Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

LONDRA (AA) - İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, Gazze'ye yardımların engellenmesi konusunun endişe verici olmaya devam ettiğini söyledi.

Cameron, AA muhabirlerinin de üyesi olduğu İngiltere'deki Yabancı Basın Derneğinin (FPA) etkinliğinde ülkedeki yabancı gazetecilerin sorularını yanıtladı.

AA muhabirinin "Hala İsrail’in uluslararası hukuku ihlal etmiş olabileceği endişesi taşıyor musunuz?” ve “Uluslararası hukuk ve bu tür eylemlerin etik sonuçları bağlamında baktığınızda İsrail'e silah satışlarını nasıl savunuyorsunuz?" sorusunu yanıtlayan Cameron, İngiltere'nin bir ülkeye silah satarken yürüttüğü süreçleri anlattı.

Satış öncesi bir ülkenin uluslararası hukuka uygun hareket etme taahhüdünün incelendiğine işaret eden Cameron, "Detaylı bir yasal süreç yürütüyoruz. Ardından bize verilen yasal tavsiyeler üzerine karar vermemiz gerekiyor. Bu tavsiyelerle tutarlı olmalıyız. Mevcut İngiliz şirketlerinin İsrail'e silah satma lisanslarını kullanmaya devam etme kararı aldığımız her seferinde bu süreci yaşıyoruz." dedi.

İsrail'in silahlarının yüzde 1'inden azını İngiltere'den aldığını öne süren Cameron, "Bu süreci geçersiz kılmak tamamen siyasi bir karar olur. Bunun doğru bir siyasi karar olacağını düşünmüyorum." ifadelerini kullandı.

Cameron, İsrail'e silah satışının durdurulmasına yönelik çağrılardan günler sonra İran'ın İsrail'e saldırı düzenlediğini de hatırlatarak, şunları söyledi:

"Yaşananları yakından takip ediyoruz. Bizi aslında Gazze'ye insani yardım akışının engellenmesi endişelendiriyor. Benim bu görevdeki en önemli vazifelerimden biri İsrail'e Kerem Şalom Sınır Kapısını açmak, Usdud (Aşdod) limanını açmak, gerçek bir çatışmasızlık alanı oluşturmak ve Gazze'ye giren tırların miktarını artırmak konusunda mümkün olduğunca fazla baskı yapmak."

Cameron, silah ihracatı konusunda kuralların yeterince açık olduğunu vurguladı.

- İşçi Partisine eleştiri

Cameron, Başbakan olduğu dönemde İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılma (Brexit) kararı alması konusundaki sorulara da yanıt verdi.

Brexit'in ardından AB üyesi değil AB üyelerinin önemli bir partneri olmayı tercih ettiklerini dile getiren Cameron, Ukrayna'ya verilen destekte bunun faydalarını gördüklerine dikkati çekti.

Ülkede 4 Temmuz'da yapılacak genel seçimler sonrası AB'ye yeniden katılmanın gündeme gelmemesine de değinen Cameron, "Bence Muhafazakar Partinin burada duruşu çok net. İşçi Partisinin duruşu ise 'Ülkede her şey yanlış ama hiçbir şeyi değiştirmek istemiyorum.' şeklinde. Bizim bunları değiştirmek için net bir planımız var." diye konuştu.

- "Seçim öncesi anketleri konuşmak zaman kaybı"

Genel seçimlerin yanı sıra ırkçı politikalarıyla bilinen Reform UK Partisinin yükselişi ve Muhafazakar Partiden oy çalmasıyla ilgili soruya da yanıt veren Cameron, daha fazla iş ve sosyal konut ile düzensiz göçün durmasını isteyenleri Muhafazakar Partiye oy vermeye davet etti.

Cameron, Reform UK'ye oy verenlerin oyları böleceğini, bu sayede İşçi Partisinin iktidar olabileceğini savundu.

Cameron, Muhafazakar Parti döneminde Kovid-19 salgını ve Ukrayna-Rusya Savaşı'na rağmen istihdamın arttığı, enflasyonun düştüğü ve bütçe açığının kapandığını belirterek, "Ben 2010'da göreve geldiğimde yenilenebilir enerji oranımız yüzde 7 iken şimdi yüzde 47. Dünyanın en yeşil hükümetini yönetiyoruz." dedi.

Fransa'da aşırı sağcı Marine Le Pen, ABD'de ise Donald Trump'ın seçimleri kazanması halinde İngiltere'nin takınacağı tutuma yönelik soruya da yanıt veren Cameron, hangi ülkede kim seçilirse onunla çalışmak zorunda olduklarını ve iyi ilişkiler peşinde olacaklarını söyledi.

- "Rusya endişeliyse Ukrayna'dan çekilsin"

Cameron, Rusya-Ukrayna Savaşı'na ilişkin olarak Ukrayna'nın karada ve denizde başarılar elde ettiğini belirterek, "Dünyanın en zengin ülkeleri Ukrayna'ya destek sözüyle bir araya geldi. Bu ülkeler elindeki tüm kartları oynadığında Rusya kaybeder ve Ukrayna kazanır." dedi.

İngiltere'nin Ukrayna'ya verdiği silahların kullanım alanıyla ilgili herhangi bir şerhleri bulunmadığını söyleyen Cameron, "Uluslararası hukuka göre ve aklıselime göre sınırında toplanan Rusya askerlerine karşı Ukrayna'nın kendini savunma hakkı vardır." diye konuştu.

Cameron, yaklaşık 60 bin Ukrayna askerinin İngiltere tarafından eğitildiğini, savaşın devamına katkı sağlayan Rus şirket ve şahıslara yönelik sert yaptırım beklediklerini belirtti.

Cameron, "Sadece Avrupa ve İngiltere'de faaliyeti olanların değil, dünyanın başka yerlerindeki ülkelerde faaliyetlerine devam eden şirketlerin de peşindeyiz." ifadesini kullandı.

Bu ülkeler arasında İsrail'de bulunan şirketler olduğunu da vurgulayan Cameron, dondurulan Rus varlıkları hakkında, "Ukrayna'ya dünyanın sağladığı 15 milyar doları bulan borçları ödemek için bunları kullanabiliriz. Bu, Ukrayna'ya yardım etmek için hepimizin bir araya geldiğini Putin'e gösterecek." şeklinde konuştu.

Cameron, Ukrayna'nın kullanma kabiliyeti olmayan silahların başka ülkelerce kullanılarak savaşa dahil oldukları iddialarına yanıt verirken de "Ukrayna'nın destekçisi ve müttefiki olarak kendilerini savunmaları için eğitim, destek ve silah sağlıyoruz. Eğer Rusya, bu silahların kendisine karşı kullanılması endişesi taşıyorsa yasa dışı şekilde işgal ettikleri topraklardan çıksın." dedi.

MÜNİH (AA) - Almanya'nın ev sahipliğinde yarın açılışı yapılacak 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası (EURO 2024) öncesi taraftarlar turnuva heyecanını yaşamaya başladı.

Avrupa'nın milli takımlar düzeyindeki en önemli futbol organizasyonu olan turnuva, yarın Münih Futbol Arena'da yapılacak Almanya-İskoçya maçıyla başlayacak.

Toplam 24 ülke milli takımının 14 Temmuz'da Berlin Olimpiyat Stadı'nda yapılacak finale gitmek için mücadele edeceği şampiyonaya futbolseverler büyük ilgi gösteriyor.

EURO 2024'e ev sahipliği yapan 10 şehirden biri olan Münih, yarın oynanacak Almanya-İskoçya müsabakası öncesi İskoç taraftarların akınına uğradı.

Münih'in simge yerlerinden olan Marienplatz ve etrafında toplanan çok sayıda İskoç futbolsever, formaları ve bayraklarıyla eğlendi. Yöresel enstrümanları gayda eşliğinde marşlar söyleyip, tezahüratlar yapan futbolseverler, İskoç erkeklerinin giydiği "Kilt" adı verilen etekler ve farklı kostümlerle renkli görüntüler oluşturdu.

 

Türkiye, son yıllarda ekonomik açıdan önemli bir dönüşüm ve yükseliş süreci yaşamaktadır. Bu yükseliş, ülkenin stratejik konumu, genç nüfusu, çeşitlendirilmiş ekonomisi ve reformist politikalarıyla desteklenmektedir. Türkiye'nin ekonomik potansiyelini artıran birçok faktör bulunmaktadır.

Öncelikle, Türkiye'nin stratejik konumu, ekonomik büyüme için önemli bir avantaj sağlamaktadır. Hem Avrupa hem de Asya pazarlarına yakınlığı, ülkeyi lojistik açıdan avantajlı kılmaktadır. Bu durum, dış ticaretin artmasına ve uluslararası yatırımların çekilmesine olanak tanımaktadır. Özellikle son dönemde yapılan altyapı yatırımları ve lojistik ağın geliştirilmesi, Türkiye'yi ticaretin merkezi haline getirmektedir.

 

Bununla birlikte, Türkiye'nin genç ve dinamik nüfusu da ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Genç işgücü potansiyeli, yenilikçi fikirlerin ortaya çıkmasını ve teknolojik gelişmelerin hızlanmasını sağlamaktadır. Bu da üretkenliği artırarak ekonomik büyümeye olumlu katkı sağlamaktadır. Ancak, genç işsizlik oranlarının düşürülmesi ve nitelikli işgücünün artırılması için daha fazla eğitim ve istihdam politikalarına odaklanılması gerekmektedir.

 

Türkiye'nin ekonomik çeşitliliği de dikkate değer bir faktördür. Tarım, sanayi, hizmetler ve teknoloji gibi çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren bir ekonomi, dış şoklara karşı dirençli olabilir. Son yıllarda yapılan reformlar ve teşviklerle birlikte Türkiye, özellikle teknoloji ve yenilik odaklı sektörlerdeki büyümeyi desteklemekte ve uluslararası rekabet gücünü artırmaktadır. Yüksek teknolojiye dayalı üretim ve Ar-Ge yatırımları nın teşvik edilmesi, Türkiye'nin ekonomik yükselişini sürdürülebilir kılmak açısından önemlidir.

 

Türkiye'nin ekonomik yükselişindeki bir diğer önemli unsur da hükümetin reformist politikalarıdır. Ekonomik istikrarın sağlanması, iş dünyasının desteklenmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve bürokrasinin azaltılması gibi alanlarda yapılan reformlar, ekonomik büyümeyi desteklemektedir. Ayrıca, uluslararası ilişkilerdeki güçlü diplomasi ve ticari anlaşmalar da Türkiye'nin ekonomik büyümesine katkı sağlamaktadır. Özellikle son yıllarda yapılan serbest ticaret anlaşmaları ve yatırım teşvikleri, Türkiye'nin uluslararası piyasalarda rekabet gücünü artırmaktadır.

 

Ancak, Türkiye'nin ekonomik yükselişi önemli zorluklarla da karşı karşıyadır. Enflasyon, işsizlik ve dış ticaret açığı gibi ekonomik sorunlar hala varlığını sürdürmektedir. Bu sorunların üstesinden gelmek için daha fazla yapısal reform ve ekonomik istikrarın sağlanması gerekmektedir. Özellikle enflasyonla mücadele, işsizlik oranlarının düşürülmesi ve dış ticaret dengesinin iyileştirilmesi için etkili politikaların uygulanması önemlidir.

 

Sonuç olarak, Türkiye'nin ekonomik yükselişi, ülkenin stratejik avantajları, genç nüfusu, çeşitlendirilmiş ekonomisi ve reformist politikalarıyla desteklenmektedir. Ancak, ekonomik büyümenin sürdürülebilirliğini sağlamak için yapısal reformlara ve ekonomik istikrara olan ihtiyaç önemlidir. Türkiye'nin gelecekte ki başarısı, bu zorluklarla etkin bir şekilde başa çıkabilmesine bağlı olacaktır.

Yüce peygamberimiz Hz Muhammed (s.a.v.)bir hadisi şerifinde, “Seyahat ediniz, şifa bulunuz” buyuruyor.
Bizim gençlik hülyamızda Ata topraklarına gitmek. Hep Esir Türkleri özler onların hür olması için dualar eder,toplantılar düzenler piyesler sikeçler izlerdik.
Cüneyt Arkın’ın baş rol oyuncusu olduğu “Güneş ne zaman doğacak” filmini defalarca izlerdik.


Aynı duygu ve düşüncelerle yetişen gönüldaşım, kardeşim Yozgatlı gurbetçi Berlin Nizami Alem Dergahının yöneticilerinden, BBP genel başkanı Mustafa Destici’nin Batı Avrupa danışmanı idealist gönül insanı Adem Karaca’nın organizesiyle Ecdat topraklarına grup gezisi düzenledi. Adem Karaca, Ata topraklarına yaptıkları gezi , ziyaretlerini ve intibalarını bize milli duygular içinde anlatı;
Evet seyahat, insanın ruhunu dinlendiren, görgüsünü arttıran, ufkunu genişleten en önemli eylemlerden bir tanesidir. Hele de ziyaret edilen yerler ata toprakları olunca insanın içini henüz daha gitmeden tatlı bir heyecan kaplıyor. Türkiye ve Avrupa’dan (Almanya, Polonya) dostlarımızla birlikte Kazakistan ve Özbekistan’a yaptığımız seyahatin her anı dolu dolu geçti denilse, kesinlikle mübalağa yapılmış olmaz. Organizasyon yöneticileri olarak her anın değerlendirilmesi için özel çaba harcadığımızı peşinen belirtmeliyiz. Turumuz, her ne kadar ata topraklarına düzenlediğimiz ikinci organizasyon olsa bile mazisi eskiye, 2019 yılına dayanıyor. O yıllardan biriktirdiğimiz tecrübeler vasıtasıyla dostlarımızın, misafirlerimizin dünyaya yayıldığımız coğrafyanın büyüleyici doğal güzelliklerini görmelerine, tarihi ve kültürel değerlerine dokunmalarına ve manevi iklimini teneffüs etmelerine vesile olabildiysek bu bizim en büyük bahtiyarlığımızdır. Organizasyonumuz sürecinde destekleriyle hep yanımızda olan Muhammadamin To'xliyev kardeşime de bu vesileyle teşekkürlerimi arz ediyorum.


Turumuzun ilk ayağı Kazakistan’ın Türkistan şehri oldu. Türkistan şehrinin önemi, İslamiyet’in Anadolu’da mayalanmasına vesile olan Alperenlerin hocası, manevi mihmandarı Hoca Ahmet Yesevi hazretlerinin türbesinin burada olmasıdır. 300 km’lik otobüs yolculuğuyla ulaştığımız Türkistan şehri Kazakistan’ın tarihi ve kültürel değerlerinin küçük bir örneğini sundu bizlere. Ve burada bir gece konakladık. Türbe mimarisinin estetiğiyle mest olmanın yanı sıra Hoca Ahmet Yesevi hazretlerini ziyaret etmenin, manevi huzurunda nefislerimizle yüzleşmenin hoşluğu anlatılacak gibi değil. Ruhlarımızın kemalâtı için yaptığımız dualar eşliğinde vedalaştık Hoca Ahmet Yesevi hazretleriyle ve Taşkent’e geri döndük.


Kazakistan’dan sonra geldiğimiz Özbekistan’da sırasıyla Taşkent, Semerkant, Buhara ve Hive şehirlerini ziyaret ettik. Taşkent’in geniş caddeleri ve modern yapıları görülmeye değerdi. Khast Imam Kompleksi ile Chorsu Pazarı misafirlerimizin şehrin hem geleneksel dokusunu, hem de modern yüzünü görmelerini sağladı. Semerkant’a vardığımızda ise adeta zaman içinde bir yolculuğa çıktık. Registan Meydanı’nın ihtişamlı medreseleri, Şah-ı Zinde Kompleksi’nin renkli mozaikleri ve Gur-ı Emir Türbesi’nin tarihi atmosferinde hep birlikte büyülendik. İtikatta mezhep imamımız İmam Maturidi hazretlerinin kabrinde yine boyun kırdık ve ellerimizi Hüdaya kaldırarak arz-ı niyaz eyledik. Semerkant’ın ardından ver elini Buhara. İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olan bu şehrin dar sokaklarında gezmenin, geleneksel pazarında dolaşıp eski ticaret kültürünü bizzat yaşamanın keyfi bir başkaydı. Buradaki Kalyan Minare ve Kalyan Camii’nin muhteşem mimarisi doyulacak cinsten değil. Nakşibendi tarikatının manevi önderi Muhammed Bahauddin Nakşibendi hazretlerinin türbesi ise yine ruhlarımızın yıkandığı bir deryaydı, tefekkür ettik ve yine yüce Mevla’ya arz-ı niyaz eyledik. Turumuzun son durağı olan Hive şehri sanki bir antik şehir, bir açık hava müzesi hüviyetinde. Her köşe başından tarih fışkırıyor; dar sokakları, yapıların mimarisinin güzelliği ve Ichan-Kala İç Kalesi’yle tarih bugüne gelmiş gibi.


Bu seyahatimiz hepimize gösterdi ki, ata toprakları hem doğal güzellikleri, hem tarihi birikimi ve hem de manevi atmosferiyle sadece kitaplardan öğrenmeyle sınırlı kalınacak gibi değil, bizzat gidilip, yerinde görülüp, yaşanması gereken kıymetlerle dolu. Bu vesileyle şahsıma güvenerek organizasyonumuza katılan dostlarıma, misafirlerime tek tek teşekkürlerimi arz ediyorum.

 

 

 

 

 

 

Almanya, Avrupa'nın ekonomik motoru olarak uzun süredir istikrarlı büyüme ve güçlü bir endüstriyel altyapı ile tanınıyor. Ancak, son yıllarda küresel ekonomik dengelerdeki değişiklikler, teknolojik gelişme ler ve pandeminin etkileri, Almanya'nın ekonomik tahminlerini yeniden ve daha dikkatli bir şekilde değerlendirmeyi gerektiriyor.

 

2024'e girerken, Almanya'nın ekonomik görünümü çeşitli faktörlerin etkisi altında şekilleniyor. İlk olarak, pandeminin ekonomi üzerindeki etkileri hala hissediliyor. Aşılama programları ve ekonomik teşviklerle birlikte, Almanya'nın toparlanma sürecinde olduğu görülüyor. İşsizlik oranlarında azalma ve tüketimde artış gibi göstergeler, ekonominin yeniden canlanma eğiliminde olduğunu gösteriyor.

 

Almanya'nın ihracatına gelin ce, küresel ticaretteki belirsizlik ler ve ticaret savaşları gibi faktörler nedeniyle zorlu bir dönemden geçiyor. Ancak, Almanya'nın endüstriyel gücü ve teknolojik liderli ği, ihracatın istikrarlı bir şekilde büyümeye devam etmesini sağlıyor. Özellikle, dijitalleşme ve yeşil teknolojilere yapılan yatırımların ihracat potan siyelini artırması bekleniyor.

2024'te Almanya'nın ekonomik dönüşümünde belirleyici faktörlerden biri de sürdürülebilirlik olacak. İklim değişikliği ile mücadele ve yeşil ekonomiye geçiş, Almanya' nın öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Bu bağlamda, Almanya'nın enerji dönüşümü ve sürdürülebilir altyapı projelerine yönelik yatırımları artması bekleniyor. Yeşil teknolojiler, yenilenebilir enerji ve çevre dostu üretim süreçleri, Almanya'nın ekonomik büyümesini destekleyecek ve uluslararası rekabet gücünü artıracak.

 

2024 ekonomik tahminlerinde bir diğer önemli konu da demografik değişimlerdir. Yaşlanan nüfus ve işgücü piyasasındaki değişimler, ekonomik politika yapıcıları için yeni zorluklar ortaya çıkarıyor. Bu bağlamda, göç politikaları ve işgücü piyasasının esnekliği gibi konuların ekonomik büyümeyi destekleye cek şekilde ele alınması gerekiyor.

 

Almanya'nın ekonomik geleceğine dair iyimserlik, Ar-Ge yatırımları ve yenilikçilikle de destek leniyor. Yüksek teknolojiye dayalı endüstrilerdeki lider konumu, Almanya'nın rekabet gücünü artırıyor ve ekonomiyi geleceğe taşıyan bir güç haline getiriyor. Almanya ekonomisi elbette bu badireden çıkacaktır, ancak bu sancılı dönemde mali bünyesi sağlıklı olmayan birçok şirketin yeni dönemde ya el değiştireceğini ya da elde çeşitli dönüşümler yaşayacağını şimdiden söylemek mümkündür. Ekonominin belli kaidelerin den belli sayıdaki şirketler belirli şekillerde etkilenebilirler. Bu kaçınılmaz gerçeği kimlerin yaşayacağını ise birkaç yıl içinde göreceğiz.

 

2024 ekonomik tahminleri, toparlanma sürecinin yanı sıra yeniden inşa ve dönüşümün de önemli bir parçasını oluşturuyor. Pandeminin etkileriyle mücadele, teknolojik dönüşüm, sürdürülebilirlik ve demografik değişimler, Almanya'nın önündeki ana gündem maddelerini oluşturuyor. Zorluklar la başa çıkma ve ekonomik büyümeyi sürdürme konusundaki başarısı, Almanya' nın küresel ekonomideki rolünü belirleyecek önem li bir faktör olacak.

Wie nachhaltig ist die Kultur in Würzburg und wie lässt sie sich noch nachhaltiger gestalten?


Mit dieser Frage haben sich die städtischen sowie zahlreiche freie Kultureinrichtungen und Festivals im „Würzburger Bündnis KlimaKultur“ beschäftigt und gemeinsam auf den Weg gemacht, um ihre Kulturarbeit noch nachhaltiger zu gestalten und Verantwortung für die Umsetzung der Klimaziele der Stadt zu übernehmen. Auf Initiative dieses Bündnisses haben im vergangenen Jahr einzelne Kulturinstitutionen erstmals detaillierte Klimabilanzierungen erstellt. Auf der Grundlage dieser Ergebnisse sollen nun Ideen und Maßnahmen zur Reduktion der CO2-Emissionen entwickelt werden.

Damit sich möglichst viele Menschen informieren, mitmachen und ihre Ideen zum Klimaschutz einbringen können, gestalten die Kulturinstitutionen am Donnerstag, 20. Juni 2024 ihren ersten gemeinsamen Klima-Aktionstag in der Stadtbücherei.

Der Aktionstag wird um 10.00 Uhr von Klimabürgermeister Martin Heilig und Kulturreferent Achim Könneke eröffnet. Neben der Präsentation der Klimabilanzierungen der Stadtbücherei, des Hafensommers, des Museums im Kulturspeicher und des Theaters Chambinzky informieren Dr. Christian Göpfert, Leiter der Stabstelle Klima und Kultur sowie Anja Zürn, Klimaschutzmanagerin über das Klimaschutzkonzept der Stadt.

Gemeinsam mit weiteren Kooperationspartnerinnen und Kooperationspartnern haben die Beteiligten ein abwechslungsreiches Programm, das zum Mitmachen inspiriert und das breite Engagement für Nachhaltigkeit in der Stadt sichtbar macht, zusammengestellt. Das Zukunftshaus e.V., die Umweltstation und die Stabstelle Klima und Kultur informieren an ihren Aktionsständen über einzelne Themen und wollen dabei mit den Menschen über den Hitzeaktionsplan der Stadt, das Mietangebot im Zukunftshaus oder weitere Fragen ins Gespräch kommen. Ein Kleidertauschmarkt, eine App-Börse, ein Workshop mit Angestöpselt e.V. zum Bau eines Laptops, das beliebte Glücksrad sowie der konsumkritische Spaziergang mit dem Weltladen e.V. laden zum Erkunden und Ausprobieren ein. Für das leibliche Wohl stehen Kuchen, Kaffee und weitere Getränke vom Café Senza Limiti bereit.

Zum Abschluss des Aktionstages ist der Autor Stefan Maier zu Gast. Um 19.00 Uhr stellt er im Lesecafé der Stadtbücherei aus seinem Buch „Held*innen des Alltags“ Menschen vor, die sich für Umwelt und Gesellschaft engagieren, und zeigen was jede und jeder einzelne für die Umwelt und das Gemeinwohl tun kann.

Alle Bürgerinnen und Bürger der Stadt sind herzlich eingeladen, vorbeizukommen, sich zu informieren und mitzumachen, denn Kultur ist für alle da und Klima geht alle an!

Detaillierte Informationen zum Programm finden sich auf den Homepages der Stadtbücherei www.stadtbuecherei-wuerzburg.de sowie den beteiligten Institutionen. Für Rückfragen steht das Büchereiteam unter Tel. 0931-37 24 44 gerne zur Verfügung.

 

BU: Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter der Stadt aus dem FB Kultur, Stabstelle Klima und Nachhaltigkeit, Stadtbücherei und Museum im Kulturspeicher präsentieren die Plakate zum Aktionstag Klima- und Kultur: v.l.n.r.: Klaus Heuberger, Ingolf Stöcker, Dr. Christian Göpfert, Eva Eichhorn, Anja Zürn, Christina Rühs, Anna Neufeld, Dr. Henrike Holsing, Martha Maucher

Foto: Petra Steinbach

 

Mit Blick auf den heutigen 75. Geburtstag des Grundgesetzes der Bundesrepublik Deutschland betont Prof. Dr. Friedrich Hubert Esser, Präsident des Bundesinstituts für Berufsbildung (BIBB):

„Am Verfassungstag feiern wir nicht nur unser Grundgesetz, sondern auch die fundamentalen Werte unserer Demokratie. Eine lebendige Demokratie braucht mündige Bürgerinnen und Bürger, die aktiv und kritisch an Wirtschaft und Gesellschaft teilnehmen. Die berufliche Bildung muss hierzu ihren Beitrag leisten. Denn sie vermittelt nicht nur fachliche Kompetenzen, sondern trägt durch Sozialisierung, Bildung und Erziehung in hohem Maße zur Persönlichkeitsentwicklung junger Menschen bei. Deshalb sollte Demokratiebildung hier für die Zukunft ein höheres Gewicht bekommen.“

Demokratiebildung in der beruflichen Bildung stärke das Bewusstsein für Teilhabe, Mitbestimmung und Verantwortung und trage somit nicht nur zur Förderung einer offenen und gerechten Gesellschaft bei, sondern bilde auch die Grundlage für aktives Handeln in der sozialen Marktwirtschaft, so Esser weiter. „Es ist unsere Aufgabe, junge Menschen auf ihrem Weg zu verantwortungsvollen und engagierten Bürgerinnen und Bürgern, zu Arbeitnehmenden und Unternehmenden zu fördern und zu begleiten“.

Um unter den eigenen Auszubildenden ein tieferes Verständnis für demokratische Werte und für die Notwendigkeit von aktiver Beteiligung an demokratischen Prozessen und an der Übernahme von Verantwortung zu entwickeln, hat das Bundesinstitut für Berufsbildung eine Veranstaltungsreihe zum Thema Demokratiebildung gestartet. Über das ganze Jahr hinweg gibt es für die Auszubildenden im BIBB und die Ausbildungsverantwortlichen Workshops und andere Veranstaltungsformate, an deren Konzeption und Realisierung viele Organisationseinheiten beteiligt sind.

Anlässlich des Verfassungstages diskutieren die BIBB-Auszubildenden heute in einem Workshop über den demokratischen Prozess der Entwicklung von Ausbildungsordnungen. Solche Ordnungsverfahren basieren auf dem Konsensprinzip und sind ein Beispiel für partizipative Aushandlungsprozesse in der dualen Berufsbildung. In einem Rollenspiel lernen die Auszubildenden die Herausforderungen und rechtlichen Grundlagen ihrer Ausbildung kennen.

Weitere Themen der Veranstaltungsreihe sind etwa „Kommunikation als Basis einer demokratischen Personalentwicklung“ und „Auswirkungen von Fake News“. Auch der Deutsche Diversity-Tag am 28. Mai wird im BIBB Anlass sein, auf die Bedeutung von Vielfalt, Gleichberechtigung und demokratischen Werten in der Gesellschaft und im Arbeitsleben hinzuweisen.

Besonders hervorzuheben ist ferner eine Fahrt nach Berlin im Juli, an der die BIBB-Auszubildenden neben anderen Auszubildenden der Behörden des Ausbildungsverbundes Köln/Bonn, Rhein-Main und Wiesbaden teilnehmen. BIBB-Präsident Esser wird die bildungspolitische Dienstreise begleiten. Die Fahrt bietet den Nachwuchskräften die Möglichkeit, politische und geschichtsträchtige Einrichtungen der Bundeshauptstadt zu besuchen und mit anderen Auszubildenden über Aspekte der Demokratie zu diskutieren.

Die Höhepunkte der Veranstaltungsreihe finden Eingang in eine Fachtagung, die sich im Januar 2025 eingehend mit dem Thema Demokratiebildung in der beruflichen Ausbildung beschäftigen wird. Darüber hinaus sollen Teile der Veranstaltungsreihe in die zukünftige Ausbildungspraxis einfließen.

 

 

 

Wenn in wenigen Tagen die Fußball-Europameisterschaft in Deutschland startet, wird die Heim-EM vier Wochen lang Millionen von Menschen vor die Bildschirme oder ins Freie locken. Eine repräsentative forsa-Umfrage im Auftrag der AOK Bayern ergab, dass sich 72 Prozent der Menschen in Bayern zumindest ab und zu Sportveranstaltungen anschauen, sei es live, beim Public Viewing oder in den Medien. 30 Prozent von ihnen verfolgen diese Events im Sommer bei gutem Wetter gerne zuhause im eigenen Garten oder auf dem Balkon. Für ein Fünftel der Befragten (21 %) kommt Public Viewing in Frage, 17 Prozent sind gerne vor Ort in den Sportstätten wie etwa einem Fußballstadion. „Wenn Fußballfans die Spiele unter freiem Himmel ansehen, ist ausreichender Sonnenschutz sehr wichtig“, sagt Alexander Pröbstle, Direktor der AOK in Würzburg. Doch die Umfrage zeigt: In Bayern kommt der Sonnenschutz bei Sport-Events zu kurz. Weniger als die Hälfte (44 Prozent) der Zuschauerinnen und Zuschauer achtet beim Besuch von Sportveranstaltungen im Freien nach eigenen Angaben immer oder fast immer auf Sonnenschutzmittel. Lediglich 50 Prozent der Befragten setzen (fast) immer auf Kleidung, die vor der Sonne schützt. Der Umfrage zufolge hatte bereits ein Fünftel der Bayerinnen und Bayern (21 %), die Sport-Events im Freien anschauen, danach mindestens einmal einen Sonnenbrand.

 

Sonnencreme, passende Kleidung und Schatten nutzen

„Die Deutsche Krebsgesellschaft warnt, dass häufige Sonnenbrände das Risiko für Hautkrebs erhöhen“, sagt Alexander Pröbstleund erläutert, wie man das Fußball-Ereignis des Jahres ohne Konsequenzen für die Haut genießen kann. Der wichtigste Tipp: Sonnenschutzmittel mit ausreichendem Lichtschutzfaktor rechtzeitig, sorgfältig und reichlich auftragen. Fuß- und Nasenrücken, Schultern und Dekolleté sowie Stirn (Glatze) und Ohren sind besonders sonnenbrandgefährdet. Auch regelmäßiges Nachcremen – nach jeweils etwa zwei Stunden – ist angebracht. „Sonnenschutzmittel ermöglichen einen längeren Aufenthalt in der Sonne, aber je empfindlicher und heller die Haut ist und je länger man in der Sonne bleibt, desto höher sollte der Schutzfaktor sein“, so Alexander Pröbstle. Wie lange ein Produkt die Haut schützt, hängt vom Lichtschutzfaktor (LSF) ab. LSF 30 bedeutet, dass man sich dreißigmal länger in der Sonne aufhalten kann als ohne Schutz. Wessen Haut sich dann ohne Sonnenschutzmittel nach zehn Minuten rötet, kann mit LSF 30 theoretisch bis zu 300 Minuten – zehn Minuten mal Faktor 30 – in der Sonne bleiben. Hautärztinnen und Hautärzte raten allerdings, höchstens zwei Drittel dieser errechneten Zeit auszunutzen. Ratsam für Sport-Events im Freien ist darüber hinaus, eine Mütze oder einen Sonnenhut aufzusetzen. Und auch ein schattiges Plätzchen kann hilfreich sein: Im Schatten ist die UV-Strahlung zwar nicht ganz, aber doch um etwa die Hälfte vermindert.

 

Internet-Tipp:

www.aok.de/pk/thema/hautgesundheit

Dün sandıklar açıldı ve iki saat içinde nakavt veya tuş olduğumuzu anladık. Seçim akşamı herkes birbirine sordu, ‘Bizimkiler ne yaptı’ diye. Oysa perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. İki ekola ayrıldı Türklerin partileri. CDU veya SPD ile yarşacak havası vardı geçen haftaya kadar. İkisi de ileri çıkmak için bilmem nerelerden referanslar gösterip kendilerinin daha güçlü olduğunu belirttiler. Bu arkadaşlara, bu işin yanlış olduğunu, bu yola çıkarken öncelikle ‘Almanya’da yaşayanların yararına siyaset yapmaları gerektiğini’ ve buradaki sorunlara çözüm önerileri üretmelerini söyledim.

 

“Almanya’da diğer gruplar ile siyasette ortak çabalar göstermeden başarılı olunmaz” demek istedim aslında. Ama doğru koşunca arladaşlar bana küsüyor. Oysa dost tam da benim konuştuğum gibi konuşur aslında. Şimdi arkadaşlar bana küsecekler ama, gerçek atom gibi ve sert ve nettir. İstediğin kadar neden getir, bu sonucu değiştiremezsin, adı yenilgi olan sonucu alırsın.

 

Önce neden yenildiğimizi analiz etmek gerek. Bu nedeni bulamayanlar hep aynı sonucu alırlar. Kendimize sormalıyız, Türk kökenlilerin kurduğu partiler niye başarısız oluyor diye. Bunların sebeblerini sıralayarak bir sonraki seçimler için kendimize çeki düzen verebiliriz.

 

  • Kuruluş aşamasında göçmen toplumunun tüm renk ve katmanları ile istişare edilmeliydi. Arge çalışması yapılıp özellikle göçmen toplumun talep ve beklentileri parti tüzüğünde tam olarak yer almalıydı.
  • İslam düşmanlığının giderek yükseldiği bir Hristiyan ülkede, bir partinin %0,1’in bilmem kaçı olan oy oranı ile sadece Türklerin oylarını beklememelidir. Özellikle ‘sadece’ Müslüman kitle üzerine siyaset belirlemek ise İslam karşıtlığını yükseltir.
  • Beyinleri başka, gövdeleri başka coğrafyalarda olanlar tarih boyunca hep kaybetmişlerdir. Siyasetçi proğramını yaşadığı bölge, şehir ya da ülkeye göre yapar. Bunun dışındakiler hiç bir zaman sizi başarıya götürmez. 
  • Almanya’da kısa bir süre önce Müslüman göçmenler tarafından kurulan bir partinin, Filistin konusu ve Almanya’nın silah ticareti gibi dış politika konularına gereğinden fazla angaje olması bir defa abartıdır. Bunun yerine, göçmenlerin sosyo-kültürel, ekonomik ve hukusal konuları öne çıkarılmalıydı.
  • Türk Toplumu'nun önemli bir kısmı BİG ve DAVA’nın seçime birlikte girmelerini bekledi. Bunun gerçekleşmeyip ve iri olmak adına ortak paydalarda ‘birlik ve beraberlik’ görüntüsü verilememesi de Türk Toplumuna demotivasyon olarak yansıdı.
  • Bütün eksiklik ve eleştirilerimin sonunda DAVA’nın aldığı 150 bin oy ise ilerisi için ümit vermektedir.

Siyasette olan arkadaşlar eleştiriyi bir türlü kabullenmedikleri için ‘Bu konuyu bir dahaki seçime kadar yazmayacağım ve konuşmayacağım”

Am vergangenen Samstag, den 8. Juni 2024 war der Tag des offenen Wertstoffzentrums Arnhofen verbunden mit einem Wertstoffhofkonzert. Die Band „Acoustic Company“ hat dabei für gute Stimmung gesorgt und Klassiker wie „Take Me Home, Country Roads“ oder „Father and Son“ zum Besten gegeben. Die Gruppe Cleanup Langquaid hat Getränke verkauft und über die richtige Mülltrennung informiert. Ebenso die Kommunale Abfallwirtschaft, die sich zudem ein Kinderprogramm überlegt hat. Highlight für die kleinen Besucher war vor allem auch der Trenn-Bär, das Maskottchen der Aktionswochen von „Deutschland trennt. Du auch“, an denen sich der Landkreis Kelheim beteiligt.

 

„Unser Trenn-Bär war sogar ein richtiger Tanz-Bär. Zu den Klängen von Acoustic Company konnte er auch die Besucher unseres Wertstoffhofkonzertes zum Tanzen animieren. Wir haben den Tag genutzt, um über die richtige Mülltrennung zu informieren – und auch die Kinder hatten ihren Spaß dabei.“

Katharina Spreider, Abfallberaterin des Landkreises Kelheim

 

Noch bis 16. Juni macht die Kommunale Abfallwirtschaft im Rahmen der Aktionswochen „Landkreis Kelheim trennt. Du auch?“ verstärkt auf die richtige Mülltrennung aufmerksam. Unter anderem mit XXL-Verpackungen, die an den sieben Wertstoffzentren aufgebaut sind. Zu gewinnen gibt es dabei auch etwas: Wer sich mit einer XXL-Verpackung fotografiert und das Selfie mit dem Hashtag #wertrenntgewinnt postet, nimmt am bundesweiten Gewinnspiel der Aktion „Deutschland trennt. Du auch?“ teil und kann mit etwas Glück einen von vielen Preisen gewinnen.