Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

ATİB Darmstadt Türk-İslam Merkezi, Emir Sultan Külliyesi'nde gerçekleşen olağan kongresinde hizmet nöbet değişimi. Türk-İslam Merkezi Başkanı Ragıp Yazıcı, görev bayrağını yol arkadaşlarından Coşkun Demirci’ye devretti.

ATİB Genel Başkanı İmam Cengiz, Genel Başkan Yardımcıları Yücel Adım ve Selami Tok, Genel Muhasip Nihat Murat ve ATİB Frankfurt Dernek Başkanı Şaban Duran’ın da katıldığı Darmstadt Türk-İslam Merkezi olağan kongresinde yeniden aday olmayan Başkanı Ragıp Yazıcı, ATİB Genel Merkezi’nden Genel Başkan Cengiz ve yardımcılarının kongreye iştirak zahmetlerinden dolayı duyduğu memnuniyeti belirterek başladığı sözlerini, görevi sırasında kendisi ve ekibine her türlü desteği veren dernek üyelerine teşekkürle sürdürürken, teşkilat üyeleri ve cami cemaatinin birlik ve dirlik içinde yeni seçilecek olan başkan ve ekibine de Almanya Türkleri olarak varlığımızın devamı için aynı desteği vereceklerini bildiğini ve bundan da emin olduğunu söyledi.

Daha sonra okunarak üyelerin onayına sunulan faaliyet ve muhasebe raporları üyelerin onayıyla Ragıp Yazıcı dönemi aklandı. Onaylamanın akabinde yapılan seçimde başkan seçilen Coşkun Demirci ekibiyle birlikte görevi devraldı. Üyelere kendisi ve arkadaşlarına gelecek dönem çalışmaları için gösterdikleri güvenden dolayı teşekkür eden ATİB Darmstadt Türk-İslam Merkezi yeni Başkan Demirci, küresel manada içinden geçilen süreçte daha fazla sosyal, kültürel ve de ekonomik yoğun dirsek temaslarına ihtiyaç olduğunu belirterek, bunun hayata geçirilmesi için güçlülüğün benlikten değil, birlikten geçtiğinin şuuruyla durup dinlenmeden çalışacaklarını ve böyle bir yolla üstesinden gelinemiyecek hiçbir sıkıntının olmadığını vurguladı. 

Yeni başkan seçilen Coşkun Demirci’nin teşekkür konuşmasının ardından kürsüye gelip haziruna kısa bir selamlama konuşması yapan ATİB Genel Başkanı İmam Cengiz, Coşkun Demirci başkanlığında yeni göreve seçilen isimlere görevlerinde başarılar dilerken, bölge derneklerinin her türlü çalışmalarında ihtiyaç olması durumunda genel merkez olarak, her zaman yanlarında olduklarını hatırlattı. 

Genel Başkan Cengiz konuşmasına şöyle devam etti: ‘‘Çağımızın içinden geçtiği süreç ve bunun beraberinde getirdiği değişiklikleri hep beraber yaşıyoruz. Bugün, birbirimize dünden çok daha ihtiyacımız var. Yeni yerlileri olduğumuz çoğunluk toplumunun içinde Almanya Türkleri kimliğimizle barış ve huzur içinde birlikte yaşamamıza yönelik bölgeden genel merkeze doğru kendimizi anlatma ve temsil etmeye bizden önceki kardeşlerimizin bıraktığı yerden, kadınlarımız ve genç kuşaklarımızı da daha aktif cemiyet hayatına dahil ederek, başlatılmış gayretleri ileri taşımayi ancak beraberce başarabiliriz. İçinde azınlık olarak yaşadığımız çoğunluk toplumunda daha belirgin görünür olabilmek için başlatılmış çalışmalar eksenli ileride daha sık biraraya gelip, yol haritalarımızı ve bu sosyolojik yolculuğumuzu hep beraber istişareyle belirleyip gerçekleştireceğiz. Yol arkadaşlığımız, kardeşliğimiz daim, iş üretme gayretlerimizde sıkıntısız olsun. Yeni yönetimi Genel Merkezimiz olarak tekrar tebrik eder, başarılar dilerim. Malumunuz bizlere düşen; durmadan, ileriye daha güzel yarınlara yürümek. Her birimizin bu seferi hayırlı olsun’’.

 

 

 

Avrupa Türk İslam Kültür Dernekleri Birliği (ATİB) 26. Dönem Genel Merkez Yönetimi, bölge teşkilatları ziyaretlerine başladı. İmam Cengiz Genel Başkanlığındaki ATİB yeni yönetimi (MYK), aldığı ilk kararlardan biri olan; teşkilatları mahallinde ziyaret etme kararına start verdi.


ATİB Wuppertal teşkilatını yol arkadaşlarından yardımcısı Yücel Adım, ATİB Genel Sekreteri Özlem Başöz, Genel Muhasip Nihat Murat ve ATİB Gençlik’i temsilen Başkan Mustafa Aktaş ile ziayret eden Genel Başkan İmam Cengiz, Wuppertal Başkanı İlhan Yıldırım ve yönetiminin misafir oldular.

ATİB 26. Dönem MYK’sının Wuppertal ziyaretiyle ilgili bir açıklama yapan Genel Sekreter Özlem Başöz, ’’ATİB olarak, bölgelerinde hizmet veren teşkilatlarımızı genel merkezdeki faaliyetten faaliyete, toplantıdan toplantıya değil, mahallinde çalışmaların her türlü yükünü taşıyan, faaliyetleri gerçekleştiren yönetim kurullarımızın değerli üyeleri ve derneğimizdeki simalarla tanışmak, dernekçiliği yaşatan kahrını çeken isimlerin arkasındaki arkadaşlarımızı da görüp istişare etmek istiyoruz. Bir gönül hareketi olan ATİB Camiası’nın fedakar aktörlerini yol kardeşliğinin tam teşekküllü tesisi ve gerçek manada hukuk oluşturma hedefiyle sadece ziyaret edilen değil, ziyaret eden olma kararımızı uygulamaya başladık’’ derken, ziyaret vesilesi ile ATİB Genel Merkez temsilcilerini ağırlayan Wuppertal teşkilat Başkanı İlhan Yıldırım ve yönetim kurulu üyelerine teşekkür etti.

Genel Merkez ziyaret ekibine Yönetim Kurulu adına çalışmaları hakkında ve tatil sonrası faaliyet planlarıyla ilgili bilgilendirmelerde bulunan Wuppertal Teşkilat Başkanı İlhan Yıldırım, kendilerine yapılan istişare ziyaretinden duydukları memnuniyeti ifade ederken, bilhassa ortak çalışmalarla ilgili Genel Merkez’den geniş katılımlı istişare toplantıları uygulamasının ilkine ev sahipliği yapmanın mutluğunu yaşadıklarını kaydederek, bu tür ziyaretlerin gelecekteki ATİB Camiası açısından önemine dikkat çekip, karar sahibi ATİB MYK üyelerine teşekkürlerini aktardı.

 

 

 

 

 

BERLİN (AA) - İskandinav hava yolu şirketi SAS, ABD'de iflas başvurusunda bulundu.

SAS’tan yapılan açıklamada, şirketin, ABD İflas Kanunu'nun 11. Bölümü uyarınca borçlarının devam eden yeniden yapılandırılmasını hızlandırmak amacıyla iflas başvurusu yaptığı belirtildi.

Başarısız toplu pazarlıktan sonra pilotların son günlerdeki grevi, hava yolunun mali durumunu ve likiditesini baskı altına alıyordu.

 

SAS’ın, Kovid-19 salgını sonrası toparlanma beklenenden daha yavaş olduğu için borç yükünü iki yıl içinde ikinci kez yapılandırmak için ABD İflas Kanunu'nun 11. Bölümü kullanması dikkati çekti.

İskandinavya'nın en büyük hava yolu şirketi SAS, bu yılın başlarında bir kemer sıkma programı açıklamıştı.

Şirket, 1,9 milyar dolarlık borcunu yapılandırıp, öz sermayesini 1 milyar dolar artırmayı hedefliyor.

BERLİN (AA) - Almanya merkezli biyoteknoloji şirketi CureVac, diğer Alman biyoteknoloji firması BioNTech ve iki iştiraki aleyhine mRNA teknolojisini kullandığı iddiasıyla patent davası açarak, “adil tazminat” talebinde bulundu.

CureVac’tan yapılan açıklamada, BioNTech ve şirketin iki iştiraki aleyhine mRNA teknolojisinde fikri mülkiyet haklarının ihlali nedeniyle tazminat için Düsseldorf Bölge Mahkemesi'ne başvurulduğu belirtildi.

Açıklamada, CureVac’ın Kovid-19 aşılarında kullanılan mRNA teknolojisi üzerinde 20 yıldan fazla süredir çalışmalar yaptığı belirtilerek, BioNTech’ten fikri mülkiyet hakları ihlali nedeniyle adil tazminat istendiği ifade edildi.

CureVac’ın ihtiyati tedbir talep etmediğinin belirtildiği açıklamada, aynı zamanda şirketin BioNTech’in mRNA teknolojisine dayanan Kovid-19 aşısının üretimini, satışını veya dağıtımını engelleyecek yasal bir işlem başlatma niyetinde olmadığı vurgulandı.

Uzun zamandır belirsiz bir teknoloji olarak kabul edilen mRNA teknolojisi, Kovid-19 salgını sırasında aşılarda kullanıldığında daha bilinir olmuştu.

 

- BioNTech'ten "güçlü savunma" vurgusu

BioNTech’ten yapılan açıklamada ise fikri mülkiyet haklarına değer verildiği ve saygı duyulduğu belirtilerek, Kovid-19 aşısında tüm patent ihlali iddialarına karşı “ güçlü savunma” yapılacağı vurgulandı.

Açıklamada, BioNTech'in Comirnaty olarak adlandırılan Kovid-19 aşısının başarısına dikkati çekilerek, “BioNTech'in aşı çalışması orijinaldir ve bunu tüm patent ihlali iddialarına karşı güçlü bir şekilde savunma yapacağız.” ifadesine yer verildi.

BioNTech, geçen yıl aşılardan 19 milyar avro gelir elde ederken, gelirlerinin bu yıl 17 milyar avroya düşmesini bekliyor.

 

Zehn Alpensteinböcke (Capra ibex) aus vier verschiedenen Zoos haben seit letzter Woche eine neue Heimat: Sie wurden bei Altenmarkt im Pongau in Österreich ausgewildert. Auch der Tiergarten der Stadt Nürnberg war mit zwei Steinböcken an der Aktion beteiligt.

Im 19. Jahrhundert war der Alpensteinbock als das Symboltier der Alpen beinahe ausgerottet. Inzwischen sind die Bestände durch Schutzprojekte und erfolgreiche Auswilderungen wieder stabil. Bei Altenmarkt im Pongau wurden bereits zwei Mal Steinböcke ausgewildert. Die Population hat sich seitdem gut entwickelt. Zusammen mit den jetzt ausgewilderten Tieren leben nach Schätzungen lokaler Wildbiologen wieder 50 bis 60 Tiere in der Region. Ziel des Auswilderungsprojekts ist es, die einzelnen Vorkommen miteinander zu verknüpfen und so die genetische Vielfalt der Populationen zu erhöhen.

„Auswilderungen machen nur einen sehr kleinen Teil der Arten- und Naturschutzarbeit von Zoos aus. Dennoch gehören sie zu den absoluten Höhepunkten unserer Arbeit“, sagt Jörg Beckmann, biologischer Leiter und stellvertretender Direktor des Tiergartens Nürnberg. „Sie zeigen eindrucksvoll, was wir mit unserem Engagement erreichen können. Neben den Steinböcken gibt es viele andere Tierarten, die nur dank gezielter Zuchtprogramme sowie durch Schutz- und Wiederansiedlungsprojekte überlebt haben. Wenn ihre Bestände heute wieder stabil sind oder sogar steigen, ist das ein großartiger Erfolg für den Artenschutz.“

Tiere bleiben über Marken und Sender unter Beobachtung

Bei der Auswilderungsaktion vergangene Woche, die auf einer privaten Initiative basiert, wurden insgesamt zehn Steinböcke mit einem Helikopter ins Gasthofgebirge oberhalb der Baumgrenze geflogen. Ein Männchen 

und ein Weibchen stammen aus dem Tiergarten Nürnberg. Die weiteren Steinböcke kommen aus dem Alpenzoo Innsbruck, dem Tierpark Hellabrunn in München und dem Tierpark Görlitz. Nachdem die zehn Kisten geöffnet wurden, sind die ein- bis zweijährigen Tiere nach kurzer Orientierung arttypisch bergauf in das höher gelegene, felsige Gelände gestiegen.

Dort bleiben die Steinböcke weiter unter Beobachtung. Die Tiere erhielten gut erkennbare Ohrmarken mit Nummern, die sich auch aus großer Entfernung mit einem Beobachtungsfernrohr, einem Spektiv, ablesen lassen. So können die Herkunft und der Verbleib der Steinböcke nachverfolgt werden, auch wenn sie abwandern sollten. Zwei Steinböcke haben außerdem GPS-Sender bekommen. Ein Wildbiologe verfolgt darüber die Tiere und gewinnt mit seinem Monitoring wertvolle Daten über das Verhalten und die Bewegungsmuster der Tiere. Im Vorfeld der Auswilderung hatte er auch den Lebensraum im Hinblick auf Aspekte wie Nahrungsangebot oder Geländebeschaffenheit umfassend begutachtet und bewertet.

„Mit solchen Projekten bringt man nicht nur den Steinbock zurück in seinen angestammten Lebensraum, man fügt auch wieder ein Mosaiksteinchen ins Ökosystem ein, das der Mensch entfernt hatte“, sagt Beckmann. „Dadurch können Kreisläufe wieder geschlossen werden. Ausfallendes Winterfell nutzen andere Arten zum Beispiel zum Nestbau und Insekten verwerten den Kot der Tiere. Kadaver und Knochen verendeter Steinböcke wiederum dienen zum Beispiel Kolkraben und Bartgeiern als Futter.“

Tiergarten hat bislang rund 30 Alpensteinböcke ausgewildert

Der Tiergarten Nürnberg hält seit Mitte der 1960er Jahre Alpensteinböcke und beteiligt sich seit 1995 an Auswilderungsprojekten. Bislang hat der Tiergarten insgesamt rund 30 nachgezüchtete Alpensteinböcke in Österreich ausgewildert – im Nationalpark Hohe Tauern, im Naturpark Zillertal, im Lessachtal in Österreich und dieses Jahr im Pongau.

Nahezu alle Steinbockvorkommen im Alpenraum außerhalb des Gran Paradiso Nationalparks in Italien gehen auf erfolgreiche Auswilderungen zurück. Die Steinbockauswilderungen in den Alpen gehören somit zu den Erfolgsgeschichten der Erhaltungszucht durch Zoos und Wildparks. Lebten Anfang des 19. Jahrhunderts nur noch rund 100 Steinböcke im 

heutigen Gran Paradiso, sind es heute im gesamten Alpenraum laut Weltnaturschutzunion (International Union for Conservation of Nature, IUCN) wieder rund 53 000 Tiere.

Alpensteinböcke waren seit jeher auch Fleischlieferanten für die Menschen in den Alpen. So hat Steinbockfleisch und vor allem dessen energiereiches Fett vor rund 5 300 Jahren zur letzten Mahlzeit der Gletschermumie Ötzi gehört, der 1991 in den Ötztaler Alpen in Südtirol gefunden wurde. tom

 

Mit einem Helikopter wurden die Kisten, in denen sich die Steinböcke befanden, ins Gasthofgebirge oberhalb der Baumgrenze geflogen.  Bildnachweis: Jörg Beckmann / Tiergarten der Stadt Nürnberg

 

Nachdem die zehn Kisten geöffnet wurden, sind die Steinböcke direkt bergauf in das höher gelegene, felsige Gelände gestiegen. In der Gegend gibt es bereits Steinböcke. Ziel ist es, die einzelnen Vorkommen miteinander zu verknüpfen und so die genetische Vielfalt der Populationen zu erhöhen.   Bildnachweis: Jörg Beckmann / Tiergarten der Stadt Nürnberg

 

 Mit einem Helikopter wurden die Kisten, in denen sich die Steinböcke befanden, ins Gasthofgebirge oberhalb der Baumgrenze geflogen.

  

 

Gesetzlicher Anspruch auf Ganztagsbetreuung: Fachakademie Fürth bildet pädagogische Fachkräfte aus

Fürth, 03.06.2022 – „Für mich ist es ein Volltreffer.“ Heidi Pflüger sitzt zufrieden in der Diakoneo Fachakademie für Sozialpädagogik Fürth. Nebenan pauken ihre Mitschülerinnen und Mitschüler alles, was „Pädagogische Fachkräfte für Grundschulkindbetreuung“ (PFG) wissen müssen, während sie vom neuen Schulprojekt der bayerischen Landesregierung schwärmt: Die vor allem für Quereinsteiger und Quereinsteigerinnen wie sie gedachte Ausbildung soll helfen, den Anspruch auf Ganztagesbetreuung für Grundschulkinder ab 2026 nicht nur zeitlich, sondern vor allem pädagogisch zu sichern.

„Das ist keine Schmalspurausbildung“, sagt Pflüger, „sie konzentriert sich eben auf ein ganz bestimmtes Alter in einer ganz bestimmten Umgebung.“ Die kurz PFG genannten Fachkräfte lernen zwei Jahre lang, was sie für den Umgang mit Grundschulkindern wissen müssen – und zwar durchaus umfassend. Wenn es um die Pubertät geht, kommt die Biologie ins Spiel, wenn die Kriterien für Schulreife behandelt werden, geht es um kognitive Leistungen, soziale Kompetenzen oder körperliche Voraussetzungen. Innerhalb von zwei Jahren bekommen die angehenden PFG alles mit, um in der Mittagsbetreuung, im Hort oder im Grundschulklassenzimmer mehr zu sein, als nur Aufsichtsperson.

„Unsere Absolventen und Absolventinnen können mit den Kindern pädagogisch arbeiten.“ Darauf legt die stellvertretende Schulleiterin der FAKS Fürth, Gabriele Kramer, Wert. Während Erzieher in fünf Jahren lernen, Kinder und Jugendliche von 0 bis 27 Jahre zu begleiten, beschränken sich die PFG auf Kinder zwischen sechs und zehn Jahren. „Das ermöglicht, sich mit einem straffen Programm sehr intensiv mit den pädagogischen Anforderungen für das Grundschulalter auseinanderzusetzen.“

Die Betonung liegt auf „straff“. In einem Schul- und einem Praxisjahr bekommen die Fachschüler und Fachschülerinnen, die meist schon eine Ausbildung hinter sich haben, oft eigene Kinder betreuen oder bereits in der Mittagsbetreuung gearbeitet haben, das Wissen eng getaktet vermittelt. Im ersten Schuljahr mit Praxistagen und kürzeren Praktika in Horten, bei der Mittagsbetreuung oder als pädagogische Zusatzkraft steht die Theorie im Mittelpunkt, im zweiten Praxisjahr werden ausführliche Erfahrungen in den Einrichtungen gesammelt – begleitet von monatlichen Seminartagen an der Schule.

„Für mich als Quereinsteigerin kam der Schulversuch wie gerufen“, sagt Heidi Pflüger. Die gelernte Verkäuferin hat sichgesundheitsbedingt nach einer anderen Aufgabe umgeschaut. „Mit Kindern hatte ich schon immer gern zu tun“, sagt die Mutter von drei eigenen. Als Teenager wollte sie sogar Erzieherin lernen, hat sich dann aber doch anders entschieden. Nun, mit 55 Jahren, schult sie noch einmal um und sitzt mit 15 Mitschülern und -schülerinnen in einer Klasse. Sie ist die älteste, die jüngste in 17, die meisten kommen aus der Metropolregion. Für manche, die ihre erste Ausbildung im Ausland erworben haben, ist diese Qualifikation auch der Neueinstieg in den deutschen Arbeitsmarkt.

Im Großraum gibt es neben der „Fachschule für Grundschulkindbetreuung“ an der FAKS Fürth nur eine weitere, die diesen besonderen Ausbildungsberuf anbietet. 2019 war der Schulversuch der bayrischen Landesregierung landesweit an drei Schulen gestartet, seit 2020 – mit Bezug des neu gebauten Schulgebäudes – werden auch in Fürth PFG ausgebildet. „Der Bedarf ist da“, sagt Gabriele Kramer. Aus diesem Grund kooperiert die Fachschule auch eng mit der Stadt Fürth. „Wenn man Ganztagesbetreuung als ganzheitliches Konzept sieht, braucht es pädagogische Fachkräfte wie diese“, so Kramer. Sie können eben mehr als Essen ausgeben, Hausaufgaben betreuen und Gesellschaftsspiele anbieten. Heidi Pflüger bekommt das gerade mit. Was das beste an der Ausbildung sei? „Input, Input, Input.“

Mit dem Schulversuch „Pädagogische Fachkraft für Grundschulkindbetreuung“ (PFG) will die Bayrische Staatsregierung einen zusätzlichen Berufsabschluss zur Gewinnung von pädagogischen Fachkräften im sozialpädagogischen Arbeitsfeld ins Leben rufen, um dem Fachkräftemangel zu begegnen.
Bewerber und Bewerberinnen benötigen einen mittleren Schulabschluss und eine abgeschlossene Berufsausbildung oder ein abgeschlossenes Studium. Ist dies nicht in einem einschlägigen Beruf erfolgt, wird ein sechswöchiges Vorpraktikum verlangt.
Die zweijährige Ausbildung teilt sich in ein überwiegend theoretisches Schuljahr und ein praktisches Ausbildungsjahr, in dem bereits eine Vergütung bezahlt wird. Die staatlich anerkannte Ausbildung endet mit einer praktischen und theoretischen Prüfung.
Mehr Informationen erteilt die FAKS Fürth unter Tel. +49 911 974539 - 0

Türk-Alman İş ve Eğitim Enstitüsü’nün (DTI) 25 Haziran Cumartesi günü Mannheim’da düzenlediği 10. yıl kutlamasına sivil toplum ve okul temsilcilerinin yanı sıra belediyeden ve siyaset dünyasından yüzün üzerinde kişi katıldı. Derneğin kuruluşundan bu yana ortak projeler yürüttüğü kurumları kapsayan “Eğitim Manifestosu” ve Ukraynalı gençler yararına düzenlenen bağış kampanyası katılımcılardan büyük ilgi gördü. Kutlama sırasında toplanan bağışlar, Ukrayna’dan gelen gençlerin dil eğitimine yönelik projeler için kullanılacak.

Açılış konuşmasında, DTI’nin kuruluşundaki önemli aşamalara değinen DTI Müdürü Franz Egle, başlangıçta “şirket odaklı bir yükseköğrenimle her iki kültüre de hakim gençleri, kalifiye çalışan arayan şirketlerle nasıl buluşturabiliriz?“ sorusundan hareket ettiklerini belirtti. Alman ekonomisinin bel kemiğini oluşturan orta ölçekli şirketlerin, o zamanlar şimdi olduğu gibi akademik eğitim görmüş çalışana ihtiyaç duyduklarını vurgulayan Egle, “kâr amacı gütmeyen dernek, göç geçmişine sahip gençlerde bu ihtiyacı karşılayacak potansiyelin farkındaydı. Ancak bu gençlerin tutarlı biçimde maddi ve akademik açıdan desteklenmesi gerekiyordu. DTI’nin kuruluşunda bu fikir büyük rol oynadı” dedi.

DTI Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Baklan (SUNTAT), Prof. Dr. Franz Egle’ye yıllardır sürdürdüğü çalışmaları, yol gösterici fikirleri ve emekleri için teşekkür ederken, DTI üyelerini de dernek çatısı altında gerçekleştirdikleri gönüllü çalışmalarından dolayı kutladı. Belediye kuruluşları, okullar ve derneklerle yürüttüğü yoğun iş birliğinin ve üyelerinin gösterdiği çabanın DTI’yi sürekli olarak ileriye taşıdığını belirten Baklan, böylece DTI’nin faaliyet alanlarının 2012’den bu yana istikrarlı biçimde genişlediğini vurguladı: “Bugün, DTI, demokrasi eğitimi, dil öğrenimi ve mesleki yönelim alanlarında geliştirdiği projelerle kültürlerarası diyaloğun gelişmesinde etkin bir rol oynuyor. Örnek olarak Mannheim’daki etkinlik takviminin tanınmış ve saygın bir parçası haline gelen ‘Eğitim, Katılım, Demokrasi’ serisini gösterebiliriz. Anayasa Günü’yle özdeşleşen bu ve diğer birçok kültürel etkinlikler sayesinde DTI, Mannheimlıları çok yönlü buluşmalarla bir araya getiriyor. Bundan büyük mutluluk duyuyorum.”

DTI’nin 10. yıl kutlamasında, T.C. Karlsruhe Başkonsolosu Banu Terzioğlu, Mannheim Belediyesi adına Stefanie Heß ve DTI’nin proje ortağı olan okullar adına Justus-von-Liebig-Schul Müdürü Marianne Sienknecht’te konukları selamladılar.

 

10. Yıl Kutlamasına Özel Renkli bir Program

Kutlama sırasında, Gülşah Alkaya-Saunders (DTI), Justus-von-Liebig Okulu ile birlikte yürüttükleri ‘Eğitim Manifestosu’ projesini tanıttı. ‘Eğitimle Güçlüsün – Kullan onu!’ sloganından hareketle DTI’nin kuruluşundan bu yana ortak projeler yürütüğü kurumlara ve bu kurumların temsilcilerine ‘Eğitim sizin için ne ifade ediyor?’ diye sorduklarını belirten Alkaya-Saunders, “bize gelen her bir tanım ‘Eğitim Manifestomuzun’ bir maddesini oluşturdu ve projenin ikinci aşamasında hermaddeyi temsilen öğrenciler kendi elleriyle ortaklaşa bir sandalye tasarladılar” dedi. Sınıf öğretmeni Elke Hülter’in (Justus-von-Liebig Okulu) koordinasyonuyla yedi sınıf, toplam 14 sandalye tasarladı. Sandalyeler bir bütün olarak ele alındığında Anayasa’nın 5. maddesi “fikir ve ifade özgürlüğünü” temsilen parlementodaki koltuklara göndermede bulunuyor.

DTI onuncu yaşını, Meriç Yurdatapan’ın seslendirdiği unutulmaz şarkılar eşliğinde Trio Meriçimsi’nin performansı, halkoyunları ve özel bir edebiyat buluşmasıyla kutladı. Gecede, Nazım Hikmet’in ‘Davet’ ve ‘Kiev’ şiirlerini seslendiren Bahar Deniz’e (DTI), DTI Denetleme Kurulu Başkanı Kornel Barna Almanca olarak eşlik etti.

Yıldönümü kutlamasının sunumunu DTI Projekoordinatörü Gizem Weber üstlendi.

 

Ukraynalı Öğrenciler Yarına Bağış

Ren-Neckar-Metropol Bölgesi’nde bulunan ve okul çağındaki Ukraynalı çocukların dil eğitimine yönelik projelere maddi destek amacıyla gecede aynı zamanda bir bağış kampanyası düzenlendi. Almanya-Ukrayna Toplumu Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Oxana Berduta ve Lernmobil Derneği Müdürü Dr. Brigitta Eckert de konuklar arasındaydı. DTI ve Lernmobil e.V., Ukraynalı öğrencilerin ‘MintiCity’ üzerinden hızlı ve severek Almanca öğrenmeleri için halihazırda bir proje yürütüyor. Online Almanca öğrenme platformu MintiCity’nin kurucuları Nilgün Akdoğan ve Nezih Sorguç’ta kampanyaya destek verdi. Akdoğan ve Sorguç, on öğrencinin bir senelik MintiCity üyelik masraflarını üstlenecekler (GAW).

Korona döneminde tekrar karayolu yolculuğuna yönelen Avrupalı Türklere sivil toplum ve kanaat önderlerimizden uyarı üstüne uyarı geliyor. Geçtiğimiz haftalarda yollardaki yoğunluğa dikkat çeken ADAC’tan sonra Almanya Türkleri’nin saygın isimlerinden ünlü gıdacı Mustafa Baklan da olası tehlikelere dikkat çekerek vatandaşlarımızın “Bir an önce vatana varmak yerine, sağ salim vatana varmayı” tercih etmelerini istedi.

 

Ayhaber’e açıklamalarda bulunan SUNTAT Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Baklan, “Bizim insanımız duyguları ile vatan özlemini her an yüreğinde besleyen bir güzel kültürün sahibidir. Özellikle bayram öncesi tatile girecek olan bazı eyaletler ile akın akın önümüzdeki iki ay boyunca sıla yoluna düşenler trafik kurallarına azami dikkat göstererek yolculuk boyunca hem kendi hata yapmamalı, hem de başkasının hatalarından korunmayı başarmalıdır. Özellikle sağlam otomobiller ile yola çıkmalı ama kesinlikle sürat yapmamalıdırlar. Bir anlık hata büyük tehlikelere yol açar, ocaklar söndürür. Bunu hepimiz biliyor ve haberlerde sıla yolunda kazaya karışmış vatandaşımız olsun istemiyoruz. Bunun için tüm vatandaşlarımız için sıla yolunda tek bir dileğim var, bir an önce vatana varmak yerine, sağ salim vatana varmayı” tercih edelim derim” şeklinde konuştu.

 

SUNTAT firması sahibi Mustafa Baklan zaman zaman yaptığı uyarı ve tavsiyeler Almanya Türkleri arasında genel kabul ve takdir görmektedir.

 

Uzun yıllardan bu yana döner sektörünün geleceğine yönelik açıklamaları ile dikkat çeken Milas Döner Fabrikası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kaya Avrupa’da giderek büyüyen sektörün önümüzdeki yıllarda sadece gençlerin değil tüm Avrupa’nın iştahını cezbeden  bir yemek çeşidi olacağını belirtti.

 

Kalite-kontrol mekanizmalarında aksaklık yaşamayan fabrikaların korona döneminde de ciddi bir tercih yemeği olduğunu belirten Kaya, “İnsanlar günümüzde az zamanda çok iş yaparak zamanı değerlendiren bir koşturmaca içindedir. Bu tarif insanların yemek alışkanlıklarında da en etkili nedenlerden biridir. Oturup zaman geçirerek sindirmek elbette iyidir ama başkaları yemekte şu kadar vakit geçirmiyorsa sen de bu yarışta hızlıca birşeyler atıştırıp koşturmaca içinde devam edebilmelisin.” dedi.

 

Döner sektörünün isteğine göre şekillenebilen, göz önünde yapılan ve hızlıca yenebilen bir yemek türü olduğunu belirten Milas Döner Yönetim Kurulu Başkanı Kaya, “Amerika kökenli fast-food türlerinden 6-7 defa daha fazla ciro yapar duruma gelen Anadolu kökenli döner artık AB ülkelerinin tamamında en önemli tanınırlık oranına ulaşmıştır. Kalite çizgisini ve ismini korumaya devam etmesi durumunda bundan en çok faydalanacak olan ise Anadolu kökenli üretici, satıcı,çalışan ve zevkle tüketen döner sever müşteriler olacaktır” şeklinde konuştu.

 

Milas Döner Yönetim Kurulu Başkanı Ali Kaya ilginç açıklamaları ile sektörün stratejik analizler yapan duayenlerinden biri olarak biliniyor.  

 

 

 

BERLİN (AA) - Avrupa borsaları, resesyona yönelik endişelerin artarak devam etmesinin ardından haftanın ilk işlem gününü karışık seyirle tamamladı.

Kapanışta gösterge endeksi Stoxx Europe 600 yüzde 0,54 değer kazanarak 409,31 puana yükseldi.

Almanya'da DAX 30 endeksi yüzde 0,31 düşerek 12.773,38 puana, İtalya'da FTSE MIB 30 endeksi yüzde 0,05 değer kaybıyla 21.343,93 puana indi.

Fransa'da CAC 40 endeksi yüzde 0,40 değer kazanarak 5.954,65 puana ve İngiltere'de FTSE 100 endeksi ise yüzde 0,89 artarak 7.773,38 puana çıktı.

Petrol ve gaz şirketlerinin hisselerinde ise yaklaşık yüzde 4 artış görüldü.

Bu artışa rağmen, Alman enerji firması Uniper’ın hisseleri, Alman hükümetinin, Rusya'nın Avrupa'ya gaz arzını azaltmasının olumsuz etkisine karşı şirkete kamu kurtarma paketini değerlendirdiğine yönelik haberlerin ardından günü yüzde 27 değer kaybederek kapattı.

Avro/dolar paritesi TSİ 20.28 itibarıyla 1,042 seviyelerinden işlem gördü.