Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

„Mit Christoph Alkofer (Saal), Markus Erwin Bachmaier, Leonhard Wimmer (beide Elsendorf) und Johannes Ertlmaier (Mainburg) haben sich vier Landwirte aus dem Landkreis Kelheim an der Landwirtschaftsschule Pfaffenhofen erfolgreich zum Meister der Landwirtschaft fortgebildet.
 
Insgesamt 103 Absolventinnen und Absolventen im Regierungsbezirk Oberbayern durften ihre Meisterbriefe bei einem Festakt in Holzkirchen aus den Händen von Regierungspräsident Dr. Konrad Schober entgegennehmen. Mit dem Erwerb des Meistertitels sind die neuen Führungskräfte nicht nur bestens ausgebildet, um die Herausforderungen in der Landwirtschaft anzunehmen und zukunftsfähig weiter zu entwickeln. Sie haben sich darüber hinaus auch ein umfassendes Fachwissen angeeignet, das sie zukünftig an junge Auszubildende weitergeben können.  
 
Der Elsendorfer Markus Erwin Bachmaier zählt außerdem zu den 22 Jahrgangsbesten. Für seine praktische Meisterarbeit zum Thema „Varianten beim Anleiten von Hopfen“ wurde er von Ministerialrätin Dr. Claudia Hafner, Bildungsreferentin im Bayerischen Staatsministerium für Ernährung, Landwirtschaft, Forsten und Tourismus mit einem Meisterpreis der Bayerischen Staatsregierung ausgezeichnet.“ 

Schweinfurt ve çevresinde on yıllar boyunca eğitim dünyasındaki başarısını kanıtlayan ve şimdiye kadar çok sayıda genci meslek ve eğitim dünyasında başarı ile hayata kazandıran Schweinfurt Wirtschaftsschule O. Pelzl yeni dönemde yeni öğrenciler için tanıtım yapmaya devam ediyor.

Okulun Müdürü Dominik Steinruck, “Şehrimizdeki ve yakın bölgelerdeki Türk Gençlerini uzun yıllardan bu yana hayata hazırlayan proğramlar ile mükemmel bir eğitim almasına katkı sağladık. Bu bağlamda yeni yüzler, yeni öğrenciler bize gelmek istediklerinde aileleri ile birlikte onlara en güncel bilgileri vermeye hazırız. Bize gelen her genci mutlaka kafasındaki sorular aydınlanmış olarak geri dönecektir. Özellikle aileler çocuklarının geleceği ile ilgili karar vermeden önce mutlaka devam edeceği okullar ile igili bilgi almalarının önemli olduğunu zaten biliyorlar. Schweinfurt Türk Toplumu ile yakın diyalog içinde olmaktan, okulumuzu ve buradan mezun olanların geleceği konusunda misafirlerimizi bilgilendirmekten büyük mutluluk duyarız” şeklinde konuştu.

Bilindiği gibi uzun yıllardır Schweinfurt’ta başarılı bir eğitim veren Wirtschaftsschule O. Pelzl bu güne kadar çok sayıda göçmen kökenli öğrenciyi mezun ederek hayata atılmasını sağladı.

 

 


Bild: Freepik

 


Bild: Freepik

 

 

 

 

 

 

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, ülkesinin Batı Balkan ülkelerinin Avrupa Birliği (AB) üyeliğine verdiği güçlü desteği bir kez daha teyit etti.

Avrupa ve Batı Balkan ülkeleri liderlerinin başkent Berlin'de bir araya geldiği "Berlin Süreci Zirvesi'nde" konuşan Scholz, "Avrupa Birliği ancak Batı Balkanlar'ın da Birliğin bir parçası olmasıyla tamamlanır." dedi.

 

Scholz, liderleri, ülkelerini AB üyeliğine daha da yaklaştırmak amacıyla reformlarını sürdürmeye ve bölgesel işbirliğini artırmaya yönelik adımlar atmaya çağırarak, "Bugün siz, Batı Balkan ülkelerinin liderleri ortak hedefimiz doğrultusunda önemli adımlar atıyorsunuz. Orta Avrupa Serbest Ticaret Anlaşması'nın (CEFTA) önündeki engelleri kaldırdığınız için sizleri kutlamak istiyorum." diye konuştu.

Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Sırbistan'ın imzaladığı "Ortak Bölgesel Pazar ve Hareketlilik Anlaşması"ndan övgüyle bahseden Scholz, "Bu anlaşma, CEFTA'nın önündeki engelin kaldırılması, sınır ötesi çalışma izinleri ve bölge çapında e-ticaret kuralları gibi diğer bazı anlaşmaların da etkinleştirilmesine olanak sağlamaktadır." ifadesini kullandı.

Scholz, özellikle Kosova'ya, Sırbistan'dan ithalat üzerindeki yasağı kaldırarak çözüme katkıda bulunmasından dolayı teşekkür etti.

 

Sırbistan ve Kosova arasındaki normalleşme adımlarının öneminin altını çizen Şansölye, ikili sorunların işbirliği ruhu içinde çözülmesi gerektiğini vurgulayarak şunları kaydetti:

"Bölgenizin hala geçmişteki çatışmalarla ne kadar şekillendiğini hepimiz biliyoruz. Artık bu geçmişin üstesinden gelmenin ve gözlerimizi geleceğe çevirmenin zamanı geldi. Bu nedenle bugün Belgradlı ve Priştineli dostlarımıza şunları söylemek istiyorum: Lütfen barışçıl ve müreffeh bir geleceğe giden yolda geçmişin sizi engellemesine izin vermeyin. Bu geleceğin AB'de olduğuna inanıyorum."

Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Sırbistan, Berlin'deki zirvede, "Ortak Bölgesel Pazar ve Hareketlilik Anlaşması" imzaladı.

 

BERLİN (AA) - Almanya, İsrail'in Birleşmiş Milletler (BM) Lübnan Geçici Barış Gücü'nü (UNIFIL) hedef alan saldırılarını kınadı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sebastian Fischer, Berlin’de düzenlenen basın toplantısında, Lübnan'ın güneyindeki durumu artan büyük bir endişeyle izlediklerini söyledi.

Şu ana kadar 5 barış gücü askerinin yaralandığı ve UNIFIL karakolunda önemli ölçüde hasar meydana geldiğini bildiklerini aktaran Fischer, BM Barış Gücü askerlerine saldırılmasının hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu vurguladı.

 

Fischer, "Lübnan'ın güneyinde ve dünyanın başka yerlerinde BM misyonlarına yönelik tüm saldırıları kınıyoruz." ifadesini kullandı.

İsrail'den saldırı nedeniyle acilen kapsamlı bir açıklama beklediklerini vurgulayan Fischer, İsrail tarafıyla bunun için görüşmelerde bulunduklarını kaydetti.

Fischer, İsrail ordusu da dahil olmak üzere çatışmanın tüm taraflarının, savaş faaliyetlerini yalnızca çatışmanın diğer tarafın askeri hedeflerine yöneltmeleri yükümlülüğünü taşıdıklarını söyledi.

 

UNIFIL’in geri çekilme talebinin tek taraflı yapılamayacağını ifade eden Fischer, UNIFIL’in BM Güvenlik Konseyince görevlendirildiğine işaret ederek mevcut eylemlere karşı UNIFIL’in nasıl yanıt vereceğine ilişkin karar alma görevinin Güvenlik Konseyinde olduğunu kaydetti.

 

KÖLN (AA) - Almanya'nın Köln kentinde düzenlenen "Türk-Alman Dostluk Konseri"ne Türklerin yanı sıra Almanlar da ilgi gösterdi.

Ehrenfeld Halk Merkezi'ndeki konser, Köln Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ve Köln-İstanbul Kardeş Şehir Derneği işbirliğiyle ve Köln Anakent Belediyesinin himayesinde gerçekleşti.

 

Konserde korolar, Türk ve dünya müziğine ait geleneksel ve modern şarkılardan oluşan bir repertuar sunarak, kültürler arasında köprü kurdu.

Köln Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Ralf Heinen, açılış konuşmasında, kardeş şehirlerin, şehir bağlantıları üzerinden toplumların birbirine yakınlaşmasına aracılık ettiğini dile getirdi ve Yunus Emre Enstitüsünü, kardeş şehir etkinliklerine verdiği desteklerden dolayı kutladı.

 

Köln-İstanbul Derneği Başkanı Walter Kluth ise senelerdir YEE ile birlikte sanattan müziğe yaptıkları çalışmalardan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

YEE Köln Müdürü Yılmaz Bulut da kardeş şehir derneği ve kardeş şehir ilişkileri kapsamındaki etkinliklerle Türk Alman dostluğuna katkı sağladıklarını söyledi.

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sebastian Fischer, "İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığına dair hiçbir emare görmüyoruz." dedi.

Sözcü Fischer, Berlin'de yaptığı açıklamada, Almanya'nın, soykırım yaptığı gerekçesiyle İsrail'e silah vermediği iddialarını yanıtladı.

 

"Bu konu hakkında burada daha önce birkaç kez konuşmuştuk." diyen Fischer, "Pozisyonumuz değişmedi. İsrail'in Gazze'de soykırım yaptığına dair hiçbir emare görmüyoruz." dedi.

Fischer, Alman Bild gazetesinde yer alan bir habere atıfta bulunarak, "Soykırım, etnik grupların etnik veya sosyal özellikleri, milliyetleri veya dini inançları temelinde kasıtlı olarak öldürülmesi, imha edilmesi veya diğer şekillerde yok edilmesi anlamına gelir." diye konuştu.

Hükümet Sözcü Yardımcısı Wolfgang Büchner ise Almanya'nın İsrail'e hiçbir zaman silah yasağı uygulamadığını belirterek, "Bunu bir kez daha vurgulamak isterim, İsrail'e silah ihracatına yönelik bir yasak söz konusu olmamıştır." dedi.

 

Bild gazetesi, Almanya'nın, İsrail'den silahların "soykırım" için kullanılmayacağına dair yazılı güvence istediğini ileri sürmüştü.

İsrail'in söz konusu belgeyi ilettiği ve bunun ardından da Başbakan Olaf Scholz'un mecliste "İsrail'e silah sağladık ve sağlayacağız." ifadelerini kullandığı kaydedilmişti.

 

7 Ekim 2023 günü sabah 06.30’da başlayan saldırılar İsrail’in Orta Doğu’da varlığını sürdürme ve hayallerini hayata geçirme yönünde bir dönüm noktası oluşturdu. Ama o işin bahanesi. İsrail’in tüm hesaplarını Arz-ı Mev’ud’a göre yaptığını bilirsek, fırsat kolladığını da biliyoruz demektir.

1948 yılında İsrail’in bağımsızlığını ilan etmesinden sonra Mısır’ın öncülüğünde oluşturulan Arap Birleşik Ordusunun İsrail’e saldırması ile başlayan ilk savaşın devamı olarak 1952’de, 1967’de ve 1973’de yaşanan savaşlarda, Mısır, Irak, Suriye, Libya ve Ürdün birliklerinden oluşan Birleşik Arap Orduları İsrail topraklarına hiç ayak basamamışlar, tam tersine toprak kaybı yaşamışlardı.

İlk kez 7 Ekim 2023 saldırısında, İsrail’in terör örgütü sınıfına koyduğu, düşman saydığı ve tehdit olarak gördüğü Hamas üyeleri İsrail topraklarına girmiş oldu.

 

BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olan ABD ve bir asır önce 1916 yılında Fransa ile imzaladığı Syces Picot anlaşması ile Osmanlı Devletini parçalayarak Orta Doğu’nun bu günkü sınırlarını çizen, petrol yataklarını da yarattıkları yapay devletlerle kendi kontrolleri altına alan İngiltere, İsrail’in Orta Doğudaki varlığını pekiştirmek için Hamas’ın bu saldırısını Uluslararası Hukuka uygun bir fırsata dönüştürmek yoluna gittiler.

 

İsrail, BM Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, İngiltere ve Fransa’nın da desteği ile Birleşmiş Milletler Kuruluş Antlaşmasının 51. Maddesi içeriğince “silahlı saldırı gerçekleştikten sonra meşru müdafaa hakkını oluşturan yasal yetkiyi” kullanacağını açıklayarak, karşı saldırılarını bu içeriğine sokarak, yasallaştırdı. Bu kapsam içinde hareket ederek de Gazze de orantısız güç kullanma yoluna giderek 27 Ekim 2023’de kara harekatını başlattı. Tüm yerleşim yerlerine, yok etmek hedefli planlı ve düzenli saldırılar düzenledi.  

Saldırılarda iki milyon insan evlerini terk etmek zorunda kaldı, Gazze’deki binaların yaklaşık yüzde 60’ı harabeye döndü, su, elektrik, kanalizasyon, iletişim, yol ve diğer insan yaşamını kolaylaştıran altyapı tümü ile yok oldu, resmi olarak 42 bin, yıkıntıların içinde kalan ve halen ulaşılamayanlarla birlikte yüz binden fazla insan hayatını kaybetti.

Yerel halkın Gazze’deki varoluşu sonlanırken, Hamas’ın Gazze’deki varlığı ve gücü yok oldu.

 

İsrail, Gazze toprakları içinde yaşayan yerel halk ile Hamas’ın varlığını sıfırladıktan sonra gözünü komşu ülkelerden başlamak üzere Orta Doğu’ya dikti. Belli ki Orta Doğu, aynen 1916’da yapıldığı gibi yeniden yapılandırılacak, yeni sınırlar çizilecek ve Atlantik ittifakının kolayca uzaktan yöneteceği yeni yapay devletler oluşturulacak.

 

Şimdi önemli olan bundan sonra bölgedeki varlığını ve güvenliğini sağlam temellere oturtmak için neler yapacağı. Ki İsrail’in ilk hedefinin, insanın yaşamı için olmazsa olmaz olan ‘su’yun bölgedeki kaynaklarını ele geçirmek ve kendi kontrolü altına almak olacağını tahmin etmek zor değil. Suriye sınırları içinde yer alan Golan tepelerini 1967’deki Yom Kippur savaşında ele geçirmesi ile su sıkıntısını biraz olsun azaltan İsrail, şimdi gözünü 1948’de çizilen ama gerçekleştirilemeyen İsrail Haritasında yer alan Litani nehrine ve bu nehri besleyen su havzalarına dikti.

 

Yani İsrail’in Lübnan’a saldırısındaki önceliği Hizbullah ile savaşmak değil, Litani Nehrini ve bu nehri besleyen su havzalarını ele geçirmek. Litani nehrini ve su havzasını ele geçirdikten sonra aynen Gazze’de yaptığı gibi, Lübnan’ın güneyini yaşanmaz hale getirerek, bölge halkını baskı altına alacak, Hizbullah’ın Lübnan kanadını da etkisiz hale getirecek.

Anlayacağınız “su savaşları başlayacak” efsanesi hayata geçiyor. Uzun vadeli hesapların insanı olan Yahudiler bunun hesabını da yapmış belli ki…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann bei der INITIATIVE Wirtschaft - Bayern dank innovativer und hoch erfolgreicher Unternehmen weiterhin wirtschaftlich sehr stark

 

+++ Bayerns Innen- und Integrationsminister Joachim Herrmann hat bei der heutigen Jahrestagung der 'INITIATIVE Wirtschaft – Christen in Verantwortung' in Ingolstadt den erfolgreichen Unternehmerinnen und Unternehmern gedankt: "Betriebe, die unternehmerisches Selbstvertrauen im globalen Wettbewerb sowie Innovations- und Investitionsbereitschaft zeigen und sich zum Wirtschaftsstandort Bayern bekennen, machen Bayern stark. Ich bin überzeugt: Dieser unternehmerische Geist wird auch in Zukunft seinen Erfolgskurs fortsetzen! Ihnen ist es zu verdanken, dass wir in Bayern, trotz aller Herausforderungen, wirtschaftlich sehr gut dastehen." Die Jahrestagung findet vom 10. bis 14. Oktober 2024 statt und steht unter dem Thema: 'Gefahr einer Deindustrialisierung?'. +++

Laut dem Minister sei für die wirtschaftliche Attraktivität eines Standorts gerade auch die Innere Sicherheit von Bedeutung, denn Sicherheit sei die Voraussetzung, dass Menschen zufrieden und selbstbestimmt leben können. Bayern habe im Bundesvergleich die mit Abstand niedrigste Kriminalitätsbelastung und gleichzeitig die bundesweit höchste Aufklärungsquote von 65,2 Prozent. "Damit haben wir erneut bewiesen: Bayern ist in Sachen Innere Sicherheit die unangefochtene Nummer 1! " Dieser herausragende Erfolg sei das Verdienst der ausgezeichneten Arbeit der Bayerischen Polizei und der effektiven bayerischen Sicherheitsstrategie. "Damit wir auch weiterhin bestens für die Herausforderungen von Morgen gewappnet sind, investieren wir kräftig in unsere Polizei! Wir statten unsere Polizistinnen und Polizisten mit modernster Schutzausrüstung und Technik aus und setzen auf eine kontinuierliche Personalverstärkung", wie Herrmann betont. "Wir haben die Bayerische Polizei von 2008 bis 2023 mit insgesamt 8.000 zusätzlichen Stellen verstärkt, das ist deutschlandweit einmalig", so der Minister. "Der Stellenbestand soll bis 2028 um weitere 2.000 Stellen auf dann insgesamt rund 47.000 Stellen für alle Beschäftigten der Bayerischen Polizei ausgebaut werden."

Auch im Bereich der Arbeitsintegration sei Bayern im bundesweiten Vergleich Spitzenreiter. "Die Zahl ausländischer sozialversicherungspflichtiger Beschäftigter in Bayern ist in den letzten Jahren kontinuierlich gestiegen – auf inzwischen über 1,1 Millionen." Der Integrationsminister ergänzte: "Darüber hinaus haben wir mit 8,9 Prozent die niedrigste Arbeitslosenquote von Ausländern (Stand September 2024) und mit 10,6 Prozent die niedrigste Arbeitslosenquote von ausländischen Frauen." Für den Minister ist auch klar: "Auf diesen Erfolgen ruhen wir uns aber nicht aus. Denn für unsere Unternehmen ist ganz klar der Fachkräftemangel eine zentrale Herausforderung." Bayern habe daher zur Steigerung der Fachkräftezuwanderung zügig eigene Maßnahmen getroffen. "Hierzu zählt beispielsweise die Einrichtung der Zentralen Stelle für die Einwanderung von Fachkräften bei der Regierung von Mittelfranken in Nürnberg – als serviceorientierte Ansprechpartnerin für die bayerische Wirtschaft." Herrmann bekräftigte: "Eines ist sicher: Die Bayerische Staatsregierung und die heimischen Unternehmen müssen weiterhin mit vereinten Kräften alles in ihrer Macht Stehende tun, um den Fach- und Arbeitskräftemangel möglichst nachhaltig zu lösen."

 

 

Almanya’da 2024-2025 öğretim yılının başlamasıyla birlikte  Almanyada  hizmet veren Cami ve Okul aile dernekleri öğrenciler için, ‘Okula Başlarken Dua Günü’ (Bed-i Besmele töreni) geleneği bu yıl da  törenlerle kutlandı. 
 
Baden-Württemberg eyaleti Kornwestheim şehrinde yarım asıra yakındır milli, insani , islami, sosyal ve kültürel hizmetleri ile tanıdığımız Türk Alman Kültür Eğitim Merkezi  bünyesinde faaliyet yapan AKEV’in düzenlediği proğram
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı ve çocukların okul hayatındaki başarıları için dualar edildi. Camide bu törenlerin gelenek haline geldiğini ifade edilen konuşmalarda , Camilerimizde çocuklarımız büyüdüğünde bugünü hatırlayarak‚ ‘okula camiide besmeleyle ve dua ile başladıladık’ diyecekler. Eet çocuklar bu günü asla unutmayacaklar. Camilerde düzenlenen törenlerde çocuklar kadar ailelerinin de mutlulu olduklarıda her hallerinden memnunlar. Rabbim çocuklarımıza zihin açıklığı versin. 
 
 
Bedi Besmele Törenleri Neden Türkiyemizde yapılmaz.
 
Almanyada Kiliseler ve devlet işbirliği ile öğrenciler okulda ders başı yapmadan önce toplu olarak kiliseye götürülüyor, Papazın duası ve verilen hediyelerle çocuklar olula başlıyorlar.Bu törene Müslüman ailelerin çocuklarında katılıyor. Bizim Almanya’daki yetkililerimiz ve yurt dışında görev yapan öğretmenlerimiz iyi bilirler. Almanya’da Ana Okullarının yüzde sekseni kiliselere ait olup geriye kalan yüzde yirmi ise Belediye ve kiliselerin ortak olduğu Ana Okulları. Almanyada Ana Okulların (Kindergarten)eğitmenleri genelde kilise eğitimi almış görevliler tarafından eğitilmektedir. Zaman zaman çocukları bağlı bulundukları kiliseye toplu olarak getirilir kilisede ayine iştirak ederler. Atalarımız boşa dememişler “Ağac yaşken eğilir”Türkiyemizde  Diyanetin hakim olacağı  ana okulları düşünelim, kimler karşı çıkar tahmin edebiliyorsunuz.
 
Bizim Tarihi geleneğimizde mekteplerde dini bilgileri öğrenmek için ilk aşamanın ‘besmele’yi öğrenmek olduğunu belirten Kornwestheim eğitim görevlisi Hatice Şimşek; “Besmeleyi öğrenmeye gelen küçük yaşta çocuklara yönelik düzenlenen bu törene ‘Bed-I Besmele’ ve okunan dualara da ‘Amin Alayı’ denilirdi. Bu tören sırasında çocuklar güzel bayramlık elbiselerini giyer, halk içinde gezerlerdi. Bizler de ilkokul birinci sınıfa başlayan yavrularımıza bu duyguyu yaşatmak istiyoruz” dedi.
 
 
Hatiçe Şimşek konuşmasını şöyle sürdürdü.
 
“AKEV dersanenizde, Çocuklarımızın Geleceği İçin Köklü Bir Eğitim: Alternatif Eğitim Programı düzenliyoruz.
Çocuklarımızın sadece akademik başarılarla değil, aynı zamanda güçlü bir karaktere, geniş bir dünya görüşüne ve kendi köklerinden beslenen bir kimliğe sahip olmalarını hedefliyoruz” dedi. Şöyle devam etti;
 
“ATİB üyesi Kornwestheim AKEV dersanesi olarak, çocuklarımızın bu yönlerini desteklemek için özel olarak tasarladığımız Alternatif Eğitim Programımız ile  hizmetteyiz.” 
 
 
Neden Alternatif Eğitim? Diye soruyoruz
 
Efendim, “Günümüzün hızla değişen dünyasında, çocuklarımızın sadece ders kitaplarındaki bilgileri öğrenmeleri yeterli değil. 
Onların; Kendi potansiyellerini keşfetmelerine, eleştirel düşünme becerilerini geliştirmelerine,toplumsal sorumluluk bilincini kazanmalarına, Kültürel miraslarını koruyup yaşatmalarınayardımcı olmalıyız.
 
Alternatif eğitim, bu hedeflere ulaşmak için geleneksel eğitim sistemine farklı bir bakış açısı sunuyoruz.
 
 
Atib Kornwestheim AKEV Alternatif Eğitim Programımızın Özellikleri neler? 
 
* Kültürel Mirasımız: Çocuklarımıza Türk kültürünün zenginliğini, tarihini ve değerlerini aktarıyoruz. 
* Dil Eğitimi: Ana dil eğitimine önem vererek çocuklarımızın öz güvenini artırıyoruz. 
* Din Eğitimi: İslam dinini doğru kaynaklardan öğrenmelerini sağlıyoruz. 
* Sosyal Beceriler: İnsan ilişkileri, empati, işbirliği gibi becerileri geliştiriyoruz.
* Sanat ve Kültür Etkinlikleri: Müzik, resim, drama gibi sanat dallarıyla çocuklarımızın yaratıcılıklarını destekliyoruz. 
* Bilimsel Eğitim: Çocukların meraklarını gidermek ve bilimsel düşünme becerilerini geliştirmek için deneyler ve gözlemler yapıyoruz. 
* Doğa Eğitimi: Çocukların doğayla iç içe olmalarını sağlayarak çevre bilincini artırıyoruz. 
 
Programlarımızın Amacı: Çocuklarımızın;Kendine güvenen,bilgili ve donanımlı,topluma faydalı bireyler
olarak yetişmelerini sağlamaktır. 
 
Kimler Katılabilir?
 
Programımız, 3 - 12  yaş arasındaki tüm çocuklara ve gençlerimiz için açıktır. 
 
Çocuklarımızın geleceği için doğru yatırımı yapın.
Alternatif Eğitim Programımıza katılın! 
 
* Ders Saatleri: Haftalık Cumartesi/Pazar 10:00 dan 13:00 kadar 
 
* Ders Mekanı: Atib Kornwestheim Akev
* Öğretim Kadromuz: Alanında uzman ve deneyimli öğretmenlerden oluşmaktadır. 
 
Unutmayınki çocuklarımızın geleceği bizlerin yani velilerimizin elinde!
 

 

„Würzburg ist eine Kulturstadt! Würzburg verehrt und wertschätzt seine hier geborenen, lebenden und schaffenden Künstlerinnen und Künstler sehr. Würzburg ist eine weltoffene Stadt“, mit diesen Worten begrüßte Oberbürgermeister Christian Schuchardt die geladenen Gäste im Ratssaal zur Verleihung des Jehuda-Amichai-Literaturpreises. Zu Ehren des in Würzburg geborenen Lyrikers Jehuda Amichai, der in diesem Jahr 100 Jahre alt geworden wäre, verleiht die Stadt Würzburg erstmals – und zukünftig in zweijährigem Turnus – einen Literaturpreis mit Bezug zu jüdischer Geschichte und Kultur.

Sie würdigt mit diesem Preis, der von der Sparkassenstiftung für die Stadt Würzburg und dem Zentralrat der Juden in Deutschland unterstützt wird, herausragende literarische Einzelwerke sowie literarische Lebenswerke, die einen wertvollen Beitrag zur Sichtbarmachung, Vermittlung und Reflexion jüdischen Lebens und jüdischer Kultur leisten. „Um in einer beängstigenden Zeit, im Nahen Osten wie auch in Deutschland, das Zusammenleben zu stärken, braucht es gerade jetzt neue solche Beiträge“, so Schuchardt.

Das Grußwort von Hana Amichai, der Witwe Jehuda Amichais, verlesen von ihrem Sohn Daniel und das Grußwort des Vorsitzenden des Zentralrats der Juden in Deutschland, Dr. Josef Schuster, wurden im Ratssaal per Video eingespielt.

Die erste Preisträgerin des Würzburger Jehuda-Amichai-Literaturpreises ist Barbara Honigmann. Die Schriftstellerin, geboren am 12. Februar 1949 in Ost-Berlin, stammt aus einer jüdischen Familie und wuchs in der DDR auf. Sie studierte Theaterwissenschaft an der Humboldt-Universität zu Berlin und arbeitete zunächst als Dramaturgin und Regisseurin, bevor sie als freie Schriftstellerin tätig wurde. „Barbara Honigmann erforscht in ihren Romanen jüdische Familienkonstrukte, die von historischen Umständen und der daraus entstehenden Zerrissenheit geprägt sind: Schonungslos, ehrlich, immer auch mit einem feinen Gespür für tiefsinnigen Humor“, so die Jury in ihrer Begründung. „Ihre Sprache ist zugleich klar wie poetisch, nie stellt sie ihre Figuren aus und traut sich dennoch da hinein, wo wir als Gesellschaft häufig nicht hinsehen wollen. Mit ihren Geschichten schreibt sie die jüdisch-europäische Geschichte in die deutschsprachige Literatur ein.“

In seiner Laudatio auf Barbara Honigmann spielte der Literaturwissenschaftler Dr. Thomas Sparr mit dem Gedanken, wie es gewesen wäre, wenn sich Barbara Honigmann und Jehuda Amichai in Berlin, in Jerusalem, in Würzburg begegnet wären – was hätten sie sich erzählt, welche Plätze ihrer Städte hätten sie einander gezeigt.

Barbara Honigmann zitierte in ihrer Dankesrede Amichais Gedicht „Luxus“, das man auch „Spannungen aushalten“ nennen könnte. „Sein Luxus war die Dichtung, um diese Spannungen alle auszuhalten und die seiner neuen Lebenswelt in Israel noch dazu“, so Honigmann. „Jehuda Amichai bezeichnete sich in einem seiner Prosatexte als „Fanatiker des Friedens“. Er war einer der Begründer der Bewegung „Schalom Achschaw“, „Frieden jetzt“, und begleitete Jitzchak Rabin auf dessen Wunsch zur Verleihung des Friedensnobelpreises 1994 nach Oslo und trug zu diesem Anlass dort einige seiner Gedichte vor. Seit den Verträgen von Oslo im vorherigen Jahr 1993 war so viel Hoffnung auf Frieden aufgekommen, von denen seit der Ermordung Jitzchak Rabins 1995 nicht mehr viel übriggeblieben ist. Im Gegenteil. Leider.“

Marianna Kijanowska erhält den Jehuda-Amichai-Literaturförderpreis für ihren Gedichtband „Babyn Jar. Stimmen“. Die ukrainische Schriftstellerin, Übersetzerin und Literaturwissenschaftlerin, geboren am 17. November 1973 in Schowkwa, studierte nach ihrem Schulabschluss Philologie an der Nationalen Iwan-Franko-Universität Lwiw. In ihrem literarischen Schaffen fokussiert sie sich hauptsächlich auf Gedichte und Übersetzungen. Zu ihrem Werk äußerte sich die Jury folgendermaßen: „Marianna Kijanowska ist eine ukrainische Dichterin, die die titanenhafte Aufgabe auf sich genommen hat, um die jüdische Bevölkerung ihres Landes zu trauern. In einem Akt des Schmerzes und der Solidarität mit dem Schicksal der Opfer hat sie ein Stimmendokument der Klage erschaffen: Durch ihre Dichtung spricht die bunte jüdische Bevölkerung Kiews, die 1941 in einem zweitägigen Massaker in Babyn Jar ermordet wurde. Sie erfindet poetische Stimmen für diejenigen, die keine Zeugen hatten, die den Untergang ihres Lebens festhalten, die überhaupt von ihrer Existenz Zeugnis ablegen konnten. Es ist eine ergreifende, schockierende Dichtung, die wieder zeigt, dass es kein fremdes Leid gibt, wenn es um Opfer von Gewalt geht.“

In ihrer Laudatio würdigte die schweizer Literaturwissenschaftlerin Dr. Bettina Spoerri Kijanowska: „Wie kann man in Sprache, in Kunst etwas wieder sichtbar machen, das zum Verschwinden gebracht werden sollte? Wie können Menschen wieder lebendig werden, die nicht nur auf grausame Weise getötet wurden, sondern deren gewaltsamer Tod geleugnet, unterdrückt, vergessen, deren Gedächtnis verboten wurde? Der ukrainischen Schriftstellerin und Lyrikerin Marianna Kijanowska gelingt es in ihren Gedichten «Babyn Jar. Stimmen», auf eindrückliche Weise ins Deutsche übertragen von Claudia Dathe, die Vergangenheit gegenwärtig und unmittelbar zu machen.“

„Vielleicht liegt hierin die letzte Hoffnung: Dass wir das, was jüdischen Menschen in Europa angetan wurde, in einem so eindringlichen Text lesen, dass wir zu ihnen werden – und diese Erfahrung nicht wieder vergessen“, so Spoerri.

In einer im Saal eingespielten Videobotschaft bedankte sich Kijanowska für die Auszeichnung mit dem Förderpreis: „Ich fühle mich geehrt, dass das Buch „Babyn Yar. Stimmen“ in Deutschland „gehört“ wurde. “Ich fühle mich auch geehrt, dass diese Auszeichnung für mein Buch mit dem 100. Geburtstag des Dichters Yehuda Amichai zusammenfällt, der in Würzburg geboren wurde. Ich danke der Stadt Würzburg, die im Jahr 2023 eine Partnerstadt meiner Geburtsstadt Lemberg wurde, dem Oberbürgermeister der Stadt, Christian Schuchardt, den Jurymitgliedern, die dieses Buch gelesen haben, und allen, die an dem großen Gespräch über den Holocaust sowie an dem Gespräch über den Wert jüdischen Lebens und jüdischer Kultur für unsere Zivilisation insgesamt beteiligt waren“, so Kijanowska.

Die feierliche Preisverleihung umrahmten Rachel Bloch an der Querflöte und Waka Yamada am Klavier mit Stücken von Robert Schumann und Carl Philipp Emanuel Bach.