Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Uzun yıllardır Avrupalı Türkler arasında bilimsel araştırma ve çalışmalarda bulunan KONAD Başkanı Sait Özcan, katıldığı Hanau Kitap Fuarı'nda vatandaşlarla buluşarak siyaset üstü mesajlar verdi. AYhaber'e açıklamalarda bulunan Sait Özcan, “Öncelikle Türk okuyucuların kitap fuarlarına olan ilgisinin daha da artmasını istiyorum. Binlerce saat harcanarak yazılan ve bizi konu alan eserlerin emeğine saygı için bu ilgiyi mutlaka göstermeliyiz. Verilen bunca emeğin karşısında Türk insanı, kendi değerleriyle buluşarak bilgi çağında yarını yakalamayı başarmalıdır” dedi.
Avrupalı Türklerin göç sosyolojisi üzerine çalışmalarından da bahseden Özcan, “64 yıllık Türk göçü hepimizin bildiği gibi artık kalıcıdır. Buradan devam edersek, değerlerimizi ve Türk imajını nerelere taşıyabildik, hangi konularda nasıl bir ilerleme kaydettik, bu konuları mutlaka dikkate alarak kendi yolumuzu çizmeye devam etmeliyiz. İkili ilişkilerde ciddi bir ilerleme kaydedildi ve Türkiye-Almanya arasında son derece ilginç bağlar kurulmasına rağmen, Avrupalı Türkler olarak nerelerde ve hangi başarıları yakaladığımızı kendimize sormalıyız” diye konuştu. Göç sosyolojisi yazarı Sait Özcan, “Bizi biz yapan değerlerden kesinlikle uzaklaşmamalıyız” şeklinde mesajlar verdi.
KONAD Başkanı Sait Özcan, siyaset üstü düşündüğünü belirterek Türklerin kolay kolay asimile olmayacağını vurguladı.
40 yıllık araştırmalarını 12 ayrı esere konu eden Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, “İki ülkenin ortak ilişkilerini özellikle Türk gençleri bilmelidir. Bu alanda derneklerimize büyük işler düşüyor.” şeklinde konuştu.
Fürth Diyanet İşleri Türk İslam Birliği salonunda konuşan Dr. Latif Çelik, iki milletin ortak tarihini 12. yüzyıldan 1960’lara kadar getirerek geniş bir ufuk turu çizdi. Türklerin hem Almanya hem de Anadolu topraklarında devasa bir tarih yazdığını belirten Dr. Latif Çelik, “Bir milletin tarihini bilerek yaşaması, hatta yaşadığı ülkedeki göç tarihini ve Türklerin Almanya ile yazdığı ortak tarihi bilmeyen bir Türk gençliğinin gelecek planlarında eksiklikler var demektir. Yedi yüz yıllık ortak geçmişte önemli tarih anekdotları bulunuyor ve bunların Almanya Türkleri tarafından iyi bilinmesi, aydınlanma adına önemli bir anlam içerdiğini bilmemiz gereklidir. Tarihi bilmek, nereden gelip nereye gideceğimizi bilmektir. Almanya’da tarih bilmek, geçmişi analiz edip geleceği bugünden anlamaktır. Tarih araştırmacılığımızın ana ekseni ise Almanya’da sayıları 800 bin civarındaki Hasanların, okul ve sıra arkadaşları olan Hanslara anlatacak bir hikayesi olmasını sağlamaktır.” şeklinde konuştu.
“Almanya’da Türk İzleri” adlı 100 ayrı slayttan oluşan 40 yıllık çalışmalarını anlatan Dr. Latif Çelik, özellikle İkinci Viyana Kuşatması sonrası Viyana’nın batısına ve Güney Almanya’ya getirilen Türk esirlerin akıbetleri ile ilgili önemli çalışmaları olduğunu belirterek, “Türklerin Almanya’daki varlığı tahmin edilen tarihlerin çok ötesindedir. Bunların bilinmesi insanlık tarihi adına önemlidir, ancak Türkler ve Almanlar adına çok daha önemlidir.” şeklinde konuştu.
Dr. Latif Çelik, özellikle Soldan Ailesi, Carl Osman ve Karl Aly üzerinde durarak, “Almanya içerisinde çok sayıda Türk asıllı insanın bulunduğunun bilinmesinde önemli faydalar var. Almanya’nın, Türkler ile kurulan asırlar öncesine giden ilişkilerinin, tarihinin tozlu sayfalarındaki izlerinin günümüze de yansıması ve Türklerin bu ülkeye sadece işçi göçü ile gelmediği, asırlar öncesine uzanan Türk-Alman dostluk izleri ve Almanya’daki varlığı bizlere ortak tarihe bakmamızı, öğrenmemizi ve araştırmamızı bekleyen bir kültürel sorumluluk yüklemektedir.” şeklinde yaptığı konuşma ve açıklamalar dinleyiciler tarafından uzun uzun alkışlandı.
Türkiye Cumhuriyeti Nürnberg Başkonsolosluğu Vatandaşlık ve Askerlik Bölümü uzmanlarından Adem Kuru ise yaptığı kısa konuşmada öncelikle sorulan sorulara cevaplar vererek bilgilendirmelerde bulundu.
Kuzey Bavyera'da çeşitli kurum ve kuruluşlarda yönetici olarak aktif bir şekilde sosyo-kültürel çalışmalara katılan Mühibe Gürdoğan, şunları ifade etti:
"İnsanımızla birlikte olmak, onların sevinçlerine ortak olmak ve yaşadıklarından öğrenmek mutlulukların en büyüğüdür. Bölgedeki her vatandaşımız, yaşlılarını ve büyüklerini bize emanet ederken o kadar mutlu ayrılıyorlar ki anlatamam."
Yaşlı ve kimsesiz vatandaşlarımızın hayata tutunmasına katkı sağlayan Hayat Bakımevleri Genel Müdürü Mühibe Güçlü ise şöyle konuştu:
"Bir gün hepimiz yaşlanacağız. Biz yaşlılarımızı yalnız bırakmazsak, çocuklarımız da bizi yalnız bırakmaz."
Fürth-Nürnberg bölgesinin tanınmış iş kadınlarından Mühibe Gürdoğan, zaman zaman bölgede yaşayan Türklere verdiği samimi mesajlarla, insanlarımızın hem moral değerlerini hem de geleceğe yönelik umutlarını artırıyor. Birlik Gazetesi’ne verdiği yeni demeçte Gürdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Bölgemizde hizmet ulaştırdığımız her insan bizim için ayrı bir mutluluk kaynağıdır ve onların gülen gözleri bizim için ayrı bir sevinç vesilesidir. Bizlerin yetişmesinde, yanımızda durarak bugünlere ulaşmamızda büyük emekleri olan anne ve babalarımızın ileriki yıllarında yalnız kalmamaları çok önemlidir. Öncelikle herkesin ilk olarak aile ortamında anne babasının bakımını üstlenmesi gerekir. Ancak sanayi toplumunda yaşlıların bakımı ve onlara güzel bir yaşam sunmak, göründüğü kadar kolay değildir.
Bu noktada, anne-baba ve büyüklerine bu imkanı sağlayamayan insanımıza çözümler sunuyor, onların yanında oluyoruz. Çağrıldığımız her derneğe gidiyor, böyle bir ihtiyaçla bizi arayan herkese cevap veriyoruz. Amacımız, insanlarımızın ömrünün son günlerinde yalnız kalmaması ve mümkün olduğunca mutlu olmasıdır."
Hayat Bakımevleri, Nürnberg ve Fürth'teki modern bakımevlerinde yaşlı vatandaşlarımızın bakımını özenle yerine getirmektedir.
Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Dr. Latif Çelik de zaman zaman Nürnberg ve Fürth Hayat Bakımevleri’ne davet edilerek, ilk nesil yaşlılara kitap okuyup onlarla keyifli vakit geçirmektedir.
Yaklaşık 40 yıldır Türk-Alman ilişkilerine kültür tarihi perspektifinden bakan Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, "Türk Kahvesinin Almanya Tarihi" konusundaki çalışmalarını paylaştı. Kahvenin Almanya'ya gelişi, ilk kahve denemeleri ve Alman toplumunun Türk kahvesine kültürel anlamda yaklaşımı üzerine ilginç bilgiler veren Dr. Çelik, Nürnberg’deki Hayat Bakımevi sakinleriyle keyifli bir ortamda buluştu.
Dr. Çelik konuşmasında şunları söyledi:
"Türk kahvesinin Almanya tarihine olan ilginizi çok iyi biliyorum. On yıllar boyunca yüzlerce değil, binlerce kahveyi en güzel ortamlarda, kalbinizi de katarak misafirlerinize sundunuz. Ancak şunu belirtmek isterim ki sizler Almanya'ya gelmeden önce, Türk kahvesi asırlar önce Almanya'ya ulaşmıştı. Kahvemizin Almanya tarihini sizinle paylaşmak için buradayım. Türkler her yerde öncelikle kültürleri, gelenek ve görenekleriyle var olmuştur. Türk kahvesinin heyecan verici Almanya yolculuğunun bilinmesinin önemli faydalar sağlayacağına inanıyorum. Sizinle bu bilgileri paylaşmak benim için de büyük bir mutluluk."
Dr. Çelik, Türk kahvesinin, özellikle Güney Almanya'ya, İkinci Viyana Kuşatması sonrası Avrupa içlerine getirilen Türk esirler aracılığıyla ulaştığını belirtti.
"Savaşların sonundaki barış, aynı zamanda bir kültürel değişimin başlangıcıdır. Bu açıdan, Türk kahvesinin kuşatma sonrası sayıları hiçbir zaman tam olarak bilinmeyen Türk esirler tarafından Almanların yaşadığı bölgelere getirildiği kesindir," diyerek tarihi süreci açıkladı.
Program sonunda Dr. Çelik, Hayat Bakımevi sakinlerinin sorularını yanıtladı. Bakımevleri sahibi Mühibe Gürdoğan Güçlü’ye ise “Türk Kahvesinin 300. Yıllık Almanya Yolculuğu” adlı kitabını hediye etti.
Almanya Türklerinin sosyo-kültürel yaşam süreci konusundaki çalışmalarıyla bilinen KONAD – Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezi, Türkiye’den gelen siyasetçilerin uğrak noktası haline geldi. Uzun bir süredir Türklerin Almanya’daki varlığı üzerine yaptığı araştırmaların sonuçlarını yayımlayan KONAD Genel Başkanı Sait Özcan, konuyla ilgili şu açıklamada bulundu:
“Siyasetçilerimizle yakın ilişki halinde olmamız bizim için önemlidir. Çünkü onların üzerinden verdiğimiz mesajların topluma bir siyasi faaliyet ve çözüm önerisi olarak yansıyacağının farkındayız. Bu açıdan, İYİ Parti Heyeti ile yaptığımız görüşmelerde Almanya Türkleri hakkındaki saha araştırmalarımızdan elde edilen bilgileri paylaştık. Türklerin önemli bir bölümünün Almanya’da seçmen olduğunu ve bu kesimin Türkiye siyasetinden beklentilerini kendilerine anlattık.”
İYİ Parti delegasyonu adına açıklamalarda bulunan İYİ Parti Almanya Dış Temsilciliği'nden Ekrem Taha Başbuğ ise şunları söyledi:
“İcra Kurulu olarak, Genel Merkezi Frankfurt-Offenbach am Main’da bulunan KONAD Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Merkezini ziyaret etmekten mutluluk duyuyoruz. On yıllar boyunca Avrupa Türklüğüne kültür dernekleri çatısı altında hizmet eden, Avrupa Türklüğünün sorunlarına kafa yoran, çözüm üreten, birçok makale yazan ve özellikle kaleme aldığı ‘Avrupalı Türkler’ kitabıyla kanaat önderliğini ortaya koyan, İYİ Parti ilk dönem Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi ve KONAD Başkanı Sayın Sait Özcan Bey’e göstermiş olduğu kadirşinaslık ve misafirperverlikten ötürü teşekkür ederiz.”
Bilindiği gibi, KONAD Başkanı Sait Özcan bir dönem “İYİ Parti GİK Üyesi” olarak siyaset yapmıştı.
Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerine organize bir şekilde silahlı saldırılar başlattıkları 21 Aralık 1963 Cumartesi ve Kanlı Noel, esasen Kıbrıs sorununun değil, Kıbrıs’taki katliamların başlangıcıdır.
1931 isyanını -daha geniş ele almak için- bir kenara bırakacak olursak, Kıbrıs sorununun başlangıcını Kition (Larnaka) Piskoposu Mihail Hristodulu Muskos’un III. Makarios adıyla 18 Ekim 1950 tarihinde Başpiskopos seçilmesi, Lefkoşa’daki Fenoromeno kilisesinde yaptığı dini yeminden sonra dini geleneklerin dışına çıkarak “Hayatımı Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanmasına, Enosis’e adıyorum” içerikli “Milli Yemin”i oluşturdu.
Bu “Milli Yemin” sonrasında adada, Kıbrıs Rumlarının ve Yunanistan hükümetinin adayı Yunanistan’a bağlamak için uluslararası kuralları hiçe sayarak gizlice yaptıkları hazırlıklar, toplantılar ve örgüt kurma çalışmaları başladı.
İlk adım 2 Temmuz 1952 tarihinde Atina’da Başpiskopos Makarios’un başkanlığında kurulan gizli “kurtuluş” komitesinin toplantısıydı. Toplantıya Georgios Grivas, Yorgos Stratos, Loizidis kardeşler, Kıbrıs asıllı General Papadopoullos, Albay Aleksopoullos, eski bir “X” (“Hi” okunur) örgütü üyesi, bir hukukçu ve Atina Üniversitesi’nden iki profesör katıldı. Kıbrıs Rum terör örgütü EOKA, bu saydıklarımın ikinci toplantısında resmen kuruldu.
“Aynı öz ve bölünmez Kutsal Üçlü (Baba, Oğul ve Kutsal Ruh, NK) adına yemin ederim ki, Kıbrıs’ın Yunanistan’la birleşmesi davası hakkında bildiğim her şeyi hayatımı feda etme pahasına ve en ağır işkenceler altında bile gizli tutacağım. Verilen emirlere körü körüne uyacağım.” içerikli EOKA yeminini ilk eden, din ile ulusu aynı sayan, ruhani görev üstlenmiş din adamı Başpiskopos III. Makarios oldu.
Karşısındaki insanları kucaklamak ve insanoğluna yaraşır bir yaşam sunmak yerine, bastırmak, sindirmek ve yok etmek için silahlı mücadeleyi benimseyen ve çözümü “Terör Örgütü” kurmakta bulan din adamı III. Makarios, Kıbrıs’ta yaşanan felaketlerin, Kıbrıs Türklerine uygulanan soykırımın başını çeken ve körükleyen bir lider olarak tarihe geçti.
Ruhani lider olarak değil, EOKA’ya verdiği destekle Kıbrıs Türklerine karşı yürüttüğü sınırsız düşmanlıkla anılan Makarios 1974 yılında kazdığı kuyuya düştü. Elbette ki masum Türklerin ölüm emrini verirken “Yunanistan’ın Askeri rejimi Kıbrıs’ın bağımsızlığını ihlal etmiştir. Yunan Cuntası Kıbrıs halkının demokratik haklarına zerre kadar saygı göstermeden, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve egemenliğine zerre kadar saygı göstermeden diktatörlüğünü Kıbrıs topraklarına yaymıştır.’ içerikli bir konuşma yapacağını bilemezdi.
Makarios, Yunanistan’ın kendisini devirmek için -uluslararası kuralları aykırı olarak- Kıbrıs’ta darbe organize etmesini, Kıbrıs adasından kaçmak zorunda kalmasını, 19 Temmuz günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde anavatan diye tanımladığı Yunanistan’ı Kıbrıs adasını işgal etmekle suçlamasını, 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye’nin müdahalesi ile Kıbrıs Türklerinin kurtuluşunu ve 12 Şubat 1977’de -BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim’in huzurunda- Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş ile yaptığı 4 maddelik 1. Doruk Anlaşmasında, Kıbrıs Türklerinin ortağı olacağı Federal bir devletin kurulmasını kabul etmesini hiç unutamadı.
Katlettirdiği masum insanların ahı, 1977 yılında Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf Denktaş ile imzaladığı 1. Doruk Anlaşmasındaki Kıbrıs Türklerinin kurulmasını kabul ettiği Federal Devlette ortak olması nedeniyle, Başpiskopos seçilirken ettiği “Milli Yemini”ni gerçekleştirememiş olmasından dolayı 3 Ağustos 1977 günü kahrından hayata veda etmesiyle tutmuş oldu.
Evet, Türk tarafı her zaman uzlaşma isteyen taraf olurken, Rumlar Megali İdea ısrarları yüzünden Türk tarafının kabul ettiği hiçbir anlaşma hayata geçirilemedi. Adanın yönetiminin kendilerinde olması ve Kıbrıs Türklerinin azınlık olacağı bir yönetim harici hiçbir çözümü kabul etmediler. Biz de şükür ki egemen devletimizi kurduk. Huzurla yaşıyoruz. Bu huzurdan rahatsız olan ve “federasyon” maskesi altında Rumların egemenliğinde üniter bir devlet kurulması için kendilerini parayanlara şunları hatırlatalım;
1955’de başlayıp, 21 Aralık 1963 sonrası soykırıma dönüşen katliamları unutmadığımız gibi, bu devletin ne bedellerle kurulduğunu, ne badireler atlattığımızı, küvette şehit verdiğimiz yavrularımızı, analarımızı, vatanını milletini korumak için bedenini siper eden üniversite öğrencilerimizi, tarlasında, yolunda giderken katledilen vatandaşlarımızı, İlhanları, Taşkent’i, Muratağa’yı, Atlılar’ı, Sandallar’ı, Yağmuralan’ı, kayıp otobüslerimizi, bizleri korumak için anavatan Türkiye’den gelerek bize bu vatanı hediye eden kahraman şehitlerimizi de unutmadık.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
BERLİN (AA) – Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Robert Habeck, İsrailli politikacıların Gazze’yi gasbetme planlarına tepki gösterdi.
23 Şubat 2025'te yapılması planlanan erken genel seçimde Yeşillerin başbakan adayı da olan Almanya Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi ve İklimi Koruma Bakanı Habeck, Funke Medya Grubuna bağlı gazetecilere yaptığı açıklamada, İsrailli politikacıların Gazze'nin işgal ve iskan edilmesine odaklandığını söyledi.
Habeck, Gazze'nin işgal ve iskanının, sürdürülebilir güvenliğe ve kalıcı barışın sağlanmasına yönelik tüm çabalara zarar vereceğini ifade etti.
"Böyle bir plan olmamalı. İsrail hükümeti bu konuda açık olmalı" diyen Habeck, İsrail’in güvenliğinin Almanya’nın devlet meselesi olduğunu ve İsrail’in kendisini savunabilmesi gerektiğini ancak “terörizmle mücadele ile Gazze'yi iskan etme arasında fark olduğunu” vurguladı.
Habeck, “Bu durum iki devletli çözüm hedefini yok ediyor. Bu, İsrail'in uzun vadeli güvenlik çıkarlarına uygun değildir.” değerlendirmesinde bulundu.
BERLİN (AA) - Almanya’da Magdeburg kentinde Noel pazarına araçla yapılan saldırının şüphelisi hakkında Federal Göç ve Mülteciler Dairesi'ne (BAMF) geçen yıl ihbarda bulunulduğu bildirildi.
BAMF'nin X hesabından yapılan açıklamada, "Geçen yılın yaz mevsiminin sonlarında dairemiz, sosyal medya kanalları aracılığıyla Magdeburg'daki saldırının sorumlusu olduğundan şüphelenilen kişi hakkında bir ihbar aldı. Pek çok ipucu gibi bu da ciddiye alındı." ifadelerine yer verildi.
BAMF'nin doğrudan bir soruşturma makamı olmadığı belirtilen açıklamada, bilgi veren kişinin doğrudan sorumlu makamlara yönlendirildiği aktarıldı.
Açıklamada, bunun dışında bireysel durumlar hakkında yorum yapılamayacağının anlayışla karşılanması istendi.
10 yıldır Federal Kriminal Dairesi (BKA) Başkanlığı yapan Holger Münch ise ZDF televizyonuna yaptığı açıklamada, BKA'nın Kasım 2023'te Suudi Arabistan vatandaşı bir erkek hakkında ihbar aldığını doğruladı.
Münch, ihbar sonrası bir soruşturma başlatıldığına dikkati çekerek, "Bunun üzerine Saksonya-Anhalt polisi de gerekli soruşturma tedbirlerini aldı. (Hakkında ihbarda bulunulan Suudi Arabistanlı kişinin) Ayrıca kamu görevlileriyle çeşitli temasları, onlara hakaretleri ve bazen de tehditleri vardı. Ancak şiddet suçlarıyla tanınmıyordu." ifadelerini kullandı.
Suudi Arabistan vatandaşı Talib al-Abdulmohsen’in Magdeburg'daki Noel pazarına düzenlediği saldırıda aralarında 9 yaşındaki çocuğun da bulunduğu 5 kişi hayatını kaybetmiş ve 200'den fazla kişi yaralanmıştı.
Türk-Alman ilişkilerinin son dönemine dair ilginç bilgilerin yer aldığı "Avrupalı Türkler" adlı eser, KONAD Başkanı Sait Özcan tarafından Avrupa Türk iş dünyasının önde gelen isimlerinden Osman Çat’a hediye edildi.
KONAD Genel Merkezi’ne çeşitli sosyo-kültürel konuları görüşmek için gelen Osman Çat’a kitabın içeriği hakkında bilgi veren Sait Özcan, şu ifadeleri kullandı:
"Bu eser sadece yazarının emeği değil, aynı zamanda artık hayatta olmayan çok sayıda insanımızın da katkılarıyla ortaya çıkmıştır. Onların hatırasını yaşatmak adına her biri bir aile albümünden alınan çok sayıda fotoğraf ve birebir görüşerek kaleme aldığımız anılar bu eserde yer almıştır. Dolayısıyla bu eser, Türk iş dünyasının birlikteliği adına önemli çabaları olan kıymetli insanlarımıza adanmıştır. Sayın Osman Çat’a bu kitabı saygıyla takdim ediyorum."
İşadamı Osman Çat ise, "Kitabı bizzat yazarın elinden aldığım için büyük bir mutlulukla okuyacağım. Sayın KONAD Başkanı Sait Özcan’a çok teşekkür ediyorum," dedi.
Türklerin Almanya tarihine dair en detaylı çalışmalardan biri olan "60. Yılında Almanya Türkleri" adlı eser, İstanbul’daki tarih ve edebiyat camiasında geniş yankı uyandırdı. Geçtiğimiz hafta İstanbul Çemberlitaş’taki Türk Ocağı binasında yapılan etkinlikte, çok sayıda Türk entelektüeli bir araya geldi. Etkinliğin ana konusu ise "Geçmişten Geleceğe Türk-Alman İlişkileri" idi.
Almanya IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, "Kültür Tarihi Perspektifinden Almanya" başlıklı bir sunum yaparak katılımcıların sorularını yanıtladı. Sunumun ardından, Abdullah Alay’a kitabını takdim eden Dr. Latif Çelik şunları söyledi:
"Sayın Abdullah Alay ve onun kuşağındaki isimler, Türkiye’nin Soğuk Savaş yıllarının kültürel hafızasıdır. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde emperyalist odaklara teslim olmadıysa bu, Abdullah Alay ve arkadaşlarının çabaları sayesindedir. Yıllar sonra kendisini yeniden görmekten büyük mutluluk duyuyorum. Kendisine bu eserimi takdim etmekten onur duyuyorum."
Abdullah Alay ise kısa konuşmasında, "Bir milletin kalem tutan elleri çoğaldıkça, muasır medeniyet yarışında hep en önde olmaya devam eder. Dr. Latif Çelik’in gayretlerini yakından tanıyan biri olarak, bizim nesil bu ülkeyi karşılıksız sevdi. Her şey vatan için dedik, hiçbir menfaat gözetmeden çalıştık. Çünkü bu millet her türlü değeri hak ediyor," dedi.