Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Eine Sprechstunde der besonderen Art fand in der fränkischen Fastnachtakademie statt. Der Bundestagsabgeordnete Markus Hümpfer hat eingeladen, um über die wirtschaftliche Situation und die Sicherung von Arbeitsplätzen zu sprechen. Rund 20 Bürger folgten seiner Einladung. Im Fokus stand die Situation der Automobilindustrie, von der Kitzingen mit den Zulieferbetrieben Fehrer und FrankenGuss selbst betroffen ist.

Hümpfer forderte ein klares Bekenntnis zum Industriestandort. Gegen den unfairen Wettbewerb aus China braucht es Local Content Regelungen, so der Abgeordnete. Gleichzeitig ordnete er die Geopolitische Lage ein. Deutschland ist eine Exportnation. Deshalb, so Hümpfer, schaden uns Zölle und eine schwächelnde globale Nachfrage. Auch die Unternehmen nimmt er dabei in die Verantwortung. "Lange haben deutsche Konzerne für den schnellen Euro Wissensabfluss in Kauf genommen. Jetzt erwacht man in einer gänzlich anderen Welt", sagt er. Auch Managementfehler tragen zur aktuellen wirtschaftlichen Lage bei. Daneben spielt die Verunsicherung der Bevölkerung und der Industrie eine große Rolle. Die Union stellt das in der EU beschlossene Verbrenneraus bis 2035 in Frage. Die Verunsicherung verhindert nach Hümpfers Aussagen Investitionen auf beiden Seiten, den Unternehmen und den potenziellen Käufern. Seine Argumentation wird vom stellvertretenden Betriebsratsvorsitzenden des Automobilzulieferers Fehrer am Standort Kitzingen gestützt. Christian Schneider bestätigt Fehlentscheidungen des Managements.

Die Fragensteller waren sich einig. Es braucht eine Strategie, um in einem veränderten Umfeld weiterhin bestehen zu können. Für den SPD-Abgeordneten gehört dazu vor allem günstige Energie und die Fachkräftesicherung. Die Bundesregierung will noch in diesem Jahr eine Erhöhung der Übertragungsnetzentgelte verhindern. Dafür hat sie einen Gesetzesvorschlag in den Bundestag eingebracht, der einen einmaligen Zuschuss von 1,32 Milliarden Euro vorsieht. Langfristig sollen die Netzentgelte auf drei Cent pro Kilowattstunde gedeckelt werden. Wenn es nach den Sozialdemokraten geht, kommt außerdem noch ein Deutschlandfonds und eine "Made in Germany" Strategie hinzu. So will man auch auf die Veränderungen in den USA reagieren, die man nach dem Amtsantritt von Donald Trump erwartet.

Für Hümpfer ist klar: "Unsere Region hat großes Potenzial, aber wir müssen jetzt entschlossen handeln, um Arbeitsplätze und Wohlstand in Unterfranken zu sichern."

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Forumu (Stratcom Summit’ 24), “İletişimde Yapay Zeka: Eğilimler, Tuzaklar ve Dönüşüm” temasıyla 13-14 Aralık tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un açılış konuşmalarıyla başlayacak foruma Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile çok sayıda ülkenin enformasyon, iletişim ve medya bakanları ile iletişim başkanları katılım sağlayacak.

 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun:

Stratcom’un bugün küresel bir marka ve öncü bir etkileşim merkezi haline gelmesinden büyük bir memnuniyet duyuyoruz.”

 “Yapay zekânın ve gelişen teknolojilerin, iletişim alanında devrim niteliğinde fırsatlar sunduğunu hepimiz görüyoruz. Ancak bu dönüşüm sadece olumlu taraflarıyla gelmiyor. Bu dönüşümün aynı zamanda dikkate alınması gereken çok önemli riskleri de mevcut.  Stratcom 24’de bu fırsat ve riskleri, yapay zeka teknolojilerini insanlığa fayda getirecek şekilde nasıl kurgulamamız gerektiği gibi konuları dünyanın dört bir yanından gelerek İstanbul’da bizlerle buluşacak katılımcılarla değerlendireceğiz.”

 

 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Stratejik İletişim Forumu (Stratcom Summit 24), “İletişimde Yapay Zeka: Eğilimler, Tuzaklar ve Dönüşüm” temasıyla 13-14 Aralık tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirilecek.

Türkiye’nin en büyük iletişim zirvesi olma özelliğini taşıyan Stratcom Summit’24, uluslararası iletişimin öncü isimlerini bir araya getirerek yapay zeka ile birlikte iletişim alanında yaşanan değişimleri tartışmaya sunacak.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un açılış konuşmalarıyla başlayacak foruma Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da katılım sağlayacak.

Forumda Birleşmiş Milletler Küresel İletişim Başkanı Melissa Fleming’in video mesajı katılımcılarla paylaşılacak.

Ayrıca forumda Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev,  Libya İletişim ve Siyasal İşlerden Sorumlu Devlet Bakanı Walid Ammar Ellafi, Lübnan Enformasyon Bakanı Zaid Makary, Sırbistan Enformasyon ve Telekomünikasyon Bakanı Dejan Ristic, Pakistan Enformasyon ve Yayıncılık, Ulusal Miras ve Kültür Bakanı Attaullah Tarar, Filistin Telekomünikasyon ve Dijital Ekonomi Bakanı Dr. Abed-Alrazzaq Natsheh, Gabon İletişim ve Medya Bakanı Laurence Ndong, K.K.T.C. Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, NATO Kamu Diplomasisi Genel Sekreter Yardımcısı Marie-Doha Besancenot, Birleşik Krallık Başbakanlık Devlet İletişim Hizmetleri, Ticaret ve Refah Uygulamaları Başkanı Emma Turner başta olmak üzere çok sayıda ülkenin Bakan ve iletişim kurumlarının başkanları panellerde konuşma yapacak.

 

“30 ülkeden geniş çaplı katılımla 3 binin üzerinde konuk İstanbul’da buluşacak”

 

İki gün sürecek olan programda, yapay zekanın iletişim alanında meydana getirdiği değişimler tüm yönleriyle ele alınırken ,yeni teknolojilerin sunduğu fırsatlar ve zorluklar irdelenecek.

Stratcom Summit’24, yapay zekanın iletişimdeki dönüştürücü etkisini merkeze alarak kamu iletişimi, yeni iletişim stratejileri, habercilik, dijital medya ve diplomasi, dezenformasyonla mücadele ve kriz yönetimi, dijital etik ve siber güvenlik gibi pek çok güncel konuyu masaya yatıracak.

Uluslararası Stratejik İletişim Forumu’nda 30 ülkenin önde gelen kamu, özel sektör, sivil toplum, medya, akademi ve düşünce kuruluşlarından 64 yerli ve yabancı uzman konuşmacı olarak yer alacak.

8 panel, 4 konuşma ve 6 bire bir oturumdan oluşan forum, 3 binden fazla yerli ve yabancı misafiri ağırlayacak.

Etkinliğe kamu kurumlarından özel teşebbüslere, sivil toplumdan düşünce kuruluşlarına çeşitli sektörlerden iletişim uzmanlarının yanı sıra akademisyen ve üniversite öğrencilerinin yoğun katılımı bekleniyor.

Programın ilk gününde “Ulusal Stratejide Yapay Zekâ: Dijital Dönüşüm ve Stratejik”, “Yapay Zekâ Çağında Dijital Şeffaflık: Veri Güvenliği ile Kamu Yararını Sağlamak”, “Uluslararası Stratejik İletişimde Yapay Zekâ: Küresel İş Birlikleri ve Yasal Düzenlemeler”, “Dezenformasyonla Mücadelede Yapay Zekâ: Kamu Kurumları için Stratejik Araçlar” panelleri düzenlenecek.

Bunun yanı sıra aynı gün 3 ayrı bire bir oturum gerçekleştirilecek. Cumhurbaşkanı Dış Politika ve Güvenlik Başdanışmanı Akif Çağatay Kılıç,  “Yapay Zekâ Çağında Türkiye’nin Ulusal Güvenlik Perspektifi”, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hikmet Hacıyev, “Yapay Zekâ ve Stratejik İlerleme: Azerbaycan’ın Geleceği için Bir Vizyon”, Filistin Telekomünikasyon ve Dijital Ekonomi Bakanı Dr.Abed-Alrazzaq Natsheh de, “Dijital Dönüşümü Şekillendirmek: Filistin'in Telekomünikasyon Vizyonu” başlıklı konuşma yapacak.

Stratcom Summit 24’in ikinci gününde ise, “Yapay Zekâ Destekli Kriz İletişimi: Kamu Güvenliği için Stratejiler”, “İletişimde Yapay Zekâ Destekli Siber Güvenlik: Güvenliğin Sağlanması”, “Yapay Zekânın Gazetecilik Üzerine Etkisi: Deepfake Tehdidi Karşısında Tarafsızlığı ve Doğruluğu Koruyabilme”, “Yapay Zekâ ve İletişim Etiği: Şeffaflığı ve Hesap Verebilirliği Yönetmek” başlıkları altında uzmanlar değerlendirmelerini sunacak.

“Bilgi Çağında Tehditlere Karşı Caydırıcılık ve Savunma: NATO ile Bir Söyleşi”, “Yapay Zekânın Nöroteknolojiyi Dönüştürmedeki Rolü”, “Sanat Teknolojisinde Yeni Ufuklar”, “Yapay Zekâ ve Diplomasi: Türkiye’nin Teknoloji Odaklı Gelecek Vizyon Stratejisi”, “Kamu İletişiminin Etkinliği için Küresel Stratejiler”, “Yapay Zekâ ve Dijital Medyanın Gelişimi”, “Barışın İnşasında Dijital  Diplomasinin Rolü” başlıklı konuşma ve bire bir oturumlarda ise yapay zekanın dış politika ve iletişim faaliyetlerini devletler ve uluslararası kuruluşlar açısından nasıl şekillendirdiğine odaklanılacak.

Etkinlik alanında ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, TRT, AA, Basın İlan Kurumu, Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB), TOBB, İTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi stantları katılımcılarla buluşacak. Ayrıca, etkinliğe özel olarak tasarlanmış yapay zeka deneyim alanları katılımcıların ilgisine sunulacak.

 

“Stratcom 24 uluslararası iş birliğini güçlendirecek”

 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Altun, yaptığı değerlendirmede,  “2021 yılında Stratcom Summit’i düzenlemeye karar verdiğimizde, zirvemizin stratejik iletişim alanında çalışan ve bu alana ilgi duyan herkes için uluslararası bir etkileşim ortamı ve küresel bir platform olmasını amaçlamıştık. Geride bıraktığımız süre zarfında Stratcom’un bugün küresel bir marka ve öncü bir etkileşim merkezi haline gelmesinden büyük bir memnuniyet duyuyoruz.” dedi.

 Stratcom’un ve bu çatı altında düzenlenen Hackathon, StratcomYouth, Afet İletişimi, Stratcom Akademi gibi yan etkinliklerle, Türkiye’nin en büyük ve en kapsayıcı uluslararası iletişim zirvesi olduğunu anlatan Altun, şunları kaydetti:

“Bu yıl da dünyanın dört bir yanından bakanları, iletişim profesyonellerini ve alanında uzman akademisyenleri İstanbul'da bir araya getirecek olmanın gururunu yaşıyoruz. Bu yılki forumun teması, çağımızın en çarpıcı gelişmelerinden birini odağına alıyor: “İletişimde Yapay Zeka: Eğilimler, Tuzaklar ve Dönüşüm”. Yapay zekânın ve gelişen teknolojilerin, iletişim alanında devrim niteliğinde fırsatlar sunduğunu hepimiz görüyoruz. Ancak bu dönüşüm sadece olumlu taraflarıyla gelmiyor. Bu dönüşümün aynı zamanda dikkate alınması gereken çok önemli riskleri de mevcut.  Stratcom 24’de bu fırsat ve riskleri, yapay zeka teknolojilerini insanlığa fayda getirecek şekilde nasıl kurgulamamız gerektiği, geleceğimizi insanlık olarak birlikte nasıl planlayacağımız gibi konuları dünyanın dört bir yanından gelerek İstanbul’da bizlerle buluşacak katılımcılarla değerlendireceğiz.  Bu yıl 4’üncüsünü düzenlediğimiz Stratcom Summit 24’ün uluslararası iş birliğini güçlendirecek, bilgi paylaşımını artıracak ve çözüm odaklı yaklaşımları hayata geçirecek önemli bir adım olacağına inanıyorum.”

 

 

 

Oft enthalten weihnachtliche Leckereien wie Plätzchen, Stollen oder Lebkuchen reichlich Zucker und Fett. Doch die Adventsbäckerei kann man auch gesundheitsbewusst gestalten – und gleichzeitig in vollen Zügen genießen.Empfehlenswert sind fettarme Varianten wie Magenbrot, Pfeffernüsse, Anisplätzchen und Baseler Leckerli“, so Ulrike Jaques, Ernährungsexpertinbei der AOK in Würzburg. Am besten gleicht man Süßes jeweils durch leichte Kost bei den übrigen Mahlzeiten aus. Wer selbst backt, kann meist die im Rezept angegebene Zuckermenge verringern, ohne dass der Geschmack darunter leidet. Gerade wenn das Gebäck Trockenfrüchte enthält, wird aufgrund der natürlichen Fruchtsüße ohnehin weniger Zucker benötigt. Oftmals funktioniert das Einsparen auch beim Fett. Ein Teil der vorgegebenen Fettmenge kann beispielsweise durch Joghurt oder Buttermilch ersetzt werden und für viele Gebäcksorten eignen sich auch Teige mit geringem Fettgehalt.

 

Gesunde Zutaten bevorzugen

„Es ist empfehlenswert, Gebäck möglichst immer aus Vollkornmehl herzustellen“, so Ulrike Jaques. Es enthält nicht nur mehr Ballaststoffe, Vitamine und Mineralstoffe als helles Mehl, es schmeckt auch herzhafter, meist leicht nussig. In jedem Rezept kann mindestens zur Hälfte Weiß- durch Vollkornmehl ersetzt werden. Besonders gut passt Vollkornmehl mit Haselnüssen, Haferflocken, Trockenfrüchten oder frischem, zerkleinertem Obst im Teig zusammen. Diese Zutaten erhöhen außerdem den Anteil der wertvollen Mineral- und Ballaststoffe. Nüsse liefern zusätzlich ungesättigte Fettsäuren.

 

Plätzchen backen macht Kindern Spaß

Beim gemeinsamen Backen mit Kindern rät Ulrike Jaques zu einfachen Rezepten. Wichtig sei dabei, sie altersgemäß am Vor- und Zubereiten zu beteiligen. Kleinere Kinder haben Spaß am Teigausrollen sowie dem Ausstechen und Dekorieren der Kekse. „Um Stress zu vermeiden, ist es gut, von vornherein den Anspruch auf Perfektion aufzugeben und lieber darauf zu setzen, dass man dem Gebäck ansieht, mit wie viel Liebe es gemacht wurde.“ Zum Ausprobieren empfiehlt Ulrike Jaques das folgende Rezept:

 

Aprikosentaler

 

Teig

200 g Dinkelvollkornmehl

1 EL Vollrohrzucker

1 Päckchen Vanillezucker

1 Ei

125 g weiche Butter

50 g gemahlene Haselnüsse


Füllung

150 g getrocknete Aprikosen

1 Ei

1 EL Vollrohrzucker

1 TL Kakaopulver

¼ TL Zimt

50 g gemahlene Haselnüsse


Alle Zutaten für den Teig zunächst mit dem Knethaken des Handrührgerätes mischen, dann mit den Händen zu einem glatten Teig verarbeiten. Für die Füllung die Aprikosen sehr fein schneiden und mit den weiteren Zutaten verrühren.
Den Teig auf leicht bemehlter Arbeitsfläche zu zwei Quadraten von je 20 x 20 cm ausrollen. Die Aprikosenmasse auf die beiden Hälften streichen, dabei 1 cm als Rand frei lassen. Beide Rollen zugedeckt über Nacht in den Kühlschrank stellen.

Am nächsten Tag die Rollen gleichmäßig in knapp ½ cm dicke Scheiben schneiden und auf einem vorbereiteten Backblech im vorgeheizten Ofen bei 200 Grad etwa 8-10 Minuten hellbraun backen.

Tipp: Anstelle der Aprikosen getrocknete Feigen oder Datteln und statt Haselnüssen Walnüsse oder Mandeln verwenden.

Almanya'da bir Federal Başbakanın sorabileceği en önemli soru, güvenoyu sorusudur. Başbakan, parlamentonun önüne çıkarak milletvekillerinden kendisine güvenoyu vermelerini ister. Bu süreç, Alman Anayasası'nın 68. maddesiyle mümkün kılınmaktadır ve Federal Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana yalnızca beş kez kullanılmıştır. Ancak her ne kadar çelişkili görünse de, bu oylamayı kazanmak her zaman hükümet liderinin amacı olmayabilir.

Tarihteki iki örnekte başbakanlar, (1982’de Başbakan Helmut Schmidt ve 2001’de Başbakan Gerhard Schröder) güvenoyunu parlamentodaki desteklerini ve hükümetin devamlılığını sağlamlaştırmak amacıyla kullanmışlardır. Her iki durumda da Schmidt ve Schröder oylamayı kazanmayı hedeflemiş ve bunda başarılı olmuşlardır.

Ancak diğer durumlarda (1972'de Başbakan Willy Brandt, 1982'de Başbakan Helmut Kohl ve 2005'te Başbakan Gerhard Schröder) güven oylaması, yeni seçimlere olanak sağlamak için kaybetme niyetiyle yapılmıştır.

Benzer bir durum, önümüzdeki pazartesi günü yaşanacak. Federal Başbakan Olaf Scholz, Federal Meclis’in genel kuruluna çıkarak bu kritik soruyu yöneltecek. Koalisyon ortağı FDP'nin kışkırtmasıyla iktidar koalisyonunun dağılmasının ardından, geriye kalan iktidar partileri SPD ve Yeşiller artık parlamentoda çoğunluğa sahip değil. Bu nedenle Scholz'un amacı ve siyasi sorumluluk duygusunun bir ifadesi, Federal Cumhurbaşkanının parlamentoyu feshetmesini sağlamak için güven oylamasını kaybetmektir. Ancak o zaman 23 Şubat 2025'te yapılması planlanan yeni Federal Meclis seçimleri gerçekleştirilebilir. Seçimlere kadar veya yeni Federal Meclis’in toplanmasına kadar parlamento işlevini sürdürecek ve Başbakan Scholz ile bakanları geçici hükümet olarak görevlerine devam edecektir.




 

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki Zeyve Pazarı, hem tarihi hem de doğal güzellikleriyle bölgenin önemli bir parçası. Bu pazar, yalnızca alışveriş yapılan bir alan olmanın ötesinde, yüzyıllardır süregelen gelenekleri yaşatan ve bölgenin kültürel mirasını miras alan bir mekân olarak dikkat çekiyor. Toros Dağları’nın eteklerinde, yeşilin her tonunu barındıran doğasıyla çevrili Zeyve Pazarı, hem bir ticaret noktası hem de köyler arasındaki sosyal bağları pekiştiren bir alan. Osmanlı döneminden günümüze kadar, bölgenin meşhur ürünlerinin ticaretinin yapıldığı bu pazar, aynı zamanda tarihe tanıklık eden bir kültürel miras.

Pazarda satılan yöresel ve organik ürünler, buranın özgünlüğünü koruyarak geleneksel bir alışveriş deneyimi sunuyor. Ev yapımı tereyağlar, taze meyve ve sebzeler, köylü kadınlarının ellerinden çıkan el yapımı erişteler, Zeyve Pazarı’na gelen ziyaretçilere hem lezzet hem de tarihî bir deneyim yaşatıyor. Ayrıca pazarın çevresindeki antik kalıntılar, bu bölgenin tarihi boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığını gözler önüne seriyor.

Zeyve Pazarı’nı sadece bir alışveriş yeri olarak görmek, bu benzersiz mekânın derinliğini tam anlamıyla keşfetmek için yetersiz kalır. Zeyve, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir kültür hazinesi ve geçmişle geleceği birbirine bağlayan bir köprü olarak öne çıkıyor. Ziyaretçilerine hem tarihi yaşatıyor hem de doğanın huzurunu sunuyor. Ermenek'in doğası, su ve kuş sesleriyle iç içe, ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim vaat ediyor.

Bölgedeki Clean Bungalov Otel’de konaklama seçeneği de, doğayla baş başa kalmak isteyenler için mükemmel bir fırsat. Zeyve Pazarı'na uğrayıp, bu eşsiz atmosferde tarihle buluşarak, unutulmaz anılar biriktirebilirsiniz.

 

Doç. Dr. Atiye EMİROĞLU, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Ermenek MYO, Karaman/Ermenek, atiyemiroglu@gmail.com 

Yamaç paraşütü, dünya turizminde macera ve doğa sporlarının önemli bir kolu olarak yer almaktadır. Avrupa, özellikle Alpler, Dolomitler ve Pyrenees gibi doğal avantajlara sahip bölgelerde yamaç paraşütünü teşvik ederek bu alanda öncü bir rol üstlenmiştir. İsviçre, Fransa ve Avusturya gibi ülkeler, hem profesyonel etkinlikler düzenleyerek hem de geniş altyapı yatırımlarıyla yamaç paraşütü turizmini desteklemektedir. Türkiye ise Fethiye-Babadağ, Kaş ve Erzincan gibi destinasyonlarıyla Avrupa’daki en popüler yamaç paraşütü rotalarından birine sahiptir. Babadağ’daki uluslararası organizasyonlar ve gelişmiş uçuş alanları, Türkiye’yi bu alanda Avrupa ile rekabet eden önemli bir destinasyon haline getirmiştir.

Türkiye’de yamaç paraşütü her geçen gün daha fazla ilgi görüyor ve yaklaşık 15 bin lisanslı sporcu bu heyecanın bir parçası. Ancak bu spor dalının turizm potansiyeli yalnızca bilinen merkezlerle sınırlı değil. Karaman’ın Ermenek ilçesi, doğal yapısıyla Fethiye Babadağ gibi uluslararası markaların yanında yer alabilecek özelliklere sahip, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine.

Özellikle Yumrutepe bölgesinde oluşturulması planlanan TakeOff (çıkış pisti), yükseklik ve iniş alanlarının yatay uzaklığı açısından Babadağ’ı aratmıyor. Bölgenin birçok farklı iniş alanına sahip olması, hem profesyoneller hem de amatörler için büyük bir avantaj. Planlanan projeler kapsamında, Kazancı ve Görmeli bölgelerinde birer, Ermenek’te ise Firan Kalesi ve Yumrutepe’de iki çıkış alanı yapılması hedefleniyor. Bu bölgeler, sadece yamaç paraşütü için değil, paramotor sporları için de elverişli. Yapılan denemeler, Kazancı İskele yanı ve Ermenek Mesire Alanı'nın kalkış ve inişler için son derece uygun olduğunu gösteriyor.

Ermenek'te bu potansiyelin daha fazla insana ulaşabilmesi için 20 kişilik bir yamaç paraşütü okulu açılması planlanıyor. Bunun yanı sıra yerel tandem pilotlarının yetiştirilmesiyle bölgenin spor turizmine uzun vadeli katkılar sunması amaçlanıyor. Ayrıca Almanya’dan yamaç paraşütü pilotlarının 2025 yılında Ermenek’i ziyaret etmesi planlanıyor. Alman Yamaç Paraşüt Eğitmeni ve Tur Operatörü Alexander Friel, bölgeye yönelik sosyal medya kampanyaları başlatarak Ermenek’in potansiyelini dünya çapında tanıtıyor. Friel, Ermenek’i "Ölüdeniz’den çok daha fazlası" olarak nitelendiriyor.

Ermenek, el değmemiş doğasıyla yamaç paraşütü sporcularına yeni bir gökyüzü vadediyor. Bu yatırımlar, bölgeyi yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın yeni bir yamaç paraşütü merkezi haline getirebilir. Gökyüzüne açılan bu yeni kapı, macera ve doğa sporları tutkunlarını bekliyor.

 

Yamaç paraşütü, dünya turizminde macera ve doğa sporlarının önemli bir kolu olarak yer almaktadır. Avrupa, özellikle Alpler, Dolomitler ve Pyrenees gibi doğal avantajlara sahip bölgelerde yamaç paraşütünü teşvik ederek bu alanda öncü bir rol üstlenmiştir. İsviçre, Fransa ve Avusturya gibi ülkeler, hem profesyonel etkinlikler düzenleyerek hem de geniş altyapı yatırımlarıyla yamaç paraşütü turizmini desteklemektedir. Türkiye ise Fethiye-Babadağ, Kaş ve Erzincan gibi destinasyonlarıyla Avrupa’daki en popüler yamaç paraşütü rotalarından birine sahiptir. Babadağ’daki uluslararası organizasyonlar ve gelişmiş uçuş alanları, Türkiye’yi bu alanda Avrupa ile rekabet eden önemli bir destinasyon haline getirmiştir.

Türkiye’de yamaç paraşütü her geçen gün daha fazla ilgi görüyor ve yaklaşık 15 bin lisanslı sporcu bu heyecanın bir parçası. Ancak bu spor dalının turizm potansiyeli yalnızca bilinen merkezlerle sınırlı değil. Karaman’ın Ermenek ilçesi, doğal yapısıyla Fethiye Babadağ gibi uluslararası markaların yanında yer alabilecek özelliklere sahip, keşfedilmeyi bekleyen bir hazine.

Özellikle Yumrutepe bölgesinde oluşturulması planlanan TakeOff (çıkış pisti), yükseklik ve iniş alanlarının yatay uzaklığı açısından Babadağ’ı aratmıyor. Bölgenin birçok farklı iniş alanına sahip olması, hem profesyoneller hem de amatörler için büyük bir avantaj. Planlanan projeler kapsamında, Kazancı ve Görmeli bölgelerinde birer, Ermenek’te ise Firan Kalesi ve Yumrutepe’de iki çıkış alanı yapılması hedefleniyor. Bu bölgeler, sadece yamaç paraşütü için değil, paramotor sporları için de elverişli. Yapılan denemeler, Kazancı İskele yanı ve Ermenek Mesire Alanı'nın kalkış ve inişler için son derece uygun olduğunu gösteriyor.

Ermenek'te bu potansiyelin daha fazla insana ulaşabilmesi için 20 kişilik bir yamaç paraşütü okulu açılması planlanıyor. Bunun yanı sıra yerel tandem pilotlarının yetiştirilmesiyle bölgenin spor turizmine uzun vadeli katkılar sunması amaçlanıyor. Ayrıca Almanya’dan yamaç paraşütü pilotlarının 2025 yılında Ermenek’i ziyaret etmesi planlanıyor. Alman Yamaç Paraşüt Eğitmeni ve Tur Operatörü Alexander Friel, bölgeye yönelik sosyal medya kampanyaları başlatarak Ermenek’in potansiyelini dünya çapında tanıtıyor. Friel, Ermenek’i "Ölüdeniz’den çok daha fazlası" olarak nitelendiriyor.

Ermenek, el değmemiş doğasıyla yamaç paraşütü sporcularına yeni bir gökyüzü vadediyor. Bu yatırımlar, bölgeyi yalnızca Türkiye’nin değil, dünyanın yeni bir yamaç paraşütü merkezi haline getirebilir. Gökyüzüne açılan bu yeni kapı, macera ve doğa sporları tutkunlarını bekliyor.

 

Bundesiegerinnen und -sieger 2024 geehrt

 

In Berlin wurden am vergangenen Samstag, 7. Dezember 2024, die diesjährigen Bundessiegerinnen und Bundessieger in der Deutschen Meisterschaft im Handwerk – German Craft Skills geehrt. Zu Deutschlands bestem Handwerksnachwuchs zählen in diesem Jahr auch sechs unterfränkische Junghandwerkerinnen und Junghandwerker, die in ihrem Beruf den ersten Platz auf Bundesebene erreicht haben. Insgesamt freut sich das regionale Handwerk 2024 über neun Bundessiege in der Deutschen Meisterschaft im Handwerk, denn auch ein zweiter sowie zwei dritte Plätze gehen nach Unterfranken.

 

Sie stehen ganz oben auf dem Siegertreppchen: Sechs unterfränkische Junghandwerkerinnen und Junghandwerker haben in diesem Jahr in ihren Berufen den 1. Platz in der Deutschen Meisterschaft im Handwerk – German Craft Skills auf Bundesebene erreicht. Eine weitere Platzierung als 2. Bundessieger sowie zwei Platzierungen als 3. Bundessieger 2024 gehen ebenfalls nach Unterfranken. „Mit insgesamt neun erfolgreichen Bundessiegerinnen und Bundessiegern zeigt das Handwerk in Unterfranken in diesem Jahr erneut seine starke Ausbildungsleistung. Dieser Erfolg ist nicht nur für den Handwerksnachwuchs persönlich, sondern auch für die Ausbildungsbetriebe ein weithin strahlendes Qualitätssiegel“, gratuliert Michael Bissert, Präsident der Handwerkskammer für Unterfranken.

 

Die Bundessiegerinnen und Bundessieger haben in der Deutschen Meisterschaft im Handwerk auf allen Ebenen ihr Können bewiesen. „Unter den Besten als Siegerin oder Sieger hervorzugehen, darauf können Sie wirklich stolz sein! Und mit Ihrem Erfolg im Gepäck können Sie nun die Karrierechancen nutzen, die Ihre Ausbildung im Handwerk Ihnen eröffnet hat“, appelliert Handwerkskammer-Präsident Michael Bissert an die Bundessieger.

 

Festakt in Berlin

Bei einem Festakt in Berlin wurden am vergangenen Samstag, 7. Dezember 2024, die diesjährigen Bundessiegerinnen und Bundessieger offiziell geehrt. Insgesamt dürfen sich 2024 bundesweit 256 junge Handwerkerinnen und Handwerker über einen Platz auf dem Podium im Bundeswettbewerb der Deutschen Meisterschaft im Handwerk freuen. „Mit ihrem großen Ehrgeiz, ihrer Leidenschaft für das Handwerk und ihrem exzellenten Können haben sie eindrucksvoll bewiesen, wie viel Innovationskraft, kreatives Potenzial und Gestaltungswille in unserer Branche steckt. Sie sind Vorbilder für die nächste Generation Handwerk und zeigen, dass das Handwerk zukunftsfähig ist und immer wieder neue Maßstäbe setzt“, so Jörg Dittrich, Präsident des Zentralverbands des Deutschen Handwerks (ZDH), über die erfolgreichen Bundessieger.

 

Einer der größten Berufswettbewerbe Europas

Die Deutsche Meisterschaft im Handwerk – German Craft Skills zählt zu den größten Berufswettbewerben in Europa. Sie hat bereits eine über 70 Jahre lange Tradition. Rund 3.000 Ausbildungsabsolventinnen und -absolventen aus rund 130 verschiedenen Handwerksberufen stellen sich jedes Jahr den Wettbewerben. Beginnend von der Kammer- bzw. Innungsebene geht es für die Besten jeweils auf Landes- und schließlich auf Bundesebene weiter. Die Siegerinnen und Sieger werden je nach Beruf durch Vergleich der Noten in der Abschluss- oder Gesellenprüfung, die Bewertung des Gesellenstücks oder in einer praktischen Arbeitsprobe ermittelt.

Die Deutsche Meisterschaft im Handwerk steht unter der Schirmherrschaft von Bundespräsident Frank-Walter Steinmeier. Ausrichter sind der Zentralverband des Deutschen Handwerks (ZDH) und die Stiftung für Begabtenförderung im Handwerk. Dabei werden sie vom Bundesministerium für Wirtschaft und Klimaschutz (BMWK) unterstützt.

 

 

Türkiye’nin güneyindeki gelişmeleri dikkatle takip ederek Suriye insanlarının yaşam standartlarının gelişmesi ve bölgede barışın hâkim olmasını dilediklerini belirten Saadet Avrupa Başkanı, “Barış Suriyeliler kadar bölgenin genel kalkınması için ve Suriye’nin komşuları için de önemlidir,” dedi.


13 yıl süren Suriye savaşındaki baş döndürücü gelişmeleri yorumlayan Saadet Avrupa Başkanı Samet Sami Temel, “Emperyalizmin en önemli aparatı ülkeleri önce fikri, sonra da silahlı bir şekilde bölmektir. Suriye’nin mevcut yapısı içerisinde bir azınlığın çoğunluğa tahakküm ettiğini herkes biliyordu. Doğru yapılmayan seçimler, ülkeyi dışarıdan sıkıştıran emperyalistler ve Suriye’nin bölünmesini isteyen komşularının ülkeyi ne hale getirdiğini gördük. Acil bir iç barışı sağlayacak siyasetçiler, on yıllar boyunca Suriye’de acı çeken geniş halk kitlelerinin duasını alacaktır. Bütün dünya insanları gibi Suriyeliler de acıların son bulmasını ve barışın gelmesini bekliyorlar,” şeklinde konuştu.


Saadet Avrupa Başkanı Samet Sami Temel açıklamasının devamında, “Her köken ve inançtan Suriyeliler de ülkenin geldiği durumdan çıkmak için geçmişte yaşananlardan çok geleceği düşünerek barış çabalarına destek vermelidirler. Artık eski dönemin acısı yerine geleceğin barış ve refah hayallerini kurmaya kendilerini zorlamalıdırlar. Kader, tarih ve şartlar kendilerini buna mecbur etti. Bitmek bilmeyen acılar ve savaşlar sonrası Suriye topraklarının sinsi emperyalistlerin işgaline uğrayacağının da farkında olmalıdırlar. Barıştan herkesin kendi payını alması için samimi dualarımız bu toprakların insanı iledir,” şeklinde konuştu.

Almanyada doğmuş yetişmiş pırıl, pırıl gençlerimizden, gazeteci genç, gururumuz olan Siyaset ve tarih bilimcisi  Yasin Baş’ın TRT Deutsch’da  Almanya Trafik Işık’larıyla hatırlanan koalisyon hükümetinin erken seçim karar almasını değerlendiren makalesini Almanca olarak yazdı.

Almanya’da yapılacak 2025’in Şubat ayındaki genel seçime dikkat çekti. Almanca yazdığı makalesini bizde Türkçe tercümesini okurlarımıza sunuyorum.
Almancasını bu lingten okumanız dileğimle. Yasin Baş’ı kutluyorum.
 
Almanca olarak yayın yapan TRT Deutsch’da siyaset ve tarih bilimcisi Yasin Baş’ın bir makalesi yayınlandı. TRT Deutsch sayfalarında yayınlanan Yasin Baş’ın makalesi
 
Bir seçim kampanyası stratejisi olarak korku ve popülizm
 
Almanya’da üçlü ‘Trafik Işığı’ Koalisyonunun iflasının ardından erken seçim kampanyası tüm hızıyla sürüyor. Neredeyse tüm partiler halkın belirsizliğinden faydalanıyor ve korku temelli bir seçim kampanyasına odaklanmış durumda. Ancak bu durum toplumsal uyumu tehlikeye atıyor.
ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt ünlü bir konuşmasında “Korkmamız gereken tek şey korkunun kendisidir” diye konuşmuştu. Ancak tam da bu korku duygusu, siyasette seçmenleri etkilemek ve toplumsal bölünmeleri derinleştirmek için sıklıkla kullanılan bir araç haline gelmekte. Günümüzde pek çok siyasetçi vizyon ve çözümlere odaklanmak yerine, yabancı korkusu, toplumsal ve ekonomik çöküş, savaş ya da belirsiz bir gelecek gibi insanların korkularına oynuyor.
Bu olgu yeni olmamakla birlikte, son yıllarda yeni bir yoğunluk düzeyine ulaşmış görünüyor. Bu da siyasi söylemi korku ve korkutmayla şekillenen bir toplumun nereye gittiği sorusu akla getiriyor.
 
Ekonomik korkular ve siyasetten duyulan memnuniyetsizlik
Almanya’da R+V Sigorta Şirketi tarafından kısa süre önce yayınlanan “Die Ängste der Deutschen” (Almanların korkuları) başlıklı bir araştırma, ekonomik endişelerin 2022 yılından bu yana Almanya’daki insanlar için en büyük endişe kaynağı olduğunu ortaya koyuyor. Artan yaşam maliyetleri ve insanların hala ev kiralarını veya kredilerini karşılayıp karşılayamayacakları sorusu en önemli endişeler arasında yer alıyor. Örneğin, katılımcıların yüzde 57’si fiyatların artmaya devam etmesinden korktuklarını ifade ediyor (ilk sırada). Buna ek olarak, Almanların yüzde 52’si kiraların çok pahalı hale gelmesinden korkuyor (üçüncü sırada).
Araştırmaya göre Almanların siyasete olan güveni de büyük ölçüde sarsılmış durumda. Siyasetten duyulan memnuniyetsizlik yüksek. Genel seçimlere sadece birkaç hafta kala, Almanların neredeyse yarısı politikacıların genel olarak görevlerini gereğinden fazla yerine getirdiğinden endişe ediyor (listede altıncı sırada). Araştırmaya danışmanlık yapan Marburg’lu siyaset bilimci Prof. Dr. İsabelle Borucki, “Siyasetçiler bu memnuniyetsizliği ciddiye almalı” diye uyarıda bulunuyor. Siyasi yöneticilik hakkındaki değerlendirmeler de bir o kadar kötü: Katılımcıların yüzde 66’sı hükümet ve muhalefet temsilcilerine kötü bir not veriyor - bu yıkıcı bir sonuç.
 
Aşırılık yanlısı partiler göç korkusundan faydalanıyor
Göç konusu Almanya’da en önemli konuların başında gelmeye devam ediyor ve ikinci en büyük endişe kaynağıolarak algılanıyor. Ankete katılanların yarısından fazlası (yüzde 56) toplumun ve yetkililerin mülteci sayısı karşısında ezilmesinden korkuyor. Yüzde 51’lik bir kesim ise yurtdışından daha fazla göçün toplumsal gerilimlere yol açabileceği endişesini dile getiriyor (dördüncü sırada).
Araştırmacı Prof. Borucki ayrıca Almanya’da göç ve entegrasyonla (uyumla) ilgili temel sorunların uzun süredir ihmal edildiğine inanıyor. Uzman, tam da bu noktada politikacıların acilen harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor.
 
Ancak gerçekler ortada: Bazı partiler objektif çözümler sunmak yerine konuyu kasıtlı olarak korkuları körüklemek ve siyasi avantaj elde etmek için kullanıyor. Sık sık göçü bir tehdit olarak gösteriyorlar, kontrol kaybından ve aşırı taleplerden bahsediyorlar ve böylece halk arasında güvensizliği ve tehdit algısını kasıtlı olarak körüklüyorlar. Bu Almanya’da sadece sosyal uyumu tehlikeye atmakla kalmıyor, aynı zamanda göçün zorlukları, fırsatları, faydaları ve gerekliliklerinin farklı bir şekilde tartışılmasını da engelliyor.
Güncel araştırmalar Almanya’ya kalifiye göçmenlere ve göçeciddi bir şekilde ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Bununla birlikte, uçlardaki aşırı partiler korkulardan başlıca faydalanıyor. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak göçmenlik korkularını körükleyen Demokrat partiler ise izledikleri göçmen karşıtı siyasetle aslında tam da aşırılık yanlılarını destekleme eğiliminde oluyorlar.
 
Korku kampanyası
Alman Ekonomist ve siyaset danışmanı Marcel Fratzscher ‘Bir iktidar aracı olarak korku’ başlıklı makalesinde “500 yıl önce bile popülistlerin stratejisi korkuları kışkırtmak ve bunları kendi amaçları için kötüye kullanmaktı. Bugün bu yöntem zirveye ulaşmış durumda” diyor. Bu, demokratik ana akım partilerin neredeyse tüm önde gelen adaylarının popülist olduğu anlamına mı geliyor acaba?
Trajik olan şey, neredeyse tüm partilerin bu yöntemi kullanıyor olması. Artık ana akım partiler de halkın güvensizliğinden yararlanıyor ve insanların korkularına hitap eden bir seçim kampanyasına odaklanıyorlar. Örneğin şu anki Şansölye Olaf Scholz (SPD) kendisini “barış şansölyesi” olarak tanıtıyor ve sık sık Rusya’nın nükleer silahlarının oluşturduğu tehdide atıfta bulunuyor. Uluslararası basın da dahil olmak üzere tüm Alman basını, Şansölye’yi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in “korku tellallığına” karşı çıkmak yerine bunu seçim kampanyasında kullanmakla suçluyor.
 
Scholz’un tutumuna tüm siyasi kamplardan eleştirilergeliyor
Olaf Scholz “korku kampanyası” nedeniyle sadece diğer merkez partilerden değil, kendi SPD meclis grubundan da sert eleştirilere maruz kalıyor. CDU lideri Friedrich Merz de Şansölye’yi seçim kampanyası sırasında kasıtlı olarak halk arasında korkuları körüklemekle suçluyor. Merz, Scholz’u kendisini bir “barış şansölyesi” olarak göstermek ve diğer partilerin sağduyusunu inkar etmekle suçluyor. CDU/CSU’nun başbakan adayı Merz, SPD’nin halkın savaş korkusunu siyasi puan toplamak için kullandığını ve dikkatleri artan işsizlik gibi iç sorunlardan başka yöne çekmek istediğini iddia ediyor. Eleştiriler eski ve mevcut koalisyon ortaklarının saflarından da geliyor:
Merz gibi FDP Meclis Grup Başkanı Christian Dürr de Şansölye’yi seçim kampanyası sırasında kendisini “barış Şansölyesi” olarak göstermekle suçluyor. Dürr, Scholz’un savaşı siyasi amaçlar için araçsallaştırdığını, ancak aynı zamanda Ukrayna’ya kış aylarında acil ihtiyaç duyulan yardımı sağlamaya hazır olmadığını alaycı daha doğrusu iki yüzlü buluyor. Scholz’a mevcut koalisyon ortağı Yeşiller’den de sert sözler yöneltiliyor. Federal Meclis Avrupa İşleri Komisyonu Başkanı Yeşiller Partisi politikacısı Anton Hofreiter, Şansölye’yi “seçimi kazanmak” için “halkın korkuları ile oynamakla” suçluyor. Hofreiter, Berlin merkezli Tagesspiegel gazetesine verdiği mülakatta şöyle diyor: “Vladimir Putin’in ekmeğine yağ süren bu tür sorumsuz açıklamalar biz Yeşiller için bir koalisyon ortağı olarak kabul edilemez.”
 
 
Ancak Yeşiller de insanların endişeleriyle oynuyor
 
Scholz, Almanların korkularına oynayan tek başbakan adayı değil. Diğer adaylar da insanların endişelerini kendi siyasi amaçları için araçsallaştırıyor. Bir zamanlar barış partisi olarak bilinen Yeşiller, uzun zamandan beri tamamen pasifist bir güç olmaktan çıkmış durumda. Joschka Fischer liderliğinde 1990’ların sonunda Alman ordusunun Kosova savaşına katılmasını desteklemelerinden ve daha sonra Afganistan’da yabancı operasyon ve işgalleri kabul etmelerinden bu yana partinin profili önemli ölçüde değişti. Almanya’da 1998 ile 2005 yılları arasında SPD ile Yeşiller’den oluşan Kırmızı-Yeşil Koalisyon Hükümeti 2003 yılında Irak savaşını resmi olarak reddetmiş olsa da, Alman hükümeti o dönemde müttefikleri lojistik ve siyasi olarak desteklemiş ve bu durum eleştirilere neden olmuştu.
Bugün Yeşiller’de reelpolitik hakim. ‘Realos’ olarak adlandırılan partinin çizgisini yöneten ve yönlendiren transatlantikçi ekip güçlü bir şekilde Avrupa-Atlantik çıkarlarına yönelmiş durumda. Yeşiller seçim kampanyasında Avrupa güvenliğine özellikle Rusya’dan gelen tehdidi giderek daha fazla vurguluyor. Bazıları bunu, askeri çatışma korkularını körükleyen ve partinin “realpolitik” bir savunma stratejisine geçişini haklı çıkaran yoğunlaştırılmış bir söylem olarak görüyor.
 
Başka bir deyişle, “çevreci-parti” korkuyu kullanarak siyasi hedeflerini gerçekleştirme konusunda bir istisna değil. Bu durum özellikle iklim değişikliği söz konusu olduğunda açıkça ortaya çıkıyor: Yeşiller ideolojisi geleceği genellikle dramatik senaryolarla özetliyor; Örneğin Yeşillerin kullandığı “iklim felaketi” veya “son nesil” gibi terimleri ve söylemleri bu felaket senaryolarını karakterize ediyor. İklimin korunmasının aciliyeti tartışılmaz. Bunu kabul ediyorum. Ancak bununla birlikte, koronavirüs düzenlemelerine benzer şekilde, sert önlemler ve yasaklar talep ediliyor ve nihayetinde uygulanıyor. Yani korku ile siyaset yapılıyor.
Enerji arzına ilişkin tartışmalarda da durum benzer. Yeşiller sık sık arz darboğazları ya da otokratik devletlere bağımlılık konusunda uyarılarda bulunuyor. Ancak burada da korkular, her zaman uygulanabilir alternatifler sunmadan ya da karşı önerileri reddetmeden ideolojik olarak renklendirilmiş bir enerji dönüşümünü ilerletmek için araçsallaştırılıyor.
 
Merkel sonrası CDU tarafından korkuların araçsallaştırılması
Korkularla siyaset yapma konusunda Friedrich Merz’in yaklaşımı da benzerlikler gösteriyor. O da özellikle entegrasyon (uyum) ve göç söz konusu olduğunda Almanya’daki insanların korkularına oynuyor. CDU/CSU bir dereceye kadar ırkçı, yabancı ve İslam düşmanı AfD’nin pozisyonlarını kopyalamaktan çekinmiyor. Ancak Merz, seçmenlerin taklit yerine aslına yani orjinale oy vermeyi tercih edeceğini bilecek kadar akıllı. CDU, Aralık 2023’te Almanya’daki Müslümanlarla ilişkilerin sıkılaştırıldığı temel programının bir taslağını kamuoyu ile paylaşmıştı.
“Leitkultur” yani “öncü kültür” terimi ve dayatması da yine çeyiz sandığından çıkarılmıştı. Parti, toplumun bazı kesimlerinde hakim olan Müslüman karşıtı önyargıları ve İslam dinine yönelik korkuları kasıtlı olarak kullandı ve böylece sadece Almanya’daki önemli bir dini topluluğu damgalamakla kalmadı. Hayır, CDU toplumun çoğunluğunu azınlığa karşı kışkırtmaya çalışıyordu. Bu çok çirkin bir siyaset anlayışı, çok çirkin bir siyaset tarzı. Bu tam anlamıyla popülizm. Fratzscher yukarıda adı geçen makalesinde, “Bu tür popülizm kimliği ve uyumu güçlendirebilir, ancak sorunlarıçözmez, yeni çatışmalar üretir” diyor.
 
Enerjiyi sosyal uyum için kullanmak daha yapıcı olacaktır
Evet. Endişeli insanları manipüle etmek ve yönlendirmek daha kolay. Şu anda insanların korkularına oynayan partiler bunu öncelikle kendi iktidarlarını güvence altına almak ya da genişletmek için yapıyor. Ancak bu seçim kampanyası stratejisinin toplumsal uyum, dayanışma ve barış için pek bir faydası bulunmuyor. Bu nedenle demokratik ana akım partilerienerjilerini popülist bir korku kampanyasına harcamak yerine içerik ve çözümlere daha fazla odaklanmalı. Zira halihazırdaki kampanya taktiği popülist ve ikiyüzlüdür.

 

Seite 1 von 635