Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Alman Gazeteciler Birliği (DJV) Başkanı Mika Beuster, İsrail hükümetinden Doha merkezli Al Jazeera televizyonuna yönelik yayın sonlandırma kararını kaldırmasını talep etti.

Beuster, yaptığı yazılı açıklamada, İsrail’in eleştirel seslerin haber yapmasını engellememesi gerektiğini belirtti.

 

İsrail meclisinin birkaç hafta önce İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin girişimiyle Al Jazeera’nin kapatılmasına yasal dayanak sağlayan kararı verirken "basın özgürlüğüne iyilik yapmadığını" ifade eden Beuster, basın özgürlüğünün savaş döneminde de uygulanması, Al Jazeera’ye getirilen yasağın kaldırılması gerektiğini kaydetti.

Beuster, Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’a İsrail hükümetiyle temaslarda Al Jazeera için çaba sarf etmesi çağrısında bulundu.

DJV Başkanı Beuster, İsrail kuvvetlerine Gazze Şeridi’ndeki gazetecileri koruma çağrısında bulunarak, ölen gazetecilerin sıradan "zayiat kabul edilmemesi" gerektiğini kaydetti.

 

İsrail polisi, dün hükümetin aldığı Al Jazeera’nin faaliyetlerini sonlandırma kararı üzerine kanalın işgal altındaki Doğu Kudüs'te geçici ofis olarak kullandığı otel odasını basmış ve ekipmanına el koymuştu.

Karar kapsamında Al Jazeera’nin çatısı altındaki televizyon kanalları ve internet sitelerinin İsrail'deki faaliyetlerinin sonlandırılması, yayınlarının durdurulması, internet sitelerine erişim engeli getirilmesi, ofislerinin kapatılması ve ekipmanına el konulması kararlaştırılmıştı.

Hafta sonu düzenlenen Würzburg Sağlık Günleri'nde Üniversitätsklinik Würzburg Sağlık Bölümü, geniş bir kadro ile kendini tanıttı.

Çok sayıda Würzburglu'nun katılarak kendini tanıttığı ve soru sorduğu hafta sonu etkinliğinde olası sağlık sorunları ve ihtiyaçlarında Üniversitätsklinik Würzburg'dan nasıl bir hizmet ve destek alacakları konusunda bilgi alması oldukça renkli sahnelerle dolu bir etkinlik oldu.

Kendileriyle konuştuğumuz çok sayıda Würzburglu, yerli ve göçmen kökenli vatandaşlarımız da, "Elbette Üniversitätsklinik'i tanıyoruz. Ancak idareciler ve yetkililer ile her soruya cevap alabildiğimiz böyle bir günde bir arada olmak ise bizim için çok önemli. Programı ayarlayanlara, katılımcılara ve yetkililere yürekten teşekkür ediyoruz" şeklinde konuştular.

Bilindiği üzere, Üniversitätsklinik Würzburg yetkilileri uzun zamandan beri Alp Medya yayınları üzerinden onbinlerce göçmen kökenli vatandaşa tanıtım yapıyorlar."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB), hafta sonu Almanya geneli bölge birincilerinin katıldığı yarışmalara ev sahipliği yaptı.

Köln DİTİB Genel Merkez’de bu yıl 24’üncüsü düzenlenen kızlar ve erkekler kategorisinde “Kur‘an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması” Almanya finalinde büyük heyecan yaşandı.

 

Yarışmaya, DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey, bölge dini danışma kurulu başkanlarının yanı sıra din görevlileri, dernek yöneticileri, öğrenci velileri ile çok sayıda davetli katıldı.

DİB Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu Başkanı Dr. Hafiz Osman Şahin’in başkanlığında İstanbul Büyük Çamlıca Camii İmam Hatibi Yunus Balcıoğlu, Köln DİTİB Merkez Camii Din Görevlisi Dr. Adem Kemaneci’den oluşan jüri ile yarışmalara geçildi.

Almanya finali yarışmaları, juri tarafından yapılan değerlendirme sonucunda ilk üç dereceye girenler belirlendi.

 

26 öğrencinin katıldığı Kur‘an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması Almanya finalinde Mainz ve Köln bölgeleri birinci oldu.

Kızlar kategorisinde; Mainz bölgesinden Melek Aleyna Gülün, Nürnberg bölgesinden Fatmatüzzehra Ntoumpan ikinciliği ve Köln bölgesinden Nisanur Çakmak üçüncülüğü elde etti.

Erkekler kategorisinde ise; Köln bölgesinden Zekeriya el-Haimi birinciliği, Karlsruhe bölgesinden Muhammed Enes Çatar ikinciliği ve Düsseldorf bölgesinden Hasan Sezgin ve Essen bölgesinden Muhammed Emin Burulday’da üçüncülüğü paylaştı.

Düzenlenen yarışmaların ardından katılımcıları selamlayan DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzey konuşmasına; öğrencileri, velileri, dernek yöneticilerini ve din görevlilerini selamlayarak başladı. Yarışmaların güzel bir rekabet ortamında geçtiğini belirten Kuzey, gençlerin geleceklerinin açık olmasını diledi.

 

DİTİB olarak 40 yaşını doldurmanın gururunu yaşadıklarını vurgulayan Kuzey, teşkilatlarının topluma 40 yıldan beri hizmet ettiğini ifade ederek, “Bütün camilerimiz, derneklerimiz, teşkilat yapımız, eyalet ve bölge birliklerimiz, dini danışma ve dini yüksek istişare kurullarımız ile bu topluma 40 yıldır hizmet ediyoruz. 40 yıl önce atılan tohumun bugün koskoca bir çınara dönüşmesiyle gurur duyuyoruz. Bu teşkilat sizlerin sayesinde var. Dernek yöneticilerimiz, din görevlilerimiz, fahri gönüllülerimiz, öğrencilerimiz, gençlerimiz, kadınlarımız, yaşlılarımız hepsi bu teşkilatın bir parçasıdır. Bundan sonra da sizlerle birlikte bu büyük teşkilatı, bu güçlü teşkilatı daha ileriye taşıma gayreti içerisinde olacağız.”dedi.

Kuzey, yarışmanın önemini vurgulayarak her katılımcının değerli olduğunu ifade etti. Dereceye girenlerin başarısını kutladı ve önemli olanın yarışmaya katılmak ve güzel ortamı yaşamak olduğunu vurguladı. 

 

Zamanın ve zihnin iyi değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çeken Kuzey, zamanın iyi kullanılmasının önemine değindi ve boş vakitlerin değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Zihnin iyi ve güzel düşüncelerle dolması gerektiğini ve kalbin dünya sevgisinden arındırılması gerektiğini ifade etti.

Kuzey, konuşmasını gençlere başarılar dileyerek ve gençlerin yaptığı çalışmaların desteklenmesi çağrısında bulunarak sonlandırdı.

DİTİB Genel Başkanı Dr. Muharrem Kuzeyin, konuşmasının ardından iki kategoride yapılan yarışmaların Almanya finali; dereceye giren yarışmacılara, belge ve ödüllerinin verilmesiyle sona erdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Almanyanın Baden-Würtemberg eyaletinin Pforzheim şehrinde ulusal egemenlik çocuk bayramımız coşkuyla kutlandı.
 
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 104. yıl dönümü ile 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, bu yıl Pforzheim’da eşi benzeri görülmemiş coşku ile kutlandı.
Kutlamaya T.C Karlsruhe Başkonsolosu Mahmut Niyazi Sezgin eşi ve kızı, Pforzheim Belediye Başkanı Peter Boch eşi ve üç çocuğu ile katıldılar. Sivil Toplum Kuruluşu temsilcileri ve üyelerinin yanı sıra vatandaşlar katıldı. Çocukların ön planda yer aldığı kutlamada çocuklara yönelik bir çok oyunlar yer alırken, proğramda çocukların sunduğu, okuduğu şiirler, Karagöz- Hacivat, maskot, orta oyunu ve kukla gösterileri, Yarışma, yüz boyama, Mickey Mause, tombala gibi etkinlikler yapıldı.
 
Pforzheim ve Çevresi Türk Veliler Derneğinin düzenlediği 23 Nisan kutlamaları Pforzheim Belediyesi meydanında başladı.T.C Karlsruhe Başkonsolosu Mahmut Niyazi Sezgin, eşi ve kızı ile katıldı. Türk Veliler Derneği Çocuklara Türk bayraklı ve Atatürk resimli pelerinler,Türk bayrağı, Atatürk rozeti dağıttı. Çocuklar ve anne babalar meydanda toplandı.Türkçe ve Türk Dili öğretmenlerin hazırladığı ‚‘‘Veda Türkiyem‘‘ şarkısını hep beraber söylediler. Belediye önünden salona kadar Pforzheim sokaklarında Türk bayrağı sallayarak yürüyen çocuklara Başkonsolos Sezgin’de eşlik etti.
Sırasıyla Dernek adına Emre Nazlı, Belediye Başkanı Peter Boch ve  Başkonsolos Mahmut Niyazi Sezgin birer konuşma yaptılar.
 
 
Kutlamaların Finali Muhabbet Konseri ile Yapıldı
 
Her saati ayrı bir etkinlik ile dolu olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamalarının finali ise çocukların ve gençlerin çok sevdiği Muhabbet’in konseri ile son buldu. 23 Nisan Cumartesi günü saat 17.00’da verilecek olan konserde çocuklar ve gençler Muhabbet‘in şarkıları ile bayram coşkusunu doyasıya yaşadı.
 
Veliler derneği ailesi olarak 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramını Pforzheim’da gerçekleştirilen şenlikler ve törenlerle coşkuyla kutladık. Türkçe ve Türk Dili dersleri ile disiplini ile yetiştirilmiş, Ata’sına bağlı, kendisine armağan edilmiş bu güzel bayramın kıymetini bilen akıllı arılarımız ile birlikte 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızı adına yakışır bir mutlulukla kutlama yapıldı.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

 

Türkiye’nin İsrail ile olan ticaretini tamamen durdurma kararı, önümüzdeki aylarda bir takım yeni gelişmeleri tetikleyerek, İsrail’in Filistin halkına uyguladığı saldırı, soykırım ve yok etme stratejisini derinden etkileyecek gibi gözüküyor.

 

İsrail, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 12’inci ülke konumunda.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2023 yılında Türkiye İsrail arasındaki ticaret hacmi 6,8 milyar dolar olup, bu alışverişin yüzde 76’sı Türkiye’nin İsrail’e sattığı mallardan oluşmakta.

 

İsrail, buna ilaveten kara yolu üzerinden yaptığı ithalatı, -özellikle petrol gibi stratejik ürünleri- Türkiye üzerinden yapmakta. Bu yüzden de, Türkiye’nin kendi toprakları ve limanları üzerinden İsrail’in üçüncü ülkelerden aldığı ürünlerin, üretim için gereksinim duyduğu, hammadde ve rezerv cevherlerin özellikle de İsrail’in Azerbaycan’dan aldığı petrolün sevkiyatına kısıtlama getirmesinin İsrail’in ekonomisini sıkıntıya sokacağı kesin. (Bu konuda İsrail’in Türkiye’ye bağımlılığı, Türkiye’nin İsrail’e olan bağımlılığından kat be kat fazla.)

 

Bu gerçekler göz önüne alındığında, Türkiye'nin, İsrail ile yapılmakta olan karşılıklı ticareti tamamen durdurma kararı, 20’nci yüz yılın son yıllarında birçok ülkenin Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, Avrupa kökenli beyazların, diğer ırklardan üstün olduğu fikrini acımasızca uygulayan “apartheid” rejimine karşı uyguladığı izolasyonu, bütün mal ve hizmetlerin alım ve satışının durdurulmasını, siyasi ve diplomatik ilişkilerin kesilmesini içeren  küresel izolasyon politikasına benzemekte ve çağrıştırmakta.

 

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bir asırdan fazla bir süre ile asker ve polis gücüne ilaveten beyazların hiçbir şekilde tutuklanmadığı kaba güç uygulaması ile apartheid rejimini sürdürmeyi başarmış Avrupa kökenli beyazların oluşturduğu son hükümet, bu küresel izolasyonların altında ezilmiş ve pes etmişti. Apartheid uygulaması da bir daha geri gelmemek üzere tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştü.  

 

Şunu da belirtmek de yarar var ki, Türkiye’nin bu kararı esas itibarıyla İsrail halkına yönelik değil. Bu kararın alınmasının nedeni, küresel izolasyon politikasıyla soykırım politikasını ısrarla sürdüren İsrail hükümetinin iktidardan gönderilmesi, Filistin halkına ve Gazze’ye yönelik saldırıların durması.

 

Özellikle bazı sağduyu sahibi ülkelerin de Türkiye’nin İsrail ile ticareti tamamen durdurmak uygulamasını örnek alıp ileriki günlerde İsrail ile yapmakta oldukları ticareti durdurma kararı almalarının, ABD’nin İsrail’e verdiği/vereceği tüm desteğe rağmen İsrail’i zora sokacağı kesin.

 

Bu aşamada, ABD faktörü ve Türkiye-ABD siyasi ve ekonomik ilişkileri ileri çıkmaya ve önem kazanmaya başlamış durumda. Birkaç gün evvel, ABD’de 57 Demokrat Partili Temsilciler Meclisi üyesinin, İsrail’in saldırılara devam etmesinin bölgeyi, İsrail’in ve ABD’nin göze alamayacağı boyutta bir savaşın eşiğine getireceğine değinerek ABD Başkanı Joe Biden’dan İsrail’e yapılan yardımların kesilmesini istemesi ve de ABD hükümetinin, Türkiye’nin bu kararını saygı ile karşıladığını açıklaması, bölgesel dengelerin değiştiğine işaret etmekte.

 

İleriki haftalarda, İsrail’in küresel desteği büyük oranda kaybedeceğini, hızla yalnızlaşmaya doğru gideceğini ve bunun sonucu olarak da soykırım yanlısı hükümetin iktidardan gideceğini, saldırıların duracağını ve Filistin devletinin tanınma yolunda büyük kazanımlar elde edeceğini söylemek mümkün.    

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

Türkiye’nin İsrail ile olan ticaretini tamamen durdurma kararı, önümüzdeki aylarda bir takım yeni gelişmeleri tetikleyerek, İsrail’in Filistin halkına uyguladığı saldırı, soykırım ve yok etme stratejisini derinden etkileyecek gibi gözüküyor.

 

İsrail, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 12’inci ülke konumunda.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2023 yılında Türkiye İsrail arasındaki ticaret hacmi 6,8 milyar dolar olup, bu alışverişin yüzde 76’sı Türkiye’nin İsrail’e sattığı mallardan oluşmakta.

 

İsrail, buna ilaveten kara yolu üzerinden yaptığı ithalatı, -özellikle petrol gibi stratejik ürünleri- Türkiye üzerinden yapmakta. Bu yüzden de, Türkiye’nin kendi toprakları ve limanları üzerinden İsrail’in üçüncü ülkelerden aldığı ürünlerin, üretim için gereksinim duyduğu, hammadde ve rezerv cevherlerin özellikle de İsrail’in Azerbaycan’dan aldığı petrolün sevkiyatına kısıtlama getirmesinin İsrail’in ekonomisini sıkıntıya sokacağı kesin. (Bu konuda İsrail’in Türkiye’ye bağımlılığı, Türkiye’nin İsrail’e olan bağımlılığından kat be kat fazla.)

 

Bu gerçekler göz önüne alındığında, Türkiye'nin, İsrail ile yapılmakta olan karşılıklı ticareti tamamen durdurma kararı, 20’nci yüz yılın son yıllarında birçok ülkenin Güney Afrika Cumhuriyeti'nde, Avrupa kökenli beyazların, diğer ırklardan üstün olduğu fikrini acımasızca uygulayan “apartheid” rejimine karşı uyguladığı izolasyonu, bütün mal ve hizmetlerin alım ve satışının durdurulmasını, siyasi ve diplomatik ilişkilerin kesilmesini içeren  küresel izolasyon politikasına benzemekte ve çağrıştırmakta.

 

Güney Afrika Cumhuriyeti’nde bir asırdan fazla bir süre ile asker ve polis gücüne ilaveten beyazların hiçbir şekilde tutuklanmadığı kaba güç uygulaması ile apartheid rejimini sürdürmeyi başarmış Avrupa kökenli beyazların oluşturduğu son hükümet, bu küresel izolasyonların altında ezilmiş ve pes etmişti. Apartheid uygulaması da bir daha geri gelmemek üzere tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştü.  

 

Şunu da belirtmek de yarar var ki, Türkiye’nin bu kararı esas itibarıyla İsrail halkına yönelik değil. Bu kararın alınmasının nedeni, küresel izolasyon politikasıyla soykırım politikasını ısrarla sürdüren İsrail hükümetinin iktidardan gönderilmesi, Filistin halkına ve Gazze’ye yönelik saldırıların durması.

 

Özellikle bazı sağduyu sahibi ülkelerin de Türkiye’nin İsrail ile ticareti tamamen durdurmak uygulamasını örnek alıp ileriki günlerde İsrail ile yapmakta oldukları ticareti durdurma kararı almalarının, ABD’nin İsrail’e verdiği/vereceği tüm desteğe rağmen İsrail’i zora sokacağı kesin.

 

Bu aşamada, ABD faktörü ve Türkiye-ABD siyasi ve ekonomik ilişkileri ileri çıkmaya ve önem kazanmaya başlamış durumda. Birkaç gün evvel, ABD’de 57 Demokrat Partili Temsilciler Meclisi üyesinin, İsrail’in saldırılara devam etmesinin bölgeyi, İsrail’in ve ABD’nin göze alamayacağı boyutta bir savaşın eşiğine getireceğine değinerek ABD Başkanı Joe Biden’dan İsrail’e yapılan yardımların kesilmesini istemesi ve de ABD hükümetinin, Türkiye’nin bu kararını saygı ile karşıladığını açıklaması, bölgesel dengelerin değiştiğine işaret etmekte.

 

İleriki haftalarda, İsrail’in küresel desteği büyük oranda kaybedeceğini, hızla yalnızlaşmaya doğru gideceğini ve bunun sonucu olarak da soykırım yanlısı hükümetin iktidardan gideceğini, saldırıların duracağını ve Filistin devletinin tanınma yolunda büyük kazanımlar elde edeceğini söylemek mümkün.    

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi

KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili

Bir dizi konferans ve bilimsel etkinliklere katılmak amacı ile Türkiye’ye gelen IKG Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ilk olarak ODTÜ uluslararası ilişkiler bölümü öğrencileri ile görüşmelerinin akabinde
ODTÜ Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Hüseyin Bağcı ile biraraya geldi. Türkiye’nin uluslararası iliskiler ile dış politikasında Almanya ve Avrupa’nın öneminin gündeme geldiği görüşmede her iki taraf ta geniş bir ufuk turu yaparak, iki ülke arasındaki dış politika çizgisi konusundaki görüşlerini olarak paylaştılar.
 
Almanya’nın Bonn Üniversitesinde eğitim alan, kariyerinin önemli bir bölümünü bu ülkede tamamlayan ve Almanya konusunda siyasi tahminlerde bulunabilecek önemli bir dış politika uzmanı olan ve Prof. Bağcı, “Almanya bizim tarihimizde önemli bir ülke. Aramızda ne kadar gerginlik olursa olsun bu ülke hiç bir zaman bizim için önemini kaybetmez. İlişkilerin daha fazla gerilmeden götürülmesi çok önemlidir. Bu alanda IKG Enstitüsünün yayınladığı eserlerdeki orijinal kültür tarihi anekdotları günümüz Türkiyesi ve Almanyası için önemli bilgilerdir. Siyasi rekabetten kültürel ortak noktalara kayacak konuların da ortaya koyulması özellikle bu dönemde taraflar için de önem arzetmektedir.” şeklinde konuştu.
 
Türk-Alman ilişkilerindeki özellikle kültür tarihi alanında ciddi çalışma ve araştırma projeleri olan Almanya IKG- Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ise yaptığı açıklamada, “Hocamdan derin bir ufuk turu alıp iki ülke ilişkileri için bir beyin fırtınası gerçekleştirdik. Bizimle Almanya yıllarını paylaşarak bu ülkenin Türkiye’den görünen yüzünü dile getirdi. Aldığımız notlar, üzerinde çalıştığımız konular ile iki ülke arasında yapılabilecek bilimsel projeler, Türkiye’nin Almanya ile olan ilişkilerinde ciddi bir ivme sağlayacak hususlardır. Sayın Hüseyin Bağcı’ya teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.
 
Görüşmede gündeme gelen ODTÜ Dış Politika Enstitüsü ile Almanya IKG Enstitüsü’nün Avrupa, Almanya ve Türkiye’de ile ilgili projelerde işbirliği yapması konusundaki çalışmalara devam edilmesi kararlaştırıldı.

 

 

17. Avusturya Kültür Fuarı Dornbirn şehrinde düzenlendi. Avusturya’ya Göçün 60. Yılı temasıyla düzenlenen fuarda YTB Başkanı Abdullah Eren, beraber yaşama kültürünü ayakta tutan toplumların dünyada kalıcı olacakları mesajını verdi.
 
Avusturya İslam Federasyonu (AİF) tarafından bu yıl 17.’si düzenlenen Avusturya Kültür Fuarı, Vorarlberg eyaletinin Dornbirn şehrinde gerçekleşti. Avusturya’ya Göçün 60. Yılı temasıyla düzenlenen ve Türk kültürünü tanıtıcı etkinliklere sahne olan fuarda Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) da yerini aldı. Çok sayıda katılımcının yanı sıra Türk girişimcilerin de bulunduğu fuarda YTB, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza yönelik yürüttüğü çalışmaları tanıtan ve katılımcılara bilgi sunan bir stant açtı.
 
Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Ozan Ceyhun’un yanı sıra Avusturya’daki Türk toplumunun temsilcilerinin de katıldığı Avusturya Kültür Fuarı’nda YTB Başkanı Abdullah Eren bir konuşma yaptı. YTB’nin yurtdışındaki Türk vatandaşlarına yaptığı hizmetleri anlatan Abdullah Eren, yurtdışındaki en kıymetli varlığımızın sivil toplum kuruluşlarımız olduğunu söyledi. STK’larımızla birlikte Avrupa’daki millet varlığımızın 60. yılına taşındığını belirtilen Abdullah Eren, sözlerine “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde, yurtdışında yaşayan her bir vatandaşını Türkiye’de yaşayan her bir vatandaşından ayırt etmeden politikalar yürütüyor.” şeklinde devam etti.
Konuşmasında YTB’nin, yurtdışındaki vatandaşlar için çalıştığını ve onların sesi olduğunu vurgulayan Abdullah Eren, Avrupa’ya göç eden ilk neslimizin gayretleri ne kadar önemliyse, bugünkü 5. neslimizin gayretlerinin de o kadar önemli olduğunu söyledi. Avrupa’ya ilk giden Türk işçilerin namaz kılacak bir cami bulamamaları nedeniyle gurbette geçirdikleri ilk bayram namazını bir kilisede kılmak zorunda kalmalarına atıfta bulunan Eren, “O gün verilen mücadele bir bayram namazı kılmak içindi. Bugünse Avrupa’da sadece camiler değil, okullar, eğitim yuvaları inşa ediliyor ve Türk toplumunun her türlü sorununa Türk STK’ları çözüm bulmaya gayret ediyorlar.”
 
Dünyanın zor bir döneme girdiğine de değinen YTB Başkanı Abdullah Eren, bu süreçte birbirini daha iyi anlayan ve beraber yaşama kültürünü ayakta tutan toplumların dünyada kalıcı olacağını ve Avrupa’nın geleceğinde Avrupalı Türklerin büyük önem arz ettiğini sözlerine ekledi. 28 Mayıs’ta Viyana’daki Büyükelçiliğimizde de Avusturya’ya Göçün 60. Yılı kapsamında bir etkinliğin düzenleneceğini hatırlatan Eren, “Nice 60. yıllara” dileklerini iletti.  
 
 
 
 

 

 

Her yıl 3 Mayıs gelince bu günlere gelmemizde çile çeken,işkence gören fedakar hocalarım ve başkanlarımla gurur ve onur duyuyorum.
1944 Türkçülük Turancılık davası sanıklarından, Zeki Velidi Togan, Hüseyin Nihal Atsız, Alparslan Türkeş, Reha Oğuz Türkkan, Cihat Savaş Fer, Nurullah Barıman, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sancar, Cebbar Şenel ve Cemal Oğuz  ve ismini yazamadığım bu çilekeş fedakar büyüklerimi hatırlıyor, rahmetle anıyorum. Ruhları şad mekanları cennet olsun.
 
Bu yazımda evimde misafir ettiğim, değerli büyüğüm 3 Mayıs 1920 doğumlu Prof Dr Reha Oğuz Türkkan hocamla olan hatıramı okuyucularım için paylaşıyorum.
Ordinaryus Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, vefatının 14. yılında Rabbim rahmetiyle merhametiyle muamele eylesin mekanı cennet olsun inşallah.
Yıl 1985 Mayıs ayı,Türk Milli Kültür derneğimizin yönetim kurulu odamızdaki telefon çaldı. Ahizeyi kaldırdım, arayan Türk Federasyon eski genel başbakanı Dr. Ali Batmann,” Doğan kardeşim, Reha Oğuz Türkkan büyüğümüz, Stuttgart’ta Ali Kızıltepe beyin misafiri. Kendisini ziyaret edin derneğinizde sohbet toplantısı etme imkanınız olur” dedi. “Tamam başkanım” dedim.
 
Stuttgart Tüppingen caddesinde bürosu olan rahmetli Ali Kızıltepe ağabeyimizin bürosuna geldim. İkiside rahmetli olan Ali Kızıltepe ve Reha Oğuz Türkkan karşılıklı büro masasında çay içiyorlar, bizde ortak olup tanış olduk. Özlü sohbetlerini dinledim. Sohbetten sonra Reha Oğuz hocamızı şehrimize bizi bekleyen kardeşlerimiz için derneğimize döndük. Hoş beşden sonra Reha Oğuz hoca  mücadele günlerini anlattı.
 
 
“Türk siyasi tarihine “1944 Türkçülük-Turancılık Olayı” olarak geçen hereket çerçevesinde 10 Mayıs 1944 tarihinde gözaltına alındım. Askeri Yargıtayın hakkımda verilen cezayı bozması üzerine 25 Mayıs 1947 tarihinde serbest bırakıldım” diyen Reha Oğuz Türkkan tutuklu kaldığı süre içerisinde çeşitli işkencelere maruz kaldığını günlerce tabutluklarda tutulmuş, bir gözünü kaybetme noktasına geldiğini anlattı. Konuşmasını sürdüren Türkkan, ”Cezaevinde mahkum edildiğim süre içerisinde çektiğim acılara ve işkencelere rağmen memleketimizi, insanımızı hep sevdim. meseleleriyle ilgimizi  kesmedik devam ettik, mensup olduğum Türk milliyetçilik fikrini her daim savunduk.”
 
 
Reha Oğuz Türkkan, zorlu hapis yıllarının ardından 1947-1972 yılları arasında Columbia Üniversitesinde, 1975-1976 yıllarında İstanbul Üniversitesinde ve daha sonra da 1996 yılında Ahmet Yesevi Üniversitesinde öğretim üyeliği yapan Türkkan hoca,genç yaşlarından itibaren kitap neşretmesinin yanı sıra, ömrünün sonuna kadar pek çok seneryo, makale, köşe yazısı yazmıştır. Bozkurt dergisini yayınlamış mücadelede öncü olan kahraman büyüklerimizin mücadelesi.
 
Türk milliyetçilerinin yolunu aydınlatmıştır. Bu Aydınlarımızdan olan mücadele insanı Prof Dr Reha Oğuz Türkkan,uzun yıllar Amarika birleşik devletinde yaşamış, 
Türk ailelerin çocukları için ABD’de Atatürk Okulu ismiyle bir okul açmıştır. 1997 yılında Orta Asya ve Kafkas Türkleriyle ilgili olarak “Türk Dünyası Parkı” ve “Türkler” adlarıyla ABD’de ve Türkiye’de resim sergileri açtı.
evliliğinden 4 çocuk sahibi olan Türkkan hocam, çok vefakardı. Ben büyüklerimi arar hatırlarını sorardım. Geciksem ehmallik etsem Reha Oğuz hocam beni arar beni mahcup ederdi. İstanbul’da ve Türkiyemizdeki hizmetlerini mektup yazarak gönderir hep haberdar ederdi. İlerlemiş yaşına rağmen azimliydi çok verimli hizmetleri oldu.
18 Ocak 2010 tarihinde hayatını kaybettiğini öğrendik çok üzüldük. Allah cc mekanını cennet eylesin.
19 Ocak 2010’da Zincirlikuyu Mezarlığı'na toprağa verildi. Sizleri unutmayacağız.
Ey Türk evladı bugünlere kolaylıkla gelinmedi. Yakın tarihimiz 1944 iyi okuyalım. Tarihimizi bilelim.
Türklüğümüze Ülkemize ve ülkümüze sahip çıkalım.
3 Mayıs Türkçülük Bayramımız
Kutlu olsun Türklere
 
Haber: Doğan Tufan 

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann bei der Katastrophen- und Zivilschutzübung der Malteser Bayern: "Gemeinsame Übungen stärken Zusammenarbeit aller Akteure im Katastrophen- und Zivilschutz" - Freistaat investiert weiter kräftig in Katastrophenschutz

 

 Bayerns Innenminister Joachim Herrmann hat heute die Katastrophen- und Zivilschutzübung des Malteserhilfsdienstes Bayern in Münchsmünster besucht und an einem Expertenaustausch zur Zukunft des Bevölkerungsschutzes teilgenommen. "Gemeinsame Übungen stärken die organisationsübergreifenden Zusammenarbeit aller Akteure im Katastrophen- und Zivilschutz. Sie bieten die Möglichkeit zur konkreten Vorbereitung auf Einsatzlagen und das Trainieren von Abläufen. Zudem fördern sie den so wichtigen Austausch unter den Einsatzkräften, was im Ernstfall der Schlüssel zum Erfolg ist", betonte Herrmann. 

Mit der diesjährigen Malteser-Übung, an der knapp 500 Personen beteiligt waren, konnten die bestehenden Konzepte für die bayerischen Hilfeleistungskontingente im Sanitätsdienst und die des Bundes für die Medical Task Force getestet werden, um daraus Erkenntnisse für das weitere Vorgehen zu gewinnen. Diese werden nach Herrmanns Worten dann auch in die weitere Umsetzung des 'Konzepts Katastrophenschutz Bayern 2025' einfließen. "Das ist für uns sehr wertvoll, denn wir wollen uns zukunftsfähig aufstellen. Dazu gilt es, kontinuierlich Verbesserungspotentiale zu erkennen und Strukturen an aktuelle Bedürfnisse anzupassen", bekräftigte der bayerische Innenminister. "Wir entwickeln unser starkes und leistungsfähiges Gefahrenabwehr- und Hilfeleistungssystem im Freistaat kontinuierlich weiter."

Um ideale Voraussetzungen für die Einsatzkräfte in Bayern zu schaffen, investiere der Freistaat – anders als der Bund – auch kräftig in den Katastrophenschutz. Insgesamt 88 Millionen Euro wurden etwa in den Jahren 2019 bis 2023 für das Sonderinvestitionsprogramm Katastrophenschutz Bayern 2030 bereitgestellt. "Diesen Weg setzen wir weiter fort. Die Bayerische Staatsregierung hat mit dem Entwurf des Doppelhaushalts 2024/2025 eine Bereitstellung von 80 Millionen Euro für das Sonderinvestitionsprogramm vorgeschlagen. 23 Millionen Euro hiervon entfallen auf das Bayerische Zentrum für besondere Einsatzlagen in Windischeschenbach. Das zeigt: Wir versprechen nicht nur, wir handeln auch", so der Minister.