspanya ve Güney Afrika'dan karşıladığı bildirilen açıklamada, krizin birkaç hafta daha sürebileceği, tedarik zincirlerinin yeniden toparlanmasının beklendiği kaydedildi.

Die Biofach in Nürnberg ist neben den Öko-Feldtagen der Treffpunkt der Bio-Branche. An den vier Messetagen vom 14. – 17. Februar fanden sich knapp 36.000 Fachbesucher aus Handel, Verarbeitung, Wissenschaft, Politik, Verwaltung und Verbänden auf dem Messegelände ein. Darunter auch die Managerinnen der unterfränkischen Öko-Modellregionen, jeweils begleitet von Bio-Mitstreiterinnen aus ihren Regionen Würzburg, Rhön-Grabfeld und dem Oberen Werntal.

 

Ideenreich und Lösungsorientiert in die Zukunft

Auf der Biofach geht es nicht nur um das Knüpfen von Geschäftsbeziehungen, sondern vor allem auch um fachlichen Austausch, Inspiration und innovative Antworten auf die große Frage, wie wir unsere Land- und Lebensmittelwirtschaft enkeltauglich gestalten können. Teil der Biofach sind daher zahlreiche Fachforen und Podiumsdiskussionen, die sich in diesem Jahr um das Schwerpunktthema „Bio.Ernährungssouveränität.Wahre Preise“ drehten.

Was auf der großen Bühne der Biofach von Expertinnen aus aller Welt diskutiert wird, dem widmen sich die Managerinnen der Öko-Modellregionen und Ihre Mitstreiterinnen auf lokaler Ebene. Denn für Veränderungen braucht es sowohl global als auch lokal Vordenker, Engagierte und Mitstreiter, die Herausforderungen angehen und gestalten.

 

Gemeinsamer Messerundgang mit der LVÖ Bayern

Eine Auswahl an innovativen Unternehmern und Unternehmerinnen und deren Ansätze für nachhaltige Produktion und lokale Wirtschaftskreisläufe präsentierte die Landesvereinigung für den ökologischen Landbau in Bayern (LVÖ) den Besucherinnen aus den Öko-Modellregionen während eines gemeinschaftlichen Messerundgangs. Vom Bio-Käse einer Allgäuer Genossenschaftsmolkerei über das Lieferkettenprojekt für lokalen Bio-Mohn eines fränkischen Bio-Backenwarenherstellers oder deutsche Kichererbsen in einer Verpackung bestehend aus Abfällen der Lebensmittelindustrie gab es jede Menge Ideenreichtum und Inspiration für die Teilnehmerinnen. Dabei wurde den Teilnehmer*innen deutlich, 100 % Bio geht auch in der Lebensmittelverarbeitung - mit Engagement, Herzblut und der passenden Philosophie im Unternehmen.

 

Am Ende des Tages waren sich die Besucher*innen aus den unterfränkischen Öko-Modellregionen einig, „Beeindruckend zu sehen, wieviel Bio es überhaupt gibt!“. Und schlossen sich damit dem Fazit von Petra Wolf (Geschäftsleitung NürnbergMesse) an: „Es ist bemerkenswert, wie vielfältig, inspirierend, lösungsorientiert und nach vorne gewandt diese Branche ist. Bio bleibt und Bio ist Zukunft!“

Sonne und Wind statt Kohle und Atomenergie: Deutschland befindet sich mitten in der Energiewende. Ein wichtiger Schritt ist dabei der Ausbau von Windenergie. Der Landkreis Würzburg hat dies gemeinsam mit den 52 Landkreisgemeinden längst erkannt und nimmt seit Jahren eine Vorreiterrolle als Standort für Windkraftanlagen ein.

 

Von den 261 in Unterfranken betriebenen Windrädern befinden sich 71 im Landkreis Würzburg (Quelle: Regierung von Unterfranken; Stand: 06/2022). Im Durchschnitt werden damit rund 280.000 MWh Strom pro Jahr erzeugt. „Im Landkreis Würzburg drehen sich mit Abstand die meisten Windkraftanlagen in ganz Unterfranken“, freut sich Landrat Thomas Eberth. „Rein rechnerisch können wir alleine über Windenergie mehr als die Hälfte unseres eigenen Strombedarfs abdecken.“

 

Konkrete Planungen für 14 weitere Windkraftanlagen

Schon lange sind die erklärten Ziele im Würzburger Land eine lokale Energieerzeugung sowie die Reduzierung der CO2-Belastung. Um die Entwicklung genau zu verfolgen, hat der Landkreis Würzburg Mitte 2022 in Kooperation mit bayernwerk und weiteren Netzbetreibern ein Energie-Monitoring live geschaltet, das die in der Region erzeugte Energie dem Verbrauch gegenüberstellt. Die seitdem erhobenen Zahlen zeigen eine Eigenversorgung von bisher durchschnittlich 87 Prozent. Pro Tag werden mehrere Hundert Tonnen CO2 eingespart.

 

Im Landkreis Würzburg sind rund 1,9 Prozent der Gesamtfläche und damit mehr als 1.800 Hektar als Vorrang- bzw. Vorbehaltsgebiete für den Betrieb von Windrädern ausgewiesen. Und die Windkraft im Landkreis soll weiter ausgebaut werden: Aktuell gibt es konkrete Planungen für 14 weitere Anlagen bei Greußenheim (7), Sommerhausen (3), Altertheim (3) und Neubrunn (1). Die Bauleitplanverfahren beziehungsweise Prüfungen des Immissionsschutzes laufen bereits. Die seit Mitte November geltende Teillockerung der 10-H-Regelung in den Vorranggebieten dürfte die Zahl neuer Projekte noch erhöhen.

 

Eigener Fachbereich am Landratsamt unterstützt Entwicklung

Der Landkreis Würzburg selbst will die Energiewende als Gebietskörperschaft weiterhin konsequent fördern und vorantreiben. In einem 2022 eigens dafür gegründeten Stabsstellenfachbereich „Klimaschutz, Energiewende und Mobilität“ sind aktuell neben dem Monitoring von Stromverbrauch und –erzeugung und dem Knüpfen von wichtigen Netzwerken unter anderem auch Projekte wie die Förderung von Stecker- oder Balkonsolargeräten sowie der Ausbau alternativer Mobilitätsformen angesiedelt.

 

Christian Graf und Rebecca-Michelle Stumpf stehen bei Fragen zur Energiewende oder dem Vermitteln von fachlichem Rat zur Verfügung. Interessierte können ihre Fragen und Anliegen per Mail an Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! an das Team des Landratsamts richten. Weitere Informationen und der Energiemonitor des Landkreises Würzburg sind unter www.landkreis-wuerzburg.de/klimaschutz einsehbar.

Bürgermeister-Arbeitstagung im Landratsamt Würzburg

 

Landkreise finanzieren sich hauptsächlich über die Kreisumlage, die die Gemeinden an den jeweiligen Landkreis abführen müssen. Die Höhe der Kreisumlage wird jedes Jahr durch den Kreisumlagesatz neu vom Kreistag beschlossen, so auch im Landkreis Würzburg. In diesem Jahr hat die Landkreisverwaltung zum Ausgleich des Haushaltes eine Erhöhung der Kreisumlage von 39 Prozent um 4 Prozent auf 43 Prozent vorgeschlagen. Dabei entspricht 1 Prozentpunkt der Kreisumlage rund 2,05 Millionen Euro. Kreiskämmerin Sabine Hümmer präsentierte den Gemeindevertretern den Haushaltsentwurf 2023 mit einem Volumen von mehr als 230 Millionen Euro.

 

Landrat Thomas Eberth, bis 2020 selbst zwölf Jahre lang Bürgermeister von Kürnach, informierte die 52 Bürgermeisterinnen und Bürgermeister der Landkreisgemeinden bei der Bürgermeister-Arbeitstagung im Landratsamt über die Notwendigkeit dieser Erhöhung. Das Geld, das die Gemeinden an den Landkreis – und dieser wiederum zu rund 43 Prozent an den Bezirk Unterfranken abführen muss – benötigt der Landkreis zum Beispiel für die steigenden laufenden Sozial- und Jugendhilfeausgaben.

 

Landrat Eberth betonte: „Wir sind seit vielen Jahren erstmals in der Situation, dass der Landkreis Würzburg nicht genug Geld hat, um durch die Kostensteigerungen seine hoheitlichen Aufgaben im Bereich Soziales, ÖPNV und Main-Klinik Ochsenfurt zu finanzieren.“ Dabei geht es nicht um Investitionen, die in Höhe von rund 40 Millionen Euro für Schulbauten, Kreisstraßen usw. veranschlagt sind, denn diese sollen über Fördermittel und teilweise Kredite finanziert werden. Es geht vor allem um Sozialleistungen wie die Jugendhilfe, etwa Heimunterbringungen von Kindern und Jugendlichen (21 Millionen Euro), die Grundsicherung (9,5 Millionen Euro) oder das Bürgergeld (36 Millionen Euro) - das sind Leistungen, die nur zum Teil vom Bund erstattet werden. Hier muss der Landkreis im Jahr 2023 geschätzte 25 Millionen Euro zuschießen. „Dazu brauchen wir die erhöhte Kreisumlage“, so Eberth. „Immerhin kommt dieses Geld den Menschen zugute, die in den Gemeinden leben und eben auf staatliche Leistungen angewiesen sind.“ Auch die Ausgaben für den ÖPNV und die Main-Klinik steigern sich auf 5,08 Millionen und 2,7 Millionen Euro.

 

„Die Kreisumlage ist Geld, das unmittelbar den Bürgerinnen und Bürgern zugutekommt, das sich der Landkreis jedoch zunächst von den Gemeinden holen muss“, so der Landrat. Auch das Landratsamt selbst habe sich einen Sparkurs verordnet und in den einzelnen Geschäftsbereichen pauschale Budgetkürzungen von 10 bis 15 Prozent vorgenommen.

 

Die Bürgermeister diskutierten die einzelnen Kostenpunkte, etwa die Stellenmehrung von 32 Vollzeitstellen für 2023. Hier stellte die Landkreisverwaltung dar, dass der Großteil der neuen Stellen im Bereich des Jobcenters und der Wohngeldstelle nötig sind, um die Sozialleistungen auszahlen zu können. „Die Personal- und Mittelausstattung für die staatlichen Ausgaben im Bereich Bürger- und Wohngeld sind nicht ausreichend, deshalb muss der Landkreis hier selbst Personal einstellen und die Arbeitsplätze ausstatten“, erklärte Landrat Eberth. Auch die sich abzeichnende Tarifsteigerung im öffentlichen Dienst wird sich maßgeblich auf die Personalkosten auswirken.

 

Die Landkreisverwaltung hofft auf einen Ausgleich zum Beispiel für das Jobcenter durch die Bundesregierung. „Der Bund kann nicht nur beschließen oder nichts tun und uns bei den Sozialleistungen oder bei der Flüchtlingsunterbringung im Regen stehen lassen“, so der Landrat.

 

Die Kreisvorsitzende des Bayerischen Gemeindetages Bürgermeisterin Andrea Rothenbucher aus Hettstadt betonte als Vertreterin der Bürgermeister, dass es nie schön ist, wenn Gemeinden Geld an den Landkreis und dieser an den Bezirk zahlen muss, dennoch sitzen wir als kommunale Familie in einem Boot und müssen sehen, dass jeder seine Aufgaben bestmöglich erfüllt.

 

Der Haushaltsentwurf ist nun bei den Fraktionen in Beratung und soll am 10. März bei der Kreistagssitzung verabschiedet werden. Die größten Ausgaben fallen im Bereich Jugend und Soziales mit 62,39 Millionen Euro an, die Bezirksumlage schlägt mit 40,09 Millionen Euro zu Buche und Investitionen in Bildung, Hoch- und Straßenbau mit 40,04 Millionen Euro.

Almanya Türklerinin en önde gelen Fenerbahçelilerinden olan Zafer Baştürk açıklamaları ile gündem olmaya devam ediyor. Zaman zaman alınan ters sonuçlara rağmen Fenerbahçe’nin hala şampiyonluk için en önemli adaylardan biti olduğunu belirten Zafer Baştürk, “Futbolu anlamayanlar Fenerbahçe’nin ligi son saniyeye kadar sürdürdüğünü nasıl anlayabilsinlerki. Türkiye’nin en köklü kulübü olan Fenerbahçe, taraftarlarının sevgisi ile bütün dünyada en çok tanınan takımlardan biridir. Fenerbahçe’nin değeri taraftarlarının gönlündedir. Bizim başkanımız Ali Koç Türkiye’nin en centilmen başkanıdır. Böyle önemli bir takımın taftarları olarak o kadar mutluyum ki anlatamam. Sezon sonunda sevinecek olanların kesinlikle Feberbahçe taraftarları olacağını size şimdiden söyleyebilirim. Tek başına Fenerbahçeli olmak bile dünyanın en önemli mutluluğudur” şeklinde konuştu.

Die Gemeinde Poppenhausen erhält im Auftrag des Bundesministeriums für Digitales und Verkehr 1.789.291 Euro zum Ausbau des örtlichen Glasfasernetzes. Damit übernimmt der Bund 60 Prozent der Kosten des insgesamt 2.982.152 Euro teuren Projektes. Die verbleibenden 40 Prozent trägt die Gemeinde selbst.

Mit der Breitbandförderung des Bundes, welches auch als "Graue-Flecken-Programm" bekannt ist, will die Bundesregierung ein modernes Highspeed-Netz für alle Haushalte, Unternehmen und Schulen in Deutschland schaffen. Das Programm richtet sich an Gebiete, in denen kein privatwirtschaftlicher Ausbau stattfindet. Insgesamt stellt der Bund rund 17 Milliarden Euro für die Förderung von Glasfaseranbindungen zur Verfügung. Die Bundesländer beteiligen sich ebenfalls an den Kosten des Gigabitausbaus.

MdB Markus Hümpfer, SPD, begrüßte die Förderung und den Ausbau in Poppenhausen: "Ein moderner Glasfaserausbau ist eine unabdingbare Voraussetzung für eine zukunftsfähige Wirtschaft und eine hohe Wohnqualität. Ob Schulen, Handwerk oder lokales Gewerbe - alle brauchen eine stabile und schnelle Anbindung an das Netz. Da immer mehr Menschen regelmäßig im Homeoffice arbeiten, ist der Breitbandausbau auch ein entscheidender Beitrag für eine attraktive Wohngegend".

Savaşlar ve Depremler

Februar 22, 2023

 

1963-1974 yılları arasında Kıbrıs’ta tam bir soykırım yaşadık.

Hristiyan olmadığımız için 1963 yılında BM’den bizlere atılan kötü bir kazık ve Rumların kalleşçe uluslararası siyasi bir ayak oyunu ile eli kanlı papaz Makarios’un başında olduğu yönetim, Kıbrıs adasının tek tanınan resmi hükümeti olarak adaya hakim ve egemen oldu.

 

Bizler Kıbrıslı Türklere karşı Makarios hükümetinin astığı astık, kestiği kestikti. Yolda, belde, tarlada, çarşıda, pazarda, bankada, mağazada veya herhangi bir yerde yakaladığı Kıbrıslı Türkleri ensesine kurşun sıkıp, içi kireç dolu kuyulara atmış olan hiçbir Rumun mahkemeye çıkarıldığını ve cezalandırıldığını duymadım, görmedim, işitmedim ve Rum gazetelerinde de benzeri bir haberi okumadım.

 

Bu soykırım dönemi yılları içinde üniversiteyi bitirip adaya döner dönmez gönüllü mücahit oldum. Boyumun- kilomun uygun olması nedeni ile komando bölüğüne verildim. Mağusa’daki ilk iki aylık temel eğitimden sonra daha da zorlusu için bir aylık eğitim için gönderildiğim St. Hilarion’da canımı çıkardılar desem yeri var. Karavana ve yemek yoktu. Biz bulduğumuzu yemek zorundaydık ama sabah ve akşam sıcak çayımız vardı.

 

Terhis olduktan sonra mücahitliğimin bittiğini sanmıştım ama iki gece evde kalırken, üçüncü gece Sancak Karargah binasında (Bölge komuta merkezi) nöbete girmeye başladım. Rumların silahlı saldırılarına karşı koyabilecek 18-65 yaş arası erkek sayısı az olduğundan tam zamanlı mücahitliğimiz bittikten sonra yarı zamanlı olarak mücahitliğim devam etti Barış Harekatına kadar.    

 

10 Temmuz 1974 gecesi yayınlanan bir emirle sarı alarm ilan edildi. Birkaç saat içinde mükemmel bir organizasyonla silahlarımızı aldık, mevzilerimizi hazırladık, donandık ve savaşa hazır hale geldik. 15 Temmuz sabahı Yunanistan’daki Albaylar Cuntası Makarios’a karşı darbe yapınca da kırmızı alarm ilan edildi. Bizler de önlemlerimizi arttırdık, adeta mermileri namluya sürdük ve eller tetikte beklemeye başladık.       

 

20 Temmuz 1974 sabahı Mehmetçik, bizleri Rumların boyunduruğundan ve adayı enosisten kurtarmak amaçlı Girne kıyılarından adamıza ayak basınca korkunç bir savaş başladı. 15 Ağustos akşamüstü Mağusa’da Mehmetçikle kucaklaşınca artık savaş bitmiş, zafer bizim olmuştu. Rumlardan kurtulmuş, topraklarımızda özgür ve egemen olmuştuk.

 

Bunları niçin mi anlattım.

“Mağusa Mağusa olalı böyle acı görmedi” dediğimizde bize “küvetteki çocukları unuttunuz galiba” diyenlere cevap olsun diye…

Ne küvetteki şehitlerimizi unuttuk, ne uğradığımız katliamları, ne de kayıplarımızı…

Lakin biz savaşta, düşmanımızın kim olduğunu, elindeki silahları, asker sayısını ve nerede olduğunu çok iyi biliyorduk. Savaşın başında Rumların lehine olan güç dengesi süreç içinde Türklerin lehine dönünce, savaştan zaferle çıkan biz olunca üzüntülerimiz acılarımız bir nebze de olsa dindi.

 

Ama deprem bambaşka bir olay. En hazırlıksız, en beklenmedik, en gafil avlandığımız...

İnsani mücadele ile karşı koymanın, güç dengesini lehimize çevirmenin olanaksız olduğu, kazananın olmadığı bir ölüm kalım hesaplaşması, çaresizlik…

Ortada savaşacağın biri yok, düşman yok. Kestiremiyorsun, kaçamıyorsun ve en kötüsü de korunamıyorsun.

Şimdi anladınız mı acımızın neden bu denli büyük olduğunu?

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

 

 

1963-1974 yılları arasında Kıbrıs’ta tam bir soykırım yaşadık.

Hristiyan olmadığımız için 1963 yılında BM’den bizlere atılan kötü bir kazık ve Rumların kalleşçe uluslararası siyasi bir ayak oyunu ile eli kanlı papaz Makarios’un başında olduğu yönetim, Kıbrıs adasının tek tanınan resmi hükümeti olarak adaya hakim ve egemen oldu.

 

Bizler Kıbrıslı Türklere karşı Makarios hükümetinin astığı astık, kestiği kestikti. Yolda, belde, tarlada, çarşıda, pazarda, bankada, mağazada veya herhangi bir yerde yakaladığı Kıbrıslı Türkleri ensesine kurşun sıkıp, içi kireç dolu kuyulara atmış olan hiçbir Rumun mahkemeye çıkarıldığını ve cezalandırıldığını duymadım, görmedim, işitmedim ve Rum gazetelerinde de benzeri bir haberi okumadım.

 

Bu soykırım dönemi yılları içinde üniversiteyi bitirip adaya döner dönmez gönüllü mücahit oldum. Boyumun- kilomun uygun olması nedeni ile komando bölüğüne verildim. Mağusa’daki ilk iki aylık temel eğitimden sonra daha da zorlusu için bir aylık eğitim için gönderildiğim St. Hilarion’da canımı çıkardılar desem yeri var. Karavana ve yemek yoktu. Biz bulduğumuzu yemek zorundaydık ama sabah ve akşam sıcak çayımız vardı.

 

Terhis olduktan sonra mücahitliğimin bittiğini sanmıştım ama iki gece evde kalırken, üçüncü gece Sancak Karargah binasında (Bölge komuta merkezi) nöbete girmeye başladım. Rumların silahlı saldırılarına karşı koyabilecek 18-65 yaş arası erkek sayısı az olduğundan tam zamanlı mücahitliğimiz bittikten sonra yarı zamanlı olarak mücahitliğim devam etti Barış Harekatına kadar.    

 

10 Temmuz 1974 gecesi yayınlanan bir emirle sarı alarm ilan edildi. Birkaç saat içinde mükemmel bir organizasyonla silahlarımızı aldık, mevzilerimizi hazırladık, donandık ve savaşa hazır hale geldik. 15 Temmuz sabahı Yunanistan’daki Albaylar Cuntası Makarios’a karşı darbe yapınca da kırmızı alarm ilan edildi. Bizler de önlemlerimizi arttırdık, adeta mermileri namluya sürdük ve eller tetikte beklemeye başladık.       

 

20 Temmuz 1974 sabahı Mehmetçik, bizleri Rumların boyunduruğundan ve adayı enosisten kurtarmak amaçlı Girne kıyılarından adamıza ayak basınca korkunç bir savaş başladı. 15 Ağustos akşamüstü Mağusa’da Mehmetçikle kucaklaşınca artık savaş bitmiş, zafer bizim olmuştu. Rumlardan kurtulmuş, topraklarımızda özgür ve egemen olmuştuk.

 

Bunları niçin mi anlattım.

“Mağusa Mağusa olalı böyle acı görmedi” dediğimizde bize “küvetteki çocukları unuttunuz galiba” diyenlere cevap olsun diye…

Ne küvetteki şehitlerimizi unuttuk, ne uğradığımız katliamları, ne de kayıplarımızı…

Lakin biz savaşta, düşmanımızın kim olduğunu, elindeki silahları, asker sayısını ve nerede olduğunu çok iyi biliyorduk. Savaşın başında Rumların lehine olan güç dengesi süreç içinde Türklerin lehine dönünce, savaştan zaferle çıkan biz olunca üzüntülerimiz acılarımız bir nebze de olsa dindi.

 

Ama deprem bambaşka bir olay. En hazırlıksız, en beklenmedik, en gafil avlandığımız...

İnsani mücadele ile karşı koymanın, güç dengesini lehimize çevirmenin olanaksız olduğu, kazananın olmadığı bir ölüm kalım hesaplaşması, çaresizlik…

Ortada savaşacağın biri yok, düşman yok. Kestiremiyorsun, kaçamıyorsun ve en kötüsü de korunamıyorsun.

Şimdi anladınız mı acımızın neden bu denli büyük olduğunu?