Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Dünyada 2022'de elektronik atıkların (e-atık), 2010'a kıyasla yüzde 82 artışla 62 milyon tona ulaştığı, bunun 1,55 milyon 40 tonluk kamyonu doldurduğu bildirildi.

Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) tarafından "4. Küresel E-Atık İzleme (GEM)" raporu yayımlandı.

Raporda, dünyada e-atıkların, belgelenen e-atık geri dönüşümünden 5 kat daha hızlı arttığı kaydedildi.

 

Bilgisayar, cep telefonu ve televizyon gibi e-atıkların 2022’de 2010 yılına göre yüzde 82 artışla 62 milyon tona ulaştığı vurgulanan raporda, bunun da 1,55 milyon 40 tonluk kamyonu doldurduğu belirtildi.

E-atıkların 2030'e kadar üçte bir oranında artmasının beklendiği ifade edilen raporda, "Dünya genelinde yıllık e-atıklar 2,6 milyon ton artarak 2030'da 82 milyon tona ulaşma yolunda ilerliyor. Bu, 2022 rakamına göre yüzde 33'lük bir artışa denk geliyor." denildi.

BM'nin raporunda elektronik atıkların, elektrik fişi veya pil içeren tüm atılmış eşyalardan oluştuğu aktarılarak, bunların zehirli katkı maddeleri ve cıva gibi tehlikeli maddeler içerebileceği, çevre ve sağlık açısından riskli olduğu belirtildi.

Raporda, dünya çapında e-atıklardaki artışa kıyasla, geri dönüşüm çabalarındaki farkın açılması nedeniyle 2022'de yüzde 22,3 olan belgelenmiş toplama ve geri dönüşüm oranının 2030’e kadar yüzde 20'ye düşeceği öngörüldü.

 

BM'nin raporuna göre, ülkelerin e-atık toplama ve geri dönüşüm oranlarını 2030’e kadar yüzde 60'a çıkarabilmeleri halinde, insan sağlığı risklerinin en aza indirilmesi de dahil olmak üzere elde edilecek faydaların maliyetleri 38 milyar dolarının üzerinde olacak.

UNITAR Sürdürülebilir Döngüler Programı Kıdemli Uzmanı Kees Balde, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Elektronik ürünlerin tamiri genellikle kolay değildir. Kolayca atık haline geliyorlar ve dolayısıyla küresel e-atıklar artıyor. Bu e-atıkların büyük çoğunluğu iyi yönetilmiyor." ifadesini kullandı.

Söz konusu raporun altyapıya daha fazla yatırım yapılması, elektronik eşyaların onarımı ve yeniden kullanımın daha fazla teşvik edilmesi, kapasite oluşturulması ve yasa dışı e-atık sevkiyatlarının durdurulmasına yönelik tedbirler alınması için "acil" bir çağrı niteliğinde olduğunu vurgulayan Balde, "Bu yatırım kendini fazlasıyla amorti edecektir." değerlendirmesini yaptı.

 

BERLİN (AA) - WEFA Uluslararası İnsani Yardım Organizasyonu, Berlin'deki Türk toplumu temsilcilerine iftar verdi.

İftara AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya, Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Başkonsolos İlker Okan Şanlı ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun temsilcisi katıldı.

Zafer Sırakaya, iftarda yaptığı konuşmada, dünyanın çok daha zor bir sürece girdiği dönemde olduğunu belirterek, Orta Doğu'da da ilkenin olmadığı, insafların ve vicdanların köreldiği bir süreçte olunduğunu ifade etti.

Gazze'de vicdanların köreldiğinin görüldüğüne işaret eden Sırakaya, "Yetimlerin, öksüzlerin çığlıklarının artık herkesi rahatsız etmesi gereken, özellikle de batı toplumunu rahatsız etmesi gereken bir süreçte her birimiz bir imtihan içerisinde olduğumuzun bilinci içerisinde olmalıyız." dedi.

Gazze'deki zulmün en kısa zaman içerisinde son bulmasını temenni eden Sırakaya, şöyle konuştu:

"İnşallah bu zulmün son bulabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti ve kıymetli Cumhurbaşkanı tüm diplomatik ortamlarda zaten gerekli çalışmalarını yürütüyor. Bir an önce ateşkesin sağlanması, ardından ateşkesle birlikte barış anlaşmalarının temininin yapılabilmesi için 1967 sınırları içerisinde bağımsız egemen ve coğrafi bütünlüğü sağlanmış olan bir Filistin'in kurulmasını da temenni ettiğimizi ve bunun gerekli olduğunu da her ortamda ifade ediyoruz."

WEFA Genel Başkanı Musab Aydın da uzak coğrafyalardaki 40'a yakın ülkede iftar sofraları kurarken, Avrupa'da da iyiliği yayma adına iftar sofralarında bir araya geldiklerini belirtti.

WEFA'nın bugüne kadar 70 ülkede çalışma yaptığını anımsatan Aydın, "Ramazanın ilk gününden bugüne kadar 10 binden fazla kişiye iftar yemeği verdik. Gözlemcilerimiz ülkelerde çalışmalara devam ediyorlar. Zekat, fitre, kumanya dağıtımlarımız devam ediyor. Türkiye'deki insani yardım faaliyetlerimizi, yaptığımız protokol çerçevesinde AFAD, Kızılay ve Diyanet Vakfı ile gerçekleştiriyoruz." ifadelerini kullandı.

WEFA olarak, 24 farklı ülkedeki 5 bin 600'den fazla yetim çocuğa sponsor aile sistemi ile aylık düzenli yardımlarda bulunduklarını vurgulayan Aydın, "Asya ve Afrika'da yetimhane, yetim okulu, sağlık ocağı gibi 83 kalıcı eserimiz bulunuyor. 5 binden fazla su kuyusu açtık, 20 binden fazla katarakt ameliyatları gerçekleştirdik." şeklinde konuştu.

İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün: "Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı haline gelmiştir"
 

KÖLN (AA) - İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün, "Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı haline gelmiştir." dedi.

Almanya'nın Köln kentindeki IGMG Genel Merkezi'nde düzenlenen iftara sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.

Burada konuşan Ergün, Yemen, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan gibi birçok bölgedeki insanlık dramlarına dikkati çekerek, dünyanın hangi bölgesine bakılırsa bakılsın insanlık için utanç verici manzaralar ile karşı karşıya kalındığını söyledi.

Ergün, "Büyük bir üzüntüyle ifade edeyim ki, kalplerin dirildiği, maneviyatın toplumsal olarak yaşandığı bu ayı, dünya genelinde devam eden savaşlar ve zulümler münasebetiyle bu yıl maalesef mahzun ve buruk karşılamak zorunda kaldık." ifadelerini kullandı.

"Özellikle Gazze’de yaşananlar bizleri derinden üzmüştür." diyen Ergün, şunları kaydetti:

"Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı hâline gelmiştir. Masum insanların haykırışları dünya genelinde yankılanmış, her taraftan ateşkes çağrıları yapılmasına rağmen bir sonuç alınamamıştır. Huzurun ve barışın diyarı olan, Allah’ın yeryüzünde mübarek kıldığı mekânı kalbinde bulunduran Filistin, maalesef acının ve gözyaşının diyarı haline gelmiştir.

Mabetlere, hastanelere saldıranların karşısında durmak, masum sivillere yönelik saldırılara karşı çıkmak ahlakın temel gereğidir. Bir halkın çocukları açlıktan ölüyorsa, artık bir savaş değil, zulüm söz konusudur. Vicdan ve merhamet sahibi hiçbir insan bu duruma seyirci kalamaz."

Gerek Ukrayna gerekse dünyanın farklı coğrafyalarında masum sivillerin ölmesine karşı çıktıklarını belirten Ergün, "İster Hristiyan olsun, ister Yahudi olsun, ister dinsiz olsun, fark etmez. Müslümanlar olarak mazlumun yanında yer almalı, zalime dur demeli ve mazlumun elinden tutmalıyız. Zalime karşı durmak, mazlumun yanında olmak, hak ve adaletin etkin olması için takatimizin sonuna kadar mücadele etmek bizlere yakışan davranışlardır. Bu aynı zamanda nebevi bir duruştur." dedi.

Ergün, "Özellikle 7 Ekim sonrası Orta Doğu’daki olayların ardından, yaşadığımız ülkelerde basın ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların kısıtlandığını, insan haklarının farklı kıstaslarla ölçüldüğünü görüyoruz. Birçok İslam ve Avrupa ülkesi dahil çok sayıda ülke insan haklarını dürüstçe savunma konusunda maalesef sınıfta kaldı. Bu sadece biz Müslümanlara değil tüm toplumlara endişe vermesi gereken bir durumdur." ifadelerini kullandı.

Avrupa’da yaşayan Müslümanlara, camilere ve eğitim merkezlerine yönelik ırkçı saldırılar ve nefret söylemlerinin her geçen gün arttığını kaydeden Ergün, "Bu saldırılarda kamuoyunda Müslümanlarla ilgili kullanılan dil ve söylemlerin etkili olduğu aşikardır. Camilerimize tehdit mektupları, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik çirkin saldırılar gibi açık provokasyonları neredeyse her gün duymakta ve şahit olmaktayız. Az önce bahsettiğimiz nebevi duruşu korumalı, sadece Müslümanlar olarak değil tüm toplum olarak bu provokasyonlara mahal vermeden insanlara iyiliği, doğruluğu aktarmanın yollarını bulmalıyız." şeklinde konuştu.

 

 

 

Am 13. März hat das Europäische Parlament das KI-Gesetz angenommen. Dazu erklärt Holger Schwannecke, Generalsekretär des Zentralverbandes des Deutschen Handwerks (ZDH):

"Es ist gut, dass mit dem KI-Gesetz erste Schritte hin zu einer größeren Rechtssicherheit gegangen werden. Besonders positiv für Handwerksbetriebe ist, dass im nun angenommenen KI-Gesetz für niedrigschwellige Anwendungen keine oder nur geringe Transparenzverpflichtungen eingeführt worden sind. Positiv ist zudem, dass sich Handwerksbetriebe auf das CE-Zeichen bei Hochrisiko-KI-Technologien verlassen werden können. Diese Kennzeichnung belegt, dass ein Produkt vom Hersteller geprüft wurde, und dass es alle EU-weiten Anforderungen an Sicherheit, Gesundheitsschutz und Umweltschutz erfüllt. Die Anforderungen im KI-Gesetz richten sich in erster Linie an die Entwickler von KI-Technologien.

Viele Detailfragen sind jedoch auch im nun verabschiedeten KI-Gesetz noch nicht ausreichend geklärt, wie etwa die Frage, inwieweit eine Anpassung der KI-Modelle eine sogenannte wesentliche Änderung darstellt und damit zu höheren Auflagen führen könnte. Hier muss die EU-Kommission mit Leitlinien nachhelfen, denn fehlende Rechtssicherheit hemmt die Entwicklung von europäischen KI-Lösungen und verhindert, dass diese in Handwerksbetrieben noch umfangreicher eingesetzt werden können.

Schon heute nutzen viele Handwerksbetriebe Künstliche Intelligenz, kaufen externe KI-Systeme ein und verwenden diese für unterschiedliche Anwendungen im Betrieb, beispielsweise für Stellenausschreibungen, die Lageroptimierung und Kundenkommunikation."

Zum Beschluss über das Berufsbildungsvalidierungs- und -digitalisierungsgesetz (BVaDiG) im Bundeskabinett am 7. Februar erklärt ZDH-Generalsekretär Holger Schwannecke:

"Es ist grundsätzlich positiv, dass für die Validierung von im Arbeitsleben erworbenen Berufskompetenzen nun eine gesetzliche Regelung auf den Weg gebracht wird, und dass damit Menschen mit einschlägiger Berufserfahrung, aber ohne Berufsabschluss in ihrem jeweiligen Tätigkeitsfeld einen Anspruch erhalten auf ein rechtlich geregeltes Zertifizierungsverfahren zur Sichtbarmachung ihrer beruflich erworbenen Kompetenzen. Diese berufs- und praxiserfahrenen Menschen stellen eine durchaus bedeutsame Zielgruppe für die Fachkräftesicherung von Handwerksbetrieben dar. Die gesetzlich geregelte Validierung bietet die Chance, Handwerksbetriebe darin zu unterstützen, Fachkräfte aus dieser Zielgruppe zu gewinnen.

Damit die Handwerksbetriebe dieses Validierungsverfahren jedoch akzeptieren, wird es entscheidend darauf ankommen, dass es nicht zu Lasten der betrieblichen Ausbildung geht. Im weiteren Gesetzgebungsverfahren muss daher aus Sicht des Handwerks noch klarer gefasst werden, dass die Validierung und Zertifizierung non-formaler und im Berufsleben informell erworbener Kompetenzen keine Alternative zur dualen Ausbildung für junge Menschen werden darf. Es braucht im Gesetz eine bessere Abgrenzung zur dualen Ausbildung. Das kann aus Handwerkssicht erreicht werden, indem die Voraussetzungen für den Rechtsanspruch auf das Validierungsverfahren höher angesetzt werden: Als geeignet erscheint es, ein Mindestalter für die Validierungskandidaten festzulegen oder die im Gesetz geforderten Berufserfahrungszeiten zu verlängern.

Die Berufsschulnote auf jedem Gesellenprüfungszeugnis auszuweisen, ist dagegen überflüssig und schafft neuen bürokratischen Aufwand zu Lasten der Handwerksorganisation. Die Tatsache, dass nur ein Bruchteil aller Auszubildenden die bereits heute bestehende Möglichkeit nutzt, die Schulnote auf dem Berufsabschlusszeugnis sichtbar zu machen, spricht eindeutig dagegen, eine neue Ausweisungsverpflichtung für die Prüfungsausschüsse zu schaffen."

Hintergrundinformationen

Handwerkskammern haben in den vom Bundesministerium für Bildung und Forschung (BMBF) geförderten Pilotprojekten Valikom und Valikom Transfer seit 2007 die Validierung von Berufskompetenzen erprobt. Die Verfahren sind in der Praxis umsetzbar und erzeugen positive Effekte - sowohl für die Teilnehmerinnen und Teilnehmer als auch für Unternehmen, die Beschäftigte persönlich fördern und weiterentwickeln wollen. Das zeigt auch die wissenschaftlichen Projektbegleitung des Forschungsinstituts für Berufsbildung im Handwerk: Gliederung (validierungsverfahren.de)

Die Bedeutung des Azubi- und Jugendwohnens für das Handwerk und der Weiterentwicklungsbedarf der Förderangebote waren Schwerpunkt der Frühjahrssitzung des Arbeitskreises "Kolping und Handwerk" am 19.03.2024 im Kolping Jugendwohnen Prenzlauer Berg in Berlin

 

Die Bedeutung des Azubi- und Jugendwohnens für das Handwerk und der Weiterentwicklungsbedarf der Förderangebote waren Schwerpunkt der Frühjahrssitzung des Arbeitskreises "Kolping und Handwerk" am Dienstag im Kolping Jugendwohnen Prenzlauer Berg in Berlin.

Ursula Groden-Kranich, Vorsitzende des Kolpingwerkes Deutschland, und Jörg Dittrich, Präsident des Zentralverbandes des Deutschen Handwerks (ZDH), betonten, dass durch eine Stärkung des Azubi- und Jugendwohnens unmittelbar ein Beitrag zur Fachkräftesicherung geleistet werden könne und damit auch die Zukunftsperspektive von jungen Menschen gestärkt werde.

"Liegt die potenzielle Berufsschule, die überbetriebliche Unterweisung oder das Elternhaus nicht im selben Ort, sondern räumlich weiter entfernt, sind Jugendliche auf ein passendes Azubi-Wohnangebot angewiesen. Hilfreich und für Jugendliche, die erstmals weiter entfernt vom Elternhaus leben, besonders wertvoll ist das Vorhandensein einer sozialpädagogischen Begleitung. Im Zusammenhang mit der Fachkräftesicherung sind derartige Wohnangebote ein wichtiger Beitrag. Es muss weiterentwickelt und gefördert werden.", so ZDH-Präsident Dittrich.

Das Projekt "Junges Wohnen" vom Bundesministerium für Wohnen, Stadtentwicklung und Bauwesen ist laut Kolpingwerk und Handwerk hier ein ganz wesentlicher Baustein, damit sich junge Menschen für eine berufliche Bildung entscheiden können. Als positiv bewerten es Kolpingwerk und Handwerk, dass in der Bund-Länder-Verwaltungsvereinbarung "Junges Wohnen" Auszubildende berücksichtigt werden. Allerdings sehen die Vertreterinnen und Vertreter von Kolpingwerk und Handwerk noch dringenden Weiterentwicklungsbedarf bei der Umsetzung des Programms durch die Länder.

"Zum einen halten wir es für zwingend notwendig, dass auch temporäre Wohnangebote gefördert werden, damit adäquater Wohnraum während des Besuchs der länderübergreifenden Berufsschule und der überbetrieblichen Unterweisung bereitsteht. Zum anderen muss das Programm zielgerichteter an das Angebot des Azubi- und Jugendwohnens angepasst werden, um die gewachsene Struktur und das ausdifferenzierte Angebot der Einrichtungen besser berücksichtigen zu können", betonte die Vorsitzende des Kolpingwerkes Ursula Groden-Kranich.

Aus Sicht von Kolpingwerk und Handwerk sind Wohnraumangebote für Auszubildende ein wichtiger Baustein der Ausbildungsförderung und werden perspektivisch sogar noch deutlich an Bedeutung gewinnen. Gibt es bezahlbaren Wohnraum für Auszubildende, dann wird dies mehr Jugendliche dazu motivieren können, sich auch für eine Ausbildung jenseits der Heimatregion zu entscheiden und diese dort aufzunehmen. Ausreichende Wohnraumangebote tragen insofern dazu bei, die regionalen Passungsprobleme auf dem Ausbildungsmarkt zu lösen und vakante Ausbildungsplätze zu besetzen.

Als wichtig erachten Kolpingwerk und Handwerk zudem, dass es ein bedarfsgerechtes Angebot an sozialpädagogischer Begleitung im Rahmen des Azubi- und Jugendwohnens gibt und junge Menschen in dieser besonderen Lebensphase, in der sie ins Berufsleben eintreten und das Elternhaus verlassen, unterstützt werden können. Insbesondere in den Bereichen psychische Gesundheit und Sprachkompetenz steige der sozialpädagogische Begleitungsbedarf deutlich an, beispielsweise auch beim Umgang mit Medien. Das sozialpädagogische Angebot in den Einrichtungen unterstütze dabei nicht nur individuell die jungen Menschen, sondern entlaste Berufsschulen und Ausbildungsbetriebe, die im Arbeitsalltag kaum Raum und Zeit für diese Belange der Auszubildenden fänden.

"Die Bundesmittel für die erforderliche Netzwerkarbeit sowie zur konzeptionellen Weiterentwicklung des sozialpädagogisch begleiteten Jugendwohnens sind jedoch jetzt schon knapp und bedürfen in den kommenden Jahren eher einer Aufstockung als Kürzungen im Rahmen von Haushaltsplanungen", betont die Kolpingwerksvorsitzende.

Der Arbeitskreis "Kolping und Handwerk" existiert seit 2018 und greift regelmäßig gemeinsame Themen im Handwerk auf.

"Şahadetinin sene-i devriyesinde cennet mekan Muhsin Başkanımızı ve beraberinde rahmet-i Rahman'a kavuşmuş dava arkadaşlarımızı, saygı, özlem ve rahmetle anıyorum. Ruhları şad mekanları cennet olsun. 
 
Geciken adalet adalet değildir
 
Yıllar gecmesine rağmen olumlu bir sonuc alınamamış olması bizleri üzmüştür. “Kurt bulanık havayı sever“ Yıllar önce Cumhurbaşkanımız Turgut Özal,Org Eşref Bitlis,Binbaşı Cem Ersever ve Muhsin Başkanımız ın  şehadetleri bir an önce acıklanmalı.12 Eylül 1980  tarihden bu güne yarım asıra yaklaştık.  O gün bulandırılan hava bu günlerde aydınlandı. İhtilalleri araştırma komusyonu üyesi eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar acıklamasında; 
o gün sağcımızı da solcumuzuda vuran aynı el,aynı silah”demişdi .Yine  12 Eylül kahramanı Cumhurbaşkanı olan Kenan Evren, „Biz  zamanın olgunlaşmasını bekledik.”Daha sonraki konuşmasında “Bir sağdan bir soldan astık” demişdi. Arkadaşlar  dünyada bizden başka kendi değerlerine düşman başka  ikinci bir millet gösteremezsiniz. Gelecekte  bu oynan oyunlar  gün gibi acığa çıkacak bunu  ülkücü düşünürlerimiz, yani bizler  bulacağız.
 
Türk Kültür Merkezi başkanlığım döneminde düzenlediğim “Gönüllerin başkanı” panelinin konuşmacısı Abdülcelil Akyüz’de yaptığı konuşda,” Akabinde sizin sucunuz  yokmuş bir gün dahi ceza  almadan  salındı. Bu halde ne kaderine ne milletine  nede Devletine  küsen Muhsin başkan ,“Kahrında hoş Lütfunda hoş ya Rabb “ teslimiyetindeki Alperen Başkan,“ Bir saniyesine hakim olamadığımız  bir hayat ,için bu kadar fırıldak olmanıza gerek yok„diyen Akyüz , Yine Muhsin başkan;“Ben hayatımda hep düz yaşadım size de düz yaşamayı tasviye ederim“Bizde ülkücüler olarak bu istikametde olacağız.“dedi.
 Panelist yazar Hidayet Kayaalp de , "Gönüllerin Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nu anlattı,“ Şehit liderimiz ‘Muhsin Başkanımız’, bizim özümüzdü prensipli ve ilkeli siyasetiyle milletimizin ‘gönül tahtına’ oturdu. Sevdi ve sevildi. Mücadeleci kişiliği ile Türk demokrasi mücadelesinde şanlı yerini aldı. Bu mümtaz ve asil millet için Başkanımız; Bir ‘Şeref Levhası’ hükmündedir." dedi.
 Almanya gazeteci ve yazarlar derneği başkanı Araştırmacı, düşünür ,gazeteci, yazar Mahmut Aşkar’da yaptığı konuşmada, ”Sen efsaneydin ne de efsaneleştirdiklerimizden... Sen bu ülkenin  çocuğu , sende bu toprağın kokusu vardı. Sen bizden biri ,hayatın içinden  bizim gibi adamımız,gönüldaşımız, ülküdaşımız, gardaşımızdın. Gitmesek de gelmesek de ,sen buralarda,sen oralardaydın.. Tükenmeye mahkum edilmiş bir neslin,zindanlara hapsedilmiş,prangaya vurulmuş  bir düşüncenin ete kemiğe bürünmüşüydün. Gelecek nesillerimizin referansı sensin”.dedi
 
Rahmetli büyüğümüz devlet eski bakanımız Agâh Oktay Güner , panelimize gönderdiği mesajında,
Sayın Doğan Tufan 
Davetinize teşekkür ederim. Şehitlerini anmayan, şehitlerini unutan bir toplumun geleceği karanlıktır. Bu konudaki hassas tutum ve tavrınızı tebrik eder, Sayın konuşmacılara, toplantıya dinleyici olarak katılan değerli zavata ayrı ayrı selam, sevgi ve sağlık dileklerimi sunarım. 
Muhsin Yazıcıoğlu çorak Anadolu topraklarının bağrından fışkırmış bir ümit ağacıdır. O bir çınardı. Çok genç yaşında insanlara ümit veren, gölgesinde dostluk aranan, güvenilen bir çınar. Şöyle veya böyle gençliğinin altın yılları Mamak hapishanesinde geçti. Orada eğilmedi, bükülmedi. Dostlarının iftihar ettiği bir karakter sağlamlığı sergiledi. Tahliyemden sonra duruşmalara gittiğimde çileli anasını, yanık yürekli yiğit babasını tanıdım. Bütün aile vatan bekçisi olmuş, Türkiye'ye yüklenen tehditlere karşı bir milli direniş bayrağı gibi vakur ve onurlu idi.
Aziz Muhsin Yazıcıoğlu'nu kendi mücadelesini kahramanca verdi. Biz onun ve 50 milyon şehidin göndere çektiği bayrağa ne kadar sahibiz?
Ülkemize hizmeti Ülkü edinen şehitlerimizi ahirete göçen kahraman büyüklerimi rahmet ve saygıyla anıyorum. Mekanlar cennet olsun. 
 
 

 

Almanya’nın Rheinland-Pfalz eyaletinde İslami teşkilatlar ile eyalet hükümeti arasında “niyet beyanı” anlaşması imzalandı.

Rheinland-Pfalz Eyalet Hükümeti tarafından yapılan açıklamada, “Din özgürlüğü çerçevesinde Müslümanların eşit katılımını ve toplumsal bütünleşmeyi güçlendirmekten memnuniyet duyuyoruz” ifadesi kullanıldı.

Rheinland-Pfalz Bilim Bakanı Clemens Hoch, eyalette İslami teşkilatlar ile temel bir anlaşma üzerine yapılan başlangıç toplantısını çok güven verici ve yapıcı olarak nitelendirdi.

Rheinland-Pfalz'da dört İslami cemaatle temel bir anlaşma üzerine yapılan başlangıç toplantısını öven Rheinland-Pfalz Bilim Bakanı Clemens Hoch(SPD), görüşmelerin önemli bir bölümünü dini cemaatlerle ortak bir din dersinde nasıl mutabakat sağlanabileceği konusunun görüşüldüğünü kaydetti.

Görüşmelerin devamı için bir çalışma takvimi oluşturulacağını belirten Bakan Hoch, ilk toplantıda çalışma grupları oluşturulmasına karar verildiğini açıkladı.Bakan Hoch, hedefin 2025 yılına kadar eyalet hükümeti ile Müslüman cemaatler arasında bir anlaşma müzakere etmek olduğunu ifade etti. Ayrıca nihai olarak her bir cemaatle aynı içeriğe sahip ayrı ayrı sözleşme imzalanacağının da düşünülebileceğini belirtti.

Eyalet ile İslami teşkilatlar arasındaki müzakereler birkaç yıllık kesintinin ardından yeniden başladağını sözlerine ekleyen Bakan Hoch, yapılan ilk toplantıda dinî bayramlar, cenaze düzenlemeleri, cezaevlerinde manevi rehberlik gibi konular üzerinde dikkat edilmesi gerekenler ve üniversitelerdeki ilahiyat eğitiminden bahsetti.

Rheinland-Pfalz eyalet hükümetiyle birlikte, Müslümanların çıkarlarının temelini düzenleme niyet beyanı başkent Mainz'da imzalandı. İmza törenine Şura'nın yanı sıra Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Rheinland-Pfalz Eyalet Birliği, İslam Kültür Merkezleri Eyalet Birliği (VİKZ) ve Ahmadiyya Muslim Jamaat yer aldı.

Devlet antlaşmasının Müslümanların Rheinland-Pfalz Eyaletine olan bağını ve aidiyetini güçlendireceğine dikkat çeken DİTİB Rheinland-Pfalz Eyalet Birliği başkanı Cihan Şen, “Tarafların birbirine yaklaşması ve eş seviyede ortak olmaları önemlidir. DİTİB Yerel düzeyde on yıllardır şehir yönetimlerinin güvenilir ortağı olmuştur. Devlet antlaşması bunun için gerekli yasal koşulları oluşturacaktır. Biz toplumun bir parçasıyız ve birlikte çok şey başarabiliriz” diye açıklamada bulundu.

 

Die geburtenstarken Boomer-Jahrgänge treten nach und nach den Ruhestand an. Das Interesse an geeigneten Nachfolgern ist in der gesamten Arbeitswelt groß. Nicht nur in der freien Wirtschaft, auch in der Verwaltung wächst die Zahl der Aufgaben durch immer neue politische Beschlüsse und Gesetzgebungen. Das eigene Personal bestmöglich aus- und fortzubilden, gehört daher inzwischen zu den Kernthemen für die Entwicklung einer modernen Behörde.

 

Auf Anregung des Landkreises Aschaffenburg finden daher seit rund einem Jahr regelmäßige Austauschtreffen zwischen den Ausbildungsleiterinnen und –leitern der unterfränkischen Kreisbehörden und kreisfreien Städte statt. Besprochen werden dabei unter anderem die Ausbildungsinhalte, die unterschiedlichen Organisationsstrukturen innerhalb der Ämter sowie die Erfahrungen der Teilnehmenden.

 

 

Umscheid sprach sich in diesem Zusammenhang ausdrücklich für eine gemeinschaftliche Herangehensweise aus. Damit nicht nur der Landkreis Würzburg, sondern auch die Landkreiskommunen ihr Personal nachhaltig entwickeln können, lege man beispielsweise seit jeher einen besonderen Fokus auf die Ausbildung von Nachwuchskräften der 3. Qualifikationsebene. Wenn „kluge Köpfe“ in den Reihen der Verwaltung insgesamt gehalten werden könnten, sei dies vorteilhaft für alle Behörden zu werten.

 

Auch Landrat Thomas Eberth begrüßte die Ausbildungsverantwortlichen aus allen Teilen Unterfrankens und freute sich über den Austausch über die Verwaltungsgrenzen hinweg. „Personal, Geld: Wir wissen, dass die verfügbaren Mittel knapper werden. Umso wichtiger ist es, dass wir unsere personellen Ressourcen optimal ausschöpfen – auch im Austausch miteinander. Eine funktionierende Verwaltung steht dafür, dass Demokratie funktioniert. Attraktive Ausbildungs- und Arbeitsplätze sind daher eine wichtige Basis für ein gutes gesellschaftliches Miteinander, heute und in der Zukunft.“

 

 

Das Kondolenzbuch für Würzburgs Ehrenbürgerin Rosemarie Ruppert liegt von Samstag, 23. März, bis 1. April 2024 im Museum im Kulturspeicher aus. Eintragungen sind auch am Ostermontag, 1. April, noch möglich.

Das Museum im Kulturspeicher ist zu folgenden Zeiten geöffnet: Di 13-18 Uhr, Mi 11-18 Uhr, Do 11-19 Uhr, Fr, Sa, So 11-18 Uhr, montags geschlossen, Ostermontag geöffnet.

 

Oberbürgermeister Christian Schuchardt (3.v.re.), Bürgermeister Martin Heilig (3.v.li.), Bürgermeisterin Judith Jörg (2.v.re.), Kulturreferent Achim Könneke (li), Finanz- und Personalreferent Robert Scheller (2.v.li) und Kommunalreferent Wolfgang Kleiner (re.) trugen sich bereits in das Kondolenzbuch ein.