Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Almanya’nın Göppingen şehri belediyesi Türkiye’mizin güzede Devlet Klasik Türk Müziği Korosunu davet etmişti. Dina1 ve 2 ebadında afişlerle şehrin resmî dairelerine afişleri asılmıştı. Bende afişleri görüp okuyunca, Almanya’da Türk Kültürünün tanıtılmasında derneklerimizde milli kültür dersleri ve sohbetler veren, milli kimlikli nesillerin yetişmesi için büyük emekleri olan eğitimci Kayseri Ülkü Bir’in eski başkanı Hamza Eravşar hocamıza.

Devlet Klasik Türk Müziği Korosu ve  Prof. Dr. Nevzat Atlığ’ın Cuma akşamı şehrin salonunda Müzik ziyafeti vereceğinin bilgisini verdik. Hamza Eravşar buna çok sevindi. Yıl 1984 Bende Türk Federasyon üyesi Türk Milli Kültür Cemiyetinin yönetim kurulu başkan yardımcılığını yapıyordum. Hamza Eravşar, bana cemiyet olarak mutlaka katılalım iki de büyük çiçek çelengi yaptırmamızı bizden istedi. Gün geldi, Nevzat hocanın yönettiği Musuki ziyafetine cemiyet olarak iştirak ettik. 30 ‘a yakın solistlerin olduğu koruyu yöneten Nevzat Atlığ yönetiminde büyük bir disiplin ve aheng içerisinde.
 
Bine yakın katılımın yüzde 90 nın Almanların olduğu Klasik Türk Klasik Müziğimizi zevkle, heyecanla izledik dinledik. Verilen molada Hamza Eravşar hocamızla birlikde Nevzat Atlığ hocamızı ziyaret ettik. Tebriklerimizi ilettik. Klasik  Türk Müziği konserleri Almanya’nın büyük şehirlerinde devam etti. Türk Federasyonu dernekleri hep konserlere iştirak ederek hocamıza destek oldular. Bunda çok saydığımız sevdiğimiz hocamız Hamza Eravşar’ın gayretleri vardı.  Rabbim Hamza hocamızı bir kere daha rahmetle anıyorum. Ruhu şad mekanı cennet olsun.
 
Hayatı 
14 Ekim 1925 yılında süvari albayı ve müzisyen olan babası Nazmi Atlığ’ın görevde bulunduğu Denizli’nin Sarayköy ilçesinde doğdu. Aslen Edirnelidir. Babasından keman ve musiki öğrendi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirip röntgen teşhis ihtisası yaptı. Üniversite korosunda keman çaldı, sonra bu koronun şefi, İstanbul Radyosu Müdürü (1955-1958) oldu. İstanbul Radyosu Küçük Koro’sunu yönetirken 1963’te Mesut Cemil Bey’in vefatı üzerine Klasik Koro’nun şefliğine getirildi. 1976 yılına kadar bu görevi yürüttü. Milli Eğitim Bakanlığı Türk Musikîsi Araştırma ve Değerlendirme Komisyonu Başkanlığı, 1000 Temel Eser Komisyonu üyeliği ve TRT yönetim kurulu üyeliği yaptı. 1976’da Kültür Bakanlığı Devlet Klasik Türk Müziği Korosu’nu kurunca koronun şefliğine getirildi. Çeyrek asır devam ettiği İstanbul Belediye Konservatuarı’nda ki Sanat Kurulu Başkanlığı ve Türk Musikîsi Hocalığından ayrıldı. 1981 yılında Kültür Bakanlığı’nın Klasik Türk Müziği dalında başarı ödülünü aldı. Türkiye Milli Kültür Vakfı’nca 1983 yılı Türk Kültürü Hizmet Ödülüne lâyık görüldü. 1983 yılında Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Üyeliğine seçildi ve 1984  yılında Radyo Televizyon Yüksek Kurulu üyeliğine atandı. 1985 yılında “Profesör”, 1987 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanını aldı. 1999 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat büyük ödülüne lâyık görüldü.
 
 
2004 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kültür ve San’at Büyük ödülü ile ödüllendirildi. Pek çok müzisyen yetiştiren Nevzat Atlığ 1985 yılından itibaren 30 yıl süre ile İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda öğretim üyeliği görevinde bulundu.
 
Prof. Dr. Nevzat Atlığ’ın bugüne kadar yönettiği sayısız sahne, radyo ve TV Konserleri dışında yirmi CD’lik müzik yayını ve beş ciltlik Türk Musikîsi Klasikleri nota yayınları bulunmaktadır. Hakkında Türk Kültürüne Hizmet Vakfı tarafından “50. Sanat Yılında Nevzat Atlığ”, Kubbe Altı Vakfı’ınca Ergun Balcı’nın müellifi olduğu “Musikimizle Övünmemiz İçin Nevzat Atlığ”, Bakırköy Konservatuarı Vakfı’nca hakkında 1948 yılından bu yana basında çıkan yüz yazar ve edip tarafından kaleme alınmış makalelerden oluşan “Basında Nevzat Atlığ” ve Mehmet Güntekin’in müellifi olduğu “Nevzat Atlığ Tanıklığında Yakın Dönem Musikî Tarihimiz” başlıklı kitaplar yayınlanmıştır.
 
 
Dr.Nevzat Atlığ son olarak Aydın Doğan Vakfı’nca 2013 yılı Türk Musikîsine tahsis edilmiş olan sanat ödülü ve 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Necip Fazıl’a Saygı ödülü ile taltif edilmiştir.
Dr. Nevzat Atlığ iki çocuk sahibi (Bülent Atlığ ve Nihan Atlığ Simpson) olup halen yaşamını ve sanat çalışmalarını Bodrum’da sürdürmekteydi. 
 
Geçtiğimiz hafta Hakk'ın rahmetine kavuşan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirip radyoloji uzmanlığı ihtisası yapan, Devlet Klasik Türk Müziği Korosu kurucusu ve emekli şefi, müzik araştırmacısı, ses sanatçısı, 98 yıllık ömrüne uzun soluklu çok sayıda başarı sığdıran ve “devlet sanatçısı” unvanına sahip olan Prof. Dr. Nevzat Atlığ hocamıza Allah'tan rahmet niyaz ediyorum. Ruhu şâd, kabri nur, mekânı cennet olsun. Kederli ailesi başta olmak üzere, dost, akraba ile tüm sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. 

Integrationsbeauftragter Straub zieht erstes Fazit nach 30 Tagen im Amt: „Herausforderungen auf allen Ebenen: Migration human gestalten, ohne die Rahmenbedingungen aus den Augen zu verlieren.“

 

Der zum 8. November dieses Jahres neu ernannte Integrationsbeauftragte der Bayerischen Staatsregierung Karl Straub, MdL, hat sich in den ersten 30 Tagen einen guten ersten Eindruck verschafft und dringenden Handlungsbedarf in mehreren Bereichen festgestellt: „Der Bereich Asyl, Integration und Migration ist momentan extrem aufgeheizt. In aktuellen Debatten werden Geflüchtete oft idealisiert oder verunglimpft – Graubereiche gibt es kaum. Bei all den Herausforderungen für die Gesellschaft darf die Menschlichkeit nicht auf der Strecke bleiben. Wir müssen illegale Migration begrenzen – aber immer human und mit Augenmaß handeln. Dafür braucht es vor allem Herz, aber auch Verstand“, fordert Straub. 

 

Der Beauftragte hat in den ersten Wochen seiner Amtszeit bereits viele wichtige Stakeholder kennengelernt, beispielsweise mit den Mitgliedern des Bayerischen Integrationsrats über Voraussetzungen für gelingende Integration diskutiert, sich mit dem Bayerischen Beauftragten gegen Antisemitismus über wachsende Judenfeindlichkeit ausgetauscht, sich ein Bild von den Bedingungen der Menschen in Ankereinrichtungen gemacht und den oberfränkischen Integrationspreis an verdiente ehrenamtlich organisierte Projekte verliehen. „Das war nur der Anfang“, so der Beauftragte weiter, „ich begreife dieses Themenfeld ganzheitlich, möchte auch zu unangenehmen Terminen, wo der Schuh drückt und die Menschen nicht mehr weiterwissen. Ich will dieses Amt mit Leib und Seele ausfüllen.“

 

Straub ist dieser Themenbereich nicht unbekannt. Er bearbeitete über zehn Jahre im Petitionsausschuss des Bayerischen Landtags Petitionen und Eingaben im Bereich Asyl, kennt daher Probleme, die jeweiligen staatlichen Strukturen und rechtliche Möglichkeiten. „Ich schöpfe in meinem Wirken aus jahrelanger Erfahrung. Meines Erachtens sollten wir die Möglichkeiten der Freiwilligen Rückkehr deutlich ausbauen, anstatt gebetsmühlenartig mehr Abschiebungen zu fordern, die zum aktuellen Zeitpunkt ohne rechtliche Änderungen und Rückübernahmeabkommen mit dem jeweiligen Herkunftsland nur leere Versprechen sind“, konstatiert der Beauftragte.

 

In seiner Arbeit unterstützt wird der Beauftragte durch seine Geschäftsstelle, die bspw. Öffentlichkeitsarbeit betreibt, Termine vorbereitet und Bürgeranfragen bearbeitet: „Ich möchte mich ganz herzlich bei meinem Team für die leidenschaftliche und kompetente Unterstützung in den ersten Tagen bedanken“, so der Beauftragte abschließend.

 

 

 

Die meisten von uns verbinden das Weihnachtsfest mit besonders köstlichem Essen. Andererseits verdirbt vielleicht die Aussicht auf zusätzliches „Hüftgold“ den Spaß am Schlemmen während der Festtage. „Wer selbst kocht, kann auch festliche Mahlzeiten ausgewogen gestalten und ein Übermaß an allzu gehaltvollen Zutaten vermeiden“, sagt Ulrike Jaques, Ernährungsexpertin von der AOK in Würzburg. Sie setzt gerade an Weihnachten auf Qualität statt Quantität.

 

Tipps für das Schlemmen ohne Reue


Beim Einkaufen und Zubereiten des Festessens hilft es, Fett- und Zuckerfallen zu umgehen. Als Hauptgericht bieten sich fettarmer Fisch, magere Fleischsorten oder Vegetarisches wie etwa regionale und saisonale Gemüsegerichte an. Küchentechnisch ist Fleisch und Fisch „natur" fettärmer als paniert und gedünstet leichter als gebraten. Eine Cremesuppe oder eine Sahnesauce sind dagegen schwerer als eine klare Suppe und eine Gemüsesauce. Frischer Salat und gedünstetes Gemüse können reichlich genossen werden und schmecken auch mit fettarmen Soßen, die sich gut mit Kräutern und Gewürzen abschmecken lassen. Wer bei den Beilagen Klöße oder Salz- und Pellkartoffeln statt Kroketten oder Pommes Frites wählt, spart damit ebenfalls Fett ein. Dasselbe gilt für Nachtisch aus frischen Früchten statt Mousse oder Sahnecreme. „Außerdem tut es der Geselligkeit in der Familie und mit Freunden keinen Abbruch, wenn es lange Pausen zwischen den Gängen gibt oder einzelne Gänge ausfallen, zum Beispiel der süße Nachtisch, wenn es ohnehin noch Weihnachtsplätzchen gibt“, meint Ulrike Jaques. Übrigens: Alkohol zum oder nach dem Essen liefert zusätzlich Kalorien und verlangsamt die Verdauung.

 

Zutaten vorbereiten und Stress vermeiden


Um den Stress in der Küche zu reduzieren, lassen sich insbesondere vegetarische Spezialitäten gut vorbereiten. So kann man Zutaten für Aufläufe oder Bratlinge wie Kartoffeln, Vollkornreis oder Hülsenfrüchte bereits am Vortag zubereiten oder frühzeitig den Hefeteig für eine Gemüsepizza ansetzen. Bratlinge können zudem mit weniger Arbeitsaufwand und geringerer Fettzugabe auf einem Blech im Backofen garen als in der Pfanne auf dem Herd. „Typisch regionale Salate mit gekochtem saisonalem Gemüse wie Rote Bete, Sellerie oder gelben Rüben können ebenfalls vorbereitet werden und schmecken meist sogar besser, wenn sie länger durchziehen konnten“, sagt Ulrike Jaques und rät, das Salatöl oder leicht verderbliche Zutaten wie rohe Zwiebeln oder Mayonnaise immer erst kurz vor dem Verzehr dazu zu geben.

 

Ausgleich durch Bewegung


Gerade wenn - wie in diesem Jahr - viele Feiertage aufeinander folgen, ist ein sportlicher Ausgleich zu den Schlemmereien empfehlenswert. „Bei einem Spaziergang an der frischen Luft kann man gut das Tischgespräch fortsetzen“, meint Ulrike Jaques. Wer mehr tun will, kann natürlich richtig sporteln, etwa Schwimmen in einem Hallenbad, Skilanglauf in der Loipe oder – bei Schneeknappheit – Nordic Walking praktizieren. Und um den Stress durch die Weihnachtsvorbereitungen, das Plätzchenbacken oder das Einkaufen und Kochen an den Feiertagen abzubauen, können Yoga oder Qigong hilfreich sein.

Bild:

 

 

 


Bildunterschrift Bildunterschrift

 

Für die Aus- und Weiterbildung im Bereich Caravan und Reisemobiltechnik kann die Fahrzeugakademie Schweinfurt der Handwerkskammer für Unterfranken ab sofort ein neues Schulungsfahrzeug von Ford Pro nutzen. An der speziellen Camper- Version eines Transit Fahrgestells werden künftig praktische Übungen und Simulationen für Umbauten an teilintegrierten Wohnmobilen durchgeführt.

 

Bereits seit über 25 Jahren bietet die Fahrzeugakademie der Handwerkskammer für Unterfranken in Schweinfurt in Kooperation mit dem Deutschen Caravaning Handelsverband (DCHV) die Weiterbildung zur „Fachkraft für Caravan- und Reisemobiltechnik“ an. Fachkräfte in diesem Bereich sind gesucht, weshalb auch die Ausbildung im Beruf Karosserie- und Fahrzeugbaumechaniker/in seit diesem Jahr in der Fachrichtung „Caravan- und Reisemobiltechnik“ möglich ist. Um sowohl Auszubildende als auch Weiterbildungsteilnehmende in diesem Bereich umfassend und praxisnah zu schulen, kann die Fahrzeugakademie ab sofort ein neues Schulungsobjekt nutzen – ein Fahrgestell eines Ford Transit in einer speziellen Camper- Version. Es kommt künftig in Lehrgängen für praktische Übungen zum Einsatz, bei denen Reparaturen sowie Ein- und Aufbauten geschult werden. „Die Ausstattung mit modernen Fahrzeugen ist zusammen mit unserer Erfahrung in der Qualifizierung von Caravan- und Reisemobiltechnikern ein entscheidender Erfolgsfaktor“, sagt Iris Hiller, Leiterin der Fahrzeugakademie. „Wir sind sehr dankbar für die Unterstützung in Form eines Schulungsfahrzeuges, an dem unsere Lernenden genau die Fertigkeiten erarbeiten werden, mit denen sie in der Berufspraxis tagtäglich zu tun haben. So erreichen wir, dass der Lernerfolg direkt umsetzbar ist und auch noch Spaß macht!“

 

Das zur Verfügung gestellte Fahrgestell sei eine breit genutzte Basis für den Bau von Wohnmobilen, erläutert Claudia Vogt, Direktorin Ford Pro für Deutschland, Österreich und Schweiz (DACH): „Die Auszubildenden können also an einem Modell praktische Erfahrungen sammeln, das bei Aufbauherstellern immer beliebter wird. Wir freuen uns, die Fahrzeugakademie und den neuen Ausbildungsberuf zu unterstützen und so dazu beizutragen, dass die Qualität der Ausbildung steigt.“ Ariane Finzel, Geschäftsführerin des Deutschen Caravaning-Handelsverband (DCHV), bestätigt: „In unseren über 400 DCHV-Mitgliedsbetrieben nimmt der Ford Transit als Basisfahrzeug eine immer stärkere Rolle ein. Daher freuen wir uns sehr, dass wir mit der DCHV-Fördermitgliedschaft von Ford und dem bereitgestellten Chassis für die Akademie die Zusammenarbeit weiter intensivieren und somit die Servicequalität für unsere Kunden weiter ausbauen können.“

 

Das neue Schulungsobjekt wird an der Fahrzeugakademie sowohl in der Überbetrieblichen Ausbildung für Auszubildende zum/zur Karosserie- und Fahrzeugbaumechaniker/in in der neuen Fachrichtung „Caravan- und Reisemobiltechnik“ sowie in den Weiterbildungskursen in diesem Bereich genutzt werden. Perspektivisch ist künftig zudem der Einsatz in Meisterkursen geplant.

Innen- und Sportminister Joachim Herrmann: Bayern unterstützt Bewerbungsprozess für Olympische und Paralympische Spiele in Deutschland - Klare Erwartung an die Bundesregierung

 

Bayern hat ebenso wie Nordrhein-Westfalen, Berlin, Düsseldorf, Hamburg, Leipzig und München ein „Memorandum of Understanding“ unterzeichnet, das die weitere Zusammenarbeit für eine mögliche Olympiabewerbung Deutschlands festlegt. Herrmann: „Wir unterstützen gemeinsam mit den interessierten Städten und Nordrhein-Westfalen die Bemühungen des Deutschen Olympischen Sportbundes, im kommenden Jahr ein Konzept für eine Olympiabewerbung zu erarbeiten.“ Zugleich adressierte Herrmann eine klare Erwartungshaltung an die Bundesregierung: „Ohne den Bund wäre jede Bewerbung eine Farce.“

Das Bundesinnenministerium hat das Memorandum entgegen bisheriger Ankündigungen mit Verweis auf die aktuellen Haushaltverhandlungen nicht unterzeichnet, weil es keine zusätzlichen Finanzierungszusagen für die Zukunft treffen könne. Herrmann: „Eine Olympiabewerbung ohne den Bund wäre völlig indiskutabel. Für eine deutsche Bewerbung brauchen wir eine zupackende und überzeugende Mannschaft in der Bundesregierung, die nachhaltige Spiele zu 100 Prozent will und überzeugt ist, mit einer entsprechenden Programmatik und verantwortungsvollen Plänen essentielle Mehrwerte für die Menschen im Land schaffen zu können, die weit über den Sport hinausgehen.“ 

Herrmann äußerte sich zudem kritisch, dass sich der Prozess zu sehr auf Olympische Sommerspiele fokussiere: „Ich finde es insbesondere für das Wintersportland Bayern wichtig, dass nach der jetzt erfolgten Doppelvergabe 2030 und 2034 durch den DOSB geprüft wird, ob und unter welchen Rahmenbedingungen auch Winterspiele sinnvoll und vernünftig realisierbar wären.“ Er sei nach wie vor überzeugt, dass man in Bayern Vorbild für nachhaltige und attraktive Olympische und Paralympische Spiele mit einem besonderen Flair sein könne – „im Sommer wie im Winter“. Er ergänzte, dass bei der Prüfung auch etwaige Kooperationsmodelle mit dem benachbarten Ausland einbezogen werden müssten.

 

 

 

Gümüşhaneli tarihçi, yazar, siyaset bilimci Dr. Mustafa Çalık, kanser tedavisi gördüğü hastanede hayatını kaybettiği haberi camiamızı derinden üzdü.
Onbeşbin (15000) Türk vatandaşımızın yaşadığı Göppingen Türk Kültür Merkezinin başkanlığını yapıyorum. Yönetim kurulumuzca karar aldık. Gençliğimizin başkanı Cennet mekan Muhsin Yazıcıoğlu şehirimizin katil faillerin yakalanmamış camiamız aydınlanmamış, gençliğimizin ve gönüllerimizin başkanı Muhsin başkanı anmak ve davasına sahip olduğumuzu onun çizdiği yolda yürüdüğümüzü ona vefamız gereği panel düzenledik. Panelimize Muhsin başkanımızı yakın olan ilim ve irfan sahibi yazarlarımızı panelist olarak davet ettik. Dostlarımızı bu güne davet  ettik. Yıl 2011 yılının Mart ayından bir gündü telefonum çaldı. Telefonumu açtım, “Ben  İzmir den Mustafa Çalık” dedi. Beni ve teşkilatımızı tebrik etti. Panellerle Muhsin Yazıcıoğlu’nu ve davasına sahip çıkmamızın önemini uzun, uzun anlatı. Daha sonraki panelimizede şimdiden geleceğinin sözünü vermişti. İş gazası geçirmem dolayısıyla Türk Kültür Merkezindeki görevimden ayrıldım. Mustafa Çalık ağabeyimi panelist olarak gelmesini onu yakından dinleyememenin üzüntüsünü hep yaşadım. Ama hep dini milli bayramlarda hep aradım, irtibatta oldum. 
 
 
Sağlık Bakanı, Çalık’ın vefatını duyurdu
 
İstanbul Koç Üniversitesi hastanede kanser tedavisi gören Dr. Mustafa Çalık, hayatını kaybettiği haberini 
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından duyurdu.
Bakan Koca, "Uzun zamandır tedavi altında olan yazar ve siyaset bilimci, inandığı değerleri yüksek sesle savunması ile hatırlayacağımız Mustafa Çalık'ı kaybettik. Kendisine Allah'tan rahmet, ailesine ve sevenlerine başsağlığı diliyorum" dedi. 
 
Mustafa Çalık, 1956 yılında Gümüşhane'nin Çalık köyünde doğdu. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.
Çalık, 1980 yılında uzman yardımcısı olarak çalışmaya başladığı Devlet Planlama Teşkilatı'nda 1984'te uzman oldu. 1985- 1987 yılları arasında ABD'de Denver Üniversitesi'ne bağlı Milletlerarası Çalışmalar Lisansüstü Okulu'nda yüksek lisans yaptı. 
Çalık, 1983-1984 yılında Ankara ve Hacettepe üniversitelerinde Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi dersleri verdi. Yazar Dr Mustafa Çalık, 
1972 yılında Türk Ülkücüler Teşkilatı Gümüşhane Şubesi’nin Denetleme Kurulu’nda bulundu. 1975’de Elmadağ MHP İlçe Gençlik Kolları Başkanlığı’na seçildi. 1977’de Ülkü Ocakları Genel Merkez Yönetim Kurulu’na seçildi. Propaganda Masası sorumluluğuna getirildi. 1978-1979 yıllarında MHP Araştırma Merkezi ve Parti Okulu’nda vazife yaptı. 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu.
 
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra bir grup arkadaşıyla beraber, Yeni Sözcü dergisinin kuruluşunda bulundu. Fazıl Mustafa müstearıyla köşe yazıları yazdı. 1983’te Hamle dergisinin çıkışına katkıda bulundu. Müstear isimle bu derginin yazar kadrosunda yer aldı. 1980 yılında Uzman Yardımcısı olarak çalışmaya başladığı Devlet Planlama Teşkilatı’nda 1984’de uzman oldu. 1985-1987 yılları arasında ABD’de Denver Üniversitesi’ne bağlı Milletlerarası Çalışmalar Lisansüstü Okulu (GSIS)’da milletlerarası politika master’i yaptı. 1989 yılına kadar DPT’de çalıştı. Aynı yıl görevinden istifa ederek, bir grup arkadaşıyla birlikte Türkiye Günlüğü dergisini yayınlamaya başladı. 1981 yılında SBF’de başladığı siyaset ilmi doktorasını, ‘MHP Hareketi’nin Siyasi Sosyolojik ve Kültürel Kaynakları’ başlıklı bir tez savunarak, 1992 yılında tamamladı. 1983-1984 ders yılında Ankara ve Hacettepe üniversitelerinin muhtelif bölümlerinde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersleri verdi.
 
1996-1997 ders yılında Hoca Ahmet Yesevi Türk-Kazak Üniversitesi’nde ‘Değişim ve Yenileşme Tarihimizin Temel Problemleri’ başlıklı lisansüstü bir ders okuttu. Halen Türkiye Günlüğü dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü’nü yapıyor. Türk Ocakları Yüksek Hars Heyeti azalığı yaptı. 18 Nisan 1999 genel seçimlerinde MHP’den Gümüşhane (ikinci sıra) milletvekili adayı oldu ve az bir oy farkıyla seçilemedi. Yeni Ufuk (1997) ve Ayyıldız (1999) ve Bugün (2006) gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Bir ara BBP Genel Başkan Yardımcılığı görevinde bulundu.
 
Akademik çalışma sahası, siyasî kültür ve siyasî sosyoloji çerçevesinde bilhassa Türk siyasî hayatı ve siyasî kurumlar alt dalıdır.
 
Halen Türkiye Günlüğü dergisinin Genel Yayın Müdürlüğü’nü ve kendi kurduğu Cedit Neşriyât’ın editörlüğünü yürütmektedir. Bunun dışında doğduğu köyde orta ölçekli “mal-davar” besiciliği yapmaktadır.
 
 
ESERLERİ:
 
1.MHP Hareketi/ Kaynakları ve Gelişimi
Cedit Yayınları Ankara 1996
2.Siyasi Yazılar
Cedit Yayınları Ankara 1998
3.Teorik Denemeler
Cedit Yayınları Ankara 2001
 
 
HAKKINDA YAZILANLAR
 
1.Türkiye Günlüğü Mektebi
Ahmet Turan Alkan Zaman 9 Temmuz 1998
2.15 Şubat, Gümüşhane ve Mustafa Çalık
Ahmet Turan Alkan Zaman 15 Şubat 1999
3.İnsan Hakları
Beşir Ayvazoğlu Zaman 1 Eylül 1999
4.Defterimde 40 Suret
Beşir Ayvazoğlu Ötüken Y. İstanbul 1996
5.Hizmet Herşeyin Üstünde Olacak
Ortadoğu 3 Mart 1999
 
Dr. Mustafa Çalık ağabeyimize Allah (c.c.) rahmet eylesin mekanı cennet makamı ali olsun.
Doğan Tufan

Kein Gendern in staatlichen Behörden - Bayerns Innenminister Joachim Herrmann bekräftigt: Amtliche Rechtschreibregeln sind einzuhalten - Broschüre mit Tipps für sprachliche Gleichberechtigung

 

Angesichts der aktuelle Debatte um das 'Gendern' in der deutschen Sprache hat Bayerns Innenminister Joachim Herrmann bekräftigt: "Unsere staatlichen Behörden haben sich an die amtlichen Rechtschreibregeln zu halten. Das gibt die von der Staatsregierung erlassene 'Allgemeine Geschäftsordnung für die Behörden des Freistaates Bayern' verpflichtend vor." Laut Herrmann sind beispielsweise Gendersternchen und die Nutzung des großen Binnen-I in der Schriftsprache entsprechend den Empfehlungen des Rats für deutsche Rechtschreibung nicht zu nutzen. "Wir legen großen Wert auf eine korrekte und verständliche Sprache", betonte Herrmann. Das 'Gendern' verunstalte regelwidrig und völlig unnötig die deutsche Sprache. "Uns ist die sprachliche Gleichberechtigung von Frauen und Männern in der Alltagssprache von Behörden genauso wichtig wie in Rechts- und Verwaltungsvorschriften", machte der Innenminister deutlich. "Wer behauptet, dafür braucht es das 'Gendern', beherrscht offenbar die deutsche Sprache nicht."

Herrmann verweist auf die Broschüre 'Freundlich, korrekt und klar - Bürgernahe Sprache in der Verwaltung', die das bayerische Innenministerium schon im vergangenen Jahr als Hilfestellung an alle Ressorts der Bayerischen Staatsregierung, die Verwaltungsgerichtsbarkeit sowie an die staatlichen Verwaltungsbehörden im eigenen Geschäftsbereich versandt hat und die auch im Internet abrufbar ist. Die Broschüre erläutert anhand von konkreten Beispielen, dass Gender-Schrägstriche, Klammern, großes Binnen-I oder Sternchen vermieden werden sollen. "Für eine geschlechtergerechte Sprache bieten sich insbesondere neutrale Formulierungen wie 'Beschäftigte' statt 'MitarbeiterInnen' und Paarformeln wie 'Bürgerinnen und Bürger' statt "Bürger*innen' an", so der Innenminister.

 

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ni kabul etmesinin ardından iki yıl sonra, 1950’de aldığı kararla 10 Aralık’ı Dünya İnsan Hakları Günü ilan etti. Dünya genelinde 10 Aralık, her yıl Dünya İnsan Hakları Günü olarak çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır.
 
 
Temel insan haklarının küresel çapta korunmasında bir dönüm noktası olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 75. yılının kutlandığı bu yılki Dünya İnsan Hakları Günü’nün teması “Özgürlük, Eşitlik ve Herkes İçin Adalet”. 2023 teması çerçevesinde tüm dünyada çeşitli etkinlik ve kampanyalarla kutlanacak Dünya İnsan Hakları Günü’nde özellikle gençler arasında insan haklarının evrenselliği ve bölünmezliği konusundaki bilginin artırılması ve insanların hakları için mücadele etme ve sorumluluk alma konusunda güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
 
BM yaptığı açıklamada, 75 yıldır İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin temel amacının toplumlara eşitliği, temel özgürlükleri ve adaleti aşılamak olduğunun altını çizerek, Beyanname’nin tüm insanların haklarını koruduğunu, uluslararası, ulusal ve yerel yasa ve politikalar için küresel bir plan olduğunu ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nin temelini oluşturduğunu kaydetti. 
 
BM Genel Sekreteri António Guterres de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin gerilimlerin çözülmesine ve dünyamızın arzuladığı güvenlik ve istikrarın yaratılmasına yardımcı olabilecek ortak değerlere ve yaklaşımlara giden yolu gösterdiğine dikkat çekti.
 
 
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, “10 Aralık İnsan Hakları Günü” münasebetiyle yayımladıkları mesajında,
 
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 72’nci yıl dönümünde, vatandaşlarımla beraber tüm insanlığın 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nü tebrik ediyorum.
 
72 yıl önce daha adil, daha özgür, daha insan odaklı bir dünya idealiyle kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, uluslararası topluma sorumluluklarını hatırlatan önemli bir belge olma özelliğini halen koruyor.
 
Yönetim sistemini “insanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesi üzerine inşa eden bir ülke olarak, hayata geçirdiğimiz reformlarla vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini kısıtlayan pek çok engeli ortadan kaldırdık.
 
Demokrasimizi güçlendirerek, hukukun işleyişini hızlandırarak, hak arama yollarını genişleterek ülkemizi hak ve özgürlükler alanında 18 yıl öncesine göre çok daha ileri bir noktaya taşıdık.
 
Milletimizin talep ve beklentileri doğrultusunda, ortaya çıkan yeni ihtiyaçlar çerçevesinde reform irademizi kararlılıkla sürdürüyoruz.
 
 
Günümüzde İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne en büyük tehdidi, kültürel ırkçılık, yabancı karşıtlığı ve İslam düşmanlığı oluşturuyor.
 
Batı toplumlarında Kovid-19 salgınıyla beraber başta inanç ve ibadet hürriyeti olmak üzere beyanname ile güvence altına alınan vazgeçilemez hakların kullanımına yönelik engellerin arttığını görüyoruz.
 
Milyarlarca Müslümanın yaşam hakkından adil yargılanma hakkına kadar temel özgürlüklerinin ayaklar altına alındığı, ifade hürriyeti kisvesi altında mukaddes değerlerin aşağılandığı, nefret dilinin medya organları ve devlet başkanı seviyesinde teşvik edildiği vahim bir tabloyla karşı karşıyayız.
 
 
Üyesi olduğumuz tüm uluslararası platformlarda bu tehditleri dile getiriyor, ırk, din, dil ayrımı gözetilmeden İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin tam manasıyla uygulanması için mücadele veriyoruz.
 
Birleşmiş Milletler tarafından İnsan Hakları Günü’nün bu yılki temasının “DAHA İYİ İYİLEŞ–İNSAN HAKLARINA SAHİP ÇIK” olarak belirlenmesini, bu bakımdan son derece isabetli buluyoruz.
 
Kovid-19 salgını sonrası yeniden şekillenecek dünyada tüm politikaların insan hakları ekseninde yapılandırılması ve yaşanan adaletsizlikleri giderecek etkin mekanizmaların geliştirilmesi gerekiyor.
 
Türkiye, tarihinden ve medeniyet değerlerinden aldığı ilhamla temel özgürlüklerin korunması için mücadele etmeye ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile bundan 72 yıl önce güvence altına alınan haklarına hala kavuşamamış milyonlarca insana umut ışığı olmaya devam edecektir.
 
 
Bu düşüncelerle, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü bir kez daha tebrik ediyor, gelecek günlerin tüm dünyaya sağlık, barış, refah ve huzur getirmesini diliyorum.
 
Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF) Başkanı Halit Habip Oğlu, “ABTTF olarak tüm insanların Dünya İnsan Hakları Günü’nü içtenlikle kutluyoruz. BM İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün 75. Yılında demokrasinin beşiği olmakla övünen, Avrupa Birliği’nin eski üyelerinden ülkemiz Yunanistan, yüzyıllardır bu topraklarda yaşayan Batı Trakya Türklerinin varlığını, kimliğini inkar ediyor. Ülkemiz, aleyhindeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına rağmen derneklerimizin tüzel kişiliğini iade etmiyor, resmi kayıt taleplerini ısrarla reddediyor. Toplumumuzun haklarını tamamen barışçıl ve hukuka uygun olarak savunan temsilcilerimiz siyaset ve ana akım medyada hedef gösteriliyor. Özerk statüdeki ilkokullarımız kapatılıyor, ülkemizde anaokulu öğretimi zorunlu olmasına rağmen Batı Trakya’da çift dilli Türk azınlık anaokulu kurulmasına yönelik taleplerimizi yetkili makamlar sürekli görmezden geliiyor. Ülkemiz ve anavatanımız arasındaki ikili ilişkilerde son dönemde oluşan pozitif gündemin toplumumuzun sorunlarının çözümüne de yansımasını ümit ediyor, ülkemizden ikili ve uluslararası antlaşmalardan doğan haklarımıza saygı göstermesini istiyoruz. Azınlık hakları insan haklarıdır!” açıklamasında bulundu.

 

Der zum 8. November dieses Jahres neu ernannte Integrationsbeauftragte der Bayerischen Staatsregierung Karl Straub, MdL, hat sich in den ersten 30 Tagen einen guten ersten Eindruck verschafft und dringenden Handlungsbedarf in mehreren Bereichen festgestellt: „Der Bereich Asyl, Integration und Migration ist momentan extrem aufgeheizt. In aktuellen Debatten werden Geflüchtete oft idealisiert oder verunglimpft – Graubereiche gibt es kaum. Bei all den Herausforderungen für die Gesellschaft darf die Menschlichkeit nicht auf der Strecke bleiben. Wir müssen illegale Migration begrenzen – aber immer human und mit Augenmaß handeln. Dafür braucht es vor allem Herz, aber auch Verstand“, fordert Straub. 

 

Der Beauftragte hat in den ersten Wochen seiner Amtszeit bereits viele wichtige Stakeholder kennengelernt, beispielsweise mit den Mitgliedern des Bayerischen Integrationsrats über Voraussetzungen für gelingende Integration diskutiert, sich mit dem Bayerischen Beauftragten gegen Antisemitismus über wachsende Judenfeindlichkeit ausgetauscht, sich ein Bild von den Bedingungen der Menschen in Ankereinrichtungen gemacht und den oberfränkischen Integrationspreis an verdiente ehrenamtlich organisierte Projekte verliehen. „Das war nur der Anfang“, so der Beauftragte weiter, „ich begreife dieses Themenfeld ganzheitlich, möchte auch zu unangenehmen Terminen, wo der Schuh drückt und die Menschen nicht mehr weiterwissen. Ich will dieses Amt mit Leib und Seele ausfüllen.“

 

Straub ist dieser Themenbereich nicht unbekannt. Er bearbeitete über zehn Jahre im Petitionsausschuss des Bayerischen Landtags Petitionen und Eingaben im Bereich Asyl, kennt daher Probleme, die jeweiligen staatlichen Strukturen und rechtliche Möglichkeiten. „Ich schöpfe in meinem Wirken aus jahrelanger Erfahrung. Meines Erachtens sollten wir die Möglichkeiten der Freiwilligen Rückkehr deutlich ausbauen, anstatt gebetsmühlenartig mehr Abschiebungen zu fordern, die zum aktuellen Zeitpunkt ohne rechtliche Änderungen und Rückübernahmeabkommen mit dem jeweiligen Herkunftsland nur leere Versprechen sind“, konstatiert der Beauftragte.

 

In seiner Arbeit unterstützt wird der Beauftragte durch seine Geschäftsstelle, die bspw. Öffentlichkeitsarbeit betreibt, Termine vorbereitet und Bürgeranfragen bearbeitet: „Ich möchte mich ganz herzlich bei meinem Team für die leidenschaftliche und kompetente Unterstützung in den ersten Tagen bedanken“, so der Beauftragte abschließend.

 

 

BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sebastian Fischer, ABD’nin işgal altındaki Batı Şeria’da yaşanan şiddet olaylarıyla bağlantısı olan kişilere vize yasağı getireceği açıklamasından memnuniyet duyduklarını söyledi.

 

Fischer, Berlin’de düzenlenen basın toplantısında ABD’nin Batı Şeria’da şiddet uygulayan Yahudi yerleşimcilere vize yasağı uygulayacağını duyurmasının ardından Almanya’nın Avrupa Birliği'nde (AB) benzer adımların atılması için çaba sarf edip etmeyeceğine ilişkin soruyu yanıtladı.

Alman hükûmetinin her zaman yerleşimci şiddete ilişkin net bir tutum sergilediğini aktaran Fischer, "İşgal altındaki Filistin topraklarında yerleşim yerlerinin genişletilmesini açık bir şekilde reddediyoruz. Bu (yerleşim yerlerinin genişletilmesi), müzakere edilmiş ve adil iki devletli çözümle açıkça çelişiyor ve zaten gergin olan güvenlik durumunu daha da kötüleştiriyor." dedi.

 

Fischer aynı zamanda yerleşimcilerin Filistinlilere karşı uyguladıkları şiddeti de kınadıklarını yineleyerek şöyle konuştu:

"Bu, son dönemde o kadar korkutucu boyutlara ulaştı ki birçok aile korkudan evlerini terk etti ve çok sayıda ölüm olayı yaşandı. Bu hiçbir şekilde kabul edilemez. Biz Filistinlileri radikal yerleşimcilerin faaliyetlerinden korunması ve sorumlulardan hesap sorulması için İsrail’e sürekli çağrıda bulunuyoruz. Filistinli aileler atalarının oturduğu yerlerde ve topraklarında korkusuzca yaşayabilmeli. Bundan dolayı ABD'nin de bizim kadar net bir tutum sergilemesini ve ülkeye giriş kısıtlaması gibi somut önlemleri memnuniyetle karşılıyoruz."

Sözcü Fischer, bu konunun Avrupa düzeyinde ilerletilmesinin kendileri için önem taşıdığını dile getirerek "Bunu yapıyoruz ve pazartesi günü AB Dışişleri Bakanları Konseyinde bu tartışmaya aktif olarak katılacağız." açıklamasında bulundu.

 

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Batı Şeria'da barış, güvenlik ve istikrarı baltalayan kişileri hedef alan yeni bir vize kısıtlama politikası uygulanacağını bildirerek yaptırım uygulanan kişilerin birinci dereceden akrabalarının da kısıtlamalara tabi olabileceğini ifade etmişti.