Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Amerika’daki son başkanlık seçimi, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) halkının, 1776’da gözlerini dünyaya açan ve son bir asırdır dünyayı yönetmeye çalışan ABD’nin, hükümet sistemini, iki partili demokrasiyi ve insan haklarını sorgulamasına yol açtı.
ABD’de Pentagon, Fed Bank, FBI ve CIA’dan oluşan derin devlet ile ABD halkı arasındaki görüş ve kavram ayrılıkları, özellikle Vietnam Savaşından sonra üçüncü kez bariz bir şekilde sokağa yansıdı, sorgulamaya ve itiraza dönüştü. Sorgulanan ve itiraz edilen de ABD’nin dünyadaki diğer milletlere silah, ambargo, yaptırımlar ve kısıtlamalarla öğretmeye çalıştığı “Demokrasi” kavramı, “İnsan hakları” ve “Özgürlükler.”
ABD, kendinde artık var olmayan bir uygulama ve kavramı başkalarına nasıl öğretip, örnek olacak o da başka bir konu.
ABD sokaklarında artık “küreselcilerle”, “Amerikalılar” çekişiyor. ABD başka ülkelerde uygulamaya koyduğu bu durumla nasıl baş edecek belli değil zira ne “Ulusal Muhafızlar”, ne de “Federal Polis, Ulusal Polis ve de Eyalet Polisi” bunu durdurabilecek gibi durmuyor. Zaten polis sistemi de küreselci değil, ulusalcı Amerikalılardan oluşmakta. Bir dönem Türkiye’de de uygulamaya koydukları “kardeşi kardeşe vurdurtmak” yöntemi şimdi kendi içlerine sıçramış durumda.
ABD halkındaki “sandığa güven” ve “sandıktan çıkan iradeye saygı” erozyona uğramış durumda. ABD halkı sadece zenginlerin değil, halktan vasat insanlarında katılabileceği, çok partili seçim ve demokrasiyi istediklerini dile getirmeye başladı. Küreselcilerin de hiçbir koşulda, halkın istediği şekil ve yapıdaki demokrasiyi kabul etmeyecekleri kesin. Küreselciler, an itibarı ile ellerinde tuttukları gücü de halka kaptırmamak için elden geleni yapacaklar.
ABD’de yaşanan kalkışma gerçekte bir başlangıç değil, uzun soluklu bir sürecin yarattığı “sonuç”tur.
ABD’nin eski başkanı Donald Trump’ın, seçim zaferinden sonra 8 Kasım 2016 günü balkondan yaptığı konuşmasında ABD ekonomisinin kötü gidişinden ve bu gidişatın da bir takım huzursuzluğu da beraberinde getireceğinden bahsetmiştir. İktidarı döneminde gerçekleştirmeye çalıştığı ekonomik himayecilik ve bu doğrultuda Suriye’den ve bazı ülkelerden çekilme kararı kendi siyasi sonunu da hazırlamıştır. Kongre baskını bize, ABD’de iki kampın var olduğunun ve kesin çizgilerle bölünmenin başladığının haberini vermekte.
ABD’de yaşanan bu sokak olayları, 2021 yılında başlamak üzere ABD’nin artık NATO’da ve Batı dünyasında eskisi kadar etkili olamayacağının işaretini vermekte. Bu olayların yerel boyutta kalmayacağı, küresel bir boyut kazanacağı veya da kazandırılacağı kesin.
Daha da önemlisi; ABD’nin, sokaklarında gerçekleşen olayları, insan hakları ve demokrasi çerçevesi içinde çözememesi durumunda, dağılma sürecine girmesi kaçınılmaz gibi. Bana göre geri dönüşü olmayan bu sürece girildiğinde de ABD’nin dağılış süreci ve sonuçları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılım sürecinden daha çok acı verici olacak. Tüm bunlar ışığında günümüzden başlamak üzere, dünyanın istikrarsız bir sürece gireceği ve bir güvenlik sorununun yaşanacağı ihtimali de kehanet değil.
Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını konusunda büyük bir belirsizlik olduğunu belirterek, GSYH'de bu yıl için yaklaşık yüzde 3,5 artış beklediklerini bildirdi.
Alman Sanayi Federasyonu (BDI) Başkanı Siegfried Russwurm, Alman ekonomisi ve sanayisinin 2021'deki durumuna ilişkin düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada, Kovid-19 sonrası ekonomik toparlanmanın tehdit altında olduğunu söyledi.
Russwurm, "Koronavirüs salgınının daha da genişlemesi konusundaki belirsizlik büyük, ekonomik durum hala zor." dedi.
Belirsizliğin yüksek olmasından dolayı Alman ekonomisinde kriz öncesi seviyeye dönüşün bu yıl olmayacağını belirten Russwurm, "Ancak 2022'nin ilk yarısında kriz öncesi seviyeye dönme ihtimali yüksek." ifadesini kullandı.
Sanayinin Alman ekonomisi için önemine dikkati çeken Russwurm, 2021'de de Alman sanayisinin ülkenin ekonomisine ve refahına yön vererek lokomotif olacağını vurguladı. Alman federal hükümetine ve eyalet hükümetlerine Kovid-19 salgını politikasında "daha fazla öngörülebilirlik" ve "daha güvenilir bir planlama" çağrısı yapan Russwurm, "Umuda dayalı sembolik politika değil, kanıt ilkesine dayalı orta vadeli bir strateji..." ifadesini kullandı.
Siyasilerden geniş kısıtlamalar yerine farklılaştırılmış ve daha inovatif çözümler beklendiğini aktaran Russwurm, "Mümkün olan her yerde kısıtlamaların hafifletmesi için açık öneriler önemli. Daha az bürokrasi, daha iyi altyapı, inovasyon ve yatırım için daha fazla teşvik..." şeklinde konuştu. Russwurm, GSYH'de bu yıl için yaklaşık yüzde 3,5 artış beklediklerini de bildirdi.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Soest Mimar Sinan Camii toplum sağlığı ve toplumsal sorumluluk bilinci ile korona virüsle mücadele kapsamında şehrin belediyesine 5 yüz adet maske bağışladı.
Soest DİTİB Mimar Sinan Camii dernek başkanı Seyit Ali Yıldırım ve din görevlisi Şevki Çalışkan korona virüsle mücadele kapsamında kadınlar kolunun desteğiyle hazırlanan 5 yüz adet maskeyi şehrin Belediye Başkanı Dr. Eckhard Ruthemeyer’e iletti.
Soest DİTİB Mimar Sinan Camii dernek başkanı Seyit Ali Yıldırım ve din görevlisi Sevki Çalışkan ve kadınlar koluna teşekkür eden Başkan Ruthemeyer, yaşanılan zor süreçte bu desteğin önemli olduğuna ifade etti. Başkan Ruthemeyer, maskelerin Soest şehrinde tüm gün açık ilköğretim okullarınına, öğretmenlere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacağını söyledi.
Soest DİTİB Mimar Sinan Camii kadınlar kolu başkanı Miyase Görkem’de şehirlerindeki Türk terzilerin desteği ve gönüllü kadın üyelerle birlikte hazırladıkları maskeleri şehir belediyesine böyle bir bağışta bulunmayı uygun gördüklerini ifade etti.
Emniyetin, yaşlılar yurdunun, okulların, diğer kurumların ve ihtiyaç sahiplerinin taleplerine göre dikim yapıldığını belirten Yıldırım, “Cami derneği olarak yaşadığımız şehirde en büyük ihiyacın maske ve bizim de desteğimiz olsun düşüncesiyle şehir belediyemize destek sunmak istedik” dedi.
FEDERAL İçişleri Bakanı Horst Seehofer sığınmacı başvuru sayısının düşmesini kendilerinin yürüttüğü göç politikasının başarısı olarak değerlendirdi. İçişleri Bakanı Seehofer “Göçe yönelik aldığımız önlemler etkili oldu” dedi. Almanya’dan sığınma talebinde bulunanlar arasında ilk üç sırada Suriyeliler, Afganlar ve Iraklılar bulunuyor.
TÜRKİYE DÖRDÜNCÜ SIRADA
2020 yılında 25 bin 373 Suriyeli sığınma talebinde bulunurken, 8 bin 51 Afgan da Almanya’dan koruma istedi. Almanya’dan sığınma talebinde bulunan Iraklıların sayısı ise 7 bin 355 olarak açıklandı. Başvuru sıralamasında Türkiye’den gelenler dördüncü sırada yer alıyor. 5 bin 196 Türkiye kökenli Almanya’ya geçen yıl iltica başvurusunda bulundu.
‘DOĞRU YOLDAYIZ’
Seehofer, sığınma isteyenlerin sayısının düşük olmasının sadece koronasalgınıyla ilgili olmadığını belirtirken “Son dört yıldır rakamlar düşüyor. Biz bir yandan önlem alırken diğer yandan da zor durumda bulunan insanlara yardım ettik ve onları Almanya’ya getirdik. Biz doğru yoldayız” dedi. Almanya’da doğan ve bir yaşın altına olan 19 bin 589 bebek için de sığınma talebinde bulunuldu. Federal Göç ve Sığınmacı Dairesi geçen yıl 145 bin 71 sığınma başvurusunu sonuçlandırdı. Bir önceki yıl ise 183 bin başvuru karara bağlanmıştı. 2020 yılında 46 bin 586 sığınma başvurusu reddedildi.