Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, bazı Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden gelen "yeni savunma harcamalarını ortak borçlanma yoluyla finanse etme" önerilerini reddettiğini söyledi.

Scholz, AB Zirvesi'nin ardından Brüksel'de düzenlenen basın toplantısında, konu hakkında açıklama yaptı.

Almanya'nın AB ülkeleri arasında daha güçlü savunma işbirliğini desteklediğini ancak ortak AB borçlanmasının bunu başarmak için doğru yol olmadığını savunan Scholz, "Silahlanmayı finanse etmek için devlet tahvili, yani eurobond çıkarmamızı kabul etmek istiyor muyum? Cevabım hayır." dedi.

Olaf Scholz, ulusal savunma bütçelerinin AB'nin mali kaynaklarıyla yeniden finanse edilmesine de karşı olduğunu belirtti.

AB'nin halihazırda üye devletler ve Avrupalı savunma sanayi şirketleri arasında daha yakın savunma işbirliğini desteklemek üzere çeşitli araştırma ve sanayi fonlarına sahip olduğunu ifade eden Scholz, "Savunma konusunda aramızda daha iyi bir işbirliği istiyor muyum? Evet." diye konuştu.

Schols, bu işbirliğinin NATO içinde ve ayrıca AB tarafından sağlanan endüstriyel fonlar ve araştırma fonları yapılabileceğini kaydetti.

Ülkenin 10 yıllık tahvil faizi, AP seçimlerinin ardından 25 baz puan artarak yüzde 3,26'ya çıktı...
 

BERLİN (AA) - Fransa'da erken seçimin ardından sağcı hükümetin kurulma ihtimali, yatırımcıları endişelendirirken Fransız tahvil piyasalarındaki satış baskısıyla tahvil faizi 2012 Avro Krizi'nden bu yana en yüksek seviyesi olan yüzde 3,26'ya yükseldi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinde aşırı sağın Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinden açık ara farkla birinci çıkmasının ardından 9 Haziran'da Parlamentoyu feshederek 30 Haziran-7 Temmuz için erken seçim kararını duyurdu.

Avrupa’da aşırı sağın seçimde yükselmesi ve bölgenin en büyük ikinci ekonomisi Fransa'da erken seçimin ardından sağcı hükümetin kurulması olasılığı, Avrupa devlet tahvillerini olumsuz etkilerken yatırımcılar, ağırlıklı olarak Fransız tahvillerini satmaya devam ediyor.

 

Fransa'nın 10 yıllık tahvil faizi, AP seçimlerinin ardından 25 baz puan artarak yüzde 3,26'ya çıktı. Fransa ile Almanya'nın 10 yıllık tahvil faizi arasındaki fark, 84 baz puanla Eylül 2012'den beri en yüksek seviyesine ulaştı.

Fransız borsası da 30 Haziran'da düzenlenecek erken genel seçimde aşırı sağın olası başarısına yönelik endişelerle düşüşünü sürdürüyor.

Erken seçim kararının ardından Fransa'da düşen CAC 40 endeksinin son 3 gündür yüzde 5’ten fazla değer kaybetmesi dikkati çekti.

 

Analistler, 30 Haziran’da düzenlenecek, 7 Temmuz'da ikinci turu yapılacak oylama sonucunda sağ popülistlerin Fransa'da çoğunluğu kazanması halinde Avrupa Birliği (AB) düzeyinde çatışma riskinin artacağını belirterek, borç krizinin pek olası olmadığını ifade etti.

Fransa’da aşırı sağ partilerin seçimi kazanması halinde seçim vaatlerinin hayata geçirilebileceği, bunun ulusal bütçeyi daha istikrarsız hale getirebileceği ve finansal piyasalarda türbülans yaşanabileceği endişesine yol açtığı bildirildi.

Köln, 28. Juni 2024 - Die internationale Gemeinschaft muss der Krise im Sudan dringend Vorrang einräumen und ihre Bemühungen zur Verhinderung einer Hungersnot verstärken, so die Hilfsorganisation Islamic Relief. Ein neuer IPC*-Bericht, der gestern veröffentlicht wurde, zeigt, dass in den nächsten drei Monaten Höchstwerte an Hunger und eine Hungerkatastrophe für Massen an Menschen drohen. Mehr als 25 Millionen Menschen im Sudan - mehr als die Hälfte der Bevölkerung des Landes - sind derzeit von schwerem Hunger und Nahrungsmittelknappheit betroffen.

 

Die Mitarbeiterinnen und Mitarbeiter von Islamic Relief in Darfur, wo die Hilfsorganisation Ernährungszentren unterstützt, sehen bereits, wie Kinder an schwerer Unterernährung verzehren, da der seit mehr als einem Jahr andauernde Konflikt die Bauern von ihrem Land vertrieben, die Märkte zerstört und die humanitäre Hilfe behindert hat. In den letzten Wochen haben schwere Kämpfe und die Belagerung von Al-Faschir, der Hauptstadt von Nord-Darfur, die Region noch näher an eine Hungersnot gebracht.

 

Elsadig Elnour, Landesdirektor von Islamic Relief im Sudan, sagt zur Lage vor Ort: "Hilfsorganisationen warnen seit Monaten vor einer drohenden Hungersnot im Sudan, aber es scheint, dass niemand zuhört. Noch können große Verluste an Menschenleben verhindert werden, wenn die internationale Gemeinschaft aufmerksam wird und handelt, um einen Waffenstillstand zu unterstützen und mehr Hilfe für die hungernden Familien bereitzustellen. Doch je länger die Welt wartet, desto näher kommen wir dem Punkt, an dem es kein Zurück mehr gibt und die Auswirkungen des Hungers für Millionen von Menschen unumkehrbar werden. Kleine Kinder zahlen den Preis der Unterernährung für den Rest ihres Lebens, da ihre körperliche und geistige Entwicklung stark beeinträchtigt wird."

 

In einigen Teilen von Darfur benutzen die Teams von Islamic Relief jetzt Kamele, um die Nahrungsmittel zu den Gesundheits- und Ernährungszentren zu transportieren, da die Gefahr besteht, dass Lastwagen überfallen und geplündert werden.

 

IPC-Bericht: Es herrscht die schlimmste Ernährungsunsicherheit, die je im Land verzeichnet wurde

 

Der neue IPC-Bericht stellt fest, dass der Sudan mit der schlimmsten Ernährungsunsicherheit konfrontiert ist, die je in dem Land verzeichnet wurde. Die 5-Phasen-Skala des IPC zeigt, dass etwa 25 Millionen Menschen, also mehr als die Hälfte der Bevölkerung des Landes, von einer "Krise" (Akuter Hunger, Phase 3) oder einem "Notfall" (Humanitärer Notfall, Phase 4) des Hungers betroffen sind und 755.000 Menschen von einer "katastrophalen" Hungersnot (Phase 5).

 

Die Gefahr einer Hungersnot ist in Darfur am größten, aber 14 Gebiete im ganzen Land sind extrem gefährdet - insbesondere Khartum, Kordofan, Al-Dschazira und Blue Nile.

 

Elsadig Elnour fährt fort: "Viele dieser am schlimmsten betroffenen Gebiete sind traditionell Kornkammern, in denen viel Nahrung produziert wird. Doch der seit über einem Jahr andauernde Krieg hat die Nahrungsmittelproduktion stark eingeschränkt und Millionen von Menschen gezwungen, ihr Land und ihre Häuser zu verlassen. Viele Landwirte berichten uns, dass es aufgrund der Präsenz bewaffneter Gruppen zu gefährlich für sie ist, zu pflanzen oder zu ernten, während Händler und Lebensmitteltransporter auf den Straßen geplündert und behindert werden und Hilfskonvois ebenso an Zugängen behindert werden.

 

Mindestens 8 Millionen Menschen sind in den letzten sechs Monaten in den Hungerzustand geraten und die Zahl der Menschen in IPC-Phase 5 - der extremsten, der Hungersnot - ist in nur wenigen Monaten von Null auf 755.000 angestiegen

 

Die größte Binnenvertreibungskrise der Welt benötigt mehr diplomatische Bemühungen

 

Der Sudan hat sich zur weltweit größten Binnenvertreibungskrise entwickelt: Mehr als 10 Millionen Menschen - fast ein Viertel der Bevölkerung - sind inzwischen aus ihren Häusern vertrieben worden. Viele sind nun völlig von humanitärer Hilfe oder dem Wohlwollen der jeweiligen lokalen Gemeinschaften, in die sie flüchten, abhängig.

 

Islamic Relief appelliert an die internationale Staatengemeinschaft, die diplomatischen Bemühungen zu verstärken, um die Konfliktparteien dazu zu bringen, einen Waffenstillstand zu vereinbaren und einzuhalten sowie die Mittel für die humanitäre Hilfe dringend aufzustocken. Nach der ersten Hälfte des Jahres hat der von den Vereinten Nationen geleitete Plan für humanitäre Hilfe im Sudan 2024 nur 17 Prozent der benötigten Mittel erhalten.

 

Die internationale Hilfsorganisation fordert ebenso die Konfliktparteien im Sudan dazu auf, die Friedensverhandlungen wiederaufzunehmen, den Schutz der Zivilbevölkerung zu gewährleisten und die häufigen Behinderungen der humanitären Hilfe zu beenden.

 

Islamic Relief ist seit 40 Jahren, seit 1984, im Sudan tätig. Als Reaktion auf die derzeitige Krise haben Teams vor Ort mehr als 830.000 Menschen mit Nahrungsmitteln, Lebensmitteln, Bargeld-Hilfen, Wasser, sanitären Einrichtungen und medizinischer Versorgung versorgt.

 

*Erläuterung IPC-Bericht und IPC-Klassifizierung:

Der IPC-Bericht zum Sudan zum Nachlesen unter https://www.ipcinfo.org/ipcinfo-website/countries-in-focus-archive/issue-104/en/

 

Die "Integrated Food Security Phase Classification" (IPC), auf Deutsch "Integrierte Klassifizierung der Ernährungssicherheitsphasen", ist eine globale Skala zur Klassifizierung von Lebensmittel- und Ernährungskrisen bzw. der globale Standard zur Messung der Ernährungsunsicherheit.

 

Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Münster Bölge Birliği, DİTİB’in kuruluşunun 40’ıncı yıldönümü münasebetiyle bir etkinlik düzenledi.

 

DİTİB'in 40’ıncı kuruluş yıldönümüne özel program

Neu Beckum DİTİB Mescidi Aksa Camii konferans salonunda gerçekleştirilen programa; Türkiye Cumhuriyeti Münster Başkonsolosu Arif Hakan Yeter, Beckum Belediye Başkan Vekili Grüttner Lütke, Ennigerloh Belediye Başkanı Berthold Lülf, Federal Meclis Üyesi Henning Rehbaum, Münster Piskoposluk Bölgesi Dinlerarası Diyalog Danışmanı Josefine Wahle, Münster Hıristiyan-Müslüman Çalışma Grubu'ndan Sema Küçük Alageed, Münster DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Fatih Keskin, DİTİB Genel Sekreteri Eyüp Kalyon, DİTİB NRW ve DİTİB Münster Bölge Birliği Başkanı Durmuş Aksoy, DİTİB ZSU e.V. Başkan Vekili Muhammet Çatmak, bölge cami derneklerinin başkan ve yöneticileri, din görevlileri ile çok sayıda davetli katıldı.

 

“Aksoy: Kültürlerarası köprüler kuruyoruz”

Program, Kur’an’ı Kerim tilavetiyle başladı ve NRW ve Münster Bölge Birliği Başkanı Durmuş Aksoy’un selamlama konuşmasıyla devam etti. Aksoy konuşmasında, DİTİB'in son 40 yılda toplumsal birlikteliğe önemli katkılarda bulunduğunu vurgulayarak, kültürler ve dinler arasında köprüler kurduklarını; hoşgörü, saygı ve anlayış temelinde çeşitli toplulukları temsil etmekten gurur duyduklarını ifade etti. Geleceğe umutla bakarak Almanya'da uyum ve birlik için olumlu bir güç olmaya kararlı olduklarını belirterek çeşitliliğin bir zenginlik olarak görüldüğü bir toplum için birlikte mücadele edilmesi gerektiğini söyledi.

 

“DİTİB, toplumsal uyumun 40 yıllık simgesi”

Etkinlikte Beckum Belediye Başkan Vekili Grüttner Lütke, Ennigerloh Belediye Başkanı Berthold Lülf, Federal Meclis Üyesi Henning Rehbaum, Münster Piskoposluk Bölgesi Dinlerarası Diyalog Danışmanı Josefine Wahle, Münster Hıristiyan-Müslüman Çalışma Grubu üyesi Sema Küçük Alageed da konuşmalarında DİTİB'in önemli bir ortak olduğunu vurgulayarak, zor zamanlarda işbirliği içinde olduklarını belirttiler. Programa katılan konuşmacılar, DİTİB’in 40 yıllık geçmişinde toplumla uyum içinde çalışan bir teşkilat olduğunu dile getirdiler.

 

“Kalyon: DİTİB'in toplumsal katkıları”

DİTİB 40. Yıl tanıtım filminin sunumunun ardından DİTİB Genel Sekreteri Eyüp Kalyon, teşkilatın kuruluş yıldönümünün Almanya Türk Toplumu için büyük bir önem taşıdığını vurguladı. Kalyon, DİTİB’in kuruluşunun Almanya'daki Türk toplumu için bir dönüm noktası olduğunu ve bu sürecin bir destan olarak nitelendirilebileceğini belirtti. DİTİB’in toplumsal uyum ve birlikte yaşam için önemli bir rol oynadığını ve her türlü olumsuz algıların üstesinden geldiğini vurguladı.

 

“Keskin: DİTİB, Türk toplumu için güvenli liman”

Münster DİTİB Dini Danışma Kurulu Başkanı Fatih Keskin ise insanlık tarihini göçlerin tarihi olarak tanımlayarak, İslam tarihinde Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicretini ve Türk toplumunun Almanya'ya göçünün 63. yılını kutladıklarını belirtti. Keskin, DİTİB’in Almanya'daki Türk toplumu için bir güvenli liman olduğunu vurgulayarak, toplumun kültürel kimliğini koruma gayretlerini anlattı.

 

“Yeter: DİTİB toplumun her kesimi için önem”

Programın son bölümünde Münster Başkonsolosu Arif Hakan Yeter, DİTİB’in Türk kültürünü ve İslam inancını Avrupa'da yaşatmada oynadığı rolü vurgulayarak, DİTİB’in toplumun her kesimi için bir buluşma ve kaynaşma noktası olduğunu söyledi. Yeter, DİTİB ve benzeri kuruluşların çeşitliliği hedef alan tehditlere karşı güvenilir muhataplar olduğunu ifade etti.

Program, Münster İlahi Korosu’nun kasideler seslendirmesinin ardından DİTİB gençleri tarafından “Almanya'daki Camiler: Miras ve Gelecek” başlığı altında şiirsel bir anlatımla sunulan gösteriyle devam etti. Ardından “DİTİB ve Camii” konulu fotoğraf sergisi gezildi ve etkinlik, DİTİB’in kuruluşunun 40. yıldönümünü simgeleyen balonların uçurulması ile sona erdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gerahmt von der Alten Mainbrücke, dem Rathausturm, und dem Vierröhrenbrunnen entstand am Ende der Domstraße ein Platz „Beim Grafeneckart“ der in Würzburg zentraler kaum liegen könnte und nun in seiner neuen Optik auch einige neue Aufgaben übernimmt. Apropos „Nächste Umgebung“: Wer kann sich heute noch an die Außenfassade des Grafeneckarts vor der Sanierung 2017 erinnern? Beziehungsweise wer erinnert sich noch gerne an die wesentlich dunklere Variante des Wahrzeichens, das Details wie den aufgemalten Lindenbaum kaum noch preisgab.

 

Nun ist nach 10 Monaten Bauzeit direkt vor dem Rathaus eine Platzgestaltung abgeschlossen, die ebenfalls auf ein helles Erscheinungsbild setzt. Die Gerichtslinde im Putz bekam drei echte Platanen zur Verstärkung, denen im Untergrund 80 Kubikmeter Substrat für Wurzelwerk und somit Wachstumschancen zugestanden wurden. Reichlich Sitzplätze rund um die künftigen Schattenspender, ein Trinkbrunnen, zusätzliche Pflanzbeete, durchgängig gepflasterte barrierefreie Geländenivellierungen und einige entwidmete Parkplätze runden die Gestaltung ab.

 

Oberbürgermeister Christian Schuchardt sprach bei der Eröffnung, die vom 45. Brückenfest der KaGE Elferrat begleitet wurde, angesichts der Aufwertung von einem Tag der Freude: „Dieser Platz soll ein Ort der Begegnung und des Miteinanders werden, ein Raum an dem sich Menschen treffen, austauschen und verweilen können. Für Anlässe wie das Brückenfest der perfekte Rahmen.“ Der Platz sei eine Aufwertung des westlichen Entrées in die Innenstadt und ein Ruhepol, der Druck von der hochfrequentierten Alten Mainbrücke nehmen könne. Die Achse Residenz - Alte Mainbrücke - Festung werde von den allermeisten der rund 10 Millionen Tagesgäste besucht und soll deshalb im Fokus von Innenstadtsanierungen bleiben.

 

Die Regierung von Unterfranken, vertreten durch Manfred Grüner, Sachgebietsleiter Städtebau, stellte für vergleichbare Maßnahmen in der Innenstadt auch in Zukunft hohe Fördersummen in Aussicht und erntete hierfür großen Applaus, schließlich war die Städtebauförderung von rund 1,35 Millionen Euro bei Gesamtkosten von knapp unter zwei Millionen Euro der entscheidende Faktor für eine einstimmige Beschlussfassung im Stadtrat im Juli 2021 und bei späteren Diskussionen in schwierigen Haushaltszeiten.

 

Ein beachtlicher Teil des Investments liegt nun unter Muschelkalk und iberischen Naturstein verborgen. Leitungen wurden erneuert oder verlegt, an dieser sensiblen Stelle waren naturgemäß im Vorfeld Archäologen eingebunden und man wurde dem Schwammstadt-Gedanken gerecht. Die in Beton gefassten Baumgruben halten künftig Niederschlag an Ort und Stelle zurück, der bislang ungenutzt in die Kanalisation schoss. Baureferent Benjamin Schneider dankte den ausführenden Firmen und seinen Mitarbeitern im Rathaus. Schneller als ursprünglich geplant wurde die 1400 Quadratmeter große Fläche umgestaltet. Schneider verwies auf zahlreiche Details, die beim Besucherandrang und unter den vielen Sonnenschirmen an diesem heißen Sommertag fast etwas untergingen. So wurde beispielsweise auch die Treppe vor der Volkkornbäckerei Köhler komplett erneuert und der Platz ist jetzt in Sachen Barrierefreiheit zeitgemäß ertüchtigt, beispielsweise durch taktile Elemente für sehbehinderte Menschen. Maßnahmen, die im Umfeld eines Rathauses mit viel Publikumsverkehr sicher von hohem Wert sind.

 

In mehreren Redebeiträgen wurde deutlich, dass der Arbeitstitel „Beim Grafeneckart“ vielleicht noch nicht der finale Name für diese multifunktionale Fläche sein muss, die nun nicht mehr den „Charme“ einer Autozufahrt hin zur Alten Mainbrücke hat. Bei Livemusik, Snacks und kühlen Getränken wurde über mögliche Namen bestimmt noch bis spät am Abend diskutiert.

 

 

Sport fördert nicht nur die körperliche, sondern auch die geistige Entwicklung von Kindern und Jugendlichen. Wie es um den aktuellen Fitnesszustand von Schülerinnen und Schülern bestellt ist, kann das Programm AOK Schulfitness aufzeigen. Das Programm stellt jetzt die AOK allen Schularten in Stadt und Landkreisen Würzburg, Kitzingen und Main-Spessart zur Verfügung. Durch einen einfach durchzuführenden Test und der anschließenden Online-Auswertung wird das Fitnesslevel der Schulklasse ermittelt. So können Lehrerinnen und Lehrer Stärken, aber auch mögliche Defizite der motorischen Fähigkeiten ihrer Schützlinge erkennen. „Unser Online-Angebot richtet sich an Schulen, die Fitness und sportliche Leistungsfähigkeit ihrer Schülerinnen und Schüler im Unterricht verbessern wollen“, so Daniela Keller, Bewegungsexpertin bei der AOK in Würzburg. Das Angebot eignet sich für alle Jahrgangsstufen.

 

Test-Ergebnisse zeigen objektiven Fitnesszustand

Der Fitness-Check besteht aus einem Eingangs- und einem Abschlusstest, die in einem Abstand von sechs bis zwölf Monaten durchgeführt werden. Beide Tests messen fünf motorische Grundfähigkeiten: Ausdauer, Koordination, Kraft, Schnelligkeit und Beweglichkeit. Sie lassen objektive und vergleichbare Aussagen zu den motorischen Stärken und Schwächen der Schülerinnen und Schüler zu. Denn das Online-Programm wertet die Ergebnisse nicht nur aus, sondern setzt sie auch in Bezug zu den bisher in rund 25 Jahren erhobenen, anonymisierten Test-Ergebnissen von über einer Million Schülerinnen und Schüler in Deutschland. Dadurch können die Leistungen bei verschiedenen Übungen miteinander, aber auch zwischen einzelnen Altersstufen verglichen werden. „Anhand der Vergleichsdaten stellen wir fest, dass sich das Fitnessniveau der Schülerinnen und Schüler kontinuierlich verschlechtert“, sagt Daniela Keller. Umso wichtiger sei es, die motorischen Fähigkeiten der Kinder und Jugendlichen in der Schule gezielt zu fördern.

 

Umfangreiche Übungssammlung für den Unterricht

In den Monaten zwischen Eingangs- und Abschluss-Test trainieren die Lehrkräfte mit ihren Schülerinnen und Schülern die Fähigkeiten, bei denen sie anfangs unterdurchschnittliche Ergebnisse erzielt haben. Die AOK unterstützt dabei mit einer umfangreichen Übungssammlung, die AOK-Bewegungsexperten zu den einzelnen motorischen Schwerpunkten entwickelt haben. „Je nach Testergebnis der Klasse lässt sich daraus ein passgenaues Training zusammenstellen“, so Daniela Keller. Beim Abschlusstest können die Schülerinnen und Schüler ihren Trainingserfolg dann noch einmal überprüfen.

 

Weitere Informationen zum Programm AOK Schulfitness gibt es unter www.aok.de/bayern/schulfitness. Wer den kostenfreien Test durchführen will, kann dort den Zugangscode anfordern.

 

 

Bild:

 

 

 

Bildunterschrift

 

Bildunterschrift

Sport ist gesund: Sportunterricht fördert die körperliche und geistige Entwicklung der Schülerinnen und Schüler.

 

 

 

Urhebervermerk

Urhebervermerk

© AOK-Verlag / Rudolf Schubert

 

 

Türkiye’nin bir altın, bir bronz madalya kazandığı İtalya’daki Avrupa Büyükler Bocce (Raffa) Şampiyonası’nda, KKTC de 2007’den bu yana ilk kez kendi bayrağı ve adıyla yarışarak, tarihinde ilk defa bu dalda Avrupa’da bir madalya kazandı. Her iki ülke de Kasım ayında Antalya’da düzenlenecek olan Dünya Şampiyonası’na katılma hakkı elde etti.. 

İtalya’nın Terni kentinde düzenlenen Avrupa Büyükler Bocce (Raffa) Şampiyonası’nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) spor tarihinde önemli bir kilometre taşına daha ulaştı. Uzun yıllardır Avrupa Şampiyonaları’na katılma konusunda sıkıntılar yaşayan KKTC, Dünya Bocce Konfederasyonu Başkanı Prof. Dr. Mutlu Türkmen’in gayretleriyle kendi ismi ve bayrağıyla tekrar Avrupa sahnesinde yer aldı. 17-23 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirilen Şampiyona’nın katıldıkları üç kategorisinin ikisinde Dünya Şampiyonası’na katılma hakkını elde eden bir de madalya kazanan KKTC, ülke adını Avrupa’da duyurmanın mutluluğunu yaşadı.

 

TÜRKİYE; ALTIN VE BRONZ, KKTC; BRONZ MADALYA KAZANDI

Diğer yandan Türkiye’nin Bocce milli sporcularından Nurda Gül Şen, ‘Altın Nokta’ kategorisinde ‘Avrupa Şampiyonu’ olurken, zorlu rakipleriyle karşılaşan milli sporcumuz Hüseyin Önder ise Tek Erkekler kategorisinde ‘Bronz Madalya’ kazanarak ülkemiz hanesine ‘Avrupa Üçüncülüğü’nü yazdırdı. Raffa disiplinindeki Avrupa Büyükler Bocce Şampiyonası’ndaki Avrupa yolcuğunu altın madalya ile taçlandıran Türkiye bu sonuçlarla Dünya Şampiyonası’na da katılma hakkı elde etti. Yavru vatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ise kendi ismi ve bayrağıyla yarışarak çıktığı kürsüde sporcusu Serpil Kızıldere ile Bronz Madalya’ kazandı. Bocce sporundan ilk madalyasını kazanan KKTC, Karışık Çiftler kategorisinde de Gülden Mercan Gökalp& Halit Çağman ikilisi ile Avrupa beşincisi olarak Dünya Şampiyonası’na kota kazandı.

 

15 FARKLI ÜLKEDEN 100’DEN FAZLA KATILIMCI

Raffa disiplinindeki Avrupa Büyükler Bocce Şampiyonası İtalya’nın Terni şehrinde 15 farklı ülkeden sporcunun katılımıyla gerçekleşirken, yarışmalar Terni'de Prampolini-Ternana Bowling Kulübü ve Boccaporco Spor Kulübü’nün iki şehir tesisinde düzenlendi. Türkiye, Kuzey Kıbrıs, İtalya, Fransa, Hırvatistan, San Marino, Avusturya, Macaristan, İsviçre, Malta, Almanya, Slovenya, Polonya, Slovakya ve Estonya’dan 100'den fazla katılımcı, raffa disiplininde beş şampiyonluk için yarıştı. Avrupa Raffa Konfederasyonu (CER), Uluslararası Bowling Konfederasyonu (CBI) tarafından düzenlenen ve FIB ile işbirliği içinde yürütülen Şampiyona, Erkekler Bireysel, Kadınlar Bireysel, Karma Çift, Erkekler Hassas Atış ve Kadınlar Hassas Atış kategorilerinde gerçekleştirildi. Müsabakalar hotbird uydusundan yayın yapan Rai Sport kanalından canlı olarak yayınlandı.

 

Modern bowlingin atası olarak kabul edilen kendine has özellikleri ve kuralları olan antik Bocce sporu, ülkemizde 1990’lı yıllardan itibaren yapılırken, bu alandaki ilk madalyamızı 2008 yılında Deniz Demir isimli sporcumuz almıştı. Daha sonra dünyanın çeşitli ülkelerinde yapılan şampiyonalarda Türk sporcular altın madalya başta olmak üzere ülkemize birçok madalya kazandırmışlardı.

 

HASAN SENİN: AVRUPA'DA KENDİ BAYRAĞIMIZLA VE KENDİ İSMİMİZLE YARIŞMAK KKTC SPOR TARİHİNDE BİR DEVRİMDİR

KKTC Bocce Federasyonu Başkanı Hasan Senin yaptığı özel açıklamada şu değerlendirmede bulundu:

“İtalya'da yapılan Avrupa Büyükler Bocce Şampiyonası’nda kendi ismimiz ve bayrağımızla yarışarak kürsüye çıkmayı başardık. Böylece KKTC spor tarihinde önemli bir kilometre taşına daha ulaşıldı. 2000 - 2007 tarihlerinde kadar şampiyonalara KKTC olarak katılım gösteriyorduk. Ancak 2007’de yapılan itiraz sonrası Türkiye’nin 2. takımı olarak Türk bayrağı ile katıldık. 2024'te ise ilk kez bir şampiyonaya Nord Cyprus / Kuzey Kıbrıs ve KKTC bayrağı ile katıldık. Avrupa'da kendi bayrağımızla ve kendi ismimizle yarışmak KKTC spor tarihinde bir devrimdir. Maçlar İtalyan kanallarından canlı yayınlandı ve Kuzey Kıbrıs / North Cyprus adı herkes tarafından görüldü. İlk kez kürsüye çıkmamız ve KKTC bayrağını açmamız bizler için anlatılması zor müthiş büyük bir gurur. Böylesi büyük şampiyonalar bir yerde küresel nitelikteki olaylara açılan kapıyı temsil eder. Üst düzey bir etkinliğe, bir vitrine ve uluslararası bir sahneye ev sahipliği yapan İtalya da KKTC’nin Avrupa’ya ve dünyaya yeniden açılmasına vesile olan bir kapı oldu.”

 

İLK AVRUPA ŞAMPİYONASI MADALYASINI ALDI, DÜNYA ŞAMPİYONASINA KATILMAYA HAK KAZANDI

“Katıldığımız 3 kategorinin 2’sinde Dünya Şampiyonası’na katılma hakkı elde edip bir de madalya kazanmamız hem bizlerde hem de ülkemizde büyük mutluluk oluşturdu. Çünkü bu şampiyonada ilk 5'e girenler kasım ayında Antalya'da yapılacak şampiyonada kota aldı. Biz tek bayanlar ve karışık çiftlerde kota aldık ve dünya şampiyonasına katılmaya hak kazandık. 20 yılda tamamen amatör ruhla, tırnaklarımızla kazıyarak bir yerlere getirdiğimiz bu sporda sporcumuz Serpil Kızıldere Bireysel Kadınlar’da ülkemize bu dalda ilk Avrupa Şampiyonası madalyası getirmeyi başardı. Avrupa'da canlı yayınlanan bu karşılaşmalarda bir taraftan ülke tanıtımına katkı koyarken, bir taraftan da ülkemizi ve bayrağımızı başarı ile temsil etmenin gururunu yaşadık. Bu şampiyonaya kendi ülke ismimiz ve bayrağımızla katılımımızı sağlayan Türkiye Bocce Federasyon Başkanı ve aynı zamanda Dünya Bocce Konfederasyonu Başkanı Prof. Dr. Mutlu Türkmen’e ülkemiz adına çok teşekkür ediyoruz. Ayrıca KKTC Spor Dairesi’ne de desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz. En büyük teşekkürlerden biri de bizi gururlandıran sporcularımıza ve bize inanan ülkemiz vatandaşlarına. Bu ilk tecrübeydi, bundan sonraki müsabakalarda daha çok madalya kazanarak ülkemize armağan edeceğiz.”

 

Fulya OMAÇ - KKTC

 

 

CENEVRE (AA) - Birleşmiş Milletler (BM) raportörleri, iç savaşın yaşandığı Sudan'da açlığın bir silah olarak kullanılmasına son verilmesi çağrısında bulundu.

BM raportörleri, Nisan 2023'ten bu yana Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında devam eden savaşa ilişkin ortak yazılı açıklama yaptı.

 

Savaş nedeniyle Sudan'da yaşayan ve komşu ülkelere kaçan 25 milyon kişinin açlık yaşadığı ve insani yardıma ihtiyaç duyduğu belirtilen açıklamada, çatışmalar nedeniyle insani yardımların engellendiği ve gelecek aylarda kıtlık yaşanabileceği belirtildi.

"Ordu ve HDK, gıdayı silah olarak kullanıyor ve sivilleri aç bırakıyor." ifadesinin yer aldığı açıklamada, "Sudan'da açlığın bir silah olarak kullanılmasına son verilmeli." çağrısı yapıldı.

Açıklamada, Sudan'daki açlık ve yerinden edilmelerin benzeri görülmemiş boyutlara ulaştığı kaydedilirken, tarafların insani yardımları engellemeyi, yağmalamayı ve istismarı bırakması gerektiği aktarıldı.

 

Sudan'da insani yardım çalışanlarının da kasıtlı olarak hedef alınmasının yardım operasyonlarını engellediği vurgulanan açıklamada, "Bu çatışmada her iki tarafa da mali ve askeri destek sağlayan yabancı ülkeler, açlığın, insanlığa karşı suçların ve savaş suçlarının suç ortağıdır." ifadesi kullanıldı.

Sudan'da 30 yıl süren Ömer el Beşir iktidarının halk ayaklanmasıyla devrilmesi sonrası sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümete karşı ortak darbe yapan ordu ve HDK arasındaki güç mücadelesi 1 yıldan fazla süredir devam ediyor.

 

BM'ye göre, dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşandığı Sudan'daki çatışmalar sonucu 16 binden fazla kişi hayatını kaybetti, 10 milyondan fazla kişi yerinden edildi ve 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç durumda bulunuyor.

 

 

CENEVRE (AA) - Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, iç savaşın yaşandığı Sudan'da sağlık hizmetlerine yönelik saldırıları en güçlü ifadelerle kınadıklarını belirtti.

Ghebreyesus, Nisan 2023'ten bu yana Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında devam eden çatışmaların sağlık hizmetlerine etkisine ilişkin X sosyal medya platformundan paylaşımda bulundu.

 

Sudan'da sağlık hizmetlerine yönelik birçok saldırı raporu aldıklarını belirten Ghebreyesus, El Faşir bölgesindeki tek diyaliz merkezinin, düzenlenen saldırının ardından artık hayat kurtarıcı hizmetler veremediğini bildirdi.

El Faşir-Tinan yolu üzerindeki Roro Hastanesi'nin geçen hafta kundaklanarak kullanılamayacak hale geldiğini kaydeden Ghebreyesus, "Bu saldırıları en güçlü ifadelerle kınıyoruz. Sağlık hizmetlerinin korunması çağrımızı yineliyoruz." ifadesini kullandı.

 

Ghebreyesus, Sudan'da silahların susması ve barışın sağlanmasına ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Sudan'da 30 yıl süren Ömer el Beşir iktidarının halk ayaklanmasıyla devrilmesi sonrası sivillerin katılımıyla oluşturulan hükümete karşı ortak darbe yapan ordu ve HDK arasındaki güç mücadelesi 1 yıldan fazla süredir devam ediyor.

BM'ye göre, dünyanın en büyük yerinden edilme ve açlık krizinin yaşandığı Sudan'daki çatışmalar sonucu 16 binden fazla kişi hayatını kaybetti, yaklaşık 10 milyon kişi yerinden edildi ve 25 milyondan fazla kişi insani yardıma muhtaç durumda bulunuyor.

Kuruluşunun üzerinden henüz 10 yılı aşkın bir süre geçen ve kısa sürede büyük başarılar elde eden Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) bu yılki zirvesi geçtiğimiz hafta Kazakistan’ın başkenti Astana’da “Türk Zamanı” temasıyla yapıldı. Gazze’deki insani trajedinin gölgesinde yapılan 10. Zirve, 21. yüzyıl Türk dünyası için önemli bir köşe taşı olma niteliği taşıyor. 1990’lı yılların başında, yani bundan 30 yıl önce, Sovyetler Birliği’nin çökmesi ve Türk devletlerinin bağımsızlığını kazanmasının ardından Amerikalı tarihçilerin “Tarihin Sonu” dedikleri, sözüm ona demokrasi, serbest piyasa ve Batılı değerlerin kazandığı Amerika Birleşik Devletleri (ABD) önderliğinde tek kutuplu dünyadan dem vurdukları dönemler çok geride kalmış gözüküyor. Gazze krizi Batının bu anlamda meşruiyetini kaybettiğini bir kez daha ortaya koyarken, bizim alışık olduğumuz çifte standart için de bir turnusol kağıdı vazifesi görüyor.

 

Orta Asya’da küresel güçlerin nüfuz mücadelesi ve Türk dünyası

Rusya ile Çin’in tekrar sahneye çıktığı günümüzde Gazze’de uluslararası toplumun göster(eme)diği tutum yeni alternatiflerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Artık Batılı ülkelerin demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, uluslararası hukuk ve adalet gibi değerlerden bahsetme cüretini göstermesi çok zor. Bunların yanı sıra Orta Asya’da Rusya, Çin, ABD ve Fransa gibi devletlerin nüfuz kurma çabalarına karşın, Türk devletleri çok kısa sürede önemli bir alternatif olmak üzere entegrasyonlarını tamamlamak yolunda önemli adımlar atıyor. Rusya’nın bölgedeki geleneksel nüfuzu, Çin’in son dönemdeki özellikle ekonomi ağırlıklı atakları ve son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bölgeye yaptığı çıkarma göz önüne alındığında bu zirve çok büyük anlamlar taşıyor.

Zirvede alınan en önemli siyasi kararlar Gazze’de sivillere karşı yapılan katliamların kınanarak bir an önce ateşkes çağrısı yapılması, Filistin’de iki devletli çözümün vurgulanması ve Azerbaycan’ın Karabağ’daki haklılığıyla son zaferlerinin teyit edilmesiydi. 100. yılını kutlayan Türkiye’nin bu sevincine bütün Türk dünyası da ortak oldu. Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev'in zirveye Göktürk hakanı Bilge Kağan’ın (ö. 734) “Ey Türk İlim (devletim), kendine dön, kendini anla, yine yükseleceksin.” sözleriyle başlaması kayda değerdi. Zira Göktürkler (552-745) tarihte Türk adını kullanan ve Türk boylarının birleştikleri ilk siyasi yapılanmaydı. Bu tarihi cümle Türklerin ancak kendi tarih ve birlikteliklerini anlayarak yükselebileceklerinin en veciz ifadesiydi.

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise konuşmasında özellikle ekonomi ve ticaret alanında işbirliğine, bunun için ulaşım ve boru hatlarının geliştirilmesine, yatırım fonuna, ticari prosedürlerin kolaylaştırılmasına ve yüksek öğretim alanında işbirliğine değinirken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin gözlemci statüsü ile Türkmenistan’ın tam üyeliğe geçmesi gerektiğine vurgu yaptı. Erdoğan'ın 30 yıldır çözülemeyen ortak dil ve bunun ön şartı olan alfabe birliğine özel olarak temas etmesi konunun ne kadar hayati olduğunun bir göstergesiydi. Bu arada bir not olarak bütün cumhurbaşkanlarının kendi dil ve lehçelerinde konuştuğunu kaydetmek gerekir.

 

Kuvveden fiile Türk dünyası

Astana Bildirisi'nde özellikle dış politika ve güvenlik alanında mevcut işbirliğinin ve savunma sanayisinin geliştirilmesine vurgu yapılması önemliydi. Zirvede uluslararası ticaretin ve ekonomi işbirliklerinin artırılmasıyla ilgili hususlar ön plana çıktı. İstanbul merkezli Türk Yatırım Fonu'nun kuruluş prosedürleri büyük ölçüde tamamlandı. Özelikle üye ülkeler arasında hızla, ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik mekanizmalar kurulmaya ve geliştirilmeye çalışılıyor. Kazakistan’da kurulan TURANSEZ özel ekonomik bölgesi için Kazakistan iç mevzuatı da değiştirilmiş durumda.

Hem Erdoğan'ın konuşmasında hem de Astana Zirvesi nihai metninde Trans-Hazar Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridoru boyunca ulaştırma faaliyetlerinin kolaylaştırılması ile fiziki ve dijital altyapının bir an önce oluşturulması gerektiği kayda geçirildi. Tabii bu noktada Zengezur Koridoru'nun açılması hayati önemi haiz. Bu bağlamda “Yeni İpek Yolu” olarak adlandırabileceğimiz Bakü-Tiflis-Kars demir yolu hattı, Doğu Zengezur Ekonomik Bölgesi ile Azerbaycan Cumhuriyeti ve Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ni birbirine bağlayacak. Bu hat ayrıca, Çin-Kırgızistan-Özbekistan demir yolu ile Tirmiz-Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver demir yollarının süratle geliştirilmesiyle, Doğu-Batı yönünde, özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra gündeme gelen koridor savaşlarında Türk dünyasının ön almasını sağlayacak en verimli hat olarak öne çıkıyor.

Bu arada somut bir gelişme olarak Türkiye'den Özbekistan'a ilk blok yük treninin Aralık 2022'de hareket ettiğini not edelim. Bildiride ayrıca teknoloji, teknopark, bilgi teknolojileri ile tarım alanlarında ortak çalışmalara büyük yer ayrılmış durumda. Bildirinin diğer önemli kısımları önemli işbirliği ve ortaklık imkanları bulunan eğitim, sağlık, turizm, diaspora, medya ve kültür gibi alanlarda maddeler içeriyor.

Daha önceki zirvelerde kabul edilen 2040 Türk Dünyası Vizyonu Belgesi ve 5 yıllık planlamalarla uyumlu bir şekilde kaleme alınan ve liderlerin imzasıyla akdedilen Astana Sonuç Bildirisi 21. Yüzyılda Türk Dünyasının birliği ve geleceği açısından önemli bir metin. Avrupa devletlerinin İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kurdukları Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun nasıl Avrupa Birliği’ne (AB) dönüştüğünü hatırladığımızda, Türk Devletleri Teşkilatı’nın, dünyanın şu an içerisinde bulunduğu bu buhran döneminde farklı bir alternatif olarak çok stratejik bir coğrafyada önemli bir potansiyel taşıdığını ifade etmemiz gerekir. Şayet şu ana kadar Türk Devletleri Teşkilatının hayata geçirdiği projeler göz önüne alınırsa, 30 yıl önce hayal dahi edemediğimiz bu birlikteliğin, 2040 Vizyon Belgesi'ndeki hedefler gerçekleştirildiğinde, yazının başlığında sorduğumuz "21. yüzyıl bir Türk Yüzyılı olabilir mi?" sorusuna rahatlıkla “neden olmasın” şeklinde bir cevap verebiliriz.

 

[Prof. Dr. Cengiz Tomar, Marmara Üniversitesi emekli öğretim üyesidir.]

* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve editöryal politikasını yansıtmayabilir.