Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Batman'ın Kozluk ilçesinde 2017'de teröristlerin saldırısı sonucu 22 yaşında şehit olan öğretmen Şenay Aybüke Yalçın'ın hayatını ve öğretmenlik azmini beyazperdeye taşıyan, "Aybüke; Öğretmen Oldum Ben!" filminin galasına katıldı.
24 Kasım Öğretmenler Günü'nde yarın sinemaseverlerle buluşacak "Aybüke; Öğretmen Oldum Ben!" filminin galası, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, filmi, eşi Emine Erdoğan, şehit öğretmen Aybüke Yalçın'ın annesi Zehra, babası Sadık, kardeşi Aybars Yalçın ve filmin oyuncularıyla birlikte izledi.
Filmin bitiminde eşi Emine Erdoğan ile sahneye çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, şehit öğretmenin ailesi tarafından Aybüke Yalçın'ın kullandığı bağlama hediye edildi. Erdoğan, Yalçın'ın babasından bağlamayı öperek aldı.
TRT Genel Müdürü Mehmet Zahid Sobacı da Emine Erdoğan'a Aybüke Yalçın'ın simge fotoğrafında kullandığı sembolik kırmızı yazmayı ve minyatür bağlamayı takdim etti.
TRT Ortak Yapımı "Aybüke; Öğretmen Oldum Ben!" filminin galasına, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile filmde adı geçen şehit Kaymakam Muhammet Fatih Safitürk'ün eşi Ayşegül Safitürk ile şehit Uzman Çavuş Soner Fazlıoğlu'nun ailesi de katıldı.
Alman Anayasa Mahkemesi, 15 Ekim'de koalisyon hükümetinin Kovid-19 salgını döneminden (2021 bütçesinden) kalma 60 milyar avroluk kullanılmamış krediyi İklim ve Dönüşüm Fonu’na aktarma kararının Anayasa'ya aykırı olduğuna hükmetmişti.
Mahkemenin bu kararı, hükümeti harcama planlarını revize etmeye ve özel bütçe dışı fonları kısıtlamaya zorlamıştı.
Lindner, Berlin’de gazetecilere yaptığı açıklamada, mahkeme kararının ardından oluşan bütçe krizini hafifletmek amacıyla önümüzdeki hafta Bakanlar Kuruluna 2023 için ek bütçe sunacağını kaydetti.
Ardından gelecek yılın harcama planı konusunda hükümet ortaklarıyla görüşmelere başlamayı planladığını belirten Lindner, "Artık başta elektrik ve gaz tavanı olmak üzere harcamaları anayasal güvence altına alacağız. Bunun için bu ek bütçeye ihtiyaç var." ifadesini kullandı.
Öte yandan, Maliye bakanlığına göre Lindner’in ek bütçe teklifi Anayasa'daki borç freni mekanizmasının 2023 için askıya alınmasını da içerecek.
Christian Lindner, Almanya Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararının açıklandığı 15 Kasım'da, İklim ve Dönüşüm Fonu bütçesinin dondurulması talimatını vermişti.
Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller Partisi ve Hür Demokrat Parti'nin (FDP) oluşturduğu koalisyon hükümeti, mahkemenin kararının ardından 2023 ve 2024 federal bütçelerini Anayasaya uygun şekilde hazırlamaya çalışıyor.
Ekonomistlere göre mahkemenin kararı, federal hükümeti bu yasama döneminin en büyük ekonomi politikası sorunuyla karşı karşıya bıraktı.
Öte yandan, 2024 federal bütçesine ilişkin bugün yapılması planlanan oturum iptal edilmişti.
Irkçılığın kınanması ve benzer saldırıların unutturulmaması amacıyla düzenlenen programa, katliamda aile fertlerini kaybeden Arslan ailesi, Mölln Belediye Başkanı Ingo Schaeper, Türkiye'nin Hamburg Başkonsolosu Emine Derya Kara ve çok sayıda Möllnlü katıldı.
Kurpark'ta düzenlenen etkinlikte konuşan Hamburg Başkonsolosu Kara, korkunç saldırının üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen acının hala taze olduğunu belirtti.
Saldırının Almanya'daki diğer ırkçı saldırılar gibi hafızalarda yerini koruduğunu vurgulayan Kara, "Toplumumuzda derin yaralar açan bu gibi elim hadiselerin unutulmaması ve unutturulmaması, benzeri saldırıların gelecekte yaşanmaması için son derece önemlidir ve hepimizin asli sorumluluğudur." dedi.
Kara, demokratik toplumlarda yeri olmayan ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığına karşı siyasal, toplumsal ve yasal düzlemde tüm gerekli tedbirlerin alınması ve topyekün mücadele edilmesinin son derece önemli olduğunu kaydetti. Kara şöyle devam etti:
"Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Almanya'daki temsilcileri olarak, Almanya ile ilişkilerimizin en önemli boyutlarından birini teşkil eden ve 60 yıldan uzun bir süredir Almanya’ya ve Alman toplumuna birçok alanda yadsınamaz katkılarda bulunmuş olan vatandaşlarımızın hak ettikleri şekilde huzur, esenlik, refah içinde, Alman toplumuyla uyum içerisinde yaşamaları için Alman makamlarıyla işbirliğini sürdürmeye devam edeceğiz. Yabancı düşmanlığı ve ırkçılığın son bulması için karşılıklı saygı ve hoşgörünün toplumsal ilişkilerimizin temel prensibi haline getirilmesi ve zor zamanlarda dayanışma gösterilmesi son derece kıymetlidir."
Kundaklanan evde yaşamını yitiren Bahide Arslan'ın oğlu Faruk Arslan da yaptığı konuşmada 31 yıl önceki gibi acısının hala taze olduğunu belirterek, "53 yıldır Almanya'da yaşıyorum ve çok üzgünüm. 30 yıldır yüreğimde koca bir kara taş taşıyorum ve bundan kurtulamıyorum." dedi.
Bundan sonra da hiçbir zaman nefret ve şiddet istemediklerini dile getiren Arslan, "Hep beraber huzur ve barış içinde yaşamak istiyoruz. Esas amacımız bu." diye konuştu.
Kendilerini yalnız bırakmayanlara teşekkür eden Arslan, "Hiç kimse bize annem Bahide Arslan'ı kızım Yeliz'i ve yeğenim Ayşe'yi geri veremez. Hiçbir şey onları geri getiremez. Sizin sevginiz ile ayakta kaldık." ifadesini kullandı.
Arslan bir daha böyle acı olayların yaşanmaması için aşırı sağa karşı mücadelenin devam etmesi, Mölln faciasının unutulmaması ve unutturulmaması gerektiğini kaydetti.
Anma etkinliğinde söz alan, 23 Kasım gecesinde ambulans şoförlüğü yapan Peter Kelm de olaydan sonra yaşadığı travmayı atlamadığı için uzun yıllar psikolojik destek almak durumunda kaldığını anlattı.
Olay gecesi ilk önce yanan evde hamile bir kadını kurtardıklarını ifade eden Kelm, ancak ikinci eve de yangın için gittiklerinde Mölln'de neler olduğunu kendilerine sormaya başladıklarını söyledi.
Kelm, Bahide Arslan'ın kendi hayatı pahasına torunu İbrahim'i ıslak battaniyeye sararak kurtarılmasına vesile olduğunu da anlattı.
Gelecek yıl mart ayında Samsun'a gideceğini belirten Kelm, "Kundaklama benim hayatımda yaşadığım en büyük olaydı. Hayatını kaybedenlerin mezarlarına giderek onlarla sonunda vedalaşabileceğim." ifadelerini kullandı.
Anma etkinlikleri çerçevesinde Fatih Camisi'nde Kur'an-ı Kerim okundu.
31 yıl önce kundaklanan evin önüne gelen bazı vatandaşlar da buraya çiçek bırakarak hayatını kaybedenleri andı.
Mölln'de 23 Kasım 1992'de kundaklanan evde 10 yaşındaki Yeliz Arslan, 14 yaşındaki Ayşe Yılmaz ve 51 yaşındaki Bahide Arslan yaşamını yitirmişti.
Saldırıyı gerçekleştiren iki Neonazi, ömür boyu hapis cezası almalarına rağmen 15 yıl cezaevinde tutulduktan sonra serbest bırakılmışlardı.
Ministerpräsident Dr. Markus Söder und Innenminister Joachim Herrmann haben von der Bundesregierung weitere Maßnahmen gefordert, um die Zahl der Ausreisepflichtigen in Deutschland deutlich zu reduzieren. Bis Ende September seien in Bayern rund 40.000 Asylanträge vom Bundesamt für Migration und Flüchtlinge erfasst worden. "Das ist im Vergleich zum Vorjahr eine Steigerung von 97 Prozent", so Herrmann. Die aktuelle Gesamtschutzquote bei Asylanträgen von 51,9 Prozent zeige indes: „Etwa die Hälfte der jetzt irregulär ankommenden Menschen wird keinen Schutzstatus erhalten, sondern nach Ablehnung des Asylantrags vollziehbar ausreisepflichtig werden.“ Ministerpräsident Dr. Markus Söder: „In Bayern gilt das Prinzip von Humanität und Ordnung, unsere Behörden leisten vorbildliche Arbeit dank der guten Arbeit von Innenminister Joachim Herrmann. Aber auch unsere Kommunen sind an der Belastungsgrenze. Wir brauchen deshalb dringend eine Wende in der Migrationspolitik in Deutschland und Europa. Nur so werden wir den sozialen und den demokratischen Frieden wahren.“
Für Söder muss der Schutz der Außengrenzen wieder im Mittelpunkt stehen. „Für Rückführungen muss der Bund die Voraussetzungen weiter verbessern und mehr Abkommen mit Herkunftsstaaten schließen. Und finanzielle Anreize müssen verringert werden. Dafür muss der Bund Bürgergeld und Asyl entkoppeln. Wer sein Leben lang einbezahlt hat, muss besser stehen als jemand, der noch nie in unser System einzahlen konnte.“
Bayern hat bis zum 30. September 2023 insgesamt 1.711 Rückführungen durchgeführt, zehneinhalb Prozent mehr als Vorjahr. Hinzu kommen 8.700 freiwillige Ausreisen von ausreisepflichtigen Ausländern. Herrmann: „Insgesamt erreichen wir bis Jahresende voraussichtlich, dass in diesem Jahr 13.000 Ausreisepflichtige unser Land wieder verlassen. Wir müssen dennoch die Zahl der Rückführungen deutlich erhöhen." Wer wirklich schutzbedürftig sei, dem werde auch geholfen, so Herrmann. „Aber Ausländerinnen und Ausländer, die kein Bleiberecht in Deutschland haben und entgegen ihrer Rechtspflicht nicht freiwillig ausreisen, müssen unser Land verlassen und werden konsequent abgeschoben.“ Er sei fest davon überzeugt: Nur, wenn abgelehnte Asylbewerber ohne Bleiberecht konsequent zurückgeführt werden, könne es gelingen, die Akzeptanz des Asylsystems in der Gesellschaft dauerhaft zu erhalten.
„Die jetzt mit dem so genannten „Rückführungsverbesserungsgesetz“ vorgeschlagenen Änderungen sind nach Auffassung der bayerischen Staatsregierung noch nicht ausreichend“, so der bayerische Innenminister. Die Bundesregierung selbst rechne damit, dass mit den angekündigten Maßnahmen deutschlandweit 600 zusätzliche Abschiebungen im Jahr realisiert werden können. Herrmann: „Das ist nicht der große Stil, den der Kanzler angekündigt hat.“ Um der Dimension gerecht zu werden, brauche es aber deutlich mehr, wie etwa die Ausweitung sicherer Herkunftsstaaten. „Wir brauchen jenseits von Georgien und Moldau mehr sichere Herkunftsstaaten, um Asylverfahren wirksam zu beschleunigen“, fordert Herrmann darüber hinaus. „Ich denke da vor allem an Algerien, Marokko, Tunesien, Indien und Armenien.“
Außerdem brauche es statt Sonderaufnahmeprogrammen vollziehbare Rückführungsabkommen, gerade mit den großen und schwierigen Asylherkunftsländern. Diese könne nur der Bund abschließen.
Ob nationale Asylverfahren künftig in Drittstaaten durchgeführt werden können, prüfe die Bundesregierung bereits seit zwei Jahren, nachdem sie es in ihren Koalitionsvertrag aufgenommen hat: „Das dauert zu lange. Die Zeit drängt“, so Herrmann. Um Abschiebungen deutlich zu erleichtern und zu beschleunigen, sprach sich der Bayerische Innenminister auch für Bundesausreisezentren an den großen deutschen Flughäfen aus.
Schließlich fordert die Staatsregierung, dass Zuzugsanreize und soziale Pull-Faktoren nach Deutschland reduziert werden müssen. Bayern hat deshalb die Einführung einer Bezahlkarte beschlossen und die Ausschreibung bereits veröffentlicht. Die Bereitschaft zur freiwilligen Ausreise könnte nach Ansicht des bayerischen Innenministers auch dadurch gesteigert werden, dass Geldleistungen an rechtskräftig abgelehnte und vollziehbar ausreisepflichtige Asylbewerber deutlich reduziert werden.
Türk Devletleri Teşkilatı Diaspora İşlerinden Sorumlu Bakanlar ve Kurum Başkanları Beşinci Toplantısı Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te gerçekleştirildi.
Kırgızistan Çalışma, Sosyal Güvenlik ve Göç Bakanı Gülnara Baatırova’nın ev sahipliğinde yapılan toplantıda, hükümetlerin göç ve diasporaya yönelik çalışmalarına, eylem planlarına, eğitim, sağlık ve ekonomik açıdan karşılaştıkları sorunlara dikkat çekildi ve Gazze’de yaşanan gelişmeler gündeme geldi.
Toplantının açılış konuşmasını Kırgızistan Çalışma, Sosyal Güvenlik ve Göç Bakanı Gülnara Baatırova yaptı. Baatırova, Kırgız diasporasının sorunları için Bişkek’te her iki yılda bir "Vatandaşlar" adıyla forum tertiplediklerini ,bunun yanında ise bir danışma kurulu kurduklarını söyledi.
Türk Devletleri Teşkilatı’na üye ülke diasporaları arasındaki iş birliğinin güçlendirilmesinin gerekliliğini söyleyen Baatırova, "Bizim tarihi köklerimiz, geleneklerimiz ve aktif ilişkilerimiz var. Bütün bunlar güçlü ilişkilerimizin temeli olacaktır” diye konuştu.
Azerbaycan Devlet Diaspora Komitesi Başkanı Fuad Muradov da Türk dünyasında yaşayan soydaşlarının ana dillerinde eğitim görmelerine önem verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Kazak diasporası ile ilgili çalışmak için kurulan Otandastar Vakfı Başkanı Abzal Saparbekuli ise "www.kazalem.kz" adlı internet portalı kurduklarını belirterek, özellikle Kazakistan vatandaşı olmayan etnik Kazaklara, eski yurttaşlara, yurt dışında yaşayan, çalışan veya okuyan Kazakistan vatandaşlarına çeşitli dillerde bilgi ve çevrim içi hizmetler sunduklarını söyledi.
Özbekistan Vatandaşlar Vakfı Başkanı Odiljon Sattarov da konuşmasında, düzenledikleri çeşitli etkinlikler ile yurt dışındaki vatandaşlarla irtibatı sürdürmeye çalıştıklarını söyledi.
“HUZUR VE SELAMET İÇİNDE BİR DÜNYA ARZU EDİYORUZ”
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkanı Abdullah Eren, yaptığı konuşmasında Gazze’de yaşayan gelişmelere dikkat çekerek “Türk dünyasıyla, Filistin’le, tüm kardeşlerimizle adil bir düzen, huzur ve selamet içinde bir dünya arzu ediyoruz” dedi. Dünyanın en büyük diasporalarının başında Filistin diasporasının geldiğini belirten Eren, Gazze'de yaşananlara yönelik Türk ve İslam dünyasının acilen ortak tavır sergilemesi gerektiğinin altını çizdi.
Türk Devletleri Teşkilatı’na üye ülkeler ve kardeş topluluklarla barış ve istikrara dayalı adil bir düzen, huzur ve selamet içinde yepyeni bir dünyayı inşa etme gayreti içinde olduklarını anlatan Eren, "Ümit ediyorum ki bu dünya hepimizin ortak gayretleri ve samimi çalışmalarıyla bizlere olmasa bile bu bilinçle büyüyecek bizden sonraki kuşaklara nasip olacaktır” dedi.
YTB TÜRK DÜNYASINA KATKI SUNMAYA DEVAM EDİYOR
YTB’nin yürüttüğü Türkiye Bursları programı ile halihazırda Türkiye'de Türk dünyasından 2 bine yakın öğrenciye eğitim için burs verildiğini hatırlatan Eren, Türk Devletleri Teşkilatı bünyesinde ortak burs programının kurulmasını ve 2024 yılında, 11 Kasım Türk Devletler Teşkilatı Milli Ağaçlandırma Günü'nde Azerbaycan'ın Karabağ bölgesinde anti terör operasyonundaki şehitler adına sembolik bir hatıra ormanı oluşturulmasını önerdi.
Eren, ilki Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de yapılan TDT Diaspora Gençlik Forumu'nun ikincisinin, YTB'nin ev sahipliğinde 2024 yılında Türkiye'de yapılacağını bildirdi.
Genel Sekreter Ömüraliyev de diaspora ile iş birliği konularında Türkiye'nin geniş tecrübesinden yararlanılması gerektiğini dile getirdi.
Unter Federführung des Polizeipräsidiums Oberbayern Nord und der Generalstaatsanwaltschaft München hat heute eine bundesweite Durchsuchungsaktion gegen Reichsbürger stattgefunden. Laut Bayerns Innenminister Joachim Herrmann und Justizminister Georg Eisenreich wird wegen des Verdachts auf Bildung einer kriminellen Vereinigung ermittelt. "Die Reichsbürgergruppierung hat im großen Stil bundesweit staatliche Einrichtungen beleidigt und teilweise massiv bedroht, hauptsächlich über Social Media", erklärte Herrmann. "Zu konkreten Übergriffen ist es laut den Erkenntnissen unserer Ermittler bislang nicht gekommen." Der Innenminister machte deutlich, dass das konsequente Vorgehen gegen kriminelle Reichsbürger eine hohe Priorität hat: "Reichsbürger können nicht nur skurrile Spinner, sondern auch gefährliche Straftäter sein, die vor nichts zurückschrecken. Deshalb gehen unsere Ermittler jedem Verdacht nach und schreiten ein, bevor es zu weiteren Eskalationen kommt." Justizminister Eisenreich: "Die Täter haben sich über ein Telegram-Netzwerk organisiert. Telegram ist ein Massenmedium, das auch Reichsbürger und Rechtsextreme anzieht. Wir müssen solche Dienste stärker kontrollieren. Dafür setzt sich Bayern schon seit langem mit verschiedenen Anträgen unter anderem bei der Justizministerkonferenz ein."
Laut Herrmann ist der mutmaßliche Rädelsführer im Landkreis Fürstenfeldbruck wohnhaft. Nachdem Ermittler bereits im Vorfeld bei ihm durchsucht hatten, war er heute nicht von Durchsuchungsmaßnahmen betroffen. Nach Herrmanns Worten wurden zwei Objekte in Bayern in den Landkreisen Kempten und Rosenheim durchsucht sowie zehn in Baden-Württemberg, je zwei in Hessen, Nordrhein-Westfalen und Schleswig-Holstein und je ein Objekt in Brandenburg, Hamburg und Niedersachen. Die Ermittlungen richten sich gegen 20 Beschuldigte im Alter zwischen 25 und 74 Jahren. Bundesweit waren rund 280 Einsatzkräfte eingebunden, darunter auch Spezialkräfte. Nach jetzigem Stand wurden zahlreiche Beweismittel, darunter eine PTB-Waffe, Reizstoffgeräte sowie Smartphones und Computer sichergestellt. "Alle Beweismittel werden akribisch ausgewertet", kündigte Herrmann an. "Dadurch erhoffen sich unsere Ermittler eine weitere Aufhellung des Reichsbürgerumfelds." Folgeermittlungen seien nicht ausgeschlossen.
Nach der Auswertung prüft die Staatsanwaltschaft in jedem Einzelfall, ob ausreichende Beweise für eine Anklage vorliegen. Eisenreich: "Wer unseren Rechtsstaat leugnet und die Grenze zum Strafrecht überschreitet, muss jederzeit mit unangemeldetem Besuch von Polizei und Staatsanwaltschaft rechnen. Das Urteil sprechen am Ende Richterinnen und Richter in richterlicher Unabhängigkeit."
Wie der Innenminister deutlich machte, sind die bayerischen Sicherheitsbehörden bei Reichsbürgern äußerst wachsam. Mit Stand 30. September 2023 gelten in Bayern 5.549 Personen als Reichsbürger, 189 Personen mehr als Ende 2022. Bis zu 470 Anhänger zählen zum 'harten Kern', der seine Ideologie insbesondere durch aggressives Auftreten gegenüber staatlichen Institutionen und Bediensteten zum Ausdruck bringt. 450 Personen gelten als gewaltorientiert, wobei sich dies vor allem in Erpressungsdelikten oder in gewaltbefürwortenden Äußerungen niederschlägt.
BRÜKSEL/STRAZBURG (AA) - Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, Rusya ile savaşan Ukrayna'yı desteklemek için bu ülkeye Mart 2024'e kadar 1 milyon top mermisi sağlama taahhüdünün yerine getirilemeyeceğine yönelik açıklamalara rağmen bu sözünden vazgeçmek istemiyor.
AB Komisyonunun sanayi üretiminden sorumlu üyesi Thierry Breton, Fransa'nın Strazburg kentindeki Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda, AB'nin Ukrayna'ya Mart 2024'e kadar 1 milyon top mermisi verme taahhüdündeki son durumla ilgili oturumda, milletvekillerinin sorularını cevapladı.
Breton, bahara kadar Avrupa ülkelerinin 152 milimetre ve 155 milimetrelik top mermilerinde üretim kapasitesinin 1 milyon adete çıkarılması hedefini tutturacaklarını belirterek "Bu mühimmatı Ukrayna'ya sağlamayı ümit ediyoruz. Bu taahhüdü yerine getireceğimi söylüyorum." dedi.
AB ülkelerin bu mühimmatı öncelikle kendi stoklarından, ardından ortak alımlarla tamamlayacağını belirten Breton, "Durumun ne olacağını görmek için baharı bekliyoruz." diye konuştu.
Breton, Avrupa'daki top mermisi üretim kapasitesini yıl sonunda 1,4 milyon adete kadar çıkarmayı hedeflediklerini bildirdi.
Bazı Avrupalı yetkililer, son aylarda AB'nin verdiği sözün tutulamayacağına yönelik endişelerini dile getiriyordu.
Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, geçen hafta yaptığı açıklamada, Ukrayna'ya söz verilen mühimmatın marta yetişmeyeceğini söylemişti.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise bugüne kadar AB ülkelerinin kendi stoklarından Ukrayna'ya 300 bin mermi gönderdiklerini açıklamıştı.
AB, mart ayında, Ukrayna'nın Rusya ile savaşta en çok ihtiyaç duyduğu mühimmat tiplerinden olan 155 milimetre top mermilerinin temini konusunda taahhüdünü dile getirmiş ve 1 milyon merminin 1 yıl içinde temin edileceğini açıklamıştı.
BRÜKSEL (AA) - Avrupa Parlamentosu (AP) milletvekillerinden bazıları, İsrail'in Gazze'deki eylemlerini "uluslararası hukukun ihlali", "soykırım", "etnik temizlik" olarak niteleyerek, Avrupa Birliği'ni (AB) sessiz kalarak çifte standart uygulamakla suçladı.
AP Genel Kurulunda, AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve AB Komisyonunun insani yardımlardan sorumlu üyesi Janez Lenarcic'in katılımıyla "Gazze" konulu oturum düzenlendi.
"Gazze'deki insani durum, esirlerin serbest bırakılması ve acil insani ateşkes, Orta Doğu'da barış ve güvenlik beklentileri" başlıklı oturumda konuşan Borrell, "İsrail'in kendini savunma hakkını tanımak ve aynı zamanda Gazze ve Batı Şeria'da sivillerin başına gelenlere öfke duymak mümkün olmalı. Filistinlilerin bir devlete sahip olma hakkını savunmak mümkün olmalı ve bu Yahudi düşmanlığı olarak tanımlanmamalı." diye konuştu.
Borrell, "Gazze'den İsrail'e yönelik ayrım gözetmeyen roket saldırıları da uluslararası insancıl hukukun ihlalidir. Suya, elektriğe ve temel ihtiyaçlara erişimin engellenmesinin de uluslararası insancıl hukuku ihlal ettiğini ilk söyleyenlerden biriydim." dedi.
AB'nin durumdan son derece kaygılı olduğunu belirten Borrell, "Ancak (AB içinde) ortak bir tutum olmadığında Yüksek Temsilci bunu temsil edemez. Ama onu inşa etmek için çalışmaya devam eder. Biz de bu çatışmanın askeri bir çözümü olmayacağı inancıyla bunu yapmaya çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.
- AP milletvekillerinden İsrail ve AB yönetimine sert eleştiriler
Oturumda söz alan AP milletvekillerinden bazıları, İsrail'in Gazze'deki saldırılarını "etnik temizlik", "soykırım" olduğu gerekçesiyle eleştirirken, AB'yi, tutumunun çifte standart arz etmesi nedeniyle suçladı.
Sol Gruptan Fransız milletvekili Manon Aubry, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara insani ara verecek uzlaşmaya değinerek, şunları kaydetti:
"Sadece bir ara ile yetinilemez. Kalıcı bir ateşkes olmalı. Çocuklarını kaybeden binlerce ebeveyne ne diyeceğiz? Çocuklarının 'sivil zayiat'a uğradığını mı? İsrail ile ateşkese girmememiz gerektiğini mi? Rusya'ya yönelik 12. yaptırım paketiyle ilgilenmeliyiz ama aynı zamanda İsrail'in Gazze'ye karşı işlediği savaş suçlarına karşı hiçbir şey yapılmadığını nasıl açıklayabiliriz? Bu kabul edilemez. Batı Şeria'da yerleşimlerin hiçbir sınırı yokmuş gibi görünüyor. Her gün Filistinliler saldırıya uğruyor, kötü muamele görüyor, dövülüyor ve topraklarından sürülüyor. Bu bir tür etnik temizliktir."
Sol Gruptan İspanyol milletvekili Manu Pineda da "Bu Parlamento ateşkes çağrısında bulunmayı reddetti. Hatta bunu görüşmeyi bile reddetti. Orada şimdi İsrail tarafından 14 binden fazla insan öldürüldü. 5 binden fazla çocuk, 3 binden fazla kadın. 6 bin insan Gazze'deki yıkımın kalıntıları arasına gömüldü. Bu soykırımın sadece ilk üç haftasında, Gazze'de geçen yılın tamamındaki çatışmalarda ölen çocuk sayısından daha fazla çocuk öldü. AP ve AB'nin ateşkes istemesi için daha kaç Filistinli çocuğun İsrail bombaları tarafından öldürülmesi gerekiyor?" değerlendirmesinde bulundu.
Bağımsız İtalyan milletvekili Dino Giarruso, "Ayrım gözetmeyen saldırılarda ölen çocuklar, erkek, kadın, siviller, sırf Filistinli oldukları için öldürülüyor. Buna yenidoğanlar da dahil. Hastanelerin elektriğini kestikleri için kuvözlerdeki yenidoğan bebekler ölüyor. İşte Filistin'de olanlar bunlar. Bunların tamamı (İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu'nun sorumluluğundadır. Bu mecliste bu insan hakları ihlallerinin, terörünün kınanmasını istedim ama hiçbir şey olmadı." diye konuştu.
Yeşiller Grubundan İrlandalı milletvekili Grace O'Sullivan ise AB liderlerine seslenerek, şunları söyledi:
"Ateşkes çağrısı yapmakta başarısız oldunuz. Uluslararası hukuk ihlallerine tepki vermekte başarısız oldunuz. Gazze yıkıntılar içinde kalırken, Batı Şeria'daki yerleşim birimleri genişlemeye devam ediyor. Netanyahu ve onun aşırı sağ hükümeti sessizliğiniz karşısında daha da cesaretlendi. Artık kalıcı bir ateşkes talep edin ve yerleşimlerle yapılan ticareti durdurun. Artık Filistin devletini tanıyın. AB suç ortağı değil, cesur olmalı."