Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Akdeniz üzerinden Almanya'ya gelen düzensiz göçmenlerle ilgili "esprisi" sosyal medyada eleştirildi.

Scholz, Nürnberg kentinde Protestan Kilisesince düzenlenen bir etkinliğe katılarak göç ve mülteci politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

 

Almanya’nın Avrupa Birliğinin (AB) dış sınırında bulunan bir ülke olmamasına rağmen en fazla iltica başvurusu yapılan ülke olduğunu belirten Scholz, Almanya'ya gelen düzensiz göçmenlerin büyük bölümünün başka AB ülkelerinde kayıt altına alınmadığını söyledi.

Scholz, Almanya gelen yüksek sayıdaki düzensiz göçmene işaret ederek, “Önceden Avrupa Konseyinde bu espriyi yaptım. Almanya'nın Akdeniz'e büyük bir sahili olmalı. Çünkü gerçekten Akdeniz'e kıyısı olan ülkelere göre, Akdeniz üzerinden Avrupa'ya gelen sığınmacıların çoğu Almanya'ya geliyor." şeklinde konuştu.

Almanya Başbakanı Scholz’un "espri" olarak nitelendirdiği sözleri sosyal medyada tepki çekti.

 

Akdeniz’de gemilerle düzensiz göçmenleri kurtarma çalışmaları yapan Alman sivil toplum kuruluşu Sea Watch, Twitter’dan yaptığı paylaşımda Scholz’u eleştirerek, "Sadece 2023’te Akdeniz'de 1150’den fazla ölüm yaşandı. Şansölyenin aklına gelen kötü bir espri. Bunun üzerine gülebilen ülkeyi yönetmemeli." ifadeleri kullanıldı.

Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Milletvekili Matthias Hauer de özellikle bir Alman başbakanının başkalarının acısıyla dalga geçmemesi gerektiğini belirtti.

 

Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Lilly Baudszun da "Sosyal demokrat bir başkan insanlar hakkında asla böyle konuşmamalı." şeklinde paylaşımda bulundu.

23 Haziran’a kadar sürecek tatbikata aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 25 ülkeden 250 savaş uçağı ve yaklaşık 10 bin personel katılıyor
 

BERLİN (AA) - Alman Hava Kuvvetlerinin ev sahipliğinde düzenlenen, "NATO tarihinin en büyük hava tatbikatı" olarak nitelendirilen "Air Defender 2023"ün başladığı bildirildi.

 

Alman Haber Ajansının haberine göre, Alman Hava Kuvvetlerine ait "A400M" tipi nakliye uçağının Aşağı Saksonya'daki Wunstorf Hava Üssü'nden havalanmasıyla tatbikata başlandı.

Daha sonra Schleswig-Hostein eyaletindeki Fliegerhorst Hohn Hava Üssün'den Alman Hava Kuvvetlerine ait F-18 savaş uçağı kalkış yaptı.

Tatbikatın ilk saatlerinde sivil uçuşlar etkilenmedi.

 

Alman Hava Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Ingo Gerhartz, kamu yayıncısı ARD’ye bağlı RBB radyosuna yaptığı açıklamada, tatbikatın öncelikle NATO’nun savunma yeteneğini kanıtlamasıyla ilgili olduğunu söyledi.

Gerhartz, Rusya’ya yönelik provokasyondan kaçınılacağına, tatbikatın gerilimi artırıcı görünmemesi için her şeyi yapacaklarına işaret ederek, Rusya’ya ait ancak bu ülkeyle kara bağlantısı olmayan, Polonya ile Litvanya arasında Baltık Denizi’ne kıyısı bulunan Kaliningrad’a doğru uçuş gerçekleştirilmediği bilgisini paylaştı.

Berlin-Bradnenburg Havalimanı yetkililerince yapılan açıklamada, şimdiye kadar hava trafiği için normal bir gün yaşandığı ve tatbikatın yolcuların üzerinde önemli bir etkisinin bulunmadığı belirtildi ancak tatbikat nedeniyle gün içinde ne ölçüde gecikme yaşanacağının henüz tahmin edilemediği bildirildi.

 

Frankfurt Havalimanı yetkililerince yapılan açıklamada da tatbikatın öğleden önce yolcular için fark edilebilir etkisinin olmadığı ve trafiğin normal seyrettiği belirtildi.

Korgeneral Gerhartz, tatbikattan dolayı sivil hava trafiğinde büyük kısıtlamaların yaşanmasını beklemediğini açıklamıştı.

 

- Tatbikatta Alman Hava Kuvvetlerine ait tüm üsler kullanımda olacak

23 Haziran’a kadar sürecek tatbikata aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 25 ülkeden 250 savaş uçağı ve yaklaşık 10 bin personel katılıyor.

Ülke genelinde Alman Hava Kuvvetlerine ait tüm üsler, tatbikat boyunca kullanımda olacak.

Haziran ortasındaki tatbikat dolayısıyla Almanya'nın güneyi, kuzeyi ve doğusunda hususi hava sahaları belirlendi. Avrupa hava sahası üzerinde birçok sivil uçuşun rotasının da değiştirileceği ifade ediliyor.

- Tatbikat boyunca günde 250 sorti yapılacak

Avrupa'daki NATO ülkelerinden 80 uçak ve uluslararası ortaklardan 60 uçağın tatbikatta yer alması öngörülüyor. Tatbikat boyunca günde ortalama 250 sorti yapılacağı belirtiliyor.

Alman Hava Kuvvetlerinin ev sahipliğindeki tatbikatla İttifak hava savunmasının güçlü tutulması, havadaki güçlü caydırıcılığın sürdürüldüğüne dair mesaj verilmesi ve Atlantik'in iki yakasının uyumunun sağlamlaştırılması hedefleniyor.

 Destatis Başkanı Ruth Brand:  "Gıda fiyatları, mayısta enflasyonun en büyük itici gücü olmaya devam etti"
 

BERLİN (AA) - Almanya’da yıllık enflasyon, toplu taşımada ucuz bilet ve daha ucuz petrol fiyatlarının etkisiyle mayısta yüzde 6,1’ geriledi.

Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis), fiyat artışlarına ilişkin mayıs ayı nihai verilerini açıkladı.

Buna göre, Almanya’da nisanda yüzde 7,2 olan yıllık enflasyon, mayısta yüzde 6,1’e geriledi. Böylece ülkede enflasyon oranı Mart 2022'den bu yana en düşük değere geriledi.

Ülkede enflasyon oranı, aylık bazda ise yüzde 0,1 geriledi. Nihai veriler, daha önce yayımlanan öncü verileri teyit etti.

AB uyumlu TÜFE de mayısta bir önceki aya göre yüzde 0,2 gerilerken, yıllık bazda yüzde 6,3 yükseldi.

Almanya'da enerji ve gıda, aylardır en büyük fiyat belirleyici olarak öne çıkıyor. Gıda fiyatları mayısta bir yıl öncesine göre yüzde 14,9 ve enerji ürünleri yüzde 2,6 artış gösterdi. Gıda ve enerji fiyatları bir önceki aya göre düştü.

Destatis Başkanı Ruth Brand, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Enflasyon oranı, zayıflamaya devam etti. Ancak hala yüksek seviyede kalmaya devam ediyor. Mayıs ayında enerji fiyatlarındaki artış, geçen yılın aynı ayına göre önemli ölçüde düşüktü. Gıda fiyatları, mayısta enflasyonun en büyük itici gücü olmaya devam etti." ifadelerini kullandı.

Önde gelen Alman ekonomik araştırma enstitüleri, 2022'de ortalama yüzde 6,9 olan enflasyonun 2023 için ortalama yüzde 6'ya ineceği ve 2024'te 2,4'e düşeceği öngörüsünde bulunuyor.

Almanya Merkez Bankası (Bundesbank), ülkede enflasyonun 2024'te yüzde 4,1'e gerilemeden önce 2023'te yüzde 7,2'de kalmasını bekliyor.

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faiz artırımları konusunda ne kadar ileri gideceği ve hangi hızda ilerleyeceğini enflasyonun görünümü belirleyecek.

ECB, birkaç ay içinde ana faiz oranlarını 7 kez artırırken, analistler ECB'nin 15 Haziran’da faiz oranlarını tekrar artırmasını bekliyor.

Almanya ekonomisi, alışılmışın dışındaki yüksek enflasyon ve artan faiz oranlarının tüketici harcamalarını baskılamasının etkisiyle bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,3 daralarak, teknik olarak resesyona girmişti. Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde yüzde 0,5 daralmıştı.

Ülke ekonomisi, Kovid-19 salgını sürecinde ortaya çıkan dar boğazlar hafiflese de faizlerin yükselmesi, ekonomiye güvenin azalması ve alışılmışın dışındaki yüksek enflasyon ortamında tüketicilerin satın alma gücünün düşmesi sonucu talepte yaşanan durgunluktan olumsuz etkileniyor.

 

PRİŞTİNE (AA) - Kosova Başbakanı Albin Kurti, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'e, ülkenin kuzeyindeki gerginliğin azaltılmasına yönelik hazırladığı 5 maddelik planı sunduğunu söyledi.

 

Başbakan Kurti, Quint ülkelerinin (ABD, Fransa, İtalya, Almanya ve Birleşik Krallık) büyükelçileri ile görüşmesinin ardından düzenlediği basın toplantısında, ülkenin kuzeyindeki gerilime ilişkin açıklamalarda bulundu.

Ülkenin kuzeyindeki gerilimin artmasına, Belgrad'ın yerel Sırplara seçimleri boykot etmesi yönündeki baskısının neden olduğunu belirten Kurti, "Gelişmelerin kronolojisinin de kanıtladığı gibi, geçen yıl 5 Kasım'dan bu yana, kararlarımız Kosova'nın kuzeyindeki durumun tırmanmasına ne katkıda bulundu ne de bunun kaynağı oldu. Cumhuriyet topraklarının tamamında anayasallığı ve yasallığı uygulama görevi içindeyiz." ifadelerini kullandı.

 

Kurti, kuzeydeki durumun düzelmesine katkıda bulunmak için Borrell'e beş maddelik somut bir plan içeren mektup gönderdiği bilgisini paylaşarak, şunları kaydetti:

"Kuzeydeki dört belediyede hukukun üstünlüğü, şiddet yanlısı grupların kuzeyden derhal geri çekilmesi, Kosova Polisi ve KFOR veya EULEX'in, güvenli bir ortamı garanti etmek için her 15 günde bir ortak güvenlik değerlendirmesi yapması, hükümetin tüm aktörlerle koordineli çalışarak kuzeydeki dört belediyede erken seçim ilan etmesi ve beşinci madde Kosova ve Sırbistan'ın AB'nin arabuluculuğunda diyalog sürecine geri dönmesi."

Kurti ayrıca Arnavutluk Başbakanı Edi Rama tarafından Kosova'da çoğunlukla Sırpların yaşadığı belediyelerde Sırp Belediyeler Birliği kurulmasına ilişkin sunulan taslağı, Sırbistan'ın güneydoğusunda yaşayan Arnavutlarla ilgili Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic'e sunması gerektiğini ifade etti.

 

- Kosova Savaşı ve bağımsızlık süreci

1998-1999 yıllarında yaşanan Kosova Savaşı'nda, çoğu Arnavut 10 binden fazla Kosovalı öldürüldü, 1 milyonun üzerinde farklı etnik gruplardan Kosovalı, evlerini terk etmek zorunda kaldı.

Kosova, 17 Şubat 2008'de Sırbistan’dan tek taraflı bağımsızlığını ilan etti ancak Sırbistan, Kosova’yı hala "kendi toprağı" olarak görüyor.

 

Kosova bugün 117 ülke tarafından bağımsız devlet olarak tanınmasına rağmen kuzeyinde devam eden etnik gerginlikler ve Birleşmiş Milletlere (BM) üye olamaması nedeniyle Avrupa'nın "donmuş ihtilaf" bölgelerinden biri olarak nitelendiriliyor.

Kosova ve Sırbistan, AB arabuluculuğunda 2011'de başlatılan Belgrad-Priştine Diyalog Süreci kapsamında ilişkilerin normalleşmesi ve nihayetinde iki ülkenin birbirini tanıması için ortak yol bulmaya çalışıyor.​​​

 

BERLİN (AA) - Aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisi anketlerde yükselişini sürdürürken ülkede ikinci parti konumuna çıktı.

 

Alman RTL televizyonunun Forsa Enstitüsüne yaptırdığı; 2 bin 500 kişinin katıldığı ankete göre, AfD yüzde 19'la Almanya'da ikinci en çok oy oranına sahip parti oldu.

Ankete göre, ana muhalefette bulunan Hristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU-CSU) yüzde 29, koalisyon hükümetini oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD) yüzde 18, Yeşiller Partisi yüzde 14, Hür Demokrat Parti (FDP) ise yüzde 7 oy oranına sahip.

Muhalefette bulunan Sol Partinin oy oranı ise yüzde 4 olarak tespit edildi.

 

Bir başka kamuoyu araştırma şirketi olan Insa'nın anketine göre de AfD'nin oy oranı yüzde 19,5 oldu.

 

ANKARA (AA) - İsrail'in, Suriye'nin başkenti Şam'daki bazı askeri noktalara hava saldırısı gerçekleştirdiği ileri sürüldü.

 

Suriye'deki haber ajansı SANA'nın askeri kaynağa dayandırdığı haberinde, yerel saatle 01.05'te Şam'ın güneybatısındaki bazı noktaların, İsrail güçlerince hava saldırısıyla hedef alındığı iddia edildi.

Haberde, "Hava savunma sistemlerimiz düşman füzelerini karşılayarak bazılarını düşürdü. Bir askerin yaralandığı saldırıda hasar meydana geldi." ifadeleri kullanıldı.

İsrail makamlarından ise saldırıya ilişkin açıklama yapılmadı.

Şam ve kırsalındaki bölgelerde Suriye ordusu ve İran destekli terörist grupların yanı sıra Lübnan Hizbullahı unsurlarının bulunduğu biliniyor.

 

İsrail, iç savaşın başladığı 2011'den bu yana Suriye'de zaman zaman İran destekli gruplara ve Suriye ordusuna ait askeri noktalara saldırılar düzenliyor.

BERLİN (AA) - Almanya'da bir sağlık çalışanının, Kovid-19 aşısının yan etkileri olduğu iddiasıyla Alman biyoteknoloji firması BioNTech aleyhine açtığı davanın ilk duruşması yarın yapılacak.

Alman mahremiyet yasası kapsamında adının gizli kalması hakkını kullanan orta yaşlı bir sağlık çalışanı adına hukuk firması Rogert & Ulbrich tarafından açılan dava, yarın Hamburg Bölge Mahkemesi'nde başlayacak.

Söz konusu sağlık çalışanı, aşı olduktan sonra ortaya çıktığını söylediği kalp ritmi bozukluğu, vücudunun üst kısmında ağrı, kol ve bacaklarda şişlik, yorgunluk, uyku bozukluğu ve beyin sisi gibi semptomların neden olduğu bedensel zarar için 150 bin avro tazminat talep etti. Davacı, ayrıca belirlenmemiş maddi zarar için de tazminat talebinde bulundu.

Söz konusu dava, iki hukuk firması tarafından takip edilen milyonlarca avro tazminat talebinden biri olmasıyla dikkati çekiyor. Davaları açan diğer hukuk firması Mainz merkezli Casar-Preller olurken, Rogert & Ulbrich, Kovid-19 aşılarının iddia edilen yan etkileri nedeniyle tazminat talep eden müşteriler için yaklaşık 250 dava açtığını, Caesar-Preller de 100 davayı temsil ettiğini duyurdu.

2 hukuk firması, daha önce Alman otomobil üreticisi Volkswagen'in dizel emisyon skandalı nedeniyle tüketicilere tazminat ödenmesini sağlamıştı.

Almanya'da uygulanan 224 milyon aşı dozunun yaklaşık dörtte üçü BioNTech tarafından üretilirken, tazminat taleplerinin büyük çoğunluğunun aşılarda mRNA teknolojisinin kullanımına öncülük eden BioNTech'e karşı açıldığı belirtildi.

Almanya'daki davalar, BioNTech'in Kovid-19 salgınından bu yana dünya çapında karşılaştığı en büyük tazminat talebini temsil ediyor.

İtalya'da da Kovid-19 aşılarının yan etkileri iddiasıyla benzer davalar açılmıştı.

- BioNTech: Davalar dayanıksız

Pfizer ile geliştirdiği aşıyı Almanya'da pazarlayan BioNTech'ten yapılan açıklamada, dikkatli bir incelemeden sonra söz konusu davaların "dayanaksız" olduğu ve reddedileceğinden emin olunduğu belirtildi.

Açıklamada, en az 64 milyonu Almanya'da olmak üzere, dünya çapında yaklaşık 1,5 milyar insana söz konusu aşının uygulandığı ve bugüne kadar ilgili ürün bilgilerinde zaten listelenenler dışında potansiyel yan etkiler tespit edilmediği kaydedildi.

Davacının BioNTech aleyhine açtığı davayı kazanması halinde yasal masrafları veya tazminatı kimin ödeyeceğinin belli olmaması dikkati çekiyor.

Avrupa Birliği (AB) yasal kalkanının, AB hükümetlerini maliyetlerin bir kısmını üstlenmeye zorlayabileceği belirtiliyor.

AB'nin ilaç düzenleyicisi Avrupa İlaç Ajansı (EMA), 6 Haziran'da yaptığı açıklamada, ABD, İngiltere ve Almanya gibi Batılı ülkelerde yaygın olarak kullanılan BioNTech'in Comirnaty aşısının kullanımının güvenli olduğunu aktararak, dünyanın birçok yerinde hakim konuma gelen Omicron varyantının alt grubu XBB'ye göre aşıların güncellenmesi tavsiyesinde bulundu.

İZMiR (AA) - 61. Ziraat Türkiye Kupası finalinde Medipol Başakşehir'i 2-0 yenen Fenerbahçe, kupasını aldı.

Fenerbahçeli futbolcular, Gürsel Aksel Stadı'ndaki müsabakanın ardından kupa coşkusunu taraftarıyla paylaştı. Müsabakadan sonra üzüntü yaşayan Medipol Başakşehirli oyuncular da tribünlere giderek taraftarlarını selamladı.

Fenerbahçeli futbolcular kupa töreninden önce armasında 5 yıldız bulunan formaları giydi.

Platformun kurulmasının ardından geçilen kupa töreninde Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi ile Eski Gençlik ve Spor Bakanı, AK Parti İzmir Milletvekili Mehmet Muharrem Kasapoğlu da hazır bulundu.

İlk olarak maçın hakemlerine şiltlerin verildiği törende basın mensuplarının oylarıyla karşılaşmanın yıldızı seçilen Fenerbahçeli Arda Güler de ödülünü aldı.

Fenerbahçeli futbolcuların alkışlarıyla platforma çıkarak madalyalarını alan finalist Medipol Başakşehirli oyuncular, üzgün bir şekilde kupa seremonisini takip etti.

Sarı-lacivertli oyunculara da ilk önce madalyaları takdim edildi. Takım kaptanlarının aldığı kupa daha sonra Fenerbahçeli oyuncular tarafından havaya kaldırıldı. Sarı-lacivertli oyuncular kupa sevincini taraftarlarıyla kutladı.

Bazı Medipol Başakşehirli futbolcular tören bitimine kadar sahada kaldı.

 

 

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un Akdeniz üzerinden Almanya'ya gelen düzensiz göçmenlerle ilgili "esprisi" sosyal medyada eleştirildi.

Scholz, Nürnberg kentinde Protestan Kilisesince düzenlenen bir etkinliğe katılarak göç ve mülteci politikasına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Almanya’nın Avrupa Birliğinin (AB) dış sınırında bulunan bir ülke olmamasına rağmen en fazla iltica başvurusu yapılan ülke olduğunu belirten Scholz, Almanya'ya gelen düzensiz göçmenlerin büyük bölümünün başka AB ülkelerinde kayıt altına alınmadığını söyledi.

Scholz, Almanya gelen yüksek sayıdaki düzensiz göçmene işaret ederek, “Önceden Avrupa Konseyinde bu espriyi yaptım. Almanya'nın Akdeniz'e büyük bir sahili olmalı. Çünkü gerçekten Akdeniz'e kıyısı olan ülkelere göre, Akdeniz üzerinden Avrupa'ya gelen sığınmacıların çoğu Almanya'ya geliyor." şeklinde konuştu.

Almanya Başbakanı Scholz’un "espri" olarak nitelendirdiği sözleri sosyal medyada tepki çekti.

Akdeniz’de gemilerle düzensiz göçmenleri kurtarma çalışmaları yapan Alman sivil toplum kuruluşu Sea Watch, Twitter’dan yaptığı paylaşımda Scholz’u eleştirerek, "Sadece 2023’te Akdeniz'de 1150’den fazla ölüm yaşandı. Şansölyenin aklına gelen kötü bir espri. Bunun üzerine gülebilen ülkeyi yönetmemeli." ifadeleri kullanıldı.

Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Milletvekili Matthias Hauer de özellikle bir Alman başbakanının başkalarının acısıyla dalga geçmemesi gerektiğini belirtti.

Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Lilly Baudszun da "Sosyal demokrat bir başkan insanlar hakkında asla böyle konuşmamalı." şeklinde paylaşımda bulundu.

Türk Devletleri Teşkilatı Genel Sekreter Yardımcısı Sadi Jafarov'un moderatörlüğünde gerçekleştirilen Özel Toplantının açılış konuşmaları; Özbekistan Cumhuriyeti Yükseköğretim, Bilim ve İnovasyon Bakanı Birinci Yardımcısı Komiljon Karimov, Özbekistan Uluslararası İpek Yolu Turizm ve Kültürel Miras Üniversitesi Rektörü Aziz Abduhakimov, Azerbaycan Devlet Ekonomi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adalat Muradov, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alpaslan Ceylan, Taşkent Devlet Şarkiyat Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gulchekhra Rikhsiyeva ve Hoca Ahmet Yesevi Uluslararası Kazak-Türk Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Muhittin Şimşek tarafından yapıldı.
 
Toplantıya video konferans yoluyla onursal konuşmacı olarak katılan Türk bilim adamı, Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar, çalıştay katılımcılarına video konferans yoluyla hitap ederek Türk mirasının korunması ve genç nesillerin eğitilmesi konusundaki vizyonunu paylaştı. 
 
Prof. Dr. Aziz Sancar’ın konuşma metni,
 
Değerli kardeşlerim!
 
İlk önce, Türk Devletleri Teşkilatı’na bağlı Türk Üniversiteler Birliği’nin toplantısında sizlere hitap etmenin benim için büyük bir iftihar kaynağı olduğunu belirtmek isterim.
 
Uzun zaman biribirinden ayrı düşmüş Türklerin bir araya gelmeleri, güçlerini birleştirmeleri, kendilerinin ve dünyanın kalkınmasına ortak katkılar sunma imkanına ulaşmaları bizim hep gençlik hayalimiz olmuştur. O yüzden, bügün sizlerin Türk Dünyası’nın Medeniyet Başkenti Semerkant’da bir araya gelerek, milletimizin bilim ve eğitim sorunlarını, bu sorunlara ortak çözümleri ele almanız beni çok mutlu ediyor.
 
Ben Nobel Ödülü’nü aldığımda, sadece kendimi değil, sadece Türkiye Cumhuriyeti’ni değil, bütün Türk Dünyası’nı temsil ettiğimi hissediyordum, bunu biliyordum ve bununla büyük bir gurur duydum. Fakat, aynı zamanda içimde bir ezginlik vardı. Biz büyük medeniyetler yaratmış büyük bir Türk milletiyiz. Ya, ben niye Nobel kazanan ilk Türk olayım?
 
Biz tarihimizle övünüyoruz. Bize tarih kitaplarında biz Türklerin büyük medeniyetler yarattığını öğretirlerdi. Gerçeği söyleyim, ilkokulda, ortaokulda buna inanıyordum. Fakat, liseye, üniversiteye gittikten sonra buna şüphe ettim ve bu içimde bir tutku olarak kaldı. Yıllar sonra, Batılı yazarlardan çıkmış eserleri okudum ve anladım ki, gerçekten 750 ile 1250 yılları arasında Türk Dünyası bilim dünyasının merkeziydi. Gerçekten, biz büyük medeniyetler yaratmışız. Ama bir sürü nedenlerle ondan sonra bilim yapmayı bıraktık ve Avrupa, Amerika Birleşik Devletleri bizi geçti. Bunu çözmemiz lazım. 
 
Gerçekten de, biz Türklerin yaklaşık son 500 yılda bilime doğru dürüst katkı yapamadığımız ortadadır. Peki neden yapmadık? Bazı insanlar buna ‘zeki olmadığınız için’ yanıtını verir. Ancak bilim yapmak genetik veya zekâ meselesi değil, gelenek meselesidir. Yahudi kardeşlerimiz dünya nüfusunun yüzde 0.2’sini teşkil ediyor ve yüzde 20 bilim Nobellerini almışlardır. Onlar diğer insanlardan daha üstün zekâlı mı? Değiller. Onların kültüründe bilime, eğitime önem veriliyor. Dolayısıyla biz de bunu bir gelenek haline getirmeli ve çocuklarımıza erken yaşta aşılamalıyız. Bu konuda özellikle sosyal bilimcilerin çalışma yapmaları lazım.
 
Ben gittiğim Türk ülkelerinde teknolojiye önem verilmeye başladığını gördüm. Teknoloji önemli, fakat temel bilim olmadan teknoloji olmaz. Avrupa’dan, Amerika’dan makine alıp, ben teknoloji yapıyorum, ben patent aldım, bilmem ne aldımla ne Türkiye yükselir, ne Türk Dünyası yükselir. Benim inancım bu. Dünyada eğer bir adımızı duyurmak istersek, eğer bir kuvvet olarak tanınmak istersek, eğer yabancılar tarafından yönetilmek istemiyorsak, biz bilim yapmalıyız ve bilimde kuvvetli olmalıyız ki, dünya bizi yaptığımız bilimle tanısın. Unutmamalıyız ki, biz çalıştığımız, ürettiğimiz sürece üstün olacağız. Yoksa, üstünlük genetik değildir. Bütün insanlar birbirine eşittir.
 
Kuşkusuz ki, Türk Dünyası’nda bilimsel gerikalmışlığın bir çok kurumsal ve sosyal nedenleri vardır. Maalesef ben bunların çözümünü iyi bilmiyorum. Fakat anladığım o ki, maddi yatırım yapmaktan öte bir bilim ortamı geliştirmek lazım. Uluğ Bey, İbn-i Sina, El-Biruni yoktan ortaya çıkmadılar, o zaman Türk Dünyası’nda bir bilim ortamı vardı, yüzlerce başarılı bilim insanı vardı ve bilime çok ilgi vardı, bilime önem veriliyordu. Aynı zamanda, Uluğ Bey, Uluğ Bey gibi Orta Asya Altın Çağı’ndaki diğer bilim adamları Türk Dünyası’nda bilim adamlarıyla ortak çalışarak bilim yapıyorlardı. Bunlara bugün de önem verirsek, Türk Dünyası’nda bilim ve toplum gelişir ve ilerler. 
 
Türk Dünyası’nda bilimsel gerikalmışlığın nedenleri ve bunlara çözüm yollarının bulunması için hiç kuşkusuz ki, sosyal bilimcilerimizin ortak ve detaylı araştırmalarına ihtiyaç vardır. Fakat Türk Dünyası’nda bilimi geliştirmek için, dünyayla yarışmak için neler yapmamız gerektiğini nacizane kendi gözlemlerime dayanarak, burada özetlemek istiyorum.
 
1. Birincisi, bilim, adaletin, özgür düşüncenin ve sorgulamanın olduğu ortamlarda yeşerir. Bunu unutmamak ve çocuklarımızı bu ruhla, bu alışkanlıkla büyütmemiz lazım, onlara bu ortamı sağlamamız lazım. Bilimde özgür düşünce çok önemli. Ben Türk Cumhuriyetlerine gittiğimde beni merasimle karşılıyorsunuz, bana büyük saygı gösteriyorsunuz. İnsan olarak, tabi, bu hoşuma gidiyor. Fakat, bunlar bilimde olmaz. Benim yanımda çalışan en başarılı bilim adamları, benim yetiştirdiğim en başarılı öğrenciler benimle münakaşa eden öğrenciler olmuştur. O bakımdan, özellikle genç çocuklarımıza özgür düşünmeyi ve yaşlıların, benim gibilerin söylediklerini sorgulamayı öğretmeliyiz.
 
2. İkincisi, temel bilime öncelik vermeliyiz. Sosyal bilimcilerimiz kusura bakmasınlar, onlara büyük saygım var, fakat şunu söyeleyim, bizim temel bilimlere yatırım yapmamız lazım, temel bilim yapan çocuklarımızı desteklememiz lazım, onlara özgüven vermemiz lazım.
 
3. Üçüncüsü, kız ve erkek çocuklarımıza aynı eğitim fırsatı vemeliyiz. Bunun bütün Türk toplumlarında, özellikle de Türkiye Cumhuriyeti’nde bir sorun olduğunun farkındayım. Bunu çözemezsek, toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımızın potansiyelinden kalkınma yolunda yararlanamayız, bu potansiyeli gerçekleştiren toplumlarla yarışamayız.
 
4. Dördüncüsü, çocuklarımıza çok erken yaşlarda deney yapmayı öğretmemiz lazım. Bilim, deney yapmakla öğrenilir, bunu unutmamak lazım. Ben Amerika’ya geldiğimde Türkiye eğitim ve teorik bilim açısından beni çok iyi yetiştirmişti. Fakat deney yapma konusunda eksikliklerim vardı. Bunu erken yaşlarda çoçuklarımıza öğretmemiz lazım. Bu alışkanlık haline gelmeli, yaparak öğrenilmelidir. Sadece okumakla buna sahip olamazsınız.  
 
5. Beşincisi, politika ve din bilime karıştırılıyor, bunları kesinlikle ayrı tutmak lazım. Politika ve din ile bilim kurumları amaç ve yöntem açısından önemli ölçüde biribirilerinden ayrışıyor. Bunları birbirine karıştırısanız bundan ilk önce bilim zarar görür, güvenilirliğini kaybeder, ilerleyemez, gelişemez. 
 
6. Altıncısı, bilim adamlarını din ve politikanın dışında tutumak lazım. Din ve politika bilim adamlarının işine karışırsa, sonuç bilimin ortadan kalkması olur. Nitekim, buna ibretlik en iyi örnek olarak, Uluğ Bey’in Semarkant’da kurduğu Gözlemevinin akibetini gösterbiliriz. Dini ve politik aşırılık, o zaman dünya çapında bir bilim merkezi haline gelmiş bu gözlemevinin tahrip olması ve oradaki bilim adamlarının dünyanın çeşitli yerlerine kaçıp gitmesiyle sonuçlandı. Bilim adamları da din ve inanç işlerine karışmasın. Çünkü toplumun büyük bir kısmını dışlar ve alçak görür algısı verir. 
 
7. Yedincisi, bilim adamlarına liyakata dayalı imkan sağlanmalıdır. Onları tayin etmek, terfi etmek için tek kriter liyakat olmalıdır. Mesela, benim çalıştığım Amerika’da dün yaptığına bakmazlar. Ben Nobel’i aldığımdan sonra yayına gönderdiğim ilk makalem reddedildi. Amerika’da çalışacaksınız, durmadan çalışacaksınız ve birşeyler bulacaksınız. Bunun ölçüsü budur. Ne bilim adamları dinler, ne de bilimsel faaliyetlere fon sağlayan Amerikan Sağlık Bakanlığı gibi kurumlar. O bakımdan, çalışmanıza devam etmeniz lazım. Devam etmezsek, desteklemezler, Nobel filan dinlemezler. Bilimle ilgili görevlere atamalarda da yine buna bakılır, dünyadan ve Amerika’dan en iyilerin bu görevlere getirilmesine çalışılıyor.
 
8. Sekizincisi, insanlar bilim yapmaya başladıktan sonra onlara özgürlük vereceksiniz, şunu yap, bunu yap demeyeceksiniz. Bilim adamı özgürlük ister. Onların birşeye merakı olur ve onu takip eder ve o konuda ona özgürlük vermelisiniz. O, madem hayatını buna adamış, mutlaka insanlığa faydalı birşeyler yapacaktır. Bir sözle, bilim adamına kendi bilimsel hedeflerini özgürce belirleme ve bunu gerçekleştirme imkanı sağlanmalıdır.
 
9. Dokuzuncusu, bütün bunların dışında benim kanaatimce bir Türk Türk Dünyası’na bir vefa borcu, bir sevgisi olmadan iyi bir bilim adamı olmaz. Ben bilime bir derece olarak kendi sorularımı cevaplandırmak için girdim. Kendi bilmediklerimi öğrenmek için girdim. Fakat, bilim yaparken, özellikle dış bir ülkede bilim yaparken, aklımda bir şeyi daima tuttum, hiç unutmadım; ben burada yalnız kendimi değil, Türk Milleti’ni temsil ediyorum diye düşündüm. Ve o bana hem güç verdi, hemde sorumluluk kattı. Ben her yaptığımda bundan ben ne alırım, Türk Milleti ne alır diye düşündüm. Ve bu benim için bir güç kaynağı olmuştur.
 
Son olarak, bildiğime göre, Türk Üniversiteler Birliği Türk Cumhuriyetleri üniversiteleri arasında öğrencilerin ve öğretim üyelerinin değişimini sağlamak ve Türk Dünyası’nda ortak öğretim alanı oluşturmak için çalışmalar yürütmektedir. Bunları iyi gelişmeler olarak görüyorum, Türk Dünyası’nda ortak bilimsel çalışmaları da kapsayacak şekilde daha da genişletilmesini arzu ediyorum ve Türk Cumhuriyetleri yöneticilerine bu faaliyetlere daha fazla bütçe ayrımalarını öneriyorum.
Hepinize teşekkür eder, iyi çalışmalar diliyorum.
Tanrı Türkü Korusun!