Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Yunanistan ile görüşmelere önem verdiklerini belirterek, uzlaşmaz ve kışkırtıcı tutumlarından bir an önce vazgeçmeleri çağrısında bulundu. Akar başkanlığında, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, kuvvet komutanları ile bakan yardımcılarının katılımıyla video konferans toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda, yurt içi ve yurt dışındaki birlik komutanlarının yanı sıra ordu ve kuvvet komutanları, devam eden faaliyetler ve sahadaki son duruma ilişkin bilgi verdi.

Savunma ve güvenlik konuları kapsamında Doğu Akdeniz'deki gelişmeler, terörle mücadele operasyonları ve koronavirüsle mücadelede alınan tedbirlerin de görüşüldüğü toplantıda talimatlar veren Bakan Akar, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yoğun bir dönemden geçtiğini belirtti.

Terörle mücadele operasyonlarının kararlılıkla devam ettiğini kaydeden Akar, görevlerini başarıyla yerine getiren tüm personeli kutlayarak, "Terör örgütü PKK gerek yurt içinde gerekse yurt dışında ciddi şekilde sıkıştı. İnşallah bundan sonra da aynı ciddiyet ve samimiyetle diyalog ve koordinasyon içinde faaliyetleri yürütmek suretiyle bize verilen görevleri başaracağız" diye konuştu.

Doğu Akdeniz'deki gelişmelere de değinen Akar, Türkiye ile Yunanistan Dışişleri bakanlıkları arasında planlanan istişari görüşmeleri hatırlatarak, "Yunanistan başta olmak üzere, tabii ki Mısır da dahil tüm komşularımızla iyi komşuluk ilişkisi içinde olmak istiyoruz" dedi.

Akar, şunları söyledi:
"Her zaman olduğu gibi diyalog, uluslararası hukuka saygı diyoruz. Fakat maalesef Yunanistan hala iyi komşuluğa yakışmayan bir üslupla, tehdit, gerilimi artırıcı, tırmandırıcı birtakım uygulamalarla bu iyi komşuluk ilişkilerimizin tesisine engel, mani oluyorlar. Konuları her seferinde Türkiye-Yunanistan arasında olmaktan çıkarıp Türkiye-AB, Türkiye-ABD gibi olayı yansıtmak suretiyle birtakım faydalar elde edebileceklerini zannediyorlar. Fakat bu şekilde bir yere varmaları mümkün değil. Bunu kabul etmiyoruz. Tatbikatları bir tehdit unsuru olarak devamlı zikrediyorlar. Bunlarla bir yere varmalarının mümkün olmadığını, bunların Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri karşısında hiçbir kıymetiharbiyesi olmadığını görmeleri, bilmeleri lazım."

Yunanistan'ın da iyi komşuluk ilişkilerine, diyaloğa, görüşmelere önem vermesinin gerekliliğine vurgu yapan Akar, şöyle devam etti:
"Çünkü biz önem veriyoruz. İstişari görüşmelere önem veriyoruz, NATO'daki ayrıştırma görüşmelerine önem veriyoruz, güven artırıcı önlemler çerçevesinde yaptığımız görüşmelere önem veriyoruz. Güven artırıcı toplantılardan dördüncü toplantı için Yunan muhataplarımızı Türkiye'ye beklediğimizi her fırsatta söylemeye devam ediyoruz. Uluslararası, ikili hukuk, tarihi süreç bakımından haklı olduğumuzun bilincindeyiz ve dolayısıyla çok rahatız. Her konuyu konuşmaya hazır olduğumuzu tekrar tekrar söylüyoruz. Yunan komşularımızın uzlaşmaz ve kışkırtıcı tutumlarından bir an önce vazgeçmelerinin hem bölge hem kendileri hem de Yunan halkının refahı için önemli olduğunu değerlendiriyoruz. Çünkü içinde bulundukları ekonomik koşullarda hala silahlanma konusunda birtakım girişimlerde bulunuyorlar. Bunların da Yunan halkının aleyhinde olduğunu herkes biliyor. Özellikle bazı Yunan akademisyenlerin, bazı siyasilerin, emekli bazı sivil, asker bürokratların bu konulardaki açıklamaları da bizim görüşlerimizi paylaştıklarını gösteriyor. "

Sözlerinin sonunda şehit ve gazileri minnetle yad eden Hulusi Akar, "Peygamber ocağı olarak da bilinen ve bu milletin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri, aklın ve bilimin ışığında, anayasa ve yasalar çerçevesinde Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda 'Ölürsem şehit kalırsam gazi anlayışı' içinde her türlü zorluğa göğüs gererek milletinin emrinde, görevinin başındadır" ifadelerini kullandı.
 
(AA)
Türk Kızılay Genel Başkanı Kınık, Sancaktepe Toplum Merkezinde Suriyeli çocukları ziyaret etti:
- "Bugün evlerinin dışında mülteci olarak doğan, ülkelerini görmeden doğmuş ve büyümüş 1 milyonu aşkın bebekten bahsedebiliriz. Maalesef gelinen noktada, her türlü çabaya rağmen uluslararası sistemin barışı tesis edemediğini görüyoruz ve maalesef halen tünelin sonunda bir ışık bulunmamakta"
- "Yapılması gereken; insanı, insan haklarını, insanın onurunu ve haklarını korumayı odağa alan politikalarla beraber yeniden Suriye krizini gözden geçirmek ve barışın tesis edilmesini sağlamaktır"
 
Türk Kızılay Genel Başkanı Kerem Kınık, Suriye'deki krizin 10. yılında, kendi bünyelerinde eğitim gören Suriyeli çocuklarla bir araya geldi.

Kızılay'a ait Sancaktepe Toplum Merkezinde yapılan etkinlikte Kınık, sınıflarında ziyaret ettiği Suriyeli çocuklarla birlikte oyun oynadı, şarkılar söyledi.

Burada gazetecilere açıklama yapan Kınık, Suriye'de savaş, yıkım ve gözyaşının 10'uncu yılının geride kaldığına dikkati çekerek, "Bugün gelinen noktada dünyanın, bu ihmal edilmiş ve unutulmuş; insan haklarının ikinci plana itildiği, karmaşık ve uzamış olan kriz için şimdiye kadar yaptıklarını gözden geçirmesi ve kendini öz eleştiriye tabi tutması gerekiyor." dedi.

Suriye krizini 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan en büyük insanlık dramı olarak niteleyen Kınık, "Bugün evlerinin dışında mülteci olarak doğan, ülkelerini görmeden doğmuş ve büyümüş 1 milyonu aşkın bebekten bahsedebiliriz. Maalesef gelinen noktada, her türlü çabaya rağmen uluslararası sistemin barışı tesis edemediğini görüyoruz ve maalesef halen tünelin sonunda bir ışık bulunmamakta." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin, uyguladığı açık kapı politikasıyla milyonların hayatını kurtardığını belirten Kınık, şunları söyledi:

"Kızılay olarak partnerlerimizle birlikte, çok sayıda insani yardım aktörünün destekleriyle beraber, en başta da devletimizin himayeleri ve destekleriyle şu ana kadar ülke içerisinde yaklaşık 3,5 milyon Suriyeliye düzenli ve çeşitli boyutlarda insani destek sağladık ve sağlamaya devam ediyoruz. Suriye'nin kuzeyinde terörden arındırılmış ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ilgili unsurlarının himayesinde tesis edilmiş olan güvenli bölgelerde yaklaşık 4 milyon Suriyeliye çok boyutlu insani destek sağlıyoruz. Şu ana kadar paydaşlarımızla birlikte Kızılay olarak Suriye'nin içerisine göndermiş olduğumuz insani yardım tutarı yaklaşık 3,5 milyar dolara ulaştı."

- "Savaşla silahla bombayla öldürmeyle gelinen yer yıkım oldu"

Türk Kızılay Genel Başkanı Kınık, uluslararası sistemin kritik bir imtihan verdiğini kaydederek, "Yapılması gereken; insanı, insan haklarını, insanın onurunu ve haklarını korumayı odağa alan politikalarla beraber yeniden Suriye krizini gözden geçirmek ve barışın tesis edilmesini sağlamaktır." değerlendirmesini yaptı. 

10 yılda Suriye'de her türlü savaş suçuna tanık olunduğunu ifade eden Kınık, sözlerini şöyle tamamladı: 

"Çok farklı şeyler yapıldı ama savaşla silahla bombayla öldürmeyle gelinen yer yıkım oldu. Bu yol çıkmaz sokak. Buradan sadece insancıl bir politikayla geriye dönebiliriz. Yurt dışına çıkmış olan 6 milyon, ülke içinde de yerlerinden edilmiş bir o kadar daha nüfusun evlerine dönmesi için çok yüksek bir samimiyette ve güçte insani bir taahhüdün uluslararası sistem tarafından Suriye halkına verilmesi gerekiyor. Daha fazla Aylan Kurdilerin ölmemesi, Akdeniz'de Ege'de daha fazla insanların boğulmaması için, teröristlerin bataklığına düşmüş olan gençlerin kurtulması için bu elzem. Biz de Kızılay olarak elimizden gelen bütün desteği, bu insancıl perspektifte vermeye gayret edeceğiz ta ki son mülteci, son masum çocuk, mutlu ve güvenli şekilde yuvasına dönene kadar."

(AA)

Anadolu Ajansı (AA) ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) iş birliğinde medya, iletişim, basın-yayın, gazetecilik ve sosyal medyada iletişim konularıyla ilgilenen Türkiye mezunlarına yönelik "Yeni Nesil Medya Eğitim Programı" başladı.
 
Türkiye mezunlarına yönelik medya eğitimleri serisinin ilk basamağını oluşturan programın açılışında konuşan AA Haber Akademisi Müdürü Alptekin Cihangir İşbilir, şunları ifade etti:
"YTB ile iş birliği içerisinde düzenlediğimiz bu program Türkiye mezunlarına yönelik olarak ilk defa gerçekleştiriliyor. Özellikle iletişim fakültesi mezunu veya medya alanında çalışmayı düşünen Türkiye mezunlarının katıldığı medya akademisi ve yeni nesil medya eğitimi programının ilk fazı 5 gün sürecek. Çalışmanın devamında ileri seviye eğitimlerle bu eğitime derinlik kazandıracağız." 
İşbilir, AA'nın asırlık tecrübesini Haber Akademisi aracılığıyla dost ve kardeş ülkelerden medya mensuplarına aktarmaya devam edeceğini söyledi.
 
Programın açılışında konuşan YTB Türkiye Mezunları Koordinatörü Dr. Muhammet Musa Budak da programın Türkiye mezunlarına yönelik mesleki gelişim ve tecrübe aktarımı çalışmaları kapsamında düzenlendiğine dikkati çekti.
 
Budak, medya, iletişim, basın-yayın ve gazetecilik konularıyla ilgilenen Türkiye mezunlarına yönelik düzenlenen eğitim programını oldukça önemsediklerini belirterek, dünyanın 160'ı aşkın ülkesinden 150 bini aşan Türkiye mezunlarına yönelik birçok farklı alanda eğitim programı ve kariyer planlaması çalışmalarını sürdüreceklerini dile getirdi.
 
Budak, Türkiye'nin gönül elçileri olarak gördükleri Türkiye mezunları ile kurdukları bağları korumaya ve güçlendirmeye devam edeceklerini vurguladı.
 
Çevrim içi olarak 15-19 Mart'ta düzenlenecek programın müfredatında "Gazetecilikte Gündem ve Kaynak", "Haber Yazım Teknikleri", "Röportaj Teknikleri" gibi temel muhabirlik derslerinin yanı sıra "Kriz Bölgeleri ve Çatışma Analizi", "Uluslararası Habercilik Çalışmaları" ve "Yeni Medya ve Sosyal Medya Uygulamaları" gibi farklı uzmanlık alanlarında dersler yer alıyor.
 
Türkçe yapılacak eğitimin sonunda, katılımcılara sertifika da verilecek.
 
Türkiye mezunlarına yönelik medya eğitimleri serisinin ikinci basamağı olarak, "Yeni Nesil Medya Eğitimi"ne katılan Türkiye mezunlarına AA Haber Akademisinin, Diplomasi Muhabirliği Eğitimi, Ekonomi-Finans Muhabirliği Eğitimi, Enerji Muhabirliği Eğitimi, Savunma Muhabirliği Eğitimi, İnsani Yardım Haberciliği Eğitimi ile Veri Gazeteciliği Eğitimleri gibi farklı medya alanlarında uzmanlaşma imkanları sunulacak.
 
(AA)

Türkiye'nin ilk nükleer enerji santrali olacak Akkuyu Nükleer Güç Santrali'nin (NGS) üçüncü güç ünitesinin temeli atıldı. Temel atma törenine Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez ile Rusya Devlet Nükleer Enerji Kurumu Rosatom'un Başkanı Aleksey Lihaçev ve çok sayıda katılımcı katıldı.

AA

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, tedavi gördüğü hastanede 75 yaşında hayatını kaybeden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun annesi Servet Soylu için Gaziosmanpaşa Merkez Camisi'nde kılınan cenaze namazına katıldı. Cenaze namazında, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop da yer aldı.
 
(AA)

 

- "Ülkenin sorunlarını çözmek için gerekli kadrolarımız var. Her türlü projemiz var"
 
KOCAELİ (AA) - CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka, mart sonuna kadar Türkiye'de örgütlenmedikleri tek bir ilçe bile kalmayacağını söyledi. Kocaeli'nin İzmit ilçesindeki Yunus Emre Nikah Salonu'nda "Yaşam Hak" projesi kapsamında partisinin kadın kolları üyeleriyle bir araya gelen Nazlıaka, zorlu bir dönemden geçildiğini ifade etti.

"Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına her zamankinden daha fazla ihtiyaç var." diyen Nazlıaka, "Ülkenin sorunlarını çözmek için gerekli kadrolarımız var. Her türlü projemiz var. Onun için ilk seçimlerde iktidara geleceğimize yürekten inanıyorum. Şurada da yazdığı gibi, asla aşağı bakmayacağız. İlk seçimlerde iktidara geleceğiz." ifadelerini kullandı.

Nazlıaka, göreve geldikten sonra başlattıkları çalışmalarla ilgili bilgi vererek, şu ana kadar partisinin kadın kollarının olmadığı 200'den fazla ilçede örgütlenmeyi sağladıklarını kaydetti.

7 ilde kadın kollarının yeni örgütlenmesini gerçekleştirdiklerini belirterek, şunları kaydetti:

"Mart sonuna kadar Türkiye'de örgütlenmediğimiz tek bir ilçe bile kalmayacak. Yıl sonuna kadar da örgütlenmediğimiz tek bir mahalle, tek bir belde, tek bir köy kalmayacak. Bir köyde birisinin evi mi yandı? Hemen arayacağız oradaki temsilcimizle konuşacağız. Kimse oradaki temsilcimiz hemen o eve gideceğiz ve yardımcı olacağız. Onların zor anlarını paylaşacağız. Elimizden gelen dayanışmayla onlara destek olacağız."

Nazlıaka, iktidara geldiklerinde "Kadın Bakanlığı" kuracaklarını ifade ederek, bu bakanlığın sadece kadın sorunlarıyla ilgileneceğini ve çözümler üreteceğini söyledi.

Konuşmanın ardından CHP Kocaeli İl Kadın Kolları Başkanı Songül Kaya, Nazlıaka'ya İzmit'in simgelerinden tarihi Saat Kulesi maketi ve pişmaniye hediye etti.

AA

Türkiye'de temaslarda bulunan Azerbaycan Eğitim Bakanı Emin Amrullayev
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı'nı (YTB) ziyaret etti.
 
Türkiye'de temaslarda bulunan ve Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar
Başkanlığı'nı (YTB) ziyaret eden Azerbaycan Eğitim Bakanı Emin Amrullayev,
YTB Başkanı Abdullah Eren ile bir araya geldi.
 
Görüşmeye dair sosyal medya hesabından paylaşımda bulunan YTB Başkanı
Abdullah Eren, Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerinin geldiği noktaya dikkat
çekti.
 
''Türkiye ve Azerbaycan, her alanda kardeşliğini, bağlarını daha da
güçlendireceği bir süreçte artık.'' değerlendirmesinde bulunan Eren, YTB'nin
de bu kapsamda üstlendiği rolü vurgulayarak; ''Bu sürece YTB olarak bizler
de tüm desteğimizle katkı sunmaya gayret ediyoruz. Azerbaycan Eğitim Bakanı
Sn. Emin Amrullayev'i kurumumuzda misafir ettik. İki Devlet Tek Millet!''
açıklamasında bulundu.
 
 
Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarını kurtardığı Karabağ Zaferi
sürecinde de YTB Başkanı Abdullah Eren ve heyeti Bakü ve Gence'ye ziyarette
bulunmuş; hem Azerbaycan'daki muhatap kuruluş olan Azerbaycan Diaspora
Devlet Komitesi ile bir araya gelmiş hem de Ermenistan'ın saldırılarında
hayatını kaybeden şehitlerin ailelerini ziyaret etmişti.
 
 
YTB, Türk Dünyası ile Bağların Güçlenmesinde Etkin Rol Oynuyor
 
Yurt dışındaki vatandaşlar, soydaş akraba topluluklar ve Türkiye'de bulunan
uluslararası öğrenciler olmak üzere üç ana faaliyet alanında hizmet üreten
YTB, uluslararası öğrencilere Türkiye'de yükseköğrenim imkânı sunan Türkiye
Bursları başta olmak üzere eğitim ve kültür faaliyetleri ile Azerbaycan'a ve
diğer Türk devletlerine yönelik çok çeşitli çalışmalar gerçekleştirirken;
Türkiye ile Türk Dünyası arasındaki bağların güçlenmesinde de etkin bir rol
oynuyor.
Tarihin en kanlı savaşının en karanlık dönemine ışık tutan IKG- Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik Türk-Alman İlişkileri alanındaki 9. eserini yayınladı.
İkinci Dünya Savaşı’na herkes Alman  – Rus savaşı deyip geçiyor ama Dr. Latif Çelik herkes tarafından çok az bilinen savaşın bir başka boyutuna dikkat çekiyor. Resmi kayıtlarda Alman kaybı, ya da Rus kaybı olarak yer alan yüzbinlerce insanın kendi aralarında Türkçe’nin değişik lehçelerini konuştuğunu belirten Dr. Latif Çelik yüzbinlerce Türk asıllı Sovyet askerinin akibetini 600’den fazla kaynaktan bilimsel olarak ortaya koydu. Alanında tek kitap olarak birinci derece Alman arşivlerinden faydalanılan kitap ile ilgili açıklamalarda bulunan Dr. Latif Çelik, “Bu savaş literatüre Almanya ile Rusya’nın savaşı olarak geçti. Oysa Kızılyıldız ile Gamalı Haç arasında kalan milyonlarca Türkistan Türkü hiç bir zaman kendi kimlikleri ile ortaya çıkamadığından ya Alman kaybı, ya da Rus kaybı olarak arşivlerde yer aldı.
Dr. Çelik ile yeni kitabı konusunda yaptığımız röportajda ilginç cevaplar aldık.
 
Bu savaşta Türkiye yer almadı diye biliniyor ama, sizin kitabınızın adı, “Kayıp Türkler“ Bunu nasıl açıklayacaksınız?
Dr. Latif Çelik: Doğru, ama bu savaşta yer almayan Türkiye Türkleridir. Türkçe’nin değişik aksanlarını konuşan yarım milyondan fazla insan bu savaşlarda hayatını kaybetti.
 
Bunların belgesi var mı?
Dr. Latif Çelik: Bu savaş tabiki Almanya ve Rusya’nın savaşı olarak başladı. Ama özellikle Rusya cephelerinin en ön saflarında Türkistan’dan getirilen milyonlarca asker vardı.
 
 
 
 
 
 
Kayip Türkler’in kapağı
 
 
75 Yıl Sonra Gün Yüzüne Çıkıyor
 
Türkistan asıllıların da Almanlara karşı cephede olması normal değil mi sizce?
Dr. Latif Çelik: Konu askerin kiminle savaştığı değil, eğitimi ve hangi düşmana karşı savaştığıdır. 20 yılını ancak dolduran Bolşevik rejimi Basmacı isyanları dolayısı ile zaten Türkistan Coğrafyasındaki insanları baskı altına almış ve onlara hiç bir şekilde güvenmiyordu. 1940 yılında başlayan savaş bir an olsun bu baskıyı hafifletir gibi olsa da Ukrayna hattının ön saflarındaki Rus askerlerinin önemli bir bölümü Türk asıllılardan oluşuyordu.
 
Bunların Rus kaybı olarak adlandırılması normal değilmi sizce?
Dr. Latif Çelik: Türkistan Türkleri bu savaşta korkunç güce sahip Almanların karşısına sadece yem olarak atılıp bozuk para gibi harcandılar. Bir haftalık silah talimi ile bir askeri dönemin en güçlü ordusunun karsına çıkaranlar bunların daha ilk etapta yok edileceklerini çok iyi biliyorlardı. Elbette bunu farkedenlerden erken davranıp kalabalık olarak Alman tarafına geçenler oldu. Hayallerindeki bağımsız Türkistan’ı ancak Almanların desteği ile kurabileceklerine inanıyorlardı. Alman propagandalarında da benzer sözler veriliyordu. Dolayısı ile toplu halde Almanlara teslim olmalar başlayınca Rusların Kiev hattı çöktü Almanlar karşısında.
 
 
Almanların ayak oyunları idi
 
Almanların tavrı gerçekten samimiydi?
Dr. Latif Çelik: Bunlar Almanların savaş içindeki propagandaları idi. Hiç bir zaman olmadı ve olmayacaktı da. Buradaki amaç, Türkiye’nin de iştahını kabartarak Ruslara karşı dengeyi sağlamak isteyen Alman siyasetinin ayak oyunları idi.
 
Çok heyecan verici ama hiç bilinmeyen bir konudan bahsediyorsunuz.
Dr. Latif Çelik: Savaş şartları içinde Almanya bu insanlara ne kadar destek oldu o daha ayrı bir konu. Ancak ilk etapta bunların kominist yanlısı mı, yoksa gerçekten Ruslara karşı olan gruptan mı olduğu hiç bir zaman bilinmiyor tabi. Alman tarafına geçenler için ilk durak tabiki esir kamplarıydı.
 
Kitabınızda bu insanlardan oluşan lejyon birliklerinden bahsediyorsunuz?
Dr. Latif Çelik:
Ama bu lejyona girmek için öncelikle sağlığıyın yerinde olması gerekli. Sadece lejyonlardan önce Türk asıllıların kaldığı kampların konuşulması bile insanı dinlerken deli edecek kadar ağır şartlar içeriyor.
Saygıdeğer büyüklerim,
Kıymetli kardeşlerim,
 
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın himayelerinde Kovit-19 yani Koronavirüs’le mücadele kapsamında gereken tedbirleri almaya devam etmektedir.
 
Tüm dünyayı etkisi altına alan Koronavirüs’e karşı Türkiye olarak aldığımız tedbirlerle tüm dünyaya örnek oluyor, millet-devlet dayanışması ve seferberlik anlayışıyla milletimizin sağlığını önceleyen adımları atarken vatandaşlarımızın mağdur olmaması için de gereken planlamaları yapmaya özen gösteriyoruz.
 
Bu zorlu süreçte sadece sınırlarımızda değil yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sağlıkları ve haklarıyla da yakından ilgileniyoruz.
Bu çerçevede; Yurtdışı Borçlanma talebiyle emekli olmak isteyen vatandaşlarımızın eksik belge tamamlama sürelerini uzattık.
 
Yine aynı şekilde, yurtdışından Türkiye’ye araçlarıyla gelen ve Koronavirüsü’ne karşı alınan tedbirlerden dolayı yaşadıkları ülkelere dönemeyen vatandaşlarımızın araçlarıyla Türkiye`de kalma izin sürelerini Ticaret Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı genelgeyle uzattık.
 
Ayrıca bu süreçte yurtdışında Koronavirüs ya da başka sebeplere hayatlarını kaybeden vatandaşlarımızın cenazelerini Bilim Kurulumuzun belirlediği şartlarla THY tarafından Türkiye’ye getirilmesinin önünü açtık.
Şimdi attığımız bu adımlara bir yenisini daha ekliyor “Yurtdışından Getirilen Sim Kartlı” cihazlar için 120 güne çıkarttığımız kullanım süresine MAYIS ayı itibariyle 30 gün daha ekleyerek, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın sevdikleriyle irtibatlarının kesilmemesini sağlıyoruz.
 
 “Yurtdışından Getirilen Sim Kartlı” telefonlar için BTK tarafından sağlanan 120 gün kullanım kararı süresinin dolmak üzere olması nedeniyle, kurum yetkilileriyle yaptığımız görüşmeler neticesinde 120 güne 30 gün daha ilave edilmesi yönünde bir karar alınmıştır.
 
BTK tarafından alınan Kurul kararıyla; Covid-19 salgınına bağlı karantina uygulaması, sosyal izolasyon gibi kısıtlamalar nedeniyle vatandaşların elektronik haberleşme hizmetlerinden kesintisiz bir biçimde yararlanmalarının temini, herhangi bir şekilde mağduriyet yaşanmaması ve ulusal huzurun teminine katkı sağlanması açısından; Yurt dışında yaşamakla birlikte bu olağanüstü süreç nedeniyle halen ülkemizde bulunan, alınan kısıtlama tedbirleri nedeniyle yaşamakta olduğu ülkelere geri dönemeyen vatandaşlarımızın e-devlet üzerinden başvuru yaparak telefonlarının 120 günlük kayıtsız kullanım sürelerine 30 gün daha ilave edilmiştir.
 
Yurtdışından gelen vatandaşlarımız yanlarından getirdikleri sim kartlı cihazlarının Türkiye`de kullanım sürelerini uzatmaları için e devlet üzerinde yapım aşaması devam eden uygulamadan telefonlarını kayıt ettirerek kendilerine tanınan ilave 30 günden faydalanabileceklerdir.
 
Karantina düzenlemelerinin ve seyahat kısıtlamalarının devam etmesi halinde ilave edilen 30 günlük sürenin genişletilmesine imkân sağlayan düzenlemelerin yapılması öngörülmektedir.
Bizler tüm vatandaşlarımızın hem sağlıkları hem de tüm ihtiyaçlarıyla ilgili tedbirleri onları mağdur etmeyecek şekilde almaya özen gösterirken onlardan tek isteğimiz bu zorlu süreçte evlerinde kalarak koronavirüs’e karşı mücadelemize destek vermeleri.
 
Dünyanın neresinde yaşarsak yaşayalım şunu unutmayalım Koronavirüs, alacağımız tedbirlerden daha güçlü değil.
Saygılarımla.
Zafer Sırakaya
AK Parti İstanbul Milletvekili
TBMM Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Alt Komisyonu Başkanı
İnsanlık kritik bir süreçten geçiyor. “Üç ayda olanlar üç asırda olmadı” diyen tarihçiler bile şu an sadece tıp camiasına güveniyor. Dünyayı dinleyip haberleri izleseler de, Almanya Türkleri en çok Almanya ve Türkiye ile ilgileniyorlar. Almanya’daki gelişmeleri bire bir yaşarlarken, ‘acaba memleket ne durumda’ diye Türkiye’yi merak eden 4 milyona yakın insanımız anavatandan gelecek bilgilere kulak kabartmış durumda... Adana Başkent Üniversitesi’nin alanında uzman akademisyenlerinden Prof. Hüsnü Çelik’e ulaşarak gelişmelerle ilgili sorularımızı ilettik. Almanya Türkleri’nin yakından tanıdığı Hüsnü Hoca, “Rahat olun! Türk tıp camiası olarak tarihi bir sınav veriyor, insanımızı ve insanlığı bu görünmez düşmandan destanımsı bir mücadeleyle korumaya çalışıyoruz. Siz, sadece kendinizi koruyun, biz bu belanın üzerinden geliriz” dedi. Kısıtlı imkanlarla Prof. Dr. Hüsnü Çelik ile yaptığımız tele-röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Hocam son durum nedir, iyi haberler var mı, Almanya Türkleri’ne verebileceğiniz?

Öncelikle devletimiz, Sağlık Bakanlığı ve siyasi irade bu salgın karşısında elindeki tüm imkanları kullanarak tarihi bir kenetlenme ile sınav veriyor. Sorularınızı bir birey olarak cevaplandırmak isterim. Avrupa’dan dün de bir telefon aldım ve mesleğimle değil, siyasetle ilgili sorular yöneltilmesine çok üzüldüm. Öncelikle biz tüm hekim arkadaşlarımızla en ön cephedeyiz bu savaşta. Türkiye olarak bireyselliğin tavan yaptığı ülkelerden değiliz. Bir defa bunun iyi anlaşılması gerek. Bizi kimse İtalya, İspanya, İran veya ABD sanmasın, biz zor zamanlarda kenetlenen bir milletiz. Öğretmenlerimiz ütü masasının üzerine yazdıklarıyla uzaktan eğitim verir, mühendislerimiz olmayanı üretir, iş insanlarımız tesislerini eksikleri üretmek için tahsis eder ve doktorlarımız hastanelerinde canla başla çalışır. Kesinlikle bu salgından güçlenerek çıkacağımıza inanıyorum.

Doğrusu moralinizi takdir ediyorum hocam, neye dayanarak kuruyorsunuz bu güzel cümleleri?

Bizim sektördeki tıp camiasını 25 yıldır tanıyorum. Avrupa’nın en iyi mekanik ventilatör parkı bizde. Özel sektörümüzde de ciddi imkanlar var. Yoğun bakım hastalarına düşen yatak sayısında da açık ara öndeyiz birçok ülkeye göre. Türk hekimi önüne gelen hastanın yaşına, statüsüne ve sosyal konumuna bakmaz. Biz yaşadığımız sürece sadece hipokrat yeminine bağlı kalarak insana hizmet ederiz.

 

Meslektaşlarınızın hepsi böyle pozitif moralle bakabiliyor mu şu anki durumda?

Öncelikle devletimiz son yıllarda ciddi bir sosyalizasyona giderek özellikle hastanelerimizin altyapı, teknik donanım ve ihtiyaçlarını karşılama yönünde ciddi çalışmalar yaptı. Elbette şu an ihtiyaç giderek artıyor ama özel sektörümüzün elindeki MV’ler de (Mekanik Ventilatör) sonuçta bu ülkenin. Biz bu salgın furyasından elimizdeki yerli ve milli kaynaklara dayanarak, devlet-millet dayanışması içinde ulusça güçlenerek çıkacağız. Yazın bir kenara, bu pandemiden en az zararla çıkacak olan Türk Milleti olacaktır.

Hocam sıkça araya girerek sormam gerek, hemen açıklar mısınız kısaca, nasıl olacak bu güçlenme?

Öncelikle elimizdeki BT (Bilgisayar tomografi) parkı muazzam sayıda. Bütün Avrupa’daki cihazın toplamı kadar sadece İstanbul’da var. Elimizdeki mevcut BT’ler hastalığın ilk günlerde ciddi anlamda Torax BT çekti. O imkanlarla viral pnömonilileri hızlı bir şekilde tanıdık bir an önce tedaviye başladık. Hekimlerimiz bilir, ne kadar erken tedaviye başlanırsa o kadar başarılı sonuçlar alabiliyoruz hastanelerimizde. Hastaların yüzde 80’den fazlası zaten ayakta geçiriyor bu hastalığı, konu o değil. Orta ve şiddetli derecede semptomları olan grup bir an önce tanınıyor, diğerlerinden ayrılıyor ve tedavi sürecine geçiliyor. Radyologlar çok BT çekiliyor diye şikayet etse de, bir an önce tanı alıp tedaviye başlanması şu an hayati önem arz etmektedir. Bunlar sadece benim değil, en öndeki acilci ekip arkadaşımızın da genel gözlem ve düşüncesi.

Türkiye’nin medikal altyapısına güvendiğinizi söylüyorsunuz, böyle anlayabilirmiyiz hocam?

Bu anlattıklarım tahmin değil, gerçekten bilinen net bilgiler, MV parkımızı Avrupa’da 1 numara. Almanya’dan bile daha iyiyiz bu alanda. İl hıfsızsıha kurulları ciddi bir personel denetimi yapıyor. Her yoğun bakım ünitesinde kaç yatak olduğunu sağlık müdürlüğü ruhsattan fark ediyor. Adamın 40 yatağı var. 2 tane Covid için yer ayırmış. Sağlık müdürlüğünün ‘bana 20-30 tane yatak ve yeteri kadar da personel isterim’ dediği anda bu anında karşılanmalı. Acile gelen Covidl’i hasta YB (yoğun bakım) için beklememeli.

Hocam doktorlarımızın morali ne durumda?

Öncelikle Türk hekimlerinde ciddi bir bilinç sıçraması ve özgüven ortaya çıktı bu dönemde. Konuya tıp camiası olarak birlikte sahip çıkıldığını sanırım siz de fark ediyorsunuzdur. Bir ürolog veya iç hastalık uzmanı hocamız soruyor Covid pnömonisi ‘yatırılabilir mi ben takip edebilir miyim’ diye. Bu bir mesleki samimiyet ve sahiplenme duygusudur. Hocaların yazdıklarını ve altındaki yorumları okurken gözlerim yaşardı inanın, ve “Biz buyuz be” dedim kendi kendime.

 

 

Sanırım Türk özel sektörü de sağlık sektörünün bu savaşına ciddi anlamda omuz veriyor?

Kesinlikle evet derim, Koç grubu ventilatörün prototipini yaparak videosunu yayınladı, Tofaş sürüntü alma kabinine odaklandı, birçok meslek lisesi şu an maske ve sıhhi malzeme üretiyor. Ünlü firmalarımızdan birçoğu sessizce bu mücadelede biz hekimlerin çabalarına destek veriyor. İnanın bazıları hiç kimseye duyurmadan ne yapabilirim diye bize ulaştıklarında bilim kurulumuzun başındaki sağlık bakanımıza veya illerdeki yetkili mercilere yönlendiriyoruz.

Tıp camiası olarak gönülleri de fethettiğinizin farkındasınız sanıyorum?

Bu milletin gönlünde biz sağlık çalışanları olarak zaten özeliz. Birkaç boşboğazın doktor karşıtı aykırı hareketini lütfen genelleştirmeyin, bu milletin doktorları onların kalbindedir. İki hafta önce 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladık, nedir bu bayram bilir misiniz, Tıbbiye-i Şahane’deki öğrencilerin İngiliz işgaline karşı bayrak açmalarıdır. Bu milletin doktorlarının altın sayfalarıdır bu anlattıklarım. Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in kendini kime emanet ettiğini söylememe gerek yok sanırım. Doktora saldıran da kavgada yaralanıp gelse yine bir hekimin şevkatli ellerinde bulacaktır kendini. Şimdi kötülükleri unutup milletçe kenetlenme zamanı. Bu millet kadirşinastır, mahalleden nöbette olan doktorlara yemekler yapıp gönderenler oluyor. Hayırsever bir Adanalı’nın kasalar dolusu portakalı sağlık ocakları ve hastanelere vitamin diye sessizce dağıttığı ortaya çıktı. Bu dünyanın başka neresinde var.

Üzüldükleriniz de oluyor mutlaka bu gergin ve stresli ortamda?

Elbette ayağımıza taş değdiği de olmuyor değil. Malesef Cemil hocamız bize insan sevgisini ve hastaya şevkat duygularını miras bırakarak ahirete uçup gitti. Rakamı tam bilemiyorum ama malesef sağlık çalışanlarımızdan pozitif olanlar var.

Bu kadar stres ve tehlikenin içinde sizin insanlara, hatta Almanya Türkleri’ne ümit dağıtmanız öncelikle bizi de motive etti...

Ben “Bu yolda dövüşürken düşene bin selam olsun” diyen bir kültürden geliyorum. Bir hekim asli ve milli görevinden şaşmadan ve moralini bozmadan yaşamalıdır. Testi pozitif olanı ise hiç yalnız bırakmamalıyız. Sonuçta biz de insanız ve yoruluyoruz ama mesleğime saygılı bir eşim ve tıp mensubu iki çocuğum var. Onlar hep yanımda ve benim için en önemli moral kaynakları. Onun üzerine 80’lik annemin ve beni çok seven ailemin duası geliyor bunların üstüne daha. Gözlerimin içine bakan hastalarımın elimi okşayan bakışları ise bana hep güç veriyor.

Hocam, Türkiye toplumu doktorları ile bütünleşmiş bir konuma gelmiş son aylarda ama bu dışarıdan çok az fark ediliyor.

Tespitiniz doğru ama görmek istemeyenler elbette işin o yanına bakmıyor. Biz hekimler sessiz ve mütevazı insanlarız, bakın ancak 7. telefonda beni ikna edebildiniz bir telefon röportajına. Almanya Türkleri’nden olduğunuz için, kırmadan ve doğrusu zorlayarak biraz zaman ayırmak istedim. Ama bir hekim aileyi, camiayı ve milleti arkasında hissetmeli böyle anlarda. Tıp camiamız şu an sadece moral anlamında destek bekliyor. İnanın ortaokul ve lise arkadaşlarımdan, ilaç sektöründen, hafta sonu gittiğimiz restorandan, bazen uğradığım berberimizden, Almanya ve Amerika’da asistanlık dönemlerimde tanıştığım dostlarımdan ‘Hüsnü Hocam ihtiyaç varsa lütfen söyle bana’ diye arayanları sağlık müdürlüğü, valilik veya diğer yetkili birimlere yönlendiriyoruz. Moral trübünü komple arkamızda demek için anlattım bunları.

Sanırım tıp camiası şu an ülke ve milletten en çok moral beklentisi içinde?

Kesinlikle öyledir derim. En öndekiler hep arkadakilerin varlığını hissetmek ister. Doktor olmayandan doktorluk bekleyemezsiniz ama, doktorun yanında oldukları hissi çok önemlidir. Siyasi irade sağlık çalışanlarına şu an önemli destekler sağlıyor ve bunu çok önemli buluyorum. Türkiye bu işin içinden sağlık takımının gayretleri ile çıkacaktır. Bakın gün geçmiyor ki bir küçük olumlu habere bile sevinmek için bekliyoruz. Bu haberlere özne olan insanların hepsi Türk sağlık camiasının mensuplarıdır. Onlara milletçe sahip çıkarak moral desteğimizi esirgemeyelim.

Almanya Türkleri sizi Berlin Charitè Hastanesi döneminizden tanıyor. Adana’dan Almanya’ya son bir mesaj verebilir misiniz?

Almanya’da çok sayıda hekim arkadaşım ve mesleğinde saygın Alman meslektaşlarım var. Öncelikle bizim vatandaşlarımızın ülkedeki geçerli uygulamalara harfiyen uyması çok önemli. Siyasi irade o ülke için hangi kriterleri koymuş ise mutlaka uyulması gerekli. Almanya bir sosyal devlettir ve imkanları geniştir, ama sokaktaki insan da şu anki sıra dışı uygulamalara riayet etmelidir. Bu işin şakası yoktur ve hastalığın yayılmasının önünün kesilmesi için alabileceğimiz en önemli tedbir kalabalıklara girmemek, kendi evinde veya bahçende bu stresli günlerde daha basit şeylerle meşgul olmaktır.

 

 

Hocam herkes korona sonrası dünya çok değişik olacak diyor, siz ne dersiniz bu konuda?

Bakın hep alanımda kalarak konuştum ve ben öncelikle hastalarımı en iyi şekilde tedavi etmeliyim. Genel bir değerlendirme için hem bu alana uzak biri, hem de şu an mesleğime odaklanmış durumda olduğumu belirtmek isterim. Hepimiz kendi alanımızda kalmaya ve işimizi en iyi şekilde yaptığımızda daha başarılı oluruz diye düşünüyorum.

Hocam o kadar akıcı konuştunuz ki, inanın içimizdeki karamsarlık şimdi bize biraz daha uzak.

Koronasız günlerde sizi Adana’ya davet eder, Seyhan Baraj Gölü kenarında mangal partisi yaparız inşallah. Şimdi milletçe kenetlenme zamanı.

Teşekkür ederiz hocam.

Almanya Türkleri’ni selamlıyor, sağlıcakla kalmalarını diliyorum.