Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Ülkenin dış ticaret fazlası 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 4,2 düşerek 172,9 milyar avroya geriledi
 
 
BERLİN (AA) - Başta ABD olmak üzere yurt dışında ağır eleştirilere neden olan Almanya’nın dış ticaret fazlası, 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 4,2 gerileyerek, düşüşünü beşinci yıla taşıdı.
Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis), ülkenin dış ticaret fazlalığına ilişkin 2021 verilerini açıkladı.
Buna göre, Almanya’nın dış ticaret fazlası 2021'de bir önceki yıla göre yüzde 4,2 düşerek 172,9 milyar avroya geriledi. Böylece, söz konusu fazlalıkta düşüş 5'inci yıla taşındı. Ülkenin ticaret fazlası 2016’da yaklaşık 250 milyar avroya ulaşarak rekor kırmıştı.
2021'de Almanya’nın en çok dış ticaret fazlası verdiği ülke 50 milyar avro ile ABD oldu. Komşu ülke Fransa, geçen yıl 40 milyar avro ile en fazla dış ticaret fazlalığı oluşturulan ikinci ülke konumunu korurken, İngiltere 33 milyar avro ile üçüncü sırada yer aldı.
 
- Çin'e karşı 38,1 milyar avro ticaret açığı
Almanya'nın doğal gaz ve petrol ithalatı nedeniyle Rusya ile dış ticarette 2021'de 6,5 milyar avro açık görüldü.
Almanya, 2021’de Rusya'dan 19,4 milyar avroluk petrol ve doğal gaz ithal etti. Bu da Rusya'dan yapılan tüm ithalatın yüzde 58,7'sine denk geldi.
Almanya'nın Çin'e karşı ticaret açığı ise geçen yıl 38,1 milyar avro olarak kayıtlara geçti. 2020'de söz konusu açık 20,4 milyar avro olarak hesaplanmıştı.
Almanya'nın özellikle makinelerde yüksek dış ticaret fazlası elde etmesi dikkati çekiyor.
 
2021'de bu alanda dış ticaret fazlalığı toplamda 104,0 milyar avroya ulaştı. Dış ticaret fazlalığında 95,7 milyar avro ile motorlu taşıtlar ve yedek parçaları ikinci ve 43,0 milyar avro ile kimyasal ürünler üçüncü sırada yer aldı.
Ham petrol ve doğal gazda 60,8 milyar avro ve tarım ürünlerinde 22 milyar avro dış ticaret açığı oluştu.
Öte yandan, Almanya’nın ticaretteki baskın gücü diğer ihracata dayalı ekonomilerin tepkisini çekiyor. Eski ABD Başkanı Donald Trump, sürekli ABD ekonomisine zarar verdiği gerekçesiyle Almanya'nın ticaret fazlası elde etmesini eleştirerek, Alman otomobillerine ek gümrük vergisi uygulamakla tehdit etmişti.
AB Komisyonu ve Uluslararası Para Fonu (IMF) da Almanya’nın ticarette elde ettiği söz konusu fazlalığı defalarca eleştirdi. Eleştirilerin odak noktası bu fazlalığın dengesizliklere yol açabileceği ve bu nedenle küresel ekonomi için bir tehdit oluşturabileceği oluyor.
 
Resim: Pixabay

Tarihin ilk çağlarından beri milletler enerjinin en önemlisine / en fazlasına sahip olmak için yarışmışlardır.

İnsanlığın gelişmesinde enerjinin rolü genel kabul görürken bu alanda ortaya çıkan rekabet savaş ve çatışmaların da ana sebeplerinden biri olmuştur. Ülkelerin enerji kaynaklarına yakın olma, sahip olma ve rakiplerinin bu alanda önlerini kesmek için sivil inisiyatifler üzerinden zaman zaman çeşitli eylemler geliştirerek enerji havzalarının kontrolünü hedefleyen stratejileri hayata geçirmeye çalışmışlardır. Çünkü enerji, gelişmenin temeli olarak özellikle güçlü ülkeler için en temel ihtiyaç konumundadır.

Tarihin ilk çağlarından beri milletlerarası rekabet vardır ve devam etmektedir. Siyasetin anlaşmazlıkları ve devletlerin savaşa kadar giden  çatışmalarının arkasında hep bir ekonomik sebeb veya çözülemeyen bir iktisadi hesaplaşma vardır. İnsanlık tarihinin ilk çağlarından beri bazen kervan yollarına hakim olma, bazen ticari faliyetlerden bac[2] alma veya zenginliğe zenginlik katmaktır savaşların ana nedeni.  Bahanesi kendi milletini koruma, müttefiklerine destek olma veya benzer bir sebeb olsa da savaşlar menfaat elde etmek için yapılır.

Günümüzde devletlerarası anlaşmazlıklarda enerji kaynakları konusundaki temel rekabet devletler arasındaki uzlaşmazlıkların biri konumuna geldi. Yayılma tehlikesi olan savaşlardan üst düzey savunma stratejilerine kadar her devlet enerji ihtiyacını kendi geleceği açısından hesaplayarak silahlanmasından savunma bütçelerine kadar bütün benzer öngörülerini enerjinin kullanılabilirliği üzerinden masaya yatırmaktadırlar. Özellikle büyük devletler enerji havzalarının kontrolü adına zengin tabii kaynakların bulunduğu bölge veya yakın coğrafyalarda çatışmalar çıkarmak, iktidarları yerinden edip kendilerine bağımlı kontrol edilebilir müttefikleri destekleyerek enerji akışında etkili olmak dış politikalarının ana eksenini oluşturmuştur.[3]  Müttefik siyasetleri destekleyerek paralel iktidarları kontrol eden büyük devletler, enerji güvenliğini sağlamak adına kanlı savaşlara bile kolayca bahane üretebilmektedirler. Sadece politik çekişmelerin değil çok sayıda devletin içerisindeki yer aldığı büyük dünya savaşlarını bile göze alacak rekabetlerinin kanlı finalini oynamayı göze alacak kadar gözleri dönebilmektedir.[4]

Devletler içeride kendi halkına, dışarıda yakın müttefiklerine ve en sonunda düşmanlarına açıkladıkları son mesajları hep enerji üzerinden tarif edip, politikalarına destek arayan söylemlerini hep enerji üzerinden geliştirmişlerdir.[5]  Dış politikalarında sürekli olarak masaya enerji hesapları yaparak gelenler, dost veya düşman tariflerini enerji politikaları çerçevesinde görmeye başlamışlardır. Askeri, ticaret, siyaset ve yatırım politikalarının eksenine hep genel enerji ihtiyaçları koyularak dost ve düşman tariflerine de enerji siyaseti etkili olmuştur. Öyleki artan enerji ihtiyaçları  ülkelerin bütçelerinin önemli bir bölümünü götürürken enerjiyi rakiplerine kaptırmamak adına yeni rekabet sahalarını da enerji ihtiyaç ve maliyetleri üzerinden hesaplanmaktadır. Günümüze kadar böyle gelen enerji ihtiyacı hesapları gelecekte de devlet yönetimleri için  devasa bir maliyet olarak gözardı edilemeyecektir. 

Gelecekteki enerji ihtiyacını bugünden garantileyemeyen ülkeler borç - enflasyon sarmalı içerisinde gelişmeye mecburdurlar. Sanayi ülkeleri arasındaki silahlı rekabetlerde ise, enerjide dışa bağımlı olan ülkeler hiç hesaba katılmayan basit güçler konumundadır. Çünkü enerji, artık bir zenginlik paylaşımının çok ötesinde, günümüzde sahip olduğumuz standartları kaybetmeden yaşayabilmenin veya rakiplerin gerisine düşmemenin de olmazsa olmazı konumundadır. Enerjinin tarihi zenginlikten çok öteye azami yaşam standartlarının gereği haline gelmiştir. En önemli silahlar enerjiye sahip olmak için kullanılırken, geleceğin tarifinin enerji üzerinden yapılması devletlerin bu alandaki potansiyeli üzerinden yapılmaya  başlamıştır. Enerjide dışa bağımlı ülkeler, gelecekte artacak ihtiyaçlarını, ancak mantıklı enerji politikaları ile karşılayabileceklerdir. Enerji siyaseti olmayan ülkelerin yarını bugünden kaybeden ülke konumuna geleceği siyaset merkezlerinin kesin öngörüleridir. 

Mevcut askeri hareketliliğin enerji hatlarının geçtiği bölgelerde görülmesi Avrupa ülkelerinin enerji kartlarını tekrar masaya koymaya mecbur bırakıyor. Rusya - Ukrayna krizi gösteriyor ki Batı Avrupa’nın enerji tedariki hiçte güvenli değildir. Almanya - Fransa öncülüğündeki başat ülkelerin Moskova ile artan görüşmeleri de gösteriyor ki, krizin olumsuz etkileri görülmeden olası riskler için tedbir alınmaktadır. Kuzey Akım Enerji Hattı yakın gelecekte kapandığında Avrupa’nın enerji tedariki korkunç derecede pahalı olacaktır. Ukrayna krizi derinleşip Rusya ile Batı Avrupa arasındaki ipler gerildikçe bu makaledeki iddialar daha bir anlam kazanacaktır. Çünkü ülkeler enerji maliyeti ve piyasasını tahmin edemedikleri dönemlerde ne kalkınma hamlelerini, ne de yapacakları yatırımları hesaplayabilirler. Rusya Avrupa’yı böyle bir bilinmeze doğru iteklemektedir. 

Türkiye ve Almanya’nın enerji alanındaki ihtiyaçları birbilerinin imkanları ile de yakından ilgilidir.  Türkiye’nin yılda 10 aydan fazla parlayan güneşi ve sıradağların eteklerindeki rüzgar Almanya yatırımcıların dikkatini çekmelidir. Üstelik Türkiye dünyanın en zengin yeraltı kaynaklarının yakın kumşusu, hatta enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınması için adeta bir stratejik köprüdür.  100 yıl önceki Kaiser - Sultan işbirliği de enerjiyi Bağdat’tan Berlin’e ulaştırmayı amaçlıyordu. İki tarihi liderin 4B projesindeki hedef  enerjiyi Türkiye üzerinden Avrupa pazarına taşımaktı.[6] Askeri gücünü kaybeden Osmanlı Devleti ile, Anglo-Sakson kıskacındaki Almanya’nın hayalini engelleyen İngiltere bugün de bölgedeki zenginliklerin önemini bilen bir ülkedir. Ancak bu defa oyun biraz değişik oynanmaktadır. İngiltere ne kadar Almanya’nın Türkiye’ye yaklaşmasını hazmedebilir bilemiyorum ama, Rusların askeri gücü karşısında Avrupa ülkeleri birliğini korumak zorundadır.  

Avrupa yeni enerji köprüsünü Türkiye ile, hatta Türkiye üzerinden  kurmak zorundadır. Başka alternatifleri yoktur. İsrail’in hayır demeyeceği, İngiltere’nin oyun bozanlık yapmayacağı Türkiye üzerinden geçen enerji EEK-Euro Enerji Köprüsü[7] hattı, Avrupa’nın gelecek 50 yıllık enerji tüketimini garantiye alacaktır. Tarihi coğrafyasına geri dönmek isteyen Rus yayılmacılığına karşı batı ancak Türkiye’yi yanına alarak karşı koyabilir. Batının aradığı pazar, enerji ve insan gücü Türkiye’nin öncülüğünü yaptığı Ortadoğu da bulunmaktadır. Yeter ki batı bu bölgeyi kirli oyunlarına alet etmeden Türkiye ile işbirliği içerisinde hareket etsin.

Türkiye’nin enerji tedarik gücü dünyanın hiç bir ülkesinde yoktur. Enerjinin en çok var olduğu bölgeler ile en çok kullanan Avrupa ülkeleri arasında stratejik bir köprü olan Türkiye’nin önemi sadece kriz dönemlerinde biraz hatırlanması özellikle Avrupa Birliği‘nin vizyonsuzluğunu bir türlü kıramaması anlamına gelir. Türkiye’nin önemini ABD ve Rusya anladığı için bir çok konuda sürekli engel oluyorlar. Anlamayan AB ülkeleri ise kendi iç politikalarına alet etmeyi marifet haline getirmişlerdir.  Oysa “Türkiye’nin bölgesindeki enerji tedarik gücü, Avrupa için stratejik nefes borusudur”

Burak Selçuk Alp Çelik[1] 

 

[1] Burak Selçuk Alp Çelik, Yüksek Enerji Mühendisi, TH Bingen

[2] Günümüz Türkçesi ile vergi almak olarak anlaşılmalıdır.

[3] Günümüzde ülkelerin müttefikliğinin ana ekseni enerji politikası olmuş, komünizm, faşizm, kapitalizm ve istisnasız birçok ideoloji kendi başarı veya hayallerini tarif ederken sürekli olarak “enerjiye sahip olma” çözümlerini dile getirmişlerdir.

[4] Her silahlı çatışma bir ekonomik nedene dayansa da, özellikle Birinci Dünya Savaşı Ortadoğu coğrafyasındaki zengin yeraltı kaynaklarının paylaşımındaki rekabetten ortaya çıkmıştır. Osmanlı Sultanı ile Alman Kaiser’i tarafından kontrol edilen bölgelere sahip olmak isteyen İngiliz siyaseti arasındaki rekabet, enerji paylaşımlarının tarifi açısından oldukça önemlidir. Çok sayıda siyasal bilimci Büyük Britanya İmparatorluğu’nun son yüzyılındaki gelişmesinin Ortadoğu zenginlikleri üzerine kurduğu sömürü düzeni üzerine bina edildiği konusunda hemfikirdirler.

[5] Günümüzün Rusya - Ukrayna krizi iki ülke arasındaki basit bir toprak kavgasından ziyade Avrupa’nın enerji ihtiyacını kendi siyaseti için kullanan Moskova yönetimi ile gelecekteki enerji akışının güvenli şekilde devam etmesini isteyen Batı Avrupa siyasetinin arasındaki gerginliğinin geldiği noktadır.

[6] Latif Çelik, “Kaiser ve Sultan’ın Bağdat Demiryolu Hayali”, Almanya’da Türk İzleri, s. 45, Logophon Verlag,  Mainz 2008.

[7] EEK kısaltması ile  anılacak olan Euro Enerji Köprüsünde  en önemli pay ve prestij Almanya ve Türkiye’nin olacaktır. Çünkü bu iki ülkeden Türkiye enerjiyi toplayan ve güvenli bir şekilde Avrupa‘ya aktaran, Almanya ise Avrua içeridindeki dağıtımdan paylarını alacaktır. Çok uluslu bu konsorsiyuma NATO ve AB destek vereceği için gelecekteki tartışma ve  oyun bozanlıklar da ortadan kalkmış olacaktır. Orta Doğu Enerji zenginliğini Batı Avrupa’ya taşıyacak hattın güvenliğini NATO sağlayabilir. Rusları ciddi anlamda kıskançlığa zorlayacak olan EEK projesi, onlara da sus payı verilip kuzey akım çok düşük bir kapasite ile çalışırsa EEKbu asrın en büyük barış projesi konumuna gelecektir.

 

 

 

 

 

BERLİN (AA) - Alman lüks otomobil üreticisi BMW, Rusya'ya araç ihracatını ve ülkedeki yerel üretimi durduracağını bildirdi.
 
BMW'den yapılan açıklamada, şirketin Ukrayna’ya yönelik "saldırganlığı" kınadığı ve gelişmeleri büyük bir endişeyle takip ettiği belirtildi.
"Mevcut jeopolitik durum nedeniyle, bir sonraki duyuruya kadar Rusya pazarına yönelik yerel üretimimizi ve ihracatımızı durduracağız." ifadesine yer verilen açıklamada, Almanya’nın ve Avrupa Birliğinin Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlarının tedarik zincirinde aksaklıklara yol açması ve bunun da bazı fabrikalarda üretimi etkilemesinin beklendiği kaydedildi.
 
Rusya'da 1999'dan beri faaliyet gösteren BMW’nin ülkede Rus otomobil üreticisi Avtotor ile bir ortaklığı bulunuyor.
Avtotor, Rusya'nın Baltık kıyısında Polonya ve Litvanya arasında kalan Kaliningrad şehrinde Alman şirketin ürettiği otomobillerin montajını, kaynak ve boyasını yapıyor. Böylece yerel üretim sayesinde BMW, Rusya’da yüksek ithalat vergileri ödemiyor.
BMW geçen yıl Rusya'da satışlarını 2020’ye kıyasla yaklaşık yüzde 10 artırmış ve 9 bin otomobil satmıştı.
 
Öte yandan, BMW'nin kararı, Batılı ülkelerin Moskova'ya bir dizi ekonomik ve mali yaptırım uygulamalarının ve çok sayıda otomotiv şirketinin Rusya'daki faaliyetlerini askıya almasının ardından geldi.
Otomotiv sektörü, gelişmelere "Rusya’da faaliyetlerini durdurarak" tepki vermesiyle dikkati çekiyor.
 
İsveçli otomobil üreticisi Volvo Cars ve Alman lüks otomobil üreticisi Audi de bir sonraki duyuruya kadar Rusya pazarına araç sevkiyatlarını askıya aldıklarını bildirmişti.
Alman kamyon üreticisi Daimler Truck da Rus ordusuna zırhlı araç da sağlayan Rusya'nın en büyük kamyon ve otobüs üreticisi Kamaz ile iş birliği de dahil olmak üzere Rusya'daki ticari faaliyetlerini askıya alacağını açıklamıştı.

Gochsheim. Das Unternehmen Pabst Transport geht in Sachen Azubi-Suche neue Wege. „Leider ist es aktuell sehr schwierig für alle, die auf der Suche nach einem geeigneten Ausbildungsplatz sind“, so Anna-Katharina Fahlbusch, Ausbildungsverantwortliche bei Pabst Transport. Denn die immer noch angespannte Lage mache ein persönliches Kennenlernen einfach schwierig, führt sie weiter aus.

Da dem Unternehmen durch abgesagte Messen und Schulpräsentationen der Zugang zu den Interessenten fehlt, hat man sich dazu entschieden eine alternative Lösung zu finden. Resultat war die Entwicklung der digitalen Ausbildungsmesse. Unabhängig von Zeit und Raum können sich auf der online Plattform zukünftige Auszubildende über das Unternehmen aus Gochsheim informieren. Alle Ausbildungsberufe werden ausführlich in Bild und Ton vorgestellt. Außerdem gibt es auf dem digitalen Messestand noch weiteres zu entdecken. Neben interessantem Hintergrundwissen zu den vielfältigen Tätigkeiten in der Logistik besteht die Möglichkeit, direkt mit den Verantwortlichen von Pabst in Kontakt zu treten und alle offenen Fragen beantworten zu lassen. Dies ist schnell und unkompliziert über WhatsApp, Mail oder Telefon möglich. Auf die digitale Ausbildungsmesse kommt man direkt über den QR-Code oder man ruft die Homepage auf unter www.pabst-transport.de/ausbildung.

Die Pabst Transport GmbH & Co. KG beschäftigt zurzeit über 700 Mitarbeiter, darin enthalten sind knapp 500 Berufskraftfahrer. Das Unternehmen bildet in kaufmännischen und gewerblichen Berufen aktuell 56 Auszubildende aus. Insgesamt sind für das Unternehmen rund 400 Fahrzeuge im Einsatz, die alle zentral aus der Firmenzentrale in Gochsheim koordiniert werden. In der Lagerlogistik kann auf einer Fläche von aktuell 75.000 m² auf die unterschiedlichsten Kundenanforderungen eingegangen werden. Die Lageristen sind im 3-Schicht Betrieb 24/7 tätig.

 

Fotograf: Jonas Heimrich (Pabst Transport)

Bildunterschrift: Digitale Ausbildungsmesse bei Pabst Transport

BERLİN (AA) - Merkezi Avrupa'da bulunan uçak üreticisi Airbus, Ukrayna'ya saldırısı nedeniyle Rusya'ya uygulanan yaptırımların ardından Rusya'ya yedek parça göndermeyi ve Rus hava yollarını desteklemeyi askıya aldığını duyurdu.

Airbus'tan yapılan açıklamada, Moskova'daki teknik merkezin, Batı yaptırımları altında yerel müşterilere hizmet verip vermeyeceğini de değerlendirdiği belirtildi.

Airbus'ın açıklaması, ABD'li uçak üreticisi Boeing'in dün "Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısının ardından uygulanan yaptırımların küresel havacılık sektöründe oynaklığa neden olmasının etkisiyle Rus hava yollarına parça, bakım ve teknik desteğini askıya almanın yanı sıra Moskova'daki büyük operasyonları durdurduğunu" duyurmasının ardından geldi.

 

Almanya, Rusya'nın ayrılıkçı sözde Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti'ni tanımasının ardından, Rus gazını Almanya'ya taşıyacak olan Kuzey Akımı 2 doğal gaz boru hattının onay sürecini durdurma kararı aldı. Anadolu Ajansı ekibi Kuzey Akım 2 projesinin Almanya'ya ulaştığı Lubmin kentindeki tesisleri görüntüledi.
 
Foto Muhabiri Abdulhamid Hoşbaş
 
 
 
 
Almanya'nın önde gelen ekonomi enstitülerinden Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW) tarafından hazırlanan analizde, ABD şirketlerinin son yıllarda Çin’e yatırım yapmaktan büyük ölçüde uzak dururken, Alman şirketlerinin yatırımlarını artırarak ekonomik olarak Çin'e bağımlı olma yolunda olduğu belirtildi.
 
IfW, “ABD ve Alman şirketlerinin Çin'e doğrudan yatırım stratejilerine" ilişkin analizini açıkladı. Analizde, Alman şirketlerinin Çin bağımlılığının arttığı belirtilerek, bu şirketlerin Çin’de imalat sektöründe artan yatırımlarıyla Pekin’in jeopolitik güç olma hedefine hizmet ettikleri değerlendirmesine yer verildi.
IfW uzmanlarından Prof. Dr. Rolf Langhammer tarafından hazırlanan analizde, ABD şirketlerinin Çin’den büyük ölçüde uzak dururken, Alman şirketlerinin Çin'deki yan kuruluşlarının ve üretim tesislerinin sayısının 1990'lardan bu yana sürekli arttığı kaydedildi.
 
Analizde, Almanya'nın toplam doğrudan yabancı yatırımının oranında Çin’in payının 2000’de yüzde 1 civarındayken 2019’da bunun 89 milyar avro ile yüzde 7'e ulaştığı ifade edildi.
Makine mühendisliği ve otomotiv gibi imalat sektöründe bu oranın yüzde 2'den yüzde 14'e çıktığı ortaya konulan analizde, bunun da 61 milyar avroya denk geldiği ifade edildi.
Analizde, Almanya’ya karşılık, dünyanın en büyük doğrudan yabancı yatırımcısı olan ABD’nin Çin’den kaçındığına ve Avrupa'daki yatırımlara odaklandığına yer verilerek, 2020'de ABD’nin toplam yabancı yatırımların sadece yaklaşık yüzde 2'sinin Çin’e gittiği aktarıldı.
 
- "Çin'in amacı kilit teknolojileri üretebilmek"
Rolf Langhammer konuya ilişkin değerlendirmesinde, Alman şirketlerinin Çin’e kritik bir biçimde “bağımlılık” yolunda ilerlediğini belirterek, “Teknik bilgileri ülkeye aktardıklarında Çin'in jeopolitik güç olma hedefine hizmet ediyorlar ve gelecekte yerli firmalar tarafından baskılanabilirler.” ifadelerini kullandı.
Çin'in uzun yıllardır dünyanın en dinamik büyüyen bölgelerinden biri olduğu ve şirketlere son derece güzel gelir sağladığı düşünüldüğünde ABD şirketlerinin isteksizliğinin "daha da şaşırtıcı" olduğunu kaydeden Langhammer, "Son yıllarda Çin yavaş yavaş yabancı firmalara, ABD firmalarının dünya lideri olduğu hizmet sektörüne giriş izni veriyor. Açıkça görülüyor ki Çin tarafından bilgi aktarımı için istismara uğrama veya hassas ve güvenlikle ilgili bilgiler üzerinde gözetleme yapma endişeleri çok büyük.” değerlendirmesinde bulundu.
 
Langhammer, ABD’ye yerleşmek isteyen yabancı şirketlere karşı Washington yönetiminin ulusal güvenliği korumak için sadece yatırım kontrolleri yapmadığını belirterek, “ABD, hassas bilgilerin yabancıların ellerine geçmemesi için şirketlerinin ülke dışına yatırımlarını da düzenliyor. Almanya ise sadece Dış Ticaret Kanunu ile yabancı şirketlerin Almanya içinde faaliyetlerini düzenlemektedir.” bilgisini verdi.
Çin'in amacının, diğer ülkelerden ve özellikle rakibi ABD'den daha da bağımsız hale gelerek kilit teknolojileri kendi ülkesinde üretebilmek olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Langhammer, bunun için Çin’in henüz sahip olmadığı bilgi birikimine ihtiyacı olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
“Yabancı yatırımcılar, gerekli teknolojik uzmanlığa sahip olur olmaz (Çin'deki) yerli tedarikçilerin yerlerini alacaklarının farkına varmalı. Özellikle Alman otomotiv şirketleri, Çin'de uzun yıllardır kâr sağlıyor ve Çin pazarına bağımlılıkları bir sorun haline gelebilir. Çinli şirketlere gelecekte onların yerini alacak gerekli bilgi birikimini sağladılar ve böylece Çin'in jeopolitik rekabette daha güçlü bir müzakere pozisyonu kazanmasına yardımcı oldular.”

Umfassende neue Studien sehen die Eckert Schulen 2022 als "Top-Arbeitgeber" und als einen von "Deutschlands besten Ausbildungsbetrieben".

 
Regenstauf - Die Eckert Schulen sind einer von Deutschlands besten Ausbildungsbetrieben und einer der innovativsten, digital am besten aufgestellten und nachhaltigsten Arbeitgeber in der Bundesrepublik. Das angesehene Hamburger Institut für Management- und Wirtschaftsforschung sowie das renommierte F.A.Z.-Institut für Management-, Markt- und Medieninformationen, eine Tochter der Frankfurter Allgemeinen Zeitung, zeichneten das bundesweit an rund 50 Standorten präsente Weiterbildungsunternehmen mit Sitz vor den Toren Regensburgs jetzt mit Qualitätssiegeln für besonders zukunftsfähige, mitarbeiter- und azubifreundliche Arbeitgeber aus.

Junge Menschen, die in Deutschland eine Ausbildung beginnen möchten, stehen vor der wichtigen Entscheidung, den richtigen Ausbildungsberuf und -betrieb zu wählen. Die Auswahlmöglichkeiten sind riesig. Deshalb ist die Frage nach der Ausbildungsqualität besonders bedeutend. Um den jungen Menschen Orientierung zu bieten, veröffentlichen "Deutschland-Test" und Focus Money auch in diesem Jahr einen "Ausbildungsatlas für Deutschland", der die besten Ausbildungsbetriebe verschiedener Branchen auflistet. Untersucht wurden dafür die 20.000 mitarbeiterstärksten Unternehmen des Landes. Die Studie basiert auf zwei Säulen: einer umfassenden Auswertung von Online-Quellen, dem Social Listing, sowie einem von den untersuchten Unternehmen selbst ausgefüllten Fragebogen. 
 
Beste Chancen im Unternehmen nach dem Abschluss 
Entstanden ist daraus der "Ausbildungsatlas für Deutschland" - mit den besten Ausbildungsbetrieben aus mehr als hundert Branchen, zu denen auch die Eckert Schulen gehören. "Wir freuen uns, dass unsere Anstrengungen gewürdigt werden, jungen Menschen durch eine Ausbildung gute Karriereperspektiven zu eröffnen", sagt Anna Meyer, die Leiterin des Personalmanagements der Eckert Schulen. Wer sich weiterbildet, hat bessere Chancen, beruflich voranzukommen: "Diese Auszeichnung ist eine schöne Anerkennung dafür, dass dieses Aufstiegsversprechen sowohl Fundament unserer Arbeit als auch gelebte Wirklichkeit im Unternehmen ist", betonte sie. 
 
Nach einer erfolgreichen Ausbildung stehen den Absolventen bei der Eckert Unternehmensgruppe alle Wege offen. Mit mehreren Ausbildungsabsolventen gewann die Unternehmensgruppe in der Zentrale in Regenstauf zuletzt im vergangenen Herbst wieder Nachwuchs aus den eigenen Reihen. Gleichzeitig begannen mehrere junge Menschen ihre Ausbildung.
 
Innovativ, digital, nachhaltig: Ein "Zukunftsdreieck", das Mitarbeitern Perspektiven schafft 
Groß ist die Freude am Campus der Eckert Schulen auch über eine weitere Auszeichnung: Das F.A.Z-Institut prämierte das Unternehmen jetzt als "Top-Arbeitgeber - Innovativ. Digital. Nachhaltig." Innovativ, digital und nachhaltig steht nach Auffassung der Studienautoren für ein "Dreieck von Eigenschaften, das zeitgemäße und besonders attraktive Arbeitgeber auszeichnet." "Mitarbeiter suchen Arbeitgeber, die sichere Arbeitsstellen und hervorragende Weiterentwicklungsmöglichkeiten anbieten", heißt es dort. Diese Anforderungen würden durch die Kriterien Innovationsfähigkeit, Digitalisierung und Nachhaltigkeit in besonderer Weise erfüllt. 
 
Auch hier bildete ein Social Listing die Basis für die Bewertung. Innovative Unternehmen können demnach Wachstum, Wohlstand und damit auch Arbeitsplätze sichern. Außerdem profitierten Mitarbeiter von den Vorteilen der Digitalisierung wie einer besseren Work-Life-Balance und Unterstützung durch intelligente Systeme. Von modernen Arbeitgebern werde zudem erwartet, dass sie einen Mehrwert für die Gesellschaft leisten - also ökologische, soziale und wirtschaftliche Verantwortung übernehmen. Die Bereiche Karriere, Unternehmenskultur und Gehalt analysierte das Ranking ebenfalls. "Wir freuen uns sehr, dass wir hier zu den Gewinnern gehören", sagt Personalleiterin Meyer. Sie nennt unter anderem die hohe Arbeitsplatzsicherheit und die guten Möglichkeiten zur Vereinbarkeit von Familie und Beruf als Beispiele für Bereiche, in denen die Eckert Schulen regelmäßig besonders gut bewertet würden.
 
Eckert Schulen: Als Arbeitgeber vielfach ausgezeichnet 
Die Eckert Schulen sind als Arbeitgeber heute vielfach ausgezeichnet: unter anderem als einer von "Deutschlands begehrtesten Arbeitgebern" im Bereich der Weiterbildungsanbieter und mit dem Gütesiegel "Top-Karrierechancen" mit Top-Noten für Arbeitsklima, Unternehmenskultur und Aufstiegschancen.
Yurtdışında anadilimizi ve ulusal kültürümüzü yaşatmak için Türk toplumunun bireyleri, kurumları ve temsilcileri planlı, programlı ve uzun vadeli bir çalışma yürütmelidir. Almanya’da yıllardır veli ve öğretmen derneklerinde, hafta sonu seminerlerinde ele alınan ve benimsenen önerilerimizi kamuoyunun ilgisine sunuyoruz.
   1-Her eyaletteki göçmen örgütleri bir araya gelmeli, Türkçe konusunu ele almalı, konuları derinlemesine incelemek için yatılı hafta sonu seminerleri düzenlemelidir. Eyaletler düzeyinde yapılan çalışmalar federal düzeyde birleştirilerek koordineli bir çalışma yürütülmelidir.
   2-“Alman Anayasası’na göre bu ülkede yaşayan insanların anadilini konuşma ve öğrenme hakkı vardır. Bunun için STK’ler eyalet hükümetlerine baskı yapmalı; hukuki yollara başvurmalı, gerekirse anayasa mahkemesine gitmelidir. Türkçe bu toplumun bir dilidir. İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Fransızca gibi Türkçe dersleri de yabancı dil statüsünde müfredata alınmalı, zorunlu ders olarak okutulmalıdır. Almanya’nın en az beş eyaletin üniversitelerinde Türkçe öğretmenleri yetiştiren kürsüler açılmalıdır.” Heidelberg Üniversitesi Eğitim Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Havva Engin (13.12.2020, Toymaz)
 
   3-Türkçe dersi, devletin himayesi ve gözetiminde, pedagojik formasyona sahip öğretmenler tarafından okullarda verilir, verilmelidir. Çocuklarımız ancak bu şekilde anadillerini iyi öğrenirler. Türkçenin, birtakım derneklerde yapılması eğitsel, toplumsal ve dil bilimi açısından kesinlikle yanlıştır. Türkçe dersine katılımı artırmak, kayıt yaptırmak hepimizin görevidir.
   4-Devletimiz, eğitim alanında çalışmalar yapan öğretmen ve veli derneklerini her yönden desteklemeli, atacakları her adımda onlarla işbirliği yapmalıdır.
   5--Öğretmen ve veli temsilcilerinin, bilim adamlarının, Alman ve Türk tarafının üst düzey yetkililerinin katılacağı eğitim kurultayları, paneller, sempozyumlar, açıkoturumlar düzenlenmeli; Türkiye’deki üniversitelerin, sivil toplum kuruluşlarının desteği alınmalıdır.
   6-Ana-baba eğitimi üzerinde önemle durulmalı, bu alanda projeler geliştirilmelidir. Türkçenin önemini, sorunlarımızı, istemlerimizi içeren bildiriler, afişler, Almanya’daki okul sistemi ve meslek eğitimi hakkında aydınlatıcı Türkçe broşürler hazırlanmalıdır.
   7-Başta TRT olmak üzere tüm basın-yayın organları yurttaşlarımızı, anadilimiz Türkçe ve çocuklarımızın eğitimi konusunda duyarlı hâle getirmeye çalışmalı, duyurular ve kamu spotları hazırlamalıdır.
   8-Yurtdışında yaşayan Türk toplumunun ulus ve dil bilincinin güçlendirilmesi için sanatçıların, yazarların, sporcuların ve bilim insanlarının katılacağı kültürel etkinlikler düzenlenmelidir.
   9-23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı öğretmenlerimiz ve velilerimizle birlikte yığınsal olarak kutlanmalı, buralarda anadili konusu gündeme getirilerek istemlerimiz kamuoyuna duyurulmalıdır.
  10-Alman kurumlarıyla (siyasi partiler, öğretmen sendikaları, üniversiteler, kiliseler) politikacı, yazar, bilim ve sanat insanlarıyla ilişkiye geçilmeli, destekleri alınmalıdır.
 
   11-Alman okul sistemi içinde çocuklarımıza yapılan haksızlıklara anında ve üst düzeyde tepki gösterilmeli, bu konuda Türk öğretmen ve veli dernekleri birlikte hareket etmelidir. Almanca ders kitaplarında Türk düşmanlığını körükleyen metinlere yer verilmemesi için girişimlerde bulunulmalıdır.
   12-Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ve devrimlerimizin Almanya’da okutulan ders kitaplarında yer alması için çalışılmalıdır.
 
 
TÜRKİYE’DEN BEKLENTİLERİMİZ
 
   1-Yurtdışındaki veli, öğretmen ve öğrenci temsilcileri ile eğitim bilimcilerinin katılacağı bir şura ile Avrupa’daki Türk göçmen azınlıklar için geçerli olacak bir “Kültür ve Eğitim Programı” geliştirilmeli ve uygulamaya konmalıdır.
 
   2-Şans eşitliğini engelleyen sorun ve uygulamaların çözümü için Alman makamlarıyla bilimsel düzeyde işbirliği yapılmalıdır. Bu konuda hazırlanacak model uygulamalar, maddi ve personel olarak desteklenmelidir.
   3-Eğitim ve öğretim sorunları ana-babalardan ayrı düşünülemez. Sorunların ardında yatan nedenlerden biri de Türk ana-babaların eğitim ve öğretim konusundaki bilgi eksikliğidir. Öğretmenlerimiz, konsolosluklarımız eğitim, din ve çalışma ataşeliklerimiz aileleri anadili konusunda daha duyarlı hale getirmek için çalışmalıdır. Camilerde verilen hutbelerde Türkçemizin önemi vurgulanmalıdır.
   4-“Bakanlık öğretmeni”, “yerel makam öğretmeni” ayrımı yapmadan tüm öğretmenlerin mesleki ve özlük haklarına sahip çıkılmalıdır. Almanya’da görev yapan ve mahalli makamlarca atanmış olan Türk öğretmenlerin Alman öğretmenleriyle eşitliği sağlanmalıdır.
   5-Anadili dersleri Türk hükümetinin değil, vergimizi ödediğimiz Alman Devleti’nin yetki ve sorumluluk alanı içinde olmalı, maliyeti Alman Devleti tarafından karşılanmalıdır. Türkçe öğretmeni gereksinimi Duisburg-Essen Üniversitesi’ndeki Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nden karşılanmalı, bu bölümden mezun olanlar öncelikli olarak Türkçe dersi vermelidir. Ancak burada yetişen öğretmenlerin gereksinimi karşılamaması durumunda, Türkiye devlet yetkililerce işbirliği yapılarak Türkiye’den öğretmen getirilmelidir.
   6-Diploma denkleştirmelerinde anadili dersine katılım dikkate alınmalıdır. Başarılı öğrencilerimiz burs verilerek desteklenmeli ve ödüllendirilmelidir. Konsolosluklarımız, anadili derslerine katılan öğrencilerin pasaport işlemlerinden ücret almaktan vazgeçmelidir.
   7-Çocuklarımızın ve gençlerimizin Türkiye ile bağlarını güçlendirmek amacıyla öğrenci değişimi desteklenmelidir. Almanya’dan Türkiye’ye gidecek üniversiteli gençlere, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihi”, “Atatürk ve Devrimleri” konulu seminerler verilmelidir.
 
 
Kaynak:
ÇOCUĞUNUZUN BAŞARISI SİZİN ELİNİZDE
Bahattin Gemici, Ürün Yayınları
Ankara, 2021
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) Türkiye Bursları programı kapsamında Ankara’da eğitim alan öğrenciler, “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Günü” etkinliği düzenledi.
 
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) organizasyonuyla Ankara’daki üniversitelerde eğitim alan uluslararası öğrenciler “18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerini Anma Günü” programı düzenledi. Uluslararası öğrencilerin ülkemizin tarihini ve kültürünü yakından tanıma imkânı bulduğunu program İstiklal Marşı ve saygı duruşu ile başladı. Programda şehitler için Kur’an-ı Kerim tilaveti yapıldı. Programda ayrıca uluslararası öğrenciler Çanakkale Zaferine ilişkin şiir dinletisi sundu. 
 
Programda Bosna-Hersek kökenli Gazi Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği bölümünde öğrenim gören Semina  Demovic ve Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde eğitim alan İsa Kasum Çanakkale savaşına katılmış dedelerinin hikayelerini anlattı.
 
TÜRKİYE’Yİ SEVMEYE, ONA SAHİP ÇIKMAYA DEVAM EDECEĞİZ
 
Demovic, “Çanakkale Harbi'nde yaralanmış o kutlu neferden biri olan büyük dedemin torunları olarak, Türkiye’yi sevmeye, ona sahip çıkmaya ve burayı kendi vatanımız olarak bilmeye devam edeceğiz.” Diye konuşurken İsa Kasum, ise şunları kaydetti: “Dedem, Çanakkale Savaşı çıktığında da hiç düşünmeden, ailesini ve sevdiklerini arkasında bırakarak hemen cepheye koşmuştur. Yedi düvele karşı Çanakkale’de verilen mücadelede de ön saflarda yerini alan neferlerden birisi olmuş ve gazi olmuştur. İshak Çavuş'un hayatı Çanakkale’den sonra da hep mücadele içerisinde devam etmiş, vatan sevgisi ve fedakârlığını biz torunlarına miras olarak bırakmıştır. Bizler de bu mirası her zaman koruyacağız ve mücadelemize devam edeceğiz.” ifadesini kullandı.
 
YTB Başkanı Abdullah Eren konuşmasında, Çanakkale Savaşı’nda sadece Türklerin değil 72 milletten, çok farklı coğrafyalardan gelen kişilerin şehit olduğuna dikkat çekti. Çanakkale savaşında Türklerin; cesaretlerinin, fedakarlıkların ve kahramanlıklarının düşman kuvvetlerinin dahi takdirine mahzar olduğunun altını çizen Eren, “72 millet diye tabir edebileceğimiz, çok farklı coğrafyalardan, farklı milletlerden, kardeş topluluklarımız Osmanlı askeri olarak bu savaşta mücadele ettiler, şehit oldular. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’na geldiklerinde kesinlikle kazanacaklarını düşünüyorlardı fakat öyle olmadı. Dedelerimizin beraber omuz omuza, kol kola, beraberce mücadele ettiği ve bir kısmının hayatını kaybettiği bu savaş hepimiz için çok önemli” diye konuştu.
 
250 bin kişinin Çanakkale’de şehit olduğunu hatırlatan Eren, şehitlerin çoğunlukla gençlerden ve eğitimli kesimlerden oluştuğunu kaydetti.
 
Program Türkiye Bursları Sanat Topluluğu’nun müzik dinletisi ve ardından Şehitler için helva ikramı ve sergi programının akabinde son buldu.