Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un, Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ile telefonda görüştüğü bildirildi.

Alman Hükümet Sözcüsü Steffen Hebestreit'in yaptığı yazılı açıklamaya göre, Scholz, Zelenskiy ile telefonda Ukrayna'daki askeri ve insani durumu görüştü.

 

Zelenskiy, özellikle Ukrayna'nın hava savunmasını güçlendirmek için verdiği askeri destek dolayısıyla Alman hükümetine teşekkür etti.

Şansölye Scholz da Rusya'ya karşı yaklaşık 1000 gündür devam eden savaşta Ukrayna ile sarsılmaz dayanışma içinde olduğunu bir kez daha teyit etti ve Almanya'nın, Avrupalı ve uluslararası ortaklarla yakın koordinasyon içinde Ukrayna'yı askeri alanda desteklemeye devam edeceği konusunda güvence verdi.

 

İki lider, Ukrayna'da "adil barışa gidebilecek olası yolları da göz önünde bulundurarak yapıcı diyaloğu sürdürme ve yakın temas halinde kalma" konusunda mutabık kaldı.

BERLİN (AA) - Almanya'da Yeşiller Partisinin başbakan adayı Robert Habeck, 23 Şubat 2025'te yapılması planlanan erken genel seçimi kazanması halinde Ukrayna'ya uzun menzilli Taurus seyir füzeleri gönderilmesine onay vereceğini söyledi.
 

Halihazırda Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı olan Robert Habeck, ARD televizyonunda bir programa katıldı.

Başbakan olması halinde, Başbakan Olaf Scholz'un vermeyi reddettiği Alman üretimi Taurus füzelerinin Ukrayna'ya gönderilmesine onay verip vermeyeceğine ilişkin soru üzerine "Evet vereceğim." dedi.

Habeck, ekonomi bakanı olarak daha önce de defalarca silah sevkiyatı konusunda karar vermek zorunda kaldığına dikkati çekti.

 

Ukrayna'nın Taurus füzelerine sahip olması halinde bu füzeleri Rusya'nın başkenti Moskova'ya atabileceği ifade ediliyor.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Taurus füzelerinin Ukrayna'ya gönderilmesini uzun zamandır reddediyor.

 

Evvelki hafta Macaristan'ın Budapeşte şehrinde düzenlenen Avrupa Politik Topluluğu Zirvesinde, Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’in, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüğü iddiaları Kıbrıs Rum ve Yunanistan gazetelerinde geniş yer aldı.

 

Rum basınına göre, çok samimi havada geçtiği söylenen görüşmeye Yunanistan Başbakanı Miçotakis, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da eşlik etmiş.

 

Yine Kıbrıs Rum basınında yer alan haberlerin içeriğinde “Kıbrıs Dönem Başkanlığı fotoğraflarında da görülebileceği gibi, Hristodulidis’in oturduğu yerde karşısında Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Yunanistan Başbakanı Kiriakos Mitsotakis, Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ve görüşmenin tercümanı yer alıyor” cümlesi kullanılıyor.

 

Duyan da, okuyan da, yayımlanan fotoğrafa bakan da zannedecek ki Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Güney Kıbrıs’ın lideri Nikos Hristodulidis’i muhatap almış, karşılıklı kahve içiyor ve görüşüyor.

 

Esasen işin aslı öyle değil.

 

Nikos Hristodulidis de dahil olmak üzere Güney Kıbrıs liderlerinin tümü, Kıbrıs sorunun sorumlusu Rum lider Makarios’un 1 Ocak 1964 sabahı 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını iptal ettiğini açıklamasından sonra neredeyse 60 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları ile mütekabiliyet esasına göre -diplomasi dilinde eşit konumda- görüşmek için canlarını yediler, araya aracılar soktular, ABD, AB ve İngiltere liderleri bile araya girdi ama resmi olarak Türk diplomasisi tarafından Cumhurbaşkanı olarak eşit düzeyde kabul edilmedikleri için hiç görüşemediler.

 

Güney Kıbrıs liderlerinin resmi olarak Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ile mütekabiliyet esasına göre son görüşmesi 1962 tarihinde oldu.  Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios, 22 Kasım 1962 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’ye resmi ziyarette bulunmuş, Türkiye’de Parlamenter sistem olduğu için mütekabiliyet esasına göre Başbakan İsmet İnönü tarafından kabul edilmişti.

 

Bu tarihten sonra hiçbir Güney Kıbrıs lideri, Parlamenter sistemin yürürlükte olduğu dönemlerde Türkiye Cumhuriyeti Başbakanları, Başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu dönemlerde de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları tarafından resmi veya gayrı resmi olarak kabul edilmediler.

 

Budapeşte’deki toplantıya katılan diplomat dostlarımdan gelen haberler biraz farklı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve çevirmen ile birlikte Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile birlikte sohbet ederlerken, üçüncü bir kişi Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis’e sohbete katılmasının bir sorun olmayacağını ve hatta iyi olacağını söyleyince Miçotakis yanına Rum lider Hristodulidis’i çağırır ve birlikte gruba yaklaşarak boş kalan yerlere otururlar. Zaten fotoğraf dili de aynı mesajı doğruluyor. Rum lider, saat yönündeki oturuşlara göre, en uçtadır ve en son oturan kişidir. Resmi davet de söz konusu değildir.

 

Bu grubun davet misafiri olmasına rağmen Rum liderin sanki planlı bir görüşme varmış gibi bunu kendi hanesine yazdırma girişimi beyhude çaba ve Rumların klasik algı operasyonlarından biridir.

Macar cam ve seramik sanatında İstanbul Türk etkilerini işleyen "Ateşin Sanatı" başlıklı sergi, 2024 Macar Türk Kültür Yılı kapsamında Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sanatseverlerle buluştu.
Açılışında Önemli İsimler Bulundu
 
Macaristan Kamu Koleksiyonlarından ve Kültürel Gelişmesinden Sorumlu Devlet Bakan Yardımcısı Vincze Máté, İstanbul Valisi Davut Gül, Macaristan İstanbul Başkonsolosu Dr. Pintér Attila, Macaristan Fahri Konsolosu Dr. Osman Şahbaz, Fatih Kaymakamı Cafer Sarılı, İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz, Serginin ana organizatörü ve Bohus-Lugossy Vakfı kurucusu yönetim kurulu üyesi Eszter Bohus, Szekszárd Belediye Başkan Yardımcısı ve serginin seramik ve porselen küratörü Prof. György Fusz, serginin baş küratörü Dr. András Szilágyi, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Ekrem Aytar ve kalabalık misafir topluluğu hazır bulundu.
 
Sergi'de, Macaristan'ın dünyaca ünlü Herend ve Zsolnay porselen fabrikalarından, Wosinsky Mór Müzesi'nden ve Bohus-Lugossy Vakfı ile Uluslararası Seramik Stüdyosu'nun koleksiyonundan 134 sanatçının 192 parça eseri beğeniye sunuluyor.
Sergi'nin açılışına katılan İstanbul Valisi Davut Gül, emeği geçenlere teşekkür ederek, "Macaristan ve Türkiye arasında çok köklü bir birlikteliğimiz var. İnşallah bu etkinliklerle bu birliktelik sonsuza kadar devam eder. Tarih kitaplarını okurken Macarların kendi tarihinde kıymet verdiği her şeye, Türkler olarak bizler de kıymet veriyoruz. Bu isimlere de yansıyor. Türkiye'yi gezdiğinizde Macaristan'daki birçok ismin burada da olduğunu görürsünüz." dedi.
Macaristan Kamu Koleksiyonlarından ve Kültürel Gelişmesinden Sorumlu Devlet Bakan Yardımcısı  Vincze Máté'de "Bu sergi sayesinde ortak kültür mirasımızın, kimliklerimizin izlerini bulacağız. Bu açıdan önemli bir sergi. Güçlü ve gururlu milletler arasında güzel iş birlikleri de olabilir. Türkiye ve Macaristan da bu anlamda güzel bir gelecek vadediyor. Türkiye'ye bu serginin düzenlenmesi adına destekleri için ayrıca teşekkür ediyorum." ifadelerini kullandı.
 
"Türk ve Macar sanatlarının ortak özellikleri vurgulanıyor" Sergi'nin cam küratörü Dr. András B. Szilágyi, sergide hem cam hem de seramik sanatından eserlerin görülebileceğine işaret ederek, "Birinci bölümde halk sanatı yer alıyor. Halk sanatı eserlerinde özellikle Türk ve Macar sanatlarının ortak özellikleri vurgulanıyor. İkinci bölümde de Macaristan'ın Osmanlı dönemi ele alınıyor. Bu konuda Macar seramik sanatçılarının Osmanlı döneminden neler öğrendiklerini, nasıl bir biçimle sürdürdüklerini vurgulamaya çalışıyoruz." şeklinde konuştu.
Macaristan Fahri Konsolosu Osman Şahbaz ise, '' Macar cam ve seramik sanatları Türk etkileri, Ateşin Sanatı sergisiyle harika eserlerle karşılaştık. 2024 Türk Macar Kültür Yılı vesilesiyle bu hafta da Kayseri'de Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Dr. Memduh Büyükkılıç ve Büyükelçi Viktor Mátis tarafından açılışı yapılacak ''Misafirperver Bir Devlet'' sergisini sanatseverler ile buluşturacağız.
 
Katkı sağlayan kuruluşlar ise, Bohus-Lugossy Vakfı, Macaristan Kültür ve İnovasyon Bakanlığı ve Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı yer alıyor.
 
 
 

 

Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (ODIHR), 16 Kasım Uluslararası Hoşgörü Günü öncesinde 2023 Nefret Suçları Raporu’nu yayımladı. AGİT bölgesindeki devletlerde yaşanan nefret suçu olaylarına dair istatistiki ve betimsel bilgileri içeren rapora AGİT’in toplam 57 katılımcı Devlet’inden 48’i resmi veri sundu.
 
Dünya genelinde türünün en kapsamlısı olan AGİT raporunda, 125 sivil toplum örgütü, Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve AGİT misyonları tarafından rapor edilen 47 Katılımcı Devlet’teki yaklaşık 10 bin nefret suçu olayı ile ilgili bilgiler yer alıyor.
 
Kısa adı ABTTF olan Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu  yayınladığı basın bildirisinde, Yunanistan’da 2023 genel seçimleri öncesi, sırası ve sonrasında Batı Trakya Türk toplumuna mensup aday ve milletvekillerine yönelik nefret söylemini dile getirdiği bildiriliyor.
 
Yazılı katkısında ABTTF, 15 Haziran 2023’te Mustafçova Belediyesi’ndeki Ilıca Camii’nin içinde bulunan Kur’an-ı Kerim’e yabancı bir şahıs tarafından yapılan menfur saldırı, Rodop iline bağlı Narlıköy’deki Türk mezarlığında yaklaşık yirmi mezar taşına kimliği belirsiz kişi veya kişilerce tahrip edilmesi ve Yunanistan’da 2023 genel seçimleri öncesi, sırası ve sonrasında Batı Trakya Türk toplumuna mensup aday ve milletvekillerine yönelik nefret söylemini dile getirmişti.
 
Raporun Yunanistan’la ilgili bölümünde, sunulan resmi verilere göre Yunan polisince 2023 yılında toplam 97 nefret suçunun kaydedildiği ve 22 kovuşturmanın mahkumiyetle sonuçlandığı kaydediliyor.
 
AGİT/ODIHR, eksik veya yetersiz mevzuatın savcılar için büyük bir engel teşkil ettiğini ve bunun bazı nefret suçlarının soruşturulmaması anlamına geldiğini not ederek, tüm nefret suçlarının ardındaki önyargı motivasyonunu görünür kılmanın ve bunların doğru bir şekilde kovuşturulmasını sağlamanın, mağdurların haklarını korumak ve aynı zamanda nefret suçlarını önlemek ve ele almak için etkili politikalar sağlamak açısından önemli olduğunun altını çizdi.
 
AGİT/ODIHR Direktör Vekili ve Birinci Müdür Yardımcısı Tea Jaliashvili yaptığı açıklamada, ODIHR’nin nefret suçları raporunun dünyadaki nefret suçlarıyla ilgili en büyük veri kümesi olduğunu ve AGİT bölgesi genelinde nefret suçlarıyla mücadelede gerçekten etkili yanıtlar geliştirmek için kullanıldığını belirterek, sivil toplumun AGİT bölgesindeki hoşgörüsüzlüğün ele alınmasında hayati bir rol oynadığını ve bu nedenle her türlü nefrete yanıt vermede devletler için paha biçilmez bir ortak olduğunu ifade etti.
 
Avrupa Batı Trakya Türk Federasyonu (ABTTF), raporun hazırlık aşamasında yazılı katkıda bulunarak, Yunanistan’da Batı Trakya Türk toplumunu hedef alan nefret temelli saldırıları ve nefret söylemini rapor etmişti.
 
Yazılı katkısında ABTTF, 15 Haziran 2023’te Mustafçova Belediyesi’ndeki Ilıca Camii’nin içinde bulunan Kur’an-ı Kerim’e yabancı bir şahıs tarafından yapılan menfur saldırı, Rodop iline bağlı Narlıköy’deki Türk mezarlığında yaklaşık yirmi mezar taşına kimliği belirsiz kişi veya kişilerce tahrip edilmesi ve Yunanistan’da 2023 genel seçimleri öncesi, sırası ve sonrasında Batı Trakya Türk toplumuna mensup aday ve milletvekillerine yönelik nefret söylemini dile getirmişti.
 
AGİT 2023 Nefret Suçları Raporu’nun Yunanistan ile ilgili bölümüne https://hatecrime.osce.org/greece?year=2023 linkinden ulaşabilirsiniz.

1980 yılından beri Almanya’da yaşayan ve Türk-Alman ilişkilerine ilginç bir akademik bakış açısı gerçekleştiren Dr. Latif Çelik, Türkiye dışındaki çalışmalarının yanında Türkiye’nin yakın tarihini araştıran ve bu alanda Türkiye’ye uluslararası ölçekte önemli katkılar sunan "Tarihçilerin Tarihi Şahsiyetleri" ile ilgili sözel tarih çalışmalarına da devam ediyor.

Geçtiğimiz hafta Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne (ODTÜ) bir ziyarette bulunan Dr. Çelik, ODTÜ Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Turan ile bir araya geldi. 44 yıldır yaşadığı Almanya’daki çalışmaları hakkında bilgi veren Dr. Çelik, Prof. Dr. Turan ile Çorum tarihi, Ermeni iddiaları karşısındaki tarih hafızamız ve ünlü tarihçi Yılmaz Öztuna ile yaşanmış fikir arkadaşlığı yılları hakkında uzun bir sohbet gerçekleştirdi.

Prof. Dr. Ömer Turan, Dr. Çelik’in bu alandaki çalışmaları ve uluslararası platformlarda gösterdiği bilimsel refleksleri değerlendirirken şu sözleri kaydetti:
“Her Türk aydını bu coğrafyayı iyi tanımalıdır. Burası bizim vatanımız ve burada olup bitenleri sebep ve sonuçlarıyla iyi kavramamız gereklidir. Özellikle akademisyen camia, asılsız iddialar ve uçuk tezlerle uluslararası platformlarda sıkça karşılaşabilir. Herkesin mutlaka bir temel bilgisi olması iyidir; ancak tarih alanındaki akademisyenlerimiz konunun farkında olmalı, fikirler ortaya koymalı ve coğrafyanın bize yüklediği gerçekleri tartışabilmelidir.”

Türk tarihçilerinin kutup yıldızlarından biri olan Yılmaz Öztuna’ya dair anılarını paylaşan Prof. Dr. Ömer Turan, şunları ekledi:
“Uzun yıllardan beri tanıdığım önemli bir şahsiyettir Sayın Öztuna. Onun sohbetlerine katılarak temiz bir Türkçe ile çizdiği fikrî ufuklardan yararlanmayan bir Türk aydını, eksiklik içindedir. Çevresindeki samimi halkasının sürekli olarak ‘beyefendi’ diye hitap ettiği merhum Öztuna, bu toprakların yetiştirdiği gerçek bir beyefendi, samimi bir vatansever ve bilgi dağarcığı zengin bir tarihçimizdi. Vefatının ardından yazdığım uzun yazıyla onu anlatmaya çalıştım. Bu, kendisinden aldığım ilhamı bir nebze olsun geri ödemek niyetiydi. Sizin de Öztuna ekolüne sahip olmanız beni çok duygulandırdı. Mekânı cennet olsun.”

ODTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Turan ile Almanya IKG-Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, önümüzdeki dönemde Çorum merkezli bir kültür tarihi projesinde ortak bir çalışma yapmaya karar verdiklerini açıkladılar. Yerel tarih konusuna öncelik vererek Çorum merkezli bir çalışma yapacaklarını belirttiler.

 

Konferansın açılışını yapan Başkan Abdullah Uysal, Almanya IKG - Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik’in hayat hikayesinin 80’li yıllardaki 12 Eylül dönemine kadar uzandığını belirterek, “Konuşmacımızın uzun, meşakkatli ancak dolu dolu bir hayat hikayesi var. Uzun uzun saymak istemiyoruz, çünkü yazmış, yazmış ve yine yazmış. 240 bin kilometre yol katedip kayıp tarihimizi aramış. Hâlâ da yazmaya ve araştırmaya devam ediyor. Onun kaleminin ait olduğu milletin kayıp tarihini arayarak yazması ise bu millete olan sevgisindendir. Bundan sonra söz ve kürsü konuşmacımız Dr. Latif Çelik’indir” diyerek konuşmacıyı kürsüye davet etti.

Türk-Alman ilişkileri konusunda yaptığı özgün akademik çalışmalar ile bu ülke ile olan ilişkilerin yeni bir perspektiften ele alınmasına önemli katkılar sağlayan Dr. Latif Çelik, Antalya Türk Ocağı salonundaki konuşmasında, “Almanya ile Türkiye söylemlerini daha yapıcı bir minvale taşıyarak gelişmelerde ortak menfaatleri öne çıkarmalıdırlar. Çünkü tarih iki millete yaşadıkları coğrafyalarda önemli misyonlar yüklemektedir” şeklinde konuştu.

İki ülkenin yüzyıllar boyunca uluslararası siyasette hissettirdikleri geçmiş dönemleri unutmamaları gerektiğini belirterek başladığı konuşmasında, “Almanya için doğudaki en önemli dost Türkiye’dir. Türkiye için ise Almanya Avrupa’daki en güçlü dost ülke konumundadır. Bu gerçek her iki taraf açısından da bilinmediği sürece yine iki taraf da kaybeder. İki ülke arasındaki gerginlik politikası da kaybettirir. Türkler ve Almanlar bölgelerinin güçlü devletleri ve uluslararası siyasetin belirleyicileridir. İki tarafın dışişleri ve siyaset bilimcileri ortak tarihi mutlaka iyi okumalı ve değerlendirmelerini buna göre yapmalıdırlar. Tarihin kendilerine yüklediği misyonu her iki taraf da tekrar tekrar karşılıklı kaynaklardan okumalıdırlar. Türkiye ile Almanya kültürlerin köprüsüdür. Ancak ihtiyar tarih ayakları sağlam olan köprülerin ayakta kalabildiğini ortaya koymaktadır. Bu örneğin siyasetteki karşılığı ise ‘Türk-Alman İlişkileridir’” dedi.

Dr. Çelik’in konuşması Almanya coğrafyasındaki kültür izleri üzerinden verdiği örneklerle devam etti. Konuşmacı Dr. Çelik daha sonra Türk-Alman ilişkileri konusunda çok sayıda soruyu cevaplandırdı.

 

Die Gemeinden sind nicht weniger als die Grundpfeiler eines jeden Staates. Den Mitgliedern von Gemeinderäten und Kreistagen sowie den Bürgermeisterinnen und Bürgermeistern kommt daher eine tragende Rolle zu: Sie übernehmen auf lokaler Ebene Verantwortung und planen, gestalten und organisieren die grundlegenden Strukturen in unserer Gesellschaft.

 

Im Namen des Bayerischen Innenministers Joachim Herrmann verlieh Landrat Thomas Eberth zwei Bürgern aus dem Landkreis Würzburg die Kommunale Dankurkunde für langjähriges verdienstvolles Wirken in der kommunalen Selbstverwaltung. Seit mehr als 18 Jahren stehen Eberhard Blenk aus Eisingen und Harald Kreipp aus Kirchheim, in ihren jeweiligen Gemeinden ehrenamtlich in kommunalpolitischer Verantwortung. Mit einem offenen Ohr für die Anliegen der Bürgerinnen und Bürger, die Bedürfnisse der Unternehmen und die Wünsche der Vereine und Ehrenamtlichen seien diese stets ganz nah am Ortsgeschehen.

 

„Gerade heute stehen Politikerinnen und Politiker auch auf Gemeindeebene in einem ganz besonderen Fokus. Darüber hinaus nehmen die Aufgaben der Kommunen zu, die Arbeit in den Gremien wird komplexer“, führte Landrat Thomas Eberth im Rahmen der Verleihung aus. „Eberhard Blenk und Harald Kreipp haben sich fast zwei Jahrzehnte lang politisch für die Gestaltung ihrer Heimatgemeinde eingesetzt. Diese Beständigkeit, diese Verlässlichkeit, dieses Engagement verdienen großen Dank und höchste Anerkennung. Sie sind leuchtende Vorbilder für unsere Demokratie.“

 

Die Kommunale Dankurkunde für langjähriges verdienstvolles Wirken in der kommunalen Selbstverwaltung erhielten:

 

  • Eberhard Blenk aus Eisenheim: u.a. Mitglied im Gemeinderat und verschiedener Ausschüsse, Verbandsrat beim Zweckverband Ahlbachgruppe, Fraktionsvorsitzender der Unabhängigen Bürger Eisingen (UEB)

 

  • Harald Kreipp aus Kirchheim: u.a. Mitglied im Gemeinderat und verschiedener Ausschüsse, Mitglied im Abwasserzweckverband Wittigbach

Roswitha Dorscheid bringt sich seit Jahrzehnten auf außergewöhnliche Art und Weise ehrenamtlich für die Gemeinschaft in ihrer Heimatgemeinde Eisingen ein. Im Sportverein TSV Eisingen 1891, bei der Brauchtumspflege, bei Spendensammlungen oder als Mitglied im Gemeinderat: Mit unermüdlichem Einsatz, mit organisatorischem Geschick, mit Freude und Menschlichkeit gestaltet sie das Leben in Eisingen in einer Vielzahl von Funktionen. 

 

Für ihr großartiges und selbstloses Engagement wurde ihr nun das Ehrenzeichen des Bayerischen Ministerpräsidenten für Verdienste im Ehrenamt verliehen. Landrat Thomas Eberth überreichte Roswitha Dorscheid die Auszeichnung in einer kleinen Feierstunde.

 

Ein Leben für den Verein, für die Gemeinde, für das Miteinander

 

Bereits im Alter von sechs Jahren wurde Roswitha Dorscheid Mitglied im Sportverein ihrer Heimatgemeinde, dem TSV Eisingen 1891. Dort war sie zunächst sportlich sehr aktiv in den Disziplinen Leichtathletik, Turnen und Rhönradfahren. Von 1989 an übernahm sie unter anderem die wichtige Funktion der Jugendleitung und engagierte sich in der Jugendfördergemeinschaft Kreis Würzburg Süd-West auch über die Gemeinde hinaus. 

 

Mit ihrer herzlichen und gewinnenden Art gelang es ihr in besonderem Maße,

nicht nur individuelle Talente zu fördern und zu stärken, sondern den Jugendlichen auch die sozialen Aspekte des Sports – wie gegenseitigen Respekt und Solidarität –

zu vermitteln. Wie selbstverständlich packte sie bei den Heimspielen der Fußballmannschaften aber auch beim Kaffee- und Kuchen-Ausschank und der Reinigung der Vereinsgaststätte immer mit an.

 

Seit 1993 gestaltete Roswitha Dorscheid zu einem beachtlichen Teil auch das gesellschaftliche Leben in Eisingen. Als Gründerin der „Eisinger Hexen“ stürmte sie allen voran zum Altweiberfasching das Rathaus. Als Leiterin des Festausschusses war sie die treibende Kraft bei der Organisation des traditionellen „Backhäuslesfests“, das seit 2023 vom Dorffest und dem Eisinger Weihnachtsmarkt abgelöst wurde. Jugendfreizeiten, Spendensammlungen und Geselligkeit trugen oft die Handschrift von Roswitha Dorscheid. Für ihr vielfältiges Engagement wurde sie bereits 2019 von der Mediengruppe Main-Post mit dem Preis „Gute Seele im Verein“ ausgezeichnet. Aber auch politisch setzte Roswitha Dorscheid Zeichen: Seit 2014 ist sie Mitglied im Gemeinderat und leistete als Vermittlerin wichtige Beiträge bei der Integration der Bewohner der ebenfalls 2014 eingerichteten Asylbewerberunterkunft. 

 

Landrat Eberth: „Vorbildfunktion verdient größte Hochachtung“

 

„Die über das übliche Maß weit hinausgehende ehrenamtliche Tätigkeit von Roswitha Dorscheid hat Vorbildfunktion“, betonte Landrat Thomas Eberth bei der Übergabe des Ehrenpreises. „Roswitha Dorscheid steht stellvertretend für alle ehrenamtlich tätigen Menschen, die Tag für Tag einen nicht nur unerheblichen Teil ihrer Freizeit zur Verfügung stellen, sondern sich auch in vorbildlicher und uneigennütziger Art und Weise in den Dienst unserer Gemeinschaft stellen. Menschen wie sie verdienen unsere größte Hochachtung und Anerkennung“, so Landrat Eberth.

Die deutsch-türkischen Beziehungen umfassen über 300 Jahre Frieden, Freundschaft und Zusammenarbeit. In der politischen Geschichte der Welt gibt es keine andere Zusammenarbeit, die so umfassend und so lange hervorsticht wie die türkisch-deutschen Beziehungen. In den Fotos der Ausstellung, die bis 28. November im Oberen Foyer des Rathauses zu sehen ist, wird die allgemeine Kulturgeschichte der Türken und Deutschen hervorgehoben.

Die Beziehungen, die in der preußischen Zeit mit dem Osmanischen Reich begannen, führten zu einer bedeutenden Geschichte der politischen, wirtschaftlichen, militärischen und Bildungsbeziehungen, die von beiden Völkern gemeinsam geschrieben wurde und die Entstehung wichtiger Projekte ermöglichte. Das Bagdad-Bahn-Projekt, das die bilateralen Beziehungen im 19. Jahrhundert in eine strategische Zusammenarbeit verwandelte, ist ein faszinierendes Beispiel für diese Kooperation.

Nach dem Ersten Weltkrieg haben die Türken und Deutschen, die das Imperium hinter sich gelassen haben, moderne Republiken gegründet. Obwohl die politischen Beziehungen zwischen den besiegten Verbündeten, den Deutschen und Türken, ernsthaftem Druck und Kontrolle seitens Großbritanniens und Frankreichs ausgesetzt waren, setzten beide Länder im Jahr 1924 ihre Beziehungen wieder in Gang und schrieben die Geschichte der Freundschaft und Zusammenarbeit fort.

Die Bilder in der Ausstellung behandeln verschiedene Perioden der türkisch-deutschen Beziehungen. Sie wurden als Spiegel der Kulturgeschichte beider Seiten organisiert.

Das Ziel ist es, die gemeinsame Geschichte der beiden Völker nicht in Vergessenheit geraten zu lassen und der jüngeren Generation die Bedeutung der türkisch-deutschen Beziehungen zu verdeutlichen.

 

Die Ausstellung wird vom IKG-Institut für Kultur-, Geschichts- und Integrationsforschung sowie dem Würzburger Türkisch-Deutschen Freundschaftsverein organisiert.

Am Dienstag, 19. November, um 17 Uhr eröffnet Bürgermeisterin Judith Roth-Jörg die Ausstellung im Oberen Foyer. Gäste sind hierzu herzlich willkommen.

Die Ausstellung kann bis zum 28. November zu den Öffnungszeiten des Rathauses besichtigt werden. Diese sind Montag bis Donnerstag von 8 - 18 Uhr, Freitag von 8 - 13.30 Uhr.