Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Die Stadtbücherei Würzburg hat im Rahmen der Jugendbuchwochen zu 19 Lesungen mit Jugendbuchautorinnen und Jugendbuchautoren und 7 Workshops eingeladen und 41 Klassen mit mehr als 900 Schülerinnen und Schülern kamen ins Falkenhaus. Die Veranstaltungen fanden am Vormittag statt und waren speziell für Schulklassen gedacht.
Margit Ruile zeigte in ihrem Thriller „Dark Noise“ auf was passiert, wenn Menschen digital ausgelöscht werden. Stephan Knösels Dystopie „Panic Hotel“ spielt im Jahr 2023 in Frankfurt am Main, wo Menschen nach einem Atombombenabwurf ums Überleben kämpfen. Christian Linkers Held aus dem Jugendroman „Boy from Mars“ kehrt im Jahr 2099 vom Mars auf die Erde zurück und betrachtet unseren zu diesem Zeitpunkt von Katastrophen gezeichneten Planeten mit den Augen eines Marsianers. In „Y-Game“ verpackt er die Themen Verschwörungsmythen und Fake-News in einen packenden Thriller.
Die spannenden und hochaktuellen Themen lieferten Stoff für die anschließenden intensiven Gespräche und Diskussionen. Fragen zum Autorenberuf, der Entwicklung von Ideen, der Zusammenarbeit mit Verlagen oder generell zum Buchmarkt gaben zudem seltene Einblicke in das Leben und Arbeiten von Autorinnen und Autoren. Die Lesungen ermöglichten es den Schülerinnen und Schülern Literatur aus nächster Nähe live zu erleben.
Auf dem Programm standen darüber hinaus kreative Workshops. In den Podcast-Workshops mit Lambert Zumbrägel lernten die Schülerinnen und Schüler Grundlagen für die Produktion eines Podcast bzw. Hörspiels und starteten eigene kleine Versuche. In der Gedichte-Schreibwerkstatt mit Alexander Jansen entstanden eindrucksvolle Texte.
Die stetige Nachfrage seitens der Schulen nach den Veranstaltungen der alljährlichen Jugendbuchwochen, die von der VR-Bank Würzburg unterstützt werden, zeigt, wie wichtig dieses außerschulische Angebot für den Deutschunterricht ist.
Rückfragen gerne an: Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!
Hamburg ve Schleswig Holstein DİTİB Eyalet Birliği, Ramazan ayı münasebetiyle geniş katılımlı iftar programı düzenledi.
İftar davetine; Hamburg Başkonsolosu Emine Derya Kara, DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, Hamburg Senatosu temsilcisi Petra Lotzkat, Hamburg ve Schleswig Holstein DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Osman Dikeç ve Eyalet Birliği Başkanı Mehmet Gök, Federal Kadın Birliği Başkanı Safiye Kılıç’ın yanı sıra DİTİB ve sivil toplum kurululuşlarının başkan ve yöneticileri katıldı.
Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayan iftar programının açılış konuşmasını Hamburg ve Schleswig Holstein DİTİB Eyalet Birliği Başkanı Mehmet Gök yaptı.
DİTİB'in barış, huzur ve kardeşlik için 40 yıllık çabası
DİTİB'in kırkıncı yıl karnesinin güzel notlarla dolu olduğundan bahseden Gök, “DİTİB, kuruluşundan bu güne Nord Hamburg toplumunda etkin bir rol almıştır. Müslümanları temsil etmenin yanı sıra topluma barış, huzur ve kardeşlik gibi temel değerleri aşılayarak, kültürler arası barış ve dayanışma ortamını sağlamış bir kuruluştur. İftar programı vesilesiyle birlikteliği kutlarken aynı zamanda DİTİB'in 40. yılını da coşkuyla kutluyoruz. DİTİB'in kırkıncı yıl karnesi, topluma kattığı değerlerle doludur ve bu değerler en güzel notlarla belgelenmiştir” ifadelerini kullandı.
Demokratik değerlerin temeli, karşılıklı saygı ve iyi ilişkiler
Hamburg Senatosu adına iftar programına katılan Devlet Müşaviri Petra Lotzkat ise Hamburg Senatosu'nun selamlarını ileterek sözlerine başladı. Federal Şansölye Olaf Scholz‘un “Kozmopolit, hoşgörülü ve demokratik ülkemiz için birlikte duruyoruz” açıklamasına atıfta bulunan Lotzkat, “Bu toplumu barış içinde bir arada yaşama ve uyum için önemli bir mesaj olarak görüyorum. Karşılıklı saygı ve iyi ilişkiler, diyalog ve farklı inanç, görüş ve kültürlere saygı, demokratik değerlerin temelidir. Değerlerimizin, demokratik ilkelerimizin dışarıdan tehdit edilmesini veya içeriden sorgulanmasını ve kimlik temelli ayrımcılığı kabul etmeyeceğiz” dedi.
Lotzkat sözlerini şöyle sürdürdü: “2012'de imzalanan devlet anlaşmalarıyla Senato ve Müslüman dini cemaatler, uyum ve karşılıklı anlayış için birlikte çalışma sözü vermiştir. 2015 ve 2016'da mülteci akını sırasında ve koronavirüs salgını döneminde de cami cemaatlerinin gösterdiği kararlılık özellikle önemlidir. Bu iki önemli konunun iyi anlatılmasında ve ulaştırılmasında cami cemaatlerinin rolü büyüktür. DİTİB'in ilk iftar davetine katıldığımda duygulandım ve o zamandan beri pek çok iftar davetine katıldım. Misafirperverliğiniz için teşekkür ediyorum.”
Ramazan, ortak bir sofranın paylaşılması
Ramazan ayının aile, komşuluk ve sosyal buluşmalarla dolu bir ay olduğuna değinen DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, “Ramazan, ortak bir sofranın paylaşılması, ortak dini hizmetler, cemaat ve toplum içindeki karşılaşmalar yoluyla dayanışma ve yardımlaşmanın önemli bir takviyesidir ve dolayısıyla sosyal uyumun temel taşıdır“ dedi.
Krize karşı sorumluluk: Ramazanın barış çağrısı
Geçen yılın zorlukları, özellikle savaş ve kriz bölgelerindeki insanlar için acı çekilen bir dönemi hatırlatan Kuzey, “Geçtiğimiz yıl gerçekten de zor bir yıldı. Türkiye ve Suriye'deki şiddetli depremle başlayıp Gazze'den gelen korkunç ve dayanılmaz görüntülerle ve çocuklarla, hastanelerle ve sivil tesislerle sınırlı kalmayan yıkımla zor ve üzücü bir yıl oldu ve olmaya da devam ediyor. Savaş ve kriz bölgelerindeki insanlar için Ramazan ayını hayal ettiğimizde içimiz acıyor. Bu nedenle dünya kamuoyunu, başta Gazze olmak üzere savaşları sona erdirmek ve kriz bölgelerine yardım etmek için elinden gelen her şeyi yapmaya çağırıyoruz. Dünya toplumunu barış ve ateşkes müzakereleri yapmaya ve çatışmanın taraflarını masaya oturup ortak çözümler bulmaya çağırıyoruz. Dini cemaatler olarak, diğer toplumsal aktörler gibi birbirimize karşı sorumluluk taşıyoruz, çünkü biz insanlar birbirimize emanetiz“ ifadelerini kullandı.
DİTİB: 40 yılda değişim ve gelişim
DİTİB, bu yıl 40’ıncı kuruluş yıl dönümünü kutlayacağını belirten Kuzey, “DİTİB’in 40 yıllık geçmişi boyunca önemli değişimler yaşandı, mimari yapıları gelişti ve toplumsal etkinlikleri de bir o kadar arttı. Son kırk yılda inanılmaz miktarda değişim ve gelişim yaşandı. Tabii ki bu durum DİTİB için de geçerli. Gençlere, kadınlara, velilere yönelik temsili 16 eyalet birliği ile 1 milyondan fazla Müslümanı ve 30 binden fazla aktif gönüllüyü DİTİB’e bağlı 858 camimizde birleştiriyoruz. 40 yıldır bu gelişimi hiç aksatmadan tamamlamayı başardık. İnanç anlayışımız, cemaatlerimiz ve imamlarımız, 40 yıllık tarihimizle, siyasallaşmadan, radikalleşmeden, araçsallaştırmadan uzak, özgün ve dengeli bir din anlayışının garantisidir. Dolayısıyla, Almanya’daki Müslümanlar özellikle DİTİB sayesinde ılımlı ve barışçıl bir tarihe sahipler” diye konuştu.
Ramazan ayında anlamlı mesaj
Ramazan ayının başlangıcında teşvik edici ve ilham verici mesajlar gönderen başta Federal Cumhurbaşkanı olmak üzere tüm kamu aktörlerine ve siyasetçilere teşekkür eden Kuzey, konuşmasını şöyle tamamladı: Bu ülkedeki her bir Müslüman, her bir cami kendini bu ülke toplumunun bir parçası olarak hissedebilir. Topluluk her zaman aranmalı, yeniden kurulmalı ve güçlendirilmelidir. Bugün burada ve diğer tüm DİTİB camilerinde ailelerimiz, dostlarımız, komşularımız ve misafirlerimizle aynı sofrayı paylaşıyor olmamız, muhtemelen topluluğun, karşılıklı tanıma ve empatinin en güçlü işaretidir. Her şeyden önce etnik, kültürel ve dini çeşitliliği herkesin eşit haklara sahip olduğu toplumsal bir zenginlik olarak görmeyi mümkün kılıyor.”
Din ve kültür mirasının aktarımında DİTİB'in önemi
11 ayın sultanı Ramazan ayında yoğun saldırı altında Gazze'deki Filistinli kardeşlerimizin acılarının bir an evvel son bulması ve bölgedeki barışın hakim olması için Türkiye‘nin en üst düzeyde çaba gösterdiğini belirten Hamburg Başkonsolosu Emine Derya Kara, 60 yıldan fazla bir süredir Almanya'yı vatan edinmiş bulunan insanımızın, her gün artan şekilde maruz kaldığı ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslamofobiyle mücadelede birlik ve beraberlik içinde olmaları gerekliliğini vurguladı.
Başkonsolos Kara, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Almanya'ya birçok alanda kayda değer katkılarda bulunan insanlarımızın hak ettikleri şekilde huzur, refah ve güvenlik içerisinde yaşamaları için Alman makamlarıyla iş birliği yapmaya ve bu büyük ortak sorun karşısında gerekli desteği vermeye devam edeceğiz. Bu vesileyle, başta kimliğimizin en önemli unsurlarından birini oluşturan dinimizin ve kültürümüzün yeni nesillere öğretilmesi aktarılması olmak üzere, başarılı hizmetlerde bulunan tüm DİTİB cami derneklerine ve din görevlilerimize içten şükranlarımı sunuyorum.”
İftar programı konuşmaların ardından okunan akşam ezanı ile birlikte oruçlar açıldı. Hamburg ve Schleswig Holstein DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Osman Dikeç’in yaptığı yemek duası ile devam eden program mûsıki dinletisi ile sona erdi.
BERLİN (AA) - Dünyada 2022'de elektronik atıkların (e-atık), 2010'a kıyasla yüzde 82 artışla 62 milyon tona ulaştığı, bunun 1,55 milyon 40 tonluk kamyonu doldurduğu bildirildi.
Birleşmiş Milletler (BM) Eğitim ve Araştırma Enstitüsü (UNITAR) ve Uluslararası Telekomünikasyon Birliği (ITU) tarafından "4. Küresel E-Atık İzleme (GEM)" raporu yayımlandı.
Raporda, dünyada e-atıkların, belgelenen e-atık geri dönüşümünden 5 kat daha hızlı arttığı kaydedildi.
Bilgisayar, cep telefonu ve televizyon gibi e-atıkların 2022’de 2010 yılına göre yüzde 82 artışla 62 milyon tona ulaştığı vurgulanan raporda, bunun da 1,55 milyon 40 tonluk kamyonu doldurduğu belirtildi.
E-atıkların 2030'e kadar üçte bir oranında artmasının beklendiği ifade edilen raporda, "Dünya genelinde yıllık e-atıklar 2,6 milyon ton artarak 2030'da 82 milyon tona ulaşma yolunda ilerliyor. Bu, 2022 rakamına göre yüzde 33'lük bir artışa denk geliyor." denildi.
BM'nin raporunda elektronik atıkların, elektrik fişi veya pil içeren tüm atılmış eşyalardan oluştuğu aktarılarak, bunların zehirli katkı maddeleri ve cıva gibi tehlikeli maddeler içerebileceği, çevre ve sağlık açısından riskli olduğu belirtildi.
Raporda, dünya çapında e-atıklardaki artışa kıyasla, geri dönüşüm çabalarındaki farkın açılması nedeniyle 2022'de yüzde 22,3 olan belgelenmiş toplama ve geri dönüşüm oranının 2030’e kadar yüzde 20'ye düşeceği öngörüldü.
BM'nin raporuna göre, ülkelerin e-atık toplama ve geri dönüşüm oranlarını 2030’e kadar yüzde 60'a çıkarabilmeleri halinde, insan sağlığı risklerinin en aza indirilmesi de dahil olmak üzere elde edilecek faydaların maliyetleri 38 milyar dolarının üzerinde olacak.
UNITAR Sürdürülebilir Döngüler Programı Kıdemli Uzmanı Kees Balde, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Elektronik ürünlerin tamiri genellikle kolay değildir. Kolayca atık haline geliyorlar ve dolayısıyla küresel e-atıklar artıyor. Bu e-atıkların büyük çoğunluğu iyi yönetilmiyor." ifadesini kullandı.
Söz konusu raporun altyapıya daha fazla yatırım yapılması, elektronik eşyaların onarımı ve yeniden kullanımın daha fazla teşvik edilmesi, kapasite oluşturulması ve yasa dışı e-atık sevkiyatlarının durdurulmasına yönelik tedbirler alınması için "acil" bir çağrı niteliğinde olduğunu vurgulayan Balde, "Bu yatırım kendini fazlasıyla amorti edecektir." değerlendirmesini yaptı.
BERLİN (AA) - WEFA Uluslararası İnsani Yardım Organizasyonu, Berlin'deki Türk toplumu temsilcilerine iftar verdi.
İftara AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Zafer Sırakaya, Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Başkonsolos İlker Okan Şanlı ve çok sayıda sivil toplum kuruluşunun temsilcisi katıldı.
Zafer Sırakaya, iftarda yaptığı konuşmada, dünyanın çok daha zor bir sürece girdiği dönemde olduğunu belirterek, Orta Doğu'da da ilkenin olmadığı, insafların ve vicdanların köreldiği bir süreçte olunduğunu ifade etti.
Gazze'de vicdanların köreldiğinin görüldüğüne işaret eden Sırakaya, "Yetimlerin, öksüzlerin çığlıklarının artık herkesi rahatsız etmesi gereken, özellikle de batı toplumunu rahatsız etmesi gereken bir süreçte her birimiz bir imtihan içerisinde olduğumuzun bilinci içerisinde olmalıyız." dedi.
Gazze'deki zulmün en kısa zaman içerisinde son bulmasını temenni eden Sırakaya, şöyle konuştu:
"İnşallah bu zulmün son bulabilmesi için Türkiye Cumhuriyeti ve kıymetli Cumhurbaşkanı tüm diplomatik ortamlarda zaten gerekli çalışmalarını yürütüyor. Bir an önce ateşkesin sağlanması, ardından ateşkesle birlikte barış anlaşmalarının temininin yapılabilmesi için 1967 sınırları içerisinde bağımsız egemen ve coğrafi bütünlüğü sağlanmış olan bir Filistin'in kurulmasını da temenni ettiğimizi ve bunun gerekli olduğunu da her ortamda ifade ediyoruz."
WEFA Genel Başkanı Musab Aydın da uzak coğrafyalardaki 40'a yakın ülkede iftar sofraları kurarken, Avrupa'da da iyiliği yayma adına iftar sofralarında bir araya geldiklerini belirtti.
WEFA'nın bugüne kadar 70 ülkede çalışma yaptığını anımsatan Aydın, "Ramazanın ilk gününden bugüne kadar 10 binden fazla kişiye iftar yemeği verdik. Gözlemcilerimiz ülkelerde çalışmalara devam ediyorlar. Zekat, fitre, kumanya dağıtımlarımız devam ediyor. Türkiye'deki insani yardım faaliyetlerimizi, yaptığımız protokol çerçevesinde AFAD, Kızılay ve Diyanet Vakfı ile gerçekleştiriyoruz." ifadelerini kullandı.
WEFA olarak, 24 farklı ülkedeki 5 bin 600'den fazla yetim çocuğa sponsor aile sistemi ile aylık düzenli yardımlarda bulunduklarını vurgulayan Aydın, "Asya ve Afrika'da yetimhane, yetim okulu, sağlık ocağı gibi 83 kalıcı eserimiz bulunuyor. 5 binden fazla su kuyusu açtık, 20 binden fazla katarakt ameliyatları gerçekleştirdik." şeklinde konuştu.
KÖLN (AA) - İslam Toplumu Milli Görüş (IGMG) Genel Başkanı Kemal Ergün, "Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı haline gelmiştir." dedi.
Almanya'nın Köln kentindeki IGMG Genel Merkezi'nde düzenlenen iftara sivil toplum kuruluşu temsilcileri katıldı.
Burada konuşan Ergün, Yemen, Suriye, Doğu Türkistan, Arakan gibi birçok bölgedeki insanlık dramlarına dikkati çekerek, dünyanın hangi bölgesine bakılırsa bakılsın insanlık için utanç verici manzaralar ile karşı karşıya kalındığını söyledi.
Ergün, "Büyük bir üzüntüyle ifade edeyim ki, kalplerin dirildiği, maneviyatın toplumsal olarak yaşandığı bu ayı, dünya genelinde devam eden savaşlar ve zulümler münasebetiyle bu yıl maalesef mahzun ve buruk karşılamak zorunda kaldık." ifadelerini kullandı.
"Özellikle Gazze’de yaşananlar bizleri derinden üzmüştür." diyen Ergün, şunları kaydetti:
"Gazze’deki trajedi artık tüm insanlığın hukuk, ahlak ve vicdan sınavı hâline gelmiştir. Masum insanların haykırışları dünya genelinde yankılanmış, her taraftan ateşkes çağrıları yapılmasına rağmen bir sonuç alınamamıştır. Huzurun ve barışın diyarı olan, Allah’ın yeryüzünde mübarek kıldığı mekânı kalbinde bulunduran Filistin, maalesef acının ve gözyaşının diyarı haline gelmiştir.
Mabetlere, hastanelere saldıranların karşısında durmak, masum sivillere yönelik saldırılara karşı çıkmak ahlakın temel gereğidir. Bir halkın çocukları açlıktan ölüyorsa, artık bir savaş değil, zulüm söz konusudur. Vicdan ve merhamet sahibi hiçbir insan bu duruma seyirci kalamaz."
Gerek Ukrayna gerekse dünyanın farklı coğrafyalarında masum sivillerin ölmesine karşı çıktıklarını belirten Ergün, "İster Hristiyan olsun, ister Yahudi olsun, ister dinsiz olsun, fark etmez. Müslümanlar olarak mazlumun yanında yer almalı, zalime dur demeli ve mazlumun elinden tutmalıyız. Zalime karşı durmak, mazlumun yanında olmak, hak ve adaletin etkin olması için takatimizin sonuna kadar mücadele etmek bizlere yakışan davranışlardır. Bu aynı zamanda nebevi bir duruştur." dedi.
Ergün, "Özellikle 7 Ekim sonrası Orta Doğu’daki olayların ardından, yaşadığımız ülkelerde basın ve ifade özgürlüğü gibi temel hakların kısıtlandığını, insan haklarının farklı kıstaslarla ölçüldüğünü görüyoruz. Birçok İslam ve Avrupa ülkesi dahil çok sayıda ülke insan haklarını dürüstçe savunma konusunda maalesef sınıfta kaldı. Bu sadece biz Müslümanlara değil tüm toplumlara endişe vermesi gereken bir durumdur." ifadelerini kullandı.
Avrupa’da yaşayan Müslümanlara, camilere ve eğitim merkezlerine yönelik ırkçı saldırılar ve nefret söylemlerinin her geçen gün arttığını kaydeden Ergün, "Bu saldırılarda kamuoyunda Müslümanlarla ilgili kullanılan dil ve söylemlerin etkili olduğu aşikardır. Camilerimize tehdit mektupları, yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e yönelik çirkin saldırılar gibi açık provokasyonları neredeyse her gün duymakta ve şahit olmaktayız. Az önce bahsettiğimiz nebevi duruşu korumalı, sadece Müslümanlar olarak değil tüm toplum olarak bu provokasyonlara mahal vermeden insanlara iyiliği, doğruluğu aktarmanın yollarını bulmalıyız." şeklinde konuştu.
"Es ist gut, dass mit dem KI-Gesetz erste Schritte hin zu einer größeren Rechtssicherheit gegangen werden. Besonders positiv für Handwerksbetriebe ist, dass im nun angenommenen KI-Gesetz für niedrigschwellige Anwendungen keine oder nur geringe Transparenzverpflichtungen eingeführt worden sind. Positiv ist zudem, dass sich Handwerksbetriebe auf das CE-Zeichen bei Hochrisiko-KI-Technologien verlassen werden können. Diese Kennzeichnung belegt, dass ein Produkt vom Hersteller geprüft wurde, und dass es alle EU-weiten Anforderungen an Sicherheit, Gesundheitsschutz und Umweltschutz erfüllt. Die Anforderungen im KI-Gesetz richten sich in erster Linie an die Entwickler von KI-Technologien.
Viele Detailfragen sind jedoch auch im nun verabschiedeten KI-Gesetz noch nicht ausreichend geklärt, wie etwa die Frage, inwieweit eine Anpassung der KI-Modelle eine sogenannte wesentliche Änderung darstellt und damit zu höheren Auflagen führen könnte. Hier muss die EU-Kommission mit Leitlinien nachhelfen, denn fehlende Rechtssicherheit hemmt die Entwicklung von europäischen KI-Lösungen und verhindert, dass diese in Handwerksbetrieben noch umfangreicher eingesetzt werden können.
Schon heute nutzen viele Handwerksbetriebe Künstliche Intelligenz, kaufen externe KI-Systeme ein und verwenden diese für unterschiedliche Anwendungen im Betrieb, beispielsweise für Stellenausschreibungen, die Lageroptimierung und Kundenkommunikation."
Zum Beschluss über das Berufsbildungsvalidierungs- und -digitalisierungsgesetz (BVaDiG) im Bundeskabinett am 7. Februar erklärt ZDH-Generalsekretär Holger Schwannecke:
"Es ist grundsätzlich positiv, dass für die Validierung von im Arbeitsleben erworbenen Berufskompetenzen nun eine gesetzliche Regelung auf den Weg gebracht wird, und dass damit Menschen mit einschlägiger Berufserfahrung, aber ohne Berufsabschluss in ihrem jeweiligen Tätigkeitsfeld einen Anspruch erhalten auf ein rechtlich geregeltes Zertifizierungsverfahren zur Sichtbarmachung ihrer beruflich erworbenen Kompetenzen. Diese berufs- und praxiserfahrenen Menschen stellen eine durchaus bedeutsame Zielgruppe für die Fachkräftesicherung von Handwerksbetrieben dar. Die gesetzlich geregelte Validierung bietet die Chance, Handwerksbetriebe darin zu unterstützen, Fachkräfte aus dieser Zielgruppe zu gewinnen.
Damit die Handwerksbetriebe dieses Validierungsverfahren jedoch akzeptieren, wird es entscheidend darauf ankommen, dass es nicht zu Lasten der betrieblichen Ausbildung geht. Im weiteren Gesetzgebungsverfahren muss daher aus Sicht des Handwerks noch klarer gefasst werden, dass die Validierung und Zertifizierung non-formaler und im Berufsleben informell erworbener Kompetenzen keine Alternative zur dualen Ausbildung für junge Menschen werden darf. Es braucht im Gesetz eine bessere Abgrenzung zur dualen Ausbildung. Das kann aus Handwerkssicht erreicht werden, indem die Voraussetzungen für den Rechtsanspruch auf das Validierungsverfahren höher angesetzt werden: Als geeignet erscheint es, ein Mindestalter für die Validierungskandidaten festzulegen oder die im Gesetz geforderten Berufserfahrungszeiten zu verlängern.
Die Berufsschulnote auf jedem Gesellenprüfungszeugnis auszuweisen, ist dagegen überflüssig und schafft neuen bürokratischen Aufwand zu Lasten der Handwerksorganisation. Die Tatsache, dass nur ein Bruchteil aller Auszubildenden die bereits heute bestehende Möglichkeit nutzt, die Schulnote auf dem Berufsabschlusszeugnis sichtbar zu machen, spricht eindeutig dagegen, eine neue Ausweisungsverpflichtung für die Prüfungsausschüsse zu schaffen."
Handwerkskammern haben in den vom Bundesministerium für Bildung und Forschung (BMBF) geförderten Pilotprojekten Valikom und Valikom Transfer seit 2007 die Validierung von Berufskompetenzen erprobt. Die Verfahren sind in der Praxis umsetzbar und erzeugen positive Effekte - sowohl für die Teilnehmerinnen und Teilnehmer als auch für Unternehmen, die Beschäftigte persönlich fördern und weiterentwickeln wollen. Das zeigt auch die wissenschaftlichen Projektbegleitung des Forschungsinstituts für Berufsbildung im Handwerk: Gliederung (validierungsverfahren.de)
Die Bedeutung des Azubi- und Jugendwohnens für das Handwerk und der Weiterentwicklungsbedarf der Förderangebote waren Schwerpunkt der Frühjahrssitzung des Arbeitskreises "Kolping und Handwerk" am Dienstag im Kolping Jugendwohnen Prenzlauer Berg in Berlin.
Ursula Groden-Kranich, Vorsitzende des Kolpingwerkes Deutschland, und Jörg Dittrich, Präsident des Zentralverbandes des Deutschen Handwerks (ZDH), betonten, dass durch eine Stärkung des Azubi- und Jugendwohnens unmittelbar ein Beitrag zur Fachkräftesicherung geleistet werden könne und damit auch die Zukunftsperspektive von jungen Menschen gestärkt werde.
"Liegt die potenzielle Berufsschule, die überbetriebliche Unterweisung oder das Elternhaus nicht im selben Ort, sondern räumlich weiter entfernt, sind Jugendliche auf ein passendes Azubi-Wohnangebot angewiesen. Hilfreich und für Jugendliche, die erstmals weiter entfernt vom Elternhaus leben, besonders wertvoll ist das Vorhandensein einer sozialpädagogischen Begleitung. Im Zusammenhang mit der Fachkräftesicherung sind derartige Wohnangebote ein wichtiger Beitrag. Es muss weiterentwickelt und gefördert werden.", so ZDH-Präsident Dittrich.
Das Projekt "Junges Wohnen" vom Bundesministerium für Wohnen, Stadtentwicklung und Bauwesen ist laut Kolpingwerk und Handwerk hier ein ganz wesentlicher Baustein, damit sich junge Menschen für eine berufliche Bildung entscheiden können. Als positiv bewerten es Kolpingwerk und Handwerk, dass in der Bund-Länder-Verwaltungsvereinbarung "Junges Wohnen" Auszubildende berücksichtigt werden. Allerdings sehen die Vertreterinnen und Vertreter von Kolpingwerk und Handwerk noch dringenden Weiterentwicklungsbedarf bei der Umsetzung des Programms durch die Länder.
"Zum einen halten wir es für zwingend notwendig, dass auch temporäre Wohnangebote gefördert werden, damit adäquater Wohnraum während des Besuchs der länderübergreifenden Berufsschule und der überbetrieblichen Unterweisung bereitsteht. Zum anderen muss das Programm zielgerichteter an das Angebot des Azubi- und Jugendwohnens angepasst werden, um die gewachsene Struktur und das ausdifferenzierte Angebot der Einrichtungen besser berücksichtigen zu können", betonte die Vorsitzende des Kolpingwerkes Ursula Groden-Kranich.
Aus Sicht von Kolpingwerk und Handwerk sind Wohnraumangebote für Auszubildende ein wichtiger Baustein der Ausbildungsförderung und werden perspektivisch sogar noch deutlich an Bedeutung gewinnen. Gibt es bezahlbaren Wohnraum für Auszubildende, dann wird dies mehr Jugendliche dazu motivieren können, sich auch für eine Ausbildung jenseits der Heimatregion zu entscheiden und diese dort aufzunehmen. Ausreichende Wohnraumangebote tragen insofern dazu bei, die regionalen Passungsprobleme auf dem Ausbildungsmarkt zu lösen und vakante Ausbildungsplätze zu besetzen.
Als wichtig erachten Kolpingwerk und Handwerk zudem, dass es ein bedarfsgerechtes Angebot an sozialpädagogischer Begleitung im Rahmen des Azubi- und Jugendwohnens gibt und junge Menschen in dieser besonderen Lebensphase, in der sie ins Berufsleben eintreten und das Elternhaus verlassen, unterstützt werden können. Insbesondere in den Bereichen psychische Gesundheit und Sprachkompetenz steige der sozialpädagogische Begleitungsbedarf deutlich an, beispielsweise auch beim Umgang mit Medien. Das sozialpädagogische Angebot in den Einrichtungen unterstütze dabei nicht nur individuell die jungen Menschen, sondern entlaste Berufsschulen und Ausbildungsbetriebe, die im Arbeitsalltag kaum Raum und Zeit für diese Belange der Auszubildenden fänden.
"Die Bundesmittel für die erforderliche Netzwerkarbeit sowie zur konzeptionellen Weiterentwicklung des sozialpädagogisch begleiteten Jugendwohnens sind jedoch jetzt schon knapp und bedürfen in den kommenden Jahren eher einer Aufstockung als Kürzungen im Rahmen von Haushaltsplanungen", betont die Kolpingwerksvorsitzende.
Der Arbeitskreis "Kolping und Handwerk" existiert seit 2018 und greift regelmäßig gemeinsame Themen im Handwerk auf.