Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Almanya’nın Düsseldorf şehrinden dünyaya yayın yapan, Avrupalı Türklerin gözü, kulağı sesi olan Kanal Avrupa TV’nin sahibi Alipaşa Akbaş’ın başkanı olduğu Avrupa Türk Basın Yayın ve Gazeteciler Birliği (ATBYGB) “3. Avrupa Türk Medya Zirvesi”bu yılın ödüllerini verdi. Bu yılki Ödül törenine katılım yoğun oldu.

 
Proğrama T. C. Düsseldorf Başkonsolosu Ali İhsan İzbul, Neuekirchen Vlyun belediye başkanı Ralf Köpke, Ak parti genel başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya , CHP Kahraman Maraş Milletvekili Ali Öztunç, Almanya SPD KRV milletvekili  Volkan Baran, CDU Bremen milletvekili Dr.Oğuzhan yazıcı, CDU milletvekili Serap Güler, Arif Ünal Yeşiller eski milletvekili, Prof Dr Halil Uslucan Türkiye Uyum ve araştırmalar merkezi Vakfı direktörü, Avrupa iş adamları ve sanayiciler derneği (ATİAD)başkanı Aziz Sarıyar, Yurt dışı Türkler ve Akraba Toplulukları başkanı Abdullah Eren, Türksoy genel sekreter yardımcısı Sait Yusuf, Berlin TC Büyükelçilik iletişim müşaviri Hasan Kocabıyık, sivil toplum kuruluşları iş insanları ve kanaat  önderileri ile birlik de çok sayıda davetli iştirak etti. 
 
Avrupalı Türklerin yüz akı olan Kanal Avrupa TV’nin sahibi gönül insanı  Alipaşa Akbaş misafirleri ve Kanal Avrupa TV izleyicileri selama konuşması yaptı. Konuşmasını şöyle sürdürdü;
 
Avrupa Basın Birliği olarak amacımız... Avrupa'ya göçmüş ve yaşadıkları ülkelere 2. Vatan diyen Göçmen Türk toplumunun, Avrupa'da varlığını devamı, daha güçlü, daha etkin bir şekilde nasıl devam ettirilebilir çare arayan, her geçen gün kan kaybetmesini nasıl önleyebiliriz, bu konuda neler yapabiliriz, eksiklerimiz nelerdir, çözüm önerilerimizi muhataplarımızla beraber, masaya yatırarak nasıl bir yol izlememiz gerektiğini ortaya koymaya çalışacağız.
Bu doğrultuda muhataplarımız tabii ki öncelikle Türk Basını, Türk ve Avrupalı yetkilileri , sivil toplum kuruluşları,kanaat önderleri ve iş insanlarını, bugün burada toplamış bulunmaktayız.
Çözüm önerilerini ve sıkıntılarımızı gazeteci arkadaşlar Az sonra yapacağımız panelde ortaya koyacaklar. Buradaki muhataplarımızdan ricamız Bu milletin Avrupa'da  sesinin  daha gür çıkması için üzerine düşeni yapmalarıdır. Bu dostlarımız  Mücadeleyi yaptıklarına  inanıyoruz. Ancak bu mücadelenin  kolay olmadığını çok iyi biliyoruz. Onların her birinin elini güçlendirme çalışmaları yapmak bizlerin görevi olduğunu unutmamamız  gerekmektedir.
 
Ancak birkaç çözüm önerisi Ben de dile getirmek istiyorum. Önce 2 Vatan dediğimiz ve 60 yıldır yaşadığımız Avrupa ülkelerine sesleniyorum. Bir çok şehirde yüzdeyirmilere varan Türk toplumunu temsil eden  basını  ayırım yapmadan, reklama ayırdıkları paydan bütçeler vererek Hem bu topluma ulaşmış olurlar hem de gereğini yapmış olurlar.
Türk devleti ise 6 milyon civarında kendi vatandaşı olan Avrupa Türklere, kendi vatandaşlarına ulaşmak üzere Türkiye'deki basına ilan ve reklam verdikleri gibi Avrupa'yı da bir bölge gibi görüp reklam veya ilan bütçesi ayırmalıdır.
Özellikle Avrupalı Türklerin Türkiye'ye katkı sağladıkları alanlardaki yetkililerin Avrupa Türk basınını  yok sayması buraya bütçe ayırmaması kabul edilebilir bir durum değildir. Bunlar Türk bankaları, Türk Hava Yolları, Türkiye tanıtma fonu, gençlik aile ve eğitim bakanlıkları gibi çoğaltılabilir.
 
Özellikle iş adamlarımıza sesleniyoruz. Malımızın pazarlanması doğrultusunda verilen Reklamın %20'sinin En azından Avrupa'nın yerel Türk basınına ayrılması dikkate alınmalıdır. Zira burada sesimizin çıkması için buranın Reklamın dışındaki bütün faaliyetini Avrupa'nın Yerel basını yapmaktadır, bu göz önüne alınmalıdır
Sivil toplum kuruluşları kendi üyelerine yönelik bülteni çıkarmalıdır. Ancak toplumun bütününe yönelik reklam faaliyet ve duyurular için Türk basınıyla beraber çalışmalıdırlar. Zira ırkçılığın yükselişte olduğu bu dönemde yaşadıkları ufak bir sıkıntı da buradaki yerel Türk basınına ihtiyacı olacaklarını unutmamalıdırlar.
 
Bu konularda Türk ve Alman vekillerimize sesleniyorum Avrupa Türkleri her iki toplum arasında kalmamalıdır çözüm önerilerimiz ortadadır. bunları takip ederek çözersek kalıcı çözümler üretebileceğimize inanıyorum. Ancak ondan sonra buralarda kalıcı kurumlar ve güçlü basın kurumları oluşabilir.
Bu konuda işimizin yetkililere anlatılmasının zorluğunu yıllardır görüyoruz, ama şansımız Buradan Gitme Bir çok siyasi kardeşlerimiz. Hangi partiden olursa olsun bize daha kolay bu işi halledebilecekleri güveni vermektedir.
Biz üzerimize düşeni yapıp farkındalık oluşturmaya çalıştık. Katkı sağlayan bütün kardeşlerimize, tüm misafirlerimize tekrar hoş geldiniz diyo,r saygı sevgi ve hürmetle selamlıyorum, hoşça kalın.
 
Medya zirvesi; Gala yemeğinden sonra yapılan yılın  ödülleri verilmesiyle sona erdi.
 
 
 
 

13 Jahre verantwortete Åsa Petersson als Geschäftsführerin die Geschicke der Region Mainfranken GmbH. Nun wurde sie vom Vorsitzenden der Regionalgesellschaft, Landrat Thomas Eberth, verabschiedet.

 

Eberth würdigte die gebürtige Schwedin in seiner Laudatio, denn Åsa Petersson brachte nach ihren beruflichen Stationen in Salzburg und Chicago neben viel Auslandserfahrung auch den Blick von außen mit. Und der Anspruch der im Jahr 2010 gegründeten GmbH war kein geringer: es galt, sich neben den Metropolregionen München und Nürnberg zu behaupten. Zu diesem Zweck hatten sich die sieben unterfränkischen Landkreise, die Städte Würzburg und Schweinfurt sowie die Handwerkskammer Unterfranken und die Industrie- und Handelskammer Würzburg-Schweinfurt zusammengeschlossen.

 

„Åsa Petersson ist es durch professionelles Marketing gelungen, Mainfranken noch besser als Marke und als eigenständigen Wirtschaftsraum zu etablieren,“ würdigte Eberth die scheidende Geschäftsführerin. Zu den erfolgreichen Maßnahmen und Projekten zählte die Auslobung des Nachhaltigkeitspreises, das Wirtschaftsforum, die Präsenz der Region Mainfranken auf Fachmessen sowie die Förderung von „Jugend forscht“. Auch dem Fachkräftemangel begegnete Åsa Petersson professionell und startete 2013 die Fachkräftekampagne „Make it in Mainfranken“, die das Ziel hat, gut ausgebildete, junge Menschen in der Region zu halten oder weitere kluge Köpfe für die Region zu gewinnen.

 

2015 gab es sogar einen royalen Höhepunkt: Königin Silvia von Schweden stellte bei einem Besuch in Würzburg ihre Ausbildungscharta für jugendliche Flüchtlinge vor. Zu den ersten Unterzeichnern der Charta zählten die Region Mainfranken GmbH sowie zwölf Unternehmen aus der Region.

 

Die Fachkräfteoffensive „Mainfranken – wie für Dich gemacht“ ging 2016 an den Start und hatte die 38.000 Studierenden in der Region im Fokus. Ein besonderes Augenmerk lag dabei auf den internationalen Studierenden, die im Rahmen der Fachkräftekampagne Mittelständler aus der Region kennenlernen und erfahren, dass viele international agierende Unternehmen hier zuhause sind.

 

2022 konnte ein großer Erfolg gefeiert werden: die Region Mainfranken GmbH und die Fachhochschule Würzburg-Schweinfurt erhielten vom Bundeswirtschaftsministerium eine Förderung in Höhe von 1,5 Millionen Euro für das Projekt „transform.RMF“. In der gemeinsamen Initiative werden zahlreiche Maßnahmen zur Förderung von kleinen und mittelständischen Unternehmen in den Leitbranchen „Maschinenbau & Automotive“ durchgeführt. Ziel ist es, den Erfahrungsaustausch und die Vernetzung der von der Transformation betroffenen Branchen voranzutreiben.

 

Was das Fördervolumen betrifft, ist dies das bislang größte Projekt, das die Region Mainfranken GmbH an Land ziehen konnte. „Diesen großartigen Erfolg haben wir natürlich auch dem Knowhow, dem Geschick und dem strategischen Können unserer Geschäftsführerin zu verdanken,“ lobte Landrat Thomas Eberth zum Ende seiner Laudatio. „Åsa Petersson hat die Region Mainfranken nachhaltig geprägt, und für eine engere Verknüpfung zwischen Unternehmen, Fachkräften, Standortmarketing und der Politik gesorgt.

 

Åsa Petersson verlässt die Region Mainfranken GmbH auf eigenen Wunsch, um sich einer neuen beruflichen Herausforderung zu widmen.

 

Hintergrund Region Mainfranken gGmbH

Die Regionalgesellschaft strebt die Stärkung Mainfrankens als eigenständiger, attraktiver Wirtschaftsstandort und Lebensraum an. Gesellschafter der Region Mainfranken GmbH sind neben den beiden kreisfreien Städten Würzburg und Schweinfurt die Landkreise Bad Kissingen, Haßberge, Kitzingen, Main-Spessart, Rhön-Grabfeld, Schweinfurt und Würzburg sowie die IHK Würzburg-Schweinfurt und die Handwerkskammer für Unterfranken. Die Region Mainfranken GmbH setzt seit 2019 auf eine konsequente Positionierung und Unterstützung der Leitbranchen Maschinenbau & Automotive, Medizin & Gesundheit, IT & KI, Energie & Umwelt samt Kunststoff & Neue Materialien. 

 

Neben der Stärkung der Innovationskraft sind die Fachkräfteakquisition und ein Bevölkerungswachstum die entscheidenden Stellschrauben zur Sicherung Mainfrankens Zukunftsfähigkeit. Durch entsprechendes Standortmarketing gewinnt die Region stetig an Sichtbarkeit und Bekanntheit.

Der Streuobstmarkt am Landratsamt Würzburg im vergangenen September lockte viele Besucherinnen und Besucher an. Die Ausgabe der Streuobst-Gutscheine führte zu einem regelrechten Ansturm, wobei über 800 Gutscheine binnen kürzester Zeit vergriffen waren. Diese erfreuliche Nachfrage erschwerte jedoch die Suche nach geeigneten Baumschulen für die Lieferung der bestellten Bäume.

 

Glücklicherweise lieferten zwei renommierte Baumschulen aus dem süddeutschen Raum über 650 Bäume. Bestellbar waren Hochstammbäume und Halbstämme mit einem Kronenansatz über 1,40 Metern, darunter eine vielfältige Auswahl an Obstbäumen wie Apfel, Birne, Zwetschge, Mirabelle, Süßkirsche, Mandel, Quitte, Pfirsich und Walnuss.

 

Die Auswahl reichte von neuen und robusten Sorten wie Rebella, Rema und Rusticana bis hin zu sehr alten Sorten wie dem Rheinischen Bohnapfel, Bergische Schafsnase und dem Horneburger Pfannkuchenapfel (seit dem frühen 18. Jahrhundert bekannt). Damit wird nicht nur die Sortenvielfalt gefördert, sondern auch der natürliche Genpool bei Obstarten erhalten.

 

Bedauerlicherweise mussten in diesem Jahr einige Baumarten wie Speierling, Elsbeere, Maulbeere, Renekloden, Aprikosen und Sauerkirschen aufgrund der Schwierigkeiten bei der Beschaffung über die Baumschulen ausgesetzt werden.

 

Pflanztipps für Hobbygärtnerinnen und -Gärtner durch Team des Landratsamtes

Die Ausgabe der Bäume fand kürzlich am Landratsamt Würzburg statt – zur idealen Pflanzzeit von wurzelnackten Bäumen. Das regnerische Wetter im Winter begünstigt das Anwachsen der Bäume und einen guten Austrieb im Frühjahr. Alle Abholerinnen und Abholer erhielten im Vorfeld eine genaue Pflanzanleitung. „Im Zuge des Streuobstpaktes sollen in Bayern künftig eine Million Streuobstbäume gepflanzt werden – und jeder im Freistaat soll mitmachen. Unsere Aktion ist ein kleiner Schritt, um dieses Ziel zu erreichen. Für die Vielfalt der Streuobstbäume in unserer schönen Region ist es jedoch ein großer und toller Schritt“, findet Landrat Thomas Eberth, der bei beiden Ausgabe-Tagen mit vor Ort war.

 

Das Team des Fachbereichs Regionalmanagement, Kreisentwicklung und Wirtschaftsförderung, aber auch Ehrenamtliche aus dem Kreisverband für Gartenbau und Landespflege Würzburg sowie dem Obst- und Gartenbauverein Thüngersheim (OGV) waren im Einsatz.

 

Die Beratung und der Pflanzschnitt erfolgten durch Jessica Tokarek, die bei Fragen für alle unentschlossenen oder unerfahrenen Gärtnerinnen und Gärtner zur Verfügung stand.

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann stellt Statistisches Jahrbuch für Bayern 2023 vor: Bevölkerung erneut durch enormen Zuzug aus dem Ausland gewachsen - "Grundlegender Kurswechsel in der Migrationspolitik erforderlich" - Freistaat als Tourismusziel sehr beliebt - Lebkuchen aus Bayern besonders gefragt

 

 Die Bayerische Bevölkerung ist erneut gewachsen. Zum 31. Dezember 2022 lebten in Bayern rund 13,37 Millionen Menschen, 192.404 mehr als im Vorjahr. "Dieses Wachstum ist wie bereits in den Vorjahren insbesondere auf den starken Zuzug aus dem Ausland zurückzuführen. Im Jahr 2022 sind insgesamt rund 222.600 Personen – davon 217.300 aus dem Ausland - mehr nach Bayern zugezogen als im gleichen Zeitraum weggezogen sind. 137.811 waren Kriegsflüchtlinge aus der Ukraine", sagte Bayerns Innenminister Joachim Herrmann bei der Vorstellung des Statistischen Jahrbuchs in Fürth. Auch in diesem Jahr zeichne sich ein ähnlicher Trend ab – bis zum 30. September 2023 sind 70.702 Personen mehr zugewandert als abgewandert. Für Herrmann ist dies eindeutig zu viel: "Dieser enorme Zuzug überfordert unsere Sozialsysteme und den ohnehin angespannten Wohnungsmarkt." Von der Bundesregierung forderte der Bayerische Innenminister endlich einen sofortigen und grundlegenden Kurswechsel in der Migrationspolitik. "So können wir jedenfalls auf Dauer nicht weitermachen". 

Mit Blick auf die natürliche Bevölkerungsentwicklung ist laut Herrmann der erstmalige Rückgang der Geburtenzahlen auffällig, nachdem diese seit 2011 bis 2021 kontinuierlich angestiegen sind: "Im letzten Jahr kamen in Bayern fast 124.900 Kinder zur Welt, das sind 9.424 weniger als 2021." Demgegenüber stehen 2022 rund 152.4000 Sterbefälle, womit die Zahl der Todesfälle die der Geburten übersteigt. Ein gleiches Bild zeichnet sich auch bereits für 2023 ab. Auch hier ist ein weiterer Geburtenrückgang bis September zu verzeichnen (2023: 87.173, Januar-September 2022: 95.002). Die Zahl der Sterbefälle von Januar bis September 2023 beträgt 106.936.

Erfreuliches berichtet Herrmann von der bayerischen Wirtschaft und vom Arbeitsmarkt: „Trotz schwieriger Rahmenbedingungen wuchs die bayerische Wirtschaft im ersten Halbjahr 2023 preisbereinigt um 0,5 Prozent und steht besser da als die deutsche, die insgesamt um 0,3 Prozent geschrumpft ist." "Auch bei der Arbeitslosenquote sticht der Freistaat erneut hervor. Mit 3,1 Prozent im Jahr 2022 und mit 3,3 Prozent im November 2023 ist sie erheblich geringer als die gesamtdeutsche von 5,3 und 5,6 Prozent." Die Zahl der Erwerbstätigen erreicht mit 7,86 Millionen im zweiten Quartal 2023 nochmals einen Höchststand.

Im Jahr 2022 zeigte sich die bayerische Industrie investitionsfreudig: "1,3 Milliarden Euro mehr als 2021 haben die bayerischen Betriebe des Verarbeitenden Gewerbes investiert, das ist ein Plus von 9,9 Prozent", so Herrmann. Dabei sticht die "Herstellung von Kraftwagen und Kraftwagenteilen" besonders hervor. Der Anteil am gesamten bayerischen Investitionsvolumen beträgt hier mit 4,6 Milliarden Euro fast ein Drittel (32,4 Prozent). "Dieser gewichtige Wirtschaftszweig konnte auch bei der Produktion in den ersten zehn Monaten des Jahres 2023 gegenüber dem durch kriegs- und pandemiebedingten Einflüssen belasteten Vorjahreszeitraumwieder ein starkes Plus von 11,3 Prozent verbuchen", so der Innenminister. Hingegen mussten energieintensive Branchen wie die Hersteller von chemischen Erzeugnissen ein Minus von 12,2 Prozent verzeichnen.

Für den bayerischen Innenminister besonders erfreulich: "Bayern ist als Tourismusziel gefragter denn je. Von Januar bis Oktober 2023 verzeichneten die Beherbergungsbetriebe im Vergleich zum Vorjahr eine Steigerung bei den Gästeankünften um 14,4 Prozent und bei den Übernachtungen um 9,1 Prozent." Beliebt seien besonders die Sommermonate in Bayern: "Hier wurden mit mehr als 24 Millionen Gästen und 62,5 Millionen Übernachtungen 2023 neue Rekordwerte erreicht", so der Minister. Auch beim Lebkuchen – dem beliebten Weihnachtsklassiker -  habe Bayern die Nase vorn: "Mit den im Jahr 2022 produzierten 64.835 Tonnen stammte der weit überwiegende Teil der in Deutschland hergestellten Leckerei - 74 Prozent -  aus Bayern".

Positives ist aus dem Bereich der Mobilität zu vermelden: "Hier nimmt die E-Mobilität an 'Fahrt auf' ", so Herrmann.  "Zum 1. Januar 2023 ist der Anteil von umweltfreundlichen Hybrid- und Elektrofahrzeugen in Bayerns PKW-Bestand gegenüber dem Vorjahr von 5,2 auf 7,5 Prozent gewachsen." Bei den 448.437 neu zugelassenen PKW auf Bayerns Straßen von Januar bis September 2023 verfügte knapp die Hälfte über eine alternative Antriebstechnologie, wobei die reinen Elektroautos mit einem Plus von 38,3 Prozent auf 75.591 PKW den stärksten Zuwachs verzeichnen." Auch hier habe die Bundesregierung durch ihre ‚Hals-über-Kopf‘-Entscheidung mit der Streichung des Umweltbonus für unnötigen Ärger bei potentiellen E-Auto-Fahrern gesorgt, so der Minister. 

Seit der Corona-Pandemie habe laut Herrmann das "Home-Office" an Bedeutung gewonnen: "In Bayern hat 2022 etwa jeder vierte der 7,1 Millionen Erwerbstätigen mindestens an einem Tag in der Woche von zu Hause ausgearbeitet." Bei den Selbständigen (675.000) war es sogar fast jeder Zweite (48 Prozent). Dennoch bleibe das Pendeln zur Arbeitsstätte für die Meisten Alltag: "Hier ist München mit über einer halben Million Einpendlern die Stadt Deutschlands mit den meisten Einpendlern im Jahr 2022, gefolgt von Frankfurt am Main und Berlin."

 

21 Aralık 1985 tarihinde Hamburg’un Landwehr sokağında dazlaklar tarafından sokak ortasında öldüresiye dövülerek kaldırıldığı hastanede 3 gün sonra hayatını kaybeden Ramazan Avcı, katledilişinin 38. yılında, isminin verildiği meydanda anılıyor. Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekili Barış Öneş (SPD), konuyla ilgili şu açıklamayı yaptı:  

 

“En acı şekilde aramızdan ayrılan Ramazan Avcı’yı ve bu vesileyle ırkçı saldırılarda hayatlarını kaybeden tüm insanları saygıyla anıyor, bir daha böyle acıların yaşanmamasını temenni ediyorum. Sadece Almanya’nın değil dünyadaki birçok ülkenin boğazını bir urgan gibi saran ve zaman zaman nefesimizi kesen ırkçılık, toplumun tüm kesimiyle el ele vererek siyasetle, etkili yasalarla, ilimle, bilimle, kısacası var olan tüm imkanlarla topyekûn mücadele edilmesi gereken çok önemli bir sorun, bir insan düşmanlığıdır. Irkçılık, sadece belirli bir topluluğun sorunu değildir. Bu insan düşmanlığı, sadece ırkçıların hedefinde olan kişileri öldürmez, aynı zamanda toplumu da öldürücü bir şekilde zehirler, tüm uzuvlarını adeta felç eder.  

 

Almanya, tarihinden ders çıkarmış olma bilinciyle; ırkçılığa karşı projelerle, programlarla, ayrılan geniş bütçelerle ve yasalarla etkin mücadelesini sürdürmektedir. Aynı şekilde Almanya toplumunun çok büyük bir çoğunluğu da sadece ırkçılığı reddetmekle kalmayıp ırkçılığa karşı mücadelede el ele, birlikte hareket ederek bu habis tümörü yenmeye çalışmaktadır. Bu da mağdur olan kesimi büyük ölçüde güçlendiriyor. Fakat her ne kadar bu yönde çok önemli çalışmalar olsa da Almanya’da ırkçılık maalesef hala yükselmeye devam etmektedir. Bugün Almanya’da meclislerde adeta at koşturan aşırı sağcı partilerin varlığı ve söylemleri de ırkçıların ekmeğine yağ sürmekte. Onların güçlerine güç katmalarına engel olabilmek ise öncelikle seçmenlerin elinde. Partilerin programlarını yakından takip ederek, insanlık düşmanı partilere ve siyasetçilere geçit vermeyerek ülkemiz Almanya’ya karşı vatandaşlık görevimizi en iyi şekilde yerine getirmeliyiz.  

Unutmayalım ki; meyve kasasındaki bir çürük meyve, kasadaki tüm diğer meyvelere de zarar verebilir. Irkçılığın, ayrımcılığın ve savaşların olmadığı, barış ve birlikteliğin hüküm sürdüğü bir gelecek dileğiyle ırkçılık kurbanlarını saygıyla anıyor, Ramazan Avcı’nın ailesine sabır diliyorum.” 

 

Barış Öneş 

Hamburg Eyalet Parlamentosu Milletvekili (SPD) 

 

 

 

 

21 Aralık 1985'de neler olmuştu? 

 

21 Aralık 1985'de Landwehr semtinde kardeşi ve bir arkadaşıyla otobüs durağına gitmekte olan Ramazan Avcı, Neonazilerin buluşma yerleri olan yakındaki bir lokalden çıkan 30 kadar ırkçı dazlağın saldırısına uğradılar. Kardeşi ve arkadaşı son saniyede bir otobüse binerek, canlarını kurtardılar. Otobüse binemeyen Avcı'ya ellerinde beysbol sopaları, levyelerle saldıran ırkçılar, 26 yaşındaki Ispartalı işçiyi öldüresiye dövdüler. Ağır yaralı olarak hastaneye kaldırılan Avcı, girdiği komadan uyanamadan 24.12.1985, Noel Gecesi hayata gözlerini yumdu. Yakalanan beş fail cinayet suçuyla değil, adam öldürme suçuyla yargılanarak 3,5 ile 10 arasında değişen gençlik cezalarına çarptırıldılar. Hepsi de birkaç yıl içinde iyi halden tahliye edildiler. Ramazan Avcı İnisiyatifi’nin uğraşları sonucunda 2012 yılında Avcı’nın ismi, katledildiği meydana verildi.  

 

 

 

 

BERLİN (AA) - Almanya, Avrupa Birliği (AB) Konseyi ile Avrupa Parlamentosunun (AP) AB'nin sığınmacı ve göç sisteminde reform konusunda anlaşmasını memnuniyetle karşıladı.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, sosyal medya platformu X’ten yaptığı açıklamada, Avrupa'nın uzun tartışmalardan sonra ortak Avrupa iltica sistemi konusunda anlaştığını belirterek, "Bu çok önemli bir karar." ifadesini kullandı.

Scholz, bu şekilde düzensiz göçü sınırlayacaklarını ve Almanya dahil düzensiz göçten etkilenen ülkelerin üzerindeki yükü hafifleteceklerini kaydetti.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser de yaptığı yazılı açıklamada, Avrupa ortak iltica sisteminde anlaşmaya varılmasının büyük önem taşıdığını belirterek, "Güçlü ve etkili Avrupa Birliği için ortak sorumlulukla hareket ediyoruz ve işkenceden, savaştan ve terörden korumamız gerekenler için insani sorumlulukla hareket ediyoruz." değerlendirmesine yer verdi.

Bakan Faeser, Avrupa ortak iltica sisteminin göçü genel olarak yönlendirmek ve düzenlemek, sığınmacılar için insani standartları korumak ve düzensiz göçü sınırlandırmak için anahtar olduğunu savundu.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise en büyük kazanımlardan birinin serbest dolaşım olduğu Avrupa’da göç ve iltica konusunda herkes için güvenilir kurallara ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Baerbock, "Yeni Avrupa ortak iltica sistemi üzerinde anlaşmaya acilen ihtiyaç vardı ve bunda geç kalındı." değerlendirmesinde bulundu.

AB'ye üye ülkelere, ilk kez bu konuda dayanışma göstermelerine ilişkin yükümlülük getirildiğine ve böylelikle AB’de sığınmacıların ülkelere dağıtılacağına işaret eden Baerbock, AB'nin sınırlarındaki insanlık dışı koşulların Avrupa'nın dünyaya gösterdiği yüzü olarak kalmaması gerektiğinin altını çizdi.

Baerbock, son aylarda çetin geçen müzakerelerde elde edilen iyileştirmelere rağmen Almanya olarak sınırlardaki prosedürlerden çocuklar ve ailelerin muaf tutulması konusunda başarılı olmadıklarını aktardı.

Bakan Baerbock, yeni göç ve sığınma sisteminin adil ve dayanışma içinde uygulanmasına daha fazla dikkat edeceklerini vurguladı.

 
BERLİN (AA) - Almanya'da Bakanlar Kurulu, Federal Polis Teşkilatının yetkilerini genişletecek yasa tasarısını kabul etti.

Bakanlar Kurulunda, İçişleri Bakanı Nancy Faeser'in sunduğu ve Federal Polis Yasası'nın yeniden yapılandırılmasını öngören yasa tasarısı ele alındı.

Yasa tasarısı, Bakanlar Kurulunda kabul edildi.

 

İçişleri Bakanı Faeser, ülkenin en önemli güvenlik yasalarının birinde reform yaptıklarını belirtti.

Faeser, "Bu yeni yetkilerle Federal Polisin görevini mümkün olan en iyi şekilde yerine getirmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi veriyoruz." dedi.

 

- Federal Polis Yasası'nı yapılandıran tasarı

Tasarıya göre, Federal Polise tehlikeleri etkili bir şekilde önleyebilmek için yeni ve ek yetkiler verilecek.

Can güvenliğini sağlamak için Federal Polis Teşkilatına telekomünikasyonu izleme, trafik verilerini toplama, sim kartları ve cep telefonlarını tespit imkanı verilecek.

Federal Polis tehlikeleri önlemek amacıyla gelecekte ses ve görüntü alabilmesi için insansız hava araçlarını da kullanabilecek.

 

İnsansız araç sistemleri tehlike oluşturduğunda ise Federal Polis gelecekte bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için teknik araçlara başvurabilecek.

Federal Polis, ciddi suçları işlenmesini öngördüğü kişilerin belli yerlerde bulunmalarını belirli bir süre yasaklayabilecek.

Hem mahkumları hem de Federal Polis çalışanlarını korumak amacıyla gözaltı merkezlerinin görüntülü ve sesli olarak izlenmesine izin verilecek.

Federal Polis olarak görev yapacak memurların anayasaya bağlılığına ilişkin güvenlik soruşturması kolaylaştırılacak.

 

Polis eylemlerinin tüm vatandaşlar için daha şeffaf hale getirmek amacıyla ilgili dairlerce daha sonra kimlikleri tespit edilebilmesi için polis memurlarına bir numara verilecek.

Güvenlik makamlarının çalışmalarına güveni artırmak için duruma bağlı olarak Federal Polis tarafından sorgulanan kişilere gelecekte üzerinde nerede, ne zaman ve ne sebeple sorgulandıklarına ilişkin bilgilerin yer aldığı bir yazı verilecek.

Yasa tasarının Federal Meclis'ten (Bundestag) de geçmesi gerekiyor.

 

 

BERLİN (AA) - Almanya'da yapılan bir araştırmada, halkın yüzde 57'sinin, İsrail'in başka halkları umursamadan sadece kendi çıkarlarının peşinden koştuğuna inandığı ortaya çıktı.

Forsa araştırma şirketinin Welt gazetesi için yaptığı anket sonucuna göre, Almanya'nın İsrail'e karşı özel yükümlülüğü olduğu yönündeki tutumda azalma tespit edildi.

 

Ankete katılanların yüzde 57'si, İsrail'in başka halkları umursamadan kendi çıkarlarının peşinden koştuğuna inanırken, bu oran ekim ayına göre artış gösterdi.

Katılımcılardan "İsrail bana yabancı" diyenlerin oranı yüzde 59 olurken, bu oran 30-44 yaş aralığındakilerde yüzde 70'e kadar çıktı.

 

Katılımcıların yüzde 9'u, yani yaklaşık her 10 Almandan biri, İsrail'in "Orta Doğu'da var olma hakkının olmadığı" görüşünde.

 

KÖLN (AA) - Almanya'da koalisyon hükümeti yeni vatandaşlık yasası olarak bilinen, vatandaşlığa kabul ve sınır dışı edilmeye ilişkin yasada değişiklik yapılması konusunda anlaşmaya vardı.

Sosyal Demokrat Partisi (SPD), Hür Demokratik Parti (FDP) ve Yeşiller'den oluşan hükümet üyeleri yeni vatandaşlık yasasında anlaşma sağladı.

 

Yasanın, ocak ayında Federal Mecliste görüşülmesi bekleniyor.

İlk görüşmesi 30 Kasım'da mecliste yapılan tasarının yasalaşması halinde, ülkede yaşayan Türklere çifte vatandaşlığın önünü açılacak.

 

- Tasarıda neler yer alıyor?

Tasarının yasalaşması halinde, daha önce sınırlı sayıda ülke vatandaşına uygulanan çifte vatandaşlık hakkı, herkese yönelik genişletilecek ayrıca yabancıların Alman vatandaşlığına kabul edilmesi için gerekli şartlar da hafifletilecek.

Buna göre vatandaşlığa geçmek için istenen "yasal ikamet süresi" 8 yıldan 5 yıla indirilecek.

Çalıştığı alanda veya eğitiminde başarılı olmak, gönüllü çalışmalar yapmak gibi, Almanya'daki yaşam şartlarına uyum sağlamak için özel çaba gösterenlerde bu süre 3 yıla düşebilecek.

Çifte vatandaşlığa imkan veren tasarıda, çoklu vatandaşlıklara da imkan tanınacak.

 

Aynı zamanda yabancı bir ülkenin vatandaşlığına geçenlerin Alman vatandaşlığını kaybedeceği yönündeki düzenleme de ortadan kalkacak.

Ebeveynlerden birinin 5 yıl Almanya'da yasal olarak ikamet etmesi durumunda ülkede doğan yabancı çocuklar Alman pasaportu alabilecek.

Ayrıca çocuklar ebeveynlerinin vatandaşlığını da koruyarak çifte vatandaş olabilecek.

 

Tasarıda, İşgücü Anlaşması kapsamında 30 Haziran 1974'e kadar Federal Almanya Cumhuriyeti'ne (Batı Almanya) ve sözleşmeli işçi olarak 13 Haziran 1990'a kadar eski Almanya Demokratik Cumhuriyet'ine (Doğu Almanya) gelen "misafir işçiler" için de düzenleme yer alıyor.

Sivil Toplum Örgütlerinin ana gayesi, toplumsal sorunlara odaklanmak, sorunların çözümü için öneriler sunmak, topluma, politika yapıcılara öncülük etmek, ışık olmaktır. Bugün birçok STK’nın tabelalarındaki isimleri kullanmak, kendilerine protokolde bir yer edinmekten öteye geçemezken Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK), bünyesinde faaliyet gösteren Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi (BGSAM) ilklere imza atmaya devam ediyor.
 
Tarihi gerçekleri ortaya çıkarmak, toplumun kendi kahramanlarını yaratmak amacıyla çektikleri KIRCAALİ EFSANESİ BELGESELİ” ile kamuoyunun gündemine oturan BULTÜRK ve BGSAM yine ilke imza atarak Topkapı Üniversitesi ile iş birliği içinde düzenlenen Çalıştaya Mavi Vatan ve Global Araştırtmalar Deniz Derneği de destek verdi. Topkapı Üniversitesinin Prof. Muammer Aksoy Cad. No: 10 Kazlıçeşme/Zeytinburnu-İSTANBUL adresindeki Ana Kampüs binası konferans salonunda gerçekleştirildi. Çalıştaya farklı üniversitelerden çok sayıda bilim insanı ve Türk Dünyası Sivil Toplum Örgütlerinin Temsilcileri katıldı. Çalıştayda özellikle Doç. Dr. Cihat YAYCI’nın katkıları takdire şayandı.
 
 
 
 
 
TÜRKİYE YÜZYILINDA ve TÜRK DÜNYASINDA EĞİTİMDE DÖNÜŞÜM ÇALIŞTAYI
 
SONUÇ BİLDİRGESİ
 
 
Çalıştayda ele alınan konular, oturumlar dikkate alınarak, analiz edilmiş, konu başlıkları altında paylaşılan yüz yüze ve online sunum, konuşmalar tekrar göz geçirilmiş. Konu başlıklarına göre elde edilen sonuçlar, öneriler sonuç bildirgesine dönüştürülmüştür. Çalıştayda sunulan tüm metinler ile katkı sunanların katkıları kitaplaştırılarak kalıcı hale getirilecektir.
 
1-)Eğitimde Paradigma ve Felsefe
 
Yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koymadan ve Türkiye’nin eğitimde ihtiyacı olan paradigmayı belirlemeden ruhu, istikameti, gaye ve felsefesi olan bir evrensel pedagoji yaratmamız güçtür. O nedenle öncelikle yetiştirmek istediğimiz insan profilini ortaya koyan kendi insan gelişimi tahayyüllerine uygun bir paradigma ortaya konulmalıdır.
Eğitimde başarılı görülen her değişim, dönüşüm ve reform, sağlam felsefi yaklaşımlarla desteklendiğinden Türkiye eğitim sisteminde gerçekleştirilecek her türlü değişim, dönüşüm ve reform çabalarının
Bilginin teorik, pratik, ideolojik ve inançsal biçimlerde parçalandığı pozitivist bir bakış açısı, gelecek için umut vermediğinden, insanı model alan, insana öykünen eğitim sistemimizde bireyi beşerilikten insanlığa tekâmül ettiren ruh, eğitim felsefesine, ayrıştırıcı tüm özelliklerinden arındırılmış insana bir bütün olarak eğilebilen sistem kurulmalıdır.
Bilgiyi yalnızca uygulanabilirliği ve işe yaradığı ölçüde doğru kabul eden pragmatizm, yeniden düşünülmeli ve varlık-bilgi dengesi yeniden yapılandırmalıdır.
Ayıran, dışlayan ve indirgeyen bir anlayış yerine ayırt eden ve birleştiren bir felsefeye uygun bütünsel bir insan tasavvurunun beyin fonksiyonları, hedeflenen eğitim için dikkate alınmalıdır.
İnsan doğasını, savunduğumuz, şekilde çift kanatlı ele alabilmek temelde bir medeniyet ve zihniyet konusudur. Zihniyet meselesi çözülmeden insan ve toplum meselesi çözülemez. Hakikati parçalama çabasına girişmeyen, insanın evren içindeki muazzez yerini putlaştırmayan çift kanatlı (yerel değerleri özümsemiş, evrensel değerleri benimsemiş olmak) bir varlık ve bilgi anlayışı benimsenmelidir.
Yaşadığımız çağın meydan okumalarına karşı gerekli tüm hazırlıklarımızda, eğitim meselesinin ideolojik olmaktan çıkartılmalı ve pedagojik zemine oturtulmalıdır.
Okullardaki eğitim ve öğretim etkinliklerinin, bireylerin çevre ile sürekli ve etkin bir biçimde ilişki kurarak, sorunları değişik açılardan görüp çözümleyebilecek beceri ve alışkanlıkları onlara kazandırabilecek bir eğitim felsefesi bağlamında işlevini yerine getirmesi sağlanmalıdır.
Tek tip insan yetiştirmek üzere kurulan, ezberciliğin merkezde olduğu geleneksel eğitimden çıkarak; her bireyin kendi kendisini geliştirebileceği, birbirinden öğrenmenin sağlandığı, öğretmen ve eğitimcilerin yol gösterici oldukları eğitim modellerine geçilmelidir.
 
2-)Eğitimde Müfredat Sorunları
 
Eğitimde ihtiyaç duyulan dönüşümün gerçekleştirilebilmesi için okullarımızda esnek müfredat ve program anlayışına geçilmelidir.
Emrullah Efendi’nin “tuğba ağacı meteforu”nda dile getirdiği gibi eğitimde düzeltmeye yukarıdan başlanmalı, yani işe müfredattan değil yukarıdan, öğretmen yetiştirmeden başlanmalıdır.
Milli ve kültürel değerlerimizi önceleyen öğrencilere milli şuur kazandıracak içerikte müfredat hazırlanmalıdır.
Müfredatta;  Türklüğü, Türk Dünyasını tanıtıcı, ortak değerlerimizi, tarihimizi, dil ve milliyet bağlarımızı doğru bir şekilde anlatan, Türk Dünyası ile bütünleşme şuuru kazandıracak içerik ve kazanımlara yer verilmelidir.
Kaynağını Türk ulusunun zengin kültüründen, uygarlığından ve büyük önder Atatürk’ ün düşünce sisteminden almış olan ulusal eğitimimizin temel ilkeleri, Cumhuriyetimizin ilk yıllarında saptanmış, gücünü ilerici ve Atatürkçü düşünce sisteminden alarak Türk ulusuna daha iyi, daha çağdaş bir gelecek hazırlama amacına dönük olarak etkisini sürdürecektir.
Ezberci eğitim, ezbere dayalı modellerin artık geçerliliğinin kalmadığını, karşısındaki öğrenciyi bir papağan gibi eğiticiyi tekrarlayan ya da aynen modelleyen kişiler olmadığını kabul etmek, değişimlere duyarlı, bireyin gereksinimlerini karşılayabilecek esnek yaklaşımların benimsenmesidir.
Tek tip insan ve tek tip müfredat uygulamalarından öte, alternatif eğitim modelleri ve müfredatlara yer verilmelidir.
Üniversitelerle işbirliği artırılmalı ve sahanın sorunlarına daha bilimsel ve akademik çerçevede çözümler üretilmelidir.
Gençlerimizi hedeflerine ulaştıracak, mesleklerini severek yapacak, ilgi ve yeteneği ile uyumlu kılacak bir eğitim modelinin inşası üzerinde çalışılmalıdır.
Müfredatta sunulan bilgilerin amaca göre ideolojik ayar verilerek gerçeklikten uzaklaştırılmakta, çocuklara nasıl, niçin, ne zaman kullanacağı bilinmeyen bir yığın ham bilgiler sorgulanmadan ezberletilmektedir. Bunların çoğu çocuğun hayatında hiç karşılaşmayacağı şeylerin bilgisi olduğu için unutulup gitmektedir. Bu müfredat bilginin bilincine varmadan hafızaya yüklenerek öğrenciye işkence etmektedir. Müfredata ideolojik müdahalelerden vazgeçilmeli, bilimsel yöntem ışığında çağın gereklerine uygun kazanımlar yer almalıdır.
 
3-)21.Yüzyıl Eğitim-Öğretim Ortamları
 
Okulun temel görevi; kimliğinin ve değerlerinin bilincinde, eksik yönlerini fark ederek bu eksikleri gidermeye çalışan ve gönüllere giren bireyler yetiştirmek,  çocuklarımıza bu “temel değerleri” kazandırmak olmalıdır.
Öğretmenin ve öğrencinin; öğrenme sürecinin merkezinde birlikte yer aldıkları ve birlikte öğrenme yolculuğuna çıktıkları bir okul kurulmalıdır.
Fabrika modeli okullardan vazgeçilerek analitik düşünen, problem çözme becerisine sahip tüm paydaşların becerilerini geliştirecek ve onlara temel değerleri kazandıracak sosyal öğrenme ortamları olarak yeniden kurgulanmalıdır.
Girdilerin, ortamların, süreçlerin ve sonuçların değerlendirilmesini içeren kaliteli öğrenmenin değerlendirilmesine yönelik sistemler ve uygulamalar kurulması veya geliştirilmesi için projelendirmelerin yapılması, eyleme geçilmelidir.
Tek tip okul yapıları, tek tip sınalar, laboratuvarlar, yüksek bahçe duvarlarıyla çevrelenmiş okullar bugün için öğrencilerin ilgisini çekmekten ve verimli bir öğrenme ortamı sağlamaktan uzak olduğundan eğitim artık okula sığmamaya başlamıştır. Bu nedenle okullar;  bilgi aktarılan yerler olmaktan daha çok kişilik gelişimi, yetenek gelişimi, hobi gelişimi, sosyalleşme, yaşam becerileri gibi kavramların hayat bulduğu yerler olarak yeniden düzenlenmelidir.
Yeni sınıf ortamlarında;  ortamlar yaratıcı drama, eğitici drama, eğitsel oyun, istasyon, vb. tekniklerin uygulanmasına imkân sunan, aktif katılımın gerçekleştiği, özgürce harekete imkân sunan, araştırma yapılacak mobil cihaz ve kitaplarla donatılmalı, atölyeler, zenginleştirilmiş kütüphaneler, aktif öğrenme sınıfları ve modern laboratuvarlar kurulmalıdır.
Öğretmeyi değil öğrenmeyi ön planda tutan, geleneksel kalıplardan çıkmış, bilgi yerine beceri odaklı, değişime direnmeyen, öğretilenlerin ezberletilmediği, sorumluluk almasını bilen, eleştirel, sorgulayan, yaratıcı, özgüven sahibi öğrencilerin yetiştirildiği okullar.
Herkes için aynı kurallarla bireylerin standardize edilmediği, sıra dışı beyinlerin toplumun dışında tutulmadığı okullar.
Önemli olanın boya badana, sıra olmadığı, farklılaştırmanın yapıldığı, teknolojinin verimli kullanıldığı, her birey için özel etkinliklerin uygulandığı okullar.
Sınıflardan çok laboratuvarların, kütüphanelerin, sanatsal odaların aktif olduğu ve bunların birbirine tercih edilmediği bir okul atmosferi, hala kilise düzeni dediğimiz sıra düzenin değişip sınıf iklimine uygun oturma düzeninin olduğu bir okul.
Bütün öğrencilerin kişisel meraklarını takip etmelerine ve aktif katılımcılar olmalarına imkân sağlayan teknoloji ile zenginleştirilmiş öğrenme ortamları ve tasarımları geliştirir.
Öğretmenlerin kitaplarda yazılı bilgileri aktarmakla mükellef olduğu, öğrencilerin de öğretmenin ağzından çıkanları kulakları ve gözleri ile yakalamaya çalıştıkları bir okul anlayışı terk edilmelidir.
 
4-)Eğitim Kademeleri
 
Zorunlu eğitim okul öncesi (2 yıl), ilkokul (5 yıl) ve ortaokuldan( 3 yıl) oluşmak üzere 10 (On) yıldır.
36-72 ay çocukların devam ettiği, müstakil binalarda, yapay mimari ile yapılmış, doğa ile başbaşa olacak şekilde düzenlenmiş okullarda yapılır. Okul öncesi eğitim 2 yıl zorunlu olup ücretsizdir. Bu dönemde çocukların hayal güçlerinin geliştirildiği, temel kavramların oyunlarla öğretildiği, öz bakım becerilerinin kazandırıldığı dönemdir. Sınıflar ev formatında düzenlenir. Çocukların evin sıcaklığını hissedebilecekleri ortam oluşturulur. Toprak ve su ile oynamasına, haşir neşir olmasına ortam hazırlanır. Yüzme havuzu, hayvanat bahçesi, uygulama bahçesi vb.oluşturulur. Bu kademede çocuklar haftanın bir gününü ibadethanelerde etkinlik yaparak geçirirler.
İlkokul Dönemi: 6 (72 AYINI DOLDURMUŞ)-11 YAŞ çocukların devam ettiği eğitim kurumları olup süresi 5 yıl ve zorunlu eğitimdir. Bu okullar her mahallede, köylerde 5 derslikten oluşur ve yapay mimari ile yapılmış, erişimi kolay okullardır. Bu dönemde çocuklara okuma-yazma öğretimi ile temel kavramlar öğretilir. Program sade ve öğrencilerin etkinlik yapmasına olanak sağlayacak şekilde planlanır. Derslerin tamamı (Yabancı Dil, Müzik, Görsel Sanatlar, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi hariç) sınıf öğretmeni tarafından okutulur. Bu kademede, “Ahlak Esasları, Görgü Kuralları, Toplumsal Yaşam Kuralları,  Yurttaşlık Bilinci vb. dersler okutulur. Bu yolla erken yaşta milli şuur oluşturulması hedeflenir. Bu kademede çocukların mutlaka bir sanat dalında, yeteneğine göre başlangıç yapması sağlanır.
Ortaöğretim Dönemi: 12-17 yaş aralığını kapsar. 6 yıl süreli olup zorunlu eğitimdir. Ancak örgün ya da açık ortaöğretime devam etme serbesttir. Burada hereksin ortaöğretimden mezun olması zorunlu olup örgün eğitimde okuması zorunlu değildir 8Japonya’da olduğu gibi dileyen açık liseye devam edebilir). Bu dönemde öğrencilerin bir meslek edinmeleri hedeflenir. Akademik olarak üst düzey olan öğrenciler yazılı ve mülakat sonucunda akademik ortaöğretim kurumlarına devam edebilir. Bu kademe aşağıdaki okul türlerinden oluşur:
Meslek Liseleri: Ortaokuldan sonra okul tarafından öğrencilerin ilgi, istidat, yetenek ve becerileri doğrultusunda sınavsız olarak devam ettikleri, çeşitli mesleklerin öğretildiği ortaöğretim kurumlarıdır.
a-Meslek Lisesi: Çeşitli alanların olduğu ve sanayi bölgelerinde açılmış okulları ifade eder. Bu okullarda teorik dersler okutulur, diğer dersler sanayi kuruluşlarında bizzat uygulamalı olarak yapılır. Bu okullar “Kız Meslek Liseleri, Erkek Meslek Liseleri veya Karma Meslek Liseleri” olarak açılabilir.
 
b-İmam Hatip Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir.  Özellikle ses, diksiyon vb. özenle seçilir. Genel Kültür dersleri daha çok Psikoloji, Sosyoloji, Siyer, Genel Tarih, Felsefe, Mantık, Söz Söyleme Sanatı, Diksiyon ve Şan Dersi, Türk Dili ve Belagat vb. ağırlıklı olarak seçilir. Meslek Dersleri; Arapça, Kur’an-ı Kerim, Hadis, Tefsir, Siyer, Akaid-Kelam, Dini Musiki, Makamlar, Ses Eğitimi, Ezan Makamları vb. derslerden oluşur. Son iki yıl haftanın iki günü “Mesleki Uygulama” yaptırılır.  Okuldan mezun olmadan önce  “tüm derslerden mezuniyet sınavına, “Mesleki Uygulama” dersinden uygulamalı sınava tabi tutulurlar. Başarılı olanlar mezun olurlar. Bu öğrenciler İlahiyat Fakültelerinin kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime devam edebilirler.
 
c-Öğretmen Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir.  Özellikle ses, diksiyon vb. özenle seçilir. Genel Kültür dersleri yanında Eğitim Psikolojisi, Sosyolojisi, Eğitim Tarih, Eğitim Felsefesi vb., dersleri okutulur. Ayrıca; Söz Söyleme Sanatı, Diksiyon ve Şan Dersi, Türk Dili ve Belagat vb. ağırlıklı olarak seçilir. Son iki yıl haftanın iki günü okullarda “Mesleki Uygulama” yaptırılır.  Okuldan mezun olmadan önce  “tüm derslerden mezuniyet sınavına, “Mesleki Uygulama” dersinden uygulamalı sınava tabi tutulurlar. Başarılı olanlar mezun olurlar. Bu öğrenciler Eğitim Fakültelerinin kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime devam edebilirler.
 
d-Güzel Sanatlar Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir. Mezun olanlar Konservatuarların kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime kayıt yaptırırlar.
 
e-Spor Liseleri: Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir.  Bu okullar sporun tüm dalları için alt yapı işlevi görürler. Spor kompleksleri olan binalarda açılır. Bu okullara özel yetenek sınavı ile öğrenci kabul edilir. Mezun olanlar ilgili bölümlerin kendi yapacakları sınavlar ile yükseköğrenime kayıt yaptırırlar.
 
Akademik Eğitim: Akademik olarak başarılı olan öğrenciler ilkokul öğretmeninin tespiti sonucu akademik lise sınavlarına girme hakkı elde eder. Girdikleri sınavlarda başarılı olanlar bu okullara devam edebilirler.
a-Fen ve Teknoloji Liseleri: Bu okullar bilim adamı yetiştiren kurumların alt yapısı olan okullardır. Dersleri daha çok fen ve teknoloji, sayısal derslerdir. Kodlama, yazılım vb. dersleri de alırlar. Buradan mezun olan öğrenciler, Teknoloji Fakültelerine, Tıp Fakültelerine vb. fakültelerin kendi yapacakları sınavla yerleşirler.
 
b-Enderun Liseleri: Bu okullar daha çok sosyal ve duygusal zekası yüksek öğrencilerin yerleştiği okullardır. Bu okullara devam etmesi ilkokul öğretmeni tarafından uygun görülen çocuklar mülakatla seçilirler. Bu okulların ana gayesi ülkeyi yönetebilecek donanımlı devlet adamları yetiştirmektir. O nedenle sayıları az, öğrenci sayıları da sınırlı sayıdadır.
 
c-Anadolu Liseleri: Fen ve Teknoloji Liselerine yerleşemeyen ancak akademik yönden başarılı olan öğrenciler yine ilkokul öğretmeninin yönlendirmesi ile bu okullara kayıt olurlar. Bu okulların sayısı da sınırlı sayıda olur
 
4-) Okul Çıktıları
 
Çocuklarımız, milli ve manevi değerlerine bağlı, dünyayı bilen ve dünyayla sağlıklı iletişim kurabilen bireyler olarak yetiştirilmelidir.
Dünyadaki değişim ve dönüşüme paralel olarak veri analistleri ve bilim insanları, makine öğrenim uzmanı, büyük veri uzmanı, dijital pazarlama ve strateji uzmanı, süreç otomasyon uzmanı, iş geliştirme uzmanı, dijital dönüşüm uzmanı, bilgi güvenliği analisti, yazılım ve uygulama geliştiricisi, nesnelerin interneti uzmanı, proje yöneticisi, veri tabanı ve ağ uzmanları, robotik mühendislik, sosyal mühendislik gibi bu becerilere sahip bireyler yetiştirilmelidir.
Kitaplar ve diğer öğrenme materyalleri, açık eğitim kaynakları ve ayrımcı olmayan, öğrenmeye yardımcı, öğrenen dostu, bağlama özgü, uygun maliyetli ve tüm öğrenciler için (çocuklar, gençler ve yetişkinler) erişilebilir teknolojik materyallerin geliştirilmelidir.
Yetişkinler dâhil tüm yaş gruplarının öğrenme ve öğrenmeye devam etme fırsatları sağlanmalıdır. Doğumdan başlayarak, tüm ortamlarda ve tüm eğitim seviyelerinde herkes için yaşam boyu öğrenme, kurumsal stratejiler ve politikalar, yeterli kaynaklara sahip programlar ve yerel, bölgesel, ulusal ve uluslararası düzeylerde güçlü ortaklıklar yoluyla eğitim sistemlerine yerleştirilmelidir.
Nihai olarak gerçekleştirilecek reformlar sonucunda varılacak kaliteli eğitim anlayışı ile bireylerin sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürmesini, bilinçli kararlar almasını, yerel ve küresel zorluklara yanıt vermesini sağlayan becerilerin, değerlerin, tutumların ve bilgilerin geliştirilmesi hedeflenmelidir.
Dünyada belli bir gelişmişlik düzeyine erişmiş olan ülkeler eğitime öncelik vermiş ve bireyleri kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirip eğiterek, istendik davranışların kazandırılmasına ayrı bir özen gösterdiği gerçeğinden hareketle toplumu oluşturan tüm bireylerin ilgi ve yetenekleriyle uyumlu bir eğitim görmelerine olanak sağlanmalıdır.
Öğrenci araştırma yapabilme becerisine sahip olarak yetiştirilmelidir. Bilimsel ve akılcı, araştıran ve sorgulayan,    ulusal ve uluslararası işbirlikleri yaparak öğrencilerin deneyimlerini zenginleştirmek, imkânlarını artırmak önemsenmelidir.
Öğrencilere, felsefe alanında yetişmiş öğretmenlerden felsefe eğitimi almalı sağlanmalıdır.
Ülkemizin bilimsel alanda parlak beyinleri ithal eden değil, ihraç eden ülke olması; istihdam ve teknolojik olanaklar açısından mahrum edilmiş beyinleri, dışımızdaki ülkelerin istifade etmelerine olanak sağlamak, kendilerini faaliyet gösterdikleri bilimsel alanlarda kanıtlamış olan genç bilim insanlarımızı yabancı ülkelere göndermek suretiyle onların bilimsel çaba gösterme gücünden mahrum kalmamızın ve ülkemiz adına bir neslin kaybının önüne geçilmelidir.
Öğrencilerin bilgi, yetenek veya kabiliyetini ölçme amacıyla günümüzde değişik sınav tekniklerinden yararlanarak bireyin arzu ettiği bilgi dağarcığı ve yetenekleriyle uyumlu alanda eğitimini sağlayacak sınavlardan başarıyla geçmesinin önü açılmalıdır.
Bilgi toplumuna erişimi sağlayacak yapılanmada öğrencilerin milli kültür, evrensel insani değerleri özümsemeleri sağlanmalıdır.
Eğitim sistemi içinde öğrencilere üniversiteye girişin önemli bir hedef olarak gösterilmesinden vazgeçilmelidir. Eğitim sistemimiz içinde taşıdığı ezber, test ve teoriye dayalı zaaflarından kurtarılmalıdır.
Yetenek keşfi, yaratıcılık, girişimcilik, inovasyon, sosyal ve duygusal zekâ becerilerine mutlaka yatırım yapılmalıdır.
Eğitim, zengin ve varlıklı kesimin kolay eriştiği; yoksulların fırsat eşitliğini yakalayamadığı görünümden çıkarılmalıdır.
 
5-) Öğretmen Yetiştirme Sistemi ve Nitelik Sorunu
 
Çağdaş öğrencilerin yetiştirilmesi için yürütülen çalışmalar çok boyutlu düşünülmeli ve eğitimin en önemli ögelerinden olan öğretmen sistemden ayrı tutulmamalı, nitelikli öğrencilerin topluma kazandırılması sürecinde bu niteliklere sahip öğretmenler süreçten bağımsız düşünülmemelidir.
Öğretmenlerin, öğrenme ortamlarını öğrencinin eleştirel düşünme ve yaratıcı düşünme becerilerini kazanıp bunları geliştirecek şekilde düzenlenmesi zorunluluğunu ve çocukların çok boyutlu düşünmeleri için uygun yöntem, strateji ve teknikleri öğrenme ortamlarında kullanmaları zorunluluğu olduğundan uzun yıllardır kullanılagelen geleneksel sınıf ortamları yerine, bilgi çağı mutlak zorunluluk olan 21. yüzyıl becerilerini kazandırmak amacıyla etkinliklerin yapıldığı ve bunlara göre değiştirilebilir ve düzenlenebilir bir biçimde oluşturulmalıdır.
Her düzeydeki öğretim hem öğrencilerde hem de öğretmenlerde bir “arayış”, bir “keşif” heyecanı uyandırmak için doyurucu felsefe ve fonksiyonel bilgi ve becerilerden oluşan, eğitim ve öğretimin, mesleğin ruhunu kavramış öğretmen yetiştirme müfredatı oluşturulmalıdır.
Öğretim kademeleri içinde en önemlisi ilköğretim kademesi, dolayısıyla en önemli öğretmenlik alanı da ilköğretim öğretmenliği olduğu kabul edilmeli, yenilenme, geliştirme, reform çalışmaları mantık olarak da sistemin, hiyerarşik yapının ortasından değil, en temeldeki kurumundan başlatılmalıdır.
İlköğretim düzeltilmeden, buradaki eğitim programları, öğretim yöntemleri, fiziksek koşullar,öğretmenlerin yetiştirilmesi gibi ana sorunlar çözülmeden ortaöğretime el atmanın bir mantığı, yararı ve pedagojik önceliği olmadığı bilincine varılmalıdır.
Batılı toplumların “millet olma” sürecinde de uyguladığı gibi, çok önemli bir sosyolojik ve pedagojik prensibi; “İlköğretim meselesi millet olma meselesidir, her türlü modernleşme adımı ilköğretimin modernleştirilmesiyle başlar” ilkesini, dolayısıyla ilköğretim reformu, çağdaş sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal reformların ilk aşaması ve olmazsa olmazı olduğu kabul edilmelidir.
Öğretmenlik sadece bilgi aktaran, belirli beceriler kazandıran bir meslek değil, öğrencilerin kişilik ve karakter gelişimini doğrudan etkileyen bir meslek olduğundan öğretmenlerin “örnek davranışları”, “rol modelleri” onların sahip oldukları bilgi ve beceriler kadar önem taşıdığı gerçeğinden hareketle ilk ve ortaöğretim öğretmenliği için öğretmen olacak bireylerin mutlaka bir seçime tabi tutularak, ilgili okul veya bölümlere kabul edilmelidir.
Günümüzde öğretmenlerin en önemli eksikliklerden başta geleni yanlış pedagojik tutumlara sahip olmaları ve ilgili ders ve konularla uyuşmayan hatalı öğretim yöntem ve tekniklerini kullanmaları olduğundan pedagojik formasyon derslerinin ders saati sayılarının arttırılması,  bu derslerde kazandırılan bilgilerin öğretmenlerde doğru bir pedagojik tutum ve davranışa dönüştürülmesini, içselleştirilmesini sağlayacak içeriğe dönüştürülmesi, bu derslerin formalite olarak görülmesinden vazgeçilmelidir.
Öğretmenler, “öğreten” olmak yerine daha çok “paylaşan”, “empati kuran”, “motive eden”, “destekleyen”, “geribildirim veren”, “koçluk yapan” kişiler olarak çocuğun gelecek yolculuğunda yol arkadaşlığı yapacak becerikli, bilgi ve donanıma sahip kişiler olarak yetiştirilmelidir.
Eğitim sistemi düzenlenirken, sistemin unsurlarında değişiklik yaparken, reform ve benzeri çalışmalar yürütülürken evvela öğretmenlerin eğitimi, yetiştirilmesi düşünülmeli önce onlar yeni sisteme hazırlanmalıdır.
Çağdaş öğretmen giyim kuşamına dikkat etmeli, yeni fikirler üretebilmeli ön yargılı olmamalı, kendini sürekli geliştirmeli, mesleğini ve çocukları sevmelidir.
21.yüzyılda öğretmen öğrencinin bir birey olduğunu, bağımsız olduğunu ve diğer bireylerden farklılık göstereceğini fark etmelidir. Buna bağlı olarak da eğitim-öğretim sürecini bireysel farklılıkları göz önüne alarak tasarlamalıdır.
21.yüzyılda öğretmen iyi bir planlama becerisine de sahip olmalıdır. Olayları ve süreci iyi organize ederek maksimum verim için gerekli düzenlemeleri yapabilmelidir.
Öğretmen öğrencilere sıradan yalnızca kendisinin konuştuğu, peş peşe bilgilerin görevlerin verildiği sıkıcı bir öğrenme ortamı sunmamalıdır. Bunun yerine öğrencilerle birlikte alınan kararların uygulandığı, süreci hazırlamada ve yönetmede onların da etkili olduğu esnek, çeşitli, farklı bir öğrenme ortamı sunmalıdır. Öğrencilerden gelen öneriler ile süreç daha zevkli ve verimli bir hal alabilir. 
Öğretmen öğrencilerine herkesin fikirlerini özgürce sunabileceği, herkesin az çok fikrinin olabileceği, tek bir yanıtı olmayan sorular yöneltmelidir. Onlara hayal dünyalarını geliştirebilecek, özgün fikirler ortaya çıkarabilecek açık uçlu sorular yöneltmelidir. Her öğrencinin söylediği farklı bir fikirle diğer öğrenciler için de farklı bir pencere açılacaktır.
Öğrencilerin gelişim düzeylerine göre sorular hazırlanmalıdır. Onlara göre yapılması güç ya da kolay görevler vermek beklenilen verimi almaya engel olabilir. Onların düzeylerine göre verilen problemden sonra öğrencilerden sorunların çözümü için düşünmeleri, çözüm üretmeleri, değerlendirmeleri için süre verilmelidir. Daha sonra çözüm önerileri alınmalı ve eleştirel bir ortam hazırlanarak çözümler tartışılmalıdır.
Öğrenciler öğrenme sürecinde bireysel farklılıkları, değişen gelişen teknoloji göz önüne alınarak sürece dâhil edilmelidirler. Geleceğe hazırlanmalarında geçen bu yıllar oldukça önemlidir ve boş geçilecek, değersiz görülecek vakit yoktur. Bu noktada da 21. Yüzyılın dijital çocuklarının öğretmenlerine büyük görevler düşmektedir. Öğrenciler gibi öğretmenlerde değişmektedirler ve değişmelidirler. Bu süreç tek taraflı yürütülecek bir süreç değildir. Yalnızca bir tarafın ilerleme kaydetmesi yeterli olmayacaktır. Her iki tarafın da birbirini beslemesi gerekmektedir. Öğretmen öğrencilerini tanımalı ve onlara kulak vermelidir. Öğretimi onlarla planlamalı ve onlara en iyi öğrenme ortamını sunmalıdır.
Öğretmen yetiştirme tesadüfe bırakılmamalıdır. Gerekirse sadece “EĞİTİM ÜNİVERSİTELERİ” kurulmalı. Eğitim, Kültür ve Ahlak konuları temelden, yerli ve millî anlayışla yeniden ele alınarak, müfredat geliştirilmelidir.
Çocuklarımız üzerinde daha ortaokul son sınıfta iken konu ile ilgili çalışmalar yapılarak, aile ve rehber öğretmenler ile çocuğun beraber yapılacak çeşitli yetenek testleri sonucunda, çocuğun da onayı alınarak öğretmenliğe istidadı, hevesi, kabiliyeti olan lider tipler tespit edilip Öğretmen Liselerine yönlendirilmelidir. Buraya gönderilen çocuklara da önemli idealler yüklenerek Nurettin Topçu’nun ifadesi ile “40 yıl öğretmenlik yaptım, sınıfa mabede girer gibi girdim.” anlayışında yaptığı işin önemini bilen, kavrayan, ibadet aşkıyla çocuklara dokunan bir öğretmen kadrosu yetiştirilmelidir.
Öğretmenlik mesleğinin değeri, toplumun yoğrulmasında ve geliştirilmesindeki önemi devlet tarafından kendilerine verilecek maddi ve manevi itibarlarının artırılması ile toplumdaki yeri de sağlam temellere oturtulmalıdır.
Eğitim fakülteleri de daha üst bir akıl (istişare) tarafından bu mantalite içinde yeniden dizayn edilmeli, bu fakültelerde görev alacak öğretim üyeleri de özellikle seçilerek, parasal kaygıların dışında idealist hocalardan seçilmelidir.  Derse girecek hocalar sadece derste değil, ders dışında da bu öğretmen adaylarını eğitecek, o vizyonu verecek yukarıda örneğini verdiğim Nurettin Topçu gibi anlayışa sahip hocalardan seçilmelidir. Ders programları ve müfredat misyon ve vizyon sahibi öğretmen adayı yetiştirecek şekilde planlanmalıdır.
Öğretmen adayı alırken baştan seçici olmak gerekiyor. Polis, asker alırken dikkat ettiğimiz kadar öğretmen alırken de dikkat edilmesi gerekiyor. öğretmenliğe yatkın, fiziki olarak konuşması düzgün, idealist, yaptığı işi seven, yaptığı işi bir vatan savunması ve ibadet gibi gören idealist gençler alınıp, rol model olabilecek donanıma sahip şekilde ama şovmen ve şovenist olmadan, ülkeyi kurtaracak insan olarak kendisini görecek şekilde Kızılelma hedefleri önüne konulmalıdır.
Öğretmenlik bir meslek hâline getirilmeli, saygı yönünden artırılmalı, asgari gelir düzeyi ise bir hâkim ve doktordan aşağı olmamalıdır.
 
6-)Eğitimin Denetimi
 
Türkiye Eğitim Denetim Sisteminin sahip olduğu derin bir bilgi birikimi de dikkate alınarak kontrol odaklı ve açık arayan bir anlayıştan daha çok rehberlik ağırlıklı bir anlayışa dönüştürmeye yönelik yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Türkiye Eğitim Denetim sisteminde, Bakanlık Merkez Müfettişleri ve İl Müfettişleri şeklinde çift başlı sistemden denetimin tek çatı altında birleştirilerek doğrudan Bakanlığa bağlı bölge sistemine geçilmelidir.
Eğitim müfettişlerinin eğitim ve öğretim etkinliklerinin planlanmasında ve yürütülmesinde istenen yardımı yapabilmeleri için rehberlik-denetim ile inceleme-soruşturma görevlerinin birbirinden ayrılarak alanında uzmanlaşmış müfettişlerce yapılması yönünde düzenleme yapılmalıdır.
PİSA ve TIMSS gibi uluslararası nitelikte öğrenci değerlendirme sınavlarında ve insani gelişmişlik düzeylerinde başarı elde etmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de denetimlerin paydaşların katılımı ile çoklu veriye dayalı olarak gerçekleştirilmelidir.
Okul/kurumlar ve öğretmenler için Öz-Değerlendirme sistemi getirilmeli, denetim ve değerlendirme sonuçları kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
Dünyadaki gelişme ve değişmelere uygun, çağdaş denetim anlayışını benimseyen, tarihsel birikimimizi ve toplumsal değerlerimizi esas alarak yeni bir bakış açısı ile denetim sistemi yeniden yapılandırılmalıdır.
Türkiye eğitim denetimi sisteminde yaşanan sorunların ortadan kaldırılması için; “yeni bir denetim paradigması ve felsefesi belirlenmesi, müfettişlerin seçilme, atanma ve kariyer sisteminin güncellenmesi, denetim sisteminin sorunları çözecek ve rehberlik merkezli denetim anlayışına göre sistem yeniden yapılandırılmalıdır.
 
7-)Türk Dünyasının eğitimde birlik vizyonu ve entegrasyonu
 
Türk Dünyasının bütünleşmesini sağlamak, ortak kültür oluşturmak için Türk Cumhuriyetlerinin ve soydaşlarımızın yaşadığı coğrafyalardaki bölgeler için ortak tarih, kültür birliğini sağlamaya yönelik ortak müfredat çalışmaları başlatılmalıdır.
Türkiye Eğitim müfredatında Türk Dünyasının tarihine, kültürüne, diline, örf-adet ve benzerliklerine geniş yer verilmeli, öğrencilerde milli şuur oluşturulmalıdır.
Türk Dünyası için ortak eğitim sistemi-modeli geliştirilmelidir.
Türk Dilinin doğru kullanımı ve yaygınlaştırılması ve ortak dile geçiş için Türk Dünyasında “ortak Alfabe” ye geçilmelidir.
Türkiye ve Türk Dünyası ülkeler ile karşılıklı öğretmen değişim programları uygulanarak öğretmenlerin milliyetçilik ve millilik bilinci arttırılmalıdır.
Soydaşlarımızın yaşadığı bölgelere Türkçe ders kitabı, roman, hikâye vb. desteği verilmelidir.
EBA TV veya TRT 4 gibi bir kanalın Türk Dünyasına hitap edecek şekilde eğitim için tahsis edilmeli, bu TV’de Türk Dünyasından her ülkenin öğretmenlerine görev verilmelidir.
Kendi kahramanlarımızı yaratmak, var olanları tanıtmak için eğitim videoları oluşturulmalı, bunlar TRT AVAZ vb. kanallarda yayınlanmalıdır.
Soydaşlarımızın yaşadıkları bölgelerde maruz kaldığı “asimilasyon” politikalarının en önemli aracının “Dil” olduğu, o nedenle Türkçe’yi yasakladıkları, bu bölgelerde Türkçenin okutulması yönünde ülkeler arası diplomatik girişimler başlatılmalıdır.
Türk Dünyasının ortak dil birliği oluşturabilmesi ve Türk Birliğinin sağlanması için “Türk Dünyası Ortak Alfabesi” oluşturularak ortak yayınlar yapılmalı, entegrasyon sağlanmalıdır.
Eğitim Müşaviri ve Eğitim Ataşelerinin milli ve manevi değerleri özümsemiş, Türklük davası olan liyakatli insanlardan atanmalıdır.
Türk Dünyasında birliği sağlamak, ortak politikalar geliştirmek, dil birliğini sağlamak, entegrasyonu hızlandırmak için Türk Dünyasına yönelik hizmetlerin sağlıklı ve tek elden yürütülebilmesi için Cumhurbaşkanlığına bağlı  “Koordinasyon Merkezleri” oluşturulmalı, buralardaki görevlilerden bölgeye yönelik yaptıkları çalışmaların hesabı sorulmalı, başarısız olanlar görevden alınmalıdır.
Türk Dünyasına yönelik yayın yapan; “İnternet TV, Youtube Kanalı” veya “Radyo” , sosyal paylaşım siteleri kurulmalıdır.
 
 
BULGARİSTAN TÜRKLERİ KÜLTÜR VE HİZMET DERNEĞİ ( BULTÜRK )
BULGARİSTAN STRATEJİK ARAŞTIRMA MERKEZİ (BGSAM)
 
“Teknolojik değişimin getirdiği yeniliklerin eğitim sistemine adaptasyonu, yeni kuşağın sistemden beklentileri üzerinde etki yapmakta; sistem içinde yer alan öğretmen, öğrenci ve veli üçlüsünün değişime uyumu önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Eğitim geniş kapsamlı bir konudur. Günümüzde eğitim ve öğretim ömür boyu süren ve sadece okulda verilen eğitimle sınırlı olmayan bir özelliğe sahiptir.
 
21.yüzyılda Türkiye’nin eğitimde dönüşüm ihtiyacı kaçınılmazdır. Bu dönüşümü gerçekleştirebilmek için sorunların tartışılmazı ve çözüm önerileri geliştirilmesi gerekmekteydi. Bu amaçla bu çalıştayı gerçekleştirdik.
 
Önümüzdeki günlerde başka bir mekânda BULTÜRK ve BGSAM olarak “Türk Dünyasında Eğitimin Sorunları ve Çözüm Önerileri, Ortak Dil ve Alfabe Çalışmaları” konularını ele alacağımız, uygulamaya yönelik önerilerin tartışılarak karara dönüştürüleceği, atölye çalışmalarının yapılacağı 2 günlük “ÇALIŞTAY” düzenleyeceğiz. Duyurusuda yapıldı.