Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan ile yaptığı telefon görüşmesinde Gazze’deki durumun ele alındığı bildirildi.

Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit’in yaptığı açıklamaya göre, Scholz ile Al Nahyan telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Görüşmede Scholz ve Al Nahyan, İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalarda Gazze Şeridi'ne insani yardım erişiminin ve Filistinlilere malzeme sağlanmasının önemli ölçüde iyileştirilmesine acil ihtiyaç duyulduğu konusunda mutabık kaldı.

Alman hükümetinin İsrailliler ve Filistinlilerin barış ve güven içinde yaşamaları için iki devletli çözümü doğru bir perspektif olarak gördüğünü teyit eden Scholz, BAE’nin oynadığı önemli arabulucu rolünden ve İsrail ile ilişkilerinde normalleşmeye gitmesinden dolayı Al Nahyan’a teşekkür etti.

Almanya Başbakanı ve BAE Devlet Başkanı, İsrail ve Hamas arasındaki çatışmaların bölgesel olarak yayılmasının önlenmesinin önemli olduğu konusunda da mutabık kaldı.

Görüşmede Almanya ile BAE arasındaki ikili ilişkiler de ele alındı.

 

Der Bundestagsabgeordnete Markus Hümpfer lädt alle Bürgerinnen und Bürger seines Wahlkreises Schweinfurt und Kitzingen herzlich zu seinen monatlichen Bürgersprechstunden in sein Wahlkreisbüro ein. Die Sprechstunden bieten eine Gelegenheit zum direkten Austausch über Anliegen, Sorgen und Wünsche der Bevölkerung.

Die Sprechstunden finden im Wahlkreisbüro von Markus Hümpfer in der Rückertstraße 18, 97421 Schweinfurt statt.

Die Termine für das Jahr 2024 sind wie folgt:

Freitag, 16.02. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 29.03. von 13:00 bis 15:00 Uhr
Freitag, 19.04. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 31.05. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 21.06. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 19.07. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 30.08. von 13:00 bis 15:00 Uhr
Freitag, 20.09. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Donnerstag, 30.10. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 22.11. von 15:00 bis 17:00 Uhr
Freitag, 13.12. von 15:00 bis 17:00 Uhr

Markus Hümpfer betont die Wichtigkeit des direkten Kontakts mit den Bürgerinnen und Bürgern: "Als Abgeordneter ist es besonders wichtig, im ständigen Kontakt mit den Bürgerinnen und Bürgern zu stehen, um ihre Sorgen und Anliegen zu hören. Soweit es in meiner Macht steht, setze ich mich für alle Anliegen und Wünsche ein, in Berlin und hier vor Ort. Ich freue mich stets, Bürgerinnen und Bürger in meinem Büro zu empfangen und mit ihnen ins Gespräch zu kommen."

Azerbaycan halkı bugün cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başında. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev oyunu ailesiyle birlikte işgalden kurtarılan Hankendi şehrinde kullandı. Azerbaycan'ın Ermenistan işgalinden kurtardığı bölgelerde yaklaşık 30 yıl sonra ilk kez sandıklar kuruldu


Azerbaycan'da halk, erken cumhurbaşkanlığı seçimi için sandık başında. Azerbaycan'ı 7 yıl yönetecek yeni cumhurbaşkanının belli olacağı seçimde oy verme işlemi yerel saatle 08.00'de başladı.

Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, eşi ve Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Mehriban Aliyeva, çocukları Leyla Aliyeva, Arzu Aliyeva, oğlu Haydar Aliyev ve gelini ile işgalden kurtarılan Hankendi’deki 125 numaralı seçim merkezine gelerek oyunu kullandı.

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli olarak gerçekleşen ve on ilimizi etkileyen ‘asrın felaketi’ sonrasında, Hollanda’dan Türkiye’ye yapılan yardımlar üzerine bir araştırma yapılmıştır. Türkevi Araştırmalar Merkezi tarafından bir grup akademisyenle yapılan araştırma sonuçları rapor olarak yayınlanmıştır. Araştırmada, Hollanda’da faaliyet gösteren Türk sivil toplum kuruluşlarının Türkiye’ye yönelik yardımları başta olmak üzere, Hollanda yardım kuruluşlarının, belediyelerinin ve arama kurtarma ekiplerinin faaliyetlerini incelenmiştir.

 

Araştırmada, yardım faaliyetlerinde yer alan Hollanda Diyanet Vakfı (HDV), Hollanda İnsani Yardım Vakfı (İHH), Türk Girişimciler Derneği (Tover), Hollanda İşadamları Derneği (HOTİAD), Kümbet Vakfı, Hollanda Uluslararası Demokratlar Birliği (UID), BM Sigorta ve Azerbaycan Türk Kültür Derneği gibi bazı sivil toplum kuruluşları ile mülakatlar yapılmıştır. Elde edilen veriler, tematik yaklaşım metodu ile analiz edilmiştir.

 

Buna göre, araştırmada öne çıkan bazı bulgular şu şekildedir:

Çalışmada, özellikle Hollanda Türkiye ikili ilişkilerinin önemine dikkat çekilerek, kendileriyle mülakat yapılan STK temsilcililer, deprem sürecinde Hollanda’nın oldukça sıcak ve samimi davranış sergilediğini belirtmişlerdir.

Buradan hareketle, mevcut ilişkilerin öneminin korunması, gelecekteki ikili işbirliği fırsatlarının değerlendirilmesi ve bu iş birliğinin Hollanda ve Türkiye arasında pek çok alanda olumlu etkiler yaratabileceği potansiyelinin göz önünde bulundurulması, gelecek kuşakların yeni ilişkiler kurması açısından önem arz ettiğine dikkat çekilmiştir.

Hollanda’da deprem sürecinde ortaya çıkan yardım ve eylem çeşitliliği şöyledir:

- Arama, kurtarma ekipleri ve eğitimli köpekleri enkaz çalışmaları için Türkiye'ye gönderildi,
- Bazı kiliselerde çanlarla İstiklal Marşı çalındı,
- Bayraklar yarıya indirildi,
- Köprüler, binalar kırmızı renkle ışıklandırıldı,
- Temsilciler Meclisi’nde saygı duruşunda bulunuldu,
- Hollanda Kralı, Başbakanı ve Maliye Bakanı yardım toplama merkezlerini ziyaret ettiler,
- Belediyeler kişi başı 1 Euro bağışladılar,
- 15 Şubat akşamı Ulusal Yardım kampanyası başlatıldı,
- Dostluk adına futbol maçı yapıp geliri Türkiye'ye gönderildi,
- Hollandalılar hem maddi olarak hem de ihtiyaç malzemeleri getirerek yardım ettiler.

Deprem sürecinde, organize edilen başta Ulusal Yardım Kampanyası olmak üzere, diğer kampanyaların başarılı olmasında, Hollanda medyasının rolü öne çıkmıştır. Depremi ilk haber olarak vermeleri, günlerce gündemde tutmaları, toplanan yardım miktarının artmasını sağlamıştır.

Türkiye’de meydana gelen şiddetli deprem, Hollanda’da yaşayan Türklerin bir bütün olarak hareket etme çabası içerisinde olduklarını göstermiştir. Depremde yaşanan acı ve trajedinin yanı sıra dayanışma, birlik ve insani duygularının perçinlendiği bu vesile ile ortaya çıkmıştır. Bu acı gelişme sonrasında bir kez daha görülmüştür ki, Türkiye, Türkiye’den büyüktür.

6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye ve Suriye’de meydana gelen deprem ve devamındaki artçı depremler sonrası, Birlikte Çalışan Hollanda Yardım Kuruluşları, -Giro 555 üye kuruluşları-, 15 Şubat 2023 günü Ulusal Yardım Kampanyasıdüzenlemiştir. Kuruluşlar bölgeye acil yardım malzemeleri göndermiştir. İlk gönderilen yardımlar arasında geçici barınaklar, su ve sanitasyon, tıbbi bakım, yiyecek ve içeceklerden oluşan malzemeler bulunmaktadır.  Bunun yanı sıra, hijyen kitleri, kışlık kıyafet ve battaniye gibi yardım malzemeleri de dağıtılmıştır. Hayatta kalanlara, ihtiyaçlarını gidermek için nakit para ve kuponlar verilmekle birlikte, psiko sosyal yardım ve travma rehberliği sağlandı ve çocukların rahat edebilecekleri güvenli alanlar oluşturuldu.

 

Hollanda Kurtarma Timi USAR, 65 kişilik ekip ve 8 arama köpeği ile 25 Şubat tarihine kadar deprem bölgesinde çalışmalar yapmıştır. Enkaz altından yüzlerce yaralıyı çeşitli şehirlerdeki hastanelere taşımıştır. Uluslararası “Hava Ambulans Hizmeti”(MEDEVAC) kuruluşu, depremin ilk günü havacılardan oluşan 45 kişilik bir sağlık grubuyla deprem bölgesine ulaşmıştır. Ekibi bölgeye ulaştıran C-130 Hercules uçağı, 25 şubat gününe kadar orada kalıp, yüzlerce yaralıyı çeşitli şehirlerdeki hastanelere taşımıştır. Kurumsal yardım kampanyaları yanı sıra, Hollanda’nın hemen hemen her köşesinde bireysel yardım kampanyalarının yapıldığı da gözlemlenmiştir.

 

Sivil Toplum Kuruluşları ile yapılan mülakatlar da bazı konu başlıkları ön plana çıkmıştır.

  • Yardımların toplanması ve Türkiye’ye sevki noktasında, Sivil Toplum Kuruluşları arasındaki işbirliğinin geliştirilmesi gerekmektedir.
  • Giro 555'in, toplanan yardım paralarının yerine doğru bir şekilde ulaşıp ulaşmadığı hususunda mülakat yapılanlar arasında ciddi tereddütler bulunmaktadır.
  • Deprem yardım çalışmalarında her STK’nın harekete geçtiğine dikkat çekilirken, profesyonel bir koordinasyonun olmamasından şikayet edilirken, daha planlı ve koordineli bir yardım kampanyasının yapılabileceği, çeşitli STK temsilcileri tarafından dile getirilmiştir.
  • Araştırmaya katılanlar, Türkiye'deki sivil toplum kuruluşları ile işbirliği yapmayı düşündüklerini belirtirken, Hollanda’daki STK'larla koordineli bir şekilde bir afet yardım organizasyonunun hayata geçirilmesini önemsemektedirler. Bazı katılımcılar, organizasyonun Büyükelçilik öncülüğünde yapılmasını salık vermekteler.

Deprem yardımları sürecinde vuku bulan hadiselerin yönetimi ve koordinasyonu noktasında, başta T.C. Lahey Büyükelçiliği olmak üzere, T.C. Amsterdam, Deventer ve Rotterdam Başkonsolosluklarının, hem sahada hem de diplomatik alanda etkin rol oynadığı görülmüştür. Bu kapsamda hem Dışişleri Bakanlığımızı misyonlarına, hem de görüşme gerçekleştirilen Sivil Toplum Kuruluşlarımıza, Türkevi Araştırmalar Merkezi olarak şükranlarımızı iletiyoruz. 

Amsterdam, 6 Şubat 2024

 

 

 

 

Die AOK Bayern steht als größte Krankenkasse im Freistaat für die Grundsätze einer freiheitlichen demokratischen Grundordnung. Zudem sprechen sich die alternierenden Beiratsvorsitzenden der Versicherten- und Arbeitgeberseite wie auch der Direktor in der AOK in Würzburg für Toleranz, Vielfalt, Solidarität und Weltoffenheit aus. Vor dem Hintergrund des aktuell gesellschaftspolitisch aufgeheizten Klimas erteilt die Gesundheitskasse jeder Form von Hass, Hetze, Rechtsradikalismus und Diskriminierung eine klare Absage. „Als Solidargemeinschaft der gesetzlichen Kranken- und Pflegeversicherung ist unser Ziel, allen Versicherten die bestmögliche Gesundheitsversorgung zu bieten – egal, welcher Herkunft“, betonen die Beiratsvorsitzenden Martina Burkard und Walter Heußlein. „Als Soziale Selbstverwaltung setzen wir uns stets für die Interessen der Versicherten und Arbeitgeber ein – immer im respektvollem Umgang und einer lösungsorientierten Streitkultur im politischen Diskurs.“

 

Auch als Arbeitgeber macht sich die AOK Bayern für Diversität stark. „Bereits 2019 haben wir die Charta der Vielfalt unterzeichnet“, erklärt Alexander Pröbstle, Direktor der AOK Würzburg. Damit fördere sie aktiv eine Kultur, die von gegenseitigem Respekt und Wertschätzung geprägt sei. Die Gesundheitskasse heißt damit ausdrücklich Mitarbeitende aller Nationalitäten, Kulturen, sexueller Orientierungen und Identitäten in ihrer Gemeinschaft willkommen. Mehr dazu unterwww.charta-der-vielfalt.de. 

 

 

Türkspor, Baden bölgesi futbol liginde Landesliga’da şampiyon olmak için sezonunun ikinci yarı mücadele öncesinde hazırlıklarını sürdürmek amacıyla Antalya'da kampa girdi.
Pforzheim Türkspor 10 günlük kamp çalışması için dün Antalya’ya gitti. Baden bölgesi, Bölgesel Amatör ligde mücadele eden Türkspor’da futbolcular, yılbaşı tatilinin ardından dün tesislerde toplanarak  ikinci yarı çalışmaları için Antalya kampına hareket ettiler.
 
 
Gökhan Gökçe: ’’İyi başlayıp,iyi bitirmek istiyoruz’’
Takımın patronu antrenör Gökhan Gökçe ise duygularını şöyle dile getirdi; “Biz iyi bir takımız. Sezon başında biraz uyum sorunu yaşadığımızdan inişli-çıkışlı bir grafik çizmiştik. Futbolcu kardeşlerimizle birlikte toparlanarak lige ağırlığımız koyduk. İlk yarının son haftalarında aldığımız seri galibiyetlerle 45 puana ulaştık ve lideri iki maçımız eksik gerisinde . Ligin ikinci durumdayız. Ikinci yarısına sıkı bir şekilde hazırlanıyoruz. Bir hafta Pforzheim’ta çalıştıktan sonra  10 gün süre ile Antalya’da kamp yapacağız. Ara transferde takviye yaptık. Aramıza yeni arkadaşlarımız katıldı. Onların bize güç katacağını düşünüyorum. İkinci yarıya iyi başlayıp ligi iyi bitirmek istiyoruz. Pforzheim Türkspor’u layık olduğu yerlere taşımak için elimizden geleni yapacağız.”
dedi.
 
Hüseyin Eruslu:  ’’Oberliga‘ya çıkmak için çalışıyoruz’’
Türkspor’u hedefi olan Verbandlig’e ardından Oberliga‘ya çıkartmak için var güçleri ile  çalışacaklarını belirten Türkspor ikinci başkanı Hüseyin Eruslu ligin ikinci yarısı ile ilgili düşüncelerini şöyle dile getirdi; “Öncelikle herkesin yeni yılını kutluyorum. İnşallah yeni yılda Türkspor’u şampiyonluğa ulaştırırız. Ligin ikinci yarısı hazırlığı için ilk etap çalışmalarını kendi tesislerimize yapmıştık. İkinci etap çalışmaları için 10 gün süre ile Antalya’da kamp yapacağız. Yeni gelen arkadaşlarımızla kaynaşmamız adına ve ikinci yarıya daha iyi hazırlanmamız adına iyi bir kamp olacağını düşünüyorum. Ligin ikinci yarısı daha çetin geçecek. Grubumuzda iyi takımlar var. Ama en iyisi Landesliga’da lider Türkspor. Biz de iyi takviyeler yaptık. Yeni transferlerimizle eski takım arkadaşlarımız kaynaşıp bu takımı hak ettiği yere çıkartacağımıza olan inancımız tam. Yeni yılda  taraftarımıza ve yönetimimize şampiyonluk armağan etmek için elimizden gelene yapacağız. Taraftarlarımız bizi centilmence desteklemeye devam etsinler.”
 

 

„Ein Jahr danach hoffen wir, dass die Welt sie nicht vergisst"

 

Köln, 06. Feb 2024 - Ein Jahr nach den verheerenden Erdbeben in der Türkei und Syrien leben Hunderttausende von Überlebenden noch immer in Zelten und Notunterkünften, ohne Zugang zu lebenswichtigen Dienstleistungen. Und die Unterernährung und Armut der Betroffenen nimmt stetig zu. Insgesamt 17 Millionen Menschen haben den langen Weg des Wiederaufbaus noch immer vor sich. Die Schäden sind enorm und die Kosten für den Wiederaufbau könnten sich in beiden Ländern auf bis zu 74,1 Mrd. Euro belaufen. Als Hilfsorganisation unterstützt Islamic Relief die Menschen vor Ort weiterhin bei der Reparatur und dem Wiederaufbau. Auch Emina aus der Türkei und Ahmed aus Syrien kämpfen jeden Tag um das Überleben ihrer Familien. 

 

Besonders gefährdete Menschen, darunter Kleinkinder und ältere Menschen, leben immer noch in Zelten oder einfachen Unterkünften, durch deren Dach im eisigen Winter Regen dringt. Viele Überlebende haben keinen angemessenen Zugang zu medizinischer Versorgung, sauberem Wasser oder Bildung. Auch die 47-jährige Emina aus Kahramanmaraş und ihre Familie sind  noch immer in einer provisorischen Unterkunft untergebracht und warten auf den Wiederaufbau ihres Hauses. Ein Jahr nach dem Erdbeben ist die Mutter von zwei Kindern noch immer traumatisiert von den Erlebnissen durch die Katastrophe.

 

„Ich habe große Angst um meine Kinder und stehe immer noch unter Schock", sagt sie. „In den Monaten nach dem Erdbeben mussten wir viel Leid ertragen. Wir konnten uns nicht an die neue Realität anpassen, aber wir sind Gott dankbar, dass er uns vor Schlimmerem bewahrt hat.“

 

Die Erdbeben, die sich am 6. Februar 2023 ereigneten, waren die schlimmsten, die die Region seit über einem Jahrhundert heimgesucht haben. Sie töteten rund 57.000 Menschen in der Türkei und Syrien und zerstörten oder beschädigten mehr als 137.000 Häuser. Die Katastrophe traf elf türkische Provinzen, darunter einige der ärmsten Gegenden des Landes und Teile Syriens, in denen die meisten Menschen bereits auf humanitäre Hilfe angewiesen waren. Vom ersten Tag der Katastrophe an war Islamic Relief ein Rettungsanker vor Ort.

 

Islamic Relief-Teams vor Ort erreichten Zehntausende von Überlebenden nach den Erdbeben mit Nahrungsmitteln, Wasser, Decken und Hygieneartikeln sowie mit Bargeld und Gutscheinen. Emina gehörte zu denjenigen, denen sie direkt helfen konnten. Die Familie erhielt Lebensmittel, Decken und sauberes Wasser sowie Gutscheine, mit denen sie lebensnotwendige Dinge kaufen konnte.

 

Steigende Lebensunterhaltungskosten und zerstörte Ernten verschärfen den Überlebenskampf

 

Die Überlebenden der Erdbeben sind jetzt auf langfristige Projekte zum Wiederaufbau und zur Sicherung des Lebensunterhalts angewiesen. Die Ernten und die landwirtschaftliche Infrastruktur wurden durch das Erdbeben vernichtet und die Lebensmittelpreise haben sich verdoppelt. Hunderttausende Menschen kämpfen ums Überleben und auch um die Gesundheit ihrer Kinder.

 

Ahmad, ein 43-jähriger Vater von fünf Kindern, der aus Syrien in die Türkei geflohen war, hat sein Haus in der Südtürkei im Dorf Yağdöver durch das Erdbeben verloren. Er hatte sich als Hirte ein neues Leben aufgebaut, als das Erdbeben es wieder zerstörte. Jetzt lebt die Familie in einem Wohnwagen.

 

Ahmad erzählt Islamic Relief von dem täglichen Kampf, seine Kinder im vergangenen Jahr zu ernähren und zu versorgen: „Das Leben nach dem Erdbeben ist noch schwieriger geworden. Die Kosten für alltägliche Dinge wie Nahrungsmittel und Lebensmittel sind in die Höhe geschnellt. Ich erinnere mich noch daran, dass 50 Türkische Lira für unsere täglichen Bedürfnisse ausreichten - jetzt reichen selbst 200 Lira kaum noch aus. Eines meiner Kinder erkrankte und benötigte medizinische Hilfe, die wir uns kaum leisten konnten und die unsere Schulden in die Höhe trieb.“

 

In Nordwestsyrien sind 3,7 Mio. Menschen auf Nahrungsmittelhilfe angewiesen

 

In Syrien wurden besonders die Menschen getroffen, die bereits vor den Erdbeben, durch Gewalt und Vertreibung, auf humanitäre Hilfe angewiesen waren. Im Nordwesten Syriens ist die Zahl der Menschen, die Nahrungsmittelhilfe benötigen, auf rund 3,7 Millionen gestiegen, doch aufgrund von Mittelkürzungen hat sich die Zahl der Menschen, die Nahrungsmittelhilfe erhalten, halbiert.

 

Das Welternährungsprogramm der Vereinten Nationen (WFP) musste sein allgemeines Nahrungsmittelhilfeprogramm einstellen, so dass viele extrem gefährdete Familien ohne ihre wichtigste Nahrungsquelle dastehen. Helferinnen und Helfer von Islamic Relief berichten von einer Zunahme der Kinderarbeit und von Frühehen, da die Familien um ihr Überleben kämpfen, und von einer steigenden Zahl von Familien, die in einer zunehmenden Verschuldung gefangen sind.

 

Die humanitäre Hilfe aus aller Welt hat sich enorm positiv auf die betroffenen Gemeinschaften ausgewirkt, aber das Ausmaß der Katastrophe bedeutet, dass viel mehr langfristige Unterstützung benötigt wird.

 

Mohammed Rebii, Leiter der Mission von Islamic Relief in Syrien, sagt zur Lage:

 

„Im vergangenen Jahr hat Islamic Relief die Infrastruktur und Lebensgrundlagen wiederaufgebaut, aber der Bedarf ist immer noch enorm und die Folgen des Erdbebens zerstören immer noch Leben. Junge Kinder, die ihre gesamte Familie verloren haben, mussten die Schule abbrechen, um Arbeit zu finden. Ältere Menschen schlafen im eisigen Winter in behelfsmäßigen Zelten und wenn sie krank werden, haben sie keinen Zugang zu medizinischer Versorgung. Die Landwirte, die ihre gesamte Ernte und Ausrüstung verloren haben, kämpfen noch immer um ihre Genesung und sitzen in der Schuldenfalle. Etwa eine Million Menschen aller Altersgruppen benötigen aufgrund der schrecklichen Szenen, die sie während der Erdbeben miterlebt haben, zusätzlich zu der jahrelangen Bombardierung und Gewalt, psychologische Unterstützung. Ein Jahr danach hoffen wir, dass die Welt sie nicht vergisst".

 

Die Erdbeben trafen einige der ärmsten Gemeinden in der Region - schon vor den Erdbeben waren 90 Prozent der Menschen im Nordwesten Syriens auf humanitäre Hilfe angewiesen, um zu überleben.

 

Islamic Relief leistete unmittelbar nach den Erdbeben Nothilfe in der Türkei und Syrien und hat im vergangenen Jahr Häuser wiederaufgebaut, Infrastrukturen wie Wassersysteme, Gesundheitseinrichtungen und Schulen repariert und Bauern und Hirten bei der Wiederherstellung ihrer Lebensgrundlage unterstützt. Die Hilfsorganisation unterstützt zudem rund 4.000 Waisenkinder, die von dem Erdbeben betroffen sind.

 

„Wir stehen jetzt vor vielen Herausforderungen, aber eure Hilfe erleichtert unsere Last", hat Emina betont. Und auch Ahmad bezeichnet seine Geschichte als "eine Geschichte der Widerstandsfähigkeit und der Hoffnung". Deswegen bekräftigt Islamic Relief am Jahrestag der jüngsten tödlichen Beben ihr Engagement als Hilfsorganisation für Überlebende wie Ahmad und Emina. Menschen, die durch diese Katastrophe geschädigt, aber nicht gebrochen wurden.

Türk Konseyi, yani şimdiki adıyla Türk Devletleri Teşkilatı, yükselen bir güç. Türk iş birliğine giden bu sürecin tarihteki oluşumunu, bugününü ve yarınını Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, TRT Haber’e değerlendirdi.

 

“Bizler aynı kökten, kültürden, dinden geldiğimiz, tarihimizi paylaştığımız Türk topluluklarıyla ve devletleriyle iş birliği yapmak istiyoruz.”

Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’ın üye, Macaristan ve Türkmenistan’ın gözlemci ülkeler olduğu bir teşkilatlanma…

Türk Konseyi’nin adı Kasım 2021’de İstanbul’da gerçekleşen zirvede “Türk Devletleri Teşkilatı” olarak değiştirildi. Teşkilatın bu ismi almasından sonra Batı ve Doğu medyalarında pek çok analiz yapıldı, değerlendirmeler yer aldı. Türk Devletleri Teşkilatı’nın dününe, bugüne ve yarınına beraber bakalım.

 

 

Çin’de bir yayın organında Türk Devletleri Teşkilatı’na (TDT) yönelik bir analiz yapıldı. Bu analizde TDT’nin dünya jeopolitiğinin kalbinde yükselen bir güç olduğuna vurgu yapıldı. Diğer ülkelerin bu teşkilatlanmaya yönelik bakış açıları ele alındı.

Türk Devletleri Teşkilatı’nın önemini, tarihteki Türk birliklerini, gelecekte neler yapılması gerektiğini Yeditepe Üniversitesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, TRT Haber’e değerlendirdi.

 

“Türk tarihinde Türk Birliği birkaç kez gerçekleşti”

Türk tarihinde daha önce böyle bir teşkilatlanma olmuş muydu? sorusuna ilişkin, “Türkler boylar halinde yaşıyordu ve boy birliği sağlandığı zaman Türk birliği de sağlanmış oluyordu. Hun ve Göktürklerde “yükselen güce itaat etme” anlayışı vardı. Yani savaşarak, kan dökerek değil yüksel gücün çatısı altında birleşme anlayışı. Türk tarihinde de Türklerin bir araya gelerek ortak siyasi örgüt kurmaları birkaç kez gerçekleşti.” diyen Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, bu birleşmeleri şu şekilde açıkladı:

Türk tarihinde bilinen tarih içerisinde Milattan Önce 209-174 yılları arasında Büyük Hun İmparatorluğu’nu yöneten Mete Han zamanında Türk birliğinin gerçekleşti. 1. Göktürk Devleti döneminde Mukan Kağan zamanında 553-571 yılları arasında, 2. Göktürk döneminde de Kapgan Kağan döneminde de Türk birliği gerçekleşti. Avrupa tarafına baktığımızda Attila zamanında bozkırdaki Türk kökenli halkların birleştiğini görüyoruz. Ak Hunlar ve Tabgaçlar buna dahil olmadı. Fakat Kazakistan’ın batısından Avrupa’ya kadar tüm Türk kökenli halklar bir araya geldi.

 

“Her ne olursa olsun Türk halkları iş birliklerini artırmalı”

Prof. Dr. Taşağıl, 1991’den itibaren Türk Cumhuriyetleri arasındaki birlik, iş birliği faaliyetlerinin Batılı devletler tarafından “Pantürkist” olarak suçlandığını belirterek, Türk devletlerinin (Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan, Türkmenistan) bir araya gelerek teşkilat oluşturması, iş birliği yapması diğer ülke ya da örgütlere zarar verme amacı gütmediğine işaret etti.

Ahmet Taşağıl, “Her ne olursa olsun, bir dünya gerçeği olarak Türk halkları iş birliklerini artırmalı. Son yıllarda yaşanan olaylar neticesinde de Türklerin arasındaki bağı güçlendirmesi gerektiği görüldü.” değerlendirmesini yaptı.

 

 

 

Çin’de yer alan “Türk Devletleri Teşkilatı dünya jeopolitiğinin kalbinde yükselen bir güç” analizini değerlendirebilir misiniz?

“Görünenin dışında Çin’in Orta Asya’da hakimiyeti kurma düşüncesi var. Bunun için de ikili-üçlü anlaşmalar yapıyor. Çin’in ‘İyi Yol İyi Kuşak’ projesi var. Bu proje ile İpek Yolu yeniden canlandırılmak isteniyor. Bu proje hayata geçerse hem Çin hem bölge ülkeleri hem de Türkiye faydalanacak. Ancak Çin, bölgede kendi politikalarını uygulamak istiyor ve bölgedeki hakimiyet konusunda Türkiye’yi güçlü bir rakip olarak görüyor. Bu anlamda da Türk Devletleri Teşkilatı’nı kendi politikalarına ters olarak değerlendiriyor.”

 

“Birileri kızacak diye Türk Devletleri Teşkilatı’ndan vazgeçecek değiliz”

Türk Devletleri Teşkilatı'nın yarını nasıl olmalı? sorusuna ilişkin Prof. Dr. Ahmet Taşağıl şu yanıtı verdi:

"Türk Devletleri Teşkilatı’nın adı değişeli henüz 2 ay oldu. Birbirimize duyduğumuz özlem nedeniyle duyguyla bağlıyız şu an. 90’lı yıllardan itibaren Türk birliği adına pek çok adım atıldı. Netice olarak su aktı yolunu buldu. Türk Devletleri Teşkilatı, siyasi ve uluslararası açıdan baktığımızda birliğin alabileceği en uygun isim.

 

 

Teşkilat’a üye ülkelerin kendi aralarında ekonomik, siyasi, askeri açılardan bakıldığında alt iş birliklerine gidilmeli. AB’ye benzer bir yapılanma ve anlaşmaların olduğu durumlar ön plana çıkmalı.

Kültürel benzerliğimiz ve birliğimiz öne çıkmalı. Ben bu anlamda Göktürk tarihi modelini ortaya koyuyorum. Çünkü Türk tarihini anlamanın temel yolu Göktürk tarihinden geçiyor.

Göktürkler üzerinden Türk Cumhuriyetleri’ne doğru gidilebilir. Aşağı yukarı bütün Türk kökenli halkların günümüzdeki Göktürklerle bağlantısı var. Tarihte gerçekleşmiş olan konuyu gündeme getirerek Türkler arasında yeni bir anlaşmaya ve iş birliğine gidilmeli. Bizler çok duygusalız ve kısa sürede çok fazla şey bekliyoruz. Ancak bölge ülkelerinin gerçeklerine uygun siyaset tercih edilmesi gerekiyor.

Ne Türkler ne de bizim kurduğumuz Türk Devletleri Teşkilatı, sömürgeci bir oluşum asla değil. Bizler aynı kökten, kültürden, dinden geldiğimiz, tarihimizi paylaştığımız insan topluluklarıyla ve devletleriyle iş birliği yapmak istiyoruz. Bundan hiçbir Batı’lı ya da Doğu’lu devletin rahatsız olmasına gerek yok. Birileri kızacak diye Türk Devletleri Teşkilatı’ndan vazgeçecek değiliz."

 

İlk olarak “Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri" süreci başladı

Türk Konseyi, 1991'de eski Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla oluşan koşulların sağladığı bir forum olarak "Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveleri" süreciyle ortaya çıktı.

Türkçe konuşan ülkeler arasındaki ilişkileri en üst seviyede geliştirmeyi amaçlayan zirveler, 1992'den 2010'a kadar sürdü ve 10 zirve gerçekleştirildi.

Türk Konseyinin kuruluşunu sağlayan "Nahçıvan Anlaşması", 2009'da Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan ve Kırgızistan tarafından imzalandı.

 

Türk Konseyi/Türk Keneşi

İstanbul'da 15-16 Eylül 2010'da yapılan Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 10. Zirvesi'nin ardından, "Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi", "Türk Keneşi" veya kısaca "Türk Konseyi" kuruluşunu resmen ilan etti.

Türk Konseyinin 2018'de düzenlenen 6. zirvesinde Macaristan, gözlemci üye kabul edildi. Bakü'de 2019'da düzenlenen 7. zirvede de Özbekistan, Konsey'e tam üye oldu.

  

Konseyin ayrıca TÜRKSOY, TÜRKPA (Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi), Türk İş Konseyi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı, Türk Konseyi Ortak Ticaret ve Sanayi Odası gibi ilişkili kurumları da bulunuyor.

Konsey, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Dünya Gümrük Örgütü (WCO) gibi çok sayıda önemli uluslararası örgütlerle de ortaklık yürütüyor.

 

[Grafik: TRT Haber]

 

Adı artık Türk Devletleri Teşkilatı

Türk Konseyinin 8. Zirvesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ev sahipliğinde, "Yeşil Teknolojiler ve Dijital Çağda Akıllı Şehirler" teması altında, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda yapıldı. Dönem başkanlığının Azerbaycan'dan Türkiye'ye devredildiği zirvede, Konsey'in adı "Türk Devletleri Teşkilatı" olarak değiştirildi.

 

Teşkilatın gelecek perspektifini çizen "Türk Dünyası 2040 Vizyonu Belgesi"nin de kabul edildiği zirvede, Türkmenistan gözlemci üye oldu.

 

Üye Türk devletlerinin ulusal bayraklarının unsurları

Türk Devletleri Teşkilatı’nın (eski adıyla Türk Konseyi'nin) logosu ve bayrağı 22 Ağustos 2012 tarihinde Bişkek'te düzenlenen 2. Zirve sırasında Dışişleri Bakanları Konseyi'nin 2. Toplantısı evvelinde düzenlenen bir basın toplantısı sırasında halka sunuldu.

Logo ve bayrak üye Devletlerin ulusal bayraklarının unsurlarını içeriyor. Buna göre Türk Devletleri Teşkilatı’nın logosu ve bayrağı;

Azerbaycan Cumhuriyeti bayrağının yıldızı, Kazakistan Cumhuriyeti bayrağının mavi rengi, Kırgız Cumhuriyeti bayrağının güneşi ve Türkiye Cumhuriyeti bayrağının hilalinden oluşuyor.

 

 

Teşkilat’ta Başkan

Türk Devletleri Teşkilatının Dönem Başkanlığı bir takvim yılı boyunca (İngilizce alfabetik sıraya göre belirlenmiş olan) üye ülke tarafından üstleniliyor.

Dönem Başkanlığı’nı üstelenen ülkenin Devlet Başkanı, Türk Devletleri Teşkilatının Dönem Başkanı oluyor (Dönem Başkanlığının çalışmaları ilgili ülkenin Dışişleri Bakanlığı tarafından ifa ediliyor).

Halihazırda Teşkilatın Dönem Başkanlığı Kasım 2021'de Türkiye'de düzenlenen İstanbul Zirvesi sırasında, Azerbaycan Cumhuriyeti'nden Türkiye Cumhuriyeti'ne geçmiş olup 2022 yılında Özbekistan'da düzenlenecek bir sonraki Zirveye kadar Türkiye tarafından yürütülecek.

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türk Devletleri TeşkilatıDönem Başkanı.

 

 

Genel Sekreter: Baghdad Amreyev

3 Eylül 2018 tarihinde Çolpon Ata’da düzenlenen Türk Konseyi 6. Zirvesi sırasında Devlet Başkanları Konseyi tarafından 3 yıllık dönem için Türk Devletleri Teşkilatı Sekreteryası’nın Genel Sekreteri olarak Baghdad Amreyev atandı.

Görev süresi Kasım 2021'de Devlet Başkanları Konseyi tarafından 1 yıl süreyle uzatıldı.

 

 

 

 

Grafik: Hafize Yurt Ateş

 

 

BERLİN (AA) - Almanya’da yapılan anket, gençlerin yarısından fazlasının hükümete güvenmediğini ortaya koydu.

Bertelsmann Vakfınca yapılan ankete göre, Almanya’da 18-30 yaş aralığındakilerin yüzde 52’si hükümete güvenmediğini ifade etti. Bu yaş grubunda hükümete güvenenlerin oranı yüzde 39’da kalırken, yüzde 9’u da "bilmiyorum" yanıtını verdi.

Ankete katılan 18-30 yaş aralığındakiler arasında parlamentoya güvenmeyenlerin oranı yüzde 45, güvenenlerin oranı ise yüzde 35 oldu.

Almanya’da gençler en fazla yüzde 79 ile eğitim sistemine güven duyarken, bu sistemi yüzde 74 ile bilim, yüzde 62 ile Avrupa Birliği (AB), yüzde 59 ile demokrasi, yüzde 55'şer ile hukuk düzeni ve NATO, yüzde 53 ile Birleşmiş Milletler (BM) takip etti.

Gençlerin yüzde 60’ı medyaya, yüzde 58’i dine ve yüze 53’ü çok uluslu şirketlere güven duymadığını aktarırken, gençler Avrupa’nın ortalamasının üstünde demokrasiye (yüzde 50) ve AB’ye (yüzde 57) güven duyuyor.

Ankete katılan 31-70 yaş aralığındakilerin yüzde 49’u hükümete, yüzde 46’sı parlamentoya güvenmiyor.

- İklim değişikliğinden de endişe duyuluyor

18-30 yaş aralığındakilerin en fazla endişe duydukları konu yüzde 51 ile "insan hakları ihlalleri" olurken, bunu yüzde 46 ile "iklim değişikliği", yüzde 45 ile "cinsel taciz ve istismar" izledi. Gençlerin yüzde 41’inin "ruh sağlığı sorunlarından endişe duyması" da dikkati çekti.

31-70 aralığındakilerin yüzde 45’i iklim değişikliği ve aynı oranda çocuk istismarından endişe duyarken, bunu yüzde 44 ile zengin ve yoksullar arasındaki farkın açılması, yüzde 40 ile hayvan ve bitki türlerinin yok olması takip etti.

Bertelsmann Vakfı uzmanlarından Regina von Görtz, Almanya'daki gençlerin genel olarak demokrasiye ve AB'ye güven duyduğuna işaret ederek, “Bu, özellikle bu yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu ve (Almanya'da) eyalet meclislerindeki seçimler açısından iyi bir haber ancak bu güvenin kaybolmaması önemli." değerlendirmesinde bulundu.

Görtz, siyasetçilerin, gençlerin çıkarları doğrultusunda ileriye dönük kararlar alması ve onların siyasi sürece daha fazla dahil edilmesi gerektiğini vurguladı.

Almanya’da gençlerin çoğunluğunun hükümete güven duymamasına işaret eden Görtz, “Siyasi karar vericilere duyulan güvenin düşük olması ve özellikle genç kuşağın geleceğe yönelik iyimser olmaması demokratik toplumumuz için ciddi meydan okuma." ifadesini kullandı.

Görtz, siyasetçilerin sorunları çözme becerisine olan güveni güçlendirmek için önlemler alınması gerektiğini belirtti.

 

Rum lider Nikos Anastasiadis, 2017 yılında Crans Montana’da sürmekte olan Federasyon müzakerelerinde Kıbrıs Türk müzakere heyetinden istediği tüm tavizleri aldıktan sonra kendini adanın tek sahibi, tek egemen gücü ve Kıbrıs Türklerinin de patronu olduğu inancına kapıldı.

Bu aşamadan ve bunca tavizden sonra Kıbrıs Türklerinin kesinkes kabul edeceği inancı ile Helen ülküsü olan Megali İdea doğrultusunda Rumların adanın mutlak yöneticileri olması hedefli masaya “Sıfır asker, sıfır Garanti” isteğini koydu.

 

Kıbrıs Türk Müzakere Heyeti Anastasiadis’in “Sıfır asker, sıfır Garanti” talebine “Hayır” dememiş, esasta kabul etmiş ve uygulamaya “Türkiye’nin garantörlüğü 12 yıldan sonra iptal edilebilecek, Türk askeri de adadan süreç içinde tamamen çekilecek” ifadelerini ilave etmişti.

 

Anastasiadis, talebinin sulandırıldığını düşünerek derhal masadan kalkmış, müzakerelere son verdiğini açıklamış, arabulucular arkasından koşmasın ve devirdiği masaya tekrardan oturtmasınlar diye de Crans Montana’yı terk etmişti. ABD ve AB’nin kendisine verdikleri destekten dolayı kendinden son derece emindi. İllaki “adadan Türk askeri gidecek, garanti Anlaşması son bulacak ve zamanı gelince de Enosis gerçekleştirilecek” rüyasına bayağı kaptırmıştı kendisini.  

 

Ne var ki, işler istedikleri gibi gitmeyince son dört yıldır müzakerelerin “Federasyon içeriğinde ve Crans Montana’da kaldığı yerden devam etmesi için” her kapıyı çalıyorlar. Neleri kaybettiklerinin tam olarak farkındalar ve Federasyon müzakereleri bir şekilde kaldığı yerden başlarsa, ilk verecekleri yanıt “Kıbrıs Türk Müzakere heyetinin teklifini kabul ediyoruz. Türkiye’nin garantörlüğü 12 yıl değil ama 6 yıl sonra bitsin, Türk askeri de o tarihte adadan çekilsin” gibi şeyler olacak.  

 

Olmasına olacak ama Türk müzakere heyetinin o dönemde verdiği tavizler de geçerli hale gelecek. Ne idi bu tavizler;

  • Kıbrıslı Rumlara, Türk bölgelerinde 4 özgürlük hakkının tanınması,
  • Türk topraklarına nüfusumuzun dörtte biri oranında Rum’un yerleşmesi,
  • Türk nüfusunun dörtte bir oranında dondurulması,
  • Yasama ve yürütmede Kıbrıs Türkünün 1960 Anayasasında var olan ayrı oy çoğunluğu hakkının iptali,
  • Devlete istihdamlarda 70 Rum’a 30 Türk, Polis ve askerdeki istihdamlarda 60 Rum’a 40 Türk istihdam edilmesini kaldırılması,
  • Dönüşümlü Başkanlıkta sürelerin eşit olmaması,
  • KKTC topraklarının beşte birinin ve 40 civarında yerleşim yerinin Kıbrıslı Rumlara iade edilmesi sonrasında Kıbrıs Türklerinin topraklarının yüzde 29.2’a inmesi,
  • 4 kategorideki taşınmaz malların anlaşmanın ertesi günü otomatik olarak Rumlara iade edilmesi,
  • Devlet Başkanlığı seçiminde yüzde 20 çapraz oy prensibi nedeni ile Türk bölgesinde yaşayan Rumların, Kıbrıs Türklerinin Başkanının seçileceği seçimlerinde yüzde yirmi oranına oy kullanması. (Rumlar hangi Kıbrıs Türkünü kendilerine yakın görürlerse, yüzde 20 Rum oyları ile o kişinin Başkan seçilmesinin sağlanması.)
  • Federal devlete üniversite eğitimi ve çalışmak için gelecek kişi ve öğrencilere, Federal devletler tarafından değil, Merkezi Hükümet tarafından izin verilmesi,
  • Kıbrıs Türklerinin varlığını koruyabilmesine yönelik mevcut deregasyonların iptal edilmesi,
  • Mülkiyet konusunun iki federal devlet arasında değil, bireysel bazda çözülmesi,
  • Yunanlar Kıbrıs adasına serbestçe giriş yapabilecekken, Türklerin Şengen vizesi alarak giriş yapabilmeleri.

 

Bu tavizlerden sonra kurulacak olan Federal Devlet’ten dolayı, daha tartışmaların içine girmemiş olan Kıbrıs Türkleri olarak bizlerin ve anavatan Türkiye’nin kaybedecekleri masaya konacak. 

Kurulacak “Kıbrıs Federal Cumhuriyeti”, 10. Protokol içeriğince AB’nin üye bir devleti olacağı için, Türkiye’nin ada üzerinde hiçbir hakkı olmayacak.

Türkiye’nin “Sevilla Haritasını” kabul etmesi ve Adalar Denizi (Ege) ile Doğu Akdeniz’den çekilmesi istenecek.

Mavi Vatan olarak tanımladığı “Münhasır Ekonomik Bölgesi”nin geçerli olmadığı kendisine dikte edilecek.

Adalar Denizi ve Doğu akdeniz’deki mevcut FIR hatlarının tümünün geçersiz olduğu açıklanacak. 

Kıbrıs’ta, aynen Gazze’de olduğu gibi Kıbrıs Türklerine karşı bir saldırı olduğunca, Türkiye’nin müdahale etmek hakkı olmayacak.

Kıbrıs Türklerinin ekonomik yaşamlarına, vatandaşlık haklarına ve tüm insani haklarına Rum Yönetiminin iki dudağı arasından karar verilecek.

 

En önde Hristodulidis’in, perdelerin arkasında ABD ve AB’nin Kıbrıs’ta Federasyon içerikli müzakerelerin Crans Montana’da kaldığı terden devamı için çırpınmalarının nedeni bu gerçekler.

Unutulan ise KKTC’nin başında Crans Montana dönemindeki başkanın olmadığı, Türkiye’nin bölgenin en güçlü devleti olduğu ve Kıbrıs Türklerinin iki devletli çözümden farklı bir anlaşmaya yanaşmayacağıdır…

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili