Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Patientinnen und Patienten erwarten eine qualitativ hochwertige Gesundheitsversorgung vor Ort. So genießt die Bedeutung der Gesundheitsversorgung in der bayerischen Bevölkerung einen hohen Stellenwert. Laut einer aktuellen Umfrage, die von der AOK Bayern in Auftrag gegeben wurde, wünschen sich 95 Prozent der bayerischen Bevölkerung einen Hausarzt in ihrer Nähe. Erst danach folgen in ihrer Bedeutung Einkaufsmöglichkeiten und Internetversorgung (jeweils 93 Prozent), Krankenhäuser liegen mit 91 Prozent bereits auf Platz vier. „Es werden zukünftig vor allem die regionalen Netzwerke sein, die in ländlichen Regionen die Gesundheitsversorgung sicherstellen werden“, so Walter Heußlein.
Lokale und digitale Beratung
Die AOK bietet mit lokal-digitalen Lösungen passgenaue Unterstützung für ihre Versicherten – auch von vulnerablen Gruppen – bei Fragen rund um ihre Gesundheit: In der Gesundheitskasse entscheidet jeder Versicherte persönlich, wie er beraten und unterstützt werden will. Es gibt in ganz Bayern das Angebot zur persönlichen Beratung vor Ort oder der telefonischen und digitalen Unterstützung.
„Zugleich baut die AOK ihre digitalen Angebote für ihre Versicherten im Bereich Service, Pflege, Gesundheitsförderung kontinuierlich aus“, so Walter Heußlein. So bietet die AOK in Würzburg seit über zehn Jahren unterstützende Hilfe durch kompetente Pflegeberaterinnen und -berater an. Pflegebedürftige und deren Angehörige lassen sich am häufigsten telefonisch beraten, aber auch die persönliche Beratung Zuhause ist gefragt. Im vergangenen Jahr führten die Pflegeberaterinnen und Pflegeberater vor Ort rund 1.786 Telefonate und machten 97 Hausbesuche, zudem fanden in der AOK-Direktion Würzburg 189 persönliche Pflegeberatungen statt. Bayernweit waren es über 42.528 Telefonate und 1.949 Hausbesuche sowie 4.838 persönliche Pflegeberatungen in den AOK-Geschäftsstellen.
„Pflegende Angehörige können auch digitale Hilfen nutzen wie den Familiencoach-Pflege“, so Walter Heußlein. Das Online-Programm soll dazu beitragen, die psychische Gesundheit der Pflegepersonen zu stärken und sie vor Überlastung zu schützen. Mit Hinweisen, Informationen, interaktiven Übungen, mehr als 40 Videos und 14 Audiodateien lernen die Nutzer, wie sie besser mit den seelischen Herausforderungen umgehen können. Ein Fokus liegt dabei auf besonders schwierige Pflegesituationen in der Betreuung von Menschen mit Demenz oder in der Begleitung von Sterbenden.
Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Eğitim ve Kültür Birimi ile Moschee Forum işbirliğinde “Aile İçi İletişim ve Mutluluk” konulu seminer verildi.
Köln DİTİB Genel Merkez’de düzenlenen seminerde Ankara İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Öznur Özdoğan konuşmacı olarak yer aldı.
Özdoğan, aile içi iletişimde “Ben Dili”ni kullanmanın önemini ve mutlu olmanın yolunun kusurları örtmekten geçtiğini ifade etti.
Etkinliğin açılışında kısa bir konuşma yapan DİTİB Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü Manevi Rehberlik Danışmanı Seat Uzeyiroski, öğrencisi olduğu Prof. Dr. Öznur Özdoğan’ın ilmi birikiminden ve tecrübelerinden bahsetti.
Mutlu olmanın yolu kusurları örtmekten geçer
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in “Dünyanın en güçlü insanı öfkesini yöneten insandır.” sözüyle, öfkenin zorlu bir duygu olduğunu ve onu yatıştıran ve terbiye eden insanın da içindeki gücü ortaya çıkarmış, gerçek anlamda potansiyelini yaşayan insan olduğunu ifade ederek sözlerine başlayan Prof. Dr. Öznur Özdoğan, psikoloji biliminin amacı mutluluk olduğunu, mutlu olmanın yolununun da kusurları örtmekten geçtiğini söyledi.
Maneviyat insanın ilahi kaynağıdır
Maneviyat insanın Yaradanla olan bağı ve ilahi kaynağı olduğuna dikkat çeken Özdoğan, “İnsan kendisiyle, yani özüyle iletişime geçtiğinde ilahi olanla da iletişime geçmiş olur. Çünkü özü, ilahi olanın niteliklerini taşımaktadır. Din Psikolojisi bilimi “Kendini bilen Rabbini bilir.” yaklaşımı bu bakış açısıyla açıklanmaktadır. Öz niteliklerimizi, yani ilahi yanımızı ne kadar fark eder ve yaşarsak, o kadar Yaradanımızı tanırız, anlarız, biliriz. Biz özümüzle iletişime geçemediğimizde, gerçekte ilahi olanla da iletişime geçememiş ve psikolojik sorunları yaşadığımız süreçte, özümüzle olan iletişimin kopukluğu söz konusudur. Maneviyat, insan ruhunun, kendine ve başkalarına mutluluk veren sevgi, şefkat, sabır, hoşgörü, affetme, uyum duygusu ve sorumluluk nitelikleriyle iletişim kurmasıdır.” diye konuştu.
Aile içi iletişimde “Ben Dili”kulanmalıyız
Aile içi iletişimde “Ben Dili”ni kullanmanın önemine değinen Özdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “‘Ben dili’ ile konuşmak kişinin sadece kendinden konuşması veya kendini övmesi, öne sürmesi demek değildir. Ben dili, kişinin o anda, karşılaştığı durum veya davranış karşısında, kişisel tepkisini duygu ve düşüncelerle açıklayan bir ifade tarzıdır, yani duygu ve düşüncelerimizi içtenlikle ifade eden sözcüklerdir. Ben mesajı, duygularımızı, düşüncelerimizi açıkladığı gibi, sen mesajının içerdiği saldırıyı da kaldırdığından, tartışmanın daha vahim boyutlar almasına engel olur, kullanan kişiyi rahatlatır, kızgınlık ve öfke gibi birikimleri önler.”
Mutlu olmak için affedici olmalıyız
“Mutlu olmak için affedip, hayata olumlu bakmaya niyet etmeliyiz. Tıpkı oruçlu olduğumuzda ikram edileni çevirdiğimiz gibi kötü bir şeyle karşılaştığımızda da 'ben niyetliyim' diyerek bunları geri çevirmeliyiz.” Sözleriyle konuşmasını sürdüren Özdoğan, “İslam dininde tövbeleri kabul etme yetkisi, sadece Yaratıcıya aittir; kimse bu yetkiye aracı veya ortak olamaz. Affetme için de benzer bir durum söz konusu olabilir: Mevlana bu gerçeği “Sen çekilirsen aradan tecelli eder Yaradan” sözleriyle ifade etmiştir. İnsandaki kin ve nefret vücutta tümörleşir, bunlara müsaade etmemeliyiz.”
Ankara İlahiyat Fakültesi Din Psikolojisi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Öznur Özdoğan, konuşmasının sonunda katılımcıların sorularını cevaplandırdı.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) desteğiyle Türkiye’deki Afrika çalışmalarına katkıda bulunmak ve Afrika’ya özgü meselelere bütüncül bir bakış sunmak amacıyla hazırlanan “Afrika Yıllığı 2021” eseri yayımlandı.
Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı’nın (YTB) desteğiyle Türkiye’de Afrika’ya dair farkındalığı artırmak amacıyla hazırlanan ve kıtayla ilgili önemli gelişmelerin yer aldığı “Afrika Yıllığı 2021” eseri yayımlandı. Türk ve Afrikalı araştırmacıların katkılarıyla hazırlanan ve alanında ilk olan çalışma ile Afrika’ya olan akademik ilgiyi canlı tutmak ve literatüre katkı sunmak hedefleniyor.
Afrika Yıllığı 2021, Kıtaya Panoramik Bir Bakış Niteliğinde
Önümüzdeki yıllarda da yayımlanmaya devam etmesi planlanan “Afrika Yıllığı” ile Türkiye-Afrika ilişkileri farklı boyutlarıyla bütüncül bir şekilde okuyucuya sunulacak. Panoramik bir bakış niteliğinde olan eser ile Afrika’nın siyasî ve ekonomik ilişkileri de düzenli olarak mercek altına alınmış olacak. Türkiye’de Afrika’nın nabzının yıllık düzeyde tutulduğu ilk çalışma olan kitabın alana ilgi duyan herkesin istifade edeceği önemli bir kaynak olması hedefleniyor.
Dört bölümden oluşan Afrika Yıllığı 2021’in ilk bölümünde Afrika ülkelerindeki siyaset, güvenlik ve sınır sorunları gibi alanlarda yaşanan önemli gelişmeler ele alınıyor. Yıllığın ikinci bölümünde kıtadaki önemli ekonomik gelişmelere dikkat çekilirken üçüncü bölümünde ise kıtanın önemli bazı küresel güçlerle ilişkileri üzerinde duruluyor.
Yıllığın son bölümü, Türkiye-Afrika ilişkilerine ayrılmış durumda. Bu bölüm kapsamındaki makalelerde Türkiye’nin Afrika politikası farklı boyutlarıyla inceleniyor.
YTB'nin Afrika'ya Yönelik Faaliyetleri
YTB’nin hem Türkiye Bursları ve Türkiye Mezunları gibi bilinirliği yüksek markaları hem de kültürel hareketlilik gibi iş birliği programları Afrika’yla bağların güçlendiği bu süreçte öne çıkmış bulunuyor.
YTB’nin Afrika kıtasına yönelik faaliyetleri kapsamında yaklaşık 4 bin 200 Afrikalı öğrenci Türkiye’de eğitim alırken mezun olan öğrenciler 12 Afrika ülkesinde kurdukları 13 mezun derneğiyle kendi aralarındaki irtibatı istikrarlı bir şekilde sürdürüyor.
Afrikalı Türkiye Mezunları, bir yandan Türkiye’de edindikleri bilgi ve tecrübeleri kendi ülkelerinin kalkınma sürecinde kullanırken bir yandan da Türkiye ile kendi ülkeleri arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine katkı sağlıyor.
2017 yılından bu yana 15 Afrika ülkesinde “23 Mezun Buluşması” düzenleyen YTB, Kamu Görevlisi ve Akademisyenlere Yönelik Türkçe İletişim Programı (KATİP) ve Afrika Medya Temsilcileri Eğitim Programı (AFMED) gibi faaliyetlerle Afrika’ya yönelik çalışmalarının yelpazesini genişletiyor.
YTB’NİN “AFRİKA YILLIĞI 2021” KİTABI AŞAĞIDAKİ LİNKTE YER ALIYOR:
https://dkp.blob.core.windows.net/dkp-dergi-flippage/2021AfrikaYilligi.pdf
Almanya’nın Melle şehrinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Mimar Sinan Camii’nde Kültür Gecesi düzenlendi.
Kültürün bir parçası aşıklık geleneğinin temsilcileri Türkiye’den gelen halk ozanları Orhan Üstündağ ve Erol Şahiner, sazlı sözlü atışmalar yaparak izleyenlere keyif dolu anlar yaşattı.
Gecede atışma, koçaklama, doğmaca şiir, doğmaca türkü, sözlü ve sazlı güzelleme ve taşlama dallarından örnekler sunan ozanlar, izleyenlerden takdir ve alkış aldı.
Ozanlar, Melle DİTİB Mimar Sinan Camii’nde sancağı devralan genç yöneticileri, insanlara bu kültürel bilinci verdikleri ve kültürel geleneği devam ettirdikleri için tebrik etti.
Dostluğun ve barışın, Almanya’daki camilerin inşaasında birinci nesilden üçüncü ve dördüncü nesile kadar emek verenler özlü sözlerle dile getirildi. Programda ayrıca Melle DİTİB Mimar Sinan Camii’nin kurucularından merhum Mehmet Baş ve ebediyete irtihal eden cami üyeleri rahmetle anıldı.
Yaklaşık 3 saat süren etkinliğe ilişkin görüşlerini aktaran Melle DİTİB Mimar Sinan Camii yöneticilerinden Nedim Baş, her yıl gelenek haline getirdikleri Kültür Gecesi’ne bir yenisini eklediklerini söyledi.
Ozanların toplumun söylediklerini, yaşadıklarını cümlelerle ve kültürü geleceğe aktardıklarını söyleyen Baş, “Ozanlık kültürü bizim en önemli tarihi ve kültürel değerlerimizden bir tanesi. Yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak gerekiyor. Bu konuda da bizler her türlü desteği veriyor ve vermeyi sürdüreceğiz” dedi.
Çevre cami dernek yöneticileri ve cami cemaatinin katıldığı kültür gecesi sonunda, çiğ köfte, sütlaç, tatlı ve ayran ikram edildi.
Haber: Yasin Baş
BERLİN (AA) – Almanya Sağlık Bakanı Karl Lauterbach, ülkeye Çin'den gelen yolculara Kovid-19 testinin zorunlu hale getirilmesinin "henüz gerekli olmadığını" söyledi.
Bakan Lauterbach, Berlin eyaleti Başbakanı Franziska Giffey, Charite Hastanesi üst yöneticileri Heyo Kroemer ve Martin Kreis ile Charite Hastanesinin çocuk kliniğini ziyaretinin ardından açıklama yaptı.
Çin'den Almanya'ya hava yoluyla gelen yolculara Kovid-19 testi zorunluluğu getirilip getirilmemesine ilişkin değerlendirmede bulunan Lauterbach, bu konuda dün Avrupa Birliği (AB) Sağlık Komiseri Stella Kyriakides ile görüştüğünü belirtti. Lauterbach, "Mevcut durumda, gördüğümüz varyantlar bilinen varyantlar olduğundan bu tür test zorunlukları henüz gerekli değil." dedi.
Lauterbach, bugünlerde yeni varyantlardan kaynaklanan bir tehdidin beklenmediğini ifade ederek "Ancak bu, değişebilir. Biz havalimanlarında varyantların izlenmesi için hazırlık yapıyoruz." diye konuştu.
Bunun, riskli yeni varyantların ortaya çıkması halinde derhal harekete geçebilme konusunda önemli olacağını vurgulayan Lauterbach, bu konuda AB'nin eş güdümlü hareket etmesi gerektiğini kaydetti.
Karl Lauterbach, İspanya ve İtalya'nın söz konusu test zorunluluğunu getirdiğini anımsatarak bugün Fransız mevkidaşıyla bu konuda görüşeceğini söyledi.
Charite Hastanesinin çocuk kliniğine ilişkin de değerlendirme yapan Lauterbach, bu klinikte çok ağır hastaların tedavilerinin de yapıldığını ancak bazı sorunların da bulunduğunu aktardı.
Altyapı ve finansal sorunlarının yanı sıra personel sıkıntısının da yaşandığına işaret eden Lauterbach, zaten az olan yatakların personel eksikliğinden dolayı yüzde 20 ila 30'unun kullanılamadığını belirtti.
Lauterbach, ülkede yeterli sağlık personeli olmadığını, yüksek ücretler ödenmediği için kalifiye sağlık personelinin Berlin'e gelmediğini kaydetti.
Sağlık Bakanı Lauterbach, ülkede merkezi bir çocuk kliniğine ihtiyaç duyulduğunu da vurgulayarak "Almanya, çocuklar için kendi kliniği olmayan birkaç sanayileşmiş ülkeden biridir. Bu, kabul edilmez bir durum." değerlendirmesini yaptı.
Lauterbach, Almanya'da Kovid-19 tedbirlerinin kaldırılmasına ilişkin tartışmaya da değinerek hastanelerin hala dolu olduğuna, günde 100-150 kişinin öldüğüne ve tehlikenin geçmediğine dikkati çekti.
Bundan dolayı Kovid-19 önlemlerinde kısa süreli değişiklerin öngörülmediğini ifade eden Lauterbach, mevcut Enfeksiyon Koruma Yasası'nın 7 Nisan'a kadar geçerli olduğunu kaydetti.
Charite Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Kroemer de son haftalarda hastanede zorlukların yaşandığına işaret ederek çocuklarda görülen RSV solunum yolu virüsü ve diğer enfeksiyonların artmasına paralel olarak çok sayıda sağlık personelin de hastalanmasıyla hastanelerde sıkıntının ortaya çıktığını anlattı.
Berlin eyaleti Başbakanı Giffey de kentte bir çocuk kliniğine ihtiyaç duyulduğunu belirterek çocuklar için 13 yoğun bakım yatağı bulunduğunu, bunun iki katına çıkarılması gerektiğini vurguladı.
Giffey, Berlin'e yeni bir çocuk kliniği inşa etmeyi düşündüklerini kaydetti.
Bayerns Innenminister Joachim Herrmann zum Spielfilm "Riesending - Jede Stunde zählt": Fiktion und Wirklichkeit gehen an vielen Stellen deutlich auseinander - Einsatz der Bergwacht war vorbildlich - Hervorragende Zusammenarbeit der beteiligten Einsatzkräfte
Bayerns Innenminister Joachim Herrmann hat nach der Ausstrahlung des Fernsehfilms "Riesending – Jede Stunde zählt" der Bergwacht nochmals für ihren damaligen Einsatz gedankt und darauf hingewiesen, dass sich der Film in großen Teilen vom tatsächlichen Ablauf der elftägigen Rettungsaktion mit mehr als 800 Einsatzkräften weit entferne. "Der Film ist keine Dokumentation, sondern vielmehr ein am realen Geschehen angelehntes modernes Märchen. Das ist völlig zulässig, es wird aber an manchen Stellen der Eindruck erweckt, als habe der Film auch einen dokumentarischen Charakter. Insbesondere, was die Rolle der Bergwacht betrifft, weicht der Film deutlich vom tatsächlichen Geschehen ab. Denn die Zusammenarbeit zwischen Höhlenrettern, Bergwacht, den vielen hochmotivierten ehrenamtlichen Helferinnen und Helfern auch aus dem Ausland, den Hilfsorganisationen, der Bundeswehr, der Bundes- und Landespolizei sowie der Feuerwehr war hervorragend. Mehr noch: sie war vorbildlich und sogar prägend für spätere Einsätze.“
Der Film, so Herrmann, blende einige entscheidende Aspekte des Rettungseinsatzes völlig aus. Große Herausforderungen waren im realen Geschehen die Logistik sowie die Organisation der vielen Einsatzkräfte. Auch die Frage der Kosten kommt im Film nicht zur Sprache. Herrmann: „Die Bayerische Staatsregierung hat hier von Anfang pragmatisch, unbürokratisch und schnell unterstützt. Denn es war sehr wichtig, die beteiligten Organisationen, darunter auch die Bergwacht, von den finanziellen Risiken freizustellen.“ Auch die Bundeswehr komme in dem Film als wichtiger Akteur im Einsatz überhaupt nicht vor.
Herrmann bezeichnete den damaligen Rettungseinsatz insgesamt und besonders auch den der Bergwacht als absolut vorbildlich. Wie viele Höhlenretter und Experten berichten, sei die Erfahrung aus diesem bis dato einmaligen Ereignis für spätere und künftige Rettungsaktionen absolut wertvoll und hilfreich. Das im Film nicht so positiv dargestellte Bild der Bergwacht entspreche nicht der Arbeit der vielen ehrenamtlichen Helferinnen und Helfer, wie wir es tagtäglich in der Bergrettung erleben. Herrmann: „Ich möchte mich deshalb nochmals ausdrücklich bei den vielen Kolleginnen und Kollegen, die ehrenamtlich in der Bergrettung oft bei sehr schwierigen und gefährlichen Bedingungen unterwegs sind, zum Abschluss des Jahres für ihren Einsatz und ihr großes Verantwortungsbewusstsein herzlich bedanken."
2023 bietet der Tiergarten der Stadt Nürnberg wieder regelmäßig Fachvorträge aus den Bereichen Artenschutz, Forschung und Tierhaltung an. Die Vorträge finden im Naturkundehaus des Tiergartens statt und sind kostenlos. Es geht etwa um die Fragen: „Wie können wir den gefährdeten Feuersalamander retten? Warum sind Tierkadaver Hotspots der Biodiversität? Können Delfine elektrische Felder wahrnehmen? Und wie hat sich die Zootierhaltung in den letzten 30 Jahren entwickelt?“ Los geht es mit dem Vortrag „Gefiederte Biodiversität Europas“ am Donnerstag, 12. Januar 2023, um 19.30 Uhr.
Im ersten Vortrag am 12. Januar nimmt Prof. Dr. Dr. habil. Gerald Reiner von der Justus-Liebig-Universität Gießen, Fachbereich Veterinärmedizin, die Zuhörerinnen und Zuhörer mit auf eine Reise zu den Vögeln Europas – vom Steinadler über Raufußhühner, Eulen und Singvögel bis zu den Geiern der Pyrenäen. Dabei erklärt er auch, warum viele Arten in Deutschland bereits verschwunden sind und weshalb die Biodiversität rapide abnimmt.
Bis Juni folgen sieben weitere Vorträge mit Referentinnen und Referenten des Landesbunds für Vogelschutz in Bayern e. V. (LBV), der Julius- Maximilians-Universität Würzburg (JMU), des Zoos Frankfurt und des Tiergartens Nürnberg.
Das Programm im Überblick
Mittwoch, 8. März, 19.30 Uhr: „Artenhilfsprogramm für den Feuersalamander in Bayern“; Master of Science (M. Sc.) Malvina Hoppe, Gewässerökologin beim LBV
Donnerstag, 9. März, 19.30 Uhr: „Kadaverökologie: Natürliche Dynamik am toten Tier“; Dr. Christian von Hoermann, Lehrstuhl für Tierökologie und Tropenbiologie, JMU, und wissenschaftlicher Mitarbeiter im Nationalpark Bayerischer Wald
Donnerstag, 30. März, 19.30 Uhr: „Die Entwicklung des Frankfurter Zoos“; Dr. Christina Geiger, Direktorin Zoo Frankfurt
Donnerstag, 27. April, 19.30 Uhr: „Drei Jahrzehnte Zootierhaltung“; Dr. Helmut Mägdefrau, stellvertretenderTiergartendirektor a.D., Tiergarten Nürnberg
Mittwoch, 10. Mai, ausnahmsweise um 19 Uhr: „Wer zählt mit? Vogelbeobachtung vor der Haustür“; Dr. Angelika Nelson, Biologin beim LBV
Donnerstag, 11. Mai, 19.30 Uhr: „Elektrorezeption beim Großen Tümmler“; Dr. Tim Hüttner, Wissenschaftlicher Mitarbeiter, Verein der Tiergartenfreunde e. V.
Donnerstag, 15. Juni, 19.30 Uhr: „Bestandsplanung, Zucht und Populationsmanagement im Tiergarten Nürnberg“; M. Sc. Diana Elisabeth Koch, Kuratorin Tiergarten Nürnberg
Das komplette Vortragsprogramm ist unter https://tiergarten.nuernberg.de/entdecken/veranstaltungen.html einsehbar.
Der Tiergarten bietet mit der Vortragsreihe im Naturkundehaus einen Lernort, der die Vielfalt der Natur erlebbar macht. Ein- bis zweimal im Monat teilen Expertinnen und Experten ihr Wissen über faszinierende Tierarten, erklären Zusammenhänge im Arten- und Klimaschutz und geben Einblicke in aktuelle Forschungsprojekte. Am Ende nehmen sich die Referierenden Zeit für Fragen und Diskussionen. Die Vortragsreihe ist kostenlos, eine Anmeldung ist nicht erforderlich.
Am Mittwoch, 8. März, dreht sich im Naturkundehaus alles um den Lurch mit dem unverkennbaren schwarz-gelben Muster. Der Feuersalamander ist von der Pilzerkrankung Bsal bedroht, auch Salamanderpest genannt. Deshalb haben der Landesbund für Vogelschutz in Bayern e. V., der Bund Naturschutz und der Landesverband für Amphibien- und Reptilienschutz in Bayern das Artenhilfsprogramm „Feuersalamander in Bayern“ gestartet. Auch eine Machbarkeitsstudie für die Erhaltungszucht des Feuersalamanders wurde erstellt, bei der der Tiergarten Nürnberg eine wichtige Rolle spielt.
Bildnachweis: Tiergarten Nürnberg / Luisa Rauenbusch
BERLİN (AA) - Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Almanya'da darbe planı iddialarının ardından dünya çapında aşırı sağcı terör konusunda uyarıda bulundu.
Guterres, Almanya'da darbe planı hazırladıkları iddiasıyla operasyon düzenlenen İmparatorluk Vatandaşlarına (Reichsbürger) yönelik soru üzerine yaptığı açıklamada, "Bugün Batı ülkelerindeki en büyük terör tehdidinin aşırı sağdan, Neonazi ve beyazların üstünlüğüne inananlardan geldiği açıkça ortaya çıkmıştır." değerlendirmesinde bulundu.
Neonazizm, antisemitizm ve Müslüman karşıtı nefretin her türüne açık ve kararlı bir şekilde karşı çıkılması gerektiğini vurgulayan Guterres, "Bu açıkça bir tehdittir ve bu tehditle büyük bir kararlılıkla mücadele etmeliyiz." dedi.
BM Genel Sekreteri, Almanya'daki olayların dünya genelinde demokratik toplumlara yönelik tehdidin sadece bir örneği olduğunu sözlerine ekledi.
- Reichsbürger nedir?
Kendilerini Alman İmparatorluğu Vatandaşı (Reichsbürger) olarak görenlerin sayısı iç istihbarat raporuna göre, 23 bin civarında bulunuyor.
2 bin 100 üyesi şiddet kullanmaya hazır olan grubun Almanya'yı meşru bir devlet olarak tanımadığına yer verilen rapora göre, üyelerden bazıları monarşi altındaki Alman İmparatorluğu fikrine bağlıyken bazıları da Nazi taraftarı.
Bazı üyeler de Almanya'nın hala askeri işgal altında olduğuna inanıyor.
BERLİN (AA) - Almanya Ekonomi ve İklim Koruma Bakanlığı Sözcüsü Robert Saverin, Rusya'nın Rus petrolüne tavan fiyat uygulamasına katılanlara petrol ve petrol ürünü satışı yasaklamasının, Alman ekonomisi üzerinde "pratikte bir önemi" olmayacağını bildirdi.
Saverin, hükümetin haftalık basın toplantısında yaptığı açıklamada, ilkbahardan bu yana Almanya'nın Rus petrolünden vazgeçmeye hazırlandığını hatırlattı.
Sözcü Saverin, Rusya'nın tavan fiyat uygulamasına katılanlara petrol ve petrol ürünü satışı yasağına yönelik, "Alakasız olduğunu söylemek istemem ama pratikte bir önemi yok." değerlendirmesinde bulundu.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından dün imzalanan kararnameyle Rus petrolüne tavan fiyat uygulamasına katılanlara petrol ve petrol ürünü satışı yasaklanmıştı.
Avrupa Birliği ülkeleri, 2 Aralık'ta Rusya'dan deniz yoluyla taşınan petrole varil başına 60 dolar tavan fiyat uygulanması konusunda anlaşmaya varmıştı.
MOSKOVA (AA) - Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Karabağ’a uluslararası barış gücü gönderilmesi talebiyle ilgili, “Azerbaycan’ın da onayı gerekiyor.” dedi.
Peskov, başkent Moskova’da Azerbaycanlı sivil toplum kuruluşlarının (STK) Laçın Koridoru'ndaki maden protestosuna ilişkin gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Rusya’nın taraflar arasında arabuluculuk çabalarını sürdüreceğini kaydeden Peskov, “Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Paşinyan, (27 Aralık’ta) St. Petersburg’da Laçın Koridoru'ndaki gelişmeleri detaylıca istişare etti. Putin ve Paşinyan’ın bu konudaki temasları sürecek.” diye konuştu.
Peskov, Laçın Koridoru'nda artan tansiyondan ötürü endişe duyduklarını belirterek, “Artan tansiyondan ötürü gerçekten endişeliyiz, çalışmalarımızı ve gayretlerimizi hem Erivan hem de Bakü ile üçlü anlaşmalar kapsamında sürdürmeye devam edeceğiz.” dedi.
Paşinyan’ın Karabağ’a uluslararası barış gücü gönderilmesine yönelik talebini değerlendiren Peskov, “Uluslararası barış gücü, çatışmanın iki tarafının da onayı olursa dahil olabilir ve bu durumda sadece Ermenistan’ın değil, Azerbaycan’ın da onayı gerekiyor. Ermenistan, bizim en yakın müttefiklerimizden birisi ve Azerbaycan da bizim değerli bir ortağımız.” şeklinde konuştu.
- Azerbaycanlı STK'lerin Laçın Koridoru'ndaki protestosu
Azerbaycan, Ermeni nüfusun yaşadığı ve geçici olarak Rus güçlerin konuşlandırıldığı Azerbaycan topraklarında madenlerin yasa dışı işletilmesi ve bunun sonucunda çevreye verilen zararın araştırılması ve denetimi amacıyla 10 Aralık'ta bölgeye uzman ekipler göndermiş, bu ekiplerin bölgeye girişi Ermenilerce engellenmişti.
Bu durum üzerine Azerbaycanlı çevreci sivil toplum kuruluşları üyeleri ile aktivistler, Azerbaycan topraklarındaki madenlerin yasa dışı işletilmesinin önlenmesi talebiyle 12 Aralık'ta Laçın Koridoru'nda protesto başlatmıştı.
Ermeni yetkililerin, Laçın Koridoru'ndan sivillerin geçişine izin verilmediği yönündeki iddiaları Azerbaycan Dışişleri Bakanlığınca yalanlanmış ve Bakanlık, yolun Rus güçlerinin barikatları nedeniyle kapalı olduğunu, sivil geçişler için herhangi bir engelin bulunmadığını belirtmişti.
Göstericiler, Azerbaycan topraklarındaki Ermeni nüfusun Ermenistan'a gidiş gelişlerde kullandığı tek güzergah olan ve Laçın Koridoru diye bilinen yolda "ekolojik teröre son verilmesi" sloganları ve pankartlarla taleplerini dile getiriyor.