Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, üniversitelerin iklim elçileriyle bir araya geldi.
Emine Erdoğan'ın öncülüğünde hazırlanan ve 28 çevre gönüllüsünün ilham veren hikayelerinin yer aldığı "Dünya Ortak Evimiz" kitabının tanıtım programı dün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi Devlet Konukevi bahçesinde yapıldı. Program kapsamında iklim elçileriyle görüşen Emine Erdoğan ve Bakan Kurum, öğrencilerin tek tek proje ve taleplerini dinledi.
Trakya Üniversitesi iklim elçisi Başak Gençler, üniversitesinde geri dönüşüm kutularını yaygınlaştırmaya çalıştıklarını ancak atıkların tamamının aynı yere boşaltıldığını gördüklerini ve bundan duydukları üzüntüyü dile getirdi.
Emine Erdoğan da "Çok doğru söylediniz aynı şeyden ben yıllardır çok muzdaribim." dedi. Bu konuda devamlı denetim yapılmasının gerekliliğini vurgulayan Emine Erdoğan, "İnşallah söyleye söyleye bu işi başaracağız. Bu en önemli mevzu gerçekten. Alınıyor bütün atıklar götürülüyor ama aynı yere boşaltılıyor. O zaman evdeki neden ayrıştırılsın, daha kolay değerlendirmesi için ayrıştırıyoruz ve tavsiye ediyoruz. Bu geri dönüşüme karışık bir şekilde gidiyorsa yazık oluyor." dedi.
Emine Erdoğan, bu işin belediyelerle çözülebileceğine işaret ederek Bakan Kurum'dan belediyelere bu konunun daha iyi anlatılması için yeniden bir toplantı yapılmasını istedi.
- "Kompost çok değer verdiğim bir proje"
Kahraman Maraş Sütçü İmam Üniversitesi iklim elçisi İrem Ayranpınar da üniversite yerleşkesindeki atıkları değerlendirip kompost elde etmeye başladıklarını, üniversitenin çiftliğinde bulunan hayvan atıkları, budama atıkları, yemekhaneden çıkan çiğ sebze, meyve atıklarını toplayarak kompost gübre elde ettiklerini anlattı.
Emine Erdoğan da kompost atıkların doğaya faydası olacağına dikkati çekerek "Bunu inşallah bütün üniversitelerden, sizlerden rica ediyorum. Kompost çok değer verdiğim bir proje. Çünkü hem israfı önleyecek hem de kimyasal gübreden kurtaracak olan büyük bir proje. Hepinizden rica ediyorum, bunu uygulamanızı, desteklemenizi." ifadelerini kullandı.
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi iklim elçisi Pınar Soyoğuz'un da Sıfır Atık Projesinin bir parçası olmak istediğini belirtmesi üzerine Emine Erdoğan, "Çok duygulandırdı sizin varlığınız beni. Bu toplantıları sürekli hale getirsek daha verimli olur. Bu projeler artık sizin. Benden çıktı size ait." diye konuştu.
Adana Alparslan Türkeş Bilim ve Teknoloji Üniversitesi iklim elçisi Ayşe Naz Cerit de Biyomühendislik Bölümü'nde okuduğunu belirterek 14 laboratuvarda çok fazla plastik atık çıktığını anlattı. Cerit, "Biz plastik atıklarımızı satın alan şirketle bir anlaşma yaptık. Tekrardan kullanılabilecek plastiklerin listesini istedik. Tek kullanımlık ürünler var ama bunların tekrar kullanılabileceğini gördüğümüzde sterilizasyon üniteleri geliştirip, oraları sterilize edip tekrar kullanmaya başladık. Bunu düzenlediğimizde aylık 14 kilo olan plastik atığımız 1 kiloyu bulmamaya başladı. Biz bunun bütün biyomühendislik ya da biyoloji okuyan üniversitelere duyurulmasını, bu listenin onlara da gitmesini, bu şekilde tekrardan kullanılabilecek plastiklerin kullanılmasını istiyoruz." dedi.
Cerit'i tebrik eden Emine Erdoğan, Cerit'in Yükseköğretim Kuruluyla (YÖK) buluşturulup deneyimlerini paylaşması gerektiğini, YÖK'ün de üniversiteleri bu konuda bilgilendirmesinin faydalı olacağını kaydetti.
- 81 ilde tohum topu isteği
Bursa Uludağ Üniversitesi iklim elçisi Semanur Öztürk de iki ay önce "daha çok yeşil" olması amacıyla tohum topu yaptıklarını, bunu 81 ilde 209 üniversitenin iklim elçileriyle eş zamanlı yapmak istediğini söyledi.
Emine Erdoğan da bu talebi memnuniyetle karşılayarak "Biz de yapalım." ifadesini kullandı.
İklim elçileri, atık yağların bioyakıta çevrilmesi, üniversitelere atıkları hayvan mamasına dönüştüren makine alınması, sıfıra yakın enerjili binalarla ilgili öneri ve isteklerini de iletti.
FRANKFURT (AA) - Her yıl Türk tiyatrosunun önemli isimlerini ve eserlerini konuk eden "8. Frankfurt Türk Tiyatro Festivali"nin açılışı, Gallus Theater'de gerçekleştirildi.
Russelsheim Belediye Meclis Başkanı Jens Grode, İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Ayşegül İşsever, İBB Şehir Tiyatroları ve İstanbul Devlet Tiyatrosu oyuncularının yanı sıra UİD Hessen Bölge Başkanı Erkan Arslan, Amsterdam Rast Tiyatro Kurucusu Şaban Ol, 1001 Sanat Genel Sanat Yönetmeni Kerem Yılmaz, Kulis Tiyatro Dergisi yöneticisi Osman Doğan ve Frankfurt iş, sanat, siyaset dünyasından birçok isim katıldı.
Açılışta tiyatroseverleri selamlayan Frankfurt Başkonsolosu Erdem Tunçer, festivalin artık gelenekselleştiğini ve açılışta olmaktan dolayı mutluluk duyduğunu ifade etti.
Tunçer, festivalle birlikte Frankfurt'un kültürel hayatının zenginleştiğini belirterek, "(Festival) Hessen eyaletinde yaşayan tiyatroseverlerin Türk tiyatrosunun en yeni ve en seçkin örneklerini canlı izlemesine olanak sağlıyor. Bu da Türk tiyatrocuların Almanya'daki muhataplarıyla ve buradaki seyircileriyle iletişim içine girmesini beraberinde getiriyor. Diğer yandan tiyatro festivalimiz Frankfurt'un çok kültürlülüğüne ve çeşitliliğine de katkı sağlıyor." dedi.
Erdem Tunçer, ayrıca Dışişleri Bakanlığının destekleriyle "Türkiye'nin Güzellikleri" başlıklı fotoğraf sergisini festivale görsel bir zenginlik katması amacıyla sanatseverlerin beğenisine sunduklarını söyledi.
- "Türkçe, sadece geldiğimiz toprakların dili, aile ve günlük dilimiz olmaktan öte kültürlerarası söylemin dili oluyor"
Frankfurt İl Genel Meclisi Başkanı Hilime Aslaner de festival ekibinin her yıl etkinliği gönüllü olarak hazırladığına dikkati çekerek, "Tiyatro ekibinin Ren-Main bölgesine kesintisiz bir şekilde Türk dili ve kültürünü getirmelerinin büyük başarısını takdir etmek istiyorum." ifadesini kullandı.
Aslaner, sadece Frankfurt'ta 50 Bin Türkiye asıllı insanın yaşadığını aktararak, şunları kaydetti:
"Türk tiyatrosunun, bu bölgenin kültürel yaşantılarının daimi unsuru olmasının ve olması gerektiğinin iki önemli nedeni var. Birincisi, ilk ve aile dilleri Türkçe olanlar için önemli. Türkiye'deki toplumsal gelişmelerle ve kendi dilleri ile bağlantılarını kaybetmiyorlar. Çünkü her tiyatro parçası, yazıldığı dilin toplumsal akışının ve o ülkenin soru ve sorunlarının bir aynasıdır. İkincisi, Türkiye asıllı insanlar Frankfurt'un ortasında Türkçe tiyatroyu bir nevi kültürel tanınma olarak yaşıyorlar. Bunu söyleyebilirim, çünkü ben de aynen böyle hissediyorum. Türkçe o zaman sadece geldiğimiz toprakların dili, aile ve günlük dilimiz olmaktan öte, kültürlerarası söylemin dili, sahne dili oluyor. Özgüveni arttırıyor ve bulunduğumuz topluma kabul edilme, onun önemli ve vazgeçilmez bir parçası olma algısını kuvvetlendiriyor. Bizim dilimiz, kültürümüz buraya aittir. Almanya ve Türkiye arasındaki işçi sözleşmesinin 60. yılında biz sadece iş gücümüzle değil, aynı zamanda kültürümüzle de vardık. Bugün burada Türkiye asıllı insanlar haricinde de seyirciler olmasına çok sevindim. Herkes tarafından anlaşılması için Tiyatro Frankfurt ekibi bizlere üst yazı hazırladılar."
- "Türk ve Alman yazarların birlikte yazacağı ortak oyun yapılabilir"
Festivalin Onursal Başkanı Tamer Levent, "Sekiz yıldır sürüyor Frankfurt Türk Tiyatro Festivali. Bu tür festivallerde beş yıl önemlidir. Ama sekiz yıl artık rüştünü ispat ettiğini kanıtlıyor. Bundan sonraki aşamalarda içinde bulunduğumuz yüzyılda insanların pek çok farklı şey yaşadığını biliyoruz. Bunları da tiyatroyla anlatarak yeni bir düşünme biçimi oluşturulması gerekiyor." diye konuştu.
Levent, festivalin Türkler ve Almanların birbiriyle iç içe kaynaşmasını sağladığını vurgulayarak, "Bu yıl Gallus Tiyatrosu'nda yapılması da bu iş birliğinin çok somut bir örneği. Festival bünyesinde yeni düşüncelerle yeni oyunlar yazılabileceği, yeni oyunları sahneleme durumlarının gelişeceği, işbirliklerinin oluşacağı inancını taşıyorum. Hatta festival bünyesinde belki Türkiye'den gelen oyunların yanı sıra bir iki tane de Türk ve Alman oyuncuların oynayacağı, hatta Türk ve Alman yazarların birlikte yazacağı ortak oyun yapılabilir diye düşünüyorum." değerlendirmesini yaptı.
Frankfurt Türk Tiyatro Festivali'nin bir kültür haline dönüşeceğini dile getiren Levent, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü festivaller başlar, bir müddet bir heves gider, sonra da biter. Bu bitmemeli. Adeta bir enstitü gibi olmalı ve bu içinde bulunduğumuz çağa ışık tutmalı. Sevgili Kamil (Kellecioğlu) en baştan, Tiyatro Frankfurt zamanından beri bu işin içinde. Ben de o zaman biraz bu işin içine girmiştim. Başkonsolosumuzla konuşmuştum. Bu festivalin başlamasının çok yararlı olacağı kararını vermiştik. 'Yapılabilir mi, yapılamaz mı' derken yapılıyor. Şimdi de sevgili başkonsolosumuzun daha buradaki görevine gelmeden festivalin varlığından haberdar olması ve destek oluyor olması zannediyorum çağımıza da çok ışık tutacak, umut verecektir."
Tiyatro Frankfurt Genel Sanat Yönetmeni ve Festival Başkanı Kamil Kellecioğlu ise, "İyi ki varsınız. Bizi hiç yalnız bırakmayan, festivali sahiplenen seyircimize teşekkürden daha fazlasını sunmak istiyorum. Gerçekten iyi ki varsınız. İyi ki festivalimiz bu yıl sekizincisiyle bizlerle birlikte. Gelecek yılı da heyecanla bekleyeceğiz. İyi ki Türkçe tiyatronun sesi Frankfurt'tan duyuluyor." dedi.
Konuşmaların ardından 30 kişilik festival ekibi sahneye çıkarak seyircilerle birlikte, "Sanata evet" dedi. Açılış kapsamında İBB Şehir Tiyatrolarının "Sen İstanbul'dan Daha Güzelsin" oyunu sahnelendi.
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Almanya Hessen Eyaleti Bilim ve Kültür Bakanlığı, Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı, Frankfurt Türkiye Başkonsolosluğu ve Türk Hava Yollarının destek verdiği festival, 8 Haziran'a kadar çeşitli atölye, söyleşiler ve oyun gösterimleriyle devam edecek.
- Başkonsolos Erdem Tunçer sanatçılarla bir araya geldi
Frankfurt Türk Tiyatro Festivali münasebetiyle Frankfurt’a gelen sanatçıları Başkonsolosluk konutunda ağırlayan Başkonsolos Erdem Tunçer, burada yaptığı konuşmada festivalin Türk ve Alman toplumları için önemine değindi.
Hessen Bilim ve Sanat Bakanlığı Müsteşarı Ayşe Asar ise sanatçılarla buluşmada şu bilgileri konuklarıyla paylaştı:
"Tiyatronun ulusal uyum ve barışa çok önemli katkısı var. Türk tiyatrosunu burada yaşayan hem Alman hem Türk uyruklu insanlara sunmamızın bizim için büyük bir etkisi var. Geçen sene ilk defa Türk Tiyatro Festivali'ne katılabildim ve hala hayal gibi hatırlıyorum. Müziğiyle, sözleriyle beni çok etkilemişti. Almanların üçüncü, dördüncü Türk asıllı nesle zengin Türk kültürünü tanıtmanın, barış ve şahsi gelişme için çok büyük önemi var. Şu an birçok konuda tiyatro risk içinde maalesef. Pandemi döneminde çok büyük kayıplara uğradık. Yeni genç nesil iyice uzaklaşıyor. Almanya'da maalesef böyle, Türkiye'de öyle değilmiş çok sevindim. Türk Tiyatro Festivali bu konuda çok önemli çalışmalar yapıyor. Bu açıdan Kamil beye ve ekibine çok teşekkür etmek istiyorum."
Bavyera Eyaleti İçişleri Bakanı Joachim Herrmann, Bayern2 radyosuna yaptığı açıklamada, kazada hayatını kaybedenlerin hepsinin yetişkin kadınlar olduğunu söyledi.
Herrmann, yaralıların ise hayatı tehlikesi bulunmadığı bilgisini paylaşarak "Yakınlarının aradığı halen 7 kişi kayıp." dedi.
Bunların yaralılar arasında bulunabileceğini veya kendiliğinden olay yerinden ayrılmış olabileceklerini belirten Herrmann, raydan çıkan tren vagonlarının enkazının henüz kaldırılamadığına işaret ederek, vagonların altında halen hayatını kaybedenlerin yer alabileceğini söyledi.
Alman basının, olay yerinde bulunan Bavyera polisine dayandırdığı haberlere göre, kazada 3’ü ağır 40 kişi yaralandı. Daha önce ağır yaralı sayısı 15 olarak ifade edilmişti.
Ölen 3 kişinin cesedinin enkazdan çıkarıldığı bildirildi. Bir kişinin de dün hastaneye götürülürken hayatını kaybettiği aktarıldı.
Enkazda arama kurtarma çalışmaları devam ediyor. Polis yetkilileri tren vagonlarının devrilmesi ve hasarlı olduğu için kurtarma çalışmaların zor ilerlediğini belirtti.
Kazanın sebebi henüz bilinmiyor.
Garmisch-Partenkirchen beldesinde Münih'e giden iki katlı tren raydan çıkmış, bazı vagonların devrilmesi sonucu en az 4 kişinin hayatını kaybettiği açıklanmıştı.
Yaklaşık 140 yolcunun arasında çok sayıda öğrencinin bulunduğu belirtilmişti.
BERLİN (AA) - Alman Federal Meclisi, hükümetin, ordunun modernizasyonu ile silah ve teçhizat alımı için ayırmayı planladığı 100 milyar avroluk özel fona onay verdi.
Hükümeti oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti ile muhalefetteki Hristiyan Birlik Partisi'nin (CDU/CSU) orduya 100 milyar avroluk özel fon sağlanmasına ilişkin tasarısı, Federal Meclis’te 80’e karşı 593 oyla kabul edildi, 7 milletvekili çekimser kaldı.
Milletvekilleri, daha önce, özel fon sağlaması amacıyla hükümetin yeni krediler alabilmesine imkan sağlamak için Anayasa’nın 87/a maddesinde değişiklik yapılmasını 567 oyla kabul etti. Söz konusu maddenin değişmesine 96 milletvekili "hayır" oyu kullanırken, 20 milletvekili de çekimser kaldı.
Anayasa’da değişikliğin yürürlüğe girmesi için Federal Eyalet Temsilciler Meclisinin (Bundesrat) de 3’te 2’lik çoğunlukla onay vermesi gerekiyor.
Böylelikle Alman ordusunun söz konusu fonun oluşturulması anayasa ile de güvence altına alınmış olacak.
Özel fonun oluşturulmasıyla hava ve kara kuvvetleriyle donanmanın güçlendirilmesi ve ordunun hareket kabiliyetinin artırılması hedefleniyor.
Alman hükümeti fonu, Eurofighter ve "F-35" tipi savaş uçakları, nakliye helikopterleri, savaş gemileri ve tanklarının alınmasının yanı sıra “Heron" tipi insansız hava araçlarının silahlandırılması, askerlerin ihtiyaç duyduğu teçhizatın sağlanması ve savunma sistemlerinin geliştirilmesi gibi projeler için kullanmayı planlıyor.
Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht, oylama öncesinde yaptığı konuşmada, fonun oluşturulmasını savunarak "Güvenliğin bir bedeli var." dedi.
Yıllardan beri ordunun ihmal edildiğini vurgulayan Lambrecht, 100 milyar avroluk fon ile ordunun, temel görevi olan ülkeyi savunmasını yerine getirebilecek şekilde donatılacağını kaydetti
Mit rund 240.000 erwarteten Passagieren kann der Airport Nürnberg in den Pfingstferien an das Vor-Pandemie-Niveau anknüpfen. Zum Vergleich: 2019 nutzten während der Ferien 243.000 Urlauber den Flughafen. Auch die Anzahl der Ziele hat mit knapp 70 wieder zu alter Stärke aufgeschlossen.
Wenn am Freitag, 3. Juni, gleich nach Schulschluss der Pfingstreiseverkehr beginnt, wird der Albrecht Dürer Airport Nürnberg zum Anlaufpunkt für Sonnenhungrige aus ganz Nordbayern. Rund 1.800 Starts und Landungen sind koordiniert, das entspricht durchschnittlich 105 pro Tag. Stärkster Reisetag wird vermutlich der letzte Freitag der zwei Ferienwochen (17. Juni).
Top-Direktziele ab Nürnberg sind Antalya und Mallorca. Es folgen die großen Drehkreuz-Flughäfen Frankfurt, Istanbul und Amsterdam mit Weiterflügen beispielsweise in die USA, Thailand oder Südamerika. Besonders gefragt sind zudem die Urlaubsregionen Izmir, Heraklion und Thessaloniki sowie das ägyptische Hurghada.
Die Flugzeuge sind zwar wieder gut gefüllt, trotzdem haben auch Kurzentschlossene eine Last-Minute-Chance auf einen Urlaub unter blauem Himmel: So gibt es noch freie Sitzplätze in den Flugzeugen nach Ibiza, Chania auf Kreta, Faro in Portugal und nach Lamezia Terme in Italien. Immer eine Reise wert: Paris, die Stadt der Liebe, wo jetzt auch der Stadtflughafen Orly angeflogen wird.
Um auf das erhöhte Passagieraufkommen vorbereitet zu sein, verstärken die operativen Bereiche des Flughafens ihr Personal, etwa beim Check-in oder der Gepäckabfertigung.
Aufgrund des starken Reiseaufkommens werden Reisende gebeten, ausreichend Zeit einzuplanen. Gerade während der Ferienwochen wird empfohlen, mindestens zwei Stunden vor Abflug am Flughafen zu sein, da sowohl am Check-in als auch an der Sicherheitskontrolle mit Wartezeiten zu rechnen ist.
Auch die Gastronomie stellt sich auf den Ansturm ein und bietet dem Fluggast ein breites Sortiment vom Snack bis zum Gourmetmenü, während die Einzelhändler wie beispielsweise der Duty Free & Travel Value Shop attraktive Angebote beisteuert.
Eine Übersicht über alle aktuellen Ziele finden Sie in unserem
Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı'nın (TGA) katkılarıyla ve Alman misafirlerin katılımlarıyla düzenlenen etkinlikte Türkiye’nin tanıtım videolarının gösterimi yapıldı ve konuklara geleneksel Türk kahvaltısı serpme olarak ikram edildi. Etkinlikte, davetlilere Türk kahvaltısından örnek lezzetlerin yanı sıra Türk kahvesi de ikram edildi.
Etkinliğinin açılışında konuşan Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, konuklara Türk mutfağının tarihçesini ve zenginliğini anlattı. Şen, Türk mutfağının bölgesel çeşitliliği hakkında da bilgiler paylaşarak, Türk kahvaltısının sağlıklı yönüne vurgu yaptı.
Büyükelçi Şen, etkinliğin ardından AA muhabirine yaptığı açıklamada, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından ilan edilen "Türk Mutfağı Haftası” nedeniyle dünyanın her yerinde Türkiye’nin temsilciliklerinin ve kültür merkezlerinin Türk mutfağının tanıtımı konusunda etkinlikler yaptıklarını hatırlattı.
Şen, “Biz de Türk Mutfağı Haftası'nı Berlin’deki tatil takvimine biraz uyarlayarak gerçekleştirmeye çalıştık ve hala da devam ediyoruz. Bunlardan biri olan Türk kahvaltı gününü büyükelçiliğimizde yabancı misafirlerimizle gerçekleştirdik. Türk kahvaltısını özellikle Türk serpme kahvaltısını misafirlerimize tanıttık.” ifadesini kullandı.
Aynı zamanda Türkiye kültürünün önemli bir parçası olan Türk kahvesinin bir tanıtımını yaptıklarını dile getiren Şen, “Çok ilgi gördü. Çünkü bize özgü, Türklere özgü, Akdeniz mutfağını da kapsayan ama sadece ondan oluşmayan çok zengin bir mutfağımız var. Yüzlerce yıldır gelişen, farklı coğrafyalara dağılan ve farklı coğrafyaların özelliklerini tekrar kendisinde toplayan çok zengin mutfağımız var.” diye konuştu.
Büyükelçi Şen, Türk mutfağının yurt dışında yeterince tanınmadığını ifade ederek, son zamanda bu mutfağı tanıtmanın özellikle daha da önemli hale geldiğini vurguladı.
Şen, “Ama sadece mutfağı ve kültürü tanıtmak değil. Bu arada Türkiye’nin önümüzde dönemde mutfak kültürü ve yeme içme turizmine de daha fazla hazır hale geldiğini misafirlerimize anlattık ve anlatmaya devam edeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Almanya’da Türkiye kökenli insanların gıda sektöründeki başarılarına değinen Şen, “Türk mutfağının zenginliğini biz piyasaya ne kadar sunabilirsek ve yansıtabilirsek, piyasada da o kadar başarılı olabileceğiz. Dolayısıyla lokanta, restoran sahipleri arkadaşlarımızla bunu konuyu tekrar tekrar ele alıyoruz.” ifadesini kullandı.
Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Şen, dünyanın Kovid-19 salgınıyla birlikte “sağlıklı yeme, içme ve beslenmenin” ne kadar önemli olduğunu bir kere daha fark ettiğini hatırlatarak, salgının etkisiyle insanların yeme içme konusunda daha dikkatli hale geldiklerini belirtti.
Türk Mutfağı Haftası ilgili, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde, bir kitap da çıkartıldığını hatırlatan Şen, “Türk mutfağının hem sağlıklı, hem atıksız ve hem de geleneksel yönlerine bu kitapta dikkat çekiliyor. Biz de yaptığımız sunumlarda o çerçevede mutfağımız bu özelliklerine dikkati çektik. Salgınla birlikte gelişen bu sağlıklı beslenme eğiliminde de mutfağımızın bundan böyle dünyada her yerde ve Almanya’da daha fazla ilgi görmesini bekliyoruz.” diye konuştu.
Die Innenministerinnen und -minister sowie die Innensenatorin und -senatoren von Bund und Ländern haben nach ihrer Frühjahrskonferenz vom 1. bis zum 3. Juni in Würzburg eine positive Bilanz gezogen. Das Fazit des Vorsitzenden der Konferenz, Bayerns Innenminister Joachim Herrmann: „Wir haben eine arbeitsreiche und erfolgreiche Tagung mit einer großen Vielfalt an aktuellen Themen hinter uns.“ Im Fokus der Beratungen stand nach den Hochwasserkatastrophen 2021 und angesichts des russischen Angriffskrieges in der Ukraine der Bevölkerungs- und Zivilschutz. Die Innenministerinnen und Innenminister fordern vom Bund, innerhalb der nächsten zehn Jahre zehn Milliarden Euro für einen „Stärkungspakt Bevölkerungsschutz“ zur Verfügung zu stellen. Als weiteres Schwerpunktthema behandelte die Konferenz unter anderem den Kampf gegen Kindesmissbrauch und Kinderpornographie.
Wie Herrmann betonte, verstehe die IMK den Katastrophenschutz als „eines der grundlegenden Schutzversprechen des Staates gegenüber seinen Bürgern“. Mit der Unterzeichnung der Verwaltungsvereinbarungen zum „Gemeinsamen Kompetenzzentrum Bevölkerungsschutz“ habe man einen wichtigen Meilenstein für den Bevölkerungsschutz in Deutschland erreicht. „Darüber hinaus hält es die IMK für notwendig, dass neben dem finanziellen Engagement der Länder auch der Bund deutlich mehr Mittel in den kommenden Jahren für einen „Stärkungspaket Bevölkerungsschutz“ zur Verfügung stellt.“ Außerdem habe die IMK auch das gemeinsame Anliegen zum Ausdruck gebracht, das bestehende Sirenenwarnnetz weiterzuentwickeln. „Insbesondere fordern wir den Bund dazu auf, das bestehende Förderprogramm zu verstetigen, um für den Ausbau über das Jahr 2022 hinaus weitere Fördermittel zur Verfügung zu haben.“
Ein klares Signal geht nach den Worten des IMK-Vorsitzenden von dieser Innenministerkonferenz auch beim Kampf gegen Kindesmissbrauch und Kinderpornografie aus: „Wir werden diesen Kampf weiter deutlich intensivieren. So haben wir uns darauf geeinigt, dass die Löschung dieser schrecklichen Inhalte nicht allein von den individuellen Verfahren der ermittlungsführenden Polizeidienststellen und Staatsanwaltschaften abhängen darf. Wir müssen diese Verbrechen sofort aus dem Netz tilgen, losgelöst von konkreten Ermittlungsmaßnahmen.“
Unter dem Eindruck des russischen Angriffskriegs gegen die Ukraine sieht die IMK die Notwendigkeit, weitere Maßnahmen zur Abwehr von Desinformationskampagnen zu ergreifen. Der Bund und die Länder werden einen gemeinsamen Aktionsplan gegen Desinformation und für eine wehrhafte Demokratie erarbeiten. Zentral ist dabei der Aufbau eines Netzwerks, in dem alle relevanten Akteure von Bund, Ländern und Kommunen gemeinsam daran arbeiten, gezielte und gesteuerte Desinformationskampagnen aufzudecken, durch geeignete kommunikative Maßnahmen zu bekämpfen und als Plattform für den Informationsaustausch zur Verfügung zu stehen.
Bundesinnenministerin Nancy Faeser erklärt: „Kinder vor entsetzlicher sexualisierter Gewalt zu schützen, hat höchste Priorität. Kein Täter darf sich sicher fühlen vor Strafverfolgung. Wir brauchen einen maximalen Ermittlungsdruck. Die schnelle Löschung von Missbrauchsdarstellungen und gleichzeitige Beweissicherung ist besonders wichtig. Denn so lange diese furchtbaren Missbrauchsbilder verfügbar sind, wird auch die Würde der Kinder immer und immer wieder verletzt. Dass die Ermittlungsbehörden hier noch schneller handeln, ist ein wichtiges Ergebnis dieser IMK. Zugleich müssen wir für die notwendigen Ermittlungsinstrumente sorgen. Die Speicherung von IP-Adressen ist unbedingt erforderlich, um Täter zu ermitteln, Netzwerke aufzudecken und in den schlimmsten Fällen andauernde Missbrauchstaten zu stoppen.
Die Stärkung des Bevölkerungsschutzes war ein zentrales Thema dieser IMK. Wir müssen uns besser vor Krisen und Klimafolgen wappnen. Dazu gehören moderne Warnsysteme. Und dazu gehört vor allem eine sehr viel besser verzahnte Zusammenarbeit von Bund und Ländern, die wir mit dem Gemeinsamen Kompetenzzentrum und einem gemeinsamen Ressourcenmanagement bei dieser IMK auf den Weg gebracht haben. Das sind echte Meilensteine. Wir werden in den Bevölkerungsschutz weiter massiv investieren. Der Beschluss der IMK gibt dafür Rückenwind. Aber klar ist auch: Auch die Länder sind gefordert, in diesem Bereich klassischer Länderzuständigkeiten, massiv zu investieren.“
Niedersachsens Minister für Inneres und Sport und Sprecher der sozialdemokratisch-geführten Innenressorts, Boris Pistorius betont: „Gerade in Krisenzeiten ist ein enger und vertrauensvoller Austausch der Innenressorts elementar. Der völkerrechtswidrige Angriffskrieg Putins auf die Ukraine stellt uns in der Innen- und Sicherheitspolitik vor massive neue Herausforderungen. Deshalb ist es wichtig und notwendig, dass wir gemeinsam einen Beschluss zu dem von mir vorgeschlagenen zehn Milliarden Euro Paket zur zielgerichteten und dauerhaften Härtung unserer Fähigkeiten im Zivil- und Bevölkerungsschutz gefasst haben. Wir müssen uns wappnen für die Bewältigung der Folgen militärischer Auseinandersetzungen, von Extremwettereignissen oder von Cyberangriffen auf kritische Infrastrukturen. Nun gilt es, dass wir als Länder gemeinsam mit dem Bund zeitnah prüfen, welche Vorhaben schnell angegangen werden sollen.“
Auch der Sprecher der unionsgeführten Innenministerien, Hessens Innenminister Peter Beuth, begrüßte die erzielte Einigung zur Stärkung des Bevölkerungsschutzes in der Bundesrepublik. „Angesichts des Krieges in Europa, Angriffen auf unsere Infrastruktur und zerstörerischen Naturkatastrophen müssen wir dringend weiter in unseren Schutz investieren. Deshalb sind sich die Länder einig, dass es dringend Investitionen in den Zivilschutz geben muss, für den der Bund mindestens zehn Milliarden Euro in den nächsten zehn Jahren bereitstellen sollte.“
Im Hinblick auf die von Hessen eingebrachte Initiative zum verstärkten Kampf gegen Kindesmissbrauch erläuterte der B-Sprecher Peter Beuth: „Wir waren uns einig, dass gezielte Strafverfolgung und ein besserer Opferschutz möglich sind. Es ist nicht hinnehmbar, dass diese abscheulichen Darstellungen zum Teil noch Jahre nach der Tat im Internet abrufbar sind. Es freut mich besonders, dass sich die Innenministerinnen und Innenminister auf die hessische Initiative hin darauf einigen konnten, dass wir Speicherfristen von IP-Adressen eingehend prüfen werden, um abscheuliche Verbrechen gegen Kinder und Jugendliche sowie deren Verbreitung noch effektiver bekämpfen zu können. Viel zu oft laufen Ermittlungen bei schrecklichsten Darstellungen von sexuellem Missbrauch ins Leere, weil IP-Adressen bereits gelöscht und die Täter so nicht mehr ausfindig gemacht werden können. Das kann und darf bei derart schrecklichen Delikten nicht sein. Wir brauchen längere Speicherzeiten für IP-Adressen, um Kinderschändern effektiver habhaft werden zu können. Zugleich freut es mich, dass wir uns darauf einigen konnten, dass künftig schneller die grässlichen Darstellungen sexuellen Missbrauchs Minderjähriger schneller und effizienter aus dem Internet gelöscht werden und dies künftig stärker vom BKA koordiniert wird. Damit hat auch diese IMK wieder wichtige Fortschritte zur Stärkung der Sicherheit in Deutschland erreicht.“
Bayerns Innenminister Joachim Herrmann begrüßt Bundesinnenministerin Nancy Faeser in Würzburg. „Bayern nutzt seinen Vorsitz der Innenministerkonferenz, um wichtige Themen für unser aller Sicherheit länder- und parteiübergreifend voranzubringen“, so Herrmann.
Matthias Merz
Ausbau des Bevölkerungsschutzes, mehr Sicherheit im digitalen Raum und besserer Schutz von Demokratie und Verfassung – diese Schwerpunkte hat Bayerns Innenminister Joachim Herrmann für die Innenministerkonferenz in Würzburg angekündigt.
Konstruktive länder- und parteiübergreifende Gespräche um die Innere Sicherheit: Gruppenbild der Innenministerinnen und Innenminister sowie der Innensenatorin und Innensenatoren im Treppenhaus der Würzburger Residenz.
Matthias Merz