Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

 
Başkanlığımızca düzenlenen "Türkiye Yüzyılı" panel serisinin ilki Almanya'nın Köln kentinde gerçekleştirildi.
 
Köln şehir merkezindeki Wolkenburg'da, Muhammed Ali Uçar moderatörlüğünde düzenlenen panelde, Türkiye'nin geçmişten günümüze yaşadığı gelişim ve değişim anlatıldı, gelecek hedefleri hakkında değerlendirme yapıldı.
 
 
Akademisyen Hasan Basri Yalçın, panel öncesi AA muhabirine, "Türkiye Yüzyılı"nın bir vizyon olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından ortaya atıldığını, Türkiye'nin sadece bölgesinde değil, küresel anlamda bir büyük güç olma yolunda ilerlediğini söyledi.
 
Yalçın, "Bu vizyon aslında Türkiye’yi dünyada küresel bir aktör haline dönüştürmek için ortaya konulmuş gibi gözüküyor. Son yıllarda Türkiye’nin hem dış politika alanında hem askeri alanda hem kendi iç siyasi yapılanması alanında çok önemli gelişmeler yaşanıyor. Türkiye’nin yeni yüzyılın Türkiye’yi dünyada eski bir aktör haline getirme yüzyıl olacaktır diye düşünüyorum, sadece bölgesinde değil, Türkiye küresel anlamda bir büyük güç olma yolunda ilerliyor." dedi.
 
Gazeteci Zafer Şahin, Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılında Türkiye'nin 14 Mayıs'ta seçime gittiğini hatırlatarak, bu seçimlerin önemine vurgu yaptı.
 
 
Türkiye'nin geçen yüzyılda çok sağlam bir alt yapı oluşturduğunu ifade eden Şahin, şöyle konuştu:
 
"Kurumsal kültürü oluşturdu, bölgesinde etkin bir devlet haline geldi. Dünyada artık bir kriz çıktığında acaba Türkiye ne diyecek, nasıl bir tavır takınacak diye merak edilen bir güç haline geldi. İşte yeni yüzyıla 'Türkiye Yüzyılı' denmesinin sebebi, alt yapısını tamamlamış, güçlü ordusuyla, siyasi istikrarıyla, artık sadece bölgesel değil dünyada da zaten söz sahibiz. Bundan sonraki süreçte öne çıkan başa güreşen ülkelerden biri olmak için gerekli her türlü altyapı sahibiz ve dolayısıyla Türkiye yüzyılında Türkiye’nin özellikle enerji problemini çözmüş bir ülke olarak önünün çok açık olduğunu düşünüyorum. İnşallah öyle olacak, Türkiye bu yüzyılın yükselen değeri olacak."
 
Akademisyen Tacettin Kutay, Avrupa'da yaşayan insanların çok önemli bir birikim ve sermaye olduğunu, bu değerin maddiyatla ölçülemeyeceğini söyledi.
 
 
Kutay, "Biz Avrupa'da, özellikle Almanya'da yaşayan insanımızla bağımızı koparmak gibi bir lükse sahip değiliz. Bizim memleketimizle ilgili taşıdığımız kaygıların çok daha fazlasını onlar, bizden de fazla taşıyorlar. Bizde zaman zaman Avrupa'daki vatandaşlarımızla bir araya gelerek Türkiye'de yaşanan sosyal hadiseleri, yaşanan dönüşümü, siyasal ve sosyal konuları konuşuyoruz. Katılımcılar çok alakalı ve konuları bizden daha iyi analiz edebilen dostlarla bir arada olduğumuzu gördük ve bu da bizi çok memnun etti." şeklinde konuştu.
 
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı bünyesindeki Türkiye Marka Ofisi Koordinatörü Nur Özkan Erbay ise "Türkiye Yüzyılı" paneller serisi hakkında bilgi vererek, Köln'den sonra panellerin Berlin ve Hamburg'da devam edeceğini söyledi.
 
7 milyonu aşkın Avrupa'daki Türk vatandaşlarının Türkiye'nin ülke markasının yurt dışındaki neferleri olduğunu vurgulayan Erbay, bu panellerle Türkiye'nin hangi alanlarda dünya markası bir ülke haline geldiğini konuşup, planları, projeleri ve hedeflerini anlatacaklarını ifade etti.
 
Kaynak ve Resim
T.C.İletişim başkanlığı
 
Not:
Diğer paneller Berlin ve Hamburg'ta yapılacak. 
29 Nisan Cumartesi Berlin - Titanic Hotel (Chausseestrasse 30, 1015 Berlin)  Saat: 15:00
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Almanya’nın Hamburg kenti Barmbek semtindeki Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Ali Paşa Camii’nde 4-6 yaş Kindermoschee Kur’an kursunda eğitim gören minik öğrenciler, kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarını depremden etkilenen kardeşleri için bağışladı.

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB)  ve Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) işbirliğinde, Kahramanmaraş'ta meydana gelen ve 11 ili etkileyen depremlerden sonra bölgeye yardımlarını aralıksız devam ettiriyor.

 

DİTİB bu kapsamda “İftarımı ve Sahurumu Kardeşimle Paylaşıyorum”, “İyiliğiniz Sıcak Yuva Olsun– Konteyner İyilik Konutları” temalarıyla başlattığı yardım seferberliğine toplumun tüm kesimlerinden destek yağıyor.

Hamburg-Barmbek DİTİB Ali Paşa Camii 4-6 yaş Kindermoschee Kur’an kursunda eğitim gören minik öğrenciler de kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarıyla kampanyaya destek oldu.

 

Miniklerin yardım etme duygusu ve anlamlı davranışları duygulandırdı

Deprem bölgesine gönderilmek üzere toplanan yardımları 35 minik öğrenciden teslim alan Hamburg-Barmbek DİTİB Ali Paşa Camii dernek başkanı Mehmet Sert, din görevlileri Rukiye Örs ve Tuğba Altıparmak, “4-6 yaş Kindermoschee Kur’an kursunda eğitim gören miniklerimiz deprem bölgesindeki kardeşlerine destek olmak için iki haftada kendilerinin tasarladığı kumbaralarında biriktirmiş oldukları harçlıklarını bizlere göndermemiz üzere teslim ettiler. Miniklerin yardım etme duygusu ve anlamlı davranışları bizi çok duygulandırdı. Hassasiyetlerinden ötürü başta minik öğrencilerimize ve ailelerine teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.

 

DİTİB Federal Kadın Birliği Başkanı Safiye Kılıç’ın da katıldığı kendileri adına düzenlenen çocuk iftarında minikler kumbaralarında biriktirdiği 2044 Euro’luk yardımı depremzede kardeşlerine bağışladı.

Programın ardından Hamburg-Barmbek DİTİB Ali Paşa Camii yönetimi, minik öğrencilere çeşitli hediyeler verdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalye eyaleti Hückelhoven beldesinde savunma sporları alanında faaliyet gösteren Alman spor okulu depremzedelere destek verdi.

Alman spor okulu, depremzedelere destek olmak, yaraları bir nebze olsun sarmak amacıyla başlattığı kampanyada toplanan nakdi yardımı, Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Hückelhoven Camii’ne teslim ett.

 

Kampfschule Phra Phikanet Spor Okulu sahibi ve antrenörleri Michael Seefeld ile Irmgard Schmitz’in girişimleriyle başlatılan kumbara kampanyasına okula gelen sporcular ve aileleri katıldı. Uzun süre devam eden kampanyada toplanan nakdi yardım Michael Seefeld ve Irmgard Schmitz tarafından Hückelhoven DİTİB Camii başkan yardımcısı Hüseyin Baytekin’e teslim edildi.

Deprem bölgesinden gelen fotoğraf ve video görüntülerinden çok etkilendiklerini dile getiren Michael Seefeld ve Irmgard Schmitz, “Okulumuzda ne yapabiliriz diye düşündük, sporcularımızla kumbara kampanyasına karar verdik. Maddi, manevi kayıplar oldu. Bizler de yaraları bir nebze sarmak adına başlattığımız nakdi kampanyaya, sporcularımızla birlikte destek olduk. Aynı şehirde yaşıyoruz, birbirimize destek olma, moral verme, acıları paylaşma zamanı” diye konuştu.

 

Hückelhoven DİTİB Camii başkan yardımcısı Hüseyin Baytekin’de, aynı şehirin sakinleri ve komşuları olan Michael Seefeld ve Irmgard Schmitz’e teşekkür etti. Baytekin, “Çok incelik göstererek bir kampanya başlatılmış, çok duygulandık. Nakdi yardımın azı, çoğu olmaz. Spor okulumuz kendi imkanları dahilinde destek sağlamışlar. Spor okulumuza ve sporcularımıza şükranlarımızı sunuyoruz” ifadelerini kullandı.

Baytekin, DİTİB adına spor okulunun bağışını teslim aldı.

 

Bei den Emus (Dromaius novaehollandiae) im Tiergarten der Stadt Nürnberg gibt es Nachwuchs: Sieben Küken sind seit dieser Woche auf der großen Außenanlage zu sehen, die sie sich mit den Grauen Riesenkängurus (Macropus giganteus) teilen. Begleitet werden die jungen Vögel von ihrem Vater, der – wie bei Emus üblich – auch die Eier ausgebrütet hat und die Jungen nun aufzieht. Den letzten Nachwuchs bei den Nürnberger Emus gab es 2002.

 

Die Emu-Küken sind Mitte März im Abstand von etwa einer Woche geschlüpft. Auch wenn die Kleinen schon nach kurzer Zeit sicher auf den Beinen stehen, verbrachten sie die ersten Wochen gemeinsam mit ihrem Vater im beheizten Stall. „Auf der Außenanlage wäre es für die Küken noch zu kalt und vor allem zu nass gewesen“, erklärt Tierpflegerin und Revierleiterin Ramona Such. „Kurz vor Ostern haben sie den Stall dann erstmals verlassen und durften ins Vorgehege – ein kleinerer Außenbereich, der für Besucherinnen und Besucher nicht einsehbar ist. Als die Küken dort gut zurechtkamen, haben wir sie schließlich auf die große Anlage gelassen. Der Vater kümmert sich fürsorglich um die Kleinen, die ihm auf Schritt und Tritt folgen. Auch das Zusammenleben mit den neuen Mitbewohnern, den Riesenkängurus, funktioniert sehr gut.“

 

Mit den sieben Küken hält der Tiergarten aktuell insgesamt neun Emus. Die Emu-Henne kam 2018 in den Tiergarten, der Hahn 2017. Kurz zuvor musste der einzige verbliebene Emu altersbedingt eingeschläfert werden. Mit 46 Jahren war er damals der älteste in menschlicher Obhut gehaltene Emu weltweit. Gemeinsam mit seiner Partnerin, die 2011 starb, sorgte er 24 Mal erfolgreich für Nachwuchs, das letzte Mal im Jahr 2002.

„Es ist ein großer Erfolg, dass nach mehr als 20 Jahren wieder Emu- Küken im Tiergarten geschlüpft sind. Unser aktuelles Pärchen ist noch recht jung. Wenn man bedenkt, dass Emus erst mit zwei bis drei Jahren geschlechtsreif sind, ist es umso erfreulicher, dass der Hahn jetzt schon erfolgreich seine Jungen aufzieht“, sagt Kuratorin Diana Koch.

 

Alleinerziehende Väter

Bei den Emus ist grundsätzlich der Hahn für den Nachwuchs zuständig. Nachdem die Hennen ihre Eier in eine Nestmulde legen, bebrütet er das Gelege und kümmert sich dann allein um die Aufzucht der Jungtiere. Nach etwa einem halben Jahr sind die Küken selbstständig und wagen die ersten Erkundungen allein. Charakteristisch für Emu-Küken ist ihr gestreiftes Gefieder, mit dem sie im hohen Gras gut getarnt sind.

 

Gute Läufer und Schwimmer

Emus kommen ausschließlich auf dem australischen Festland vor. Sie besiedeln Savannen sowie offenes Busch- und Grasland und ernähren sich hauptsächlich pflanzlich von Früchten, Sämereien, Gräsern und Kräutern. Auf dem Speiseplan der Jungtiere stehen auch Insekten.

Emus zählen zu den Laufvögeln und sind flugunfähig. Ihre langen, kräftigen Beine machen sie zu schnellen und ausdauernden Läufern. Wenn sie nach Nahrung suchen, ziehen sie meist in Herden umher und legen dabei weite Strecken zurück. Auf der Flucht können sie Geschwindigkeiten von bis zu 50 Kilometern pro Stunde erreichen. Emus sind zudem gute Schwimmer.

Als charakteristische Arten Australiens teilen sich Emus und Riesenkängurus nicht nur im Tiergarten eine Anlage – beide sind auch auf dem australischen Wappen abgebildet. Das hat einen besonderen Grund: Da sie sich nicht rückwärts fortbewegen können, sollen sie den Fortschritt des Landes symbolisieren.

 

Bei den Emus ist grundsätzlich der Hahn für den Nachwuchs zuständig. Nachdem die Hennen ihre Eier in eine Nestmulde legen, bebrütet er das Gelege und kümmert sich dann allein um die Aufzucht der Jungtiere. Tiergarten Nürnberg / Thomas Hahn

 

Kurtuluş Savaşı ile başlayan Yakın Türk Tarihi, bizler için ne denli önemli ise Türkiye dışında yaşayan Türkler için de o denli önem arz ediyor zira Türk, Türk’ten başka dostu olmadığını biliyor.

 

Kurtuluş Savaşı süresince özellikle ABD’nin “Yunanistan’a silah verdim, sana veremem” yanıtı ile sıkıntıya giren Ankara Hükümetinin Ordusuna, 1. Dünya Savaşında Anadolu’yu işgal eden Avrupa Devletlerinden de silah tedariki yapılmayınca, gerekli silahlar, SSCB, Azerbaycan Türkleri, Buhara Cumhuriyeti, Türkistan'daki Türk toplulukları, Hindistanlı Müslümanlar ve Kıbrıslı Türklerden gelen mali yardımlarla Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden (SSCB) alınmış.

 

Buhara Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu, Buhara Cumhuriyeti hazinesinde bulunan Yüz Milyon Altın Ruble’yi SSCB Başkanı Lenin kanalı ile Atatürk Hükümetine göndererek Ankara Hükümeti Ordusuna büyük katkı sağlamış. 

 

Azerbaycan, 2 Ekim 1920'de 19 bin Osmanlı altını, 1 milyon Fransız frangı ve 8 parça petrol poliçesinden oluşan yardımda bulunmuş. Bu paralar tamamen Türk halkının yararı için kullanılmış. Bunlara ilaveten Komutan Kazım Karabekir Paşa'ya, Osmanlı altını yetim Türk çocuklarının eğitimleri için 500 adet yüzlük verilmiş.

 

Yine I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde “Kardaş Kömeği” (Kardeş Yardımı) adı altında yardımlar toplanmış. Tüm Azerbaycan halkı gönüllü olarak ve seve seve ellerinde ne varsa toplayıp Türkiye’ye göndermişler.

 

Bununla da bitmemiş, canlarını ortaya koymuşlar. Azerbaycan’dan gelen 3 binden fazla yiğit, Mehmetçikle yan yana, omuz omuza dayanışarak düşmana karşı savaşmışlar ve şehit düşmüşler.

 

Kıbrıslı Türkler de, İngiliz Sömürge Yönetimi idaresinde büyük baskılar altında yaşarlarken, 3 kişinin bir araya gelmesi bile yasaklanmışken, gizli gizli dayanışma grupları kurmuşlar, tiyatrolar ve benzeri etkinlikler düzenleyerek para toplamışlar ve elden götürüp Ankara Hükümetine vermişler.      

 

Gelelim benim de şahit olduğum yakın tarihe; Türkiye hiçbir zaman-ada İngiliz’e kiralandığında bile- Kıbrıslı Türklerden elini çekmedi. 21 Aralık 1963 tarihinde, Kıbrıslı Türkleri adadan atmak ve yok etmek için EOKA terör örgütünün saldırıları başlayınca Türkiye, Kıbrıslı Türklerin üzerine kol kanat gerdi, soykırımdan kurtardı.

15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunanistan’da iktidarda olan Albaylar Cuntası Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için Kıbrıs’ta askeri darbe yapıp, Kıbrıslı Türklere saldırılar başlayınca da Türkiye hiç tereddüt etmeden Kıbrıslı Türklerin yanına koştu. Kıbrıslı Türkler ve Mehmetçik yan yana omuz omuza düşmana karşı savaşarak özgürlüklerini kazanıp, egemen devletlerini kurdular.

 

Aradan geçen bir asırdan sonra, bölgenin jeopolitiğine damga vuran Karabağ Savaşında ise bu sefer Türkiye can Azerbaycan’ın yanına koştu. İki kardeş devletin işbirliği ve dayanışması, zaferi ve zorla el konulan toprakların geri alınmasını sağladı.

 

Asrın felaketi olan depremde ise can Azerbaycan elden geleninin fazlasını yaptı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi Mihriban Aliyeva’nın başkanlığındaki Haydar Aliyev Fonu hemen devreye girerek mucizeler yarattı. Azerbaycan’ın ünlü petrol şirketi SOCAR, tek başına deprem bölgelerinde çalışan iş makinalarının yüz milyon doları geçen yakıt gereksinimini tek bir kuruş almadan karşıladı.

 

Asrın felaketinde KKTC de büyük fedakarlıklarla, boyundan büyük işlere imzasını attı. KKTC ekipleri canla başla deprem bölgesinde çalışırken, sanayicileri de konteyner evler imal ederek bölgeye gönderdi. Kıbrıs Türk halkı ellerinde ne varsa, toplayıp depremzede kardeşlerimize ulaştırdı.

 

İşte Kardeş Kömeği, Türk Milletinin yardımlaşması ve dayanışması böyle bir şey. Hiçbir ülkede doğal felaketlerde böylesi bir dayanışma görmedim ben. ABD ve AB’de sigortan yoksa yüzüne bakacak, elini tutacak bir tek kişi bile çıkmaz, bırakın normal yaşamda, doğal felaketlerde bile.

 

Bizde ise Kardeş Kömeği kendiliğinden devreye girer ve tüm Türkler bir dayanışma içine girer. İşte Türk olmak böyle bir şey, gururu ise bambaşka...  

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

 

Kurtuluş Savaşı ile başlayan Yakın Türk Tarihi, bizler için ne denli önemli ise Türkiye dışında yaşayan Türkler için de o denli önem arz ediyor zira Türk, Türk’ten başka dostu olmadığını biliyor.

 

Kurtuluş Savaşı süresince özellikle ABD’nin “Yunanistan’a silah verdim, sana veremem” yanıtı ile sıkıntıya giren Ankara Hükümetinin Ordusuna, 1. Dünya Savaşında Anadolu’yu işgal eden Avrupa Devletlerinden de silah tedariki yapılmayınca, gerekli silahlar, SSCB, Azerbaycan Türkleri, Buhara Cumhuriyeti, Türkistan'daki Türk toplulukları, Hindistanlı Müslümanlar ve Kıbrıslı Türklerden gelen mali yardımlarla Sovyet sosyalist Cumhuriyetler Birliğinden (SSCB) alınmış.

 

Buhara Cumhuriyeti’nin ilk ve son cumhurbaşkanı olan Osman Kocaoğlu, Buhara Cumhuriyeti hazinesinde bulunan Yüz Milyon Altın Ruble’yi SSCB Başkanı Lenin kanalı ile Atatürk Hükümetine göndererek Ankara Hükümeti Ordusuna büyük katkı sağlamış. 

 

Azerbaycan, 2 Ekim 1920'de 19 bin Osmanlı altını, 1 milyon Fransız frangı ve 8 parça petrol poliçesinden oluşan yardımda bulunmuş. Bu paralar tamamen Türk halkının yararı için kullanılmış. Bunlara ilaveten Komutan Kazım Karabekir Paşa'ya, Osmanlı altını yetim Türk çocuklarının eğitimleri için 500 adet yüzlük verilmiş.

 

Yine I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele döneminde “Kardaş Kömeği” (Kardeş Yardımı) adı altında yardımlar toplanmış. Tüm Azerbaycan halkı gönüllü olarak ve seve seve ellerinde ne varsa toplayıp Türkiye’ye göndermişler.

 

Bununla da bitmemiş, canlarını ortaya koymuşlar. Azerbaycan’dan gelen 3 binden fazla yiğit, Mehmetçikle yan yana, omuz omuza dayanışarak düşmana karşı savaşmışlar ve şehit düşmüşler.

 

Kıbrıslı Türkler de, İngiliz Sömürge Yönetimi idaresinde büyük baskılar altında yaşarlarken, 3 kişinin bir araya gelmesi bile yasaklanmışken, gizli gizli dayanışma grupları kurmuşlar, tiyatrolar ve benzeri etkinlikler düzenleyerek para toplamışlar ve elden götürüp Ankara Hükümetine vermişler.      

 

Gelelim benim de şahit olduğum yakın tarihe; Türkiye hiçbir zaman-ada İngiliz’e kiralandığında bile- Kıbrıslı Türklerden elini çekmedi. 21 Aralık 1963 tarihinde, Kıbrıslı Türkleri adadan atmak ve yok etmek için EOKA terör örgütünün saldırıları başlayınca Türkiye, Kıbrıslı Türklerin üzerine kol kanat gerdi, soykırımdan kurtardı.

15 Temmuz 1974 tarihinde, Yunanistan’da iktidarda olan Albaylar Cuntası Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak için Kıbrıs’ta askeri darbe yapıp, Kıbrıslı Türklere saldırılar başlayınca da Türkiye hiç tereddüt etmeden Kıbrıslı Türklerin yanına koştu. Kıbrıslı Türkler ve Mehmetçik yan yana omuz omuza düşmana karşı savaşarak özgürlüklerini kazanıp, egemen devletlerini kurdular.

 

Aradan geçen bir asırdan sonra, bölgenin jeopolitiğine damga vuran Karabağ Savaşında ise bu sefer Türkiye can Azerbaycan’ın yanına koştu. İki kardeş devletin işbirliği ve dayanışması, zaferi ve zorla el konulan toprakların geri alınmasını sağladı.

 

Asrın felaketi olan depremde ise can Azerbaycan elden geleninin fazlasını yaptı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in eşi Mihriban Aliyeva’nın başkanlığındaki Haydar Aliyev Fonu hemen devreye girerek mucizeler yarattı. Azerbaycan’ın ünlü petrol şirketi SOCAR, tek başına deprem bölgelerinde çalışan iş makinalarının yüz milyon doları geçen yakıt gereksinimini tek bir kuruş almadan karşıladı.

 

Asrın felaketinde KKTC de büyük fedakarlıklarla, boyundan büyük işlere imzasını attı. KKTC ekipleri canla başla deprem bölgesinde çalışırken, sanayicileri de konteyner evler imal ederek bölgeye gönderdi. Kıbrıs Türk halkı ellerinde ne varsa, toplayıp depremzede kardeşlerimize ulaştırdı.

 

İşte Kardeş Kömeği, Türk Milletinin yardımlaşması ve dayanışması böyle bir şey. Hiçbir ülkede doğal felaketlerde böylesi bir dayanışma görmedim ben. ABD ve AB’de sigortan yoksa yüzüne bakacak, elini tutacak bir tek kişi bile çıkmaz, bırakın normal yaşamda, doğal felaketlerde bile.

 

Bizde ise Kardeş Kömeği kendiliğinden devreye girer ve tüm Türkler bir dayanışma içine girer. İşte Türk olmak böyle bir şey, gururu ise bambaşka...  

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

Bayerns Innenminister Joachim Herrmann stellt Einbürgerungszahlen 2022 vor - Neueinbürgerungen in Bayern auf 28.336 weiter gestiegen - Knapp 21 Prozent aus Syrien - Keine weiteren Änderungen am Einbürgerungsrecht

 

Bayerns Innen- und Integrationsminister Joachim Herrmann hat heute in Fürth die Einbürgerungsstatistik für 2022 vorgestellt. Mit insgesamt 28.336 Eingebürgerten ist die Zahl im Vergleich zum Vorjahr um 22,3 Prozent deutlich gestiegen (2021: 23.158 Einbürgerungen; 2020: 20.192). "Einbürgerungen sind die Krönung einer gelungenen Integration", erklärte der Minister. "7.886 Personen und damit knapp 28 Prozent aller Eingebürgerten stammen aus den Mitgliedsstaaten der Europäischen Union." Hauptherkunftsstaaten waren hier 2022 Herrmann zufolge Rumänien mit 2.374, Italien mit 966, Polen mit 856, Ungarn mit 799 und Griechenland mit 600 Eingebürgerten. Spitzenreiter bei den Herkunftsstaaten außerhalb der EU ist wie bereits 2021 Syrien.


Der Anteil der Syrer habe mit 5.803 Personen gegenüber dem Vorjahr (2.033 Personen) nochmals deutlich zugenommen (2022: 20,5 Prozent; 2021: 8,8 Prozent). "Viele Syrer und Syrerinnen, die 2015 nach Deutschland kamen, erfüllen nun die Voraussetzungen für eine Einbürgerung. Die Entscheidung für die deutsche Staatsbürgerschaft zeigt, dass diese Menschen in Bayern heimisch geworden sind und sich als Teil unserer Gesellschaft sehen", so der Minister. 

 

Zu den Hauptherkunftsstaaten außerhalb der Europäischen Union gehörten nach Syrien die Türkei mit 2.365, der Kosovo mit 1.533, der Irak mit 1.418, die Ukraine mit 1.157, Indien mit 766 und Afghanistan mit 689 Eingebürgerten.

Herrmann verwies darauf, dass die Einbürgerung nur am Ende eines gelungenen Integrationsprozesses stehen könne. Kein Verständnis zeigte er daher für die Pläne der Bundesregierung, Ausländer auch ohne erforderliche Integration oder ohne ausreichende Sprachkenntnisse einzubürgern. Das ist für Herrmann ein "großer Fehler und integrationspolitisch ein fatales Signal, denn der Spracherwerb ist eine Schlüsselkompetenz und auch die Verankerung in unserer Gesellschaft unabdingbar für ein erfolgreiches Leben in Deutschland."

 

Herrmann gratulierte nach der Vorstellung der Einbürgerungsstatistik sechs Eingebürgerten zu ihrer neuen deutschen Staatsbürgerschaft:

  • einer ukrainischen Frau, die im Landkreis Coburg lebt und bei der dortigen Ausländerbehörde tätig ist,
  • einem palästinensischen Flüchtling aus Nürnberg, der als Einzelhandelskaufmann angestellt ist,
  • einer Syrerin aus dem Landkreis Weißenburg-Gunzenhausen, die derzeit eine Ausbildung zur Sozialpflegerin macht,
  • einem südkoreanischen Staatsangehörigen aus München, der sein Abitur hervorragend bestanden hat und derzeit Informatik studiert,
  • einer Syrerin aus Fürth, die nach einem erfolgreichen Abitur nun Zahnmedizin studiert, und 
  • einer syrischen Staatsangehörigen aus Nürnberg, die nach ihrem qualifizierenden Mittelschulabschluss eine Ausbildung zur medizinischen Fachangestellten macht.

Bilder von der Veranstaltung können ab circa 16 Uhr unter www.innenministerium.bayern.de abgerufen werden.

 

 

Am Nationalfeiertag Israels wehte auch im Würzburger Rathaushof die Fahne des 1948 von David Ben Gurion ausgerufenen Staates und grüßte eine Delegation aus Aschaffenburg. Am dortigen Dalberg-Gymnasium findet aktuell ein Schüleraustausch statt, der deutsche und israelitische Schülerinnen und Schüler im Zeichen der Erinnerungskultur zusammenführt. Die Zehntklässler beschäftigen sich intensiv mit den „Stolpersteinen“ des Künstlers Gunther Demnig und den jüdischen Schicksalen in der NS-Zeit, die durch die Plaketten im öffentlichen Raum sichtbar werden. Bei eigenen Recherchen steht ihnen der Aschaffenburger Autor Oded Zingher zur Seite, der Kopf hinter der „Biographischen Datenbank jüdisches Unterfranken“.

 

Dr. Riccardo Altieri, der Leiter des Johanna-Stahl-Zentrums, begleitete die Gruppe um die Lehrkräfte Michael Frosch und Sigal Ostreicher von der Rabin High School in Kfar Saba einen Tag in Würzburg. Er zeigte den „Denkort Deportationen“ am Hauptbahnhof sowie das Shalom Europa, bevor man Bürgermeisterin Judith Jörg im Rathaus traf. Die Bürgermeisterin erfuhr, dass der inhaltliche Austausch bereits im Dezember startete und im Oktober schließlich noch den Gegenbesuch der deutschen Gruppe in Israel vorsieht.

 

Almanya’nın Baden-Württemberg eyaleti Heilbronn şehrinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Merkez Camii’nin projesi Belediye Meclisi tarafından onaylandı.

Yaklaşık 10 yıl önce yapılması planlanan DİTİB Merkez Camii'nin yapım onayı, Heilbronn Belediye Meclisi oturumunda oy çokluğu ile kabul edildi.

İki yıl önce projenin yapımına onay vermeyip projenin yapım iznini geri çeken Heilbronn Belediyesi meclisi 27.04.2023 tarihinde “Merkez Camii Projesi”nin yapımına büyük bir çoğunlukla evet oyu verdi.

 

Heilbronn şehrine görkemli cami projesi

Heilbronn şehrine görkemli cami projenin çok yakışacağını dile getiren DİTİB Genel Başkan Yardımcısı ve Heilbronn DİTİB Merkez Camii Dernek Başkanı Erdinç Altuntaş, “Heilbronn’da umutla beklediğimiz, biz Heilbronn'lu Müslüman toplumunun büyük bir heyecanla beklediği DİTİB Merkez Camii Projesi yapım onayı bugün büyük bir çoğunlukla onaylandı” dedi.

Heilbronn’lu Müslüman toplumuna böylesi güzel projeyi hayata geçirmenin mutluluğunu yaşadıklarını ifade eden Altuntaş, “Cami projemize verilen onayın heyecanını ve sevincini yaşıyorum. DİTİB camiası olarak büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Bizler 36 yıldır şu anki bulunduğumuz binamızdayız. Bizler bu toplumun ve Heilbronn'un birer parçalarıyız. Birinci nesil büyüklerimiz şu anki yaşadığımız ülke olan Almanya'nın kalkınması için 60 yıl önce buraya geldiler. Ülkenin kalkınmasında çok büyük katkı sarfettiler. Şimdiki nesiller ise Almanya'da doğup burada büyüdüler, Alman vatandaşı ve Müslüman olarak bu toplumun içinde hayatlarını topluma faydalı bir şekilde sürdürmeye devam ediyorlar” ifadelerini kullandı.

 

Heilbronn'a yakışır güzel bir eser yapacağız

İnşa edilecek olan DİTİB Merkez Camii'nin hem biz Heilbronn’lu Müslüman toplumu için, hem de gelecek nesillerimiz için çok büyük önem arz ettiğine vurgu yapan Altuntaş, “Böylesine güzel ve anlamlı projenin Heilbronn şehrimize çok yakışacağına inanıyorum. Şehrimizin Büyükşehir Belediye Başkanı Harry Mergel ve İnşaat Mühendisi Andreas Ringle bu süreci yakından takip edip çok güzel bir şekilde yönettiler. Belediye meclisi üyelerimizle yaptığımız toplantıda binamızın genel görünümü bozulmayıp bazı değişiklerin yapılmasına, bunlardan birinin ise binamızın zemin katının ana yoldan 9 metre geriye çekilmesine ve üst katların 3 metre ana yol tarafına doğru yeniden uzaması gibi bazı değişiklikler yapılması kararına vardık. Gerekçe olarak ise camimizden çıktığımızda veya şenliklerimizde caminizin önünde kullanıma açık alan olması gösterilmiştir. Arazi ihtiyacımız vardı, yakın zaman önce camimizin yanında binayı da satın alarak camimizin arazisine katıp alanımızı genişlettik. Ben inanıyorum ki bizler el birliği ile belediyemiz ve meclis üyelerimizle iyi ilişkilerle Heilbronn'umuza yakışır güzel bir eser yapacağız. Projemiz Haziran ayına kadar, mutabık kaldığımız değişikliklerin yapılmasından sonra her yeni yapıda olduğu gibi kanun gereği halk için 40 günlük kamusal yoruma açılacak. 40 gün sonrasında yaklaşık Eylül ayı gibi yasal olarak resmiyete kavuşturulup camimizin yapımı için somut çalışmalara başlanacaktır” diye konuştu.

 

Altuntaş konuşmasını şöyle tamamladı: “Bu süreç içerisinde yanımızda olan öncelikle kendi aileme, yönetimimize, cemaatimize, diğer teşkilatlarımıza, Müslüman toplumumuza belediye tarafından güzel bir şekilde yönetilen süreçten dolayı da başta Büyükşehir Belediye Başkanımız Harry Mergele, İnşaat Mühendisi Andreas Ringle’ye ve belediye meclisi üyelerimize teşekkür ediyorum.”  

 

Das Technologietransferzentrum (TTZ) „Wasserstoff-Cluster Donau“ am Hafen Kelheim/Saal nimmt seine Arbeit offiziell auf. Der Bayerische Staatsminister für Wissenschaft und Kunst, Markus Blume, hat das zukunftsweisende Projekt heute (27.04.) offiziell eröffnet.

 

In Kooperation mit der Ostbayerischen Technischen Hochschule Regensburg bieten sich auf dem Gelände des Hafenzweckverbandes einmalige technische Möglichkeiten. Vor Ort erforschen rund zehn Personen die Grundlagen zu Erzeugung, Nutzung, Speicherung und Transport von Wasserstoff. Ihnen stehen unter anderem eine eigene Energiezentrale sowie Räumlichkeiten für Messtechnik zur Verfügung. Herzstück werden Räume sein, in denen Motoren oder Brennstoffzellen in Kombination mit Wasserstoff unter verschiedenen Umgebungsbedingungen getestet werden.

 

„Wasserstoff ist die Energiebrücke der Zukunft. Erzeugen, Speichern, Transportieren, Nutzen: In Kelheim schaffen wir ein einzigartiges Wasserstoff-Ökosystem. Die wissenschaftliche Exzellenz unserer Hochschulen kommt hier schnell und unmittelbar in die Praxis. Wir bringen Hightech in die Heimat. Davon profitieren die heimischen Unternehmen – jedes Technologietransferzentrum ist ein Turbo für die Innovationskraft des bayerischen Mittelstands.“

Markus Blume, Bayer. Staatsminister für Wissenschaft und Kunst

 

Unter der wissenschaftlichen Leitung der Ostbayerischen Technischen Hochschule Regensburg mit Professor Hans-Peter Rabl erhalten Betriebe ohne eigene Forschungsabteilung hier die Möglichkeit, gezielte Forschungsaufträge zu erteilen. Diese können letztlich entscheidend bei der Entwicklung deren eigener Produkte sein. Als eines der ersten Projekte soll ein geschlossenes Kreislaufsystem zur Erzeugung von Wasserstoff aus Biomüll entstehen.

 

„Das Technologietransferzentrum wird Entwicklungspartner für unsere regionalen mittelständischen Unternehmen. Durch diese neuen Möglichkeiten stärkt es unsere heimische Wirtschaft. Ich bin stolz und dankbar, dass sich der Einsatz mehrerer hiesiger Akteure für das TTZ gelohnt hat.“

Landrat Martin Neumeyer

 

Das „Wasserstoff-Cluster Donau“ wird gemeinsam mit dem Standort in Wörth-Wiesent umgesetzt. Der Schwerpunkt in Wörth-Wiesent im Landkreis Regensburg liegt im Bereich Schwerlastverkehr und ergänzt die Forschung am Hafen Kelheim/Saal.

 

Hintergrund

 

Im Februar 2023 wurde bekannt, dass der Landkreis Kelheim Standort für zwei weitere und somit insgesamt für drei Technologietransferzentren wird: Neben dem beschriebenen TTZ in Kelheim wird in Mainburg eines für „nachhaltige Gebäudetechnik“ geschaffen. Für die Initiative in Mainburg erfolgte heute (27.04.) der offizielle Spatenstich.

Das TTZ für Leichtbau und Werkstoffsimulation befindet sich in Neustadt an der Donau. Die Technologietransferzentren der bayerischen Hochschulen für angewandte Wissenschaften (HaW) und Technischen Hochschulen (TH) gelten als wissenschaftsgestützte Innovationstreiber für die regionale Wirtschaft.