Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Wechsel in Klinik für Allgemein-, Viszeral- und Thoraxchirurgie Dr. Ulrich Linnemann hat kommissarisch
die ärztliche Leitung übernommen...
Die Klinik für Allgemein-, Viszeral- und Thoraxchirurgie am Klinikum Nürnberg hat einen neuen Chef: Dr. Ulrich Linnemann hat kommissarisch die ärztliche Leitung übernommen. Er folgt Prof. Dr. Hubert Stein nach, der das Klinikum Nürnberg im März aus persönlichen Gründen einvernehmlich verlassen hat.
Das Klinikum Nürnberg verliert durch den Weggang von Prof. Dr. Stein einen sehr kompetenten Chirurgen mit hoher Expertise, bedankt sich für seine Tätigkeit und wünscht ihm für die Zukunft alles Gute. Da das Klinikum Nürnberg aber insbesondere in der Allgemein-, Viszeral- und Thoraxchirurgie auf ein hervorragendes Mediziner*innen-Team und hochqualifizierte Oberärzt*innen zurückgreifen kann, kann die medizinische Behandlung und Betreuung der Patient*innen weiterhin auf höchstem Niveau sichergestellt werden.
Dr. Ulrich Linnemann hat im März die kommissarische ärztliche Leitung der Klinik für Allgemein-, Viszeral- und Thoraxchirurgie übernommen. Der hochqualifizierte Facharzt für Chirurgie und Leiter des Bereichs endokrine Chirurgie ist dem Klinikum Nürnberg seit Langem verbunden. Er war bislang als Leitender Oberarzt tätig. Patientinnen und Patienten können sich auch in der Übergangszeit bis zur Neubesetzung der Chefarzt-Stelle darauf verlassen, dass ihnen weiterhin größte medizinische Expertise zuteil wird.
Das Nachbesetzungsverfahren wird in Kürze beginnen.
Herr Prof. Dr. Stein hatte die Funktion des Chefarztes im September 2008 übernommen. Aus persönlichen Gründen hat er das Klinikum Nürnberg nun im Einvernehmen mit dem Vorstand verlassen. „Nach nunmehr fast 14 Jahren als Chefarzt eines kommunalen Krankenhauses möchte ich mich nochmals umorientieren und neue Projekte in Angriff nehmen. Ich wünsche dem Klinikum Nürnberg, insbesondere der Klinik für Allgemein-, Viszeral- und Thoraxchirurgie, alles Gute“, sagt er.
Das Klinikum Nürnberg ist eines der größten kommunalen Krankenhäuser in Deutschland und bietet das gesamte Leistungsspektrum der Maximalversorgung an. Mit 2.233 Betten an zwei Standorten (Klinikum Nord und Klinikum Süd) und 7.000 Beschäftigten versorgt es knapp 100.000 stationäre und 170.000 ambulante Patienten im Jahr. Zum Klinikverbund gehören zwei weitere Krankenhäuser im Landkreis Nürnberger Land.
Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität in Nürnberg wurde 2014 gegründet und ist zweiter Standort der Paracelsus Medizinischen Privatuniversität in Salzburg. In Nürnberg werden jährlich 50 Medizinstudierende ausgebildet. Das Curriculum orientiert sich eng an der Ausbildung der amerikanischen Mayo-Medical School. Die Paracelsus Medizinische Privatuniversität kooperiert zudem mit weiteren wissenschaftlichen Einrichtungen im In- und Ausland.
DİTİB Yayınevi, “Namaz ve Oruç İlmihali ile Tek İslam: Temel Esaslar” isimli iki önemli Almanca eseri okuyucuların istifadesine sundu.
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir prestij çalışması olan dört ilmihal serisinin ilk iki kitabı “Namaz ve Oruç İlmihali“ ile yanlış İslam görüşüne reddiye ve düzeltme mahiyetinde “Tek İslam: Temel Esaslar“ isimli eserler, Sosyal Dayanışma Merkezi (ZSU) mütercim ve editörlük biriminin uzun ve titiz çalışması sonucunda Almanca olarak yayın hayatına kazandırıldı.
Dr. Ahmet İnam editörlüğünde uzman tercüme heyeti tarafından Almanca çevirisi tamamlanarak yayın dünyasına kazandırılan iki önemli esere okuyucular, ZSU-SHOP https://www.zsu-shop.de üzerinden ulaşılabilecek.
Namaz ve Oruç İlmihali
Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından dört kitaptan oluşan ilmihaller serisinin ilk iki kitabı, sahih temele dayanan, birçok detayları ihtiva etmesi ve geniş bilgi sunması açısından da önemli ve faydalı Almanca eser.
Namaz İlmihali
Namaz İlmihali Eseri, bir giriş ve yedi bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümü ibadet ve önemi; diğer bölümlerde de; namazın dindeki yeri ve önemi, namazın çeşitleri, namazın farz vacip ve sünnetleri, namazların kılınışı, cemaatle namaz, namazların kazası, seferilikte namaz ve namazların cem ile kılınması, hastalık ve özürlülük halinde namaz, namazla ilgili sûre, duâ ve tesbîhât konuları işlenmiştir.
Oruç İlmihali
Oruç İlmihali eseri, bir giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde ‘Ramazan ayı ve fazileti’, diğer bölümlerde de; oruç ibadeti, önemi ve fazileti, orucun farz oluşu ve çeşitleri, oruçla ilgili dinî hükümler, Ramazan ve oruç sevinci: Bayram konuları işlenmiştir.
Her iki eserin sonunda bir de Almanca terimler sözlüğü bulunmaktadır.
Tek İslam – İç Perspektif: Temel Esaslar
Bu eser Almanya’daki akademik dünyada ve sair çevrelerde yanlış İslam görüşüne reddiye ve düzeltme mahiyetinde özgün bir çalışmadır. Almanya’daki çarpık İslam algısını düzeltmeye, İslam ile ilgili yanlış bilgilerin yerine doğruları ortaya koyan bir eserdir.
BERLİN (AA) - Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşın Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinde de belli bir dinamiğin doğmasına neden olduğunu söyledi.
Faruk Kaymakcı, Almanya'nın başkenti Berlin'deki temaslarının ardından Türk gazetecilere değerlendirmelerde bulundu.
Bakan Yardımcısı, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı savaşa değinerek, "Aslında hiçbir gerekçesi olmayan, meşru hiçbir tarafı olmayan ve bir kışkırtmaya dayanmayan savaşın yaratmış olduğu ortam Türkiye-AB ilişkilerinde de belli bir dinamiğin doğmasına neden oldu." dedi.
Türkiye'nin Ukrayna'da akan kan ve şiddetin durdurulması için çabalarını sürdürdüğünü ifade eden Kaymakcı, ateşkes ve insani koridorların açılması için çabaların sürdüğünü söyledi.
Avrupa güvenlik, savunma sisteminin ve NATO'nun böyle bir saldırı karşısında caydırıcı olamamasının birçok soru işaretini beraberinde getirdiğine dikkati çeken Kaymakcı, "Daha güçlü bir NATO ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Mekanizması özellikle Türkiye gibi Avrupa'nın en büyük ekonomik güçlerinden biri olan ve NATO'nun ikinci büyük askeri gücü olan Türkiye gibi ülkelerin bu sistemin içinde olmasıyla mümkün olabilir. Aslında bu savaş ve bunun yarattığı gerginlik Türkiye'nin Avrupa'nın güvenlik ve savunması açısında kati önemini bir kez daha ortaya çıkardı." diye konuştu.
Kaymakcı, Daimi Yapılandırılmış İşbirliği (PESCO) konusunda Brüksel'de AB Dış ilişkiler servisinde güvenlik ve savunma konularından sorumlu sekreter yardımcısıyla görüştüğünü aktararak, şunları dile getirdi:
"PESCO'ya Türkiye'nin katılımına daha sıcak bakıldığını gördüm. Umarız Türkiye AB ilişkilerini gelişmesi, iş birliğini artması için savaşlara ihtiyaç olmaz. Almanya ve AB'den edindiğim izlenim Türkiye'nin güvenlik ve savunma konularına bu gelişmelerden sonra daha hızlı dahil edilme potansiyeli gelişti. Umarız hem PESCO'ya katılımı hem NATO ile AB arasında güvenlik konusunda iki tarafa uygun mutabakat oluşması önemli. NATO Stratejik Konseptini güncelliyor. AB ile Stratejik bir pusula onaylandı. Dolayısıyla Türkiye NATO ülkesi olarak yerini hem NATO içinde hem de Avrupa sistemi içerisinde korumalı ve bu sisteme katkıda bulunabilmeli. Son gelişmeler bu süreci daha da kolaylaştıracak ve önünü açacak."
Almanya Başbakanı Olaf Scholz'ün Türkiye ziyaretinin son derece önemli olduğunu kaydeden Kaymakcı, ziyaretin iki ülke arasında güven ve diyaloğun artmasına katkıda bulunduğunu söyledi.
Kaymakcı, Almanya ile ticaret hacminin 50 milyar dolara çıkarılmasının hedeflendiğini belirterek, Berlin'deki temaslarında Almanya'daki Türk toplumunun gündeminde olan konuları da karşılıklı güven içerisinde ele aldıklarını anlattı.
Alman hükümetinin koalisyon protokolünde Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerine de atıfta bulunulduğuna işaret eden Kaymakcı, "Katılım müzakerelerine yapılan atıf, eğer Türkiye Kopenhag kriterleri konusunda daha ileri adım atabilirse Türkiye'nin katılım müzakereleri yeniden canlanacak. Dün ve bugün görüştüğümüz Alman bürokrat ve siyasetçilerden bunları duyduk." dedi.
Avrupa'nın Rusya'ya karşı yaptırımlarına da değinen Kaymakcı, şunları söyledi:
"Doğal gaz ve enerji hassas bir alan. Rusya'ya olan bağımlılık son derece yüksek. AB 2050 yılı sonu itibarıyla karbon nötr bir Avrupa kıtası oluşturmak istiyor. Rusya savaşının başlattığı enerji güvenliği endişesi nedeniyle AB enerji kaynaklarını çeşitlendirme arayışına girdi. Bu süreçte de aslında Türkiye Avrupa kıtasının 4 temel enerji tedarik ayağından birine sahip. Güney Gaz Koridoru. Bunun güçlendirilmesi, GGK'nın kapasitesinin tam anlamıyla kullanılması Avrupa kıtasının enerji güvenliğinde rahatlamaya vesile olacak. Şu an kapasite 8 milyar metreküp ile başladı 32 milyar metreküpe kadar gidebilen bir boru hattı. Orta Asya'dan ilave gaz Irak'tan hatta Doğu Akdeniz'den hidrokarbon kaynakları eklenebilirse AB açısından önemli bir enerji güvenliği ayağı olacak. Gelecek ilave gazla Avrupa'nın enerji güvenliğine katkıda bulunacak. Bu bakımdan Türkiye’nin Avrupa kıtası açısından önemi bir kez daha ortaya çıktı. "
Kaymakcı, Kıbrıs'taki iki toplumun Doğu Akdeniz'deki doğal gaz kaynaklarıyla ilgili adım atmaları halinde Türkiye-Yunanistan ve Türkiye-AB ilişkilerinde de önemli gelişmelere vesile olabileceğini kaydetti.
Im Tiergarten Nürnberg gibt es Nachwuchs bei bedrohten Säugetierarten. In den letzten Wochen haben die Kaffernbüffel, die Przewalski-Pferde und die Mendesantilopen jeweils ein Junges geboren. Besucherinnen und Besucher können die Jungtiere aktuell auf den jeweiligen Außenanlagen sehen. Alle Arten gelten als bedroht beziehungsweise potentiell bedroht – jeder Nachwuchs trägt deshalb dazu bei, diese Tierarten zu erhalten.
Die Zucht der Nürnberger Kaffernbüffel, Przewalski-Pferde und Mendesantilopen wird im EAZA Ex situ Programm (früheres Europäisches Erhaltungszuchtprogramm EEP) koordiniert. In diesen Programmen züchten Zoos und Wildparks koordiniert Tierarten, um stabile Populationen außerhalb ihres natürlichen Lebensraums aufrechtzuerhalten. So soll auch das Aussterben von stark gefährdeten Arten verhindert werden. Bei den Przewalski-Pferden engagiert sich der Tiergarten auch in Projekten im natürlichen Lebensraum der Tiere.
"Die Zerstörung von Lebensräumen, der menschengemachte Klimawandel und die Wilderei sind die treibenden Ursachen für das Aussterben von immer mehr Tierarten", sagt Jörg Beckmann, Biologischer Leiter und stellvertretender Direktor des Tiergartens. "Immer wichtiger wird deshalb die Zucht in menschlicher Obhut. Mit Erhaltungszuchtprogrammen können wir Tierarten erhalten, ihre Bestände stützen und sie unter bestimmten Umständen auch wieder in ihrem ursprünglichen Lebensraum ansiedeln. Durch die kontrollierten Bedingungen sind Zoos auch von zentraler Bedeutung für die Forschung."
Kaffernbüffel: Imposanter Vertreter der afrikanischen Tierwelt
Ein kleiner Kaffernbüffel-Bulle ist am 1. März 2022 im Tiergarten zur Welt gekommen. Mit dem Nachwuchs ist die Herde auf sechs Tiere angewachsen. Das Jungtier lässt sich auch schon häufig auf der Anlage neben der Afrika-Weide blicken, meist zusammen mit seiner Mutter, die 2001 im Tiergarten geboren wurde.
Kaffernbüffel (Syncerus caffer) kommen in den Savannen und Wäldern südlich der Sahara vor. Charakteristisch sind ihre gewaltigen Hörner, die in der Kopfmitte aneinanderstoßen. Sie zählen zu den bekanntesten Tieren Afrikas und fungieren demensprechend als Botschafter für den Arten- und Naturschutz in den afrikanischen Savannen. Die Weltnaturschutzunion IUCN stuft den Kaffernbüffel als "potentiell gefährdet" ein. Neben der Rinderpest führten auch Lebensraumverluste und die teils illegale Jagd zu Rückgängen. In europäischen Zoos kommt die Art nur selten vor. In Deutschland hält neben dem Tiergarten Nürnberg nur der Tierpark Berlin weitere Individuen.
Przewalski-Pferde: Mit erfolgreicher Zucht und Auswilderung vor dem Aussterben bewahrt
Etwa zwei Wochen vor der Geburt des Kaffernbüffels gab es im Tiergarten auch Nachwuchs bei den Przewalski-Pferden: Mitte Februar kam ein kleiner Hengst zur Welt. Die Herde ist damit auf zwölf Tiere angewachsen.
Die Przewalski- oder auch Urwildpferde (Equus caballus przewalskii) sind die Vorfahren aller Hauspferderassen. Ursprünglich in ganz Eurasien verbreitet, galten sie zwischenzeitlich in der Natur als ausgerottet. Durch Nachzuchten in Zoos und erfolgreiche Auswilderungsprojekte konnte die Art erhalten und wieder angesiedelt werden. IUCN stuft das Przewalski-Pferd heute als "stark gefährdet" ein, wobei die Vorkommen wieder wachsen.
"Die Erfolgsgeschichte der Przewalski-Pferde ist ein gutes Beispiel für das Artenschutzpotential von Zoos. Es zeigt, wie wichtig lokale, nationale und globale Kooperationen für den Erhalt der Biodiversität sind", sagt Jörg Beckmann.
So ist der Tiergarten Nürnberg Gründungsmitglied der International Takhi Group (ITG), die sich dem Schutz der Przewalski-Pferde in einem Gebiet im Westen der Wüste Gobi in der Mongolei verschrieben hat. Seit der Gründung vor mehr als 20 Jahren unterstützt der Tiergarten das internationale Projekt finanziell. Auch hier in der Region setzt sich der Tiergarten für die Wildpferde ein: Mit einem Beweidungsprojekt im Naturschutzgebiet Tennenloher Forst bei Erlangen. Seit fast 20 Jahren beweiden dort Przewalski-Pferde aus dem Tiergarten Nürnberg und dem Münchner Tierpark Hellabrunn die offenen Sandlebensräume. Die Wildpferde sorgen als "vierbeinige Landschaftspfleger" dafür, dass der Pflanzenbewuchs zurückgehalten wird und die ökologisch wertvollen Sandflächen offenbleiben.
Mendesantilope: Nur noch wenige Dutzend Tiere in der Natur
Neben den Kaffernbüffeln und Przewalski-Pferden gab es auch bei den Mendesantilopen Nachwuchs. Hier wurde Anfang Februar ein kleiner Bulle geboren. Der Tiergarten Nürnberg hält damit neun Tiere dieser stark gefährdeten Art.
Der natürliche Lebensraum der Mendesantilopen (Addax nasomaculatus) sind die Wüsten und Halbwüsten Nordafrikas. Durch die Zerstörung des Lebensraums und unkontrollierte Jagd ist die Antilopenart stark gefährdet und gilt laut Weltnaturschutzunion IUCN inzwischen als "vom Aussterben bedroht". In freier Wildbahn sind aktuell nur noch wenige Dutzend Tiere anzutreffen. Mit Nachzuchten in Zoos konnten erfolgreiche Wiederansiedlungsprojekte in Reservaten gestartet werden.
Vor knapp zwei Jahren hat der Tiergarten die Anlage der Mendesantilopen aufwendig umgestaltet. Dabei entstand eine Gemeinschaftsanlage mit den ebenfalls vom Aussterben bedrohten Somali-Wildeseln. Beide Tierarten kommen in ähnlichen Lebensräumen vor und können deshalb gut zusammen gehalten werden. Ziel der Baumaßnahme war es, den natürlichen Lebensraum der Tiere so gut wie möglich nachzubilden. Und auch die Besucherinnen und Besucher profitieren von der Umgestaltung: Sie können nun besonders nah an die Tiere heran und haben direkt neben der Anlage attraktive Sitzgelegenheiten.
İSTANBUL (AA) - Dünyanın önde gelen otomotiv gruplarından Stellantis, ortak çalışmaları ve elektrikli mobiliteye yönelik yatırımlarını sürdürüyor.
Şirket açıklamasına göre, yaptığı ortaklıklar ile İtalya'daki Termoli tesisini yeni bir batarya tesisine dönüştürmek için çalışan Stellantis, bu doğrultuda Automotive Cells Company (ACC) ile iş birliği yapıyor.
ACC'nin büyüme stratejisini de destekleyen bu yatırım ile birlikte TotalEnergies/Saft ve Stellantis'in, Mercedes-Benz'i eşit ve yeni bir ortak olarak bünyelerine dahil etme anlaşması tamamlanıyor.
Ortaklar; Ağustos 2020'de Stellantis ve TotalEnergies/Saft tarafından kurulan ACC'nin endüstriyel kapasitesini 2030 yılına kadar en az 120 GWsa'e çıkarmayı hedeflerken, yeni nesil yüksek performanslı batarya hücrelerinin ve modüllerinin geliştirilmesini ve üretimini de artırmayı taahhüt ediyor.
Açıklamada görüşlerine yer verilen Stellantis Üst Yöneticisi (CEO) Carlos Tavares, "Termoli'deki oluşumun geleceğini güvence altına almak için bu yatırımda yer alan herkese minnettarız. Mevcut tesisi daha sürdürülebilir bir geleceği desteklemek için dönüştürerek, ACC'yi batarya üretiminde Avrupa lideri olarak konumlandırıyoruz. Ayrıca İtalya Ekonomik Kalkınma Bakanlığı ile yaptığımız iş birliği Stellantis'in sürdürülebilir bir mobilite teknolojisi şirketine dönüşümünü de destekliyor." ifadelerini kullandı.
Stellantis, "Dare Forward 2030 (2030'a Cesaretle)" stratejik planının bir parçası olarak 2030 yılına kadar globalde yılda 5 milyon bataryalı elektrikli araç satışı yapmayı planlıyor.
Stratejik plan kapsamında, 2030'a kadar Avrupa satışlarının tamamının bataryalı elektrikli araçlar (BEV) olması hedeflenirken, ABD satışlarının ise yüzde ellisinin BEV olması hedefleniyor. Stellantis ayrıca, ek tedarik sözleşmeleri ile beş giga fabrika tarafından desteklenmek üzere planlanan batarya kapasitesini 140 GWsa artırarak yaklaşık 400 GWsa'e çıkardı.
Şansölye Scholz, Federal Mecliste yaptığı konuşmada, "Rusya'dan bağımsız ve aynı zamanda güvenilir enerji kaynaklarına sahip olmak istiyoruz. Tedarik kaynaklarımızı çeşitlendiriyoruz." ifadelerini kullandı.
Scholz ancak bunu hemen yapmanın Almanya'yı ve tüm Avrupa'yı sıkıntıya sokmak anlamına geleceğine işaret etti.
Ukrayna ile dayanışma sözü veren Scholz, aynı zamanda NATO'nun Rusya ile savaşa dahil olmasına karşı bir kez daha net tavır sergiledi.
NATO barışı koruma misyonu veya Ukrayna'da uçuşa yasak bölge önerilerinin daha geniş bir çatışmayı tetikleyebileceği konusunda uyaran Scholz, "NATO, savaşa taraf olmayacak. Bu konuda Avrupalı müttefiklerimiz ve ABD ile mutabıkız. Bu, bir mantık meselesi ve geri kalan her şey sorumsuzca olurdu." diye konuştu.
"Putin, Rusya'nın geleceğini de mahvediyor"
Almanya Şansölyesi, Batı'nın Rusya'ya yönelik yaptırımlarının etkilerini göstermeye başladığını ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in düşmanlıkları sona erdirmemesi halinde yakında daha da katı önlemler alabileceklerini söyledi.
Scholz, Putin'in Ukrayna'daki savaş hakkındaki gerçeği anlaması gerektiğini vurgulayarak "Gerçek şu ki; savaş, Ukrayna'yı yok ediyor ancak bu savaşla Putin, Rusya'nın geleceğini de mahvediyor." değerlendirmesinde bulundu.
Scholz, Putin'e "Ukrayna'daki tüm muharebe operasyonlarını derhal durdurması ve Rus birliklerini ülkeden çekmesi" çağrısını yineledi.
KÖLN (AA) - Almanya'nın Köln kentinde konser veren Türk pop müziği şarkıcısı Buray'ın konserine yoğun ilgi oldu.
Köln'de hayranlarıyla buluşan genç şarkıcı Buray'ın konserine, Köln ve çevresinden binden fazla seyirci katıldı.
"Yüreksiz tilki", "Alacalı", "Nasıl unuturum" gibi şarkılarını hayranlarıyla birlikte seslendiren Buray, gecenin sonunda ayakta alkışlandı.
Die Straße der Kinderrechte im Nürnberger Stadtpark bekommt eine neue Station. Am Freitag, 25. März 2022, gaben Vertreterinnen und Vertreter der Stadt Nürnberg gemeinsam mit engagierten Spendengebern mit einem Spatenstich den Startschuss für die letzte Projektphase der zehnten Station. Sie wird zum Artikel 23 „Förderung behinderter Kinder“ gestaltet und soll am 15. Juli 2022 feierlich der Öffentlichkeit übergeben werden. Den Spatenstich setzte Elisabeth Ries, Referentin für Jugend, Familie und Soziales der Stadt Nürnberg, zusammen mit den Vertretern der Spendengeber, Mathias Bauer, Direktor Stiftungen der Sparkasse Nürnberg, Ralf Schekira, Geschäftsführer wbg Nürnberg GmbH Immobilienunternehmen, sowie Claudia Knoblich, kaufmännische Leitung von Lebkuchen Schmidt.
Vollständige Pressemitteilung im Anhang
Hierzu versenden wir zwei Bilder mit folgendem Bildtext:
Bild 1: Beim Spatenstich für die zehnte Station der Straße der Kinderrechte im Nürnberger Stadtpark: Mathias Bauer, Direktor Stiftungen der Sparkasse Nürnberg, Claudia Arabackyj, Mitglied der Kinderkommission, Ralf Schekira, Geschäftsführer wbg Nürnberg GmbH Immobilienunternehmen, Elisabeth Ries, Referentin für Jugend, Familie und Soziales, Helmine Buchsbaum, Vorsitzende der Kinderkommission, Gabriele Klaßen, Mitglied der Kinderkommission, und Claudia Knoblich, kaufmännische Leitung von Lebkuchen Schmidt (von links nach rechts).
Bild 2: Vertreterinnen und Vertreter der Stadt Nürnberg, der Spendengeber und der Kinderkommission sowie Gäste beim Spatenstich für die zehnte Station der Straße der Kinderrechte im Nürnberger Stadtpark.
Bildnachweis: Anestis Aslanidis / Stadt Nürnberg