Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

102 yıl öncesinin sevincini yaşarken tarihi tarihçinin değerlendirmesini istediğimiz için çaldık IKG Enstitüsü’nün kapısını. Cumhuriyeti kendi değer yargıları içinde 40 yıldır Almanya Türklerine müthiş bir heyecan ile anlatagelen Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ile çıkalım istedik tarihi seyir içerisindeki cumhuriyet yolculuğuna. Hür ve bağımsız bir Türkiye’ye giden yolda ödenen bedellerin adsız kahramanlarını adeta yaşayarak anlatan Dr. Latif Çelik ‘elbette’ diyerek sorularımızı cevaplandırmadan önce ”Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti idealleri için canlarını verip vatan için can veren İstiklal Savaşı Gazileri’nin aziz hatıraları önünde saygı ile eğilmek gerek” diyerek başlıyor sözlerine...

 

Taner Tüzün:

Sayın Dr. Latif Çelik kaç cumhuriyet konferansında konuşmacı idiniz 40 yıl boyunca?

Dr. Latif Çelik:

Sanırım 70’i aşmıştır. Bu yıl elbet sıkıntılıyız ama geçen yıla kadar her yere yetişmeye ve her yerde kendi tarihimizi zevk ile anlata geldik.

 

Taner Tüzün:

İlgi çokmu yeni nesilde cumhuriyet dönemine?

Dr. Latif Çelik:

Tabiki. Ancak 1990 gençliğine anlattığın ile 2022 gençliğine aynı tarz ve bilgileri anlatırsan dinletemezsin. İnsanların neyi isteyip neye ilgi gösterdiğini, hangi formatı beklediğini farketmelisin öncelikle.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin temel değeri nedir size göre?

Dr. Latif Çelik:

Öncelikle Cumhuriyetin temel değeri, samimi olarak ülke için herkesin birşeyler yapmasıdır. Bunu yapmadan cumhuriyeti savunmak, en hafif deyim ile kapitülasyonların neden kaldırıldığını bilmemek demektir.

 

Taner Tüzün:

2022 gençliğine cumhuriyeti özet olarak nasıl anlatırsınız örneğin?

Dr. Latif Çelik:

Öncelikle cumhuriyet, Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli eseridir. Cumhuriyet'in ilanı ile ülkemizde bir devir kapanmış ve yeni bir zaman başlamıştır. Her Türk vatandaşının bu dönem hakkında bilgi sahibi olması oldukça önemli bir konudur. Türkiye’nin 29 Ekim 1923’de dünyaya ilan ettiği “Türkiye Cumhuriyeti” ilanı bir anda dönemin yerli ve yabancı ajanslarının bir numaralı haberi oldu. Yeni devletin adı konulmasa da milli egemenliğe ve hür seçimlere dayalı, yönü batıya dönük çağdaş ve modern bir cumhuriyet olacağı belli idi. 24 Temmuz 1923 yılında Lozan Antlaşması imzalanmış ve yeni Türk devletinin de bağımsızlığı diğer ülkeler tarafından kabul edilmiştir. Lozanda atılan imzalar ile Türk Milleti’ nin birbirinden binlerce kilometre uzaklardaki cephelerde sürdürdüğü savaş sona ermiş ve karşımızdaki düşmanlar ile Mudanya Ateşkes Kararı’ndan beri devam eden  süreç kalıcı bir anlaşmaya dönüşmüştü. 

 

Taner Tüzün:

Türk Milleti 29 Ekim 1923’e nasıl geldi?

Dr. Latif Çelik:

Balkan Savaşı ile kolu kanadı kırılan Türkler, yurdunu kaybedip sadece canını kurtarabilen milyonlarca insanı Anadolu’ da iskan edemeden Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Eskilerin Büyük ‘Cihan Hengamesi’ olarak adlandırdığı  esas artçı dalga geldiğinde, fakir milletin çocukları vatan sınırlarını korumak için uzak coğrafyalara geri dönmeyeceklerini bilerek gittiler. Başarı imkanının sıfır olduğu Yemen’ den, eksi 35 derecedeki Allahuekber Dağlarına gidenler ile, İngiliz güllelerine göğsünü siper eden Çanakkale kahramanları’na, Galiçya’ya gidip bir tek sağ dönemeyen Osmanlı Tümenleri vardı bu milletin tarihinde. En acısı da Türklerin savunmak istediği kutsal belgelerdeki kardeş bildiğimiz halkların bizi arkadan vurarak İngiliz Lawrence’in peşine takılmaları idi. Geçilmesi imkansız olan Süveyş‘e emir aldıkları için yürüyenlerden esir olan 10 bin Osmanlı’nın esaretten geri döndüklerinde memlekete görme duygularını kaybederek gelmesinin nedenini kimseye soramadık, ama ihtiyar tarih hiç unutulmasın diye bunları sayfasına not etti.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin kurucuları da Osmanlı subayları idi ama?

Dr. Latif Çelik:

Elbette, Osmanlı’nın genç subaylarından sağ kalanlar müthiş bir deneyim yaşadılar bu savaşta. İhanetin, açlığın, alçaklığın, iftiranın ve dostluğun elvan çeşidini gördüler 4 yıl süren savaşın soğuk cephelerinde. Kudüs’ü İngilizlere terk ederken gözyaşını  tutamayanlar aynı anda Arapların da Yahudi yerliler ve işgalci İngilizler ile birlikte sevinmesine şahit oldular. Özellikle güney cephelerinde insanüstü bir direniş gösteren Osmanlı askeri, Müslüman kardeşine olan ihanetini görünce “Ben burada kim için savaşıyorum” sorusunu sormaya başladı kendine. 

 

Taner Tüzün:

Son vatan toprağı işgal edildi en sonunda?

Dr. Latif Çelik:

Okul kitaplarında “Dostumuz Almanya yenildiği için biz de yenilmiş sayıldık diye öğretseler de, elimizdeki silahları bıraktık Mondros’da teslim olduk. Dediler ki Sevr için hazırlıklar var, kalıcı anlaşma ile parseller belirlenecek diye. Şu bölge şunların, burası bunların dediler. Oysa bu millet İstanbul’a gelip padişaha emir verenlere daha 4 yıl önce “Çanakkale  Geçilmez” dedirtmişti. Esas anlamadıkları da bu idi, bizi Çanakkale’de yenemeyenler şimdi bizi nasıl parçalamaya çalışıyorlar diye. Yunan’a verdikleri gaz ile Haymana önlerine kadar gelmesini, Anadolu’da yerel halka binbir melaneti yapmasını sağladı İngilizler. Fransızların Adana bölgesinde Ermeni çetelere kendi üniformalarını giydirerek sözde asayiş sağlamaları da kısa bir süre sonra Torosların Karakoyunlu Yörük Türkmenlerinin sert direnişi ile karşılaşmalarına yol açtı. Zaten bunun üzerine İstanbul’daki işgalcilerin kuklası hükümete değil, Ankara’daki Mustafa Kemal’e müracat eden Fransa, Türkiye’yi ilk terk eden işgalci oldu. Türklerin imkansızlık içindeki kenetlenmesi işgalci müttefikleri bile birbirinden ayırmaya yetmişti.

 

Taner Tüzün:

Sanırım Doğu cephesinde biraz daha iyi idik?

Dr. Latif Çelik:

Rusya’daki ihtilal işimize yaradı ve bu cephe sağlam kaldı. Kâzım Karabekir Paşa’nın Doğu Anadolu ve Azerbaycan harekatları milli direnişin sembol başarıları olarak geçti tarihe. Kafkasya’da doğan çocuklara Kâzım adı verildi yıllarca. Ancak esas final ülkenin batısında oynanacaktı. Türkleri tarih sahnesinden silmek için Yunanı maşa olarak kullananlar “Kemalistler boyunun ölçüsünü alacaklar” diyerek Türkleri küçümserken, Yunanlıyı  şımartmayı ucuz politika olarak seçmişlerdi. Boğazdan emir veren İngiliz İşgal Komutanı, emrindeki Damat Ferit adlı Sadrazam zavallısı ve Bursa’da Osman Gazi’nin türbesini tekmeleyen Yunanlı komutan Venizelos kendisinden çok emindi. Hepsinin beklediği Ankara’da toplanan Mustafa Kemal ve vatansever arkadaşlarının ne yapacağı idi.

 

Taner Tüzün:

Türkler artık kendi kaderini kendileri yazıyor?

Dr. Latif Çelik:

Çok güzel bir söz ettiniz, artık öyle ilmaya son finali oynamaya mecburdu Türk Milleti. Varı ile yogu ile buna hazırlandı. 26 Ağustos 1922 sabahı şafak sökmeden topçu ateşleriyle başlayan harekatın devamında Türk askeri Tınaztepe'yi ele geçirdi ve Belentepe ile Kalecik Sivrisi'nden düşmanı uzaklaştırdı. Ertesi gün yağmur gibi Afyon ovasına akan süvariler, Türk’ün makus talihinin son sayfasını yazdıklarının farkın-daydılar. İşgalciler İzmir yönüne  kaçarken Zafertepe Çalköy'de bir evin bahçesindeki kırık kağnının üzerine muharebe alanlarının haritasını koyan Başkomutan Mustafa Kemal, Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile durum değerlendirmesi yaparak İzmir’e kadar nefes aldırmadan  düşmanın kovalanmasını  “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri” emri ile verdi. 9 Eylül’de İzmir’i düşman yakarak kaçsa da,  külü bile değerli olan vatanın yaraları tez zamanda sarılmaya başlandı.

 

 

Taner Tüzün:

Lozan barış masasında bu yüzden daha güçlü oturabildik diyebilirmiyiz?

Dr. Latif Çelik:

Elbette, ben de tam oraya gelecektim. İzmir’e giren Türk Ordusu önce asayişi daha sonra iktisadi tedbirleri aldı. Ertesi hafta Marmara denizine yönelen Türkleri durdurmak için İstanbul, Londra, Paris ve Roma arasında telgraf hatları aynı soruyu soruyordu; Türkleri nasıl durduracağız? Yunanlılar ise birbirine düştü ve ülkeleri karıştı. İstanbul’da  Damat Ferit istifa etti,  Padişah Vahdeddin ülkeyi terketti. İşgal güçleri ise İstanbul’u terketmeyi kendileri teklif etti. Yunanı ateşe atarken kendi ellerini yakmadan Türkiye’den gitmek İngiliz entrikasının siyasi planı idi. Türkler İstanbul’a girerken yüzbinlerce insan kendi ordusu ile 4 yıl sonra kucaklaşıyordu. Savaşı başlatanlar şimdi Türklerin Lozan’a gelmesi için yalvarıyorlardı. Uzun süren görüşmeler 24 temmuz 1923 de anlaşma ile sonuçlandı. Birkaç gün sonra son işgal gücü de Türk askerini selamlayarak İstanbul’dan ayrıldılar.

 

Taner Tüzün:

Düsmanı yenip yeni Türk Devleti’ni kurunca hemen cumhuriyet denmedi sanıyorum? 

Dr. Lati Çelik:

Önce başkent Ankara’ya taşındı. 13 Ekim 1923'ü gösterdiğinde Ankara yeni Türk Devleti’nin başkenti ilan edildi. Yeni devletin bir isminin olması ve bu devlete bir başkan tayin edilmesi gerekmekteydi. O zamana kadar Mustafa Kemal Paşa, Devlet Başkanlığını ve TBMM başkanlığını birlikte yürütmekteydi. Bunun yanında bazı yabancı ülkeler Türkiye'deki yeni devlet rejiminin açık bir şekilde ifade edilmesini de istiyordu. 29 Ekim 1923 de Cumhuriyet resmen ilan edildi. Cumhuriyet'in ilan edilmesi ile birlikte egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir biçimde millete ait olduğu ilkesi de benimsendi. Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet'i ilan ederken yönetimin getirmiş olduğu demokratik anlayışın da zamanı geldikçe uygulanmasını istiyordu. Ülkede çoğulcu demokrasinin yürürlüğe girmesi onun en büyük amaçlarından bir tanesiydi. 

 

Attachment.png

Taner Tüzün:

Sayın Çelik kısaca özetlermisiniz, cumhuriyet'in ilanı ile neler değişti?

Dr. Latif Çelik:

Milli mücadelenin en başından beri amaçlanmış olan ulusal egemenlik anlayışı için en büyük adım atıldı. Başbakan, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı yetkileri de birbirinden ayrılarak yönetim kadroları yeniden düzenlendi. Türk Devletinin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk,ilk başbakanı İsmet İnönü, ilk meclis başkanı ise Fethi Okyar oldu. Meclis Hükümeti sistemi tarihe karışmış ve bakanlar kurulu kabine sistemine geçildi. Yürütme işleri çok daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başlarken, Cumhuriyet'in ilan edilmesinin ardından egemenliğin kayıtsız ve şartsız bir şekilde milletin olduğu duyurulmuştur.

29 Ekim 1923 günü başlayan Cumhuriyet idaresi zamanla bir sürü yeniliği hayata geçirdi. Kısaca kavramak açısından belli başlıları aşağıdaki gibi özetlemek gerek.

• Ulusal egemenlik ve bunun yanında demokrasi anlayışının çok daha rahat bir şekilde kullanılması sağlandı.

• Yeni kurulan Türk devletinin rejimi belirlenerek tartışmaların önü kapatıldı.

• Meclis Hükümeti sistemi ile yetki kargaşaların, olan sorunların önü alındı.

• Yönetim anlayışındaki yetki ve sorumlulukların sınırları kesin bir şekilde ortaya koyuldu.

• Medreseler kapatıldı, yeni ve modern okullar açıldı. 

• Arap harfleri kaldırıldı. Harf devrimiyle Türk alfabesi kabul edildi. 

• Modern üniversitelerin hayata geçirilmesi sağlandı.

• Giyim kuşamda yenilikler yapıldı. 

• Ölçü birimleri değiştirildi. 

• Soyadı kanunu çıkarıldı. Mustafa Kemal’e Atatürk soyadı verildi. 

• Kadınlara seçme ve seçilme hakkı verildi. 

• Kadın - erkek eşitliği sağlandı.

• Din ve devlet işlerini birbirinden ayırmak için laiklik ilkesi anayasada yer aldı.

• Dini kurallara göre çalışan mahkemeler kaldırıldı. 

• Tarımda yeni aletler kullanılmaya başlandı. Köylere kadar elektrik ve telefon götürüldü. 

• Ülkenin her tarafından yollar, köprüler, barajlar, limanlar, fabrikalar, hava alanları, demir yolları yapıldı. 

 

 

Taber Tüzün:

Yeni nesil cumhuriyeti anlamak için ne yapmalı?

Dr. Latif Çelik:

Cumhuriyet bir bedeldir ve bu bedelin karşılığı Türkiye Coğrafyası üzerindeki Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyeti anlamak için tarihi iyi bilerek geleceğin ümidini Türkiye Coğrafyasında düşünmek gerek. Cumhuriyete giden yolda cumhuriyet öncesi 10 yılı anlamadan cumhuriyete anlam vermek mümkün değildir. Uzak cephelerdeki binlerce şehidin kahramanlıklarını anlatmaya birkaç satır yetmeyeceği için sadece onların beklediği saygı dolu duaları hediye ederek anlamak gerek cumhuriyeti. Çoğunun mezartaşı bile olmayan kahramanların yenildikleri cepheler onların başarısızlığı değil, insanlığın o dönemdeki samimiyetsizliği, bilgisizliği, cehaleti ve ihaneti ile ilişkilendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.

Attachment.png

Taner Tüzün:

Cumhuriyet döneminde yönetenler ile yönetilenler hep tartışageldi. Bunu neye bağlıyorunuz?

Dr. Latif Çelik:

Cumhuriyet öncelikle halkın kendi kendini yönetmesidir, bakın kendi kenidini diyorum. Cumhuriyet, demokrasi anlayışının en iyi şekilde kullanılabildiği rejimin adıdır. Cumhuriyet yönetiminde ulusal egemenlik esastır ve bunun yanında milletin kendi kendini yönetmesi sağlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde ortaya çıkan sıkıntılar bu rejimin hastalıklı olduğundan değil, bürokrat elitlerin yanlış uygulamaları ile halkın eğitim düzeyinin çok aşağılarda olmasından kaynaklanmıştır. Halka tepeden bakan zümrenin zorlama ve dayatmalar ile ülkeyi yönetmeye çalışması onları zamanla halktan uzaklaştırırken, halkın da onlara olan güveninin azalmasına yol açmıştır.

 

Taner Tüzün:

Cumhuriyetin kurucu kadrosu hep eleştirilegeldi, siz bunu neye bağlıyorsunuz?

Dr. Latif Çelik:

Elestiri normaldır, esas olan eleştiren de eleştirilende bunu bir öç almaya dönüştürmemelidir. Türk Milleti maalesef grilerde buluşmada Avrupalılar kadar başarılı değil. Şarkta genelde insanlar birbirine bağlı, obalar ve aşiretler seklinde yaşadığı için genelde “Bizimkiler”in arkasından giderler. Şuna gelmek istiyorum, cumhuriyetin önde gelen lider kadrosu 80 yıl boyunca eleştirilegeldi, lider kadolar çoğu zaman bunu aleyhte bir yaklaşım olarak algıladılar. Hatta eleştiriyi getirenleri hainliğe kadar uzanan bir kategoriye koyup yıllarca karşı kampta yer almasına sebep oldular. Halkın, geçilen nazik köprüde önder kadroya destek olma yerine sürekli yola diken döşediklerinden şikayet edildi. Oysa karşı kanatta yer alanların tamamı gelenekçi bir dünyadan geldiklerinden hızlı değişimi kolay kabullenemeyen, özellikle kültürel kaybın kolay kolay telafi edilemeyeceğine inanananlar idi. Dedik ya, bizde tartısan taraflar maalesef gri alanlara çok geç geliyorlar bizde.

 

Taner Tüzün:

Gelenekçilerin diretmesi yeniliklerin gecikmesine neden olmazmı Latif hocam?

Dr. Latif Çelik:

İdari kadro her alanda değişimler gerçekleştirmek isterken, muhalif kanat hızlı devrimlerin Türk Milleti’nin sosyo-kültürel hayatında onarılmaz yaralar açacağını savunmuşlardır. Burada öncelikle sakince birbirini anlama ve dinlemenin önemi ortaya çıkıyor. Batıya karşı aradaki farkı kapatabilmek için özellikle bilim ve muassır medeniyete doğru koşmanın dini değerlere uzak kalmak anlamında olmamalı diyen muhalefet ile, yenilikçi iktidarın ortak noktada buluşamaması zaman zaman sıkıntılara da yol açmıştır. Oysa Türkiye gibi dünyanın en stratejik noktasında ortak akıl, Türk Milleti için olmazsa olmazların en başında gelir. Son Türk Devleti’nin Cumhuriyet Serüveni’ni tarihi süreç içerisinde değerlendirdik. Cumhuriyeti atalarımız kurdu, ama emanetin sahibi gençlerimizdir. 

 

Taner Tüzün:

Güzel bir söyleşi oldu. Teşekkür ederek son sözünüzü almak isterim?

Dr. Latif Çelik:

Türkiye hepimizin, bu ülkenin geleceğine sahip çıkarak, Türkiye benim vatanım diyenlerin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.

 

Taner Tüzün:

Çok teşekkür ediyoruz.

Dr. Latif Çelik:

Esas ben size teşekkür ediyorum.

Hamburg eyaleti 15 Mart 2020 yılında halen devam etmekte olan küresel salgınla ilgili çıkarttığı kararname ile toplu olarak bir araya gelinmesi konusunda bir dizi yasak ve kısıtlama getirmişti. Son dönemde vuku bulan gevşemelerden yararlanan Aka-Arslan Pflegedienst dar bir çerçevede de kalınsa da 24. yılı hasta ve yakınları, çalışanları, komşuları ve dostları ile kutlayarak iki yıllık hasrete son verdi. Bilindiği üzere son iki yıldır önceden hazırlıklar yapılan etkinlikler iptal edilmek zorunda kalınmıştı.


1 Nisan 1998 tarihinde bu sektöre atılan firmanın sahibesi Esma Arslan, “bundan 24 yıl önce yola çıkarken bir yandan yalnız yaşayan iki çocuklu bir anne olarak evlatlarıma daha iyi bir hayat sunabilmek, diğer yandan kendi ekonomik bağımsızlığımı gerçekleştirip kimselere muhtaç olmadan yaşamak ve en önemlisi de yalnız yaşayan, yardıma ve bakıma muhtaç insanlara hizmet sunmak olarak hedeflemiştim” dedi.


Aradan geçen onca yıl sonra çocukları büyüyüp kendi dünyalarını kurup kendi ayakları üzerine basarak hayatlarını sürdürürken, firma yirmiye yakın elemanı ile Bergedorf’ta isim yaptı. Tüm bunlara rağmen bu işin öyle kolay kolay bırakılamayacağına inanan Arslan yoluna devam etti: “Şöyle geriye dönüp kabaca baktığımda başlarken 24. yılı görecek miyim, uzun yıllar mı bu işle meşgul olacağım gibi plan ve kaygılarım olmadı. Ama böylesi günleri görünce çok seviniyorum. Hemen belirtmeliyim ki bu yolda benimle birlikte, iyi günde kötü günde yanımda olan kızlarıma, aileme, elemanlarıma, dostlarıma, yakın arkadaşlarıma, aramızda bulunan gazeteci arkadaşlarıma, bu anlamlı ve özel günümüzde yanımızda olan değerli ziyaretçilerimize teşekkür ederim.”


Sektörde bu kadar uzun yıllar özel bir firmanın ayakta kalmasının hiçte o kadar kolay olmadığını, bunun için yoluna çıkan her türlü engelin büyük bir emek, sabır ve kararlılıkla üstesinden geldiklerini, böylesi bir mesleği ifa edenlerin insanı, dahası yaşlıları, hastaları ve yardıma muhtaçları sevmeden yapabilmenin mümkün olamayacağını belirtti.

 

 

 

 

 

 DİTİB Nürnberg tarafından DİTİB toplantı salonunda düzenlenen iftar programına, Türk ve Alman Sivil Toplumun temsilcileri, Türk İş İnsanları, Siyasetçiler, Akademisyenlerle birlikte çok sayıda vatandaşımız katıldı.

 

Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan iftar programın açılış konuşması yapan DİTİB Nürnberg Başkanı Hasan Aslan, Ramazan ayının önemine değinerek ‘DİTİB Nürnberg’in yaptığı çalışmalar hakkında bilgiler verdi. DİTİB Nürnberg’de din hizmetlerinin yanısıra sosyal, gençlik ve kadın kollarının çalışmaları ile İslam din dersi, rehberlik, tanıtım ve kültürel faaliyetlerde bulunmaktayız’ dedi. Aslan, ‘pandemi sürecinin yaşattığı sıkıntılardan sonra, bir araya gelmenin mutluluğunu yaşamaktayız. Barışın aşılandığı, ostluğun, kardeşliğin pekiştiği, zorda kalanların sıkıntıların çözüldüğü ramazan ayının hayırlara vesile olmasını istiyorum’dedi.Aslan, iftar programında servis edilen yemeklerin tatlıların hazırlanmasında emek vermiş DİTİB  kadınlar kolu üyelerine teşkekkür ediyorum dedi.

 


Türk İnsiyatifi Nürnberg Platform (TİN) Basın Sözcüsü ismail Akpınar ‘Türkler, Almanya toplumunun sosyal ve ekonomik olarak önemli bir parçasıdır.60 yıldan başarıları dikkate değerdir.Alman toplumunda siyasi ve kültürel  alnalrda etkinliğimizi artırmak için Türk kökenli yurttaşlar ve STK lar olarak bu toplum i.inde dahada aktif ve girişken olmamız gerekmektedir dedi.

 


Bavyera Eyaleti Avrupa ve Uluslarası İlişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Bakan Melanie Huml, ‘Türk toplumunun ve DİTİB’in Alman toplumuna katkısı büyüktür. Özellikle Korona  pandemisinde şahit olduk. DİTİB Nürnberg’in Bavyera Eyaleti ve Nürnberg belediyesi aşı kampanyasında örnek teşkil ederek destek oldu.Bu kampanyaların herkese açık olması ve ana dilde danışmanlık vermeleri bizim pandemi krizinde işimizi çok kolaylaştırdı.Bu destekden dolayı Bavyera Hükümeti olarak DİTIB’e ve tüm katkı sunanlara teşekkür ediyorum. Türk toplumunun, DİTIB’in Ukrayna krizinde de verdiği desteklerinden dolayı ayrıca teşekkür ediyorum’ dedi.

 


Protestan Kilisesi Dekanı Din adamı  Prof. Jürgen Körnlein ‘ Ukraynadaki savaşın bitmesi için bir din girişimi yetmez. Tüm dinler olarak barış iin ayağa kalkılması gerekir. Bunu Nürnbergde savaşa karşı başlatığımız girişimle gösterdik.Nürnerg Dinler Birliği olarak Rus Patriğine, Ukrayna’a derhal barışa katkı verilmesi için tüm din temsilcilerinin adına ortak bir mektup gönderdik. Bu ortak girişime DİTİB olarak verdiğiniz destek için teşekkür ederiz’dedi.

 


Milletvekili ve SPD Genel sekreteri Arif Taşdelen’de, DİTİB sadece bri Cami degildir. DİTİB  Korona zamanında halka açık aşı kampanyası başlatarak, Koronanın yok olması için büyük çaba saerfetmiştir. Resmi makamlardan gelen Almanca yazıları anlamayan büyüklerimiz biraraya gelerek Almancayı ve işi iyi bilenlerden destek alarak sorunların çözümü için birilikteliği gösterdiği yerdir. Kefenle defin olayında büyük yol katetmemde DİTİB’in emegi göz ardı edilemez dedi.

 


Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz, insanların pandemi sebebiyle birlik beraberlikten uzak kaldıklarını ifade ederek,bu sıcak ortam özlenmiş bir ortamdı.Terkar bir pandemi süreci yaşanmamasını temni ediyorum. Herkesinde bildiği gibi pandemi döneminde fiziki temaslar azaldı.Pandemide bütün dünya farklı bir dönüşümden geçti.Pandemi bize bazı şeyleri bir daha tekrarlanmayacak şekilde değiştirmemize yol açtı. Pandemi sonrası yeni dünya düzen, ne ve yeni gelişmelere ayak uydurmamız gerekecek. Artık yeni bir dünya düzeni içinde  olduğumuzu idrak etmemiz ve pandemi öncesi ve pandemi sonrası devir diye günümüz dünyasını ayırmamız gerekir. Pandemiyle birlikte dünyada dijitalleşme eğilimi  dahada hız kazandğı gözler önünde. Teknolojini dahada egemen olacağı bir yaşam süreci başladığını hep birlikte görmekteyiz.Bir araya gelme durumlarının artık dijital ortamlar üzerinden bir araya geleceği yeni bir dünyaya dogru gitmekteyiz’ dedi.

 

DİTİB Nürnberg’in verdiği iftar programına, Nürnberg Başkonsolosu Serdar Deniz, Bavyera Eyaleti Avrupa ve Uluslarası İlişkilerden sorumlu Devlet Bakanı Bakan Melanie Huml, Bavyera SPD Bavyera Milletvekili ve Genel Sekreter Arif Taşdelen, DİTİB Nürnberg Başkanı Hasan Aslan,Nürnberg Belediye Meclis Üyesi Cengiz Şahin, Nürnberg Uyum Meclis Başkanı İlhan Postaloğlu, Protestan Kilisesi Dekanı Dşn adamı  Prof. Jürgen Körnlein, Nürnnerg Belediye Başkanı Marcus König’i temsilen Helmine Buchsbaum, Türk İnsiyatifi Nürnberg Platform (TİN) Basın Sözcüsü ismail Akpınar, Müsiad Nürnberg Şube Başkanı Haluk Dokur, UID Bölge Başkanı Yılmaz Deliduman, Saadet Nürnberg Teşkilat Başkanı Musa Tamer, CHP Kuzey Bavyera Birlik Başkanı Rifat Çolak, Nürnberg Türkspor Kulüb Başkanı Seyhan Karaarslan ile çok sayıda sivil toplum kuruluşların temsilcileri katıldı.

İlhan Baba-Nürnberg

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Gürer GÜLSEVİN, 8 Nisan 2022 tarihinde Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah EREN’i makamında ziyaret etti.

Karşılıklı görüş alışverişinde bulunulan ziyarette, Sayın EREN’e Türk Dil Kurumu yayınlarından takdim edildi.

 

Süper Lig 2021-22 sezonu, sezon boyunca defalarca kez şahit olduğumuz şekliyle tarihe iz bırakan imajına yakışır, eşi benzeri görülmemiş final haftaları yaşıyor. 
 
Tüm futbol sezonu boyunca yaşanan skandallar silsilesi, bu akşam oynanan maçta başta Yaşar Kemal Uğurlu olmak üzere hakem grubunun yönetim biçimiyle taçlanmıştır. 
 
Tüm futbol kamuoyunun gözleri önünde yaşanan ve her geçen gün dozu artan skandallara dair söylenecek söz, yazacak cümle bulamıyoruz! 
 
Bu sezon, yarışın adil rekabetle değil skandallarla belirlendiği, bugün kamuoyu vicdanında bir kez daha net bir şekilde görülmüştür.
 
Hakemler eliyle puanların alınıp verildiği, 
MHK kararları ve hakem facialarıyla mütemadiyen gündemin meşgul edildiği, 
adil rekabetin yerle bir edildiği, 
güven müessesesinin tamamen yok olduğu bu sezonda; 
 
TFF başkanından başkanvekiline ve tüm yönetim kuruluna, MHK’sından hakemlerine ve emeği geçen bütün paydaşlarına kadar herkesi kutluyoruz. 
 
Türk futbolundaki bu rezilliklerin son bulması adına bugüne kadar verdiğimiz mücadeleye var gücümüzle devam edeceğimizi vurguluyor, 

bu durumdan rahatsız olan her kulübü, futbolun tüm paydaşlarını bu duruşa davet ettiğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz!

Kaynak: https://fenerbahce.org/haberler/kulup/2022/4/2021-22-sezonu-yarisla-degil-skandallarla-anilacaktir

Ermeni akademisyen Iver Torikian, Türkiye ve Ermenistan sınırlarının açılmasından komşu ülkelerin de fayda sağlayacağını ifade etti.​​​​​​​

Ankara'da bulunan Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) referansıyla yayımlanan "Japonya'dan Bir Mektup-Stratejik Suskunluk: Ermenilerin Sessizliği" eserinin yazarı Torikian, Japonya'nın Kobe kentinde yaşıyor.

Bir dönem ailesiyle İstanbul'da oturan Torikian, "Türk-Ermeni ilişkilerinde yanlış bilinenleri" sorguladığı eserinin oluşturduğu etki ile Türk-Ermeni ilişkilerinin yeni seyrine yönelik, AA muhabirine değerlendirmede bulundu.

Torikian, Ankara ile Erivan arası z​​​​ayıf ilişkilerin, Türk halkından çok daha fazla Ermenistan halkına zarar verdiğini düşündüğünü söyledi.

Karayla çevrili ülkesinin özel olarak doğal kaynağı bulunmadığını belirten Torikian, "Bana göre, Türkiye ile zayıf ilişkilerin etkisi, Ermenistan ve halkının yoksullaşması anlamına geliyor." ifadesini kullandı.

Yurt dışında yaşamasına rağmen uzmanların tartışma ve bildirgelerini takip ettiğini aktaran Torikian, Türkiye ve Ermenistan sınırlarının açılmasından komşu ülkelerin de fayda sağlayacağını dile getirdi.

Torikian, iki ülke arasında doğrudan uçuşların yeniden başlamasının önemine işaret ederek bunun özellikle Türkiye'de çalışan Ermeniler açısından avantajlı olacağını belirtti.

 

"Yurt dışı nüfusu, ülke içinde büyük etkiye sahip"

Dünyadaki 8 milyon Ermeni'nin sadece 2 milyonunun Ermenistan'da yaşadığını söyleyen Torikian, kazandıkları dövizleri ülkesine gönderen yurt dışı nüfusunun, ülke içinde büyük etkiye sahip olduğunu vurguladı.

Torikian, Ermeni diasporasının, Ankara-Erivan ilişkisine yönelik fikirlerinin Ermenistan'dakilerden farklı olduğuna dikkati çekti.

Ermenistan'daki halkın "kendi kararlarını kendisinin verebilmesinin önemine" işaret eden Torikian, "Türkiye'ye yönelik bir karar alma sürecinde, Türkiye'deki Türklerin değil de Türkiye dışındaki Türklerin etkili olması ne kadar garip olurdu?" dedi.

 

"Kötü ilişkiler, Ermenistan halkında zorluklara yol açıyor"

Diaspora Ermenilerinin, Ankara-Erivan arasında son dönemde kayda geçen yeni anlaşmalara ideolojik gerekçelerle karşı çıktıklarını bildiren Torikian, "İdeolojik terimlerle düşünebilme lüksünü de karşılayabiliyorlar. ABD ve Fransa'daki Ermeniler biliyorlar ki; geçim yolları, Ankara-Erivan arası zayıf ilişkilerden kötü etkilenmeyecek ve topluluklarını bir arada tutan Türk karşıtı eylemlere de katılabilecekler." diye konuştu.

Ülke içindeki halkın çoğunun, Türkiye-Ermenistan'ın daha iyi ilişkilere sahip olmasını istediğini belirten Torikian, "Kötü ilişkiler, Ermenistan halkında zorluklara yol açıyor ve biliyorlar ki daha iyi ilişkiler, kendilerinin yaşam standartlarını yükseltecek." değerlendirmesinde bulundu.

Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Köln'de DİTİB Federal Kadın Birliği Temsilcileriyle iftarda bir araya geldi
 
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Köln'de DİTİB Federal Kadın Birliği Temsilcileriyle iftarda bir araya geldi. Başkanlıktan yapılan açıklamaya göre, Erbaş, Fransa programının ardından beraberindeki heyetle Almanya'nın Köln şehrinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Federal Kadın Birliği Temsilcileri ile Köln DİTİB Merkez Camii Konferans Salonu'nda düzenlenen iftar programında buluştu.
 
 
 
 
 
 
 
 

Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Çetin, “Türkiye, bütün imkansızlıklarına rağmen, 1926’daki büyük depremde Ermenistan’a yardımda bulunuyor. Bugün de Türkiye’nin dostluğu, komşuluğu çok kıymetli. Karşı taraftan bunun anlaşılmasını istiyoruz.” dedi.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca, Başkanlık binasında “Uluslararası Hukuk Ve Tarih Perspektifinden 1915 Olayları Konferansı” düzenlendi.

Burada konuşan Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Birol Çetin, Türk Tarih Kurumu olarak 1915 olaylarına ilişkin birçok çalışma yaptıklarını ancak işin bilimsel çalışma yerine siyasetin bir parçası haline geldiğini söyledi.

Sürekli propaganda ile bir yerlere varılmaya çalışıldığını belirten Çetin, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün “Meseleleri hadiselere göre değil, aslında olduğu gibi ele almak lazımdır.” dediğini hatırlattı.

Bugüne kadar kurum olarak hakikatin ortaya çıkması için çalışma yaptıklarının altını çizen Çetin, 1915 olaylarına ilişkin karşı tarafın tezlerinin daha çok görünür olduğunu ancak hakikatin her zaman kazanacağını vurguladı.

Karşı tarafın 1915 olaylarına ilişkin söylemlerini “köpük” olarak nitelendiren Çetin, şunları ifade etti:

“Büyük bir bölgesel kriz yaşıyoruz. Bu savaşın bitirilmesi, daha fazla insan kaybına yol açmaması için çabalar var. Burada şunu gördük ki böyle bir kriz döneminde herkes yine Türkiye’ye bakıyor. Doğru adres biziz. Antalya’da yapılan Diplomasi Forumu’nda da bunu gördük zaten. Hakikat böyle bir şey. Biz, tarihsel olarak da bugün de hep mazlumların sığındığı bir yeriz. Siz ne kadar propaganda yaparsanız yapın, dünya barışı söz konusu olduğunda bütün coğrafyalarda biz yapıcı rolümüzü oynamaya çalışıyoruz. Türkiye, bütün imkansızlıklarına rağmen, 1926’da olan büyük depremde Ermenistan’a yardımda bulunuyor. Bugün de Türkiye’nin dostluğu, komşuluğu çok kıymetli. Karşı taraftan bunun anlaşılmasını istiyoruz.”

Çetin, 1915 olaylarının her sene gündeme getirilmesine, tartışılmasına gerek olmadığının altını çizerek, geleceğe yönelik yapılması gerekenlerin konuşulması gerektiğini söyledi.

Türk Tarih Kurumu olarak vazifelerinin gerçekleri genç nesillere aktarmak olduğunu belirten Çetin, “İçeride bütünlüğü sağlamamız gerekiyor. Dışarıda zaten diplomasimiz, Dışişleri Bakanlığımız yıllardan beri bu mücadeleyi veriyor.” dedi.

Çetin, dünyada Ermeni tezleriyle ilgili bütün arşivleri topladıklarını, bunların kurum arşivlerinde yer aldığını aktardı.

 

“Babam gördüklerini rapor olarak verdi”

Kazım Karabekir Vakfı Kurucusu Timsal Karabekir de konferansa video mesaj ile katıldı.

Birinci Dünya Savaşı içinde Osmanlı Ermenilerinin cephe ve cephe gerisinde düşmanla iş birliği yapması üzerine Osmanlı Hükümeti’nin 1915’te tehcir kararı aldığını hatırlatan Karabekir, tehcirin, Osmanlı sınırları içinde Ermenilerin toplu olarak yaşadığı yerlerden başka bölgelere gönderilmesi olduğunu söyledi.

Osmanlı arşivlerinde yer alan Tehcir Kanunu’nda, ‘Her kafileye doktor, her hamile kadına süt verilmesi, geride kalan mallarının, belge karşılığında döndükleri zaman iade edilmesinin” bulunduğunu aktaran Karabekir, şunları kaydetti:

“Bu tehcir sırasında tabi ki çeşitli nedenlerden bir kısım Ermeni vatandaş hayatlarını kaybetmiştir ancak bu bir soykırım değildir. Asıl soykırım diyebileceğimiz olaylar, 1918 yılında Rusların çekilirken işgal ettikleri topraklarda Ermenistan kurma çabası içinde bulunan Ermeni çetelerinin Türk ve Müslüman halka karşı yaptıkları katliamlardır. Babam Kazım Karabekir’in Birinci Kafkas Kolordu Komutanı olarak Erzincan ve Erzurum’u kurtardığı sırada gördükleri ve özellikle Alaca’da karşılaştığı katliam bugün bile canımızı yakmaktadır. Babam orada gördüklerini 1919’da Erzurum’a gelen General Harbord’a rapor olarak vermiştir. Bu raporda şunlar anlatılmıştır, ‘Alaca köyünde cenazeler, insanın aklını oynatacak bir haldeydi. Bütün çocuklar süngülenmiş, yaşlılar ve kadınlar samanlıklara doldurulup yakılmış, gençler baltalarla parçalanmıştı. Bütün bu acıklı görünüşler Erzurum’a atanmaya ve oradaki zavallılara yardıma beni mahkum etmişti.’ General Harbord bunu okudu zaman gözleri yerinden oynuyor, ‘Allah’a inanan, Hazreti İsa’nın evlatları olan Ermeniler bu canavarlığı nasıl yapabildi?’ diye şoka giriyor. “

Karabekir, Harbord’un 24 Nisan’da ABD senatosuna sunduğu raporda “Esas yok edilmek istenin öz yurtlarında Türklerdi, Türkler Ermenilere kötü davranmamıştır.” ifadelerini kullandığını, bunun ABD arşivlerinde olduğunu belirtti.

Konferansa, akademisyenler, araştırmacılar, gazeteciler, hukukçular ve bilim insanları da katıldı.

 

"1915 olayları hakkında milletimize ve tarihimize yönelik bir iftirayı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanun teklifi diye sunmak gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir"
"Türk devleti ve milleti, bu ahlaksızlığın karşısında duracak, bu hadsizliğe hukuki çerçevede gereken cevabı verecektir"
 

ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, "1915 olayları hakkında milletimize ve tarihimize yönelik bir iftirayı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kanun teklifi diye sunmak gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir." ifadelerini kullandı.

Altun, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan'ın, sözde Ermeni soykırımının tanınmasını içeren kanun teklifine tepki gösterdi.

"1915 olayları hakkında milletimize ve tarihimize yönelik bir iftirayı TBMM'de kanun teklifi diye sunmak gaflet, dalalet ve hatta hıyanettir. Tarihsel gerçeklikten yoksun, uluslararası hukuk nezdinde geçersiz bu bühtanı reddediyoruz ve hükümsüz addediyoruz." değerlendirmesinde bulunan Altun, şunları kaydetti:

"Bu kabul edilemez girişim, her gayrimeşru fırsatı ülkemize besledikleri husumet için kullanmaya çalışanların birliğimize, beraberliğimize saldırısından başka bir şey değildir. Bu saldırının Gazi Meclis çatısı altında yapılması ise karşımızdaki vahametin ciddiyetini göstermektedir. Türk devleti ve milleti bu ahlaksızlığın karşısında duracak, bu hadsizliğe hukuki çerçevede gereken cevabı verecektir. İçine düştükleri aymazlıkla emperyal hesapların maşası olanlar, bir kez daha hezimete uğrayacaklardır. Bizim tarihimizde kara bir leke yoktur."

Hakikat için yaptıkları onca çağrıyı, yalan ve iftiralarının ortaya çıkmasından korktukları için cevapsız bırakanların, 1915 olaylarını türlü çarpıtmalarla istismar etmesine izin vermeyeceklerini vurgulayan Altun, şöyle devam etti:

"Sayın Cumhurbaşkanı'mızın bu konudaki samimi gayretleri Ermeni toplumu ve kanaat önderleri tarafından takdir ve memnuniyetle karşılanırken, kötü niyetli kimselerin akıl dışı ithamlarının bin yıllık birlikteliğimizi zehirleme amacı taşıdığı aşikardır. Biz, geçmişte olduğu gibi bugün de milletimizin her bir unsuruyla barış ve güven içinde yaşarken, birlik ve beraberliğimize kast eden her türlü saldırıyla bütün platformlarda mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Bu amaçla ASALA başta olmak üzere Ermeni terör örgütlerinin şehit ettiği diplomatlarımızı anmak üzere bugün Viyana'da düzenleyeceğimiz sergi ve panelin de uluslararası kamuoyunda etki oluşturacağına inanıyoruz. Bu vesileyle aziz şehitlerimizi bir kez daha rahmetle anıyorum."

Manevi atmosferin tam yaşanabilmesi ve sosyal hizmetlerin gereğinin yapılması adına  Almanyada yaşayan Kilim gazetesi ve Yozgat FM yazarı Doğan Tufan   Yozgat'ta  akrabağlarıyla iftar yemeğinde  bir araya geldi.  Tufan arkadaşımıza yaptığı acıklamada, akrabağlarım'la bir arada olmanın mutluluğunu yaşadığını ifade etti. Ve şöyle devam etti;  “Ramazan ayımız mübarek olsun. Ramazan tüm insanlığa, bolluk, bereket ve kardeşlik duygularını getiren bir ay. Bizler de bugün teyze oğlumun lokantasında  akrabalarımla birlikte iftarımızı açmanın mutluluğunu yaşadım. İnsanlarımız sofralarını, ekmeğini, sevgisini, muhabbetini paylaşırsa daha kıymetli hale gelir. Millet olarak her zaman bu yardımlaşmayı, dayanışmayı en üst seviyede yaşayan bir milletiz.” dedi.
 
Geleneklerin yaşanması gerektiğini belirten Tufan  “Hem dinimizin gereği hem de geleneklerimizin gereği olarak bunu en güzel şekilde yaşıyoruz. Ramazan ayı da buna bir vesile oluşturuyor. Ben de bugün burada bu mübarek  iftar saatinde, yemeğinde birlikte olmaktan mutluluk duydum."dedi.