Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü Mario Nava yerel ve taraflı bir gazetemize yaptığı açıklamada “"İki devletli çözüm, BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla uyumlu olmadığı için Avrupa Birliği tarafından kabul edilebilir değil. Bu çözüm, BM çerçevesinde yapılan ve üzerinde anlaşmaya vardan onlarca yıllık çalışmayla tezat teşkil eder. Birleşmiş Milletler göstergelerine göre iki Kıbrıs toplumu eşittir ve öngörülen iki toplumlu, iki bölgeli federasyon siyasi eşitlik ilkesine dayanmaktadır?” açıklamasını yapmış. Daha doğrusu “Buyurmuş.”

 
Ben doğdum doğalı Kıbrıs siyasetinin içindeyim, hiçte Mario Nova’nın kafadan attığı gibi “siyasi eşitlik” görmedim.
 
Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü olan Mario Nava herhalde Kıbrıs konusu içine zembille inmiş olmalı ki, yıllardır Avrupa Birliği’nin Kıbrıslı Türklere siyasi eşitlik temelinde hiçbir zaman yaklaşmadığını görememiş. Avrupa Birliği’nin her zaman ve koşulda Kıbrıslı Rumları adanın temsilcisi, Kıbrıslı Türkleri de Rumların tanıttığı gibi, adadaki azınlık olarak gördüğünü ve uygulamalarını da Rum tavsiyesine göre yaptığını bugüne değin hiç fark etmemiş maalesef.
 
Dolayısıyla Genel Müdür Mario Nava’nın açıklaması, tamamen taraflı, gerçeklerden uzak ve yok hükmündedir.
 
Müdür Nava hamaset yapacağına, koltuğunu garantilemek için abilerinin sözlerini tekrarlayacağına açık ve net olarak, Avrupa Birliği’nin hangi konularda adadaki iki toplumun eşit olduğu gerçeğini ortaya koyarak, siyasi eşitliğe dayalı uygulama yaptığını mertçe, somut örnekler vererek açıklamalıdır.
 
Avrupa Birliği hellim konusunda bile, Kıbrıslı Türklerin eşitliğini göz ardı ettiğini, Kıbrıslı Türklerin ürettikleri hellimin tescilini, güzel bir ayak oyunu ile Rum tarafının onayı ve denetimine tabi tuttuğunu siyasetle ilgili herkes bilmektedir.   
 
Avrupa Birliği, hellim konusunda Rum Tarım Bakanlığı’nı iki toplumun eşit olduğu ilkesinin dışına çıkarak “yetkili makam” olarak görmesi, Kıbrıslı Türklerin imal ettiği hellimin AB iç pazarına ihracatında Müdür Nava’nın var olduğunu iddia ettiği siyasi eşitlik ilkesinin dışında bir uygulamadır.
 
Kıbrıs adasında, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklere karşı 21 Aralık 1963 günü başlattıkları silahlı saldırılar, katliamlar ve soykırımdan başlamak üzere günümüze değin, aradan geçen 59 yılda ben, Avrupa Birliğinin, Kıbrıslı Türklere “Kıbrıs adasındaki siyaseten eşit iki toplumdan bir tanesi” şeklinde ve düzeyinde hiçbir yaklaşım ve siyasi tavır görmedim. 
 
Nava’nın açıklamasının aksine Avrupa Birliği’nin, Kıbrıs Rum tarafını Kıbrıs Adasının sözde “tek devleti ve temsilcisi” olarak görmesi, Kıbrıs Türk halkına ise sadece bir “toplum” muamelesi yapması, Kıbrıs meselesinin özü ve bugüne değin de sonuçsuz kalmasının en büyük nedenlerinden biri olduğunun en bariz göstergesidir.  
 
Kıbrıslı Rumlar 1 Mayıs 2004 günü Avrupa Birliği’ne yasadışı olarak kabul edilirken, Annan Planı döneminde AB’nin Kıbrıslı Türklere verdiği sözleri tutmaması ve bunun üstüne ilave olarak da Kıbrıslı Türklere sormadan, onayını da almaya gerek görmeden “Adanın tümünün AB’nin toprağı” olduğunu 10. Protokole yazması, Avrupa’nın sömürgeci anlayışına uygun bir durum ve yüz karasıdır…
 
Dünyadaki en büyük katliamları gerçekleştirmiş, milyonlarca insanı sömürge yönetimi ile ezmiş Avrupa Birliği’ne söylenecek tek söz vardır: Bize gqölge etme başka ihsan istemez!
 
 
Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
 
 
 
 
 
 
 
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkesinin Ukrayna'ya silah vermeyeceğini söyledi.
 
Scholz, ABD'ye yapacağı ziyaret öncesi Almanya Birinci Televizyon Kanalı ARD'ye verdiği röportajda, Ukrayna krizinde müttefiklerle açık strateji izlediklerini belirterek, NATO'da, Avrupa Birliği (AB) ve ABD ile koordinasyon içinde olmanın önemli olduğunu ifade etti.
ABD'ye yapacağı ziyaretle bir süreden beri ilerleme sağladıkları konuları somutlaştıracaklarını belirten Scholz, "Örnek olarak birincisi, Ukrayna'ya yönelik askeri saldırganlığın Rusya için yüksek maliyeti olacağını nasıl açıklığa kavuşturabiliriz? Bunu hep vurguladık. Bu konuda ABD, AB ve ilgili olan herkesle çok net hazırlıklar yaptık." dedi.
 
Şansölye Scholz, stratejinin ikinci bölümünün Rusya ile diyalogda kalınması olduğunu aktararak, ABD ile Rusya arasında ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatında (AGİT) yapılan görüşmelerin önemine işaret etti.
Alman hükümetinin Ukrayna'ya 5 bin miğferin yanında gece görüş cihazları, sinyal bozucu veya telsiz göndermeyi düşünüp düşünmeyeceğine ilişkin soru üzerine Scholz, yıllardan beri Alman hükümetinin net bir yol izlediğini vurgulayarak, "Kriz bölgelerine silah vermiyoruz ve Ukrayna'ya saldırı silahı sağlamıyoruz. Selefim böyle yaptı. Bu doğruydu ve doğru kalacak." ifadelerini kullandı.
Scholz, Alman halkının çoğunun da bu konuya Alman hükümeti gibi yaklaştığını belirtti.
 
Bir kriz durumu olduğunu söyleyen Alman Başbakan, Avrupa'da bir savaşı önleme konusunda kendisini sorumlu hissettiğini vurguladı.
Scholz, Rusya'ya yönelik yaptırımlar arasında Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattının bulunup bulunmadığına ilişkin soruya da "Somut hazırlıklarımız var. AB'de müttefiklerimizle ve ABD ile alacağımız olası yaptırımlar konusunda yakın görüşmeler yapıyoruz. Bunlar, gerektiğinde çok geniş kapsamlı ve çok sert yaptırımlar olacak. Mevcut çabalarımız yaptırımların gerekli hale gelmesini önlemeye yönelik olsa da." dedi.
 
Başbakan Scholz, tüm önlemlere ayrı ayrı bakıldığını ve hiçbir önlemin dışlanmadığını kaydetti. 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) desteği ile Kırım Tatarca’ya çevrilen çocuk kitap setlerini Ukrayna’da faaliyetleri YTB tarafından desteklenen Kırım Ailesi Okulu öğrencilerine hediye etti.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB), Ukrayna’daki Kırım Tatarları ve Gagauzlu geçler ile miniklerin, ana dilleri olan; Gagauz Türkçesini ve Kırım Tatarca’sını aynı zamanda kültürlerini erken yaşta yakından tanımaları için her yıl çeşitli projeler hayata geçiriyor.
 
Aile Ve Vatan Bağları Vurgulanıyor
YTB tarafından desteklenen proje kapsamında, Ukrayna’nın en eski ve tanınan yayın evlerinden olan The Old Lion Publishing House tarafından Ukraynaca yayınlanan ve 3 ayrı kitaptan oluşan çocuk okuma seti Kırım Tatar asıllı Zuleyha Kadri-zade tarafından Kırım Türkçesine tercüme ederek Latin alfabesiyle basımı gerçekleştirildi. Latin alfabesiyle yayınlanan set, Kırım ve Ukrayna’daki çocuklar ile birlikte Kırım Tatar diaspora temsilcileri tarafından da okunuyor.
Üç kitaptan oluşan ve Ukraynalı yazar Kateryna Mikhalitsyna ve ressam Oksana Bula tarafından hazırlanan kitaplarda; çocuk yaşında insanın kendini ve etraftaki diğer insanları tanıması, kimlik arayışı, dünyadaki yerimiz ve köklerin arayışı,  vatan ve aile bağları, doğa sevgisi ve gerçeklerin ancak kökleri öğrendikten sonra anlaşılacağı vurgulanıyor.  
 
YTB tarafından hayata geçirilen “Gagauzca Çocuk Kitapları Serisi Projesi” ile de Moldova’nın Gagauz Özerk Yeri ve Ukrayna’daki Gagauz miniklerine hediye edilmek üzere; iki masal, bir şiirden oluşan bir çocuk okuma seti hazırlandı. Dokuz ressam tarafından Gagauz geleneklerine uygun resimlenen 3 kitabın eğitim-öğretim standartlarına uygun olmasına dair Gagauz Yeri Bilim Merkezinden de onay alındı. 2021’de tanıtımı yapılan bu eğitim setleri ilk olarak YTB tarafından Moldova Gagauz Yeri’nde bulunan kreş, okul ve kütüphanelere ulaştırıldı. Bunun yanında ise hazırlanan eğitim setleri, Ukrayna’nın Odesa bölgesinde bulunan ve Gagauz Türkçesinde eğitim veren okul öncesi ve ilkokul düzeyindeki eğitim kurumlarına da gönderiliyor. Bölgede yaklaşık 32 bin civarında Gagauz Türkünün yaşadığı biliniyor.
 
 
 
Emine Erdoğan Kırım Tatar Miniklerle Yakından İlgilendi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi ziyareti kapsamında ülkede bulunan Emine Erdoğan, YTB Başkanı Abdullah Eren’in de katıldığı programda YTB’nin eğitim setlerinin ulaştırıldığı Ukrayna'nın başkenti Kyiv’ de bulunan Kırım Ailesi Okulunu ziyaret etti. Öğrencilerine ana dilde eğitim imkânı sağlayan bir hafta sonu okulu olan Kırım Ailesi Okulu’nda kitap setlerini miniklere hediye eden Emine Erdoğan, çocuklarla yakından ilgilendi. Programda minikler davetlilere halk dansları gösterisi sundu.

BERLİN (AA) – Avro Bölgesi’nin gösterge tahvili olan 10 yıl vadeli Almanya tahvili getirisi (faizi) 0,045’e yükselerek 2019’dan bu yana en yüksek seviyesine ulaştı.

 

Avrupa’nın en büyük ekonomisine sahip Almanya’nın, 5 yıllık tahvil faizi de yüzde eksi 0,237 ile Aralık 2018’den beri en yüksek seviyesine geldi.

Söz konusu yükselişler, Avro Bölgesi'nde, aralıkta yüzde 5 olan yıllık enflasyonun enerji fiyatlarındaki artışın etkisiyle ocakta yüzde 5,1'e ulaşarak kayıtlardaki en yüksek seviyesine ulaşmasından sonra geldi.

Bunun yanında Almanya'nın 10 yıllık tahvil getirisi, artan enflasyon ve ABD Merkez Bankası'nın (Fed) politika sıkılaştırmasına yönelik beklentilerin küresel borç piyasalarını gergin tutmasıyla artış gösteriyor.

Öte yandan, Almanya'nın iki yıllık tahvil getirileri Avro Bölgesi’ndeki yüzde 5 üzerindeki enflasyonun politika yapıcılar üzerinde harekete geçmesi için baskı oluşturmasıyla son iki ayda yükselmesi dikkati çekiyordu.

 

Dün Almanya'nın iki yıllık tahvil getirileri yüzde eksi 0,466 ile Nisan 2016’dan beri en yüksek seviyesine ulaşırken, ülkenin 10 yıllık tahvil getirileri de yatırımcıların bu yıl faiz artırımı beklentisiyle 2015'ten bu yana ilk kez Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) mevduat faizinin üzerine çıkmıştı.

Uzmanlar, Alman tahvillerindeki faizlerin artmasını bir başlangıç olarak niteleyerek, ECB’nin gelecek yıl mevduat oranını yüzde 0'a geri getirmek için acele edeceğini öngörüyor.

 

Piyasalar, ECB’den on yıldan fazla bir süredir ilk kez borçlanma maliyetlerini Aralık 2022'ye kadar yaklaşık 30 baz puanlık artırmasını beklerken, mevduat faiz oranının gelecek yıl pozitife dönmesini de bekliyor

Avrupa'nın en güvenlisi olarak görülen iki yıllık Alman tahvillerinin getirisi, Mart 2020'de Kovid-19 salgının ilk aylarında yüzde eksi 1,03'lük rekor düşük seviyeye inmişti.

Almanya'da ise Aralık 2021’de yüzde 5,3 olan yıllık enflasyon, ocakta piyasa beklentilerinin üstünde gerçekleşerek yüzde 4,9 olmuştu.

BERLİN (AA) - Rusya'nın Ukrayna sınırında asker sayısını yükseltmesine karşı Batılı ülkeler Ukrayna'nın savunma gücünü artırması için silah sevkiyatı yaparken, Almanya çelişkili silah politikası izlemekle eleştiriliyor.
 
Ukrayna'nın Berlin Büyükelçisi Andrij Melnyk, haftalardır Alman medyasına Rus tehdidine karşı ülkesinin silahlara ihtiyaç duyduğunu anlatıyor.
Melnyk kendilerini savunmak için Almanya'dan savaş gemisi, roketsavar ile gönüllüler için 100 bin miğfer ve koruma yeleği istedi.
Alman hükümet yetkilileri ise koalisyon protokolünde kriz ve savaş bölgelerine silah satılmayacağının yer aldığını hatırlatarak, Ukrayna'nın talebine olumsuz yanıt veriyor.
 
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, basın toplantılarında konuya ilişkin sorulara, "Alman hükümeti uzun yıllardır bu konuda benzer bir strateji izliyor. Buna öldürücü silahlar ihraç etmediğimiz de dahildir." cevabını vererek hükümetin tutumunu sürekli hatırlatıyor.
Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da Kiev'e yaptığı ziyarette ülkesinin tarihine işaret ederek, Almanya'nın "kısıtlayıcı silah ihracat politikasının iyi nedenleri bulunduğunu" söyledi.
Baerbock, "Son derece tehlikeli durumu etkisiz hale getirmenin tek geçerli yolu diplomasidir." ifadesini kullanarak Ukrayna'nın silah taleplerini geri çevirdi.
 
- Almanya'nın Ukrayna'ya desteği şaşkınlıkla karşılanıyor
 
ABD, İngiltere ve Baltık ülkeleri gibi Batılı ülkeler Ukrayna'ya askeri yardımda bulunacağını söylerken Almanya'nın bu tutumu hem ülke içinde hem de müttefik ülkelerde şaşkınlığa yol açıyor.
Alman hükümeti, bu konudaki baskıları azaltmak için Ukrayna'ya askeri hastane ve miğferlerle destek vereceğini açıkladı.
Estonya tarafından gönderilecek askeri hastanenin parasının Almanya tarafından karşılanacağının ortaya çıkması ile Ukrayna'ya gönderilecek miğfer sayısının 5 bin olarak ifade edilmesi kamuoyunda ve müttefiklerde şaşkınlığı arttırdı.
Ukrayna'nın Berlin Büyükelçisi Melnyk, kısıtlı sayıda miğfer gönderilmesini sembolik jest olarak niteleyerek "Bu devede kulak, teselli bile değil." ifadesini kullandı.
 
Kiev Belediye Başkanı eski boks şampiyonu Vitaliy Klitçko da Almanya'nın 5 bin miğfer göndermesini "şaka" olarak nitelendirerek, "Sonraki destek olarak Almanya ne göndermek istiyor? Yastık mı?" şeklinde tepkisini dile getirdi.
Almanya'nın Ukrayna'ya silah ambargosu uyguladığı şeklinde yorumlanan bir başka durum da Estonya'nın Ukrayna'ya vermek istediği eski Doğu Almanya'nın (DDR) stoklarından kalan obüslerle ilgili oldu.
ABD basınında yer alan haberlere göre Alman hükümeti obüslerin Ukrayna'ya verilmesi konusunda Estonya'ya karşı çıktı.
Daha önce belirli şartlarda önce Finlandiya'ya satılıp ardından Estonya'nın aldığı söz konusu silahların Ukrayna'ya verilmesi için Almanya'nın izni gerekiyor.
Alman hükümeti, obüslerin Ukrayna'ya verilmesine izin verilip verilmemesine ilişkin inceleme sürecinin devam ettiğini açıklayarak üçüncü ülkelerin Ukrayna'ya silah vermesini de sürüncemede bırakıyor.
 
- Çelişkili silah politikası
 
Almanya'nın daha önceki yıllarda Kuzey Irak'ta peşmergeye muharip silah göndermesinin yanı sıra Libya ve Yemen'deki krizlerde müdahil olan Mısır ve Suudi-Arabistan'a silah ihraç edip Ukrayna'ya silah vermemesi Alman silah politikasında yaşanan çelişkili durum olarak değerlendiriliyor.
"Stiftung Wissenschaft und Politik" (SWP) Enstitüsünden Dr. Andre Haertel AA muhabirine yaptığı değerlendirmede, Ukrayna kriziyle ile ilgili Alman silah politikasının güncel durumuna ilişkin bir genel, bir de özel bakış açısının bulunduğunu belirtti.
Haertel, genel olarak Alman silah ihracat politikasını değerlendirmenin zor olduğunu ifade ederek, "Burada birçok çelişki var. Bir yandan DEAŞ'a karşı peşmergeye ve kriz ve gerilim bölgelerine, Suudi Arabistan'a, Mısır'a silah sağlanıyor. Bazen gerilim veya çatışma bölgesinin ne olduğu da bir yorum meselesidir. Diğer yandan Ukrayna'ya veya başka durumlarda aktif çatışma bölgelerine 'hayır' denilerek silah gönderilmiyor." değerlendirmesinde bulundu.
Bunun arkasında belli bir seçicilik bulunduğunu anlatan Haertel, "Ukrayna (ihtilafı) gibi duruma bakıyorsunuz. Orada arkada büyük bir güç duruyor ya da karşıt çıkarlar var. Büyük bir gücü kızdırmak istemezsiniz. Kendi ilişkilerinizi kötüleştirmek istemezsiniz. Bu durumda silah tedarik etmezsiniz. Gelecekte açıklığa kavuşturulması gereken çelişkiler var." dedi.
 
- ABD ve İngiltere'nin yaptığı yardımlar Ukrayna ve Rusya arasındaki güç dengesini değiştirmiyor
Ukraynalıların, ABD ve İngiltere'yi silah destekleri için övdüklerine işaret eden Haertel, ancak gönderilen malzemelerin sınırlı sayıda tanksavar, savunma ve küçük silahlar, koruma yeleği ve miğferler olduğunu belirtti.
Haertel, "Bütün bunlar, Rusya ile Ukrayna arasındaki askeri güç dengesinde hiçbir şeyi değiştirmiyor." şeklinde konuştu.
DEAŞ'e karşı peşmergenin silahlandırılmasının umut vaat ettiğini ancak Ukrayna'yı silahlandırmanın hiçbir şekilde umut vaat etmediği görüşünü paylaşan Haertel, "Askeri alandaki dengesizlik, asimetri çok büyük. Ukrayna'nın Rusya ile askeri bir çatışmadan kaçınması gerekiyor." ifadesini kullandı.
 
Haertel, ABD ve İngiltere'nin hava savunma füzeleri ve savaş uçakları gibi Ukrayna'nın bugün ihtiyaç duyduğu silahları vermediğini ve vermeyeceğini belirtti.
Almanya'nın Ukrayna'ya silah vermemesinin bir diğer sebebinin ise tarihten kaynaklandığını anımsatan Haertel, "Almanlar, hem elitler hem de kamuoyu başka ülkelere silah tedarik edilmesini dış ve güvenlik politika aracı olarak kullanmakta büyük bir sorun yaşıyor." dedi.
Haertel, silah konusunun hem Rusya ilişkilerinde hem başka konularda tabu olduğunu belirtti.
 
- Almanya Ukrayna'yı 2014'ten sonra mali ve diplomatik olarak destekledi
 
Almanya'nın 2014'ten sonra Ukrayna'nın devlet yapılarına ekonomik ve mali destek verdiğini, diplomatik olarak desteklediğini ve Rusya'ya yaptırım uygulama konusunda öncülük ettiğini anlatan Haertel, Almanya'nın bu rolünün silah ihraç etmekten daha etkili ve uygun olduğunu, Ukrayna'ya silah tedarikini Batı ittifakında başka ülkelerin üstlenebileceğini kaydetti.
Almanya Dış Politika Cemiyeti (DGAP) Güvenlik ve Savunma Programı araştırmacısı Andras Racz da Almanya'nın Ukrayna'ya silah göndermemesinin çok derinlere dayanan tarihsel sebepleri bulunduğunu söyledi.
 
Almanya Dışişleri Bakanı Baerbock'un da buna işaret ettiğini anımsatan Racz, "Bu, tarihe yapılan bir gönderme. Pek çok insanın düşündüğü gibi bir tür bahane değil." dedi.
Racz, Almanya'nın Ukrayna'ya öldürücü olmayan yardımı sağladığını belirterek, "Sahra hastanesi ve bazı kişisel koruyucu ekipman gönderiyorlar ve muhtemelen daha fazlası da gelecek. Ancak Almanya'nın devam eden bir savaşa silah göndereceğini pek muhtemel görmüyorum." şeklinde konuştu.
Almanya'nın Ukrayna'ya sadece 5 bin miğfer göndermesine ilişkin Racz, bunu ülkeye daha çok malzeme sağlamasının başlangıcı olarak gördüğünü söyledi.
 
- Angela Merkel zor bir işi başardı
 
Almanya'nın ihtilafın başından bu yana Ukrayna'ya destek sözü verdiğini hatırlatan Racz, "Almanya, Avrupa Birliği'ni (AB) Rusya'ya yönelik yaptırımlar konusunda bir arada tutmada kilit oyuncuydu. (Eski) Şansölye Angela Merkel, yaptırımların arkasında AB'nin uyumunu korumak için çok zor bir işi başardı. Dolayısıyla Almanya, Rusya'ya karşı yaptırımları sürdürerek Ukrayna'ya yardım etmek için çok şey yaptı." dedi.
Racz, "Ukrayna krizinde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin geri adım atmadıkça yakın zamanda diplomatik bir çözüm bulunabileceğini düşünmüyorum. Şubat ayının ikinci haftasında Rusya, Ukrayna'ya yönelik büyük bir saldırı için tam askeri hazırlığa ulaşacak. Şu anda oldukça riskli bir dönemin gelmesinden endişe ediyorum." değerlendirmesinde bulundu.

Başlamakta olan Üç Aylar vesilesiyle ATİB Genel Başkanı Durmuş Yıldırım yayımladığı mesajında, bütün İslâm Âleminin Üç Aylar’ını ve Regaib Kandilini tebrik ederek şöyle dedi:


​„İslam dünyasında büyük önem verilen ve Müslümanlar arasında „Üç Aylar“ diye tabir edilen mübarek ay, gün ve gecelerin manevi iklimine girmiş bulunuyoruz. Üç aylar; Recep, Şaban ve Ramazan ayı, içerisinde bulunan feyizli ve bereketli geceler sebebiyle bir maneviyat mevsimidir.
Bu aylar dini duygularımızın yoğunluk kazandığı, ibadet, dua, merhamet, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma hislerimizin doruk noktaya ulaştığı bir zamandır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) üç aylar hakkında şöyle buyuruyorlar: “Recep Allah'ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan’da ümmetimin ayıdır.“ Bu ayların başlangıcında Resulullah (S.A.V.) efendimizin şöyle dua ettiği de rivayetler arasında yer almaktadır. “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan'a kavuştur.“

İnsanlık olarak iki yıldır günlük hayatımızın kısıtlandığı, binlerce insanın hayatını kaybettiği, çoğunun psikolojik, sosyolojik ve ekonomik travmalar geçirdiği ve halen devam eden koronavirüs (salgın) tehlikesi içerisinde hayatımızı devam ettirme gayretindeyiz. Bütün bu sıkıntılar devam ederken, 2021 yılında göçümüzün 60. yılını geride bıraktığımız bu coğrafyada, camiilerimize, mezarlıklarımıza ve dernek binalarımıza yapılan ırkçı saldırılar da artarak devam etmektedir. Bütün bu olayların vukuu bulduğu bir ortamda böyle bir mübarek ve faziletli ay ve gecelere kavuşarak bir nebze olsun tekrar manevi huzura erişmiş olacağız.

Bu bağlamda üç aylar, Receb ayı ile başlar. Receb ayının ilk Cuma gecesi Regâib Kandili gecesidir. Regâib gecelerinde dua etmek, tevbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi çeşitli ibâdetlerle geçirmek, genel olarak alimler arasında kabul görmüştür. Bu açıdan, Allah’ın rahmet ve mağfiret kapılarının açıldığı, feyiz ve bereketinin arttığı bu mübarek gece ve aylarda müminler olarak faydalanmalı ve gerçek anlamda istifade etmeliyiz.

Bu çerçevede bu ayları, günleri ve geceleri manasına ve ruhuna uygun bir şekilde ihya etmek, sevgili Peygamberimizin bu aylara girildiğinde yaptığı gibi bizler de Rabbimize dua etmeli ve bu manevi iklimden mahrum kalmamalıyız. İnsanların birbirine karşı daha hoşgörülü ve saygılı davrandığı bu üç ayların ve kandil günlerinin, toplum olarak birbirimize daha çok kenetlenerek, birlik ve beraberliğimizi daha da kuvvetlendirmeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, üç ayların ve idrak edeceğimiz Regaib Kandili“nin (Gecesinin) başta Avrupa Müslümanları olmak üzere, ülkemize, milletimize, içinde yaşadığımız topluma, İslam âlemine ve tüm insanlığa hayır, bereket, huzur ve barış getirmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum.”
                                                                                                                 
Durmuş Yıldırım
ATİB Genel Başkanı
Yollar yürüyerek yapılır... (Franz Kafka)
 
Göreve yeni atanan Federal İçişleri Bakanı Nancy Faeser’a gönderdiği kutlama mesajına gelen cevap ise bir teşekkürün çok ötesinde. Federal İçişleri Bakanlığı‘ndan TGMN Başkanı Bülent Bayraktar’a ünlü Alman düşünürü Franz Kafka’nın sözlerinden yapılan bir güzel alıntı ile birlikte gönderilen cevapta şöyle denildi;
 
“Federal İçişleri Bakanı olarak atandığım için tebrikleri almaktan çok memnun oldum. Bu görevimde bir fark yaratabileceğim için mutluyum. Ülkemizi daha güvenli ve daha modern hale getirmek istiyoruz. Kimi sevip, kime inandığına ya da ailesinin kökeninin nereden geldiğine bakmaksızın, tüm insanların özgürce ve korkmadan yaşayabileceği çeşitlilik içeren bir ülke olmak istiyoruz.
 
Demokrasimizi güçlendirmek ve düşmanlıklara karşı korumak - Bunu hep beraber birlikte ele almak istiyorum.
 
Göreve geldiğim ilk günden beri aldığım destekten dolayı çok mutluyum” şeklinde cevabi teşekkür mesaji gönderdi.
 
 
 

 

Türk doğduk, Türk öleceğiz - Batı Trakya Türk toplumu olarak demokrasi ve insan haklarına sıkı sıkıya bağlı bir şekilde hak arama mücadelemizi sürdüreceğiz.

Batı Trakya Türk toplumu, 29 Ocak 1988’de “Yeter artık! Türk doğduk, Türk öleceğiz!” dediği günün 32. yıldönümü ile 29 Ocak 1990 tarihinde kendisine karşı yapılan saldırıların, yıldönümünü anıyor. Yunanistan’ın 1980’lerin ortalarında Batı Trakya Türk toplumuna yönelik siyasi, sosyal ve kültürel baskılarını iyice artırması, isminde “Türk” kelimesi geçen dernekleri yasaklamasının sonucu olarak “Biz Türk’üz!” diye haykıran Batı Trakya Türkleri 29 Ocak 1988 tarihinde Gümülcine’de geniş katılımlı bir protesto yürüyüşü düzenlemiş, yürüyüş polisin sert müdahalesiyle olaylara dönüşmüş ve çok sayıda Batı Trakya Türk’ü yaralanmıştır. O gün yaşanan olayları unutturmamak için 29 Ocak 1990 tarihinde yine Gümülcine meydanında toplanan genç, yaşlı ve çocuk binlerce Batı Trakya Türk’ü saldırıya uğramış, Batı Trakya Türk toplumu mensuplarına ait ev ve dükkanlar tahrip edilmiştir. O tarihten sonra Batı Trakya Türk toplumunun “Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü” haline gelen 29 Ocak, Batı Trakya, Anavatan Türkiye ve Avrupa’da her yıl düzenlenen etkinliklerle anılıyor. Anma etkinliklerinde Batı Trakya Türkleri bir araya gelerek Yunanistan’ın baskı ve yıldırma politikalarına karşı tepkilerini dile getiriyor. 

29 Ocak 1988 ve 1990’da yaşanan olay ve saldırıların üzerinden on yıllar geçmesine rağmen Yunanistan Batı Trakya Türk toplumuna yönelik baskı ve sindirme politikalarına devam etmektedir. 10 Ekim 2017 tarihinde Yunan Parlamentosu’nda kabul edilen yasa ise Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerini halen bir tehdit olarak algılamaya devam ettiğini gösteren son örnek oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) İskeçe Türk Birliği, Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği ve Meriç İli Azınlık Gençlik Derneği ile ilgili örgütlenme özgürlüğünü ihlal etmesi nedeniyle Yunanistan aleyhine verdiği kararların Yunan ulusal mahkemeleri tarafından uygulanmasına olanak sağlaması için çıkarılan yasaya “milli güvenlik ve kamu güvenliğinin tehdit edilmemesi” ibaresi dahil edildi. Neden? Batı Trakya’da “Türk” isminde resmi dernek kurulmasının önüne set çekmek için.

Batı Trakya Türk toplumu Lozan Barış Antlaşması ile Yunanistan’a bırakıldığı 1923’ten bugüne her zaman demokrasi ve insan haklarına sıkı sıkıya bağlı bir şekilde mücadelesini yürütmüş ve yürütmektedir. 29 Ocak 1988 olaylarının hemen ardından 28 Şubat 1988 tarihinde kurulan Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) olarak Yunanistan’ı Batı Trakya Türk toplumunun antlaşmalarla garanti altına alınmış olan eğitim ve dini özerkliğini topyekun ortadan kaldırmayı hedefleyen uygulamalarına ve Batı Trakya Türklerini ötekileştirerek tehdit olarak gören politikasına derhal son vermeye çağırıyoruz.

Batı Trakya Türk toplumunun hak arama mücadelesinde bir dönüm noktası olan “29 Ocak Toplumsal Dayanışma ve Milli Direniş Günü”müz kutlu olsun!

Haber: DOĞAN TUFAN 

Zentrale Aussagen:

 

  • Das unterfränkische Handwerk bewies auch 2021 seine Stabilität in Krisenzeiten. Über alle vier Quartale bewerteten 85,4 % der unterfränkischen Handwerksbetriebe die eigene Geschäftslage als „gut“ oder „befriedigend“. Das entspricht einem Anstieg von drei Prozentpunkten im Vergleich zum Vorjahr.

  • Die erhöhten Einkaufspreise sind noch nicht in Gänze an den Verbraucher weitergegeben worden, was zu einem Preisanstieg 2022 führen wird.

 

  • Für das erste Quartal 2022 erwarten fast 84 % der Betriebe, dass die Geschäftslage sich verbessern oder gleichbleiben wird.

 

  • Alle drei Regionen Unterfrankens sind im Gleichklang verbunden, was die konjunkturelle Lage betrifft.

 

 

Das zweite Jahr der Corona-Pandemie hat sowohl die gesamt-deutsche, als auch die regionale Handwerkswirtschaft beeinflusst. Dennoch bewies das unterfränkische Handwerk erneut seine Stabilität in Krisenzeiten. Über alle vier Quartale bewerteten die unterfränkischen Handwerksbetriebe die eigene Geschäftslage zufriedenstellend: 85,4 % von ihnen beurteilten sie mit „gut“ oder „befriedigend“, was einem Anstieg von drei Prozentpunkten im Vergleich zum Vorjahr entspricht. Zum guten Ergebnis maßgeblich beigetragen haben die Betriebe des Bauhaupt- und Ausbau-gewerbes. Mit ihrer Geschäftslage nicht zufrieden zeigen sich die Betriebe der persönlichen Dienstleistungen, die unter den Corona-Beschränkungen massive Beeinträchtigungen hatten.

Insgesamt erwarten für das erste Quartal 2022 starke 83,9 % der Unternehmen eine gleichbleibende oder gar bessere Geschäftslage.

 

„Die von der Politik ausgerufenen coronabedingten Restriktionen haben auch weite Bereiche des unterfränkischen Handwerks stark betroffen. Insgesamt präsentierte sich das Handwerk im Jahresdurchschnitt 2021 dennoch sehr stabil“, so die Einschätzung von Ludwig Paul, Hauptgeschäftsführer der Handwerkskammer für Unterfranken.

Im Jahresdurchschnitt beurteilen 85,4 % der Betriebe die eigene konjunkturelle Lage 2021 als gut oder befriedigend. „Im Vergleich zum Vor-Pandemie-Jahr 2019 sind es immer noch 6,5 Prozentpunkte weniger“, so Ludwig Paul, „gegenüber dem Vorjahr ist es jedoch ein Plus von drei Prozentpunkten. Das ist ein deutliches positives Signal.“ Basiswerte für eine solide konjunkturelle Einschätzung sind die Kapazitätsauslastung und die Auftragsreichweite. Mit durchschnittlich
78 % Kapazitätsauslastung (Vorjahr: 76,1 %) im Jahr 2021 und einer Auftragsreichweite von 13 Wochen (Vorjahr: 11,1 Wochen) zeigt das unterfränkische Handwerk insgesamt seine Stärke, auch in schwierigen Zeiten. „Auch 2021 profitierte das Handwerk vor allem von einer anhaltend guten Binnennachfrage. Und die unterfränkischen Handwerksbetriebe sind vornehmlich Dienstleister im regionalen Bereich“, weiß der Hauptgeschäftsführer.

Eine rasante Entwicklung haben die Einkaufspreise im unterfränkischen Handwerk genommen. So berichten über das gesamte Jahr 2021 hinweg 71,3 % der Betriebe von gestiegenen Einkaufspreisen. Im Gegenzug sagen nur 40,7 % der Betriebe, auch ihre Verkaufspreise seien gestiegen. „Da wird es zu einer weiteren Angleichung kommen“, ist sich Ludwig Paul sicher, „aufgrund der gestiegenen Einkaufspreise werden Produkte und Dienstleistungen des Handwerks im Jahr 2022 teurer. Damit müssen wir alle als Verbraucher rechnen.“

 

Gewerbevergleich

Die Betriebe des Bauhaupt- und Ausbaugewerbes fungierten auch im zweiten Corona-Jahr als die Zugmaschinen der Handwerkskonjunktur. Im Bauhauptgewerbe zeigen sich durchschnittlich 96,3 % der Unternehmen mit der konjunkturellen Lage im vergangenen Jahr zufrieden. Im Ausbaugewerbe waren es knapp 94 %. Und auch für die Zukunft sehen sich die Betriebe der Baubranche gut gerüstet. So sind im Bauhauptgewerbe 97 % der Betriebe überzeugt davon, dass ihre Geschäftslage gleichbleiben oder sich verbessern wird. Im Ausbaugewerbe sind es 87,1 %. „Hier zeigt sich ganz deutlich, dass Corona für die Bauwirtschaft nur ein untergeordnetes Thema war und ist – auch wenn die Betriebe im vergangenen Jahr mit Lieferengpässen und Materialknappheit zu kämpfen hatten“, sagt Ludwig Paul.

Anders sieht es bei den Betrieben der persönlichen Dienstleistungen aus, für die Corona ein zentrales Thema war. Friseure und Kosmetiker beispielsweise mussten 2021 mit immer neuen Vorgaben kämpfen, was sich negativ auf ihre gesamtwirtschaftliche Situation auswirkte. So sagen im Jahresdurchschnitt 40,1 % der Betriebe der persönlichen Dienstleistungen aus, dass ihre Geschäftslage 2021 schlecht gewesen war. Das ist sogar noch etwas schlechter als die Einschätzung im Jahr davor. „Wir haben uns als Interessensvertretung vehement für die Belange unserer Betriebe eingesetzt“, betont Ludwig Paul, „und wir haben unseren politischen Einfluss geltend gemacht, damit Handwerksbetriebe so wenig wie möglich negative Auswirkungen von Corona-Maßnahmen zu ertragen hatten. Zum Teil ist dies gut gelungen, für die Betriebe der persönlichen Dienstleistungen hätten wir uns sicherlich noch öfter politische Weitsicht gewünscht.“

 


Regionenvergleich

Der Vergleich der drei unterfränkischen Regionen mündet, wie auch in den Jahren zuvor, in einem nahezu Gleichklang. 86,5 % der Unternehmen in der Region Main-Rhön (Stadt und Landkreis Schweinfurt, Haßberge, Bad Kissingen und Rhön-Grabfeld) gaben an, mit der Geschäftslage 2021 zufrieden gewesen zu sein, gefolgt von der Region Würzburg (Stadt und Landkreis Würzburg, Main-Spessart und Kitzingen) mit 84,9 % und der Region Bayerischer Untermain (Stadt und Landkreis Aschaffenburg, Miltenberg) mit 84,7 %.

 

 

2022: Deutliche Verbesserung der Geschäftslage

Für das gesamte Jahr 2022 erwartet die Handwerkskammer ein deutlich verbessertes Geschäftsklima im Vergleich zu den beiden vergangenen Jahren. „Unseren Optimismus ziehen wir aus zwei zentralen Analysen. Erstens wird wohl Corona an Schrecken verlieren und jetzt noch herrschende Einschränkungen aufgehoben, und zweitens spüren wir die insgesamt gute Stimmungslage bei unseren Betrieben“, erklärt Ludwig Paul. Im vergangenen Jahr starteten lediglich 70,6 % der Betriebe optimistisch ins erste Quartal. Für das erste Quartal 2022 erwarten fast 84 % der Betriebe, dass die Geschäftslage sich verbessern oder gleichbleiben wird. „Das sind gewaltige 13,3 Prozentpunkte mehr als vor einem Jahr und zeigt: Unsere Betriebe wollen weiter durchstarten“, betont der Hauptgeschäftsführer. Und gerade das von der Bundesregierung auf den Weg gebrachte Klimaschutzprogramm, das hohe Investitionen in den Klimaschutz vorsieht, wird der Handwerkswirtschaft weiter Aufschwung verleihen. „Das Handwerk ist die Exekutive des Klimaschutzes. Perspektivisch muss nur alles dafür getan werden, dass auch genügend Fachkräfte zur Verfügung stehen, um die Aufgaben vollumfänglich erfüllen zu können“, so Hauptgeschäftsführer Ludwig Paul. 

  

Bildunterschrift:

Das unterfränkische Handwerk hatte 2021 teils mit massiven Einschränkungen zu kämpfen, präsentierte sich insgesamt aber sehr stabil. Foto: Sascha Schneider/amh-online.de

Seit mehr als 25 Jahren hilft Islamic Relief Deutschland Begünstigten in über 40 Ländern der Welt. Durch die großzügigen Spenden können wir Witwen, Waisenkinder, Flüchtlinge und andere marginalisierte Bevölkerungsgruppen in den ärmsten Regionen der Erde erreichen und versorgen.

 

Die Unterkünfte bieten nicht genug Schutz und Wärme

Zum größten Teil bestehen die Begünstigten aus Menschen, die aufgrund von Krieg flüchten mussten oder vertrieben wurden. In ihren eigenen oder Nachbarländern müssen sie dann in sehr bescheidenen Unterkünften, wie Zelten oder notdürftig eingerichteten Zimmern leben, die vor allem im Winter nicht genügend Schutz und Wärme bieten. Diese Menschen versuchen, einen geregelten Alltag zu leben – lei- der stoßen sie dabei auf große Herausforderungen. Armut und soziale Isolation führen häufig dazu, dass Geflüchtete einen erschwerten Zugang zu Bildung und Arbeit haben.

So auch Khalid* (Name geändert). Der syrische Vater einer elfköpfigen Familie lebt seit fünf Jahren im jordanischen Al-Mafraq, das nur 25 Minuten südlich der syrischen Grenze liegt. Seit ihrer Flucht aus Syrien, hat es seine Fa- milie besonders schwer, denn seine Frau und seine älteste Tochter sind gesundheitlich stark eingeschränkt. Seit Beginn des Krieges vor zehn Jahren, sind 6,7 Millionen Syrerinnen und Syrer aus Syrien geflüchtet (Quelle: Global Trends 2020 von UNHCR). In Al-Mafraq, Khalid’s neuer Heimat, in der auch viele andere syrische Geflüchtete untergebracht sind, herrscht Armut und soziale Isolation. Die Wohnung, in der die Großfamilie lebt, ist im Winter besonders unwohnlich: schlecht isoliert, kalt, feucht und wenig möbliert. Alle elf Personen leben gemeinsam in einem Zimmer. Die Heizung besteht aus einem Holzofen, dessen gefährlicher Rauch sich im Raum ansammelt, da es keinen Rauchabzug oder Ähnliches gibt. Der giftige Qualm gerät in die Lungen der Fami- lienmitglieder und als Folge entwickelt sich ein hartnäckiger Husten- jeden Winter. „Ich hatte damals entschieden, einen Holzofen zu kaufen, aber leider kann ich mir den täglichen oder wöchentlichen Brennholzeinkauf nicht leisten“, so der Familienvater. „Wenn ich ab und an Brennholz kaufe, ver- ursacht der Rauch Atemnot bei meinen Kindern.“ Im Winter wird die 14-jährige Hanan, die eine Immunitätsschwäche hat, oft krank. Auch Khalids Frau, die zusätzlich zu ihrer psychischen Erkrankung Brustkrebs hat, ist sehr anfällig für jegliche Krankheiten.

 

„Wir haben die Winterhilfe dringend gebraucht“

Islamic Relief hat mehr als 220 Familien im Norden Jorda- niens während der Winterhilfe 2020/21 unterstützt. Jede Familie erhielt eine Gasflasche, eine Gasheizung, Decken, Marken für Hygieneartikel, für Nachfüllgas und für Winter- kleidung. Auch dieses Jahr werden syrische Geflüchtete in Jordanien durch Winterhilfe unterstützt.

„Ich bin sehr glücklich über die Winterartikel,“ sagt Khalid, „wir haben sie dringend gebraucht, vor allem die Heizung. Jetzt kann ich aus dem Hause gehen, ohne die Sorge, dass meine Familie friert, oder ein Feuer entfacht und die Kinder gefährlichen Rauch einatmen. Ihr habt uns die Wärme gegeben, die wir gebraucht haben.“

Islamic Relief Jordanien hilft speziell im bedürftigen Nor- den Menschen, durch den Winter zu kommen. Die Mitarbei- tenden dort koordinieren die Winterpakete und verteilen diese an mehr als 220 Familien (2.600 Personen).

 

„Die Hilfe kam schon nach 15 Tagen“

Islamic Relief leistet Winterhilfe in 18 Ländern, unter an- deren auch in Afghanistan. Die 40-jährige Aysha*, Witwe und Mutter von fünf Kindern, ist eine der Begünstigten. Sie steht jeden Morgen früh auf, um bei anderen als Haushalts- hilfe ihren Lebensunterhalt zu verdienen. Der Gehalt reicht jedoch nicht aus, um täglich Brot auf den Tisch zu bringen. Ihr Mann, der schwer krank war, ist vor fünf Jahren ge- storben, und seitdem muss sie alleine für ihre Familie auf- kommen. Sie geht keiner geregelten Arbeit nach, denn nicht immer gibt es Familien, die Ayshas Haushaltsdienste be- nötigen. Ihre Hauptaufgabe ist die Versorgung ihrer Kinder. „Die Winterhilfe kam schon 15 Tage, nachdem die Islamic Relief-Mitarbeitenden zu uns nach Hause kamen, um uns für das Programm einzuschreiben“, so Aycha. „Wir haben dann zügig Lebensmittelpakete und Decken bekommen. Die Win- terhilfe hat sehr dabei geholfen, uns mit Grundnahrungs- mitteln und warmen Decken, die uns vor dem kalten Winter hier schützen, zu versorgen. Die Winterhilfe hat mich glück- lich gemacht, und die Kinder genießen das Essen.“