Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Straub zieht erste Bilanz nach 100 Tagen im Amt  als neuer Integrationsbeauftragter der Bayerischen Staatsregierung. 

Der Integrationsbeauftragte der Bayerischen Staatsregierung Karl Straub, MdL, hat die ersten 100 Tage seiner Amtszeit genutzt, um sich einen guten Eindruck über die Situation im Bereich Integration und Asyl zu verschaffen. Neben seiner Tätigkeit als Abgeordneter hat Straub in seiner neuen Funktion bereits fast 50 Termine absolviert, dazu unzählige Telefonate. Der neue Beauftragte tauschte sich bspw. intensiv mit dem Bayerischen Integrationsrat aus, verschaffte sich ein Bild über die Situation der Geflüchteten in mehreren bayerischen Ankereinrichtungen, diskutierte mit dem Bayerischen Flüchtlingsrat über den Chancenaufenthalt, verlieh Integrationspreise und hat sich auf Bund-Länderkonferenzen für die Interessen der bayerischen Migrationspolitik stark gemacht. Der Integrationsbeauftragte möchte genau in diesem Tempo weitermachen: „Das war nur der Anfang. Wir haben einige konkrete Ideen, die wir zeitnah umsetzen wollen.“

 

Straub, der bereits viele Jahre im Rechtsausschuss für Fragen der Asylpolitik und im Petitionsausschuss für die Klärung von Einzelfällen zuständig war, zieht ein vorsichtig positives Fazit nach den ersten drei Monaten: „Die vielen Begegnungen, konstruktiv-kritischen Diskussionen und Gespräche mit Geflüchteten und Ehrenamtlichen am Rande von Veranstaltungen bestätigen mich darin, dass wir Asyl und Migration aus der Mitte heraus begreifen müssen. Das Schwarz-Weiß-Denken trägt nicht zur Lösung von Problemen bei und entspricht auch nicht der Lebensrealität. Wir müssen Geflüchtete human und respektvoll behandeln, sie aber auch auf Grenzen des Machbaren sowie rechtliche Rahmenbedingungen hinweisen.“

 

Straub wird diese ersten Eindrücke und Erfahrungen zeitnah in einem Bericht an die Staatsregierung in Worte fassen. „Nach wie vor bin ich der festen Überzeugung, dass wir das Thema Asyl und Migration nur im Dialog mit der Bevölkerung, den Geflüchteten und allen am Prozess beteiligten Behörden und politischen Akteuren klären können. Daher stehe ich für eine Migrationspolitik mit Herz und Verstand“, so der Beauftragte abschließend.

 

 

 

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann sieht sich durch Entscheidung des Verwaltungsgerichts Köln zur Jungen Alternative (JA) bestätigt - Keine Verfassungsfeinde im Öffentlichen Dienst - Bayern fragt JA-Mitgliedschaft bei Einstellung bereits seit 2019 ab - Bei Neueinstellungen in den Polizeivollzugsdienst Regelabfrage beim Verfassungsschutz seit 2021

 

 Nach der Entscheidung des Verwaltungsgerichts Köln zur Einstufung der AfD-Organisation Junge Alternative (JA) als gesichert extremistische Bestrebung sieht sich Bayerns Innenminister Joachim Herrmann auch bezüglich der in Bayern geltenden Einstellungsvoraussetzungen für den öffentlichen Dienst bestätigt: "Bereits seit 2019 wird im Freistaat jede Bewerberin und jeder Bewerber auch nach einer etwaigen JA-Mitgliedschaft sowie Unterstützung der JA befragt. Wird eine dieser Fragen bejaht, findet eine nähere Prüfung der Verfassungstreue statt. Denn eine derartige Zugehörigkeit begründet Zweifel daran, ob die Person jederzeit für die freiheitlich demokratische Grundordnung eintreten wird." Eine Berufung in das Beamtenverhältnis setze laut Herrmanns Worten aber voraus, dass diese Zweifel vorher ausgeräumt werden. "Extremisten und Verfassungsfeinde haben im öffentlichen Dienst nichts verloren. Es ist auch widersinnig, wenn Personen, die unseren Staat ablehnen, für diesen arbeiten."

In bestimmten Bereichen des öffentlichen Dienstes, wie der Polizei, habe der Freistaat durch die Einführung einer Regelabfrage beim Verfassungsschutz sichergestellt, dass Erkenntnisse des Verfassungsschutzes vor Einstellung eines Bewerbers in die Entscheidung einfließen. "Verfassungsfeinde haben keinen Platz in unseren Sicherheitsbehörden. Bei Polizeivollzugsbeamtinnen und -beamten fragen wir daher seit 2021 vor jeder Einstellung beim Verfassungsschutz nach, ob verfassungsschutzrelevante Erkenntnisse vorliegen. Wer einen solchen Beruf ergreifen will, bei dem muss in besonderer Weise gewährleistet sein, dass er fest auf dem Boden unseres Grundgesetzes und der Bayerischen Verfassung steht."

Ist jemand bereits im Staatsdienst beschäftigt und ergeben sich Anhaltspunkte für Zweifel an der Verfassungstreue des Beschäftigten, findet eine anlassbezogene Überprüfung durch den Verfassungsschutz statt. "Wir fahren hier in Bayern eine ganz klare Linie: Null Toleranz bei Verfassungsfeinden jeglicher Couleur", bekräftigte Herrmann.

Belçika'da, Saadet Avrupa Anvers ve Brüksel bölgeleri tarafından Türkiye Cumhuriyeti 54. Hükümeti Başbakanı merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın vefatının 13. yılı dolayısıyla „Millî Görüş ile Yeni Bir Dünya“ konulu anma ve anlama programı düzenlendi

Çok sayıda katılımcı ile gerçekleşen programın heyecanlı bir şekilde gerçekleşmesinin milli görüş ruhunun Türkiye ve İslam Dünyası’nda alternafının olmadığını ortaya koyduğu belirtildi.

Houthalen şehrinde bulunan Cultuurhuis Casino Salonu'nda gerçekleştirilen program Saadet Avrupa Brüksel Bölge Başkanı Hasan Yavuz Uzun, Saadet Avrupa Anvers Bölge Başkanı Safa Şenel ve Saadet Avrupa Genel Sekreteri Yakup Özdoğru'nun selamlama konuşmalarıyla devam etti.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın hayatından kesitlerin sunulduğu programda konuşan Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Tanıtım, Medya ve İletişim Başkanı Yusuf Sunar, Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın hayatının amacı, nedenleri ve izlediği yöntemler olmak üzere üç ana başlık altında anlattı.

Sunar, Erbakan'ın Almanya'daki akademik kariyeri sırasında Avrupa'nın sanayileşmesine şahit olmasının ardından milli duygularla vatanına dönerek, aynı sanayileşmenin ülkemizde de gerçekleştirilebileceğini göstermek amacıyla kurduğu Gümüş Motor fabrikasıyla başlattığı hayat mücadelesine değindi. Çeşitli engellemelere rağmen yılmadan ve taviz vermeden hedeflerine ısrarla ilerlediğini belirtti. Erbakan olmanın zor olduğunu, herkesin bunu başaramayacağını vurgulayan Sunar, hiçbir makam, mevki veya menfaatin Erbakan'ı satın alamadığını, son nefesine kadar Yeni Bir Dünya düzeni için mücadele ettiğini ifade etti.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), 40 yıllık deneyimiyle toplumsal hassasiyet ve beklentileri gözeten, dini ve teolojik öğretim geleneğine sahip Almanya'daki en büyük İslami dini cemaattir. Bu hususta, diğer alanlarda olduğu gibi, uzun yıllardır topluma din hizmeti ve manevi rehberlik sunan akademik açıdan da deneyimli din görevlilerinin katkısı önemli bir yere sahiptir. Ancak DİTİB, son on yıldır dil becerileri ve imamların sosyal entegrasyonu konusunda yoğun sosyo-politik tartışmaların odak noktasında olan değişim ihtiyacının da farkındadır.

 

DİTİB'in 2006 yılında, birinci Alman İslam Konferansı'na (AİK) davet edilmesinden ve Almanya'da eğitim gören ilahiyatçılara yönelik ilk siyasi taleplerden önce Uluslararası İlahiyat Programı'nı (UIP) başlatması ve Almanya'da Müslüman ilahiyatçılar yetiştirmeye yönelik eğitiminin temelini atmak amacıyla Frankfurt am Main'daki Goethe Üniversitesi'nde finanse edilen bir kürsünün kurulmasına öncülük etmesi tesadüf değildir.  Bu çizgide ilerleyen DİTİB, 2019 yılında Dahlem'de din görevlileri için kendi imam eğitim programını başlatmıştır.

Bu yıl 26 Şubat'ta seçilen mevcut DİTİB Federal Yönetim Kurulu, önceki yönetimler tarafından başlatılan dini cemaat statüsü ve kamu tüzel kişiliği olarak tanınma yolundaki federal eyaletlerdeki çabaları yeni bir seviyeye ve profesyonelliğe yükseltmeyi kendisine hedef olarak belirlemiştir. Bu hedef, imamların Almanya'da sosyalleşme sürecini yoğunlaştırmayı da içermektedir.

 

Bu çerçevede DİTİB, Federal İçişleri Bakanlığı ve Diyanet ile devam eden görüşmelerin bir parçası olarak imam eğitiminin yaygınlaştırılması için yeni bir konsept geliştirmiş ve sunmuştur. Bu konsept önerisi, görüşmelere katılan tüm taraflarca olumlu karşılanmış ve önümüzdeki yıllarda, yılda 100 imamın eğitilmesini sağlamak amacıyla maddi kaynak oluşturma noktasında DİTİB'e destek sözü verilmiştir. Bu husus, kurumun mali ve insan kaynaklarını zorlayacak olsa da DİTİB'in din hizmetleri alanındaki uzmanlığını ve profesyonelliğini sürdürmesi için son derece önemli bir aşamadır. Mesleki standartlar açısından herhangi bir geri adım atılmaması ve eğitim için bir ön koşul olarak İslam ilahiyatı alanında lisans derecesine sahip olma şartının korunması büyük önem taşımaktadır.

 

Konsept ve uygulama hakkındaki detayları önümüzdeki yılın başında kamuoyu ile paylaşacağız. Bu çerçevede yetiştirilen yeni din görevlileri, Almanya'daki Müslümanlar ve tüm Alman toplumu olarak çok şey borçlu olduğumuz Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Türkiye'den geçici süre ile gönderilen din görevlilerinin yerini alacaklardır. Bu proje ile 5 Temmuz 1984'te kurulan DİTİB 40. yıldönümünde yeni bir dönemi başlatmış olacaktır.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Genel Sekreteri Büyükelçi Kubanıçbek Ömüraliyev, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Kütüphaneler Daire Başkanı Sayın Ayhan Tuğlu ile 9 Şubat 2024 tarihinde İstanbul'da TDT Sekretaryası merkezinde bir araya geldi.

 

KÖLN (AA) - Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, ülkesindeki aşırı sağcılık tehlikesiyle mücadele amacıyla hazırladıkları yeni eylem planının detaylarını kamuoyu ile paylaştı.

Berlin'de basın toplantısı düzenleyen Faeser, Federal Anayasayı Koruma Dairesi Başkanı Thomas Haldenwang ve Federal Kriminal Polis Dairesi Başkanı Holger Münch ile aşırı sağcılarla mücadele etmek amacıyla Federal İçişleri Bakanlığının 2022 tarihli eylem planını temel alan ancak çeşitli yenilikler de içeren yeni paketin içeriği hakkında bilgi verdi.

 

İçişleri Bakanı Faeser, konuşmasında, "Demokrasimizi korumak için hukukun üstünlüğünün tüm araçlarını kullanmak istiyoruz. Aşırı sağcı şebekeleri çökertmek, onları gelirlerinden mahrum etmek ve silahlarını ellerinden almak istiyoruz." dedi.

Son haftalarda aşırı sağcılara karşı meydanlarda toplanan yüz binlerce kişiye dikkati çeken Faeser, "Şu anda bu kadar çok insanın yüzünü nefrete karşı ve demokrasiden yana göstermesi hem bir teşvik hem de bir emirdir. Bu, açık toplumumuzu düşmanlarına karşı savunmakla ilgilidir. Önleme ve sertlik olan stratejimizin özü değişmemiştir. Bu insanlık dışı ideolojinin toplumumuzu daha fazla kemirmesini önlemek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız." ifadelerini kullandı.

 

Bakan Faeser, şunları kaydetti:

"Aşırı sağcı şebekelere organize suç örgütleriyle aynı şekilde muamele etmeliyiz. Devletle alay edenlere güçlü bir devlet tarafından müdahale edilmelidir. Bu da yasalara karşı işlenen her suçun tutarlı bir şekilde cezalandırılması anlamına gelmektedir. Bu sadece polis tarafından değil, aynı zamanda gastronomi veya ticaret denetim makamları gibi düzenleyici makamlar tarafından da yapılabilir. Federal Anayasayı Koruma Dairesi bu amaçla ilgili yerel makamlarla işbirliğini arttırıyor. Aşırı sağcılara karşı her konuda çaba göstermeliyiz."

Basın toplantısında, yeni eylem planı kapsamında demokrasinin dayanıklılığını güçlendirmek, aşırı sağcılıkla mücadeleye bütünsel yaklaşım, ulus ötesi ağları bozmak, çevrim içi nefretle mücadele, anayasa düşmanlarını kamu hizmetinden uzaklaştırma, aşırı sağcı ağların dağıtılması, aşırı sağcıların silahlandırılması ve antisemitizmle mücadele gibi konular hakkında detaylı bilgi sunuldu.

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, "İsrail'in meşru müdafaa hakkının insanların yerlerinden edilmesini içermediğini" söyledi.

Baerbock ile Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el-Maliki, başkent Berlin'de yaptıkları görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.

 

İsrail hükümetinin Refah'ta geniş çaplı kara operasyonu başlatacağını duyurmasından dolayı endişeli olduğunu ifade eden Baerbock, yüz binlerce kişinin İsrail'in talimatıyla Refah'a yöneldiğini belirtti.

"Bu insanlar orada bu korumayı bulabilmeli." diyen Baerbock, İsrail ordusunun burada koruma arayan insanların güvende olmaları için güvenlik koridorları oluşturma sorumluluğu bulunduğunu ifade etti.

Baerbock, bu insanların "buharlaşarak yok olmayacağını" ve başka yerlere de gidemeyeceklerini yineledi.

"İsrail’in meşru müdafaa" hakkının geçerli olduğunu ifade eden Baerbock, "Ancak bu insanların yerlerinden edilmesini içermiyor." şeklinde konuştu.

Bu insanlar için güvenli koridorlar oluşturulmasının bu günlerde çalıştığı en önemli konu olduğunu belirten Baerbock, bölgeye insani yardımın girmesi için çatışmalarda insani ara verilmesi gerektiğini de kaydetti.

 

- "Yerleşim birimlerinin inşası yasa dışıdır"

Almanya Dışişleri Bakanı, Batı Şeria'daki yaşamın da kötüleştiğine dikkati çekerek, "Yerleşim birimleri inşası yasa dışıdır." dedi.

Bunun iki devleti çözüm için engel teşkil ettiğini vurgulayan Baerbock, Avrupa Birliği (AB) olarak durumu yakından takip ettiklerini dile getirdi.

Baerbock, İsrail-Filistin sorununun askeri olarak çözülemeyeceğine işaret ederek, bu yüzden uzak olduğu görünse de iki devletli çözüm için çalıştıklarını söyledi.

Bakan Baerbock, yarın İsrail'de temaslarda bulunacağını ve Gazze'ye insani yardım girmesi konusunu da ele alacağını kaydetti.

 

- Maliki: "Gazze'de yaşananların Batı Şeria'da da yaşanmasına izin verilmemeli"

Filistin Dışişleri Bakanı Maliki de Baerbock’tan İsrail’e yapacağı ziyarette bu ülkenin uluslararası insancıl hukuka ve işgalci güç olarak Filistinli sivillere yönelik davranışlara ilişkin taahhütlerine uyma çağrısı yapmasını istedi.

Batı Şeria’daki yerleşimcilerin terörizminin son bulması gerektiğinin altını çizen Maliki, Batı Şeria’daki askeri müdahalelerin burada bir planın olduğunu gösterdiğini vurguladı.

Maliki, "Şu anda Gazze Şeridi’nde yaşananların Batı Şeria’da da yaşanmasına izin verilmemeli." dedi.

Bakan Maliki, Gazze’deki gelişmelerin çok tehlikeli olduğuna, çoğu masum çocuk ve kadın on binlerce kişinin öldürüldüğüne veya yaralandığına işaret ederek, "Gazze Şeridi'nde, üzerinde konuşacak bir şey kalmadı." dedi.

 

Baerbock’un bölgeye ziyaretinin önemli olduğunu kaydeden Maliki, "Her çabaya, elde edebileceğiniz her küçük başarıya müteşekkir olacağız." ifadesini kullandı.

Maliki, Refah'ta 1,5 milyon kişinin kuşatıldığına işaret ederek, İsrail ordusu gerçekten Refah’ta kara saldırısı yaptığında o zaman herkesin sivilleri korumasına yönelik çalışma yapması gerektiğini vurguladı.

Güvenlik koridorlarının saldırılara uğramayacağına yönelik garantiler istediklerini belirten Maliki, insanlara daha önce kaldıkları yerlere dönme imkanın verilmesi gerektiğini söyledi.

 

Maliki, Gazze’de salgın hastalık riskine dikkati çekerek, "Gazze Şeridi şu an salgın hastalık bölgesine dönüşüyor." dedi.

Filistin Dışişleri Bakanı Maliki, Gazze'nin sağlık açısından felaket bölgesi ilan edilerek, insanları korumak için uluslararası müdahalede bulunulması gerektiğini dile getirdi.

Engere Zusammenarbeit zwischen Bayern und Österreich: Bayerns Innenminister Joachim Herrmann und Österreichs Innenminister Gerhard Karner vereinbaren intensivere Bekämpfung des Rechtsextremismus und von Schlepperbanden - Österreich plant Bezahlkarte für Asylbewerber nach bayerischem Vorbild

 

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann hat heute in Wien mit dem österreichischen Bundesinnenminister Gerhard Karner eine intensivere Zusammenarbeit bei der Bekämpfung des Rechtsextremismus vereinbart. "Zwischen bayerischen und österreichischen Rechtsextremen bestehen zahlreiche Kontakte und ein reger Austausch, unter anderem bei der Identitären Bewegung", erklärte Herrmann. Verbindende Elemente seien der Hass gegen Flüchtlinge und die Ablehnung der Europäischen Union. "Wir müssen deshalb den Rechtsextremismus auf allen Ebenen und auch grenzüberschreitend noch konsequenter bekämpfen", betonte Herrmann. Dabei geht es insbesondere um den Informationsaustausch. Herrmann: "Wir müssen unsere Erkenntnisse über die internationalen Kontakte von Rechtsextremisten unsererseits noch besser vernetzen." Das Erstarken rechtsextremistischer Kräfte in ganz Europa sei ein besorgniserregendes Alarmsignal. "Daher wird das Bayerische Landesamt für Verfassungsschutz die Zusammenarbeit mit seinen österreichischen Kollegen intensivieren", kündigte Herrmann an. Die Kooperation mit dem primär für Deutschland zuständigen Bundesamt für Verfassungsschutz bleibe davon unberührt.

Ein weiterer Schwerpunkt des Ministertreffens war die aktuelle Migrationslage. In Bayern wie in Österreich seien bereits viele Kommunen bei der Unterbringung und Integration von Flüchtlingen an der Belastungsgrenze. "Während die deutsche Bundesregierung bei der Eindämmung der illegalen Migration die völlig falschen Schwerpunkte setzt, bin ich der österreichischen Bundesregierung für die klare und stringente Migrationspolitik sehr dankbar", bilanzierte Herrmann. Einig sei man sich insbesondere, dass Grenzkontrollen innerhalb der Schengenstaaten solange notwendig sind, wie der EU-Außengrenzschutz noch nicht ausreichend funktioniere. "Vor allem menschenverachtenden Schleusern muss konsequent das Handwerk gelegt werden", forderte Herrmann. "Daher werden wir die Kooperation zwischen der Bayerischen Grenzpolizei und der österreichischen Polizei weiter intensivieren, insbesondere beim Austausch über aktuelle Lageentwicklungen und Vorgehensweisen von Schleusernetzwerken." Insgesamt haben 2022 die Bayerische Grenzpolizei, die Bundespolizei und die österreichische Polizei in Bayern und Österreich insgesamt rund 2.500 Schleuser festgenommen.

Der Bekämpfung krimineller Schleuserbanden dient laut Herrmann auch die Einführung einer Bezahlkarte für Asylbewerber: "Damit können wir verhindern, dass Gelder ins Ausland überwiesen und dort in weitere Schleusungen investiert werden." Es sei die richtige Entscheidung, dass die österreichische Bundesregierung ebenfalls eine solche Bezahlkarte nach bayerischem Vorbild einführen möchte. "Je mehr europäische Länder die Zuzugsanreize senken, desto weniger attraktiv wird es, sich außerhalb der legalen Migration auf den Weg nach Europa zu machen", ist sich Herrmann sicher. Mit den Vorbereitungen zur Einführung einer bayerischen Bezahlkarte sei Bayern bereits sehr weit. Derzeit laufe das Vergabeverfahren. Ziel sei es, den Zuschlag in der zweiten Hälfte des Februars zu erteilen. Ende März könne die bayerische Karte in vier Pilotkommunen im Einsatz sein. Im Laufe des zweiten Quartals solle die Bezahlkarte bayernweit ausgerollt werden.

 
Allah'tan geldik Allah'a döneceğiz.
Üstad, Şair- Yazar,  Ozan dava ve gönül adamı.  Gür sesiyle gönül telimizi titreten Ülkücü ve Milliyetçi camianın haykıran dili olan Ozan Arif'in vefat yıl dönümünde rahmetle anıyorum. Ozanımıza Mevla Rahmetiyle muamele eylesin!..
 
Ülkü Ocakları ve Almanya  Türk Fedarasyonu genel başkanlarımızdan  Dr.Ali Batman, yayınladığı taziye mesajında, Arif Kardeşim,
Kelimenin tam anlamıyla"Bir Çınar Daha Devrildi" dedi ve şöyle devam etti;
"Ozanlar;temelinde milletin değerleri olan bir dâvâyı halka en güzel işleyen sanatçılardan bir gruptur.Türk-İslâm Ülküsünü şahlandırdığımız yıllarda birçok ozanımız hizmet etti. Ama hakkı teslim etmek gerekirki Ozan Arif'in yeri apayrıdır. Onun içinde yıllar önce onun hakkında yazdığım bir yazıda "Ozanlar Ozanı"diye nitelendirmiştim.
 
Bilhassa 12 Eylül
Türkiye'ye vatanımıza gidemediğimiz yıllarda birlikte ağladık birlikte güldük. Dâvâ adına her acıyı,her çileyi ve mutluluğu anlık paylaşarak birlikte yaşadık.Türk-İslâm Dâvâsı Avrupa'dan,gurbetten Anavatana O'nun sesiyle de dalga dalga yayılmaya devam etti.
O zamanların her saniyesi ve her devirde yaptığı hizmetler asla unutulmayan derin birer hâtıra olarak hepimizin kalbinde yaşayacak.
Türk-İslâm Ülküsü dâvâsına verdiğin emekleriyin bizzat şahidiyim. Allah emeklerini zâyi etmesin. Onyıllar boyunca milyonlarca ülküdaşın seni hayırla anacak ve yad edecek 
İdeolojik, fikir hareketleri önder, fikir adamı, yazar ,şair ve diğer sanatçılarla...hayat bulur, yaşar ve ileriye taşınırlar. Ozan Arif de bir şair, sanatçı olarak bizim davamızda En Önemli Köşe Taşlarından biridir. Ne yazık ki; kişisel anmalarımız olsa bile - diğer tüm kaybettiğimiz Dâvâ Büyüklerimiz gibi- O' na da  yakışır kitlesel hatırlama ve hatırlatma toplantıları yapılmamaktadır. Bu topluca bir VEFASIZLIK örneğidir.Bundan hepimiz manen sorumluyuz diye düşünüyorum.Bu O' na karşı bir eksikliktir.Ama asıl kaybeden Davanın kendidir. Yeni nesiller Onu tanımalı, kendinden sonrakilere de taşımalıdır.
Kendini bu yönde sorumlu hissedenlerin hiç olmazsa bundan sonra, bulundukları mevki ve konuma göre, işin hakkını vererek üzerine düşeni yapmasını temenni ederim.Hayattayken , bazan görüş ayrılıkları yaşasak, incinsek de, 50 yıllık hizmetleri sebebiyle helalleşmek daha doğrudur.Ben öyle yapıyorum.
Ozanımızın Davamız yolunda harcanmış 50 yıllık çaba ve emeklerini Cenab- ı Allah sevaba tebdil eylesin diyor, Allah' tan gani gani  rahmet diliyorum. 
 
Aha Geldim Gidiyorum
 
Yalan dünya işte senden, 
Aha geldim, gidiyorum.
Kalanlara selam benden, 
Aha geldim, gidiyorum.
*
Var mı sana gelip kalan, 
Baştan başa murad alan, 
Varın yoğun hepsi yalan
Aha geldim, gidiyorum.
*
Dereyi aş, tepeyi aş, 
Sonu yoktur dolaş dolaş, 
Günden güne yavaş yavaş, 
Aha geldim, gidiyorum.
*
Yalan dünya sana böyle
Kimler konup göçtü söyle, 
Ben de işte aynen öyle
Aha geldim, gidiyorum.
*
Gülemedim şöyle bir gün, 
Senelerim geçti sürgün
Gönül sevdiğine dargın, 
Aha geldim, gidiyorum.
*
Arif der ki: bunca yıl ay
Geldi geçti vay dünya vay! 
Yaşamaksa yaşadım say, 
Aha geldim, gidiyorum.

Selçuk Üniversitesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Zorlu Töre’nin katılımıyla “Milli Davamız Kıbrıs ve Mavi Vatan” konferansı gerçekleştirildi.

 

Sultan Alparslan Kültür Merkezi 30 Ağustos Salonu’nda düzenlenen programa; Konya Valisi Vahdettin Özkan, AK Parti Konya Milletvekili Orhan Erdem, İl Jandarma Komutanı Tümgeneral Cemil Lütfi Özkul, Konya Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Uzbaş,Cumhuriyet Başsavcısı Halil İnal, Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, Konya Baro Başkanı Av. Oktay Unkur, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ahmet Tuğrul Polat, Prof. Dr. Emrullah Eken, Prof. Dr. İlhan Çiftci,  Genel Sekreter Prof. Dr. Kamil Beşoluk, protokol üyeleri, gaziler, şehit yakınları, akademisyenler, idari personel ve öğrenciler katıldı.

 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Başkanı Zorlu Töre'yi ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduğunu ifade eden Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, “Milli davamız Kıbrıs’ın Selçuk Üniversitesi bünyesinde anılıyor olmasından dolayı çok mutluyuz ve gururluyuz. Bizi biz yapan değerleri hiçbir zaman unutmayan Selçuk Üniversitesi ailesi var. Biz, bu davanın her zaman bu platformlarda anılmasına özel önem veriyoruz. Bunlar bize şunu gösteriyor: Yürüdüğümüz yol, sadece bizim yolumuz değil, bu yolun sonunda bizi bekleyen binlerce garip mazlum insan var.  Bu insanların umudu büyük Türkiye, büyük Türkiye’nin yürüyüş liderliğini yapan Cumhurbaşkanımızın göstermiş olduğu Türkiye Yüzyılı vizyonu için çalışıyor ve gayret ediyoruz. Gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Gerçekten bu memleketin evlatlarını iyi yetişmesi ve uluslararası standartlarda bir eğitim alması için çaba gösteriyor, uluslararasılaşmayı sağlıyor, bu anlamda çalışmalara önem veriyoruz. Diğer taraftan bizi biz yapan değerlere de sahip çıkıyor ve hiçbir zaman unutmuyoruz. Biliyoruz ki Türkiye sadece Türkiye’den ibaret değildir. Bunun için çalışırken hiçbir şekilde göstermiş olduğumuz fedakarlıklardan da rahatsızlık duymuyoruz. Gururla ve örnekle gösterebileceğimiz birçok bölümümüz var, çalışanlarımız var. Bu çalışanlarımızın büyük gayreti, çabası tamamen bu şehre ve ülkeye yakışan üniversite olma düşüncesidir.” diye konuştu.

Büyük Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Konya'da bulunmaktan mutlu olduğunu söyleyen KKTC Meclisi Başkanı Zorlu Töre, “Milli Davamız Kıbrıs ve Mavi Vatan” konferansı kapsamında Türkiye’nin, Kıbrıs’ta Türklerin uğradığı baskı ve zulmü ortadan kaldırmak için gerçekleştirdiği girişimleri ve harekatları detaylarıyla anlatarak Kıbrıs sorunu ve bölgedeki son gelişmeler hakkında da bilgiler verdi.

Dünyada insan hakları meselesinin büyük güçlerin kendi çıkarlarına göre değerlendirildiğine değinen Töre, Kıbrıs adasında yaşanan insanlık dramlarına bu güçlerin tıpkı bugün Gazze’de olduğu gibi sessiz kaldığını söyledi.

KKTC Meclisi Başkanı Töre konuşmasına şöyle devam etti: “Kimlere karşı istiklal mücadelesi verdiğinizi sakın unutmayınız. Avrupa'nın uzattığı havucun ucunda biliniz ki zehir vardır. Bugün değişmiş değillerdir. İşte Gazze, nasıl katliamlar yapıyorlar, nasıl soykırım uyguluyorlar. Nerede kaldı Birleşmiş Milletler, nerede Avrupa insan hakları, nerede Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Sözleşmesi? Katliamın ve soykırımın ortakları, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ülkeleridir. Avrupa Birliği’nin lider ülkeleridir. Onlara en güzel cevabı, Cumhur Reisimiz verdi. Cumhur Reisimiz Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Dünya beşten büyüktür’ sözü tam da yerine oturdu. Bu söz, soykırım olmadan söylenmiştir. Ama Gazze'deki katliam ve soykırım bu sözün ne kadar gerçek olduğunu bir kere daha ortaya koydu. Ve dünyanın birçok mazlum ülkesi ve zayıf ülkeleri artık gözlerini açtılar, inşallah Gazze’de yaşanılanlardan sonra yeni bir dünya kurulur.” 

Birlik ve beraberlik duygusuna vurgu yapan KKTC Meclisi Başkanı Töre, “İngilizler, Fransızlar Doğu Akdeniz’e geliyorlar, petrol araştırması yapacaklar. Orta Doğu'da asker bulunduruyorlar, bölücü terör örgütlerini besliyorlar, eğitiyorlar ama Türkiye’ye diyorlar ki: Kıbrıs’tan çekil, Doğu Akdeniz’de sondaj araştırma gemilerini geri çek. Türkiye olarak ve Türkiye’nin yanındaki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak bu coğrafyanın en büyük ülkesiyiz. Kendimizi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak Türkiye Cumhuriyeti’nden ve Türk milletinden Kıbrıslı Türk diye ayırmıyorum. Biz hepimiz biriz, tek milletiz ve hep birlikte Türk milletiyiz. Ve birlikte var olacağız. Birlikte yola devam edeceğiz. Onlar Doğu Akdeniz’de uçak gemileri bulunduracaklar, onlar Orta Doğu'da asker bulunduracaklar, onlar denizaltı gemileri bulunduracaklar. Ama Türkiye, Türk ordusu bu bölgeden geri çekilsin. İskenderun’dan, Mersin körfezinden ve Antalya’dan dışarı çıkmasın. Akdeniz'i böyle seyretsin sadece. Yağma yok. Bizim hakkımız, onlardan çok daha fazladır. Onlar okyanusların, denizlerin ötesinden geliyorlar ama biz bu coğrafyanın içerisindeyiz. Bu coğrafyada bizlerin canı var, kanı var. Bizim aziz şehitlerimize, kahraman gazilerimize, ecdadımıza ve bizden sonraki nesillere borcumuz var. Gençler, sizler bayraksınız. Bayrağa leke sürdürmeyeceksiniz. Onu daima en yüce temsiliyet olarak kabul edeceksiniz ve rehberiniz, tarihimiz ve ecdadımız olacak. Milli ve manevi değerlerden asla vazgeçmeyeceksiniz.” dedi.

Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Aksoy, KKTC Meclisi Başkanı Zorlu Töre’ye “Dostluk Payesi Beratı” ve hediye takdiminde bulundu.