Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 

BERLİN (AA) - Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, haziranda yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde demokrasiye sahip çıkılması çağrısında bulundu.

Steinmeier, Çek Cumhuriyeti'nin başkenti Prag'da bazı ülkelerin Avrupa Birliği'ne (AB) katılım yıl dönümüyle ilgili düzenlenen konferansta yaptığı konuşmada, "AB içinde temel demokratik değerler hatta Avrupa projesi, sorumsuz popülistler tarafından sorgulanıyor. Neyin tehlikede olduğunun farkına varalım, özellikle de şimdi." dedi.

 

Demokrasinin sonsuza kadar güvence altında olmadığına işaret eden Steinmeier, "Liberal demokrasinin gücünün, hoşgörüsünün, aynı zamanda en hassas noktası olduğunu biliyoruz ve demokrasiyi küçümseyenler bu hoşgörüyü demokrasiye saldırmak için kullandıklarında kendimizi savunmamız ve savunmacı bir şekilde hareket etmemiz gerektiğini de biliyoruz." ifadelerini kullandı.

20. yüzyıldaki ortak tarihten temel bir ders aldıklarını dile getiren Steinmeier, "Birbirimize ihtiyacımız var. Güçlerimizi birleştirerek Avrupa'mızı ve insanlarımızı korumak bizim sorumluluğumuzdur. Birbirimize ihtiyacımız olduğu gibi NATO'da da birbirimize ihtiyacımız var. İttifak, 25 yıl önce Doğu Avrupa'ya doğru genişlemesiyle öngörü gösterdi ve 25 yıldır NATO'daki biz Avrupalılar, Çek Cumhuriyeti ve diğer Doğu Avrupalı ​​ortaklarımızın yanımızda olmasından mutluluk duyuyoruz. Barışı ve özgürlüğümüzü korumak istiyorsak AB ile NATO arasındaki birlik bizim temel güvenlik unsurumuzdur." diye konuştu.

 

Almanya Cumhurbaşkanı, Rusya'nın Ukrayna savaşını kazanmaması gerektiğini vurgulayarak "Rusya, gücümüzü ve birliğimizi tekrar tekrar test edecek. Testi geçmeli ve güç göstermeliyiz. Sadece bugün değil. Ukrayna'nın desteğimize ihtiyacı devam edecek ve hepimizin birlikte sabra ihtiyacı var. Dayanışmanın son kullanma tarihi yoktur." değerlendirmesinde bulundu.

 

1 Mayıs 2004 tarihinde eski Doğu Bloku ülkeleri Estonya, Letonya, Litvanya, Slovenya, Slovakya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya'nın yanı sıra Malta ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin (GKRY) de AB'ye katıldığını hatırlatan Steinmeier, şöyle devam etti:

"Şimdi, ittifakımızın en büyük genişlemesinden 20 yıl sonra, bir kez daha özgürlük ve demokrasi içinde, barış içinde, bir arada yaşama hedefimizi güvence altına almak için elimizden gelen her şeyi yapmamız gereken tarihi bir durumdayız. Bir kez daha on ülke aynı anda katılım sürecindedir, yoldalar. (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin yıkıcı etkisini mümkün olan her yerde sürdüreceği için Batı Balkanlar jeopolitik açıdan gri bir bölgede kalamaz. Özgür bir Avrupa ve Birliğimiz, Batı Balkanlar, Ukrayna ve Moldova devletlerini içermektedir."

 

Steinmeier, Çek Cumhuriyeti'nin avro para birimine geçmediğine dikkati çekerek "Ortak para birimi halen herkese açık. Çek Cumhuriyeti kendi kararını kendisi vermelidir ama benim mesajım şu; Çek halkı bir gün buna karar verirse hepiniz avro bölgesinde hoş karşılanacaksınız." dedi.

 
Denetim ve danışmanlık firması EY'nin raporundan: "Büyük Avrupa merkezleri arasında Türkiye ve İsviçre, geçen yıl özellikle dinamik bir gelişme gösterdi"
 

BERLİN (AA) - Yabancı şirketler tarafından Türkiye'de açıklanan yatırım projelerinin sayısı, 2023'te bir önceki yıla göre yüzde 17 artarken, Türkiye Avrupa'da Almanya'nın ardından 4. sıraya yükseldi.

Denetim ve danışmanlık firması EY, Avrupa'da yabancı yatırımlara yönelik raporunu yayımladı.

Rapora göre, 2023'te Avrupa genelinde yabancı yatırımcıların açıklanan toplam yatırım projesi bir önceki yıla göre yüzde 4 azalarak 5 bin 694'e geriledi.

Avrupa genelinde yatırım faaliyetlerinin Kovid-19 salgını öncesi, 2019'a kıyasla yüzde 11, rekor yıl olan 2017'ye göre de yüzde 14 daha düşük olması dikkati çekti.

 

Fransa'da yatırım projesi sayısı yüzde 5 azalışla 1194'e gerilemesine karşın ülke, Avrupa sıralamasında liderliğini korudu.

Avrupa genelinde 2. sırada yer alan İngiltere'de proje sayısı yüzde 6 artışla 985'e yükseldi.

Rapora göre, yabancı yatırımcılar, geçen yıl Almanya'daki faaliyetlerini önemli ölçüde azalttı.

Yabancı şirketler tarafından Almanya'da açıklanan yatırım projelerinin sayısı 2023'te bir önceki yıla göre yüzde 12 azalarak 733'e geriledi. Söz konusu yatırımlar, 2013'ten beri en düşük seviyeye geriledi ve art arda düşüşünü 6. yıla taşıdı.

 

- Türkiye İspanya'yı geçti

Yabancı şirketler tarafından Türkiye'de açıklanan yatırım projelerinin sayısı, 2023'te bir önceki yıla göre yüzde 17 artarken, Avrupa'daki sıralamada İspanya'yı geçen Türkiye, Almanya'nın ardından 4. sıraya yükseldi. Türkiye, 2022'de 321 projeyle 5. sırada yer almıştı.

Raporda, "Büyük Avrupa merkezleri arasında Türkiye ve İsviçre, geçen yıl özellikle dinamik bir gelişme gösterdi. Türkiye, yatırımlarda yüzde 17 artış kaydederek sıralamada Almanya'nın ardından 4. sıraya yükselirken, İsviçre yatırımlardaki yüzde 53'lük artış sayesinde 12. sıraya tırmandı." yorumu yer aldı.

 

- ABD şirketleri aktif

Avrupa'daki yatırım projelerinin sayısı geçen yıl yüzde 15 azalmasına karşın ABD'li şirketler, kıtada en önemli yabancı yatırımcılar oldu.

ABD'li şirketlerin Almanya'daki yatırımlarının bir önceki yıla göre yüzde 22 azalması dikkati çekti. Çinli şirketler, ABD şirketlerinden sonra Almanya'daki en önemli ikinci yatırımcı grubu oldu.

EY Almanya Üst Yöneticisi Henrik Ahlers, konuya ilişkin değerlendirmesinde, Almanya'daki yabancı yatırım projelerinin sayısının sürekli düşmesini çok endişe verici bulduğunu belirterek, "Bu bir alarm sinyali. Almanya geride kalıyor, Avrupa'nın diğer bölgeleri çok daha dinamik bir şekilde gelişiyor." ifadesini kullandı.

 

2017'den bu yana Almanya'daki yatırım projelerinin sayısının yüzde 35 azaldığını bildiren Ahlers, "Aynı dönemde İngiltere’de bu oran yüzde 18 düşerken, Fransa'da yüzde 20 arttı. Brexit'in en büyük kazananı Fransa oldu. Almanya ise İngiltere'den bile daha fazla yatırım kaybetti." değerlendirmesinde bulundu.

Yeni yerlerin ve yeni istihdamın oluşturulmasına yol açan yatırım projelerini kapsayan EY'nin raporu, portföy, birleşme ve satın alma yatırımlarını kapsamıyor.

Almanya’da insan hakları, kalkınma, barış ve insani yardım alanında faaliyetler yürüten 37 dernek, hükümetten İsrail’e yönelik silah ihracatının durdurulmasını ve uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini talep etti.

Dernekler, Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Adalet Bakanı Marco Buschmann, Savunma Bakanı Boris Pistorius ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Bakanı Svenja Schulze’ye ortak açık mektup gönderdi.

 

Mektupta, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) ve Birleşmiş Milletlerde (BM) alınan kararlara ve BM yetkilileri ile uzmanlarının sözlerine atıfta bulunarak Filistin’deki insani durum aktarıldı.

Alman hükümetinin, uluslararası hukuk ve UAD kararları çerçevesinde tüm imkanlarını kullanarak İsrail üzerindeki nüfuzunu kullanması çağrısı yapılan mektupta, Almanya'nın İsrail’e silah ihracatını durdurması istendi.

Mektupta, Alman hükümetinden, Gazze ve Batı Şeria'da insan hakları ihlallerinde kullanılma riski bulunan hiçbir savaş silahı veya diğer silahları İsrail'e ihraç etmemesi talep edildi.

 

Alman hükümeti üyelerine, acil ateşkes sağlanması ve esirlerin serbest bırakılmasını içeren BM Güvenlik Konseyinin kararlarının uygulanması için çaba sarf etmeleri çağrısında bulunulan mektupta, "Çatışmalara katılan tüm tarafların Gazze’de uluslararası insancıl hukuka saygı göstermelerini sağlamak için elinizden gelen her şeyi yapın." ifadesi kullanıldı.

Mektupta, İsrail'in uluslararası hukuku ihlal ederek Gazze'deki sivil halka yönelik önemli ölçüde insani yardım sağlayan kara yolunun ablukasına son vermesini sağlamak için çaba sarf edilmesi gerektiği de belirtildi.

Rucksackreise oder Pauschaltour? Nordsee oder Tropen? Wer einen Urlaub plant, sollte auch einiges in medizinischer Hinsicht beachten und rechtzeitig vorbereiten. Zum Beispiel können bei Fernreisen besondere Impfungen ratsam sein. „Gesetzlich Versicherte haben einen Anspruch auf Schutzimpfungen – dazu zählen beispielsweise Impfungen gegen Masern, Influenza und weitere Krankheiten, denen man durch Impfen vorbeugen kann“, so Alexander Pröbstle von der AOK in Würzburg. Reiseimpfungen zählen nicht dazu. Laut Schutzimpfungs-Richtlinie des Gemeinsamen Bundesausschusses bezahlt die gesetzliche Krankenversicherung diese nicht, wenn es sich um eine rein touristische Reise handelt. Die Krankenkasse übernimmt sie nur bei Reisen beruflicher Natur oder falls zu befürchten ist, dass Reisende eine Krankheit ins Heimatland einschleppen. „Wir zahlen allerdings unter bestimmten Voraussetzungen freiwillig einige Reiseimpfungen“, so Alexander Pröbstle. Darunter fallen unter anderem Impfstoffe gegen Cholera, Denguefieber oder Gelbfieber, aber auch Tabletten für eine Malariaprophylaxe werden zu 100 Prozent übernommen. Erste Anlaufstelle für medizinische Informationen rund um Reiseimpfungen ist die Hausarztpraxis. Außerdem bieten Tropeninstitute spezielle Reiseberatungs- und Impfsprechstunden an, teilweise sogar telefonisch.

 

Rechtzeitig an Impfschutz denken

Die meisten Impfungen erhält man bei der Hausärztin oder beim Hausarzt. Bei speziellen Reisebedingungen werden gegebenenfalls Kolleginnen oder Kollegen vom Tropeninstitut hinzugezogen. Manche Impfungen, zum Beispiel gegen Gelbfieber, dürfen nur von zugelassenen Stellen verabreicht werden. Bis sich der vollständige Impfschutz aufbaut, kann es einige Zeit dauern. „Für jede Impfung gibt es individuelle Pläne für die Grundimmunisierung beziehungsweise die Auffrischung“, so Alexander Pröbstle. Das dauert in der Regel mindestens 14 Tage. Gelegentlich braucht man auch mehr als eine Impfung mit jeweils einem Zwischenraum von zwei bis drei Wochen, das heißt, man muss mindestens fünf, sechs Wochen Vorlauf einplanen.

 

Wer wissen will, welche Reiseimpfungen die AOK Bayern übernimmt, kann sich informieren bei der AOK in Würzburg, unter der Rufnummer 0931 / 388-451 oder per E-Mail, Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!.

 

Internet-Tipps

www.aok.de/bayern/gesundheitsvorteil

 

www.rki.de -> Kommissionen -> Ständige Impfkommission -> Reiseimpfungen

 

www.auswaertiges-amt.de -> Sicher Reisen -> Reisen und Gesundheit -> Reisemedizinische Hinweise nach Ländern

 

Junge Menschen mit besonderem Förderbedarf sollen in Deutschland künftig noch besser unterstützt werden: Die Hilfen zur Erziehung sowie die Hort- und Ganztagesbetreuung für Schülerinnen und Schüler sollen mit den Eingliederungshilfen für junge Menschen mit seelischer Behinderung im Achten Buch Sozialgesetzbuch (SGB VIII) zusammengeführt und weiter ausgebaut werden.

 

In einem mehrjährigen Prozess wurden und werden die gesetzlichen Rahmenbedingungen hierfür grundlegend verändert. Mit dem Bundesteilhabegesetz von 2020 und dem 2021 verabschiedeten Kinder- und Jugendstärkungsgesetz (KJSG) wurde der Grundstein für die Schaffung des „Inklusiven Jugendamtes“ gelegt. Das Amt für Jugend und Familie des Landkreises Würzburg hat auf diese Veränderungen reagiert und sich für die anstehenden Aufgaben neu ausgerichtet. „Gesetzesänderungen aber auch der Wille zur stetigen Verbesserung unseres Jugendamtes für die Menschen im Landkreis haben organisatorische und inhaltliche Änderungen notwendig gemacht“, erläutert Landrat Thomas Eberth die neue Organisationsstruktur.

 

 

Neue Verfahrenslotsin und neuer Jugendhilfeplaner

 

Michael Schumacher, Leiter des Amtes für Jugend und Familie des Geschäftsbereichs 3 am Landratsamt Würzburg, stellte die Neuerungen in der vergangenen Sitzung des Jugendhilfeausschusses vor. Dabei war es ihm wichtig, zu betonen: „Die Ansprechpartner für alle, die unsere Leistungen bereits in Anspruch nehmen und mit uns zusammenarbeiten, ändern sich nicht.“ Familien, Schulen oder freie Träger der Wohlfahrt können wie gewohnt auf die Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern ihres Vertrauens zählen.

 

Im Bereich der Inklusion hat sich das Jugendamt jedoch personell verstärkt: Seit Anfang 2024 ist die Stelle der Verfahrenslotsin mit Stefania Andreicovits besetzt. Die Verfahrenslotsinnen und Verfahrenslotsen wurden zum 01.01.2024 bundesweit in allen Jugendämtern als Pflichtpersonal eingeführt. Sie sollen vor allem jungen Menschen mit bestehender oder drohender seelischer Behinderung den Zugang zu Leistungen der Eingliederungshilfe erleichtern. Dabei beraten sie nicht nur die Mütter und Väter bei der Antragstellung, sondern unterstützen auch die Jugendhilfeträger vor Ort. Stefania Andreicovits stellte sich und ihre Arbeit den Ausschussmitgliedern vor.

 

Ebenfalls neu im Team des Jugendamtes des Landkreises Würzburg ist Jonas Fabricius. Er folgt Klaus Rostek in dessen Funktion als Jugendhilfeplaner nach. Bis zu seinem Eintritt in den Ruhestand im Herbst 2023 leitete Rostek die Jugend- und Familienarbeit am Landratsamt Würzburg und entwickelte die Jugendhilfeplanung im Landkreis Würzburg über Jahre hinweg maßgeblich. Im Rahmen der Neuorganisation wurde die Jugendhilfeplanung nun mit dem Qualitätsmanagement in einer eigenen Stabsstelle Querschnittsaufgaben im Jugendamt gebündelt. „Gerade die Jugendhilfeplanung mit den demografischen Herausforderungen in den jeweiligen Gemeinden zeigt uns frühzeitige Entwicklungen auf und damit können sozialraumorientierte Hilfen, Unterstützungsangebote und besonders Präventions- und Informationsveranstaltungen passgenau platziert werden“, so Landrat Thomas Eberth

 

 

Effizientere Fallbearbeitung und „Hilfe aus einer Hand“

 

Eine bessere Vernetzung der Hilfen zur Erziehung und der Eingliederungshilfen soll künftig vor allem für die Kundinnen und Kunden des Jugendamtes kürzere Wege bedeuten. Aufgrund der bisher unterschiedlichen gesetzlichen Zuständigkeiten waren etwa der Allgemeine Sozialdienst und die Hilfen für Kinder mit seelischer Behinderung in unterschiedlichen Fachbereichen organisiert. Haben Kinder und Jugendliche Anspruch auf Leistungen aus beiden Bereichen, werden die Fälle künftig im gleichen Team weiterbetreut.

 

Eine weitere wichtige strukturelle Veränderung ist die Einführung von Teamleitungen im Bereich der Sozialen Dienste. Speziell geschulte Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter des Jugendamtes übernehmen von nun an einzelne Leitungsfunktionen und die Koordination des pädagogischen Fachpersonals im Bereich Soziale Dienste des Landkreises. So soll die Fachbereichsleitung entlastet werden, um mehr Raum für die durch die Gesetzesänderungen notwendigen Anpassungen der Verfahren zu geben.

 

„Wir hoffen, dass wir damit für die anstehenden Neuerungen von Land und Bund gut aufgestellt sind“, so Landrat Thomas Eberth. „Wichtig ist uns, dass die Hilfen bei den Menschen ankommen, die sie benötigen. Gemeinsam mit den Trägern der freien Wohlfahrtshilfe wollen wir für und mit den Kindern und Jugendlichen im Landkreis Würzburg und ihren Familien Erfolge erzielen.“

 

  

Was ist was? Wichtige Leistungen und Aufgaben des Jugendamts

 

Hilfen zur Erziehung:

Zu den „klassischen Aufgaben“ des Jugendamtes zählen Hilfen für Familien, wenn soziale oder seelische Beeinträchtigungen von Kindern und Jugendlichen befürchtet werden müssen. Ursächlich dafür sind oft Lebensumstände einer Familie wie Arbeitslosigkeit, Armut, Schwierigkeiten beim Bewältigen des Familienalltags oder Krisen durch Trennung und Scheidung. Sozialpädagogische Fachkräfte bieten in diesen Fällen sogenannte „Hilfen zur Erziehung“ an. Darunter fallen unter anderem die Moderation von Konfliktsituationen im Alltag oder Unterstützung bei der Strukturierung des Tagesablaufs. Auch die zeitweise Unterbringung von Kindern und Jugendlichen in Wohngruppen oder Pflegefamilien kann hilfreich sein.

 

Eingliederungshilfen:

Zu den Leistungen des Jugendamtes gehören aber auch Eingliederungshilfen für junge Menschen mit bestehenden oder drohenden Beeinträchtigung der psychischen Gesundheit. Kinder beispielsweise mit ADHS, Angststörungen oder autistischen Störungen und deren Umfeld erhalten dann konkrete Hilfestellungen, um ihren Alltag mit diesen Beeinträchtigungen bestmöglich bewältigen zu können. Zu diesen Hilfen zählen unter anderem die Schulbegleitung oder die Unterbringung in heilpädagogischen Tagesstätten.

 

Kita- und Hortbetreuung:

Um finanziell schlechter gestellte Familien zu unterstützen, übernimmt das Jugendamt zudem für leistungsberechtigte Familien die Kosten für die Kita-Betreuung sowie die Ganztagesbetreuung (Hort) bei Grund- und Mittelschulkindern. Alle Menschen in Deutschland sollen gut aufwachsen können und haben daher ein im Sozialgesetzbuch verankertes Recht auf Erziehung und Förderung ihrer Entwicklung. 

 

Vom 6. bis 29. Mai wird im Oberen Foyer des Rathauses die terre des hommes Ausstellung "Kinderrechte an den EU-Außengrenzen" gezeigt.

Über 114 Mio. Menschen sind weltweit auf der Flucht, darunter auch mehr als 43 Mio. Kinder und Jugendliche. Sie fliehen vor Krieg und Gewalt, Armut, Diskriminierung oder Zerstörung ihrer Lebensgrundlungen durch die Klimakatastrophe. Gerade Kinder und Jugendliche sind entlang der Fluchtwege besonderen Gefahren ausgesetzt. Häufig werden sie geschlagen, bedroht, belästigt, beschimpft, sexuell genötigt, entführt oder zur Arbeit gezwungen.

Zurückweisungen oder die Unterbringung von Kindern und Jugendlichen in Lagern verletzen geltendes Recht. Die Auswirkungen auf die körperliche und seelische Entwicklung sind gravierend. Kinderrechte müssen auch und gerade an den EU-Außengrenzen gelten.

Die vielfältigen Probleme zeigt die Ausstellung »Kinderrechte an den EU-Außengrenzen«. Sie wurde von ehrenamtlichen terre des hommes Mitgliedern und hauptamtlichen Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern gemeinsam konzipiert und umgesetzt.

Die Ausstellung wird am 6. Mai um 17 Uhr im Ratssaal von Bürgermeister Martin Heilig eröffnet. Thomas Berthold, Referent für Politik und Kommunikation, erläutert in seinem Vortrag aufbauend auf der terre des hommes Studie „Vor Mauern und hinter Gittern“ die Situation von geflüchteten Kindern und Jugendlichen an den EU-Außengrenzen.

Auch RTL-Moderator und terre des hommes Botschafter Maik Meuser wird an der Eröffnung teilnehmen.

Die Ausstellung „Kinderrechte an den EU-Außengrenzen“ kann vom 6. bis 29. Mai im Oberen Foyer des Rathauses zu dessen Öffnungszeiten besichtigt werden. Diese sind Montag bis Donnerstag von 8 - 18 Uhr, Freitag von 8 - 13.30 Uhr.

 

 

CSU-Kandidat für das Europäische Parlament Stefan Köhler bat Hunderttausende Wähler mit Migrationshintergrund mit liebevollen Botschaften, um Unterstützung bei den Wahlen zu erbitten.

Insbesondere mit den Wählern türkischer Herkunft pflegt Köhler eine sehr schöne Freundschaft und Kameradschaft und sagte: "Die starke Vertretung Bayerns in Brüssel ist für uns alle von äußerster Bedeutung."

 

Im weiteren Verlauf seiner Erklärungen sagte Köhler:

“Für unsere Zukunft brauchen wir ein starkes und geeintes Europa.
Mut zu pragmatischen Lösungen und weniger bürokratische Vorgaben fördern die Akzeptanz der europäischen Institutionen. Dafür setze ich mich ein“.

 

Ihr Stefan Köhler

 

 

zur Person:

  • Jahrgang 1967
  • wohnhaft in Wiesen
  • Diplom Agrar-Ingenieur
  • Studium der Agrarwirtschaft an der FH Weihenstephan
  • Präsident des Bauernverbandes Unterfranken

 

Weitere Funktionen

  • Mitglied des Stiftungsrates der Stiftung Bayerischer Naturschutzfonds
  • Mitglied des Naturschutzbeirates des STMUV, Regierung von Unterfranken, Kreis Aschaffenburg
  • Mitglied des Präsidiums der Akademie für Naturschutz und Landschaftspflege (ANL)
  • Mitglied des Jagdbeirates Regierung von Unterfranken, Landkreis Aschaffenburg
  • Mitglied des Vorstand der Bayerischen Kulturlandstiftung, München
  • Vorsitzender des Aufsichtsrats der Agrokraft GmbH, Bad Neustadt
  • Ehrenamtlicher Richter am Finanzgericht Nürnberg

 

Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) Genel Sekreteri, tarihi olayların bazı Parlamentolar tarafından siyasi çıkarlar uğruna çarpıtılmasından duyduğu endişeyi ifade etmektedir. Parlamentolar, uluslar arasında düşmanlık yaratmayı amaçlayan asılsız iddiaların yapıldığı platformlar değil, ülke halklarının iradesinin temsil edildiği yerlerdir.


Bu bağlamda, tarih boyunca çok uluslu ve çok dinli topluluklara ev sahipliği yapmış ülkeleri temsil etmekte olan TDT’nin Genel Sekreteri, 29 Nisan 2024 tarihinde Fransa Ulusal Meclisi tarafından Asuriler ve Keldaniler hakkında kabul edilen karardan duyduğu hayal kırıklığı ve endişeyi dile getirmektedir. Bu karar, tarihi gerçekler ve kamu vicdanıyla çelişmekte ve kadim komşular arasında anlaşmazlık yaratmayı amaçlamaktadır.

Ayrıca söz konusu karar, soykırım suçunun yalnızca yetkili bir mahkeme tarafından karara bağlanabileceğini ifade eden 1948 tarihli BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne de aykırıdır.
 

 

Führungswechsel beim Polizeipräsidium Oberfranken - Bayerns Innenminister Joachim Herrmann beim feierlichen Amtswechsel: Armin Schmelzer neuer Polizeipräsident und Ulrich Rothdauscher neuer Polizeivizepräsident - Zusätzliche Polizeistellen

Chefwechsel beim Polizeipräsidium Oberfranken, nachdem der bisherige Präsident Markus Trebes Anfang April 2024 als Inspekteur der Bayerischen Polizei ins bayerische Innenministerium gewechselt hat: Neuer oberfränkischer Polizeipräsident ist Armin Schmelzer, bislang Vizepräsident im Polizeipräsidium Oberfranken. Schmelzers Nachfolger als Polizeivizepräsident ist Ulrich Rothdauscher, ehemals Leiter des Zentralen Psychologischen Dienstes der Bayerischen Polizei. Im Rahmen eines Festakts hat heute Innenminister Joachim Herrmann Trebes verabschiedet sowie Schmelzer und Rothdauscher in ihre neuen Ämter eingeführt. "Die oberfränkische Polizei ist weiterhin in besten Händen", erklärte Herrmann. "Dank der hocherfolgreichen Polizeiarbeit lebt es sich in Oberfranken mit seiner niedrigen Kriminalitätsbelastung und hohen Aufklärungsquote ausgesprochen sicher."

Viel Lob hatte Herrmann deshalb für den bisherigen Polizeipräsidenten Trebes, der mit seiner Polizeimannschaft auch große Einsatzlagen wie die Richard-Wagner-Festspiele oder das jährliche Versammlungsgeschehen in Wunsiedel mit Bravour gemeistert hat. Wichtig sei auch der rasche Ermittlungserfolg nach zwei Tötungsdelikten an einem 10-jährigen Mädchen in Wunsiedel und an einer Blumenverkäuferin in Lichtenfels gewesen. "Durch hervorragende Ermittlungsarbeit konnte die oberfränkische Polizei die beiden schrecklichen Fälle schnell aufklären und die Tatverdächtigen festnehmen", so Herrmann.

Den neuen oberfränkischen Polizeipräsidenten bezeichnete Herrmann als idealen Nachfolger. Schmelzer sei mit seinen mehr als 40 Dienstjahren ein äußerst erfahrener Polizist, der das Polizeipräsidium wie seine Westentasche kenne. "Zuletzt in den knapp vier Jahren als Polizeivizepräsident habe ich Armin Schmelzer als Top-Polizisten schätzen gelernt, der mit hoher Fachkompetenz und ausgezeichneten Führungsqualitäten glänzt", betonte Herrmann. "Auf Armin Schmelzer war und ist immer Verlass. Selbst in schwierigsten Situationen behält er einen kühlen Kopf."

Überzeugt ist der Innenminister auch vom neuen oberfränkischen Polizeivizepräsidenten: "Ulrich Rothdauscher ist ein Mann der Polizeipraxis, der Herausforderungen mit großem Engagement, aber auch mit der nötigen Gelassenheit begegnet." Zudem zeichne sich Rothdauscher mit seiner innovativen und zugleich herzlichen Art aus. Er habe sehr erfolgreich bereits große Polizeidienststellen geleitet und zuletzt auch als Leiter des Zentralen Psychologischen Dienstes der Bayerischen Polizei seine Kompetenzen unter Beweis gestellt. "Ulrich Rothdauscher ist hervorragend für die neue verantwortungsvolle Aufgabe geeignet", fasste Herrmann zusammen.

Abschließend machte Herrmann deutlich, dass das Polizeipräsidium Oberfranken personell weiter ausgebaut wird. "Wir verstärken die oberfränkische Polizei bis 2025 schrittweise auf insgesamt 2.416 Stellen, im Vergleich zu 2010 ein Plus von 297 Stellen", so Herrmann. "Der Freistaat wird die personelle Stärkung der Bayerischen Polizei konsequent fortsetzen." So soll der Stellenbestand der Bayerischen Polizei bis 2028 um weitere 2.000 Stellen auf dann insgesamt rund 47.000 Stellen ausgebaut werden. Davon wird auch das Polizeipräsidium Oberfranken personell profitieren.

Die dienstlichen Werdegänge von Trebes, Schmelzer und Rothdauscher sind dem Anhang zu entnehmen.

Selçuk Üniversitesi eski rektörlerinden Prof. Dr. Erol Güngör, Ahde Vefa Turan Birliği Derneği tarafından düzenlenen panelle anıldı. Konuşmacılar, Erol Güngör’ün düşünce ve fikirlerini, eserlerinden yola çıkarak dile getirdiler. 

 

Prof. Dr. Erol Güngör, vefatının 41.yılında Ahde Vefa Turan Birliği Derneği tarafından düzenlenen “Ortak Paydamız Erol Güngör” konulu panelde anıldı. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı’nın ardından paneli açış konuşmasına “asgari müştereklerde ve ortak paydalarda birlikte hareket etmeyi arzu ettiklerini” belirterek başlayan Ahde Vefa Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Harun Meral, milliyetçi camianın Prof. Dr. Erol Güngör hakkında vefasız olduğunu ifade etti. “Erol Güngör gibi bir değeri topluma tanıtmamak büyük bir eksikliktir” diyen ve konuşmacılar ile katılımcılara teşekkür eden Meral, 3 Mayıs’ta aynı salonda “Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun’a Saygı Gecesi” düzenleyeceklerini de açıkladı. 

 

Panel başkanlığını Prof. Dr. İbrahim Maraş’ın yaptığı panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. İskender Öksüz, Türkiye’ye 60’lı yıllarda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği(SSCB)nden kanlı ve sert bir taarruz başlatıldığını ve bu büyük taarruzun “fikir mücadelesi” şeklinde ve içlerinde asker, sivil, bürokratların yer aldığı “milli demokratik devrim”olacağına dikkat çekerek “Bu devrimin merkezi de üniversitelerdi. Çünkü polis üniversitelere giremiyordu. Dolayısıyla bağımsızdı. MDD için YÖN diye bir dergi çıkartılıyordu. Mümtaz Turhan, Tarık Buğra ve daha birkaç milliyetçi kalem, düşünür, akademisyen 1962-66 arası başlığın altında “Dağ ne kadar yüksek olursa yol onun üstünden aşar” yazan YOL diye bir dergi çıkarmaya başladılar. Mümtaz Turhan hocanın öğrencileri de bu dergide yazmaya başlamışlardı. Erol Güngör “Kırşehirlioğlu” mahlasıyla yazıyordu. Doğan Cüceoğlu, Alev Arık da yazanlar arasındaydılar. Türk milliyetçilerinin başarılı direnişi, bu taarruzu başarısız kıldı. Acıdır, siyasal İslamcılardan hiçbir destek gelmedi o mücadele sırasında. İşte ülkücü kelimesi de o tarihlerde doğdu” dedi. 

 

Erol Güngör: “Gerçekler Ancak Sahtekârları Korkutur”

Erol Güngör ile ilgili hatıralarını da anlatan yazar İskender Öksüz, sosyal psikolog Erol Güngör’ün aylık fikir-sanat dergisi Töre Dergisinde, Mustafa Kafalı, Mehmet Eröz, Necmettin Hacıeminoğlu ile birlikte kendi alanında ve aktüalite ile ilgili de yazılar yazdığını belirterek şunları söyledi: ”Bir yazısında Ziya Gökalp’in hars-medeniyet ayırımını tenkit ediyor. Sen nasıl Gökalp’i tenkit edersin diye gençler Töre dergisini basıyorlar. O sırada Töre dergisinde çalışan sonradan yazar olan Hasan Hüseyin Emiroğlu vardı. O “Erol hoca kızdığı zaman yüzü kıpkırmızı olurdu. Fakat gençlerin bu hareketlerine karşı hiç kızmadıoturdu ve onları ikna ederek güle güle gönderdi” dedi. Erol Güngör’ün “Gerçekler ancak sahtekârları ve geri zekâlıları korkutur.” Sözünü hatırlatan Öksüz, Dündar Taşer ile Erol Güngör’ü “siyasal İslamcıydı onlar” şeklinde teşebbüslerin olduğunu belirterek konuşmasına, Erol Güngör’ün İslâm’ın Bugünkü Meseleleri adlı kitabından alıntı şu sözleriyle son verdi: “Bu anlamda İslamcılık, şimdiye kadar hep hakim milliyete karşı hoşnutsuzluğunu doğrudan doğruya belirtemeyen etnik azınlıkların ideolojisi olmuştur. Bunların amacı İslâm ülkeleri arasında birlik sağlamaktan ziyade, kendi yaşadıkları ülkede milliyetçi politikayı etkisiz duruma getirmektir. Bu azınlıklar ayrılıkçı bir politika takip edecek kadar kalabalık ve güçlü olduklarını hissettikleri an, kendi istikâmetlerinde bir milliyetçilik hareketi açıklamakta hiç geri kalmazlar. Böyle bir güce erişemedikleri müddetçe İslâm dâvâsının şampiyonu olarak görünürler. ”

 

Türk Milliyetçiliği En Zayıf Dönemini Yaşıyor

İkinci konuşmacı Prof. Dr. Mehmet Akgül de, Erol Güngör’ün tercüme eseri olan “Dünyayı Değiştiren Kitaplar” üzerinde durarak Erol hocanın “Türk milli kültürü inşa etmek, güçlü bir Türkiye inşa etmek ve İslâm medeniyeti inşa etmek çabasına zemin teşkil edecek açıklamalar yaptı. “Erol Güngör hakikaten bir başka düşünce grubunun içinde büyümüş ve onların temsilcisi olmuş olsaydı, çok yönlü araştırılır, incelenir, eserler verilirdi. Maalesef bizim arkadaşlarımız, özellikle 12 Eylül1980’den sonra Türk Milliyetçiliği fikri, ideolojik kurgu anlamında en zayıf dönemini yaşıyor” diyen Prof. Dr. Mehmet Akgül, Erol Güngör ile Türk milliyetçiliğine hizmet etmiş fikir adamlarının eserlerinin pek okunmadığına işaret etti. Erol Güngör’ün “Türkiye’de bugün Mehmet Âkif gibi bir İslâmcı, Ziya Gökalp gibi bir Türkçü, Abdullah Cevdet gibi bir solcu maalesef yok.” sözlerinden hareketle şu ifadelere yer verdi: “Dünyayı Değiştiren Kitaplar, bugün bizim Türk düşüncesinin, İslam düşüncesinin geç kaldığımız medeniyet hamlesinde dünyamızı yeniden inşa edebilmemiz için bilgi ve kültür eksikliğimizin farkına varmamızı sağlayacak önemli bir eser. Onun için Erol Hoca, eserin Önsöz’ünde der ki; “Çok ünlü kitaplar çok satılan ve okunmuş kitaplardır. Fakat,aslında, ama hiç kimse bu kitapların şöhretinden dolayı az okunduğunu bilmez. Bizde Erol Hocayı sevdiğimizi söyleriz, önemli bir simâ olduğunu söyleriz, önemli bir fikir adamı olduğunu söyleriz; ama eserlerinden maalesef  haberizdir.Erol hoca, bu eserleri layık-ı veçhile okuyup, anlayıp, eleştirip bir Türk düşüncesi, bir bilim düşüncesi, bir felsefe, bir sanat, bir entelektüel dünya inşa edemediğimizi bize söyler. Erol hocanın çok sık üzerinde durduğu birinci sınıf zihinlerden oluşan bir aydın kadro yetiştiremediğimiz müddetçe, yeni bir dünya görüşü inşa edemeyeceğimizi söyler.” 

 

Akgül: “Ekonomi, İktisat İlmini Bilmek Gerektirir”

Erol Güngör’ün hem telif, hem tercüme eserlerinde en önemli vasıflarından birisinin “Türkçe’yi en iyi kullanan bir aydın olmasıdır. En zor meseleleri bile çok tatlı ve akışkan bir dille anlatmasıdır.” diyen Akgül, Erol hocanın, bizim Türkçe’yi bilmediğimiz için yabancı dil öğrenemediğimizi de ifade ettiğini söyledi. Türkiye’nin dünyayla mücadele etmesi için ne yapması gerektiği hususunda ise, Erol Güngör’ün “Yüksek seviyede kültür sahibi bir azınlık grubu yaratmadan güçlü bir milli kültür üretemezsiniz.” sözünü hatırlatan Akgül, Türk aydınlarının değil Batı medeniyetinin eserlerini, Atatürk’ün Nutku’nu bile okumadıklarını Erol Göngör’ün sözlerinden aktarır.  Akgül, konuşmasına şu değerlendirmeyle son verdi: “Kimse kusura bakmasın bir ilâhiyatçı olarak söylüyorum. Ekonominin başına “İslâm” kelimesini getirerek İslâm Ekonomisinden falan bahsedilemez. Ekonomiyi, Karl Marx’ınDas Kapital’ini okursunuz aşarsınız. Adam Smith’in dört ciltlik Milletlerin Zenginliği eserini okur aşarsınız, iktisadı bilirsiniz. Müslüman düşüncesinde entelektüel anlamda, Erol Hocanın bahsettiği anlamda Osmanlı’dan Cumhuriyet’e tarihsel süreklilik içerisinde kavrarsınız, yeni bir Türk-İslâm düşüncesi inşa edersiniz, bir iktisadi zihniyet inşa edersiniz; o zaman belki Müslümanların tecrübesi, Müslüman Türk milletinin tecrübesi olarak bir İslam ekonomisinden bahsedebiliriz.” 

 

Avrupa Türkleri Düşüncesinde Erol Güngör

DrsVeyis Güngör ise, Türkiye dışındaki Avrupalı Türklerin de Erol Güngör’le pek çok konuda ilgisi bulunduğunu hatırlatarak “Erol Güngör’ün Düşüncesinde Metodoloji” başlıklı tebliğimi hazırlarken, 40 Yıllık Avrupa Türk Tarihinde Erol Güngörü değişik kaynaklarda araştırırken “Avrupa Türkleri Üzerine Erol Güngör Düşüncesinin Etkileri” başlıklı bir başka tebliğ ortaya çıktı” dedi. Drs. Güngör, 60’lı yıllarda Avrupa’ya giden Avrupa Türklerin, Erol Güngör’ün dile getirdiği iletişim ve kültür değişmesini bizzat yaşadıklarını söyledi. Hollanda/Amsterdam’da 1984-86 yıllarında Erol Güngör’le ilgili üç ayrı seminerin yapıldığını kaydeden Güngör, Erol Güngör’ün Avrupa’ya, Konya’da çıkan Konevîdergisinde çıkan yazıları ve kendisiyle yapılan söyleşileriyle ulaştığını, Hamle dergisinden tanıdıklarını ve Yeni Düşünce’den okuduklarını dile getirdi. 

Prof. Dr. Erol Güngör’ün “Değerler Psikolojisi” adlı profesörlük tezinin ilk defa Hollanda Türk Akademisyenler Birliği tarafından 1993’de bin adet yayımlandığını ifade eden Drs. Güngör, o eserin daha sonra Ötüken Yayınları arasında kitap olarak çıktığını söyledi. Güngör, sözlerini şöyle tamamladı: “Erol Güngör’ün Türk düşünce hayatında kendine has bir metot, kendine has bir üslup geliştirdiği görülüyor. Bu düşünce üslubu, bu düşünce metodu benim tesbit ettiğime göre; dört-beş ayak üzerine oturuyor. Bunlardan birisi, sosyal çevre ve milli Türk kimliği. İkincisi; Marmara Kıraathanesi’nde Türk düşünce hayatını şekillendiren Nurettin Topçu’dan Necip Fazıl’a, Dündar Taşer’den Fethi Gemiklioğlu’na varıncaya kadar pek çok ismin yer aldığı ilmî halkaya karışması. Kendine has tarih şuuru ve dünya görüşü ortaya koymasıdır.”

 

Erol Güngör, Selçuklu’yla da Osmanlı’yla da Barışıktı

Prof. Dr. İbrahim Maraş da, “Erol Güngör’ün Milliyetçilik Anlayışı” üzerinde durarak Kırşehirli olarak Erol Güngör Hocayı tanıttı. Maraş, “Erol Güngör’ün kitaplarını okuyarak büyüdük. Üniversiteye geldiğimizde anlamaya çalıştık. Hâlâ da okuduğumuzda şunu söyleyebilirim; Erol Güngör dili itibariyle anlaşılması bir yönüyle çok kolay, ama bir yönüyle de çok dikkatli okunması gereken birisi. Eğer bağlantıyı koparırsanız, hocanın tam gerçek görüşü hangisinde, ne demek istiyor hoca burada, bazen kopabiliyor. Erol Güngör, Türk Milliyetçiliğini tanımlarken en temel yanının milli kültür, milli dil ve tarih bütünlüğünün ön plana çıkarılmasıdır. Bunlar sıradan şeyler değildir. Tarih bütünlüğü hâlâ sağlanabilmiş değil. Birde Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bütünlüğü söz konusu. Erol hoca Selçuklu’yla da Osmanlı’yla da barışık, Cumhuriyet’le de barışıktı.” dedi. 

 

Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen panele TBMM 19. Dönem Konya Milletvekili Musa Erarıcı, 21. Dönem Konya Milletvekili Hasan Kaya, 23. ve 24. Dönem Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı, Konya Gıda ve Tarım Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Turan, Prof. Dr. İskender Öksüz, Prof. Dr. İbrahim Maraş, Prof. Dr.Mehmet Akgül, DrsVeyis Güngör, Konya Kırım Türkleri Derneği Başkanı Mustafa Sırrı Demirel, TYB Konya Şubesi Başkanı Ahmet Köseoğlu, Kongo Demokratik Cumhuriyeti İstanbul Fahri Konsolosu Dr. İlyas Keskin, bürokratlar, STK ve siyasi parti temsilcileri ile akademisyenler ve çok sayıda dinleyici katıldı.