Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

20. Yüzyılda Türk Devleti kuran iki Türk var.

Birisi Mustafa Kemal Atatürk, diğeri Rauf Raif Denktaş.

Kurdukları devletler, dıştan ve içten gelen bütün çabalara rağmen halen ayakta ve dimdik.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mücadelesini sadece kitaplardan ve hatıralardan okuyabildim ama Kıbrıs’ta kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC) kuruluşuna giden süreci ve kuruluşunu an be an yaşadım, canlı şahidi oldum.

 

Türk Dünyasının kurulan son devletinin dünyaya gözünü açması çok da kolay olmadı.

Rumların Türk yerleşim yerlerine 21 Aralık 1963 sabahı uygulamaya koydukları eşzamanlı saldırılar, 11 yıl yaşadığımız bir soykırımı başlattı ama yeni bir Türk Devletinin kurulmasının çekirdeğini oluşturdu.

 

Esasen 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Anlaşmasının hemen sonrasında Atatürk hükümetinin bize gerdiği kanatlar hep üzerimizdeydi. 23 Aralık 1963’ten itibaren de tamamen Ana- yavru olduk. Özellikle 27 Aralık sabahı Anavatanımızın bizi kucaklayan kollarını, Türk Hava Kuvvetlerine ait jetlerin Lefkoşa üzerinde alçak yükseklikte uçarak, bizlere soykırım uygulamasını başlatan Makarios Hükümetine ihtar vermesi ile daha da hissettik.

Bu bilgiyi gazetelerden okumadım, Türk jetlerinin uçuşunu gören canlı şahitlerden biri olarak gözlerimle gördüm uçan kartallarımızı...

 

13 Ocak Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ın ölüm yıldönümü. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın siyasete girişinin her ne kadar 28 Kasım 1948’de Lefkoşa’da Selimiye Camisi yanındaki meydanda yapılan miting ile başladığı sanılsa da, liderlik basamaklarını tırmanışı 23 Kasım 1957 tarihinde Türk Mukavemet Teşkilatını kurması ile oldu.

 

Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı ile devam eden siyasi hayatının bence en önemli adımı 21 Aralık 1963 günü başlayan Rum saldırılarından sonra inisiyatifi ele alıp hemen ve derhal “Genel Komite”yi kurması ve yönetmesi oldu.

 “Genel Komite”nin kurulması, KKTC’ye giden yolun ilk adımıydı.

İdari kadroda, günümüzde “Bakan” olarak tanımladığımız ama o günkü adı “Üye” olan 5 kahramanımız vardı. Başlarında da Rauf R. Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük…

 

Devlet olma yolundaki 2. adım, 15 Kasım 1967 tarihinde Yunan komando tümeninden destek alan silahlı Rumların Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırmasından sonra 27 Aralık 1967 tarihinde “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”nin ilanı ile oldu. Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak hedefli yaptıkları her silahlı saldırı, Kıbrıs Türklerine devlet olma yolunda bir adım daha atmasının kapılarını açtı.

 

Şanslıyım ki birçok müzakerede Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın ekibinde yer aldım, kendisiyle yakınen çalışma lütfuna nail oldum.

Denktaş, yazmakla bitmeyecek bir çok özellikleri olan bir liderdi ama bana göre en önemli özelliklerinden bir tanesi, karşısındaki müzakereci ile konuşurken, söylediklerini kağıda eşzamanlı olarak yazabilmesiydi. (Deneyin yapamazsınız, hem konuşup hem de söylediklerinizi aynı anda yazamazsınız.)

Bir diğeri de müzakere sürecinde, ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin, ne kadar kışkırtılsa da asla sinirlenmemesi ve bu tuzağa düşmemesiydi.

 

Küçükle küçük, büyükle büyük olan, mütevazı, insan canlısı, espri yeteneği olan, halkla iç içe bir liderdi…

Gergin ortamları anlattığı fıkra ile yumuşatan, kendisine muhalif olanlarda dahi bu yeteneğiyle sayesinde sempati oluşturan biriydi.

“Lider” tanımının tam açıklamasıydı rahmetli Denktaş…

“Türkiyesiz cennete bile gitmem” diyecek kadar Türkiye aşığıydı.

 

13 Ocak 2012 tarihinde hayata gözlerini yuman Kurucu Cumhurbaşkanımıza Allah’tan rahmetler diliyorum, mekanı Cennet’te nurlar içinde uyusun.

Liderliğinde özgürüz, bağımsızız ve egemeniz.

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili 

 

20. Yüzyılda Türk Devleti kuran iki Türk var.

Birisi Mustafa Kemal Atatürk, diğeri Rauf Raif Denktaş.

Kurdukları devletler, dıştan ve içten gelen bütün çabalara rağmen halen ayakta ve dimdik.

 

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş mücadelesini sadece kitaplardan ve hatıralardan okuyabildim ama Kıbrıs’ta kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC) kuruluşuna giden süreci ve kuruluşunu an be an yaşadım, canlı şahidi oldum.

 

Türk Dünyasının kurulan son devletinin dünyaya gözünü açması çok da kolay olmadı.

Rumların Türk yerleşim yerlerine 21 Aralık 1963 sabahı uygulamaya koydukları eşzamanlı saldırılar, 11 yıl yaşadığımız bir soykırımı başlattı ama yeni bir Türk Devletinin kurulmasının çekirdeğini oluşturdu.

 

Esasen 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Anlaşmasının hemen sonrasında Atatürk hükümetinin bize gerdiği kanatlar hep üzerimizdeydi. 23 Aralık 1963’ten itibaren de tamamen Ana- yavru olduk. Özellikle 27 Aralık sabahı Anavatanımızın bizi kucaklayan kollarını, Türk Hava Kuvvetlerine ait jetlerin Lefkoşa üzerinde alçak yükseklikte uçarak, bizlere soykırım uygulamasını başlatan Makarios Hükümetine ihtar vermesi ile daha da hissettik.

Bu bilgiyi gazetelerden okumadım, Türk jetlerinin uçuşunu gören canlı şahitlerden biri olarak gözlerimle gördüm uçan kartallarımızı...

 

13 Ocak Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Raif Denktaş’ın ölüm yıldönümü. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın siyasete girişinin her ne kadar 28 Kasım 1948’de Lefkoşa’da Selimiye Camisi yanındaki meydanda yapılan miting ile başladığı sanılsa da, liderlik basamaklarını tırmanışı 23 Kasım 1957 tarihinde Türk Mukavemet Teşkilatını kurması ile oldu.

 

Kıbrıs Türk Cemaat Meclisi Başkanlığı ile devam eden siyasi hayatının bence en önemli adımı 21 Aralık 1963 günü başlayan Rum saldırılarından sonra inisiyatifi ele alıp hemen ve derhal “Genel Komite”yi kurması ve yönetmesi oldu.

 “Genel Komite”nin kurulması, KKTC’ye giden yolun ilk adımıydı.

İdari kadroda, günümüzde “Bakan” olarak tanımladığımız ama o günkü adı “Üye” olan 5 kahramanımız vardı. Başlarında da Rauf R. Denktaş ve Dr. Fazıl Küçük…

 

Devlet olma yolundaki 2. adım, 15 Kasım 1967 tarihinde Yunan komando tümeninden destek alan silahlı Rumların Geçitkale ve Boğaziçi köylerine saldırmasından sonra 27 Aralık 1967 tarihinde “Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi”nin ilanı ile oldu. Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak hedefli yaptıkları her silahlı saldırı, Kıbrıs Türklerine devlet olma yolunda bir adım daha atmasının kapılarını açtı.

 

Şanslıyım ki birçok müzakerede Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş’ın ekibinde yer aldım, kendisiyle yakınen çalışma lütfuna nail oldum.

Denktaş, yazmakla bitmeyecek bir çok özellikleri olan bir liderdi ama bana göre en önemli özelliklerinden bir tanesi, karşısındaki müzakereci ile konuşurken, söylediklerini kağıda eşzamanlı olarak yazabilmesiydi. (Deneyin yapamazsınız, hem konuşup hem de söylediklerinizi aynı anda yazamazsınız.)

Bir diğeri de müzakere sürecinde, ne olursa olsun, ne söylenirse söylensin, ne kadar kışkırtılsa da asla sinirlenmemesi ve bu tuzağa düşmemesiydi.

 

Küçükle küçük, büyükle büyük olan, mütevazı, insan canlısı, espri yeteneği olan, halkla iç içe bir liderdi…

Gergin ortamları anlattığı fıkra ile yumuşatan, kendisine muhalif olanlarda dahi bu yeteneğiyle sayesinde sempati oluşturan biriydi.

“Lider” tanımının tam açıklamasıydı rahmetli Denktaş…

“Türkiyesiz cennete bile gitmem” diyecek kadar Türkiye aşığıydı.

 

13 Ocak 2012 tarihinde hayata gözlerini yuman Kurucu Cumhurbaşkanımıza Allah’tan rahmetler diliyorum, mekanı Cennet’te nurlar içinde uyusun.

Liderliğinde özgürüz, bağımsızız ve egemeniz.

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

 

 

Schwäbisch Hall/Crailsheim - Die Kardiologie-Fachdisziplinen des Diak Klinikums in Schwäbisch Hall und des Klinikums Crailsheim wurden von der Deutschen Gesellschaft für Kardiologie – Herz- und Kreislaufforschung als standortübergreifende Ausbildungsstätte für interventionelle Kardiologie zertifiziert.

Diese Auszeichnung unterstreicht die hohe Qualität der medizinischen Versorgung und die Bedeutung der engen Zusammenarbeit der beiden Kliniken für den Landkreis und darüber hinaus.

„Ein großer Meilenstein“

Professor Dr. med. Alexander Bauer, Direktor der kardiologischen Abteilungen an beiden Standorten und Leiter der Zentren für Herzrhythmusstörungen, freut sich über diese Anerkennung: „Die Zertifizierung ist ein wichtiger Schritt, um die stetige Weiterentwicklung der interventionellen Kardiologie voranzutreiben. Diese Disziplin hat sich in den vergangenen Jahren enorm entwickelt und nimmt heute eine bedeutende Rolle bei der Behandlung von Herz-Kreislauf-Erkrankungen ein.“ Dr. med. Roman Füller, Oberarzt und stellvertretender Leiter der Ausbildungsstätten, ergänzt: „Unser Ziel ist es, künftige Herzspezialistinnen und - spezialisten optimal auszubilden und so die Versorgung von Patientinnen und Patienten in unserer Region nachhaltig zu stärken.“

„Herausforderungen, durch steigende Zahl an Herz-Kreislauf-Erkrankungen“

Herz-Kreislauf-Erkrankungen sind in Deutschland nach wie vor die häufigste Todesursache und machen über 40 Prozent aller Todesfälle aus. Besonders alarmierend ist die wachsende Zahl junger Menschen, die unter schweren Herzerkrankungen leiden. Gerade angesichts dieser Herausforderungen ist die Kombination aus flächendeckender Präsenz und ausgezeichneter Qualität in der Herzmedizin entscheidend.

 

Die interventionelle Kardiologie konzentriert sich auf minimal-invasive Eingriffe am Herzen und herznahen Gefäßen, die meist über Katheter durchgeführt werden. Diese modernen Techniken ermöglichen präzise Diagnosen und schonendere Therapien.

Eine gemeinsame Erfolgsgeschichte

Für Werner Schmidt, Geschäftsführer der Kliniken in Schwäbisch Hall und
Crailsheim, ist die Zertifizierung ein logischer nächster Schritt: „Sie würdigt die professionelle und engagierte Arbeit aller unserer kardiologischen Chefärzte, auch die der Ärztinnen und Ärzte sowie des Pflegepersonals auf den Stationen. Gleichzeitig zeigt sie, welches Potenzial in der standortübergreifenden Zusammenarbeit steckt – eine Strategie, die wir auch in anderen Fachbereichen weiter intensivieren wollen.“

Hintergrundinformation

Die Kardiologie in Crailsheim und Schwäbisch Hall deckt ein breites Spektrum der Herzmedizin ab – von der Akutversorgung bis hin zu komplexen Eingriffen zum Beispiel auch im Bereich der strukturellen Herzerkrankungen, hier können Herzklappen Veränderungen in ihrer Struktur aufweisen, die die Funktion des Herzens beeinträchtigen. Mit der Zertifizierung als Ausbildungsstätte ist es nun möglich, künftige Spezialistinnen und Spezialisten praxisnah auf dem neuesten Stand der Medizin auszubilden.

 

Nach dem historischen Sturz des Assad-Regimes hat SPD-Bundestagsabgeordneter Markus Hümpfer zu einer offenen Bürgersprechstunde in den AWO-Clubraum Schweinfurt eingeladen. Ziel der Veranstaltung war es, die Sorgen und Hoffnungen der syrischen Gemeinschaft in der Region aufzugreifen und über die politischen Veränderungen sowie deren Auswirkungen auf das deutsche Asylrecht zu sprechen.


Im Raum Schweinfurt leben rund 2.000 Menschen mit syrischen Wurzeln, von denen etwa 1.000 bereits eingebürgert sind. Deutschlandweit zählt die syrische Gemeinschaft etwa eine Million Menschen. Viele von ihnen haben sich ein neues Leben aufgebaut, sind in essenziellen Berufen tätig, absolvieren eine Ausbildung oder studieren. Dennoch erleben sie Unsicherheit angesichts der politischen Forderungen nach Abschiebungen und der Aussetzung von Asylverfahren sowie Anträgen auf Familiennachzug.
„Im Mittelpunkt steht die Frage, wie Menschen, die unser Land bereichern, eine sichere Zukunft in Deutschland haben können“, betonte Markus Hümpfer. „Übereilte Abschiebeforderungen stürzen engagierte Menschen in Unsicherheit und sind nicht hinnehmbar.“ Er plädierte für eine individuelle Prüfung des Schutzbedarfs und sprach sich für vereinfachte Wege zur Niederlassungserlaubnis und Einbürgerung gut integrierter Menschen aus.


Die Teilnehmenden zeigten großes Interesse an der Möglichkeit, sich am Wiederaufbau Syriens zu beteiligen, ohne Deutschland verlassen zu müssen. Projekte, die deutsche und syrische Firmen gemeinsam umsetzen könnten, wurden ebenso diskutiert wie die Anerkennung und Nutzung des Potenzials gut ausgebildeter syrischer Fachkräfte. Hümpfer erklärte, dass derzeit über Regelungen diskutiert werde, die Reisen nach Syrien mit bestimmten Aufenthaltstiteln erleichtern könnten.
Gleichzeitig äußerten Teilnehmende ihre Hoffnung auf eine positive Entwicklung in Syrien. Die neue Regierung habe erste Reformen angestoßen, wie die Verbesserung der Situation der Kurden und die Förderung von Frauen in politischen Ämtern.


Die Veranstaltung verdeutlichte die Bedeutung des Dialogs zwischen Politik und betroffenen Menschen. MdB Markus Hümpfer versprach, die Anliegen der syrischen Gemeinschaft in die politische Debatte einzubringen und sich weiterhin für eine gerechte und humane Asylpolitik einzusetzen.

 

Im vorweihnachtlichen Ambiente des Schweinfurter Weihnachtsmarkts überreichten Markus Hümpfer, MdB, und Marietta Eder, Vorsitzende der SPD Schweinfurt-Stadt, eine Spende in Höhe von 250 Euro an den Verein "BARWA - Unterstützung für die Ukraine und ukrainische Menschen in Deutschland e.V.". Die Spendensumme wurde bei der Veranstaltung "Ukraine heute wie damals... Flucht und Heimat" Ende Oktober gesammelt.


Die Spende wird die humanitäre Arbeit des Vereins unterstützen, der sich sowohl für Geflüchtete in Deutschland als auch für die Menschen in der Ukraine einsetzt. Ein Schwerpunkt liegt dabei auf der Hilfe für Binnenvertriebene in der Stadt Charkiw, insbesondere für Familien mit Kindern.
Der Verein "BARWA" ist auch auf dem Schweinfurter Weihnachtsmarkt aktiv. Bis Weihnachten bieten die Mitglieder an ihrem Stand selbst gehäkelte und handgefertigte Produkte an. Der gesamte Erlös fließt in humanitäre Projekte wie medizinische Versorgung, Lebensmittelpakete und die Unterstützung von Geflüchteten.
"Diese Spende ist ein Zeichen der Solidarität und ein kleiner Beitrag, um den Menschen in einer so schwierigen Zeit Hoffnung zu geben", erklärte Markus Hümpfer bei der Übergabe.


Viktoriia Syrgi, Vorsitzende von "BARWA", bedankte sich herzlich bei den Spenderinnen und Spendern sowie bei allen Unterstützerinnen und Unterstützern der Veranstaltung: "Jede Unterstützung ist ein wertvoller Beitrag für unsere Arbeit. Wir sind dankbar für die Solidarität und die große Hilfsbereitschaft hier in Schweinfurt."
Bildunterschrift: Spendenübergabe durch v.l.n.r. Marietta Eder, Markus Hümpfer, MdB und Holger Schmitt an Viktoriia Syrgi vom Verein "BARWA" auf dem Schweinfurter Weihnachtsmarkt.

 

 

Würzburg CSU tarafından verilen yeni yıl resepsiyonuna yoğun katılım vardı. Son yıllarda siyasette yeni bir trend yakalayan CSU’ya, toplumun her kesiminden 700’den fazla önemli insanın katılması dikkat çekti.


Yeni yıl davetinin açılışında konuşan Würzburg Belediyesi CSU Grubu Başkanı Wolfgang Roth, “CSU, yeni yılda yeni bir başarıya imza atmak için kenetlenmiş durumdadır. Sürekli değişen gündem ve yenilikleri yakından takip etmeye mecbur olduğumuz bir dönemde partimize gösterilen ilgi, bizim başarıya koşmamızın önünü açıyor.” dedi.


Würzburg Belediye Başkan Yardımcısı Judith Roth-Jörg, "2025 yılına güçlü giren bir CSU, hem eyaletimizde hem de ülke genelinde etkili bir konuma gelecektir. Şehir idaresindeki CSU ağırlığı ise hiçbir zaman Würzburglular olarak kaybetmeyeceğimize inanıyorum. Bir anda karşımıza çıkan federal seçimlerdeki başarımızı hep birlikte ortaya koyacağız.” dedi.


6 Ocak'ta CSU Würzburg’un yeni yıl resepsiyonunda 700’den fazla misafiri ağırlaması, partide ciddi bir pozitif hareketlenme olduğunu da ortaya koydu. Partinin ağır toplarından CSU Genel Sekreter Yardımcısı Tanja Schorer-Dremel, yaptığı uzun konuşmada özetle yaklaşan federal seçimlerin son derece önemli olduğunu belirterek, "Partimiz her kanadıyla seçimlerde sadece başarıyı hedeflemelidir." şeklinde konuşması alkışlarla karşılık buldu. Yaklaşan federal seçimlere değinen CSU Genel Sekreter Yardımcısı Tanja Schorer-Dremel, "CSU’nun Würzburg’da başarı haberlerini bizlere yaşatacağından eminim.” dedi.


Würzburglu göçmenler ile şehrin yerli Almanları arasında 10 yıllık sosyal daire başkanlığı döneminde yüzlerce gönül köprüsü kurmayı başaran ve partinin federal seçimlerdeki güçlü adayı Dr. Hülya Düber, şehirdeki bütün sivil toplum yapılanmalarını tek tek selamlamasının ardından süredir sürdürdüğü sosyal daire başkanlığındaki görevindeki dönemde birbirinden önemli açıklamalarda bulundu.


Dr. Düber, devamla, “Almanya’nın genel politikası yerellerde şekillenir. Bizler, kendi bölgemizde güçlü olup fikir oluşturup siyasette etkili olduğumuzda Almanya’nın genel siyasetine yön veririz. Bu aynı yamanda kendimize güvenmektir. Ülkemizde son yıllarda, hatta en zor dönemlerden biri olan Covid-19 salgını sırasında dalga dalga gelen göçmen sorununu ile karşılaştık.  İmkanlarımız ölçüsünde bu zor döneme özgü politikalar geliştirmeyi başarararak mükemmel bir yönetim sergiledik. Muhtaç olan kimseyi aç ve açıkta bırakmadık. Ancak sistemimizin kötü niyetler tarafından kullanılmamasına dikkat ettik.” dedi.

Dr. Hülya Düber, federal seçimlerde destek istedi.

 

 

1 Ocak Çarşamba günü itibariyle yeni bir yıla girmenin ve üç ayların başlangıcını kutlamanın sevincini siz değerli hemşerilerimle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum. Yeni yıl, yeni umutlar ve yeni başlangıçlar demektir. Bu vesileyle, 2025 yılının başta ilçemize, ilimize ve ülkemize sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini temenni ederim.

Aynı zamanda, mübarek üç ayların başlamasıyla birlikte, manevi duygularımızın güçleneceği, birlik ve beraberliğimizin pekişeceği bir döneme giriyoruz. Bu kutsal günlerde, hoşgörü, sevgi ve yardımlaşmanın önemini bir kez daha hatırlayalım. Öncelikle böylesine mübarek ayların bizlere ve tüm Müslüman âlemine hayırlar getirmesini diliyorum.

Rahmet ve bereketin bol olduğu üç aylara kavuşmanın sevincini şimdiden yaşamaya başladık. Recep, Şaban ve Ramazan aylarını içerisine alan, bereket ve huzur dolu günlerin başlangıcı olan üç ayları idrak etmenin mutluluğunu yaşıyoruz. Bu aylar maneviyatın ve dini duyguların yoğunluk kazandığı, dayanışma, yardımlaşma, merhamet hislerimizin en üst noktaya ulaştığı, iyiliklerin ve güzelliklerin arttığı önemli ve özel zamanlardır. Ayrıca üç ayların içerisinde yer alan kandil geceleri, hatalarımızdan ders çıkarma, günahlarımızdan arınma fırsatı bulacağımız, birlik ve beraberliğimizi pekiştireceğimiz mübarek gecelerdir.

Bu vesileyle dünyanın değişik bölgelerinde Müslüman kardeşlerimize yapılan zulümlerin son bulmasını temenni eder, başta aziz Pozantılı hemşehrilerim olmak üzere ülkemiz ve tüm İslam dünyasının yeni yılını ve üç aylarını en içten dileklerimle kutlar, sağlık ve huzur dolu günler dilerim.

 

Berlin kolisyonundaki ortakların anlaşmazlıkları sonrasında alınan erken seçim kararları ile partiler, siyasetteki manevra alanlarını ortaya koyarken, CSU'nun güçlü adayı Dr. Hülya Düber, Berlin Gauzesine yaptığı açıklamada, "Göçmen kökenli kadınların siyasette öncü olmaları, onların daha iyi entegre olmalarının önünü açacaktır. Sayıları milyonları bulan göçmen kökenli kadınların siyasetteki etkisi çok önemlidir. Çünkü kadın belirleyici, kadın seçici ve kadın karar vericidir. Kadın siyaseti, aynı zamanda toplumun bilmediği sorun ve problemlerin de öne çıkmasına vesile olacaktır. Uzun yıllardır göçmen kadınlarla birlikte çalışıyorum ve onlarla sürekli olarak projeler yaptık. Her biri ayrı bir başarı göstererek yeni fikirler ortaya attılar. Buradan hareketle, özellikle sorunlarını çok yakından bildiğim göçmen kadınların, 22 Şubat 2025 günü yapılacak Federal Parlamento seçimlerinde desteklerini bekliyorum." şeklinde konuştu.

Bilindiği gibi, Dr. Hülya Düber yaklaşık 10 yıldan bu yana Würzburg Büyükşehir Belediyesi'nde Sosyal Daire Başkanı olarak, birbirinden ilginç çok sayıda projeyi başarıyla hayata geçirdi.

 

Yaklaşık her dört Alman’dan birinin göçmen kökenli olduğu, son yıllarda sıkça konuşulur hale geldi. Bu durum, Almanya siyasetinde yeni bir seçmen kitlesinin varlığının kabul edilmesini de beraberinde getirdi. Küçük marjinal partiler dışında, ana akım partiler olan CSU-CDU ve SPD, bu kitlelere ulaşmak için kapılarını sonuna kadar açmış durumdalar. Birçok göçmen kökenli ismin listelerde yer alması, hem yeni seçmenleri sandığa teşvik edecek hem de ülkedeki entegrasyon sürecini olumlu yönde etkileyecek.

18. Röttinger Kanapee Buluşması’nda “Herausforderung Migration” başlıklı toplantıya, Bavyera Eyalet Hükümeti Entegrasyon Sorumlusu Karl Straub ile partinin Würzburg Federal Meclis Milletvekili Adayı Dr. Hülya Düber konuşmacı olarak katıldılar. Paul Lehrrieder, Björn Jungbauer, Thomas Ebert ve Rosa Behon’un da şeref misafiri olarak bulunduğu toplantıda, katılımcıların heyecanı, CSU’nun etkili bir kampanya yürüteceğinin işaretini veriyordu.

 

Würzburg Belediyesi’ndeki görevine ve sosyal dairedeki çalışmalarıyla ilgili bilgi veren Dr. Hülya Düber, “Sosyal dairede 10 yıllık zaman su gibi aktı. Hem ülkemizin imkanları dahilinde insanların yaralarını sarmaya, hem de bunu suistimal etmek isteyenlere fırsat vermemeye çalıştık. Ağır COVID-19 sürecinde ekip arkadaşlarımla birlikte yoğun bir şekilde çalıştık. Almanya’nın mazlumlara kucak açacak imkanları olduğunu göstermemiz çok iyi oldu. Ancak bunun sürekli olamayacağını herkes biliyor. Sosyal devlet olmak önemlidir, ancak bunun da bir sınırı vardır,” dedi.

Würzburg Belediyesi Sosyal Daire Başkanı Hülya Düber, “Göçmen politikasının iyi yönetildiğinde Almanya için önemli faydalar sağlayacağını Würzburg örneğiyle herkese göstermiş olduk. Sorun göçmenlikte ya da krizlerde değil, krizlerin iyi yönetilmesindedir. Würzburg merkez metropolü başta olmak üzere sahip olduğumuz olumlu örnek ve tecrübeleri Berlin’de dile getirerek herkesin bunlardan faydalanmasını sağlamak için siyasette varız,” şeklinde konuştu.

Dr. Düber devamla, “Partimden bana teklif geldiğinde önce ailem ve partili arkadaşlarımla görüştüm. Çünkü bana teklif eden CSU örgütünü mahcup etmeyecek bir çalışma yapıp yapamayacağımı düşündüm. Bu ülkedeki imkanların daha da büyümesi ve Almanya’nın ciddi bir göçmen politikasına en tepeden, Federal Parlamento’dan katkı yapabilmek fırsatı önüme çıkınca ‘Ben varım’ dedim. Siyaset zor bir iştir, bunu biliyorum. Ancak ben zoru seven bir Bavyera kadını olarak sonuna kadar mücadele edeceğiz ve CSU’yu Bavyera’da hak ettiği oy oranına taşıyacağız,” dedi.

 

18. Röttinger Kanapee Buluşması’nın diğer konuşmacısı ve Bavyera’daki göçmen derneklerinde büyük bir sempati sahibi olan Bavyera Eyalet Hükümeti Entegrasyon Sorumlusu Karl Straub, konuşmasında eyaletteki göçmen kökenlilerin sayısının 3 milyondan fazla olduğunu belirtti. “Ancak bu insanların birçoğu o kadar entegre olmuş ki, birçoğunun göçmen kökenli olduğunu kendileri söylemezse bilmeniz mümkün değil,” diyen Straub, göçmenlerle olan sıcak ilişkilerini, “Her gittiğim göçmen derneğinde ‘Merhaba’ diyerek içeri girsem, ‘Ooo, merhaba Karl!’ derler,” sözleriyle dile getirdi.

Straub, Bavyera’nın zor zamanlarda ihtiyaç sahiplerine kucak açtığını ve bundan gurur duyduğunu belirterek, “Ancak kötü niyetlilerin sistemimizi kullanmasına izin vermeyeceğimiz de bilinmelidir. Bavyera Eyalet Hükümeti Entegrasyon Sorumlusu olarak hangi dernek beni davet ederse ulaşmaya çalışıyorum. Çünkü karşılaştığım istek ve aldığım her şikayet benim için yeni bir tecrübe ve hayatın gerçekleridir,” dedi.

 

Straub devamla, “Tarihi unutmamak gerek. Büyük Savaş’ın sonunda göçmenleri biz davet ettik. Ancak onlar, dört nesildir bizimle birlikte okul okudular, kariyer yaptılar ve ülkemizde yönetici oldular. Mesela Hülya gibi,” sözleriyle büyük alkış topladı.

Toplantıda konuşmacılara yöneltilen sorular ve verilen cevaplar, Karl Straub ve Dr. Hülya Düber’in performansının seçimlerde CSU’nun ciddi anlamda iddialı olacağını ve özellikle göçmen politikasında etkili bir kampanya yürütüleceğini ortaya koydu.

 

 

 

Bezirksliga Westfalen grubunda mücadele veren Türkspor Bielefeld’in yemeğine T.C. Münster Başkonsolosu Arif Hakan Yeter, eski başkanlar, futbolcular ve sponsorlar katıldı.

 

Bielefeld Türkspor “Café de Mola’da” akşam yemeği verdi. Yemeğe T.C. Münster Başkonsolosu Arif Hakan Yeter’de katılarak bir konuşma yaptı. Eski başkanlardan Abbas Gündoğdu, Kemalettin Attun’u temsilen Barış Altun, Ali Eser, Beysefa Ulutaşdemir ve Selim Baş’ın da hazır bulunduğu yemekli programda; antrenörler Aziz Akpınar ile Cengiz Külay da yer aldı.

 

BAŞKONSOLOSTAN 3 TAVSİYE

Sunuculuğunu stajyer Ceyda Yüzüak ve Melike Keskin’in yaptığı yemekte ilk konuşmayı T.C. Münster Başkonsolosu Arif Hakan Yeter yaptı. Davet için teşekkür eden Yeter, 49 sene önce kurulmuş takımınızı kutluyorum dedikten sonra 3 tavsiyede bulundu:
1) Her nerde olursanız olun, kimliğinizi korumak için mücadele verin.
2) En iyi beş arkadaşınızı sayın dendiğinde, o beş kişi arasında kitap yoksa gerçekten bir sıkıntı vardır.
Türkçe. Türkçe bizim kimliğimizin temel dayanağıdır. Anadolunun hangi yöresinden, hangi köşesinden hangi inancına mensup olursak olalım, bizi birleştiren ortak özellik Türkçe. Onu da ayrıca önemseyelim” dedi.

BIELEFELD’E ALKOLSÜZ SPOR KOMPLEKSİ

Daha sonra başkan Murat Karanfil açış konuşmasını yaptı. Konuşmasında Hicretspor ile ortaklaşa yaptırdıkları spor tesisine katkı sağlayan herkese teşekkür etti. Sahanın 1,5 milyon Avroya mal olduğunu açık-layan Karanfil, “Bir terslik olmazsa 2025 yaz aylarında inşaata başlanacak ve seri bir çalışma ile Bielefeld’de ilk defa alkolsüz bir futbol sahası yapılacak. Bu sahanın yapılabilmesi için destek olan bütün iş insanları taraftarlarımıza teşekkür ediyoruz. İyi ki, varsınız” diye konuştu.
Yemekte takımın muhasibi Ferhat Duman ve yönetim kurulu üyesi Hikmen Zak ile yemeğe katılan misafirlerde söz alarak kısa konuşma yaptılar.

 

Haber ve Fotograflar: Adnan Öztürk