Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Saadet Avrupa Nürnberg Bölgesi korona nedeniyle yapamadığı olağan genel kurul toplantısını yaptı. Nürnberg Gibitzenhof str 161- 90443 Nürnberg adresindeki ofisinde gerçekleşen Hasan İspir Hocanın okduğu Kuran-I Kerim tilavetiyle başlayan olağan genel kurul toplantısı sonunda Saadet Nürnberg Başkanı Ali Sait Küçük ile yola devam kararı alındı.

Toplantıya, Saadet Avrupa Genel Merkezi Nürnberg Sorumlusu Taner Kuzhan, Teşkilatlanma Başkanı Hasan Emir ve Sosyal İşler Başkanı Bahri Tükenmez, Bölge Yönetim Kurulu Üyeleri ve Şube Temsilcileri ile saadet Avrupa Nürnberg üyeleri katıldı.
Bünyamin Özçelik ‘in mali raporunu açıklamasının ardından Saadet Nürnberg Teşkilatlanma Başkanı Musa Tamer’in faaliyet raporunu okudu. Tamer, ‘50 tane Sivil Toplum Örgütleri başta olmak üzere Esnaf ziyaretlerinde bulunulduğunu ve Kuzey Bavyera Bölgesinde faaliyet gösteren Türkiye’deki siyasi partilerin yurtdışında çalışmalarda bulunan derneklerin başkan ve temsilcilerinle toplantı gerçekleştirerek, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın problemlerini çözmek için birlikte hareket etme kararı aldık ‘dedi.

Sadet Avrupa Nürnberg Bölge Başkanlığına devam kararı verilen Ali Sait Küçük tebrikleri kabul ettikten sonra kısa bir konuşma yaptı. Küçük, ‘‘yapmak istediğimiz çalışmalarımızı insan ayırımı gözetmeden. İnsanın dinine, diline, ırkına bakmadan sevgi ve saygı çerçevesinde birlik, beraberlik, dayanışma içerisinde yaparız ‘‘dedi. Küçük, Adaletin olmadığı yerde haksızlık vardır zulüm vardır ve züllümün altında insanların huzur bulması gerekir ve hakka dayanmayan sistemin bir sistemin adil olmasını beklemek yanlıştır dedi.

Ilhan Baba-Nürnberg

 

 

 

 

Nürnberg ‘de çalışmalarını sürdüren kısa adı BUTA e.V olan Azerbaycan spor ve boş zaman değerlendirme merkezi tarafından ‘Gelin Dostlar Görüşsek’ adıyla eğlence dayanışma gecesi düzenlendi. Nürnberg Belediyesinin kütür sanat evlerinden Villa Leon da düzenlenen geceye, Ukrayna-Rusya savaşı nedeniyle çocuklarıyla birlikte Nürnberg’e gelen bir grup Azerbaycanlı katıldı.

Buta e.V’nın çocuklar ile gençlerden sorumlu başkanı ve dans öğretmeni Rubaba Rahim tarafından hazırlanan çocukların dans gösterisi ilgiyle izlenirken, Yaşa Azerbaycan-Yaşa Türkiye şarkısı çaldığında, çok sayıda davetli ayağa kalkarak iki devletin bir milletiyiz yaşasın Türkiye ve yaşasın Azerbaycan sloganı attı. 

Dans gösterisi yapan çocukların babaları da Tavla yarışması yaparak geceye renk kattılar. Yarışmada birinci olan Hekayet Mirzayev 60 Euro ve ikinci olan Şahin Alibeyov 40 Euro ile ediye paketi verilerek ödüllendirildi.

 


ALMANYA’DA ÜLKEMİZİN DEĞERLERİNİ YAŞATMAK İSTİYORUZ

BUTA e.V. Derneği Başkanı İshak Daveli yaptığı konuşmasında şunları söyledi: '' Nürnberg ve çevresinde yaşayan Azerbaycanlı vatandaşlarımız korona nedeniyle bir araya gelip görüşemiyorlardı. Ukrayna-Rusya savaşından kaçıp gelen Azerbaycanlı vatandaşlarımızı da düşünerek gelin dostlar görüşsek adıyla bir dayanışma eğlence programı hazırladık.
Amacımız Azerbaycan ülkemizin milli değerlerine sahip çıkmak, ülkemizin gelenek, göreneklerini Almanya'da yaşatmak, vatan sevgimizi, dini ve milli bayramlarımız ile nevruz kutlamalarımızı gelecek nesillere en iyi şekilde aşılamaktır’ ‘dedi.

 


ÇOUKLARIMIZA SAHİP ÇIKALIM

Avrupa'da yaşayan Azerbaycanlı çocuklarımızın öz benliklerini korumalarını sağlamak için çaba sarf ettiğini belirten BUTA e.V. Çocuk grubu yöneticisi dans öğretmeni Rubaba Rahim’de ''çocuk grubumuza katılan çocuklar ve aileleri arasında birliktelik oluşmakta, dostluklar pekişmekte ve yeni fikirler üretilmektedir’ ‘dedi. Rubaba Rahim ''daha güzel etkinliklere imza atmak için bölgemizdeki Azerbaycanlılar başta olmak üzere çocukları seven, çocukların geleceğinin iyi olmasını isteyen herkesin üzerine düşen desteği, yardımı göstermeleri gerekir” dedi.

 

Gece geç saatlere kadar süren gelin dostlar görüşsek dayanışma eğlence gecesinde Azerbaycanlı hanımların hazırladığı Qutab ve Peraşki adlı yiyecek ikram edildi.

 Ilhan Baba-Nürnberg

 

 

 

 

 

 

Almanya'da üretici fiyatlarındaki rekor artışın hala devam etmesi ülkedeki enflasyonu giderek daha fazla hissedilir hale getirirken, özellikle gelir seviyesi düşük kitlelerin endişelerinin de artmasına yol açıyor. 

Artışın alt gelir gruplarına daha çok etki ederek gelecek adına daha çok endişelenme-lerinde etkili oluyor. Ülkede ÜFE parametreleri bölgedeki savaş nedeniyle artan enerji fiyatlarının etkisiyle geçen ay 2021'in aynı dönemine göre %33,5 yükseldi. Alman şirketlerinin Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte, başta doğalgaz, elektrik, et ve kahve ürünleri olmak üzere fiyatlarını rekor hızla artırdığı bildirildi. Geleceğe yönelik bir tahminde bulunulamaması ise şirketlerdeki gelecek kaygisinin da piyaslardaki moral dengesini etkilediği belirtiliyor.

Almanya Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE), bölgedeki savaş nedeniyle artan enerji fiyatlarının etkisiyle geçen ay 2021'in aynı dönemine göre %33,5 yükseldi. Federal İstatistik Ofisi nisan ayı ÜFE verilerini açıkladı. Gelecek için  pozitif tahminler yapılamıyor.

Almanya'da ÜFE, nisanda mart ayına kıyasla %2,8, Nisan 2021'e göre %33,5 yükseldi. Pi-yasalarda beklenti ÜFE’nin nisanda %31,5 artması yönündeydi. Rusya-Ukrayna krizinin henüz öngörülebilir bir seviyeye gelememesi de  iyimser tahminler yapabilmenin önündeki engellerden biri olarak ortaya çıkıyor.

 

Almanya’da Nisan ayındaki artış, ÜFE istatistiklerinin kayıt altına alınmaya başlandığı 1949'dan beri en yüksek yıllık artış olarak kayıtlara geçti. Bu artış sadece iktisadi anlamda piyasaların değil, aynı zamanda genel gelecek korkusunun da hala devam ettiğini göstermektedir. Sanayi ürünlerinde üretici enflasyonunda rekor serisi nisan ayında da sürdü. Mayıs ve Haziran ayında devam edeceği tahmin edilen piyasa endişesi yıl ortalamasını da ciddi anlamda etkileyecek. Sanayi ÜFE, mart ve şubat aylarında sırasıyla yıllık %30,9 ve %25,9 artmıştı. Destatis açıklamasında “Mevcut veriler (Nisan ÜFE verileri) Ukrayna'daki savaşın etkilerini yansıtıyor” denildi.

 

Doğal gaz dağıtım fiyatları %154,8 arttı

 

Verilere göre, enerji fiyatları, nisanda bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla %87,3 yükseldi.  Elektrik fiyatları %87,7 ve doğal gaz dağıtım fiyatları %154,8 artış kaydetti. Yıllık bazda ara malı fiyatlarında %26, dayanıklı tüketim malları fiyatlarında %8,3 ve sermaye malı fiyatlarında %6,7 artış görüldü. Bitkisel yağ fiyatlarının bir önceki yıla göre yüzde 70 artış kaydetmesi dikkati çekerken, et fiyatları %41,6 ve kahve fiyatları da %30,8 yükseldi.

ÜFE, enerji fiyatları hariç tutulduğunda nisanda yıllık bazda %16,3 yükseldi. Üretici fiyatları, enflasyonun gelişimi için öncü bir gösterge olarak görülü-yor. Bu arada, Almanya'da martta %7,3 olan yıllık enflasyon, Rusya-Ukrayna savaşı sonucu artan enerji fiyatlarındaki son yükselişle nisanda %7,4'e çıkarak 1981'den bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaşmıştı. Üretici fiyatlarındaki artış gelecek için endişelendiriyor.

Ukrayna-Rusya krizine rağmen Alman ekonomisi ilk çeyrekte 0,2 büyüdü

 

Ülkelerin iktisadi durumu üçer aylık dilimlerdeki eknomik kriterlerden anlaşılır. Almanya ekonomisi, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının devam etmesi ve Rusya-Ukrayna savaşının Şubat ayının sonundan itibaren artan bir etkiye sahip olmasına rağmen yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre %0,2 büyüme kaydetti. Federal İstatistik Ofisi'nin (Destatis) nihai verilerine göre, Almanya'da mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış GSYH, bu yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe kıyasla %0,2 büyüdü.

Destatis, öncü verilerle, 29 nisanda ekonominin ilk çeyrekte %0,2 genişle-yeceğini öngörmüştü. Böylece, ilk çeyrekteki %0,2’lük büyümenin ardından Alman ekonomisi teknik olarak reses-yona girmemiş oldu. Ekonomi geçen yılın son çeyreğinde %0,3 küçülmüştü.

 

Geçen yılın ilk çeyreğine göre ise ülkenin GSYH'si %3,8 arttı

 

Almanya’da GSYH, Kovid-19 salgını başlamadan önceki çeyrek olan 2019'un son çeyreğine göre %0,9 düşük kaldı. Birinci çeyrekte özel harcamalar, artan ürün fiyatlarının etkisiyle bir önceki çeyreğe göre %0,1 azalırken, kamu harcamaları %0,1 arttı. Makine ve ekipman harcamalarında %2,5 ve inşaat yatırımlarında yüzde 4,5 artış gözlemlendi. Aynı dönemde mal ve hizmet ihracatı ise %2,1 geriledi.

Destatis Başkanı Georg Thiel, konuya ilişkin değerlendirmesinde, küresel ekonomideki zor duruma rağmen, Alman ekonomisinin 2022'ye hafif bir büyüme ile başladığını belirterek, “Ukrayna'daki savaş ve devam eden Kovid-19 pandemisi, tedarik zincirlerindeki kesintiler ve artan fiyatlar mevcut sıkıntıları artırdı” dedi.

Rusya-Ukrayna savaşının sonuçları ve Batılı ülkelerin Rusya'ya yönelik yaptırımları konusundaki belirsizlik yüksek kalırken, artan enerji ve hammadde fiyatları nedeniyle yüksek enflasyon, şirketler ve tüketiciler için bir yük  oluşturmaya devam ediyor.

Alman hükümeti, 27 Nisan’da 2022 için daha önce %3,6 olarak açıklanan resmi büyüme beklentisini Rusya-Ukrayna savaşının olumsuz etkilerinden dolayı bu yıl ikinci kez aşağı yönlü revize ederek %2,2'ye çekmişti.

Yılın başında Almanya’da Kovid-19 kısıtlamalarının kaldırılmasıyla özel tüketimin ve imalatın önemli ölçüde artması ve böylece ekonominin hızlı toparlanması beklenirken, bu beklentinin artan enerji fiyatları, arz darboğazları ve son 40 yılın en yüksek enflas-yonu nedeniyle sona erdiği belirtiliyor. Ülke de Nisan'da enflasyon %7,4'e yükselerek 1981'den beri en yüksek seviyeye çıkmıştı. Ekonomistler hala Alman ekonomisinin bu yıl büyümesini bekler ken, büyüme tahminleri Rusya'nın Ukrayna'da başlattığı savaşın öncesine göre aşağı yönlü revize ediliyor.

 

İkinci çeyrekte ekonomide daralma bekleniyor

 

ING Almanya Başekonomisti Cars- ten Brzeski, Almanya'nın ilk çeyrek ekonomik büyümesine ilişkin değerlendirmesinde, Destatis’in öncü verilerle Alman ekonomisinin % 0,2 genişleyeceğini duyurduğu nu hatırlatarak, “Yeni olan, GSYH büyümesinin bileşimi, özel tüketimin art arda ikinci çeyrekte daraldığını ve net ihracatın büyüme yi sınırladığı, inşaat sektörü ve şirketlerin stokları doldurması nın ise ekonomide başka bir daralmanın önlenmesine yardımcı olduğunu gösteriyor≠” dedi.

Brzeski, “Bugün açıklanan veriler Alman ekonomisi için herhangi bir rahatlama getirmedi. Şimdilik bu veriler ikinci çeyrekte ekonomide hafif bir daralma görüşümüzü teyit ediyor.” ifadesini kullandı.

 

Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmasının ardından bölge ülkeleri Finlandiya vesİsveç’in muhtemel NATO üyeliğinin  "Demirperde"ye evrilmesi sıkça telaffuz edilmeye başlandı. İki ülkenin ittifaka olası katılımının muhtemel sonuçlarını her ülke kendi açısından dile getirse de, ortak söylem hızla yeni bir kamplaşmaya doğru yol alındığını açıkça farkediyoruz. Adı demirperde olmasa da, yeni bir psikolojik duvarın hergün daha belirgin çizgiler ile Avrupa’nın ortasına çizilmeye başladığını farkediyoruz.

 

Uzun süredir NATO'nun genişlemesinden şikayetçi olan Rusya lideri Vladimir Putin, Ukrayna'ya açtığı savaş için de bunu  gerekçe gösterdi. Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö ile Başbakanı Sanna Marin'in "gecikmeden NATO üyeliğine başvurulması gerektiğini" bildiren ortak açıklamasının ardından Rusya'nın genişlemesini durdurma girişimlerinin boşa çıktığı, hatta tam tersine batı sınırında yeni bir "Demirperde" örüldüğü sıkça dile getirilmeye başlandı. Rusya’nın tutumu saldırganlık dense de  hemen hergün Ukrayna  şehirlerine ölüm yağdırmaktan vazgeçmiş değil.

 

Bundan sonra Finlandiya’nın NATO’ya girmesinde bir yana, olası bir Fin - Rus sınır çatışmasında 1300 kilometre uzunluğundaki bir cephede hangi ülkenin askerlerinin Rusların karşısında yer alacağını kimse konuşmuyor. Uluslararası güvenlik uzmanları artık adı demirperde olmayan bir demirperdenin hayata geçirildiğinde hemfikirler. Doğu batı arasındaki sınır en belirgin şekilde Finlandiya - Rusya arasında kurulmaya başlandı.

 

 

Finlandiya ve İsveç’i tanımak için

 

Rusya ile en uzun kara sınırı bulunan Finlandiya, geçen yıl itibari ile gayrisafi yurt içi hasılasının %2'sini savunmaya harcıyor. Ordusunda 23 bin civarında aktif ve 216 bin yedek personeli, 600 topu ve 100 ana muharebe tankı var. Finlandiya yılda 20 bin asker yetiştiriyor.

Yıllık gelirinin %1,4'ünü savunmaya harcayan, 15 bine yakın hazır kuvveti olan İsveç'in de NATO üyeliği konusunda Finlandiya’yı takip ettiği belirtiliyor. Her iki ülke de haziranda İspanya'nın başkenti Madrid'de yapılacak NATO zirvesinde İttifak'a katılmak için bütün hazırlıklarını yapıyorlar. Rus saldırısı iki ülkenin iktidar ve muhalefeti tarafından eşit paylaşılan korku konumuna gelmiş bulunuyor.

NATO’ya üye olmak isteyen İsveç ve Finlandiya’yı “Askeri ve siyasi sonuçlarına katlanırsınız” şeklinde uyaran Rusya enerji, gıda ve diğer birçok konuda kendine bağımlı hale gelmiş komşularını tehdit etmeye devam ediyor. Üstelik son Ukrayna vukuatı ise bu ülkenin yayılmacı siyasetini de açıkca ortaya koyuyor. Uluslararası alanda  güvenlik kaygısı ile bir ülkenin komşusuna saldırmasının bahanesi olamayacağı gibi insanlığın ahlaki değerleri de Rusları mahkum etmiş durumdadır.

Finlandiya ve İsveç‘ın ittifaka deniz ve hava desteği getirebileceği belirtilse de, iki ülkenin NATO'ya katılma olasılığı henüz "iki ucu keskin bıçak" konumunda. Şimdiye kadar kimseyi kesmeyen bu bu kesici aletin taraflardan birine saplanması ise önemli ihtimallerin en başında.

 

Ankara’nın tavrı belirleyici olacak

 

Bir güvenlik ittifakı olan NATO’ya herkes öncelikle kendi güvenliği için girmek ister. Ancak ittifakta olmanın ruhu ise karşılıklı dayanışma ile bence diğer ittifak üyesi müttefiklere yardımcı olma yükümlülüğünü getirir. İşte burada önce mantık, sonra da ahlaki değerler tüm ittifak üyelerinin oturduğu masanın ortasında herkese bir samimiyet sorgulaması getiriyor. Mademki müttefiklerine ittifak ruhu içinde destek oluyorsun, o zaman ittifak içindeki müttefiklerine senin ülkenden zarar verenlere engel olman gerekmezmi. İsveç ve Finlandiya’nın uzun yıllardan bu yana malum örgütlere imkan sağlayıp Türkiye’ye ambargo uygulamaları açıklanabilecek bir durum değildir. İki ülke önce bu durumdan çıktıktan sonra Türkiye’den ittifaka kabul için destek talep etmelidirler. Görünen o ki, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği o kadar da kolay olma yacak.

 

Geçen hafta sessiz sedasız Almanya’yı ziyaret eden bir Türk heyeti vardı. Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank başkanlığındaki Türk delegasyon Türkiye ürünlerinin ihracatını hedefleyen “Trendyol” adlı şirketinin açılışını yaptılar. Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkan Yardımcısı Selçuk Öztürk, Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran’ın Trend-yol Berlin ofisini açarak yeni bir vizyona start verdiler. Almanya’nın yoğun Ukrayna gündemi ile fazla dışarıya yansımasa da, Türkiye’nin katma değeri yüksek teknolojik ürünlerinin ihracatını hedefleyen temsilcilik Türkiye’ye katma değer sağlayan ürünlerin Avrupalı müşteriler ile buluşturan köprü olacak.

 

Trendyol Grubu Başkanı Çağlayan Çetin ile Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank temsilciliğin kısa zamanda önemli bir tanıtım ve kontak noktası olacağına inanıyorlar. Trendyol’un Türk teknoloji şirketlerinin potansiyelini dünyaya gösterdiğini belirten bakan Varank, "İşte marka olmak budur, katma değer yaratmak budur. Yalnızca kendi başarıları için değil, Türkiye'deki girişimcilik ekosisteminin, bilhassa Türk teknoloji şirketlerinin potansiyelini gösterdiği için onları tebrik edi-yorum" dedi.

 

Almanya’daki temasları kapsamında Varank, Berlin Büyük-elçimiz Ahmet Başar Şen, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanı Abdullah Eren, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkan Yardımcısı Selçuk Öztürk, Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, Alman Türk Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Markus C. Slevogt ve Trendyol Grubu Başkanı Çağla-yan Çetin ile Trendyol’un ilk yurt dışı ofisinin resmi açılışının Berlin’de yapılmasının önemi de var. Yeni temsilciliğin şimdiden Almanların da dikkatini çekmiş olacak ki, açılış resepsiyonunda Berlin Eyaleti İçişleri, Dijitalleşme ve Spor Senatörü İris Sprange de yer aldı.

 

Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile arasındaki farkı kapatabilmesinin tek yolu daha çok ihraç ederek dünya markalarına sahip olmak olduğunu belirtenleri uzun yıllardan beri tanıyorum. Ancak artık Türkiye yönetiminin ihracata önem veren, ihracatçıyı destekleyen ve işadamlarının sorunlarını hızlıca çözüme kavuşturdu ğunu görmekten mutluyum. Bir ülkenin ihracatçısı binbir emek ve riskler ile ürettiği ürünleri rekabet pazarlarına ulaştırırken bir de kendi ülkesinin basit yasa ve yönetmeliklerini aşmak için zaman kaybetmemeli. Devlet çok ihtiyacı olan dövizi, dışarıya ürün satarak ülkeye getiren sanayi ve ticaret erbabı ile birlikte olup onların arkasında olduğuna inandırmalı.

 

Türkiye’nin batı pazarlarına ulaşmak için Almanya’yı üs seçmesi çok önemlidir. Bunu hem Almanya, hem de Türkiye tarafları iyi anlamalıdır. Türkiye’ye giren ithal malların önemli bir bölümü Made in Germany tescilli ve Alman ürünleridir. Şu an ülkemiz aleyhine bir durum sergileyen ihrak-ithalat rakamlarının daha hakaniyetli bir sürece evrileceğine inanıyorum. Türkiye artık en çok ürün ithal ettiği Al-manya’ya ihraç ürünleri göndermeye başladı. Hani derler ya atalar, yiğit düştüğü yerden kalkar. Aynen o şekilde biz de bize en çok ürün satan ülkenin pazarlarındaki ihtiyaç ve fırsatları tespit ederek alabileceklerimizi alıyor, satabileceklerimizi de satıyoruz. Almanya bundan sonra daha çok Türk ürünü ile tanışıp, Made in Türkiye markası ile sıkça karşılaşacaktır.  Çünkü bizim ülkemiz artık krom madenini koca taşlar, Çukurova pamuğunu kütle halindeki balyalar ve  binbir emek ile yaptığımız üretimleri ham ürün olarak satmıyoruz. Kendi çırak, kalfa ve ustalarımızı daha iyi yetiştirerek ürünlere katma değer veriyor ve ondan sonra pazara sürüyoruz.

 

Artık yürümeyip koşan bir Türkiye ve dünyanın her yerine ulaşan genç ihracatçı ordusu var. Pazarları fetheden ve gelecekten ümitli olan insanların el emeği Türk ihraç ürünleri ile AB kapılarına dayanan bilinçli ihracatçılarımız var. Yabancı yatırımcının güvendiği, laşacaktır. Kendi insanının bitmez tükenmez enerjisi ile her Pazarın her çeşidini zorlayan insanımız özellikle teknolojik ürünlerde hızla ilerliyor ve bu alanda kendini gösteriyor. Özellikle silah ve otomobil sanayisindeki çalışmalar ilerledikçe yakın gelecekte AR-GE, tasarım, üretim ve lojistik merkezleri daha çok insanı istihdam etmeye başlayacaktır. Savunma sanayi, sağlık ve turizmdeki başarılarımız hemen her gün Avrupa medyasında yer alıyor. "Teknoparklarımız, AR-GE ve tasarım merkezlerimiz, TÜBİTAK, KOSGEB ve kalkınma ajanslarımız el ele vererek güneşe doğru koşuyoruz.

 

Trendyol Almanya temsilciliği açılırken gelecek ile ilgili beyin jimnastiği yaptım. %1 büyüme yakalayan ülkeler başarılıyım diye bağırıyor. Biz %7’yi aşmışız ve hedefimiz %10 diyoruz. Kurban olduğum Allah yürü kulum diyor ve el ele ilerliyoruz. Zaman bizim lehimize çalışıyor. Bize düşen ise kardeşliğimize ve ülkemize sahip çıkmaktır.

 

Saray ve tekke gibi iki önemli eğitim ve icra kurumunun yanı sıra toplumun kültürlü üst tabakala rı arasındaki hamillerini de kaybeden ve resmi kurumlarda eğitimi kesin olarak yasakla nan bir müzik geleneğinde bir seviye düşmesi yaşanması kaçınılmazdır. Bununla birlikte geleneksel müzik çevrelerinin sine-i millete dönerek halk zevki içinde kendilerine bir dayanak ve sığınak bulma çabası, sadece bir seviye düşmesine değil, popüler formlar çerçevesinde özgün sentezlere de yol açmış ve bu yöndeki çalışmalar halktan büyük bir ilgi görmüştür. Klasik Türk müziğinin resmi çevreler ve alafrangacılar tarafından meyhane müziği, piyasa müziği, hatta adi müzik gibi sözcüklerle aşağılanan bu popülerleşmiş koluna karşı başlatılan saldırı, bizlerce Osmanlı Türk müziği geleneğinin sosyal tabanını kurutmayı amaçlamaktadır. Bu konuda yazı yazan ve söz söyleyen bir çok kişinin Türk müziğindeki seviye düşmesi ile ilgili samimi kaygılar taşımış olması elbette mümkündür. Ancak bilhassa resmi görüşün sözcülerinin esas kaygısı bu olsa, Türk müziği eğitimi ile ilgili daha kurumsal tedbirler önermeleri şüphesiz daha mantıklı bir tavır olurdu. Yüzlerce yıllık büyük bir müzik geleneğinin eğitimini yasaklayanların ondaki seviye düşmesinden şikayet etmeleri, hatta bu şikayeti en yüksek perdeden hakaretlerle dile getirmeleri, samimi ve iyi niyetli bir eleştiri ile açıklanabilecek bir durum değildir. Nitekim daha 1926’daki eğitim yasa başladığında resmi kurumlar gidişatın alaturka musiki içinde hakiki sanat eserleri aleyhine mütereddi Meyhane musikisinin güç kazanması yönünde olacağını hazırladıkları bir raporda tespit etmişlerdir. Milli eğitim Bakanlığının talim ve terbiye heyetinin 15 Kasım 1926’da Maarif Vekiline gönderdiği rapora göre alaturka musiki bu ilga dolayısıyla ortadan kalkmayacaktır. Çünkü, ondan mütehassıs olan bir kütle kaldıkça bu musiki hususi surette devam  gidecektir. Ancak hakiki sanat eserleri değil, sadece mütereddi meyhane musikisi yaşayacaktır.

     Meyhane müziğine veya adil müziğe karşı açılan savaşın aslında sosyolojik olarak hangi amaca veya sonuca tekabül ettiğini anlamak için Gültekin Oransayın tespitine başvurabiliriz: yıllardır devlet ileri gelenlerinden destek göremeyen, toplumun beğenisini de getirmiş bulunan fasıl müziği giderek unutulurken geleneksel Türk sanat küğünün (müzik melodi vb.) altı dalından sadece piyasa küğü canlılığını koruyabildi.

     Orhan Sayın kendi terminolojisi çerçevesinde fasıl müziği sözcüğüyle kastettiği müzik türü, klasik Osmanlı Türk müziği veya ders notlarının başlığındaki ifadeyle Divan Küğüdür. Piyasa küğü dediği şeyse temelde meyhane müziği adi müzik diye aşağılanan ve Osmanlı müziğinin popülerleşerek canlılığını korumaya devam eden koludur. Başka bir değişle aşağılanan bu müzik, aslında resmi politikalar tarafından dışlanan Osmanlı Türk müziğinin sosyal tabanını oluşturmakta ve gelenekte öyle ya da böyle bu tabanın genişliği ölçüsünde kendisini yeniden üretebilmektedir. Geleneğin süreklilik ve canlılık kayna büyük ölçüde toplumla kurduğu bu ilişkidir.

     Resmi söylemin adi müziklere karşı açtığı savaşta muhaliflerinden destek istemesi ilginçtir. Örneğin Gazimihal adi musikiler söz konusu olduğunda alaturka alafranga ayrımını bir yana atmakta, geniş bir Güzideler zümresinin ortak mücadelesinden bahsetmektedir: Her türlü en İnhisarcı görüşten kurtulan... Bir geniş Güzideler zümresine muhtacız. Bu zümrenin ilk işi, ne Avrupa ne de eski Türk musikileri ile manen ve maddeten hiçbir münasebeti bulunmayan bugünkü gramofon ve radyo musikilerine alaturka sıfatını vermemek, onları millileştirmemek, halkın milli vicdanını iğfal tarihi ile sanat sevgilerini dalalete saptırmamak olmalıdır. Adi musikilerle mücadele meselesinin sözde bırakılması çok temenni olunur.

     Gazimihal alaturkacıları ikna etmek için, alaturka firması altında sağda solda her evde dinlenen, saf Anadolu köylüleri arasına kadar sokulan gramofon fabrikalarda, radyoları ihya eden musikilerin milli bir kıymeti bulunan ve tarihi Türk Mİsikisi’ne mensubiyet iddia edebilecek kuvvette olmadığını söyler. Hakiki Türk müziğinin ölümüne sebep, Mahmut Ragıp Gazimi-hal’e göre batıcı politikalardan ziyade zevkleri takriben başka bir işe yaramayan bu pespaye icatlardır. En münzevi köşelere çekilmiş hakiki Türk müziği mensupları bunlardan uzak durmalıdır. Yalnız sadece bu öz denetim yetmez, devlet de duruma müdahale etmeli, Muzır cephesini yok etmek için müfettişler eliyle radyo yayınlarını, plakları, besteleri ve eğlence yerlerindeki musikilerin repertuvarını şiddetle kontrol etmelidir. Yaklaşık 20 ay boyunca her türden Türk müziğinin de saklandığı radyoda program müdürlüğü yapan Ercüment Behzat Lav’ın nota dergisinin yarının beynel-minel Türk musikisinin temellerini atmak amacıyla açtığı ankete verdiği cevapta, herkesi meyhane ve caz musikisie karşı harbe çağırması, aynı mantığın resmi çevrelerde ne kadar yaygın olduğunun bir göstergesidir.

Uzun yıllar Almanya ve Avrupa siyasetinin duayeni konumuna gelen Angela Merkel’in yokluğunu dün bir daha hissettim. Birleştirici ve öğüt verici kimliği ile bilinen, yerine göre yumruğunu masaya vurup “doğru yapmıyorsunuz” diyen bir kişiliğe sahipti Almanya’nın eski şansölyesi. Yunanistan bunu bir kaç defa duydu eski Alman başbakanından. Yıllarca dünyanın en güçlü kadını seçilen, uluslararası siyasetin efsanevi lideri  Hristiyan Demokrat politikacı Merkel, Türkiye’nin değerini ve Yunanistan’a ayar vermeyi çok iyi başarabilen efsanevi bir lider idi. İki ülke arasında kurduğu dengeyi en son Doğu Akdeniz’deki sıcak yaz günlerinde hem AB, hem de Türkiye kamuoyunu yakından takip etmişti. Fransa - Yunanistan iklisinin kışkırtıcılığına karşı “Yanlış yapiyorsunuz” diyebilen güçlü lider konumunda idi.

Merkel politikalarını elbette Türkiye de arıyor. Hatta Almanya’da devletin dış politikaları fazla bir değişim göstermez diyenler de yok değildi. Türkiye ile Almanya arasında tutturulan saygıya dayalı dengenin devamının saglanacağı ümidi vardı. Özellikle NATO dayanışmasının  önemli olduğu şu günlerde Almanya ve Türkiye’nin samimiyeti sarsıcı açıklamalardan uzak durması gerekiyor. Atina’yı şımartacak açıklamalar herşeyden önce dostluğa zarar verir.  Almanya sadece hakkaniyet ölçülerinde ve sorunlara NATO müttefikliği çerçevesinde bakmalıdır. Bu da hiç o kadar zor değil. Son 20 yılda Ege ve Kıbrıs’ta her Türk ve Yunan politikalarına saygı duyan bir politika izle-yen bir Berlin çözümde de önemli  rol oynayabilir. Yunanistan’ı Ege kıta sahanlığı konusunda şımartacak açıklamalar mesnetsizdir ve Türk-Alman ilişkilerinde kırgınlıklara yol açar. Bu durumda Türkiye ile yakın ilişkileri arzulayan İngiltere, bölgede Almanya’nın “güvenilir müttefik” rolünü kaptırdı. Türkiye bizim için önemli değildir diyecek bir Almanya’yı hayal edemiyorum. Kohl – Schröder – Merkel çizgisinin sanırım Scholz Hükümeti’nin tam olarak kavrayamadığına inanıyorum. Özellikle dışişleri bakanı Baerbock hassas bir güven dengesini gerektiren Yunanistan – Türkiye ilişkilerinde dikkatli olmalı.  Uluslarası ilişkilerde güçten önce güven gelir. Çünkü dostluk için en önemli terazidir güven. Terazinin topu kaçarsa bundan herkes zarar görür. En çokta 3 asırlık  müttefikliği olan Türkler ve Almanlar.

Ülkelerin dış politikası bir anda değişmez. Türkiye gibi bir müttefik basit parti ideolojileri kapsamında ele alınamaz. Devletin dış politikasını hükümetler yönlendirir ama Alman ya’nın “12 millik Yunan tezlerine destek çıkması doğru  değildir. Almanya Ege’de dikkat etmeli...

Uzun yıllar Almanya ve Avrupa siyasetinin duayeni konumuna gelen Angela Merkel’in yokluğunu dün bir daha hissettim. Birleştirici ve öğüt verici kimliği ile bilinen, yerine göre yumruğunu masaya vurup “doğru yapmıyorsunuz” diyen bir kişiliğe sahipti Almanya’nın eski şansölyesi. Yunanistan bunu bir kaç defa duydu eski Alman başbakanından. Yıllarca dünyanın en güçlü kadını seçilen, uluslararası siyasetin efsanevi lideri  Hristiyan Demokrat politikacı Merkel, Türkiye’nin değerini ve Yunanistan’a ayar vermeyi çok iyi başarabilen efsanevi bir lider idi. İki ülke arasında kurduğu dengeyi en son Doğu Akdeniz’deki sıcak yaz günlerinde hem AB, hem de Türkiye kamuoyunu yakından takip etmişti. Fransa - Yunanistan iklisinin kışkırtıcılığına karşı “Yanlış yapiyorsunuz” diyebilen güçlü lider konumunda idi.

Merkel politikalarını elbette Türkiye de arıyor. Hatta Almanya’da devletin dış politikaları fazla bir değişim göstermez diyenler de yok değildi. Türkiye ile Almanya arasında tutturulan saygıya dayalı dengenin devamının saglanacağı ümidi vardı. Özellikle NATO dayanışmasının  önemli olduğu şu günlerde Almanya ve Türkiye’nin samimiyeti sarsıcı açıklamalardan uzak durması gerekiyor. Atina’yı şımartacak açıklamalar herşeyden önce dostluğa zarar verir.  Almanya sadece hakkaniyet ölçülerinde ve sorunlara NATO müttefikliği çerçevesinde bakmalıdır. Bu da hiç o kadar zor değil. Son 20 yılda Ege ve Kıbrıs’ta her Türk ve Yunan politikalarına saygı duyan bir politika izle-yen bir Berlin çözümde de önemli  rol oynayabilir. Yunanistan’ı Ege kıta sahanlığı konusunda şımartacak açıklamalar mesnetsizdir ve Türk-Alman ilişkilerinde kırgınlıklara yol açar. Bu durumda Türkiye ile yakın ilişkileri arzulayan İngiltere, bölgede Almanya’nın “güvenilir müttefik” rolünü kaptırdı. Türkiye bizim için önemli değildir diyecek bir Almanya’yı hayal edemiyorum. Kohl – Schröder – Merkel çizgisinin sanırım Scholz Hükümeti’nin tam olarak kavrayamadığına inanıyorum. Özellikle dışişleri bakanı Baerbock hassas bir güven dengesini gerektiren Yunanistan – Türkiye ilişkilerinde dikkatli olmalı.  Uluslarası ilişkilerde güçten önce güven gelir. Çünkü dostluk için en önemli terazidir güven. Terazinin topu kaçarsa bundan herkes zarar görür. En çokta 3 asırlık  müttefikliği olan Türkler ve Almanlar.

Ülkelerin dış politikası bir anda değişmez. Türkiye gibi bir müttefik basit parti ideolojileri kapsamında ele alınamaz. Devletin dış politikasını hükümetler yönlendirir ama Alman ya’nın “12 millik Yunan tezlerine destek çıkması doğru  değildir. Almanya Ege’de dikkat etmeli...

 

 

BERLİN (AA) - Almanya’da aşırı sağcı bir suç örgütüne üye olma suçlamasıyla 2 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Federal Savcılıktan yapılan açıklamada, aşırı sağcı bir örgüt kurmak ve buna üye olmak suçlamasıyla Enrico B'nin bugün, Leipzig’de ve Matthias B'nin de dün Röderaue kentinde gözaltına alındığı belirtildi.

Enrico B’nin, Matthias B. ile Ağustos 2018’den beri suç örgütünde faaliyet gösterdiği aktarılan açıklamada, örgütün amacının “Der Schelm” isimli yayınevinin çatısı altında özellikle kitapları satarak Nasyonalsosyalist ve Yahudi düşmanı bir ideolojinin yayılmasını sağlamak olduğu ifade edildi.

Açıklamada, bu şekilde halkı kışkırtma suçunun işlenmesinin sürdürüldüğü kaydedildi.

Örgütte önemli bir görevi bulunan Matthias B’nin internetten aldığı siparişleri işleme aldığı ve diğer grup üyelerine kitapların gönderilmesi talimatı verdiği bilgisi paylaşılan açıklamada, Enrico B’nin ise kitapların depolanmasından ve gönderilmesinden sorumlu olduğu belirtildi.

Açıklamada, Matthias B’nin bugün hakim karşısına çıkarılarak tutuklandığı, Enrico B’nin de yarın tutuklanma talebiyle hakim karşısına çıkarılacağı aktarıldı.

Açıklamada, polisin Brandenburg ve Saksonya eyaletinde dün 4 kişinin evinde arama yaptığı bilgisi paylaşıldı.

Alman hükümeti, martta aşırı sağ ve ırkçılıkla mücadele için eylem planı açıklayarak, aşırı sağ tehdidine karşı önlemler alınacağı sözü vermişti.

Almanya İçişleri Bakanı Nancy Faeser, ülkede demokrasi için en büyük tehdidin aşırı sağ olduğunu belirterek, "Aşırı sağ ile önlem alarak ve sertlikle, bir bütün olarak ve erken bir aşamada mücadele etmek istiyoruz." ifadesini kullanmıştı.