Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Çetin, “Türkiye, bütün imkansızlıklarına rağmen, 1926’daki büyük depremde Ermenistan’a yardımda bulunuyor. Bugün de Türkiye’nin dostluğu, komşuluğu çok kıymetli. Karşı taraftan bunun anlaşılmasını istiyoruz.” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca, Başkanlık binasında “Uluslararası Hukuk Ve Tarih Perspektifinden 1915 Olayları Konferansı” düzenlendi.
Burada konuşan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, Türk Tarih Kurumu olarak 1915 olaylarına ilişkin birçok çalışma yaptıklarını ancak işin bilimsel çalışma yerine siyasetin bir parçası haline geldiğini söyledi.
Sürekli propaganda ile bir yerlere varılmaya çalışıldığını belirten Çetin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Meseleleri hadiselere göre değil, aslında olduğu gibi ele almak lazımdır.” dediğini hatırlattı.
Bugüne kadar kurum olarak hakikatin ortaya çıkması için çalışma yaptıklarının altını çizen Çetin, 1915 olaylarına ilişkin karşı tarafın tezlerinin daha çok görünür olduğunu ancak hakikatin her zaman kazanacağını vurguladı.
Karşı tarafın 1915 olaylarına ilişkin söylemlerini “köpük” olarak nitelendiren Çetin, şunları ifade etti:
“Büyük bir bölgesel kriz yaşıyoruz. Bu savaşın bitirilmesi, daha fazla insan kaybına yol açmaması için çabalar var. Burada şunu gördük ki böyle bir kriz döneminde herkes yine Türkiye’ye bakıyor. Doğru adres biziz. Antalya’da yapılan Diplomasi Forumu’nda da bunu gördük zaten. Hakikat böyle bir şey. Biz, tarihsel olarak da bugün de hep mazlumların sığındığı bir yeriz. Siz ne kadar propaganda yaparsanız yapın, dünya barışı söz konusu olduğunda bütün coğrafyalarda biz yapıcı rolümüzü oynamaya çalışıyoruz. Türkiye, bütün imkansızlıklarına rağmen, 1926’da olan büyük depremde Ermenistan’a yardımda bulunuyor. Bugün de Türkiye’nin dostluğu, komşuluğu çok kıymetli. Karşı taraftan bunun anlaşılmasını istiyoruz.”
Çetin, 1915 olaylarının her sene gündeme getirilmesine, tartışılmasına gerek olmadığının altını çizerek, geleceğe yönelik yapılması gerekenlerin konuşulması gerektiğini söyledi.
Türk Tarih Kurumu olarak vazifelerinin gerçekleri genç nesillere aktarmak olduğunu belirten Çetin, “İçeride bütünlüğü sağlamamız gerekiyor. Dışarıda zaten diplomasimiz, Dışişleri Bakanlığımız yıllardan beri bu mücadeleyi veriyor.” dedi.
Çetin, dünyada Ermeni tezleriyle ilgili bütün arşivleri topladıklarını, bunların kurum arşivlerinde yer aldığını aktardı.
“Babam gördüklerini rapor olarak verdi”
Kazım Karabekir Vakfı Kurucusu Timsal Karabekir de konferansa video mesaj ile katıldı.
Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlı Ermenilerinin cephe ve cephe gerisinde düşmanla iş birliği yapması üzerine Osmanlı Hükümeti’nin 1915’te tehcir kararı aldığını hatırlatan Karabekir, tehcirin, Osmanlı sınırları içinde Ermenilerin toplu olarak yaşadığı yerlerden başka bölgelere gönderilmesi olduğunu söyledi.
Osmanlı arşivlerinde yer alan Tehcir Kanunu’nda, ‘Her kafileye doktor, her hamile kadına süt verilmesi, geride kalan mallarının, belge karşılığında döndükleri zaman iade edilmesinin” bulunduğunu aktaran Karabekir, şunları kaydetti:
“Bu tehcir sırasında tabi ki çeşitli nedenlerden bir kısım Ermeni vatandaş hayatlarını kaybetmiştir ancak bu bir soykırım değildir. Asıl soykırım diyebileceğimiz olaylar, 1918 yılında Rusların çekilirken işgal ettikleri topraklarda Ermenistan kurma çabası içinde bulunan Ermeni çetelerinin Türk ve Müslüman halka karşı yaptıkları katliamlardır. Babam Kazım Karabekir’in Birinci Kafkas Kolordu Komutanı olarak Erzincan ve Erzurum’u kurtardığı sırada gördükleri ve özellikle Alaca’da karşılaştığı katliam bugün bile canımızı yakmaktadır. Babam orada gördüklerini 1919’da Erzurum’a gelen General Harbord’a rapor olarak vermiştir. Bu raporda şunlar anlatılmıştır, ‘Alaca köyünde cenazeler, insanın aklını oynatacak bir haldeydi. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Bütün bu acıklı görünüşler Erzurum’a atanmaya ve oradaki zavallılara yardıma beni mahkum etmişti.’ General Harbord bunu okudu zaman gözleri yerinden oynuyor, ‘Allah’a inanan, Hazreti İsa’nın evlatları olan Ermeniler bu canavarlığı nasıl yapabildi?’ diye şoka giriyor. “
Karabekir, Harbord’un 24 Nisan’da ABD senatosuna sunduğu raporda “Esas yok edilmek istenin öz yurtlarında Türklerdi, Türkler Ermenilere kötü davranmamıştır.” ifadelerini kullandığını, bunun ABD arşivlerinde olduğunu belirtti.
Konferansa, akademisyenler, araştırmacılar, gazeteciler, hukukçular ve bilim insanları da katıldı.
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "1915 olayları hakkında milletimize ve tarihimize yönelik bir iftirayı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanun teklifi diye sunmak gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir." ifadelerini kullandı.
Altun, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan'ın, sözde Ermeni soykırımının tanınmasını içeren kanun teklifine tepki gösterdi.
"1915 olayları hakkında milletimize ve tarihimize yönelik bir iftirayı TBMM'de kanun teklifi diye sunmak gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir. Tarihsel gerçeklikten yoksun, uluslararası hukuk nezdinde geçersiz bu bühtanı reddediyoruz ve hükümsüz addediyoruz." değerlendirmesinde bulunan Altun, şunları kaydetti:
"Bu kabul edilemez girişim, her gayrimeşru fırsatı ülkemize besledikleri husumet için kullanmaya çalışanların birliğimize, beraberliğimize saldırısından başka bir şey değildir. Bu saldırının Gazi Meclis çatısı altında yapılması ise karşımızdaki vahametin ciddiyetini göstermektedir. Türk devleti ve milleti bu ahlaksızlığın karşısında duracak, bu hadsizliğe hukuki çerçevede gereken cevabı verecektir. İçine düştükleri aymazlıkla emperyal hesapların maşası olanlar, bir kez daha hezimete uğrayacaklardır. Bizim tarihimizde kara bir leke yoktur."
Hakikat için yaptıkları onca çağrıyı, yalan ve iftiralarının ortaya çıkmasından korktukları için cevapsız bırakanların, 1915 olaylarını türlü çarpıtmalarla istismar etmesine izin vermeyeceklerini vurgulayan Altun, şöyle devam etti:
"Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bu konudaki samimi gayretleri Ermeni toplumu ve kanaat önderleri tarafından takdir ve memnuniyetle karşılanırken, kötü niyetli kimselerin akıl dışı ithamlarının bin yıllık birlikteliğimizi zehirleme amacı taşıdığı aşikardır. Biz, geçmişte olduğu gibi bugün de milletimizin her bir unsuruyla barış ve güven içinde yaşarken, birlik ve beraberliğimize kast eden her türlü saldırıyla bütün platformlarda mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Bu amaçla ASALA başta olmak üzere Ermeni terör örgütlerinin şehit ettiği diplomatlarımızı anmak üzere bugün Viyana'da düzenleyeceğimiz sergi ve panelin de uluslararası kamuoyunda etki oluşturacağına inanıyoruz. Bu vesileyle aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum."
DİTİB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği tarafından Fürth Mevlana Camisinin yemek salonunda düzenlenen iftar programına, Türk sivil toplumun temsilcileri, Türk iş insanları, siyasetçiler, akademisyenlerle birlikte çok sayıda vatandaşımız katıldı.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan iftar programın açılış konuşması yapan DİTİB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği Başkanı Uğur Cankurt, Ramazan ayının önemine değinerek ‘DİTİB Kuzey Bavyera Eyalet Birliğine 61 Camii derneği bağlıdır. Görev süremiz içerisinde yüce Rabbimizin inayetiyle din hizmetleri yanında sosyal, gençlik ve kadın çalışmaları ile İslam din dersi, manevi rehberlik, tanıtım ve kültürel faaliyetlerde Ditib Eyalet Birliği olarak daha aktif çalışma gayreti içerisindeyiz’ dedi.
‘DİNE, DİLE, IRKA BAKMADAN YARDIMLARA DEVAM EDİLECEK’
Her alanda maddi veya manevi yardımlaşma ve dayanışma duygusunun önemli bir kültür ve insanlık olduğunu, İslam kardeşliğinden meydana gelen dayanışma ve birlikten, büyük bir kuvvet doğduğunu belirten Cankurt, DITIB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği olarak dine, dile, ırka bakmadan dünyanın dört bir köşesindeki mazlumların yanında olduklarını ve yardım etmeye devam edeceklerini ifade etti.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) iş birliği içinde Almanya’da yaşayan gurbetçilerimizin bağış, zekat ve fitrelerinden oluşturlan fondan harcama yaparak 45 ülkede kumanya dağıtımı gerçekleştirmek üzere yollara çıktıklarını ve 25 farklı ülkede iyilik gönüllüleri olarak görev yaptıklarını belirten Cankurt, DİTİB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği olarakda, Din Hizmetleri Ataşesi Fuad Gökçebay dahil olmak üzere 6 kişilik bir ekip, Afrika kıtasının Kenya ülkesinde bulunan çok sayıda şehirlerde yaşayan ihtiyaç sahiplerinle özel hazırlanan kumanyalar ve Kuran-ı kerimler dağıtarak ihtiyaç sahiplerinin yüzlerini güldürdüklerini söyledi.
PANDEMİ ÖNCESİ VE PANDEMİ SONRASI...
Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz, insanların pandemi sebebiyle birlik beraberlikten uzak kaldıklarını ifade ederek,bu sıcak ortam, özlenmiş bir ortamdı.Umarız bir daha böyle bir pandemi süreci yaşanmaz. Pandemi döneminde fiziki temaslar azald. Bütün dünya farklı bir dönüşümden geçti. Pandemi bize bazı şeyleri bir daha tekrarlanmayacak bir şekilde değiştirmemize yol açtı. Artık yeni bir dünyada olduğumuzu idrak etmemiz gerekir. Pandemi öncesi ve pandemi sonrası devir diye günümüz dünyasını ayırmamız gerekir. Pandemiyle birlikte dünyada dijitalleşme eğilimi dahada hız kazandı. Teknolojini dahada egemen olacağı bir yaşam süreci başladığını görmekteyiz.Bir araya gelme durrumların dijitla ortamlarda bir araya geleceği yeni bir dünyaya dogru gidiyoruz’ dedi.
‘RAMAZAN AYININ GÜZELLİĞİ TEMİZ AHLAKTAN İBARETTİR’
DİTİB Din Hizmetleri Ataşesi Fuad Gökçebay ise ‘pandemi sürecinin yaşattığı uzun sıkıtılardan ardından bir araya gelmenin, bir sofrada olmanın mutluluğunu yaşamaktayız. Oruçla yıkanan ruhlarımızın sukinete erdiği, dostluğun, kardeşliğin pekiştiği, fakirin yoksulun halinden anlamanın eğitiminden geçtiği ramazan ayının güzelliği temiz ahlaktan ibaretdir. İslam güzel ahlaksa, bu güzel ahlakın yaşandığı ay ramazan ayıdır’dedi.
DİTİB Kuzey Bavyera Eyalet Birliğinin Davetine, Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz, SPD Bavyera Milletvekili ve Genel Sekreter Arif Taşdelen, Din Hizmetler Ataşesi Fuad Gökçebay, Eğitim Ataşesi Dr. Mune Savaş, DITIB Kuzey Bavyera Eyalet Birliği Başkanı Ugur Cankurt, IKG Enstitüsü Başkani Dr. Latif Çelik, Nürnberg Belediye Meclis üyesi Ümit Sormaz, Nürnberg Metropol Türk Toplum (tgmn) Başkanı Bülent Bayraktar, Fürth DİTİB Başkanı Refet Avcı, Nürnberg Uyum Meclis Başkanı İlhan Postaloğlu, IGMG Kuzey Bavyera Bölge Başkanı İsmail Satır, Müsiad Nürnberg Şube Başkanı Haluk Dokur, El Ele Vakfı Genel Başkanı Cengiz Hocazade, UID Bölge Başkanı Yılmaz Deliduman, UID Nürnberg Başkanı Orhan Orhan, Saadet Nürnberg Teşkilat Başkanı Musa Tamer, TİM Dernek Başkanı Kamile Erdemir ile çok sayıda sivil toplum kuruluşların temsilcileri katıldı.
Haber ve resimler: İlhan Baba-Nürnberg
Almanya'nın önde gelen ekonomik düşünce kuruluşlarından Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), ülkenin bu yıla ilişkin büyüme tahminini, Ukrayna savaşının olumsuz etkileri nedeniyle aşağı yönlü revize etti.
Merkezi Münih'te bulunan Ifo, ülke ekonomisine ilişkin Aralık 2021'de paylaştığı büyüme beklentilerini Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle güncelledi. Ifo, savaşın Almanya'da büyümeyi yavaşlatmasını ve enflasyonu artırmasını bekliyor.
Büyüme beklentisini bu yıl için yüzde 3,7'den yüzde 2,1 ila yüzde 3,1 aralığına indiren Ifo, gelecek yıl için de yüzde 2,9'dan yüzde 3,3 ila yüzde 3,9 aralığına yükseltti.
Rusya-Ukrayna savaşının bu yıl Almanya'da büyümeyi yavaşlatmasını ve enflasyonu hızlandırmasını bekleyen Ifo, savaşa karşın Kovid-19 sonrası ekonomideki toparlanmanın istihdam artışını hızlandıracağı, işsizliğin bu yıl için yüzde 4,9 ila yüzde 5 arasında, 2023'te ise yüzde 5 olacağı öngörüsünde bulundu.
Bu yıl 45 milyon 479 bin olan istihdam edilen kişi sayısının, 2023'te 45 milyon 654 bine yükselmesi bekleniyor.
Ifo, Alman kamu sektörünün bu yıl 81,8 milyar avro olarak tahmin edilen bütçe açığının, 2023'te 44,2 milyar avroya gerilemesini öngörüyor.
Ülkede şubatta yüzde 5,1 olan enflasyonun, beklentilerden hızlı artacağına işaret eden Ifo, enflasyonun bu yıl ortalama yüzde 5,1 olmasını, 2023'te de yüzde 6,1'e kadar yükselmesini bekliyor.
Bu yıl enerji fiyatlarının özel tüketim harcamaları üzerinde önemli etkisi olacağına dikkati çeken Ifo, "iyimser senaryoda" petrolde varil fiyatlarının kademeli olarak 101 dolardan yıl sonuna kadar 82 dolara gerilemesini öngörüyor. "Kötümser senaryoda" ise petrolün varil fiyâtının Mayıs 2022'ye kadar 140 dolar sevi-yesine çıkması, 2022 sonuna kadar da 122 dolara gerilemesi bekleniyor.
Ifo İş Döngüsü Araştırma ve Ekonomik Tahmin Müdürü Timo Wollmershaeuser, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaşın yüksek emtia fiyatları, yaptırımlar, tedarik dar boğazları ile artan ekonomik belirsizlikle ekonomiyi yavaşlattığını belirtti.
Subat ayında, İthalat fiyatlarındaki hızlı yükse-lişte petrol, gaz ve diğer enerji ürünlerindeki keskin artışlar etkili oldu. Almanya'da İthalat Fiyat Endeksi, şubatta enerji fiyatlarındaki yükselişin etkisiyle 2021´in aynı dönemine göre yüzde 26,3 arttı. Deutsche Welle ve Neue Ekoonomi dergisi basta olmak üzere ülkedeki bir çokj medya organi bu artisa dikkat çekmeye devam ediyorlar.
Almanya Federal İstatistik Ofisi'nin (Destatis) açıkladığı veri- lere göre, ülkede İthalat Fiyat Endeksi, şubat ayında geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 26,3 bir önceki aya göre de yüzde 1,3 yükseldi.
İthalat Fiyat Endeksi, ocakta yıllık bazda yüzde 26,9 ile petrol krizinin yaşandığı Ekim 1974'ten bu yana en güçlü yıllık artışını kaydetmişti.
İthalat fiyatlarındaki hızlı yükselişe, petrol, gaz ve diğer enerji ürünlerinin fiyatlarındaki keskin artışlar neden oldu.
Destatis'in açıklamasinda, 24 Şubat’ta başlayan savaşın fiyatlar üzerinde bir etkisinin olmadığı belirtilirken enerji başta olmak üzere dış ticaretteki belirsizliklerin savaş öncesinde fiyat gelişmelerini etkilediği ifade edildi.
Şubatta enerji ithalat fiyatlarının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 129,5 daha pahalı olduğunun vurgulandığı açıklamada, "Yıllık enerji fiyat artışında en büyük etki yüzde 266,5 ile doğal gaz ve yüzde 70,3 ham petrol fiyatlarındaki artıştan oldu" ifâdesi kullanıldı.
Almanya'da Enerji ürünleri hariç ithalat fiyatları yıllık bazda %14,7 arttı.
Destatis, yurt içinde üretilen enerjinin, şubatta bir önceki yıla göre üçte iki oranında daha pahalıya mal olduğunu da bildirdi.
Almanya'da İhracat Fiyat Endeksi, şubatta bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 12,4 ve bir önceki aya göre de yüzde 1 yükseldi.
Endeksteki yıllık artış, Aralık 1974'ten bu yana en yüksek artış olarak kayıtlara geçti. Endeks, ocakta yüzde 11,9 ve Aralık 2021’de yüzde 10,9 artış göstermişti.
Analistler, artan ithalat maliyetlerinin tüketici fiyatlarını da etkile-yeceğini tahmin ediyor.
Almanya'da ocak ayında yüzde 4,9 olan yıllık enflasyon, Rusya'nın Ukrayna'ya saldırısıyla artan petrol ve gaz fiyatlarındaki son yükselişten önce şubatta yüzde 5,1'e ulaşmıştı. Savaş nedeniyle uzmanlar, Almanya'da enflasyon oranının kes-kin şekilde artmasını bekliyor.
Alman Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), 17 Mart'ta, ham madde ve üretim maliyetlerindeki keskin artışın henüz tüketicilere tam olarak yansıtılmadığını belirterek, ek maliyetlerin tüketici fi-yatlarına yansıtılmasıyla yıl boyunca Almanya'da yüksek enflasyon oranları görüleceğine dikkati çekmişti.
IfW ekonomi uzmanlari, Almanya'da enflasyonun bu yıl ortalama yüzde 5,8'e yükselmesini bekliyor. Bunun gerçekleşmesi halinde ise, Doğu ve Batı Almanya'nın 1990'da birleşmesinden bu yana ülkede en yüksek enflasyon seviyesi görülecek.
Avrupa’lı Türkleri şu ya da bu şekilde 60 yıldır kültürel kimliklerinin yaşamasına gayret ediyorlar. Ancak bu konuda birbirinden haberi olan, birlikte çalışan gelecekte dil ve kültür açısından olabilecekleri bu günden tahmîn edebiliyorlar mı derseniz, cevabım “maalesef” olacaktır. Çünkü Türkler çok dağınık ve kurumsal anlamda Türkye’ye sahip çıkmayı başaramamışlardır. Türkçe dersine devam cetvelleri, dili konuşurken düzgün konuşma özelliklerine baktığımızda Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler maalesef dillerine, dolayısı ile kültürlerinin gelecek nesillere aktarılmasına gayret göstermemektedirler. Dil konusunda Türk Toplumu ve Türkiye Devleti’nin yapması gerekenleri kısaca özetlemek isterim.
Öncelikle Türk dernekleri bir araya gelerek Türkçe konusunu ele almalılar. Eyâletler düzeyinde yapılan çalışmalar federal düzeyde birleştirilerek koordineli bir çalışma yürütülmelidir. “Alman Anayasası’na göre bu ülkede yaşayan insanların anadilini konuşma ve öğrenme hakkı vardır. Türkler bu hakkı yasal olarak Alman Devleti’nden istemelidir. Hukukî yollara başvurmalı, gerekirse anayasa mahkemesine gitmelidir. Türkçe, bu toplumun bir dilidir. İtalyanca, İspanyolca, İngilizce, Fransızca gibi Türkçe dersleri de yabancı dil statüsünde müfredâta alınmalı, zorunlu ders olarak okutulmalıdır. Öğretmenler, veliler ve bilim insanlarının katılacağı, düzenli eğitim kurultayları organize edilerek gelecek 5 yıllık proğramlar ile eksikler tespit edilip hedefler ortaya koyulmalıdır. Türklerin yaşadığı her ülkede 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı öğretmen ve velilerin toplu katılımı ile birlikte düzenlenmelidir. Herşeyden önemlisi Atatürk gelecek nesillerdeki çocuklarımıza iyi öğretilmelidir.
Türkçe’nin Avrupa’da Türk Toplumu’nun önemli bir bölümünün konuştuğu olabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti’nin de bazı şeyleri yapması gerekmektedir. Öncelikle Millî Eğitim Bakanlığı tarafından birçok ülkeye dağılmış olan Türk Toplumu için Türk Toplumunu iyi tanıyan komisyonların çalışmaları ile şekillenen “Kültür ve Eğitim Proğramı” geliştirip uygulamaya konulmalıdır. Herşeyden önce olumlu örnek teşkîl etmesi açısından Alman makamları ile görüşülerek yeni model uygulamalar geliştirilmelidir. Ailelerin de katılımı ile her türlü bilgi eksikliğini giderecek şekilde öğretmenlerimiz, konsolosluklarımız daha duyarlı çalışmalıdır. Çünkü Türkçe hem kimliğimiz, hem de ses bayrağımızdır.
Almanya’nın güçlü ekonomisi uluslararası piyasaların duraklama döne minden etkilenmeye başladı. Geçtiğimiz ay aklanan verilerde şubatta aylık bazda, yabancı siparişlerde %3,3 düşüş görüldü. Bu durumun önümüzdeki aylarda hangi yönde bir grafik eğritisi çizeceğini ise şimdiden tahmin edebilmek hiç te kolay değil.
Almanya'da fabrika siparişleri, Ukrayna’daki savaşın başladığı şubatta beklentilerin üzerinde düşüş gösterdi. Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis), şubat ayına ilişkin fabrika siparişleri geçici verilerini açıkladı. Buna göre, ülkede üretilen ürünler için siparişler, şubatta bir önceki aya kıyasla %2,2 düştü. Söz konusu siparişler Şubat 2021'ye göre ise %2,9 arttı.
Fabrika siparişlerine ilişkin piyasa beklentisi, aylık bazda yüzde 0,2 düşmesi yönündeydi. Ancak Ukrayna krizinin beklenenden daha tehlikeli yöne doğru evrilerek ambargoların arka arkaya gelmesi tedarik zincirlerinde ciddi anlamda kayıpların yaşanmasına sebep oldu.
Almanya'da şubatta aylık bazda yurt içi siparişlerde %2,8 ve yabancı siparişlerde %3,3 düşüş görüldü. Söz konusu dönemde Avro Bölgesi'nden yeni siparişler ocak ayına göre %3,3 ve diğer ülkelerden Almanya'ya gelen siparişler yüzde 3,4 düştü. Şubatta ara malı üreticilerinin siparişleri aylık bazda %1,9 ve sermaye malı siparişleri %2,8 azalırken, tüketim malı üreticilerinin siparişleri yüzde 0,7 arttı.
Alman ekonomisinde fabrika siparişleri iyi iç talep sayesinde ocakta revize olarak %2,3 artmıştı. Ancak dış satışlarda bu hızın yakalanamaması da geleceğe yönelik tahminlerde ciddi bir revizeyi gündeme taşıdı. Almanya Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, şubatta söz konusu siparişlerdeki genel düşüşün yurt dışından gelen zayıf talepten kaynakladığı belirtildi. Bakanlık açıklamasında, şubatta siparişlerdeki düşüşün, önceki aylardaki önemli artışlardan sonra geldiği hatırlatılarak, "Rusya'nın Ukrayna'daki savaşının etkileri şubat verilerine dahil olmadı. Ancak savaş, talebin daha da gelişmesi konusunda büyük belirsizliğe yol açıyor. Bu nedenle, önümüzdeki aylara ilişkin görünüm şu anda daha düşük kalıyor” denildi.
Ekonomistler, Ukrayna'daki savaşın Almanya'nın Rusya’dan başta doğal gaz olmak üzere enerji ithalatına diğer Avrupa ülkeleri ne göre fazla bağımlı olmasıyla yeni bir belirsizlik oluşturduğunu belirterek, artan enerji maliyetlerinin özellikle ülkenin imalat sektörü üzerinde baskı oluşturabilece-ğini dile getiriyor. Bu alanda fali-yet gösteren ekonomistler Almanya ekonomisinin krizler ile başedebilecek kadar dirençli ve kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi oluşumun öncelikle Almanya’da yaşayanların inandıklarını belirtmektedirler.
VP Bank Başekonomisti Thomas Gitzel de konuya ilişkin değerlendirmesinde, Kovid-19 sonrası sipariş defterlerinin doluluğu ve baz etkilerinin Alman ekonomisinin büyümesini destekleyeceğini belirterek, Ukrayna'daki savaşın, tedarik zinciri sorunlarıyla beraber şirketleri baskı altına aldığını ve piyasalarda bu yönde bir etkilenme olduğunu vurguladı.
İleriye dönük ekonimi tahminlerinin devam ettiği günlerde Alman Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), 1 Nisan’da Ukrayna-Rusya savaşının Alman sanayisin deki malzeme sorununu daha da artırdığını bildirmişti. Tedarik zincirlerindeki aksaklıklar yeni zorluk-ları beraberinde getirdiği belirtildi. Ifo, martta, Almanya’daki şirketlerin yüzde 80,2'si ara ürün ve ham madde tedarikindeki darboğazlar başta olmak üzere sorunlar yaşandığını belirtmişti. Şubat ayında bu oran yüzde 74,6 olarak kayıtlara geçmişti.
Ciddi anlamda ihracaata dayalı bir ekonomisi olan Almanya sadece imal eden değil, imalatını da hızlı bir şekilde dış pi-yasalara göndermesi gereken önemli bir ülke olarak bilinmektedir. Ukrayna Savaşı sonrası bir yandan göç alan ülkenin diğer yandan savaşın etkilerini ithalat - imalat - ihracaat üçgeninde görmesi ise yeni zorlukları ortaya çıkaracaktır.
Anlatıla anlatıla bitirilemeyen globalleşmiş dünya şartlarının abartılmasının yeri geldiğinde ne gibi sıkıntıları beraberinde getirebileceği görüldü. Sürekli büyümeye endeksli politikaların gün gelince birçok ülkeyi nasıl krizden krize taşıdığına şahit olduk. Üretimde ve bilhassa tedarik zincirlerinde küçük ülkeler aleyhinde oluşmuş yapıların yol açtığı sıkıntılar gözlerimizi açtı. Kendine yeterli olabilmenin ehemmiyeti artık yadsınamaz şekilde ağırlığını hissettirdi.
İş dünyasındaki düzenlemelerin yanlışlığı kendisini tüm dehşeti ile ortaya koyarken, dünyayı yönetenler yine göstermelik çözümler peşindeler. Alınteriyle karnını doyurmaya çalışan kitleler aleyhindeki adaletsiz düzenin devamı için ellerinden geleni yapmaktalar. Rekabet dedikleri haksız kazanç ve gerilim sistemini yaşatmak için insafsız uygulamaları sürdürmekte bir beis görmüyorlar. Bu açıdan bakınca felaketin kurbanlarının yine sıradan insanlar olduğunu söylemek mümkün.
İnsan hayatı üzerindeki tehdidi kumara çevirme fırsatı bulan zengin ülkeler ile artık ülkeler kadar kaderimiz üzerinde söz sahibi haline gelen kişiler/şirketler, hayat memat mücadelesi veren yığınlar üzerinden daha da semirmenin hesaplarını yaptılar ve ne yazık ki bunda başarılı da oldular. İstatistiklere göre günümüz dünyasında sağlık sektörü için harcanan para, öncelerin gözde sektörü silah üretimi ile eğitime harcanan paranın çok üzerinde. Bunun hakikaten insanlığın sağlığı için yapılan bir harcama olduğunu bilsek sevinmemiz gerekir; ancak herkes biliyor ki bu, fırsatçıların kasalarının daha fazla dolması için ülkelerin, dolayısıyla halkın ceplerinin boşalması anlamını taşıyor. İnsanlık, faydasının ne olduğunu hakkıyla öğrenemediği ilaçlara trilyonlar ödüyor. Oluşmuş tekeller, istenen paralara gücü yetmeyen bölgelerin insanlarına dönüp bakmıyorlar bile.
Çarpıklık sadece salgın nedeniyle her an aktüel olan sağlık alanında değil. Gıda başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinin temininde tedarik zincirlerinin çözülmesinden doğan aksamalara ilaveten üretim politikalarındaki yanlışlıkların ceremesi çekilmeye başlandı. Ölümü gösterip sıtmaya razı eden anlayış, geniş halk kitlelerinin her şeye boyun eğmesini istiyor. Üretimi ve tüketimi olması gerekenden fazla şişirerek kazanç elde edenler, kısıtlamalardan da kazanç elde ediyorlar. Bu kadar tek taraflı, bu kadar adaletsiz bir dünya sisteminin insanlığa layık olup olmadığı tartışılamıyor bile.
Almanya; ekonomik gücüne, üretim kabiliyetine ve ihracat pazarlarındaki hakimiyetine rağmen salgın süresince halkın memnuniyetini yeterli ölçüde sağlayamadı. Toparlanma dönemi olması gereken günümüzde de yeterli enerjik tavrı sergileyemiyor. Üstüne üstlük savaşa dönüşen Ukrayna krizinde büyük sıkıntı çekecek ülkeler arasında görülüyor. Avrupa Birliği (AB) içerisinde sağlanacak bir bütünlük anlayışı çerçevesinde sıkıntıları aşmanın daha mantıklı olacağı var sayılsa da bunun düşünüldüğü kadar kolay olmadığı bilinmekte. Tüm bunlar Almanya’da hayatın artık pek kolay olmadığını gösteriyor.
Türkiye’nin durumu ise bazı benzer ülkeler gibi daha da sıkıntılı. Böylesine bir krize hazırlıkla olmamak bir yana, alternatif programlara da sahip olmadığımız görüldü. Adeta yolumuzu el yordamı ile bulmaya çalıştık. Ne yazık ki bu yeterli değildi. Bilhassa piyasalardaki yüksek kur ve yüksek enflasyon baskısı ekonomiyi ve halkı bunalma seviyesine getirdi. Gelirlerdeki artışlar yetersiz kalırken bilhassa temel tüketim mallarında, gıdada, elektrik ve doğalgazdaki devasa artışlar hem halkı hem sanayicileri olumsuz etkiledi. Gıda ithalatı mecburiyetinde olmamız, döviz üzerinde baskı oluştururken, paramızın değer kaybetmesi ürettiklerimizi dünya piyasa fiyatlarının altında elden çıkarmamıza sebebiyet vermekte. Çıta gittikçe açılırken hükümetin aldığı tedbirlerin ne derece şifa olacağı ve bu durumun ne kadar sürdürülebileceğinin cevabını bilen yok. Bu çerçeveden bakıldığında yeni hayatın Türkiye’de yaşayanlar için de pek iç açıcı olmadığını söylemek mümkün.
Umarız yanılırız ve her şey güllük gülistanlık olur.
Die Luftaufnahmen ähneln sich sehr: Würzburg nach seiner Zerstörung im
März 1945 und die Partnerstadt Caen nach der Bombardierung während der
Kämpfe in der Normandie. Diese Parallelität war einer der Gründe,
warum beide Städte vor 60 Jahren eine Partnerschaft eingegangen sind. Im
Zeichen des Friedens stand deshalb auch dieser Freitag bei der
Bürgerreise des städtischen Partnerschaftsbüros Würzburg
International.
Den Auftakt machte das Memorial in Caen, in dem nicht nur die
Geschehnisse um die Befreiung Caens nach der Invasion 1944 dokumentiert
sind, sondern auch der politische Weg in den Zweiten Weltkrieg in Europa
wie auch im Pazifik sowie das Leid, dass der Krieg über alle Länder
gebracht hat. Die vielen Zeitzeugenberichte oder auch persönlichen
Schicksale, die in der Ausstellung zu sehen sind, erinnerten manchen an
die eigene Familiengeschichte, wo man oft nicht über die Erlebnisse der
Eltern oder Großeltern sprach, die selbst oft den Krieg als Soldaten,
Flüchtling oder als Ausgebombte erlebt hatten.
Am Nachmittag besuchte die Gruppe schließlich die Invasionsstrände
Point du Hoc und Arromanche sowie den Soldatenfriedhof am Omaha Beach.
„Gerade in aktuellen Zeiten haben Völkerverständigung und
Städtepartnerschaften eine ganz besondere Rolle,“ spielte
Oberbürgermeister Christian Schuchardt auf den aktuellen Krieg in der
Ukraine an.