Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

Latif Çelik’le hemen aynı kaderi paylaşıyoruz. O benden, iki yıl önce bu dünyaya teşrif etmiş. Yani, 1980’nin Eylül’ü, ikimizin de hayatının dönüm noktasıdır.

Yaklaşık üç hafta önce, Almanya’dan değerli dostum araştımacı yazar Dr. Latif Çelik’in, “Almanya Türkleri” kitabının elime ulaştığını, sosyal medya hesaplarımdan duyurmuştum.

 

Paylaşımda şu cümlelere yer vermiştim: “…Büyük bir emekle hazınlanan bu kitabın, Hollanda, Belçika, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerindeki Türklere örnek olacağından şüphe duymuyorum. Kendisini tebrik eder, başarılarının artarak devamını dilerim.”

 

Şimdi sıra kitabın içeriğine geldi. Ancak, kitabın içeriğine geçmeden önce, Latif Çelik ile ilgili kısa bilgi vermek istiyorum.

 

Latif Çelik’le hemen hemen aynı kaderi paylaşıyoruz. O benden, iki yıl önce bu dünyaya teşrif etmiş. Yani ağabey. Yaşıtlarımız, sinemaya giderken, o Adana’da ben Konya’da Atatürk’ün, “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” emri doğrultusunda, vatan, millet ve devlet meselelerinin tam göbeğinde bulmuşuz kendimizi. İlginç olan ise, aynı yıl ve aylarda ben Hollanda’ya, o da Almanya’ya göç etmişiz.

 

1980’nin Eylül’ü, ikimizin de hayatının dönüm noktasıdır.

Bir başka ilginç gelişme de, o 1990 yılında Almanya’da, “Türk-Alman Kültür Derneğini” kurarken ben de Hollanda’da, “Türk Akademisyenler Birliği Vakfı’nı” kurmuşuz.

 

O, 1992 yılında Birlik Gazetesini yayınlamaya başlarken, ben de Türkevi Dergisini yayınlamaya başlamışız.

….Ve yayınlanan kitaplar, orga nize edilen konferanslar, tam 40 yıldır sürüyor. Bu kısa girişten sonra Almanya Türkleri kitabının içeriği ile devam edebiliriz.

 

“Almanya Türkleri; 60. Yılında Almanya Türkleri” başlığını taşı yan kitap, alt başlığında da yer aldığı gibi, Türklerin Alman ya’ya göç edişlerinin 60’ıncı yılına  armağan olarak yayınlanmış. Büyük boy, ciltli, her sayfasında fotoğrafın yer aldığı ve her haliyle bir prestij kitap olan çalışma, önsöz ile birlikte 14 bölümden oluşuyor.

Kitabın Önsöz’ünde şu cümleler dikkat çekiyor: “Sirkeci’den başlayan göç, Türkiye tarihinin en önemli sosyo lojik olaylarından biridir… İşçilerin dövizlerine gösterilen ilginin, kendilerine gösterilmediği gerçeği göz önüne alındığında, dönemin sıkıntılarını, tarihin vicdanı ile başa başa bırakıp önümüze bakmak daha doğru olacaktır…

 

Bu gerçeğe rağmen, “60 yıl önce gelen Türklerin çocukları nın ve torunlarının, bugün Almanya’da hemen hemen bütün iş kollarında aktif olmaları, söz konusu göç hareketinin her iki taraf için hem sosyolojik hem de ekonomik anlamda en somut ve en güzel yansımalarıdır” tespiti, Almanya örneğinden hareketle, Avrupa Türklerinin yaşadıkları ülkelerdeki durumunu anlatmaktadır.

 

Göçün ilk on yıllarında,  ihmallere rağmen, Anadolu’nun bağrı yanık evlatları, ontolojik olarak sahip oldukları “kök yazılım” gereğince, Avrupa’da kendilerine has yeni bir dünya inşa etmişlerdir.

 

Kitabın giriş bölümünden sonra, başlayan birinci bölüm, yazarın mesleğinden de tahmin edilece ği gibi, “Tarih boyunca Türkler ve Almanlar’ın ilişkileri”ni oluşturuyor. Zira, yazar, neredeyse bir ömür harcadığı Almanya’da, Avrupa’da Türk izlerini bu bölümde derli toplu okuyucuya sunuyor.

 

Buna göre, Almanlarla Türklerin tarihte ilk karşılaşmaları Konya’da, Anadolu Selçuklu Devleti döneminde başlar. Türklerin Almanya’ya gelmeleri ise 13’üncü yüzyıla kadar geri gitmektedir. 7 asır önce, Selçuklu subaylarından Mehmet Sadık Selim, Akdeniz üzerinden Güney Almanya’ya esir olarak getirilen ilk Türk’tür. Mehmet Sadık Selim’in soyu bugün ‘Soldan’ (Sultan) ailesi olarak devam etmektedir.

 

Türklerle Almanların tarihsel ilişkilerinden sonra, şimdi sıra, ‘yirminci yüzyılın en önemli Türk iş gücü göçü’ olarak tarihe geçecek olan Avrupa Türklerine gelmiştir.

Yazarın, “Almanya Yeni Vatan” olarak isimlendirdiği bölüm, 30 Ekim 1961’de Sirkeci’den güneşin battığı yöne doğru başlayan Türklerin göç hikayesi anlatılmaktadır.

 

Göçün ilk yıllarının geniş bir şekilde anlatıldığı ve bir o kadar da görsellerle süslendiği ikinci bölüm, göçün ilk yıllarının hikayelerini okuyucuya sunmaktadır. Sıkı sağlık kontröllerinden geçen delikanlılar, henüz askerden yeni dönmüşlerdir. O yıllarda, Almanya’ya giden kadın işçılerin sayısında da bir hayli artma olmuştur.

 

Kitabın, bundan sonraki bölümleri, Türklerin misafir işçilikten yerleşik hayata geçiş dönemine ayrılmış. Yerleşik hayata geçiş elbette bir taraftan Türklerin küçük ölçekli de olsa iş yerleri açmaları, diğer taraftan da sosyal, kültürel ve dini ihtiyaçların giderilmesi için farklı kurumların teşekkül etmesini beraberinde getirmiştir.

 

…Ve ilerleyen yıllarda, Türkler tarafından kurulan fabrikalar ve Türk girişimci sayısının artması, Türklerin Alman ekonomisinde yer almalarını sağlamıştır. Bu süreçte, Türkçe medyanın üstlendiği rol ise ayrı bir bölüm olarak ele alınmaktadır kitapta.

 

Latif Çelik, kitabın ilerleyen bölümlerinde, Türklerin Almanya’ya çok yönlü katkıları, Türkiye ekonomisine katkıları, Türkiye-AB ilişkilerinde oryadıkları rol, Alman toplumunda yükselen ve başarılı olan Türkler, Türkler ve siyaset gibi alt başlıklara Almanya Türklerinin sosyolojisini anlatıyor.

 

Kitap bu haliyle, tam bir arşiv, veri, bilgi, tecrübe ve uzmanlık senteziyle tarihe not düşmenin somut örneğini oluşturuyor.

YTB tarafından da desteklenen bu çalışma, her haliyle bu yıl göçün 60’ıncı yıl dönümünü kutlayacak olan Hollanda, Belçika ve Avusturya Türklerine örnek teşkil etmektedir.

 

2024 yılı, Avrupa ekonomisinin beklenen ve ön görülen dinamik değişimlerle karşılaşacağı bir döneme işaret ediyor. Bu dönemde, bölgenin ekonomik peyzajını şekillendirecek çeşitli faktörler göz önüne alındığında, Avrupa Birliği (AB) ve üye ülkeleri, sürdürülebilirlik, dijitalleşme, pandemi sonrası toparlanma, Brexit sonrası ticaret ilişkileri ve enerji politikaları gibi konularda stratejik adımlar atma ya hazırlanıyor.

 

AB'nin öncelikli hedeflerinden biri olan yeşil dönüşüm, 2024 yılında daha belirgin bir şekilde karşımıza çıkabilir. AB, karbon nötr olma taahhüdünü güçlendirmek ve iklim değişikliğiyle mücadele etmek amacıyla yeşil enerji projelerine yönelik yatırımları artırabilir. Aynı zamanda, çevresel sürdürülebilirlik odaklı ekonomik politikalarını daha da pekiş tirerek, yeşil teknolojilerin benimsenmesini teşvik edebilir.

 

Teknolojik gelişmelerin Avrupa ekonomisine etkisi de göz ardı edilemez. 2024 yılında, yapay zeka, siber güvenlik ve dijital altyapıya yapılan yatırımların artarak devam etmesi bekleniyor. AB, dijital ekonominin önemini vurgulayarak, inovasyonu destekleyecek politika ve programları hayata geçirebilir. Bu, bölgenin rekabet gücünü artırarak, yeni iş olanakları ve endüstrilerin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Aksi halde AB ekonomileri yeni masraf ve giderleri kaşı⁄layamaz duruma gelebilir. Özellikle güçlü motorlar olan Almanya ve Fransa’ya bu alanda büyük iş düşmektedir. Özellikle yapay zeka AB ülkeleri için vazgeçilmez hale gelecektir.

 

Pandemi sonrası toparlanma süreci, 2024 yılında da önemli bir gündem maddesi olmaya devam edecek gibi görünüyor. Ukrayna ve Ortadoğu krizi ise yıl sonuna kadar en sıcak konu olmaya devam edecektir. Avrupa ülkeleri, sağlık ve güvenlik konularına odaklanarak, turizm, perakende ve benzeri sektörlerde ekonomik toparlan mayı hızlandırmak için çeşitli politika önlemleri alabilir. Ancak, küresel ekonomik belirsizlikler ve ticaret gerilimleri, bu toparlanma sürecini etkileyebilir.

 

Brexit sonrası ticaret ilişkileri, 2024 yılında da dikkat çeken bir konu olmaya devam edebilir. Birleşik Krallık ile AB arasındaki ticaret anlaşmalarının detayları ve uygulanabilirliği, ekonomik ilişkilerin seyrini belirleyecek önemli faktörler arasında yer alabilir. AB ile İngiltere arası otomobil pazarı ise genişlemeye devam edecektir.

 

Enerji sektöründeki gelişmelerde Avrupa ekonomisinin yönünü etkileyebilir. Yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş, sürdürülebilir enerji politikalarının benimsenmesini gerektirirken, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ekonomik büyümeyi etkileyebilir. Buna paralel olarak, enerji güvenliği konuları da önem kazanabilir.

 

Sonuç olarak, Avrupa ekonomisinin çeşitli dinamiklerini içeren karmaşık bir döneme işaret ediyor. Sürdürülebilirlik, dijitalleşme, topar lanma ve ticaret ilişkileri gibi faktörler, bölgenin ekonomik geleceğini şekillendirecek temel unsurlar olarak öne çıkıyor. Ancak, küresel belirsizlikler ve olaylar da göz önünde bulundurularak, ekonomik yöneticilerin esnek ve adaptasyon yeteneklerini koruması önem arz ediyor. Avrupa, bu dönemde gerçekleşecek değişimlere uyum sağla yarak, sürdürülebilir ve rekabetçi bir ekonomik geleceği şekillendirebilir.

 

Almanya, Avrupa'nın öncü ekonomilerinden biri olarak bilinir ve ülkenin ekonomik başarısında inşaat sektörünün oynadığı rol, göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Bu sektör, istihdam yaratma, altyapıyı güçlendirme ve ekonomik büyümeyi destekleme açısından stratejik bir öneme sahiptir.

 

Almanya'daki inşaat sektörü, genellikle büyük altyapı projeleriyle dikkat çeker. Yüksek hızlı tren hatları, otoyolların genişletilmesi ve enerji altyapısı projeleri gibi büyük ölçekli inşaat faaliyetleri, ülkenin rekabet gücünü artırmak ve ulusal ekonomik büyümeyi sürdürmek adına kritik bir rol oynamaktadır. Bu projeler, binlerce kişiye istihdam sağlarken, inşaat sektöründeki diğer alt sektörleri de canlandırmaktadır.

 

Almanya'nın sürdürülebilirlik odaklı politikaları, inşaat sektöründe çevre dostu uygulamaların benimsenmesini teşvik ediyor. Enerji verimli binaların inşası, atık yönetimi ve çevre dostu malzemelerin kullanımı gibi uygulamalar, ülkenin karbon ayak izini azaltarak küresel çevresel hedeflere katkı sağlıyor. Bu yönde atılan adımlar, inşaat sektörünü sürdürülebilirliğe yönlendirmekte ve sektördeki paydaşları çevresel sorumluluk almaya teşvik etmektedir. Almanya  yeni dönemde yeni bir inşaat politikası ile devm etmeye mecburdur.

 

Almanya'da konut talebindeki artış, inşaat sektörünü şekillendiren önemli bir faktördür. Nüfusun artışı, şehirleşme trendleri ve göç, konut ihtiyacını sürekli artırmaktadır. Bu durum, inşaat sektöründeki firmaların çeşitli konut projelerine olan talebi karşılamak üzere yenilikçi çözümler üretmelerini ve rekabet avantajı elde etmelerini teşvik eder. Aynı zamanda, konut projelerinin çeşitlendirilmesi, sosyal konut ihtiyacını karşılamak adına önemli bir stratejidir.

 

Ancak, inşaat sektörü, malzeme fiyatlarındaki dalgalanmalar ve iş gücü maliyetlerindeki değişiklikler gibi ekonomik zorluklara da maruz kalabilir. Küresel ekonomik belirsizlikler, hammade tedarikindeki sıkıntılar ve döviz kuru dalgalanmaları, inşaat sektöründeki kar marjlarını etkileyebilir. Bu nedenle, sektörde faaliyet gösteren firmaların ekonomik dalgalanmalara karşı dirençli olabilmek adına stratejik planlama yapmaları önemlidir.

 

Almanya'nın altyapı projelerine odaklanması, sadece ülke içinde değil, aynı zamanda uluslararası arenada da rekabet avantajı sağlama amacını taşır. Yüksek teknoloji altyapısı ve sürdürülebilir enerji projeleri, Alman inşaat sektörünün küresel pazardaki lider konumunu güçlendirebilir.

 

İnşaat sektörünün Almanya iç piyasasına etkileri, sadece ekonomik büyümeyi desteklemekle kalmayıp aynı zamanda çevresel ve toplumsal dinamik leri de şekillendirmektedir. Sektör, sürdürülebilirlik, konut talebi, altyapı projeleri ve küresel ekonomik faktörler gibi birçok faktörle bir araya gelerek ülkenin ekonomik kalkınmasına katkı sağlamaktadır. İnşaat sektöründeki firmaların, bu dinamikleri anla mak ve bu değişkenliklere uyum sağlamak için stratejik bir vizyon geliştirilmesi önemlidir.

 

Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerin 15 Temmuz darbe denemesinden beri eskisi gibi olmadığı biliniyor. Türkiye’den çok sayıda mültecinin Almanya’ya gelmesi, bunların önemli bir bölümünün de Türkiye’de aranan isimler olması iki ülke ilişkilerini bir müddet daha etkileyeceği gerçektir. Aradan geçen yedi yıl sonunda her iki taraf da anlaşamadıkları konuları değil, anlaşıp karşı tarafın da kabulleneceği dosyaları masaya getirmeyi öğrendiler. Türkiye 5 – 6 yıl öncesi gibi Almanya’ya kaçanları geri istemeyi daha sessiz yapar oldu. Daha doğrusu Almanya ile itişip kakışmanın doğurduğu sonuçların da bedelini farketti. Almanya ise, Türkiye’nin batı karşısında eskisi gibi suskun ve kabullen bir politika yerine Ortadoğu coğrafyası ve kendi siyaseti ile ilgili kararları kendi başına alabilecek kabiliyette bir Türkiye’ye alıştı.

Ekim ayı başından beri devam eden İsrail-Filistin anlaşmazlığı konusunda iki ülkenin görüşleri birbirine oldukça uzak olsa da Türkiye ve Almanya birbirlerini dikkatlice dinleyip kendi-lerince yorumlayıp kendi politikalarını oluşturmaya çalışı yorlar. Öncelikle Almanya tarafında, Türkiye’nin İsrail saldırılarına karşı tutumu net olarak anlaşılmış oldu. Erdoğan’ın Berlin’de Şansölye Scholz’un yanında yaptığı açıklamalar sonrası anlaşılmayacak bir konu da kalmadı. Ayrıca Almanya, İsrail-Filistin sorunun geldiği noktada Türkiye’yi çok iyi anladı ve Türkiye’nin almak istediği bir dizi savaşı önleyici tedbirin, ateşkes sonrası kendisinin alabileceği inisiyatiflere yakın olduğunu da fark etti. Türkiye’nin bölgesel aktörlüğünü en iyi bilen ülkelerden biri olan Almanya, saldırılar durduğunda Türkiye’nin de masada olmasını mutlaka iste-yecektir.

 

Türkiye ise Almanya’nın durumunu bir çok yönü ile daha iyi anlamış durumda. Ancak bir defa dile getirilen İkinci Dünya Savaşı’ndaki acı hatıralar bundan sonra tekrarlanmaz ise çok iyi olur. Türkiye-Almanya ikilisi ateşkes sonrası dönemde yeniden yapılanma ve enkazın kaldırılıp Bağımsız Filistin Devleti’nin varlığının devamında rol almaları kuvvetle muhtemel iki önemli ülkedir.

 

Erdoğan’ın son Almanya gezisinde her iki tarafın ilişkilerin güçlü ve sağlam temelinden bahsetmesi, “Biz  artık küçük eleştirilerde alevlenerek ilişkilerin yara almasına fırsat vermeyiz“ manası çıkarılmalıdır. İsrail’i sert şekilde eleştiren Ankara ile, İsrail’e koşulsuz destek veren Berlin’in pozisyonu net olarak anlaşıldığı için İsrail saldırıları nedeni ile hiç bir zaman ili‚kiler yara almayacaktır. Saldırıların Türkiye ve Almanya’yı yakın gelecek te tekrar biraraya getirip diplomatik kanalları ise en üst düzeyde daha çok meşgul edeceği kesindir.

 

Almanya, bir İslam ve bölge ülkesi olarak Türkiye’nin sert eleştirilerini bir çok ülkeden çok daha iyi anlamış durumdadır. Ancak bir çatışma bölgesinde barış olması isteniyorsa burada her iki tarafın da istekli olması gerekir. Bölgenin tarihini bilen Almanya ile, İsrail yayılmacılığına BM kürsüsünde haritalı eleştiri getiren Türkiye çok önceden kararlaştırılmış bir zirveyi gerçekleştirdiler. Berlin zirvesinde Ortadoğu gündemi en çok öne çıkan konu oldu. Maalesef bölgedeki insiyatifin şu an ABD-İngiltere-İsrail üçgeni tarafından bloke edilmesi her iki ülkeye de sadece  dikkatli açıklamalar dışında bir alan bırakmamaktadır. ABD’nin son vetosu her iki ülke basınında oldukça geniş şekilde yer alması ise, Almanya ve Türkiye kamuoylarının duyarlı ve ciddiyetle takip ettiklerini işaret ediyor.                                                              

Türkiye ve Almanya arasında görüşülerek karar bağlanabilecek ve daha sık görüşmeyi gerektiren konular oldukça fazla. AB ile ilişkileri minimize etmeyi hiç bir zaman düşünmeyen bir Türkiye açısından en çok görüşülmesi gereken ülke Almanya’dır. Gümrük Birliği‘nin tekrar aktüalize edilmesi, göçmenler konusunda yeni düzenlemeler, vizenin kaldırılması ve ticaretin artırılmasının en önemli başlıklar olduğunu diplomatik heyetlerin daha çok artmasından farkediyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Almanya gezisi İsrail – Filistin anlaşmazlığı öne çıksa da, heyetlerin yukarıdaki başlık larda mesafe almak adına sürekli çalıştıkları farkediliyor. Erdoğan’ın bu başkanlık döneminde Türk-Alman İlişkileri’nin daha da gelişeceği bir gerçektir. Bu açıdan her iki ülke de şanslıdır ancak, Ankara - Berlin arasındaki ilişkilerin üçüncül uluslararası güçlerin sürekli yakın takibinde olduğu hiç bir zaman unutulmamalıdır.

Almanya, dünya ekonomisinin öncüleri arasında yer alarak istikrarlı bir büyüme ve teknolojik gelişimle tanınan bir ülke konumunda bulunuyor. 2024 yılına gelindiğinde, Almanya'nın beklenen değişimleri ve öncelikleri, küresel çapta etkileşim yaratacak nitelikte.

 

Birinci öncelik, Almanya'nın enerji dönüşümüne yönelik taahhüdüdür. Ülke, sürdürülebilir enerji kaynaklarına geçiş konusundaki çabalarını artırarak, karbon emisyonlarını azaltmayı hedefliyor. 2024'te, Almanya' nın enerji portföyünde rüzgar, güneş ve hidrojen gibi temiz enerji kaynaklarına daha fazla odaklanması bekleniyor. Bu, sadece çevre dostu bir enerji üretimine katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda yeni iş fırsatları ve yeşil teknoloji alanında küresel liderlik anlamına da gelecek.

 

 İkinci olarak, Almanya'nın dijital dönüşümdeki rolü giderek artıyor. Yapay zeka, nesnelerin interneti ve dijital sağlık gibi alanlarda yapılan yatırımlar, ülkeyi inovasyon ve teknolojik gelişim konusunda öne çıkaran faktörlerden biri olacak. Alman şirketleri, endüstri 4.0 devrimini öncülük ederek üretim süreçlerini daha verimli ve esnek hale getirmeye odaklanacak. Bu, küresel rekabetçiliklerini artırmanın yanı sıra istihdamı da olumlu etkileyecek.

 

Almanya'nın 2024 hedeflerinden bir diğeri de eğitimde ve iş gücü gelişiminde iyileşme sağlamak. Teknolojik ilerleme ler ve endüstriyel değişim, iş dünyasında yeni becerilere olan talebi artırmış durumda. Bu bağlamda, Almanya'nın eğitim sistemini, STEM (fen, teknoloji, mühendislik ve matematik) alan larına odaklanarak güçlendirmesi bekleniyor. Ayrıca, yaşam boyu öğrenmeyi teşvik etmek adına yeni programlar ve kaynaklar da devreye alınacak.

 

 Almanya'nın 2024 beklentileri arasında yer alan bir diğer önemli konu da küresel iş birliği ve diplomatik çabalar. Ülke, uluslararası ilişkilerde lider bir rol oynamayı sürdürerek, küresel sorunlara çözüm bulmaya yönelik çabalarını artıracak. İklim değişikliği, pandemiler ve diğer küresel zorluklarla mücadelede aktif bir şekilde yer alacak Almanya, barış ve istik rarın sağlanmasına yönelik çabalarına da odaklanacak.

 

Almanya'nın 2024 perspektifindeki bir diğer önemli unsur,  toplumsal eşitsizlikleri azaltma ve sosyal hizmetleri güçlendirme amacıyla çeşitli reformları uygulayacak. Sağlık hizmetle ri, eğitim olanakları ve sosyal yardımların genişletilmesi, Almanya'nın sosyal refahını artırmaya yönelik stratejilerin bir parçasını oluşturacak.

 

Teknolojik ilerlemelerle birlikte, siber güvenlik de Almanya'nın önceliklerinden biri haline geldi. Diğer ülkelerle iş birliği yaparak ve ulusal düzeydeki altyapıyı güçlendirerek, ülke siber tehditlere karşı etkin bir şekilde savunma sağlamayı amaçlıyor. Dijital dünyada güvenliği sağlamak, ekonomi nin ve toplumun istikrarını koruma adına kritik bir rol oynayacak.

 

Almanya'nın 2024 vizyonunda kültürel çeşitliliğe ve kültürel diyaloğa verdiği önem de öne çıkıyor. Göçmen toplulukla rı ile daha sıkı bir iş birliği ve etkileşim, Alman toplumunun zenginliğini ve çeşitliliğini artıracak. Bu, aynı zamanda kültürel anla yışın derinleşmesine ve toplumsal uyumun güçlenmesine katkıda bulunacak.

           

Almanya önümüzdeki yıl, sadece ekonomik büyüme değil, aynı zamanda toplumsal refahın ve küresel dayanışmanın güçlenmesi yönünde bir çaba sergiliyor. Almanya'nın gelecekteki başarıları, sadece kendi sınırları içinde değil, dünya genelinde olumlu etkiler yaratma potansiyeline sahip bir liderlik anlayışına dayanıyor.

 

Almanya'nın 2024 beklentileri, sürdürülebilirlik, teknolojik gelişim, eğitim ve küresel iş birliği gibi alanlarda güçlü bir taahhüt sergiliyor. Bu hedeflere ulaşmak için ülke, bir dizi stratejik planı hayata geçirerek, gelecekteki nesillere daha iyi bir yaşam sunmayı amaçlıyor. Almanya'nın bu yönde attığı adımlar, sadece kendi vatandaşlarına değil, aynı zamanda dünya genelinde olumlu etkiler yaratma potansiyeline sahip.

 

Almanya, uzun yıllardır birçok farklı kültürü bünyesinde barındıran bir ülke olma özelliğini koruyor. Bu çeşitlilik, özellikle Türk göçmenlerin Almanya'ya yoğun bir şekilde gelmeye başladığı 1960'lı yıllardan itibaren belirgin bir şekilde arttı. Günümüzde, Alman ya'nın kalbinde atmakta olan bu büyük topluluğun hikayesi, azim, fedakarlık ve başarı dolu bir süreçle dolup taşmaktadır.

 

Almanya'da yaşayan Türkler, sadece bir ekonomik göçmen kitlesi olarak değil, aynı zamanda toplu mun her alanında kendilerine bir yer bulmuş, kültürel bir zenginlik katmış bireyler olarak da tanımlanmalıdır. Birçok Türk gencinin eğitim hayatına odaklanması, Alman üniversitelerinde elde ettikleri başarılar ve ardından gelen profesyonel kariyerleri, Almanya'daki Türk toplulu ğunun başarı öykülerini şekillendi ren temel unsurlardan biridir.

 

Eğitimde gösterilen bu başarı, gençlerin sadece bireysel değil aynı zamanda toplumsal düzeyde de bir fark yaratma amacına dayanmaktadır. Almanya'daki Türk gençleri, çoğu zaman iki kültür arasında bir denge kurma zorluğuyla karşı karşıya kalırken, bu dengeyi başarıy la sağlayarak hem Türk hem de Alman kültürlerini benimsemiş bir nesil yetiştirmişlerdir.

 

Ekonomik alandaki başarılar da bu hikayenin önemli bir parçasını oluşturuyor. Türk girişimciler, küçük işletmelerden büyük şirketlere kadar geniş bir yelpazede faaliyet gösteriyor ve Alman ekonomisinin güçlenmesine katkı sağlıyorlar. Kendi işlerini kurarak, istihdam yaratarak ve ekonomiye katkıda bulunarak Alman toplumuna entegre olmuş bir Türk iş dünyası mevcut.

 

Almanya'da yaşayan Türklerin başarısı, sadece bireysel çabaların ötesine geçmiş, toplumun genelini şekillendiren bir güce dönüşmüş tür. Bu başarı hikayeleri, bir araya gelerek güçlenen ve birbirine destek olan bir topluluğun varlığını göstermektedir.

 

Ancak, bu başarı hikayeleri, toplumun karşılaştığı bazı zorluklara rağmen ortaya çıkmıştır. Entegrasyon, dil bilmeme sorunu ve kültürel farklılıklar gibi engeller, Almanya'daki Türk topluluğunu bir arada tutma mücadelesini sürdürmekte. Ancak bu zorluklar, toplumun dayanışma ruhuyla aşılabile cek potansiyele sahiptir.

 

Almanya'da yaşayan Türklerin başarı hikayeleri, sadece eğitim ve ekonomiyle sınırlı kalmayıp, sanat, spor ve bilim gibi çeşitli alanlarda da kendini göstermektedir. Türk asıllı sanatçılar, müzisyenler ve sporcular, Almanya'da ve uluslararası platformlarda önemli başarılar elde ederek Türk kültürünün geniş bir kitleye tanıtılmasına katkı sağlamışlardır. Bu başarılar, Türk topluluğunun kültürel çeşitliliği artırmasının yanı sıra, toplumsal kabul ve entegrasyon süreçlerini de hızlandırmıştır.

 

Türklerin Almanya'da sergilediği başarılar, sadece iki ülke arasındaki ilişkileri değil, aynı zamanda küresel ölçekte Türk topluluğunun potansiyelini de yansıtmaktadır. Almanya'da yaşayan Türkler, sadece kendi ülkeleri Türkiye ile değil, aynı zamanda Almanya ile de güçlü bir köprü oluştura rak kültürler arası diyalo©u artırmaktadır.

 

Ancak, başarıların ötesinde, Almanya'daki Türklerin toplumla daha sıkı bir şekilde bütünleşmesi için daha fazla adım atılması gerekmektedir. Dil bilmeme sorunu ve kültürel farklılıkların aşılması, daha etkili entegrasyon politikaları ile mümkün olacaktır. Ayrıca, toplum içindeki önyargıların kırılması ve karşılıklı anlayışın artırılması da başarı hikayelerini daha sürdürülebilir hale getirecektir.

 

Sonuç olarak, Almanya'da yaşayan Türklerin başarı hikaye leri, sadece geçmişte elde edilen başarıları değil, aynı zamanda gelecekteki potansiyeli de yansıtmaktadır. Bu başarı hikayeleri, sadece bir topluluğun değil, küresel bir dünyanın bir parçası olmanın ve farklı kültürler arasında köprüler kurmanın önemini vurgulamaktadır. Bu hikaye, sadece bireylerin değil, bir topluluğun azminin ve dayanışmasının da bir yansımasıdır. Her geçen gün güçlenen bir topluluk olarak, Almanya'daki Türkler, birlikte yükselen bir yıldızın parlaklığını taşımayı sürdürüyorlar. Almanya Türkleri’ne herkes saygı göstermelidir.

 

Dünya ekonomisi, her geçen gün değişen dinamikleriyle birlikte evrim geçiriyor. Bu evrimde önemli bir oyuncu olan Almanya ekono misi, 2024 itibariyle küresel sahnede etkileyici bir varlık sergiliyor. Almanya'nın ekonomik performansını anlamak için ülkenin sanayi gücü, teknolojik liderliği, sürdürülebilirlik çabaları ve küresel etkileşimine odaklanmak önemlidir. Asırlardi devam eden Made in Germany marka gcü ülklenin yeni yilda ekonomik göstergeleri olumlu yönde etkileyen sürükleyici ve yön belirleyici konumda olacaktir. Almanya’nin sanayi altyapısı da ekomonik yükselişin en temel istikrar unsurudur.

 

Almanya, uzun bir süredir dünya ekonomisinin belkemiği olarak öne çıkıyor. Özellikle otomotiv, makineler, kimya ve ilaç sektörlerindeki güçlü sanayi altyapısıyla ülke, küresel ticaretin kilit aktörlerinden biri olmayı sürdürüyor. Alman otomobil endüstrisi, kaliteli ve yenilikçi ürünleriy le dünya genelinde talep buluyor, bu da ülkenin dış ticaret fazlasını artırıyor. Almanya’nin katmadegeri oldukça yüksek olan ürünleri ile dünya ticaretindkei hakimiyetini önümzdeki yıl ortaya koyacağı rakipleri tarafındanda bekleniyor.

 

Bununla birlikte, Almanya'nın ekonomik başarısının arkasındaki bir diğer önemli faktör de teknolojik liderliğidir. Yüksek öğrenim kurumlarının ve şirketlerin yoğun Ar-Ge yatırımları sayesinde, Alman ya dünya çapında yeni teknolojilerin geliştirilmesinde öncü bir rol üstleniyor. Yapay zeka, otomasyon ve yeşil teknolojilerdeki başarıları, Almanya'nın küresel rekabet çiliğini artırıyor.

 

 Almanya'nın sürdürülebilirlik çabaları da dikkat çekici. Ülke, çevre dostu enerji politikaları ve yeşil teknoloji yatırımlarıyla iklim değişikliğiyle mücadelede öncü bir konumda bulunuyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımlar ve karbon salınımını azaltmaya yönelik hedefler, Almanya'nın sürdürülebilir bir ekonomiye geçiş yapma konusundaki kararlılığını gösteriyor.

 

Ancak, 2024 itibariyle Almanya'nın karşılaştığı zorluklar da göz ardı edilemez. Küresel ticaretteki belirsizlikler, pandeminin ekonomik etkileri ve jeopolitik gelişmeler, Almanya'nın büyüme potansiyelini sınırlayabilir. Bu zorluklarla başa çıkabilmek için ülkenin esnek ekonomik politikalara ve yenilikçi çözümlere olan adapte yeteneğine odaklanması gerekecek.

 

Almanya'nın 2024 yılındaki dünya ekonomisindeki lider konumu aynı zamanda Avrupa Birliği içindeki rolüyle de bağlantılıdır. Euro'nun güçlü duruşu ve Almanya'nın AB içindeki ekonomik liderliği, ülkenin küresel ekonomideki etkisini daha da güçlendiriyor.

 

Sonuç olarak, Almanya'nın ekonomisi 2024 itibariyle küresel ekonomideki direksiyonu belirleyen önemli bir faktördür. Sanayi gücü, teknolojik liderlik ve sürdürülebilirlik çabalarıyla Almanya, dünya ekonomisinin şekillenmesine önemli bir katkıda bulunmaya devam ediyor. Ancak, değişen koşullara hızlı bir şekilde adapte olma yeteneği, Almanya'nın liderliğini sürdürebilmesi için kritik bir unsurdur.

 

Türkiye ekonomisi, tarihi boyunca pek çok zorluğu aşarak büyümüş ve gelişmiş bir yapıya sahip olmuştur. Ancak, günümüzde küresel ekonomik dalgalanmalar, pandemi etkileri ve stratejik zorluklarla karşı karşıya kalmış durumdadır. Bu bağlamda, Türkiye'nin ekonomisinin daha iyi olması ve sürdürülebilir bir büyüme sağlaması için bir dizi stratejik adım atılması gerekmektedir.

 

Birinci adım olarak, ekonomik reformlar hayata geçirilmelidir. Mali disiplini sağlamak, vergi sistemi üzerindeki yükleri adil bir şekilde dağıtmak ve kamu harcamalarını etkin bir şekilde yönetmek, ekonominin dayanıklılığını artırmak açısından önemlidir. Reformlar, iş dünyasına güven sağlayarak yatırımları artırabilir ve rekabet ortamını iyileştirebilir. Özellikle iş yapma kolaylığını artırmaya yönelik düzenlemeler, girişimciliği teşvik edebilir.

 

İkinci adım, eğitim sistemini güçlendirmek ve işgücünü geleceğin ihtiyaçlarına uygun hale getirmektir. Dijital dönüşümle birlikte, nitelikli işgücüne olan talep artmaktadır. STEM alanlarında ve dijital becerilerde güçlü bir eğitim programı, Türkiye'nin rekabet avantajını artırabilir. Ayrıca, meslek eğitimi ve sürekli öğrenme fırsatlarına odaklanmak, işgücünün sürekli olarak gelişmesini sağlayabilir.

 

Üçüncü adım, Ar-Ge ve inovasyona yapılan yatırımları artırmak ve bu alandaki iş birliklerini güçlendirmektir. Yenilikçilik, ekonomik büyüme ve küresel rekabet gücü için kritik öneme sahiptir. Hem kamu hem de özel sektör tarafından desteklenen Ar-Ge projeleri, Türkiye'nin teknolojik altyapısını güçlendirebilir ve yeni sektörlerin oluşumunu teşvik edebilir.

 

Dördüncü adım, sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemektir. Yeşil enerji projelerine yatırım yapmak, çevre dostu üretim süreçlerini benimsemek ve toplumsal sorumluluk projeleriyle katma değer yaratmak, Türkiye'nin uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına yardımcı olabilir. Ayrıca, sürdürülebilirlik odaklı iş modelleri ve yeşil finansmanın teşvik edilmesi ekonomik büyümeyi destekleyebilir.

 

Beşinci adım, dış ticaretin çeşitlendirilmesi ve yeni pazarlara açılma çabalarıdır. Tek bir pazara bağımlılığı azaltmak, Türkiye'nin ekonomik direncini artırabilir. Yeni ticaret anlaşmaları ve işbirlikleri kurarak, Türkiye uluslararası ticarette daha etkin bir konuma gelebilir.

 

Sonuç olarak, Türkiye'nin ekonomisinin daha iyi bir seviyeye gelmesi için kapsamlı ve stratejik bir plana ihtiyaç vardır. Ekonomik reformlar, eğitim, Ar-Ge, sürdürülebilirlik ve dış ticaretin çeşitlendirilmesi gibi alanlarda atılacak doğru adımlar, Türkiye'yi güçlü, dirençli ve sürdürülebilir bir ekonomiye kavuşturabilir. Ancak bu adımların başarılı olabilmesi için, toplumsal uzlaşı, şeffaflık ve etkin yönetim gibi temel prensiplere odaklanmak da büyük önem taşımaktadır. Gelecek nesillerin refahı ve Türkiye'nin uluslararası alanda daha güçlü bir oyuncu olması için bu stratejik adımların bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir.

 

BERLİN (AA) - Almanya, İsviçre ve Çekya'daki dış temsilciliklerde,18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 109. yıl dönümü için törenler düzenlendi.

Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Büyükelçilikte İstiklal Marşı ve Kur'an-ı Kerim okunmasıyla başlayan programda konuştu.

Şen, dünyanın en büyük ve görkemli zaferlerinden biri olan Çanakkale'de, Türk milletinin adeta küllerinden yeniden doğmasına vesile olan ve milli mücadeleye özgüven aşılayan emsali görülmemiş bir milli bilincin temelinin atıldığını söyledi.

Bu bilincin bugün hala Türk milletinin asil benliğinde vücut bulduğunu belirten Şen, bunun Türkiye’nin aydınlık yarınlara ilerlemesinde adeta bir meşale görevi gördüğünü dile getirdi.

Çanakkale Muharebesi'nde işgalci devletlere karşı vatan savunmasına geçen yüz binlerce kahramanın gözleri kapalı şehadete yürüdüğünü vurgulayan Şen, "Türk yurdunun işgal edilemeyeceğini, Çanakkale'nin geçilmez olduğunu dost düşman herkesin hafızasına, tarihe altın harflerle yazmış ve kazınmıştır." dedi.

Konuşmasında, vatan şairi Mehmet Akif Ersoy’u da rahmetle anan Şen, "Milli şairimizin, bağımsızlığımızı tüm dünyaya götüren marşımıza 'korkma' kelimesiyle başlayıp 'istiklal' kelimesiyle bitirmeye iten şüphesiz ki Türk milletinin yıkılmaz kuvvetine, sarsılmaz manevi gücüne, özgür ve bağımsız yaşamaya olan inancıdır." diye konuştu.

 

- Cenevre'de şehitler anıldı

Türkiye'nin Cenevre Başkonsolosluğunda, "Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Töreni, İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Vatan Şairi Mehmet Akif Ersoy'u Anma" başlıklı program düzenlendi.

Programa, Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi Nezdindeki Daimi Temsilcisi Büyükelçi Güven Begeç, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Alpaslan Acarsoy, Türkiye'nin BM Cenevre Ofisi Medeniyetler İttifakı Özel Temsilcisi Hakan Kıvanç, Cenevre Başkonsolosu İpek Zeytinoğlu Özkan, öğrenciler ile çok sayıda davetli katıldı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı'nın okunmasıyla başlayan program, Başkonsolos Özkan'ın konuşmasıyla devam etti.

Özkan, Türk tarihine altın harflerle yazılan Çanakkale Zaferi'nin yıl dönümünü kutlamak, Çanakkale destanını yazan aziz şehitleri yad etmek ve İstiklal Marşı'nın kabulünün 103. yılında milli şair Mehmet Akif Ersoy'u anmak üzere bir araya geldiklerini belirtti.

"Çanakkale'de 109 yıl önce kahraman milletimiz, o dönem 'düvel-i muazzama' yani 'büyük güçler' olarak tabir edilen Birinci Dünya Savaşı'nın galip devletlerinin ordularına karşı savaşarak dillere destan bir zafer kazandı." diyen Özkan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm aziz şehitleri minnet, şükran ve rahmetle andıklarını söyledi.

İstiklal Marşı'nın Türk milletinin binlerce yıllık devlet ve medeniyet birikimini, değerleri, inancı 10 kıtada yüreklere nakşettiğini vurgulayan Özkan, Türk milletinin hürriyeti kazanma, vatanı işgalden kurtarma ve yeni bir gelecek inşa etme azminin İstiklal Marşı'nın mısralarında vücut bulduğunu dile getirdi.

 

Özkan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bugün şehitlerimizin mirasına sahip çıkmak, onların hatırasını yaşatmak, Milli Mücadele ruhunu çocuklarımıza anlatmak ve aktarmak, boynumuzun borcudur. Mehmet Akif Ersoy'u anmak ve eserlerini anlamak da milli şuurumuzun güçlendirilmesi ve genç nesillere aktarılması bakımından önemlidir. Cumhuriyet'imizin ikinci yüzyılına, Türkiye Yüzyılı'na adım atarken, bu dönemde yine yoğunlaşabilecek şanlı tarihimizi karalamaya yönelik girişimler karşısında da müteyakkız olmamız gerektiğini burada bir kez daha vurgulamak istiyorum."

Program, daha sonra öğrencilerin şiir ve İstiklal Marşı okumaları ve Çanakkale Savaşı'na ait görsellerin gösterimiyle devam etti.

Özkan'ın ödül takdimiyle program sona erdi.

 

- Çekya’daki Türk Şehitliğinde 18 Mart Şehitleri Anma Günü düzenlendi

Türkiye’nin Prag Büyükelçiliğince, Çekya’nın Pardubice kentindeki Türk Şehitliğinde, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi'nin 109. yılı dolayısıyla anma programı düzenlendi.

Galiçya Cephesi'nde şehit düşen askerlerin anısına yapılan şehitlikte düzenlenen program, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Programa, Çek Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı askeri bandosu da eşlik etti.

Burada konuşan Türkiye’nin Prag Büyükelçisi Egemen Bağış, "Bugün, Pardubice’de 1916'da Çanakkale’den gelerek Galiçya Cephesi'nde şehit düşmüş kahraman askerlerimizi ve onların huzurunda tarih boyunca vatanımız için canlarını hiç çekinmeden feda eden tüm şehitlerimizi anmak üzere bir araya geldik." ifadesini kullandı.

Bağış, Türkiye’nin güvenlik ve bekası için hiçbir fedakarlıktan sakınmayan, tarihin en görkemli destanlarını yazan en başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şehitleri ve bütün kahramanları rahmet ve şükranla andığını, aziz hatıraları önünde saygıyla eğildiğini dile getirdi.

 

Türkiye’nin Prag Büyükelçisi, şunları kaydetti:

"Çanakkale Zaferi, milletimizin bağımsızlık, onur ve vatan uğruna yaptığı fedakarlıklarla ve büyük bir mücadeleyle elde edilmiştir. Çanakkale Zaferi, bugün vatanımıza yönelen her türlü tehdide karşı duruşumuzun, azim ve kararlılığımızın sembolüdür. Canları pahasına düşmana Çanakkale’den geçit vermeyen şehit ve gazilerimize büyük bir minnet borcumuz var."

Bu vesileyle İstiklal Marşı'nın yazarı şair Mehmet Akif Ersoy’a işaret eden Bağış, “Türk halkının İstiklal mücadelesini en güzel şekilde ortaya koyan ve hepimizin mısralarını gururla tekrarladığı İstiklal Marşı'mızın şairi, ömrünü vatanına, bayrağına, milletine ve onun değerlerine vakfeden Mehmet Akif Ersoy’u hürmet ve minnetle yad ediyoruz.” dedi.

 

 

 

 

Yarınımızdan emin olmamız için, Çocuklarımıza, mübarek ay ve günleri sevdirelim, sahip çıkmaları için öğretelim, milli İslami değerlerimizle yetişmeleri için gayret edelim.

Ramazan ayının dinimizde büyük bir önemi ve diğer aylar arasında seçkin bir yeri vardır. Çünkü kutsal kitabımız Kur'an bu ayda indirilmeye başlanmıştır. Kur'an'da bin aydan daha hayırlı olduğu bildirilen "kadir gecesi" yine bu ay içinde kutlanır. Ayrıca İslam'ın temel ibadetlerinden olan oruç da bu ayda tutulur. Bu nedenle Ramazan ayı, biz Müslümanlar için en kutsal aydır ve ona "on bir ayın sultanı" denilmiştir.



Camii derneklerimizde çocuklarımızın oyunlar oynamalarına, imkân verelim, onlara özel iftar sofrasında birlikde  oruçlarımızı açalım geleceğimizin emaneti olan yavrularımızı, çiçeklerimizi milli dini kültürümüzle sulayarak yetişmelerine gayret edelim.

Mübarek Ramazan ayı münasebetiyle, Camilerimiz şenleniyor, cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle de yarınlarımızla ümit olalım. Şahsen ben gelecekten ümitliyim. Çünkü gençliğimiz geleceğimizdir. Yatırımlarımızı geleceğimiz olan bu çocuklarımıza yatırmalıyız. Almanya'da cami derneği yöneticileri, çocuklardan rahatsız olduklarına bizzat ben şahit oldum. Geçtiğimiz yıllarda, cami yöneticilerinden olduğunu bildiğim zat, Teravih namazının bitiminde, cemaate dönerek, "Çocuklarınıza sahip olunuz veya camiye getirmeyiniz, şikâyet olursa camimiz kapatılır," dedi. İnsanlarımız sessizce dağıldı. Sayın görevliye, "namaz sonrası, bu tehdit varı hitabetin hiç yerinde değil. Çocuklar camiye gelmeli” dedim. Çocuk seven engin hoş görülü yöneticilerle geleceğimiz gençliğe sahib oluruz.

“Diyarı gurbet elde, vatandaşlarımız çocuklarına Ramazan ayı ibadetini sevdirmek, tanıtmak amacıyla camiye getirmeli. Çocukların hayat dolu seslerinden rahatsız olunmamalı. Saygıdeğer görevli, birinci nesil, bu dünyadan ahirete veya ana vatanımız Türkiye'ye döndü. İkinci nesil kuşaklar şu an camilere, Türk kültür derneklerine sahip çıkıyor çıkmasına ama yeterli oluyor mu? Bulunduğumuz şehirde on beş bin Türk vatandaşı yaşamasına rağmen 10'a yakın Cami derneğimizin toplam üyesi iki bini bulmuyor. Bu da bir gerçek.



Çocuklarımıza bugünden itibaren sahip olmazsak, yarın camilerimiz, derneklerimiz kendiliğinden kapanma tehlikesinin sinyalleri verilmez mi ?.

Sayın başkanlar, camilerimizde yerleriniz mevcut, çocuklara iftar yemeği, vermelisiniz, hediyelerle sevindirmelisiniz. Ayrıca Hacivat Karagöz gölge oyunlarını salon veya odalarda yarınımızın ümidi olan bu yavrularımıza izletmeliyiz. Bununla da kalmamalıyız. Dini, milli, İslami hikayeler, okuma günleri düzenlenmeli.

Görüyorum ki çok camilerde çocuklara hiçbir yatırım yok. Bu da hepimizi endişelendiriyor.



Cami dernek başkanlarına şunu da hatırlatmak istiyorum.
Yarınımızdan emin olmamız için çocuklarımıza, sahip çıkalım,
Camii derneklerimizde oyunlar onamalarına, imkan verelim, bu çiçeklerimizi milli kültürümüzle sulayarak yetişmelerine gayret edelim.

Ramazan ayına kavuşturan Rabbimize şükürler, Ramazan ayımız kutlu olsun.

Ramazan 

Rahmet ayı Ramazanımız,
Fakirlere yağar yardımlarımız,
Birlikte acılır iftarlarımız,
Rahmet ayı Ramazanımız. 

Bereketlenir iftar sofralarımız,
Toplanır dost ve akrabalarımız,
Ezanla acılır topluca iftarlarımız,
Bereket ayı Ramazanımız.

Sayılı günler bir bir gidiyor,
Mübarek ayda,geldi geciyor,
Bizleri hüzün içerisinde bırakıyor,
Mübarek Ay bize veda ediyor.

Rabbim kiymetini bilenleri biliyor,
Ruhumuzu temizleyip gidiyor,
Mümin kullar göz yaşı döküyor,
Elveda Ey mübarek Ramazan.

 

Bin aydan eftal günümüz var,
Bu Aydan bol feyiz almak var,
Bu ayın kadrini bilmek var,
Ramazan sonu bayramımız var.
Doğan Tufan