Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısıyla birlikte cephede aktif olma arzusunu ortaya koyan Almanya, Soğuk Savaşın ardından ortaya konan Almanya-Rusya saldırmazlığı ve dostluğu düşüncesinden hızla uzaklaştı. Avrupa’da kalıcı bir barışın ön şartının Almanya-Rusya ittifakından geçtiğine dair tezler bir kenara itildi. Rusya’nın başındaki yeni Çar Putin’in haddi aşan dengesiz davranışlarının ortaya çıkardığı istikrarsızlık ortamında Almanya tercihini sertlikten yana kullandı. Bu gelişmelerde ABD’nin karşı konulmaz baskısının belli bir rolü olmakla birlikte Alman diplomasisinin ve Avrupa’daki öncü rolünün bunlara karşı durabilecek gücü kendisine verdiği de bilinmektedir. Almanya’nın Rusya-Ukrayna savaşına bu derece angaje oluşu mecburiyetten ziyade şuurlu bir tercihin sonucudur.
Rusya-Ukrayna savaşında soyunduğu rol, Almanya’nın ‘kriz bölgelerinden uzak durma, müdahale etmeme, kriz bölgelerine silah ve mühimmat göndermeme’ prensibini bir tarafa bırakmasını sağlamıştır. Öte yandan Almanya, ‘saldırıya uğrayanın yanında olma’bahanesiyle bizzat krizin bir tarafı olmaktan çekinmemiştir. Bu bahane, Almanya’nın diğer kıtalarda da daha agresif bir tutum takınmasının yolunu açmıştır. Asya’da, Afrika’da ve dünya denizlerinde bugüne kadar Birleşmiş Milletler veya NATO görevi çerçevesinde askeri faaliyetlerde bulunan Almanya, artık kendi milli menfaatleri doğrultusunda hareket edeceğini ortaya koymuştur. Bunun en açık örneklerini, Afrika’da Fransa’nın çekilmek zorunda kaldığı bölgelerdeki varlığını sürdürmek için gösterdiği aşırı çabalarda görmekteyiz.
Gazze’de yaşananlar tüm dünyaya Almanya’nın başka bir yüzünü daha göstermiştir. Holokost’tan mahkûm bu ülke, aşırı sağcı ve apartheid bir yönetim altındaki İsrail’in Filistin halkına karşı sürdürdüğü ölçüsüz ve insafsız saldırıları kayıtsız şartsız desteklemiş, alkışlamış ve katliamların devamını sürekli şekilde teşvik etmiştir. Almanya, tüm barış ve ateşkes çağrılarına karşı çıkmıştır ve bu tutumunu ısrarla sürdürmektedir. Tüm bunları basit bir şekilde ‘kendisini affettirme’ maksatlı görmek mümkün değildir.
Dünyadaki ve ülkedeki ekonomik çalkantılar Almanya’nın üretim ve ihracattaki öncü rolünü fazla etkilememiştir. Halk enflasyon ve pahalılık konusunda sıkıntılar yaşasa da devletin ekonomik gücünü pekiştirmekte olduğu görülmektedir. Bunun dünya siyasetinde ve askeri alanlarda da neticelerinin görülmesi kaçınılmazdır. Mesele, ülkeyi yönetenlerin tercihlerini yıkım ve yokluk getirecek savaştan yana mı, yoksa huzur ve refah anlamına gelen barıştan yana mı kullanacaklarıdır. Görüldüğü kadarıyla bugünkü yönetim şahin rolünü üstlenmeyi ve ciddi şekilde ülkeyi beş yıl içinde Rusya ile filli bir savaşa hazır hale getirmeyi hesaplamaktadır. Aşırı silahlanmaya dönük çabalar bunu göstermektedir. Her ülkenin kendi savunması için gerekli hazırlıkları yapmasına kimsenin itirazı olamaz. Ancak Almanya’nın tarihi ne yazık ki olumsuz örneklerle doludur. Her şeye rağmen tarihten ders almasını bilen Alman halkının yeni bir çılgınlığa fırsat vermeyeceğine inanıyoruz.
Altın pasaport konusunda Avrupa Birliğinin Kıbrıs Rum Yönetimine yaptığı baskılar sonuç vermeye başladı. Artık Rum Yönetimi siyasi ve mali çıkarları için peynir ekmek gibi adına “Altın pasaport” denilen Avrupa Birli pasaportunu önüne gelene dağıtamayacak, veremeyecek zira Kıbrıs Rum Yönetimi Aralık ayında vatandaşlığa kabul konusunda önemli bir değişiklik yaptı. Bundan sonra vatandaşlığa kabul edilecek kişiler uluslararası yabancı dil sınav kriterlerine göre öncelikle B1 seviyesinde Yunanca konuşabiliyor, okuyabiliyor ve yazabiliyor olmak zorunda olacaklar. Duruma göre biraz daha düşük olan A2 seviyesi de kabul edilebilecek. Söz konusu bu özel “durum”un ne olduğu veya ne olacağı şimdilik belli değil.
Bakanlar Kurulunun onayladığı Yasa Tasarısını Temsilciler Meclisinin kabul etmesinden sonra Resmi gazetede yayınlanan Vatandaşlık yasasındaki değişikliğe göre sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” vatandaşlığı için başvuruda bulunan bir yabancı, Kararnamede belirtilen söz konusu seviyedeki dil sertifikalarına dayalı olarak, Avrupa Konseyi Ortak Dil Referans Çerçevesi’nde belirtildiği üzere B1 seviyesinde Yunanca dil bilgisine sahip olması koşuluyla vatandaşlığa alınabilecek.
Bu koşula ilaveten bir de sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin çağdaş siyasi ve sosyal gerçekliğinin temel unsurları hakkında yeterli bilgi sahibi olduklarını" bilmeleri ve bu konuda yapılacak sınavı geçmeleri gerekecek. Bu sınavı da Rum Eğitim ve Adalet Bakanlıkları personellerinden oluşacak bir komite hazırlayacak, yapacak ve değerlendirecek.
Eğer sınava girecek adaylar, “1963-1974 yılları arasında Rumlar Kıbrıs adasına etnik temizlik yapmak için Kıbrıs Türklerine saldırdılar, yüzlerce Türk’ü acımasızca öldürdüler, evlerini barklarını yakıp yıktılar, mallarını yağmaladılar, hayvanlarına ve zahirelerine el koydular, Kıbrıs Türklerini toplu göçe zorladılar” derse yandı. Asla vatandaş olamaz.
Tümü de Rum olan komite üyelerinin duymak istediklerini söyleyip, Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi kötülerse yüz üzerinde yüz alarak bu sözde “Tarih ve Kültür Sınavı”nı geçmiş olacak.
Ama işin içinde, yasa tanımazlık ve insan haklarını askıya almak var. Sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” Anayasasına göre geçerli diller Rumca ve Türkçe olmasına rağmen, bu değişiklik yasasının içinde “B1 seviyesinde Yunanca veya Türkçe konuşabiliyor, okuyabiliyor ve yazabiliyor olmak” gibi bir cümle yer almamakta. İstenilen koşul sadece ve sadece “Yunanca” bilmek ile sınırlanmış. Kıbrıs Türklerinin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına açık ve net olarak belirtilen Anayasal hakları hiç dikkate alınmamış. Zaten ne vakit alındı ki, bu sefer de alınsın. Varsa, yoksa tek geçerli olan Rumların hakları.
Bir de utanmadan, BM Genel Sekreterinin Kişisel Temsilcisi Maria Holguin’den mucizeler bekliyorlar ve elindeki sihirli değnek ile Kıbrıs’taki taraflara dokunarak müzakerelerin derhal 2017 yılında Crans Montana’da, -Rumların maksimalist istekleri ve de Enosis Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak hayaller nedeni ile -masayı devirdikleri yerden, ceplerindeki harita ve o dönemde verilmiş tavizlerin de geçerli olacağı şekilde başlatması için her yolu deniyorlar, dualar ediyorlar.
Vatandaşlığa dönecek olursak, aramızdaki Rum hayranlarının birçoğu Rumca bilmiyor. Eğer Kıbrıs Türklerinin vatandaşlıkları bu “Rumca konuşmayı, yazmayı ve okumayı” yeterli düzeyde bilmek konusunda revize edilip gözden geçirilecekse, bilin ki yandılar. Ha, kazanılmış hak derseniz, Rumların Türklerin elindeki tüm hakları nasıl aldığını, onlara nefes alma hakkı dahi vermek istemediklerini yaşadık, biliyoruz.
Altın pasaport konusunda Avrupa Birliğinin Kıbrıs Rum Yönetimine yaptığı baskılar sonuç vermeye başladı. Artık Rum Yönetimi siyasi ve mali çıkarları için peynir ekmek gibi adına “Altın pasaport” denilen Avrupa Birli pasaportunu önüne gelene dağıtamayacak, veremeyecek zira Kıbrıs Rum Yönetimi Aralık ayında vatandaşlığa kabul konusunda önemli bir değişiklik yaptı. Bundan sonra vatandaşlığa kabul edilecek kişiler uluslararası yabancı dil sınav kriterlerine göre öncelikle B1 seviyesinde Yunanca konuşabiliyor, okuyabiliyor ve yazabiliyor olmak zorunda olacaklar. Duruma göre biraz daha düşük olan A2 seviyesi de kabul edilebilecek. Söz konusu bu özel “durum”un ne olduğu veya ne olacağı şimdilik belli değil.
Bakanlar Kurulunun onayladığı Yasa Tasarısını Temsilciler Meclisinin kabul etmesinden sonra Resmi gazetede yayınlanan Vatandaşlık yasasındaki değişikliğe göre sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” vatandaşlığı için başvuruda bulunan bir yabancı, Kararnamede belirtilen söz konusu seviyedeki dil sertifikalarına dayalı olarak, Avrupa Konseyi Ortak Dil Referans Çerçevesi’nde belirtildiği üzere B1 seviyesinde Yunanca dil bilgisine sahip olması koşuluyla vatandaşlığa alınabilecek.
Bu koşula ilaveten bir de sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin çağdaş siyasi ve sosyal gerçekliğinin temel unsurları hakkında yeterli bilgi sahibi olduklarını" bilmeleri ve bu konuda yapılacak sınavı geçmeleri gerekecek. Bu sınavı da Rum Eğitim ve Adalet Bakanlıkları personellerinden oluşacak bir komite hazırlayacak, yapacak ve değerlendirecek.
Eğer sınava girecek adaylar, “1963-1974 yılları arasında Rumlar Kıbrıs adasına etnik temizlik yapmak için Kıbrıs Türklerine saldırdılar, yüzlerce Türk’ü acımasızca öldürdüler, evlerini barklarını yakıp yıktılar, mallarını yağmaladılar, hayvanlarına ve zahirelerine el koydular, Kıbrıs Türklerini toplu göçe zorladılar” derse yandı. Asla vatandaş olamaz.
Tümü de Rum olan komite üyelerinin duymak istediklerini söyleyip, Kıbrıs Türklerini ve Türkiye’yi kötülerse yüz üzerinde yüz alarak bu sözde “Tarih ve Kültür Sınavı”nı geçmiş olacak.
Ama işin içinde, yasa tanımazlık ve insan haklarını askıya almak var. Sözde “Kıbrıs Cumhuriyeti” Anayasasına göre geçerli diller Rumca ve Türkçe olmasına rağmen, bu değişiklik yasasının içinde “B1 seviyesinde Yunanca veya Türkçe konuşabiliyor, okuyabiliyor ve yazabiliyor olmak” gibi bir cümle yer almamakta. İstenilen koşul sadece ve sadece “Yunanca” bilmek ile sınırlanmış. Kıbrıs Türklerinin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına açık ve net olarak belirtilen Anayasal hakları hiç dikkate alınmamış. Zaten ne vakit alındı ki, bu sefer de alınsın. Varsa, yoksa tek geçerli olan Rumların hakları.
Bir de utanmadan, BM Genel Sekreterinin Kişisel Temsilcisi Maria Holguin’den mucizeler bekliyorlar ve elindeki sihirli değnek ile Kıbrıs’taki taraflara dokunarak müzakerelerin derhal 2017 yılında Crans Montana’da, -Rumların maksimalist istekleri ve de Enosis Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak hayaller nedeni ile -masayı devirdikleri yerden, ceplerindeki harita ve o dönemde verilmiş tavizlerin de geçerli olacağı şekilde başlatması için her yolu deniyorlar, dualar ediyorlar.
Vatandaşlığa dönecek olursak, aramızdaki Rum hayranlarının birçoğu Rumca bilmiyor. Eğer Kıbrıs Türklerinin vatandaşlıkları bu “Rumca konuşmayı, yazmayı ve okumayı” yeterli düzeyde bilmek konusunda revize edilip gözden geçirilecekse, bilin ki yandılar. Ha, kazanılmış hak derseniz, Rumların Türklerin elindeki tüm hakları nasıl aldığını, onlara nefes alma hakkı dahi vermek istemediklerini yaşadık, biliyoruz.
"Sağlıklı beslenme ve Akıllı Çocuk Sofrası"
14 Mart 2024 tarihinde Dıisburg’daki Aletta-Haniel-Gesamtschule okulunda büyük bir iftar organizasyonu yapıldı.
İftara öğretmenler ve öğrencilerin yanı sıra çok sayıda veli de katılım sağladı. Yaklaşık 250’den fazla kişinin katıldığı iftar, Almanya çapında en geniş katılımlı okuldaki bir iftar olduğu tahmin edilmekte.
Okul müdürü Petra Drobek böyle bir iftar programının organize edilmiş olmasından dolayı duyduğu mutluluğu dile getirmiş, her türlü çeşitliliğinin bizler için bir kazanım olduğunu belirtmiştir. Okulda Almanya’daki Türk ve Müslüman toplumunun özlediği ramazan havası yaşatılmıştır. Birlik ve beraberliğin, kardeşliğin ve paylaşmanın hatırlandığı bu ayda Alman toplumunun ön yargılarını kırması ve kültürlerin kaynaşması için çok sayıda Müslüman olmayan öğretmenler, veliler ve öğrenciler de programa büyük ilgi duymuşlardır. İftarı organize eden öğretmen Emine Kır, büyük başarıyla tamamlanan iftar programıyla ilgili düşüncelerini şu sözlerle ifade etmiştir “Farklı kültürlere ve dinlere mensup çok sayıda öğrenci ve öğretmenleri olan okulumuzda, böylesi büyük bir iftara ev sahipliği yapmış olmak, hepimizin için büyük bir sevinç ve gurur kaynağı. Okulumuzun tarihinde ilk defa bir iftar organizasyonu yapılmış olup olağanüstü katılımlı ve başarılı geçmiş olmasını, hem velilerimizin, hem öğrencilerimiz hem de öğretmenlerimizin ilgi, alaka ve katkıılarına borçluyuz.”
İlki gerçekleştirilen iftar etkinliğinin gelecek senelerde sürdürülmesi ve gelenek hale getirilmesi hedeflenmektedir.
Türk İş Adamı Mehmet Kocagöl, Darmstadt Ticaret ve Sanayi Odası seçimlerinde yüksek bir oyla yeniden seçilmesi Almanya Türkleri arasında sevinçle karşılandı.
Aksaraylı Mehmet Kocagöl, Darmstadt Ticaret Odası Meclisine yüksek bir oyla seçildi.
Türk İş Adamı Mehmet Kocagöl, Darmstadt Ticaret ve Sanayi Odası Seçimlerinde güven tazeleyerek meclise girmesi meslektaşları dışında Almanya’da çalışan miyonlarca vatandaşımızı da sevindirdi.
Halen Aksaray ünivesitesinde eğitimine devam eden iş insanı Mehmet Kocagöl, Darmstadt Ticaret ve Sanayi Odası'nın meclis üyesi olarak yeniden seçildi. Ünlü iş insanı bu rolüyle 2024 ile 2029 yılları arasında iki ülke ilişkilerine katkı sağlamaya devam edecek.
Kocagöl, endüstri grubundan meclis üyeliği ve dış ilişkiler komisyonunda görev alarak iş verenleri temsil etme konusundaki çabalarını sürdürecek. Seçilmek için gösterdiği çaba ve kazandığı destekten dolayı oda üyelerine minnettarlığını dile getiren Kocagöl, çalışmalarına aralıksız biçimde devam etme sözü verdi.
Mehmet Kocagöl, odanın şirket ve konum bölüm müdürü Sn. Martin Proba ve DTGB Dernek Başkanı Sn. Turgut Sezgin ile bir araya gelerek, önümüzdeki günlerde gerçekleştirilecek faaliyetleri konusunda görüş alışverişinde bulundu. Sezgin ve Proba'nın ziyaretleri için teşekkür eden Kocagöl, iş birliklerinin devamının önemine vurgu yaptı..
İki dilde ifade edilen açıklamada, Darmstadt Ticaret ve Sanayi Odası'na olan bağlılığı ve bu anlamlı rolü sürdürecek olmanın onurunu dile getiren Kocagöl, aynı zamanda gelecek planlarına ilişkin de heyecanını paylaştı. İki farklı kültür arasında köprü görevi görmeyi hedefleyen iş insanı, iki ülkenin ekonomik ilişkilerini daha da güçlendirmek adına atılacak adımlara öncülük etme azminde olduğunu belirtti.
Eröffnet wird das breite Repertoire an Lesungen des Literatur Live Programms in der Stadtbücherei mit Judith Hermann am 21. März 2024.
Die renommierte Autorin besucht mit ihrem neuen Buch “Wir hätten uns alles gesagt“ die Stadtbücherei Würzburg.
Im September 1998 erschien ein Buch, das die literarische Landschaft verändern sollte: „Sommerhaus, später“, das Debüt von Judith Hermann hat eine ganze Generation von Leserinnen geprägt und über Jahre begleitet.
In ihren Frankfurter Poetikvorlesungen die in Buchform als „Wir hätten uns alles gesagt“ erschienen sind, tauchen die Motive von „Sommerhaus, später“ in einem ganz neuen Zusammenhang wieder auf. Die Autorin offenbart uns hier unerwartet Privates und gibt einen sehr persönlichen Einblick in die schöpferische Kraft des Erzählens: Eine Kindheit in unkonventionellen Verhältnissen, das geteilte Berlin, Familienbande und Wahlverwandtschaften, lange, glückliche Sommer am Meer…
Für Menschen mit Hörgeräten steht eine induktive Höranlage zur Verfügung. Bei Interesse an der Abendkasse melden.
In der jüngsten Mitgliederversammlung des Berufsverbands City- und Stadtmarketing Bayern AKCS wurde Klaus Stieringer, Geschäftsführer des Stadtmarketings Bamberg, einstimmig als Präsident des Berufsverbandes City- und Stadtmarketing Bayern (AKCS) bestätigt. Christiane Kickum, geschäftsführende Vorsitzende der City Initiative Donauwörth, bleibt Landesgeschäftsführerin des Vereins. Als Vizepräsident wurde Wolfgang Weier, Geschäftsführer des Stadtmarketings „Würzburg macht Spaß“, in seine 3. Amtszeit gewählt und neu als weiterer Vertreter Sebastian Macht, Vorsitzender MAKnetisch e.V. aus Marktredwitz, benannt. Das Präsidium des AKCS besteht weiterhin aus: Thomas Most (Schatzmeister / Kitzingen), Hans-Peter Weiß (Beisitzer / Traunstein) und Steffen Hofmann (Beisitzer/ Lichtenfels).
Der AKCS schlägt bei der Jahreshauptversammlung Alarm: Die bayerischen Innenstädte stehen vor einem bedenklichen Funktionsverlust. Herausforderungen wie die Kaufhof-Insolvenz, der Fachkräftemangel und steigende Kosten in den Bereichen Personal, Energie und Material führen zu zunehmendem Leerstand in den zentralen Innenstadtlagen Bayerns.
Klaus Stieringer erläutert: „Die Schließung von Geschäften setzt einen Teufelskreis in Gang. Leerstehende Ladenflächen schrecken Besucher und potenzielle Kunden ab, was die Attraktivität der Innenstädte mindert und die Kaufbereitschaft negativ beeinflusst. Der Onlinehandel verstärkt diesen Trend zusätzlich.“ Der Appell des AKCS an die Landesregierung, die Unterstützung für kommunale Marketinggesellschaften zu intensivieren, zeigt bereits Früchte. Über das Förderprojekt des Bayerischen Wirtschaftsministerium werden Citymarketing-Organisationen finanziell unterstützt, um Projekte durchzuführen oder sich personell besser auszustatten.
Ein Hauptanliegen des AKCS ist die Schaffung von mehr Erlebnis- und Begegnungsflächen, um die lokale Wirtschaft zu beleben und die Städte attraktiver zu gestalten. Christiane Kickum, Geschäftsführerin des AKCS, betont: „Wir benötigen attraktive Alternativen zu digitalen Begegnungen, um die Menschen wieder in unsere Städte zu ziehen.“
Seit Jahren fordert der AKCS mehr und flexiblere Einkaufsnächte in ganz Bayern, ohne Anlassbindung und örtliche Begrenzungen, um die Innenstädte zu beleben. Wolfgang Weier, stellvertretender Vorsitzender des AKCS, unterstreicht: „Bewährte Maßnahmen wie diese sollten wir voll ausschöpfen dürfen. Wir hoffen auf die von Ministerin Scharf angekündigte Änderung des Ladenschlussgesetzes.“
Der AKCS sieht dringenden Handlungsbedarf im Bereich der Digitalisierung „Innovative Ansätze sind nötig, um den stationären Handel zu stärken“, so Stieringer, „deshalb veranstalten wir am 22. April mit der Unterstützung des Bay. Wirtschaftsministeriums den Stadtmarketingkongress unter dem Motto „Zukunft.Stadt““.
Der AKCS setzt sich für die Zukunftsfähigkeit der bayerischen Innenstädte ein und fordert entschlossenes Handeln von den zuständigen Behörden. Der AKCS ruft alle Akteure auf, gemeinsam gegen den Funktionsverlust in unseren Innenstädten anzugehen. „Nur durch kreative Lösungen, Zusammenarbeit und gezielte Förderung können wir die Attraktivität unserer Stadtzentren erhalten und den Leerstand bekämpfen,“ so Klaus Stieringer.
Über den AKCS:
Der Berufsverband City- und Stadtmarketing Bayern (AKCS) vertritt seit fast 20 Jahren die Interessen der über 80 City- und Stadtmarketinggesellschaften in Bayern und setzt sich für die Entwicklung und Umsetzung innovativer Konzepte im Stadtmarketing ein.
Türk Hava Yolları ve Lufthansa’nın ortak kuruluşu SunExpress, 2023 yılında bir önceki yıla göre %21 artışla 1,8 milyar euro gelir elde etti. Hava yolu, doluluk oranını %85 gibi yüksek bir seviyede tutmayı başardı. SunExpress, 2024 yaz sezonunda 28 yeni rota ekleyerek tarihinin en geniş uçuş ağına ulaşıyor.
SunExpress CEO’su Max Kownatzki, “Türkiye, bu yıl da seyahat severlerin aklındaki ilk ülkelerden biri olmaya devam ediyor. 2023’te gördüğümüz yüksek talep, bu yılki rezervasyon rakamlarına da yansıyor. Türkiye, sunduğu geniş aktivite yelpazesi, farklı deneyim olanakları ve fiyat-performans oranı ile ideal bir seyahat destinasyonu olarak fark yaratıyor. SunExpress olarak, Türkiye’ye direkt seferlerimizi daha da genişlettik. Türkiye turizm pazarı büyümeye hazırlanırken Türkiye’nin turizm elçisi olarak biz de üzerimize düşeni yapıyoruz” dedi.
Avrupa ile Türkiye arasındaki en geniş uçuş ağı
SunExpress’in 2024 yaz programı kapsamında uçuş ağına eklediği 28 yeni rotanın 10’u Almanya, Avusturya ve İsviçre’yi kapsıyor. Hava yolu, yaz sezonunda Almanya, Avusturya ve İsviçre’den Türkiye'deki 18 destinasyona ve 21 havalimanına toplam 117 rotada hizmet verecek.
Kownatzki, “SunExpress olarak, Avrupa’da yaşayan Türk kökenli misafirlerimizi ailelerine ve sevdiklerine kavuştururken, Anadolu kentlerinin yerel turizmini de desteklemeye devam ediyoruz” dedi.
2024 yılında 15 milyon yolcu
2023 yılında 12,6 milyon yolcu ile rekora imza atan SunExpress, bu yıl 15 milyon yolcu taşımayı hedefliyor. Bu yolcuların 8,4 milyonunun Almanya, Avusturya ve İsviçre’den olması bekleniyor.
Türkiye’yi yıl boyunca ziyaret edilen bir destinasyon haline getirmeye kararlı olduklarını belirten Kownatzki, “Türkiye’nin 60 milyon turist hedefine ulaşmasına katkı sağlamayı sürdürüyoruz. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı ile birlikte Türkiye turizmini yurt dışında tanıtmak ve Türkiye’yi macera, spor ve dinlenmenin yanı sıra tarih ve kültürü birleştiren çok yönlü bir seyahat rotası olarak öne çıkarmak için çabalarımızı sürdürüyoruz” dedi.
Almanya’dan Türkiye’ye gelen her 2 ziyaretçiden 1’i, SunExpress ile uçtu
SunExpress, 2023 yılında Almanya’dan Türkiye’ye seyahat eden ziyaretçilerin %50’sinden fazlasını taşıdı. Türkiye, geçtiğimiz yıl Almanya’dan 6,2 milyon ziyaretçi ağırladı. Bu rakam, Almanya’yı Türkiye turizmi için ikinci en büyük pazar haline getirdi.
Yeni istihdam olanakları sunacak
SunExpress, büyüme stratejisi doğrultusunda 2025 yılı sonuna kadar kokpit, kabin, hat bakım, yer hizmetleri ve genel müdürlük pozisyonları olmak üzere yaklaşık 1300 kişiyi istihdam etmeyi planlıyor.
On yıl içinde filo iki katına çıkacak
SunExpress, geçtiğimiz yıl şirket tarihindeki en büyük uçak siparişini verdi. Hali hazırda 77 adet uçağı ile hizmet veren hava yolu, 2035 yılına kadar filosundaki uçak sayısını 166’ya yükseltecek.
Yeni siparişler, SunExpress’in Türkiye’ye yönelik artan talebi karşılama ve turizmi destekleme konusundaki kararlılığını temsil ediyor. Kownatzki, “Türkiye ile Avrupa arasındaki uçuşlarımızla turizm için önemli bir paydaş olduğumuzu bir kez daha kanıtladık. Planladığımız büyüme, Türkiye turizmine olan bağlılığımızın bir göstergesidir” dedi.
SunExpress Hakkında
Türk Hava Yolları ve Lufthansa’nın eşit ortaklığında 1989 yılında Antalya’da kurulan SunExpress, havacılık sektöründeki 35 yıllık tecrübesi ve tatil havayolu uzmanlığı ile Türkiye ile Avrupa arasında turizm elçisi görevini üstlenmiştir. 35 ülkede 200’den fazla rotaya uçuş gerçekleştiren SunExpress, merkezleri Antalya, Frankfurt, İzmir ve Ankara’da bulunan 3700 çalışanı ve 77 uçaklık filosu ile her yıl 12 milyondan fazla yolcu taşımaktadır. Skytrax tarafından son gerçekleştirilen küresel ankette ‘Avrupa’nın En İyi Tatil Hava Yolu’ seçilmiştir. SunExpress ile ilgili detaylı bilgiye ve uygun fiyatlı kaliteli uçuşlara www.sunexpress.com üzerinden ulaşabilirsiniz.
SunExpress 2024 yaz sezonu için sunduğu 28 yeni rota
Destinasyon |
Haftalık Frekans |
|
Antalya (8) |
Graz |
4 / 7 |
Saraybosna |
2 / 7 |
|
Leeds/Bradford |
3 / 7 |
|
Milan-Malpensa |
2 / 7 |
|
Londra-Stansted |
7 / 7 |
|
Kuveyt |
2 / 7 |
|
Bükreş |
3 / 7 |
|
Kahire |
2 / 7 |
|
Dalaman (3) |
Edinburgh |
2 / 7 |
Viyana |
1 / 7 |
|
Nürnberg |
1 / 7 |
|
İzmir (7) |
Saraybosna |
2 / 7 |
Varşova |
2 / 7 |
|
Priştine |
2 / 7 |
|
Madrid |
2 / 7 |
|
Tiran |
2 / 7 |
|
Roma-Fiumicino |
2 / 7 |
|
Prag |
2 / 7 |
|
Anadolu (10) |
Trabzon-Kuveyt |
2 / 7 |
Gaziantep-Londra-Stansted |
1 / 7 |
|
Samsun-Münih |
1 / 7 |
|
Adana-Londra-Stansted |
1 / 7 |
|
Malatya-Frankfurt |
1 / 7 |
|
Malatya-Düsseldorf |
1 / 7 |
|
Kayseri-Berlin |
1 / 7 |
|
Diyarbakır-Berlin |
1 / 7 |
|
Gaziantep-Münih |
1 / 7 |
|
Samsun-Köln |
1 / 7 |
SunExpress 2024 yaz sezonu için DACH’a sunduğu 10 yeni rota
|
Destinasyon |
Haftalık Frekans |
Antalya |
Graz |
4 / 7 |
Dalaman |
Viyana |
1 / 7 |
Nürnberg |
1 / 7 |
|
Anadolu |
Samsun-Münih |
1 / 7 |
Malatya-Frankfurt |
1 / 7 |
|
Malatya-Düsseldorf |
1 / 7 |
|
Kayseri-Berlin |
1 / 7 |
|
Diyarbakır-Berlin |
1 / 7 |
|
Gaziantep-Münih |
1 / 7 |
|
Samsun-Köln |
1 / 7 |