Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Alman Makinistler Sendikası (GDL), Alman Demiryolları (Deutsche Bahn) ve diğer şirketler ile yapılan toplu iş sözleşme görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından bir ay içinde ikinci kez grev kararı aldı.

 

GDL'den yapılan açıklamada, Deutsche Bahn’nın yanı sıra Transdev-Konzern, AKN Eisenbahn, City Bahn Chemnitz ile başka 8 şirkette çalışan makinist ve sendika üyelerinin grev yapacağı duyuruldu.

İş bırakma eyleminin yük trenlerinde yarın yerel saat ile 18.00’de, yolcu trenlerinde de 22.00’de başlayacağı aktarılan açıklamada, grevin 8 Aralık saat 22.00'de sona ereceği belirtildi.

Açıklamada, işverenlerin kendi çalışanlarının ihtiyaçlarına karşı "kör ve sağır" oldukları ifade edilerek, işverenlerin gerekli iyileştirmeleri yapmayı ve GDL'nin vardiyalı çalışanların çalışma saatlerinin haftada 35 saate düşürülmesi yönündeki temel talebini müzakere etmeyi reddettiği aktarıldı.

 

Deutsche Bahn İnsan Kaynakları Direktörü Martin Seiler ise GDL’nin grev çağrısını eleştirerek, sendikayı "sorumsuz ve bencil" davranmakla suçladı.

Sendikanın müzakerelerde bulunup gerçeklerle yüzleşmek yerine karşılanamayacak talepler için grev yaptığını savunan Seiler, GDL’ye grevi iptal ederek müzakere masasına dönme çağrısında bulundu.

GDL daha önce 15-16 Kasım’da 20 saatlik grev yapmıştı.

 

Sendika, başta makinistler olmak üzere demir yolları şirketlerinde çalışanların maaşlarına aylık 555 avro zam ve enflasyonla mücadele için 3 bin avroya kadar ödeme talep ediyor.

GDL, aynı zamanda ücretlerde herhangi bir kesinti olmaksızın çalışma saatlerinin haftada 38 saatten 35'e düşürülmesini istiyor.

Türk-Alman Kültür Tarihi alanında yaptığı arşiv çalışmaları ile çok sayıda eseri Almanya Türkleri’ne kazandıran IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, geçtiğimiz ay yayınlanan yeni kitabı ile ilgili olarak, “Almanya Türk Toplumu kendi çabası ile bir çok güçlüğü aşmayı başarmıştır. Ancak tarih hafızası ve arşiv kayıtları geriden gelmektedir” şeklinde konuştu.

 

Yeni kitabı 60. Yılında Almanya Türkleri ile ilgili açıklamalarında, “Kültürel hafızalarını sürekli geleceğe taşıyan toplumlar, zaman tünelinin güçlü milletleridir. Bunu tarihi kayıtların arşiv belgeleri ile ortaya koyabilenler ise devasa coğrafyalarda iz bırakanlardır.

  1. yılını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti tarihinde 60 yıldır Almanya’da yaşayan Türklerin ekonomisi, kültürü, sanatı, edebiyatı ve tarihi maalesef ne Türkiye, nede Almanya tarafından yeteri kadar incelenmiştir. Almanya ve Türkiye 3 milyonu aşan Türkiye kökenlinin dinamizminden yeteri kadar faydalanamıyor. Oysa Almanza Türkleri her iki ülkeye de her alanda ciddi anlamda dinamik bir katkı sağladılar” şeklinde açıklamalarda bulundu.

 

Almanya ve Türkiye’nin Türk Toplumu sayesinde gözardı edilemeyecek sessiz bir değişim yaşadığını belirten yazar Dr. Latif Çelik, “Türklerin sanayi üretimi için ilk 15 yılda gerekli olan işgücünün Almanya’ya devasa boyutlardadır. Bırakın işgücünü sadece yoğurt-ayran ile döner ve Türk mutfağının yıllık cirosunun da yine milyarlarca euro olduğu uzmanlar tarafından belirtiliyor.

Öte yandan Türkiye’nin modernleşmesi, ekonomiye yapılan sıcak para desteği, Antalya’ya yönelen turizm ve Almanya ile gelişen ticaretin yıllık 150 milyar olarak hedeflenmesi başka hiç bir ülkede olmayan devasa bir ekonomik potansiyeldir.

Bütün bu dinamizimin Almanya Türkleri sayesinde gerçekleştiğini bilmek, Almanya’da yaşayan Türkleri yeteri kadar gündeme taşımıyorsa ülkedeki Türk varlığı maalesef yeteri kadar anlaşılamıyor” şeklinde konuştu.

 

Uzun bir çalışma döneminde 10 ayrı başlık adı altında “60. Yılında Almanya Türkleri” adı altında yazılan kitap sivil toplumu kuruluşları, üniversite ve şehir kütüphaneleri ile entegrasyon dairelerine ulaştırılmaya başlandı.

 

Dr. Latif Çelik’in 12. eseri olan kitap Türkçe olarak yayınlandı. Eserin Almanca baskısı ise Mart ayında okuyucu ile buluşacak.

 

 

 

 

 

 

 

Münih'teki kar yağışı nedeniyle binlerce valiz havalimanında kaldı
 
 

BERLİN (AA) - Almanya'nın Bavyera eyaletinde geçen hafta etkili olan kar yağışı nedeniyle havalimanında kalan yaklaşık 13 bin valizin sahiplerine teslim edilmeyi beklediği bildirildi.

Havalimanından yapılan açıklamada, olumsuz hava koşulları nedeniyle yüzlerce uçuşun iptal olduğu ve yaklaşık 13 bin valizin havalimanında kaldığı ifade edildi.

Valizlerin sahiplerine teslimi için tasnif edildiği aktarıldı.

Hava trafiğinin hafta sonuna kadar normale dönmesinin beklenmediği ve bu nedenle de valiz sayısının artabileceği belirtildi.

Münih'te geçen hafta yoğun kar yağışı ve buzlanma sebebiyle Münih Havalimanı iki gün kapalı kalmıştı.

Wilders ideolojisi…

Dezember 07, 2023

22 Kasım 2023 erken milletvekili seçimlerinde, varlığını 2006 yılından itibaren, sadece İslam karşıtlığıyla devam ettiren Wilders’in PVV partisi en yüksek oyu aldı ve kesin olmayan sonuçlara göre 37 milletvekili çıkardı. Sonuçlara Wilders de inanamadı. Sosyal medyaya yansıyan sevinç çığlıkları arasında ellerini havaya kaldırıp “otuz beş, otuz beş”naraları attı. Tam bir zafer şarhoşluğu görüntüsü sergiledi Wilders…

Diğer taraftan, televizyon başında seçim sonuçlarını izleyen kitleler de şaşkındı. Anketlerde, Wilders’in milletvekili sayısını artıracağı belliydi, ancak bu kadarı da beklenmiyordu.

2004 yılında siyaset yaptığı liberal parti VVD ile, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusunda ayrı düşen Wilders, 2 eylül 2004 tarihinde partisinden ayrılarak, bağımsız milletvekili olarak siyasete devam etti. Önce ‘Wilders Grubu’ adıyla parlamentoda yer alan Wilders, 2006 yılında PVV partisini kurdu.

PVV, bir siyasi parti olmasına rağmen Ticaret Odasına, ‘Grup Wilders Vakfı’ adına sadece Geert Wilders olarak kayıtlı. Üyelerine ve destekleyenlere hesap verme zorunluluğu olmayan PVV, tek adam partisi olarak biliniyor. Uzmanlar, Wilders’in radikalleşmesinin VVD’de başladığını, özellikle siyasetçi Pim Fortuyn ve film yapımcısı Theo van Gogh’un öldürülmesi ve Somali’li Ayaan Hirşi Ali’nin VVD’ye gelmesiyle devam ettiğini belirtiyorlar.

2004 – 2006 yıllarında neokonservatif düşünceyle tanışan Wilders, özellikle tanınmış konservatif ideolog Bart Jan Spruyt’dan etkilenmiştir. PVV’nin de idologu sayılan Spruyt, Hollanda’da konservatif halk partisinin kurulmasını savunmaktaydı. Ancak Wilders, ideolog Spruyt ile 2006’nın sonlarında anlaşmazlığa düştü ve yollarını ayırdı.

2006 yılında Temsilciler Meclisi’nde olmasına rağmen, PVV’nin ideolojik görüşleri 2010 yılında yapılan seçimlerde yazılı olarak yayınlandı. Dört ana başlık altında toplanan ideolojik görüşler, İslam Korkusu, Popülizm, Nasyonalizm ve Kanun/düzen düşüncesi şeklindeydi.

İslam korkusu ya da alarmı, Avrupa-Arap teorisinden kaynaklanır. Teoriye göre Müslüman göçmenler Avrupa’yı işgal etmek ve ele geçirmek için gelmektedirler. PVV, Hollanda halkını bu tehlike karşısında uyarmaktadır.

Popülizm, halkın önceliği ve halkın elitlerlerden kurtulması, sözün halka bırakılmasını içeriyor.

Nasyonalizm, popülizmle birlikte nasyonalizm yani önce kendi halkını düşünmek. Gerekirse halkın değerlerini körelten ve yok eden Avrupa Birliği ile araya mesafe konulmalıdır.

Kanun/düzen görüşüne göre, örneğin kiriminaller çok sıkı bir şekilde takip edilip, ağır cezaya çarptırılmalıdır.

Bu ve benzeri ideolojik görüşlere sahip Wilders, 22 kasım milletvekili seçimleri geçici sonuçlarına göre en yüksek oyu alarak, parlemantoda birinci parti oldu.
Peki, Wilders şimdi ne yapacak?

Wilders seçim sonuçlarını şu şekilde yorumladı: “Seçmen sözünü söyledi ve ‘Yeter artık’ dedi. Hollanda’nın umudu, halkın tekrar ülkesini geri almasıdır. Mülteci tsunamisine karşı bir şeyler yapılması, cüzdanına daha fazla para girmesi ve bakım hizmetlerinin iyileştirilmesidir”.

Wilders’in, seçim sonuçlarından sonraki ilk mesajları arasında, şimdiye kadar savunduğu sert görüşlerden eser yok. “Birlikte çalışmak istiyoruz. Camiler, Kur’an-ı Kerim, İslam okulları hakkında konuşmayacağız” gibi daha makul cümleler kurdu.
“Şimdi değişim vakti” diyor PVV’liler.
22 Kasım 2023 seçim sonuçlarından memnun olmadığımızı belirtmek isterim. Ancak, Hollanda halkı yüzde otuz “Wilders” dedi. Her dört vatandaştan birisi PVV’ye oy vermiş. Bunu sorgulamak durumundayız.

 Veyis Güngör
23 kasım 2023

22 Kasım 2023 Çarşamba günü yapılan erken milletvekili seçimlerinden ırkçı ve İslam düşmanı Wilders’ın en çok milletvekili çıkarması, Hollanda siyasi gündemini alt üst etti. Bazı çevrelerde, PVV’nin seçimleri kazanması “Düşünülmesi mümkün olmayan oldu” olarak tanımlandı. Wilders’in kazanması, kimi bireyler ve sosyal gruplar tarafından korku ve endişe olarak görülürken, aynı Wilders her dört Hollandalıdan birisi için umut oldu.

Özellikle Hollanda’da doğup büyüyen ve seçimlerden sonra kendilerini güvende hissetmeyen göçmen kökenli bireylerin ve bazı sosyal grupların medya hesaplarından yayınladıkları mesajlarda, Wilders Hollanda’sından tedirgin ve endişeli olduklarını görmekteyiz.

Örneğin, Trouw gazetesi köşe yazarlarından Emine Uğur sosyal medya hesabından şu açıklamayı paylaştı: “Son dört yılda, sosyal medyada bazen kısa bazen de haftalarca devam eden ve yer yer yoğun bir şekilde nefret söylemlerine muhatap oldum. Ancak, son bir kaç gündür karşılaştığım nefret söylemlerinin boyutunu, hiç bir zaman yaşamadım… Şunu söyleyebilirim ki, seçim sonuçları, insanların ırkçılık ve Müslümanlara karşı nefretlerini açığa vurmasını meşrulaştırmış ve bu yöndeki duygularını güçlendirmiştir. Zehirli cin, artık şişeden çıkmıştır”.

Bir başka dostumuz, Wageningen Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Bedir Tekinerdoğan da, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu görüşlere yer veriyor: “50 yıla yakın bir süredir Hollanda’da yaşıyorum. Achterhoek’da büyüdüm. Twente’de okudum ve yaşadım. Hollandalı bir Türk olarak, kendimi her zaman topluma adadım ve toplum için elimden geleni yaptım. Kendimi Hollanda’nın yetiştirdiği bir ürün/değer olarak görüyorum. Ancak son yapılan seçimleri ırkçı bir partinin kazanması, beni son derece rahatsız ediyor ve şaşırtıyor, ayrıca endişelendiriyor…
Irkçılık bir görüş olamaz, ırkçılık bir suçtur. Irkçı partiye bu dakar çok sayıda oy verilmesi, toplumdaki kutuplaşmayı körükler, kurumsal ırkçılığı da tırmandırır…”.

Diğer taraftan, dünyanın altı kıtasına yayılmış 70 milyondan fazla üyeye sahip olan Avaaz Topluluğu Hollanda temsilciliği de, Wilders’in seçimleri kazanmasıyla, bir karşı kampanya başlattı. Wilders’i Başbakan yapmayalım başlığını taşıyan kampanyada yer alan bazı ifadeler şöyle: “Yüzde 75 Hollandalı Wilders’a oy vermedi. Wilders, ancak diğer siyasi partilerin koalisyona girmesiyle Başbakan olabilir. Wilders, bizim savunduğumuz demokrasiye saldırıyor. İklim politikalarını iptal etmek istiyor. Avrupa Birliğinden çıkmak ve sınırları kapatmak düşüncesinde. Wilders hükümeti hepimiz için bir tehdit oluşturur. Onun için Wilders’i Başbakan yapmayalım”.

Bireyleri ve sosyal grupları bu şekilde endişelendiren, ancak her dört Hollandalının oyunu alan Wilders, seçmene hangi sözleri verdi? Bu sorunun cevabını da, PVV’nin yayınlamış olduğu 46 sayfalık seçim pogramında bulmaya çalışalım.

Yayınlanan seçim programının önsözünde, Hollandalıların memnuniyetsizliklerinden şikâyet edilerek şu cümlelere yer verilmiş: “Hollanda artık ‘Hollanda’ değildir. Ağzına kadar dolmuştur. Artan suçlar yüzünden mahalleler ve şehirler çoğu zaman tanınmaz hale gelmiştir. Hollanda’yı yeniden fethetmeliyiz. Burada şanslarını arayan farkılı kültürden insanlara sınırları kapatmak zorundayız.”

PVV’nin seçim programında, Hollanda ve Hollandalılar kavramlarının 121 defa kullanılması dikkat çekerken, mülteci ve göç başlığı altında şu görüşler yer almaktadır:
“Refah devletimiz, sosyal yardımlardan ve diğer imkânlardan yararlanan, Batılı olmayan göçmenlerin büyük baskısı altındadır. Sosyal yardım alanların yarıdan fazlası bunlardan oluşmaktadır. Ancak, artık eğitim sistemi ve sağlık sistemi sürekli artan yabancı akınını kaldıramayacaktır.”

Seçim programında, ekonomik sıkıntı içinde olan ve düşük gelirli Hollandalıların oyunu almak için, kulaklara hoş gelen şu cümleler yer almaktadır:
“Lahey’deki siyasetçilerin çoğunluğu Hollandalıları hayal kırıklığına uğrattı. Yıllardır satın alma gücü vaatleriyle halkı kandırdılar. Bu arada Hollandalıların cüzdanları boşaldı. Ancak, milyarlarca doların, kendilerine faydası olmayan şeylere harcanıp israf dildiği de görülüyor.”
Bu cümlerleden, siyasetçilerin halktan kopuk olduğuna dikkat çekerek, daha sosyal, sağlık hizmetlerinin iyileştiği, bireysel katkı payının verilmesi, akaryakıtta vergilerin düşürülmesi, sosyal konutların kiralarının daha aşağıya çekilmesiyle konut krizinin çözülmesi gibi vaatlerde bulunuyor PVV. 

Yukarıdaki örneklerden de görüleceği üzere, Wilders’in kazanması kimi göçmen kökenli ve başarılı bireyleri ve sosyal grupları korkutup, endişelendirmiştir. Ancak, Wilders diğer taraftan, ülkenin gidişatından memnun olmayanlara çeşitli vaatlerde bulunarak onların umudu olmuştur. Kimilerine korku salan, kimilerine de umut olan Wilders’ın, başbakan olduğunda neler yapacağını hep birlikte göreceğiz.

Veyis Güngör

Mit den ersten Frostnächten und Schneeflocken hat sich der Winter bereits angekündigt, damit beginnt auch die Heizsaison. Der Airport Nürnberg ist gewappnet und bezieht Wärme aus einem Hackschnitzelheizwerk.

Bereits seit über 15 Jahren wird der Airport Nürnberg von seinem direkten Nachbarn, dem Gemüsebaubetrieb Scherzer, mit Fernwärme versorgt. Dieser kann mit seinem Holzhackschnitzelheizwerk so viel Energie erzeugen, dass er sowohl seine Gewächshäuser als auch verschiedene Gebäude des Airport Nürnberg langfristig und umweltfreundlich mit Wärme versorgen kann. Nach dem umfangreichen Ausbau des Fernwärmenetzes im vergangenen Jahr kann der Flughafen seine Abhängigkeit von fossilem Erdgas deutlich reduzieren.

Die Wärme wird im Scherzer-Heizwerk mittels zwei großen Holzhackschnitzelkesseln erzeugt und als Heißwasser über eine Druckleitung zum Flughafen geleitet. Dort erfolgt die Verteilung in den Gebäuden über das bestehende Netz zu den Heizkörpern und Lüftungsanlagen. Die Wärme aus der Holzhackschnitzelanlage reicht aus, um den Flughafen auch an Tagen mit Temperaturen um den Gefrierpunkt zu beheizen. Nur bei längeren Frostperioden muss die Gasheizung unterstützen.

 

Fernwärme für den ganzen Flughafen

Für den Zusammenschluss von den zuvor getrennten Wärmenetzen Ost und West in 2022 wurde eine rund 500 Meter lange, gedämmte Verbindungsleitung verlegt. Dadurch erhielten unter anderem die große Abflughalle 2 und der DFS-Tower einen eigenen Fernwärmeanschluss, so dass nun das gesamte Flughafengelände mit Fernwärme versorgt werden kann.

„Mit der Verbindung der beiden Wärmenetze macht der Airport Nürnberg einen weiteren großen Schritt zur Reduzierung des CO2-Ausstoßes“, so Flughafengeschäftsführer Dr. Michael Hupe. Zudem wird die Versorgungssicherheit erhöht, da nun zwei unabhängige Heizwerke in das Wärmenetz des Flughafens einspeisen können. Klaus Dotzauer, Geschäftsführer der Flughafen Nürnberg Energie Gesellschaft, ergänzt: „Holzhackschnitzel sind weitgehend klimaneutral und ein leitungsunabhängiger Rohstoff, der derzeit in ausreichender Menge zur Verfügung steht. Im vergangenen Winter konnten wir nahezu auf den Einsatz des Energieträgers Erdgas verzichten.”

 

Nachbar als Energieproduzent

Der Familienbetrieb Scherzer, der sich auf den Gemüseanbau in Gewächshäusern spezialisiert hat, setzt bereits seit 2007 auf Biomasse: Damals ging das Hackschnitzelheizwerk in Sichtweite des Flughafens ans Netz. Im Jahr 2022 wurde die Anlage umfassend modernisiert. Die beiden neuen Kessel haben eine Leistung von je vier Megawatt.

Sie hat die Pressestelle zu einem modernen Newsroom weiterentwickelt...

 

„Worte sollte man immer weise und mit Bedacht wählen – zumal in einer Laudatio an eine Frau, die wie keine Zweite hier im Haus mit Sprache umzugehen weiß“, mit diesem Lob eröffnete Landrat Thomas Eberth eine Feierstunde, in der die langjährige Pressesprecherin Eva-Maria Schorno in den Ruhestand verabschiedet wurde.

 

Eberth blickte in seiner Laudatio zurück auf mehr als 15 Jahre, in denen Eva-Maria Schorno die Kommunikation nach außen und seit Juli 2022 auch nach innen verantwortete: Sie trat am 1. August 2008, eingestellt von Altlandrat Eberhard Nuß, die Stelle als Pressesprecherin an, damals noch als Einzelkämpferin in einer analogen Welt. Angesiedelt war die Öffentlichkeitsarbeit damals im Büro des Landrats und die Kommunikationswege vervielfältigten sich ebenso wie sich die Informationswege beschleunigten.

 

Pressestelle wuchs mit immer neuen Aufgaben

Mit immer neuen Aufgaben wuchs auch die Größe der Pressestelle: Presseanfragen und -mitteilungen, Terminbegleitung, Sitzungsberichterstattung, Mediengespräche, Grußworte und Reden, Social Media, Relaunch und Pflege von Intranet und Internet, Corporate Design und Giveaways, Flyer und Broschüren, das Mitarbeitermagazin „Einblick“, diverse Publikationen und vieles mehr – Eva-Maria Schorno hat sich all diesen Aufgaben mit Leidenschaft und Engagement gestellt. Dabei hat sie die analoge Pressestelle zu einem modernen Newsroom entwickelt und sie fit für die digitale Welt gemacht. Seit April 2015 ist die Presse- und Öffentlichkeitsarbeit ein eigener Fachbereich, den Eva-Maria Schorno geleitet hat. Im Juli 2022 kam die Verantwortung für die interne Kommunikation hinzu.

 

Beide Landkreisjubiläen zum 40. und zum 50. Geburtstag, jeweils mit einem Tag der offenen Tür, hat sie maßgeblich verantwortet. Beim 50. Jubiläum im Juli 2022 besuchten rund 7.000 Menschen das Landratsamt. Und dank bester Vorbereitung blieb nichts dem Zufall überlassen und der Landkreis präsentierte sich ganz hervorragend.

 

Krisenkommunikation und offene Worte

Ein großes Thema war all die Jahre auch die Krisenkommunikation: Schotterwerk Aub, Steinbruch Thüngersheim, Tierwohlskandal Osthausen, Trinkwasser und Trinkwasserschutzgebiet, Unterbringung von Geflüchteten und – natürlich – die Corona-Pandemie. „Egal welche medialen Aufreger es gab, Eva-Maria Schorno war eine krisenfeste Kommunikationslotsin,“ resümierte Landrat Thomas Eberth.

 

Und er lobte weiter: „Ich bin überzeugt, ohne die hervorragende Arbeit der Pressestelle, die geduldig Zusammenhänge erklärt, verständlich über Verwaltungsvorgänge informiert und zeitnah und zuverlässig das Informationsrecht der Presse bedient, wäre die öffentliche Wahrnehmung unseres Hauses eine andere. Im Kreis der Geschäftsbereichsleiterinnen und -leiter und unter den Kolleginnen und Kollegen der anderen Fachbereiche genießt Eva-Maria Schorno deshalb ein hohes Ansehen. Sie wusste in jeder noch so heiklen Situation Rat und hielt zum Glück mit ihrer Meinung nicht hinterm Berg.“

 

Prägung nicht nur nach außen, sondern auch nach innen

Aber Eva-Maria Schorno hat das Landratsamt nicht nur nach außen, sondern auch nach innen wesentlich geprägt: Auf ihre Initiative hin gab es über viele Jahre hinweg Bücherflohmärkte für Spendenzwecke. Sie rief die Ausstellung „Hausgemacht“ im Rahmen des Kulturherbstes des Landkreises ihr ins Leben gerufen, bei der die Mitarbeitenden abseits des Amtsalltages ihre kreativen Talente zeigen können. Ihrem Einsatz ist es mit zu verdanken, dass der Landkreis Würzburg seit 2016 faitrade-zertifiziert ist. Ebenso sind die offenen Bücherschränke im Amtsgebäude in der Zeppelinstraße sowie im Jobcenter auf ihre Initiative hin entstanden.

 

Dank für alles Geleistete und die Aufstellung eines Kompetenzteams

Eberth dankte seiner Pressesprecherin augenzwinkernd: „Zuerst hatte ich etwas Bedenken, ob die ‚Ökotante‘ zu mir passt und ob die Zusammenarbeit harmonieren kann. Heute kann ich sagen: es hat ganz wunderbar funktioniert, es hat Freude gemacht und das muss Ihnen erst mal jemand nachmachen! Sie wurden zu meiner loyalen und hochgeschätzten Beraterin in Kommunikationsfragen. Danke für die Ruhe auch in schwierigen Zeiten und für die sehr erfolgreiche Zusammenarbeit.“

 

„Auch, wenn Sie ein bestens aufgestelltes Team hinterlassen, das gut für die Zukunft gerüstet ist – wir werden Sie vermissen: Ihren Einfallsreichtum, Ihre Kompetenz, Ihre Kollegialität und Ihre Kreativität, so sehr wir Ihnen den Ruhestand auch gönnen,“ schloss Eberth seine Laudatio.

 

Eva-Maria Schorno dankte den beiden Landräten Eberhard Nuß und Thomas Eberth für das Vertrauen in ihre Arbeit: „Ich freue mich, dass Sie beide die Bedeutung der Presse- und Öffentlichkeitsarbeit für das Landratsamt und den Landkreis erkannt haben und ich ein Kompetenzteam aufstellen durfte, das diese Aufgaben nach außen und innen professionell erfüllt.“ Wesentliche Informationen auf allen medialen Kanälen zu verbreiten stärke das Vertrauen in die Leistungsfähigkeit und Bürgerfreundlichkeit von Behörden, so Schorno. „Das war mir immer wichtig, und dafür habe ich gerne gearbeitet.“ 

Türkiye ve Almanya Kırım’da yaşanan facialı dönemlerde her zaman cenkten kaçan halkımıza ev sahipliği yapmıştır. Kırım’da başlayan, sürgünlükle geçen ömürler, zaman zaman Almanya kabristanlarında son bulmuştur. Bu gün böyle bir gün yaşadık. Rusya işgalinden sonra Almanya Köln’e yerleşen Kırım muhaciri işadamı Ömer Umerov (60) Ağamızı defin ettik. Yağmur ile başlayan hüzünlü bir Ağustos Cuma’sını, milletimizin hürriyet umudu ile kayıtsız şartsız bir kez daha birleşerek, sonlandırdık.


1962 yılında sürgünlükte doğan Hasan oğlu, Ömer Umerov aile olarak aslen Sudak tarafından, Ayserez’liydi. Ailesi Kırım’ın milli mücadelesinde omuz vermiş bir çok insanla dolu. Sürgünden dönüp vatan Kırım’a yerleşmiş. 2014 yılında hırsız Ruslar Kırım’ı işgal edince Kherson’a göçmüşler. Ukrayna ana karasında ticarete atılmışlar. 24 Şubat 2022 gecesi Ukrayna’ya Rus bombardımanı ve işgali başlayınca hanımı Ayşe, kızı ve torunları ile hiç düşünmeden yollara koyulmuşlar. Aile Kherson’dan ayrıldıktan sonra yollar ve köprüler kapanmış.


UKRAYNA'DAN AYRILIŞ
Dört arabalık konvoy ile Romanya’ya geçmişler. Bir köyde misafir olmuşlar. Romanya Tatarlarının önderlerinden Necat Sali ile önce temas kurmuşlar. Sonra Kırım Tatar Milli Meclisi Almanya Temsilciliği ile irtibata geçtiler. Sırasıyla, adım adım Macaristan, Slovakya derken Almanya’ya Köln’e kadar yavaş yavaş kavuşturduk. Yola çıktıklarında Alman makamlarının nasıl bir tutum gösterecekleri meçhuldü. Ortaya çıkan insani dram üzerinde Almanya derhal sınırlarını koşulsuz olarak Ukraynalı ailelere açtı. Bu bizleri rahatlattı. Aralarında hasta ve hamile kadınların da bulunduğu 17 kişi üç araba ile yolculuk yaptıkları için kendilerine yolda büyük bir minibüs tutuldu. Sınırlarda sorunla karşılaşmadan Almanya’ya Passau üzerinden giriş yaptılar.


ALMANYA'DA HASTANEDE
Yedi kadın, 7 çocuk ve 2 erkek olmak üzere çocuk 17 kişiydiler. Ömer amca 8 gün süren yolculukta halsiz düşmüştü. Doktor, hastane derken kısa sürede kendisine tıbbi müdahale sağlandı. Önce özel bir hastane sonra devlet hastanesinde yoğun bakıma alındı. Kendisi ilk savaş muhacirlerindendi. Hastaneye ulaştığımızda Alman Başhekim bizi Acil Bölümünün kapısında karşıladı. Savaşta ölenler için taziyede bulunarak, "Almanya’da ikinci vatanınızdasınız. Size savaşın acı hatıralarını unutturmak için Almanya olarak elimizden geleni yapacağız" dedi. Korona nedeni ile yoğun bakımda başında bir tek benim kalmama izin veriyorlardı. İlk gün ne ben onu, ne de o beni tanıyordu. Gözleri ile beni ve yabancı olan çevreyi süzüyordu. Bir şey dilediğinde gözleri ile işaret ediyordu. Tedirgindi. Birbirimizin ismini bilmesek de, daha önce tanışmasak da Kırım Türklerinin acı kaderi Almanya’da bir hastane odasında bizi bir araya getirmişti. İnsani ve maddi varlık içerisinde geçen yaşamından geride kalan elimde tuttum bir naylondan bir evrak torbasından ibaretti.


TARİH TEKERRÜR EDİYOR
O an gözümün önüne Kırım’ın yeşil ve mavilikleri ile Sudak’ın Taraktaş’ın köyleri geldi. İnsanlarımızın büyük bir azim ve inanç içerisinde elleri tırnakları ile kazdıkları temeller elleri ile ördükleri ocaklar bir kez daha katil Rusya tarafından söndürülüyordu. Ömer Ağa ile soğuk bir ameliyathanede başbaşaydık. Elimde onun hayatından, ona ömür boyu sürgünlerde yoldaşlık eden bir evrak torbası vardı. Bir an Edige Kırımal’ın, Müstecip Ülküsal’ın 2. Dünya Savaşı'nda Almanya’ya cenke, hicrete giden Ost-Arbeiter’ları hatıraları canlandı. Halkımızın hürriyet ideali bir Alman ameliyathanesinde bizi bir aile kılmıştı. Gözlerimden yaşlar döküldü. Rusya’ya bildiği bütün bedduaları ve bildiğim bütün küfürleri ettim.


KIRIM'IN VARLIKLI İNSANLARI
Umerov’lar memlekette varlıklı bir insandı. Çocukları, akrabaları damatları zengin bir insan çevreleri vardı. Önemli insanlardı. Lakin, yüz yıllardır tekrar ettiği üzere … Cengiz Dağcı’nın satırlarında ifadesini bulan “Yurdunu Kaybeden Adam"ı, Almanya’da bir kez daha birlikte yaşıyorduk. Torunların sözü ile hürmeten ona “Ömer Dede“ diye hitap ediyordum. Aslında aynı yaştaydık. Bir yıl önce yitirdiğim babamı anımsatıyordu. Onun da ismi Ömer’di. Babama da "Ömer Dede" diye hitap edildiğini anımsadım. “Babamın hastalığında yanında olmadım. Allah bana başka bir Ömer Dede’ye hizmet fırsatı verdi” diyordum. Ama oracıkta ölse dışarda bekleyen eşi ve kızına ne cevap verecektim bunun cevabını bulamıyordum. "Rusya, Allahsız Rusya, Allah seni kahretsin. Bir hafta öncesine kadar evinde ocağına olan insanlardan ne istedin. Bu nasıl bir kin?" diyordum.


ALMANYA'DA SONLANAN ÖMÜR
Uzun hastalıklardan sonra 03 Ağustos 2022 sabahı ‘Ömer Dede’ hakkın rahmetine kavuştu. Resmen bizim evde ikamet ediyorlardı. Lakin, kendilerine yakında ev tutmuştum. Ben evlerine ulaşana kadar Köln’deki müslüman Türk cemiyetlerinden insanlar onlara sahip çıkmış. Yani, Kara Haber Tez Ulaşmıştı. Cenaze arabası eve gelmiş, mezar yeri bulunmuş ve defin izini bile alınmıştı. "Sağ elin verdiğini, sol el bilmeyecek" demişler ya öylesine bir cemaat ruhu aileyi yalnız bırakmadılar. Eve, Mariupol Cami Başkanı İsmail Hacıoğlu ile geldiğimde kapıda bizi Odessa’dan gelen muhacirlerden Ahmet Kırımlı bekliyordu. Sürgünde de olsa Ömer Ağa’nın aile ve yakınları ile küçük bir Kırım Cemaati oluşturmuştuk. “Allah’ım şükür” dedim.


WESTFRİEDHOF MEZARLIĞINDA
Bugün Kırım’dan, Türkiye’den Ukrayna’dan 9 erkek, 3 hanım yine bir Kırım Cemaati oluşturduk. Köln West Friedhof Mezarlığında Ömer Ağamız bizi Kırım ailesi olarak bir araya getirdi. Kendisini yağmur altında Türkiye’den, Bosna’dan Kosova’dan müslümanların arasında toprağa emanet ettik. Cenaze namazını İslam Toplumu Milli Görüş Bölge Başkanı Ali Bozkurt kıldırdı. Ukrayna’dan cenazeye Lenur Mambet’in iştiraki bizi memnun etti.
Mezarlıkta baştahtasına yazılan küçük bir ayrıntı bizi bekliyordu. “Umerov” olan soyadını ailesi, cemaat ve Türk cenaze firması “Ömeroğlu“ diye yazdırmıştı. “Neden?” diye sordum. “Ahmet Abi. Ruslar Ömer Dede’nin evini, ocağını, vatanını çalmış. Sürgünde doğmuş sürgünde ölmüş. Onu Rusların koyduğu soyadı ile toprağa vermeye gönlümüz razı olmadı” dediler. İnce bir düşünceydi. Sadece bu mu … İnsanlar bırakın dirilerini ölülerini bile Ruslara emanet etmemişti. Kara toprağa emanet ettiğimiz "Ömer Dede"nin cenazesini Rusların olduğu hiç bir yere göndermeye layık görememiştik.
İşte o nefret anında, üzüntünün yerini büyük bir umut aldı. Ruslar bizleri, ailelerimizi sürebilir, hatta yok edebilirlerdi. Milletimizin evlerini, yurdumuzu, vatanımızı çalabilir, ocakları söndürebilirdi. Lakin, ölü veya diri Kırım Tatarlarının Türk ve İslam alemi içinde Hür Millet olarak var olmasına engel olamayacaktı.


Kırım Türklerinin vatanını çalan Rusya, ocaklar söndürebilirsin, ama bu dünyada da, öbür dünyada da, varız.
Türkiye’de, Romanya’da, Polonya’da, Almanya’da, Amerika’da Kırım’ın dağlarında ve ovalarında hatta kabristanlarda büyük bir millet olarak varız ve var olacağız!
Rusya sen ise, insanların ömür ve ülkelerini çalan adi bir hırsız katilsin!
Nur içinde yat Ömer Dede!


https://qha.com.tr/haberler/rusya-nin-ukrayna-da-baslattigi-savasin-ardindan-almanya-ya-siginan-kirim-tatari-is-adami-hayatini-kaybetti/428614/

 
Mit einem Titel, der stimmungsvoll zur Adventszeit passen könnte, beschließt die Stadtbücherei in diesem Jahr am Dienstag, 12. Dezember 2023, ihre Lesungsreihe „Literatur Live im Falkenhaus“. Ganz so still bleibt es in dem Roman dann aber doch nicht.
Bereits in Alena Schröders erstem belletristischen Buch spielten Frauen die Hauptrolle, so auch in ihrem neuen Roman „Bei euch ist es immer so unheimlich still“. Darin flieht Silvia, die gerade Mutter geworden ist, von ihrer unzuverlässigen Berliner WG nach
 
Süddeutschland zu ihrer Mutter Evelyn. Mit dem Neugeborenen in einem Wäschekorb fährt Silvia im geklauten Auto und hofft auf eine Versöhnung mit der Mutter nach Jahren der Entfremdung.
Alena Schröders Geschichte spielt einerseits 1989 noch vor der Maueröffnung, andererseits in den 50ern: Damals verließ die Mutter ihre norddeutsche Heimat, um mit der Heirat in Süddeutschland ein neues Leben zu beginnen, als Ärztin und Mutter.
Eine berührende Mutter-Tochter-Geschichte, die von der Last jahrzehntelangen Schweigens erzählt, und von dem Mut, es zu brechen.
 
Mit einem Geschenk wirbt an dem Abend der Förderverein der Stadtbücherei e.V. für eine Mitgliedschaft. Wer sich entschließt, dem Förderverein beizutreten und damit die Stadtbücherei zu unterstützen, erhält ein von Alena Schröder signiertes Buch.
 
Die Lesung beginnt um 19.30 Uhr im Lesecafé der Stadtbücherei, der Eintritt beträgt 12 €, ermäßigt 8 €. Der Kartenvorverkauf (ggf. Abendkasse) findet in der Stadtbücherei im Falkenhaus statt, bezahlt werden können die Karten auch online per ePayment. 
BERLİN (AA) - Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, İsrail'in Gazze'de sivillerin acılarını hafifletme sorumluluğu bulunduğunu söyledi.

Baerbock, Berlin'de Yeşiller Partisinin düzenlediği "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin 75 yılı" konulu konferansta konuştu.

 

Dışişleri Bakanı Baerbock, "İsrail'in Gazze'de meşru müdafaa hakkının bulunduğunu" vurgulayarak, "Kilit soru bu meşru müdafaa hakkının nasıl kullanılacağıdır. Özellikle bu aşamada sivillerin acılarını hafifletme sorumluluğu vardır. Çünkü çok sayıda Filistinli çoktan öldü." dedi.

Baerbock, "Başkalarının acılarını görmezden gelerek kendimizinkini hafifletemeyiz. Başkalarının acılarını sona erdirmek istersek o zaman kendi acımızı sona erdirebiliriz." diye konuştu.

İhtiyaç duyulan şeyin İsrailliler ve Filistinliler için güvenliği sağlayacak iki devletli bir çözüm olduğunu vurgulayan Baerbock, "Bunu ancak küresel bir toplum olarak birlikte başarabiliriz." ifadesini kullandı.

 

Baerbock, "Benim için İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin özü her insan hayatının eşit değerde olduğudur ve savunulması gerektiğidir." şeklinde konuştu.