Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz.
Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
+(49) 931 3598385
info@alp-media.org
Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...
Almanya’nın Baden-Württemberg eyaleti Ostfildern beldesinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği’ne (DİTİB) bağlı Nuru Osmaniye Camii Kur’an Kursu öğrencileri kumbaralarında biriktirdikleri harçlıkları depremden etkilenen kardeşleri için açtı.
Kur’an Kursu’nda eğitim gören minik öğrenciler, kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarını depremden etkilenen kardeşleri için bağışladı.
Nuru Osmaniye Camii Kur’an Kursu’nda eğitim gören minik öğrenciler, kumbaralarında biriktirdikleri harçlıklarıyla depremden etkilenen kış şartlarında sıcak bir ortamda konaklamalarının sağlanması için DİTİB ve TDV iş birliğiyle kardeşleri için başlatılan “İyilik Konutları”na bağışlayarak kampanyaya destek oldu.
Deprem bölgesine gönderilmek üzere toplanan yardımları miniklerden teslim alan Ostfildern DİTİB Nuru Osmaniye Camii din görevlisi Seyfettin Erkan, “Kur’an kurslarında eğitim gören miniklerimiz deprem bölgesindeki kardeşlerine destekçi olmak için kumbaralarında biriktirmiş oldukları paraları bizlere göndermemiz üzere teslim ettiler. Miniklerin yardım etme duygusu ve akranlarını düşünmesi bizi çok duygulandırdı. Çok anlamlı bir destek verdiler. Ben bu hassasiyetlerinden ötürü minik öğrencilerimizi ve ailelerini tebrik ediyorum” ifadelerini kullandı.
Dernek başkanı Yaşar Genç’te, bağışta bulunan çocukları karşıladı, örnek davranışlarından dolayı çocuklara teşekkürlerini iletti. Genç, “Minikler harçlıklarını biriktirmiş kumbarasına koymuş getirmişler. Belki de kendisine hayalini kurduğunu bir şeyler alacaktılar ama tercihlerini evleri yıkılan veya ağır hasarlı olması nedeniyle evlerine giremeyen kardeşleri için kullandılar. Anne ve babalarına çok teşekkür ediyorum. Böyle bir evlat yetiştirdikleri için gurur duymalılar” dedi.
Genç ayrıca, depremin yaralarını sarmak için hafta sonu düzenledikleri hayır çarşısında satışlardan elde ettikleri 70 bin Euro nakdi yardımı depremzedelere gönderdiklerini ifade etti.
Bedenleri küçük ama yürekleri kocaman olan öğrencilerden 8 yaşındaki Emir ile 9 yaşındaki Belinay da duygularını şöyle dile getirdi: “Bizler sıcak ortamda oturuyoruz. Ama depremde evleri yıkılan kardeşlerimizin bu imkanları yok. Kardeşlerimizin evleri yapılana kadar sıcak bir ortamda yaşamalarını sağlamak için kumbaralarımızda biriktirdiğimiz harçlıklarımızla destek olmak istedik.”
Batı dünyasının ünlü tarihçileri “Dünya tarihinden Türkleri çıkarırsanız geriye tarih diye bir şey kalmaz” derler. Çok doğrudur. Aslında bu açıklamanın akademik tanımlaması, insanoğlunun yaşadıklarının önceleri sözlü ve ezbere dayalı, sonra da yazılı olarak kayda geçirilmesi ile başlayan tarihi süreç içinde Türklerin doğal felaketler, hastalıklar veya savaşlar karşısında tek yumruk haline geldikleri ve yok olmadıklarıdır.
Üniversiteye ilk başladığım yıl, hocalarımdan bir tanesi Amerikalı Cizvit papazıydı. Hayatımda ilk defa bir Cizvit papazı ile karşılaşmıştım. Benim Türk olduğumu öğrenince birkaç hafta sonra “Sen Türk’sün, farklı meziyetleri olan milletin üyesisin” diyerek elime yaklaşık on sayfadan oluşan bir yazı tutuşturdu. “Oku ve bak biz sizi nasıl tanıyoruz” dedi.
Matematik hocam olan papazın elime tutuşturduğu evrakları okumaya başladım. Öncelikle mecburiyetten okumaya başladığım evraklar gittikçe ilgimi çekiyordu.
Elime tutuşturulan kağıtlar, ABD ordusundaki araştırmacılar tarafından yazılmış, 1950-53 yılları arasında yer alan Kore Savaşı ile ilgili bir araştırma raporuydu ve bu savaşta yer almış, kod adı olan “Şimal Yıldızı” olan bir Tugaya aitti.
Rapor özellikle “ABD ordusundaki kayıpların, Şimal Yıldızı adlı tugayın kayıplarından neden daha fazla olduğu” ile ilgiliydi.
Raporun sonuç kısmı beni çok etkilemişti.
Sonuç bölümünde özetle “ABD ordusunun yaralı askerleri, hastaneye yeni bir yaralı asker gelince onu dışlamakta ve yardımcı olmamaktaydılar. Buna karşın Şimal Yıldızı adlı tugaya ait seferi hastaneye tugayın yaralı bir askeri gelince diğer yaralılar hemen onu aralarına alıyorlar, yemiyorlar yediriyorlar, içmiyorlar içiriyorlar, ilacını tam saatinde verip, her tür temizliğini yapıyorlar, hayatta kalabilmesi için de elden geleni yapıyorlardı” diyordu rapor.
Anladığınız üzere “Şimal Yıldızı”, Türk ordusuna ait kahraman tugayın kod adıydı.
Kore savaşının üzerinden çok uzun zaman, çok nesil geçti ancak yabancıların Türkler hakkındaki bu değerlendirmeleri değişmedi. Kyodo News muhabiri Hiromi Yasui Türk halkının depremden sonraki dayanışmasına hayran kaldığını söyleyince anımsadım bu raporu. Hiromi Yasui “Türk halkı sorunlar karşısında birbirlerine sarılıp işbirliği yapıyorlar, mükemmel bir dayanışma içine giriyorlar. Biz buna pek sahip değiliz. Türk insanının bu noktasını takip etmeliyiz." dedi samimiyetle ve içtenlikle.
Arada kendi aramızda didişsek de Türk milleti olarak sadece kendimizin değil, dünyanın da kabul ettiği en önemli özelliklerimiz, yardımseverliğimiz, konukseverliğimiz, affediciliğimiz ve savaş gibi, afet gibi olağandışı olaylarda milletçe tek vücut, tel yumruk olabilmemiz.
Millet olarak bu özelliklerimizin temelinde birbirimize duyduğumuz sevgi ve yardımlaşma kültürümüze ilaveten mücadeleci ruhumuz, genlerimizdeki yenilmeme, yok olmama ve var olma isteği yatar. Tarihimiz bunun en güzel örnekleri ile doludur.
Örneklerde görüldüğü gibi bunu biz söylemiyoruz. Bizi gözlemleyen yabancılar söylüyor.
Eminim ki bizde bu özellikler var olduğu sürece deprem yaralarımızı da en kısa sürede saracağız…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Biz Nasıl Bir Milletiz
Batı dünyasının ünlü tarihçileri “Dünya tarihinden Türkleri çıkarırsanız geriye tarih diye bir şey kalmaz” derler. Çok doğrudur. Aslında bu açıklamanın akademik tanımlaması, insanoğlunun yaşadıklarının önceleri sözlü ve ezbere dayalı, sonra da yazılı olarak kayda geçirilmesi ile başlayan tarihi süreç içinde Türklerin doğal felaketler, hastalıklar veya savaşlar karşısında tek yumruk haline geldikleri ve yok olmadıklarıdır.
Üniversiteye ilk başladığım yıl, hocalarımdan bir tanesi Amerikalı Cizvit papazıydı. Hayatımda ilk defa bir Cizvit papazı ile karşılaşmıştım. Benim Türk olduğumu öğrenince birkaç hafta sonra “Sen Türk’sün, farklı meziyetleri olan milletin üyesisin” diyerek elime yaklaşık on sayfadan oluşan bir yazı tutuşturdu. “Oku ve bak biz sizi nasıl tanıyoruz” dedi.
Matematik hocam olan papazın elime tutuşturduğu evrakları okumaya başladım. Öncelikle mecburiyetten okumaya başladığım evraklar gittikçe ilgimi çekiyordu.
Elime tutuşturulan kağıtlar, ABD ordusundaki araştırmacılar tarafından yazılmış, 1950-53 yılları arasında yer alan Kore Savaşı ile ilgili bir araştırma raporuydu ve bu savaşta yer almış, kod adı olan “Şimal Yıldızı” olan bir Tugaya aitti.
Rapor özellikle “ABD ordusundaki kayıpların, Şimal Yıldızı adlı tugayın kayıplarından neden daha fazla olduğu” ile ilgiliydi.
Raporun sonuç kısmı beni çok etkilemişti.
Sonuç bölümünde özetle “ABD ordusunun yaralı askerleri, hastaneye yeni bir yaralı asker gelince onu dışlamakta ve yardımcı olmamaktaydılar. Buna karşın Şimal Yıldızı adlı tugaya ait seferi hastaneye tugayın yaralı bir askeri gelince diğer yaralılar hemen onu aralarına alıyorlar, yemiyorlar yediriyorlar, içmiyorlar içiriyorlar, ilacını tam saatinde verip, her tür temizliğini yapıyorlar, hayatta kalabilmesi için de elden geleni yapıyorlardı” diyordu rapor.
Anladığınız üzere “Şimal Yıldızı”, Türk ordusuna ait kahraman tugayın kod adıydı.
Kore savaşının üzerinden çok uzun zaman, çok nesil geçti ancak yabancıların Türkler hakkındaki bu değerlendirmeleri değişmedi. Kyodo News muhabiri Hiromi Yasui Türk halkının depremden sonraki dayanışmasına hayran kaldığını söyleyince anımsadım bu raporu. Hiromi Yasui “Türk halkı sorunlar karşısında birbirlerine sarılıp işbirliği yapıyorlar, mükemmel bir dayanışma içine giriyorlar. Biz buna pek sahip değiliz. Türk insanının bu noktasını takip etmeliyiz." dedi samimiyetle ve içtenlikle.
Arada kendi aramızda didişsek de Türk milleti olarak sadece kendimizin değil, dünyanın da kabul ettiği en önemli özelliklerimiz, yardımseverliğimiz, konukseverliğimiz, affediciliğimiz ve savaş gibi, afet gibi olağandışı olaylarda milletçe tek vücut, tel yumruk olabilmemiz.
Millet olarak bu özelliklerimizin temelinde birbirimize duyduğumuz sevgi ve yardımlaşma kültürümüze ilaveten mücadeleci ruhumuz, genlerimizdeki yenilmeme, yok olmama ve var olma isteği yatar. Tarihimiz bunun en güzel örnekleri ile doludur.
Örneklerde görüldüğü gibi bunu biz söylemiyoruz. Bizi gözlemleyen yabancılar söylüyor.
Eminim ki bizde bu özellikler var olduğu sürece deprem yaralarımızı da en kısa sürede saracağız…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
Am Vorabend des Jahrestags des russischen Angriffskriegs auf die Ukraine, am 23. Februar 2023, haben der Würzburger Oberbürgermeister Christian Schuchardt und sein Lwiwer Amtskollege Andryi Sadovyi offiziell eine Städtepartnerschaft geschlossen. Schuchardt besuchte zur Unterzeichnung der Partnerschaftsurkunde Lwiw, auf Deutsch Lemberg, in der vom Krieg getroffenen Ukraine. Begleitet wurde er von einer kleinen städtischen Delegation.
Im März letzten Jahres hatte der Würzburger Stadtrat die Anbahnung dieser Städtepartnerschaft beschlossen. Lwiw liegt etwa 70 Kilometer von der polnischen Grenze entfernt und bildet das wichtigste Oberzentrum der Westukraine mit etwa 730.000 Einwohnern. Die Julius-Maximilians-Universität Würzburg kooperiert bereits seit gut einem Jahrzehnt mit mehreren Universitäten in Lwiw. Das etwa zweieinhalb Stunden weiter nord-östlich entfernte Luzk war zweiter Besuchsort des Würzburger Stadtoberhaupts. Der Würzburger Stadtrat hatte eine Städtefreundschaft mit Luzk beschlossen und der Stadt, die etwa 217.000 Einwohner hat, im vergangenen Jahr finanzielle Unterstützung in Höhe von 100.000 Euro zukommen lassen.
Das Leben in der Ukraine
Am Abend vor der Unterzeichnung der Städtepartnerschaft mit Lwiw fand ein erstes Treffen mit Bürgermeister Andryi Sadovyi statt. Bürgermeister Sadovyi berichtete Oberbürgermeister Schuchardt von der Lage in der Stadt. Allein die Stadt Lwiw hat bisher über 200 gefallene Soldaten seit Kriegsbeginn zu beklagen. Der Krieg treffe alle Teile der Gesellschaft. Die Wirtschaft stagniere; an den Universitäten fände zu einem großen Teil nur noch Distanzunterricht statt. Im Stadtbild beobachteten die Würzburger Sandsäcke an Kellerfenstern, zu Bunkern umfunktionierte öffentliche Gebäude, eingerüstete oder abgebaute historische Denkmäler, vernagelte Kirchenfenster. Gleichwohl findet Leben in der Stadt weitgehend statt. Junge Leute dominieren das Straßenbild, wenngleich viele in Uniform. Auch die Kulturszene in der Stadt blüht, wie bei einem Treffen mit dem Kulturdezernat deutlich wurde. Gerade der Kulturbereich soll ein Angelpunkt der neuen Städtepartnerschaft werden.
Lwiw wurde seit Kriegsbeginn zu einem Flüchtlingsort: Die Stadt fungierte einerseits in den letzten 12 Monaten als Hub für Millionen Flüchtende aus allen Teilen des Landes, die im Anschluss insbesondere in andere europäische Länder weiterzogen. Andererseits wurden mehrere Containerdörfer in der ganzen Stadt aus dem Boden gestampft, in denen viele zehntausende Geflüchtete insbesondere aus dem Osten und Süden des Landes heute leben. Um jungen Müttern zumindest im ersten halben Jahr der Mutterschaft ein Leben außerhalb dieser Container zu ermöglichen, hat Lwiw das Projekt „Unbroken Mothers“ ins Leben gerufen: Innerhalb von drei Monaten wurden zwei Häuser in Leichtbauweise für geflüchtete Mütter mit Säuglingen gebaut. „Unbroken“ ist auch das neu aufgebaute multifunktionale Rehazentrum in Lemberg. Dort können verwundete Soldaten und Zivilisten, darunter viele Kinder, Rehabilitationsmaßnahmen in Anspruch nehmen. Außerdem werden dort Prothesen für Kriegsversehrte hergestellt. Auch psychologische Unterstützung erhalten die Versehrten, damit ihnen ein Wiedereinstieg in ein geregeltes Leben ermöglicht werden kann.
Bei einem Treffen mit der Hochschulleitung der Ivan-Franko Universität Lwiw wurden die bereits bestehenden, guten Verbindungen und Partnerschaften zwischen der Würzburger Julius-Maximilians-Universität und insgesamt vier Lwiwer Universitäten hervorgehoben, unter anderem mit einem Zertifikationsstudiengang für Lemberger Wissenschaftler an der Universität Würzburg. Oberbürgermeister Schuchardt überbrachte dem Rektor der Universität, Prof. Dr. Volodymyr Melnyk, Grüße des Universitätspräsidenten Prof. Dr. Pauli sowie des ehemaligen Universitätspräsidenten Prof. Dr. Forchel. Forchel hatte die Partnerschaften 2014 angebahnt und auch jetzt eine entscheidende Rolle bei der Verwirklichung der Städtepartnerschaft mit Lwiw gespielt. Die Universitätskooperationen sollen nach Möglichkeit in Zukunft noch weiter ausgebaut werden.
Die Würzburger Delegation nahm in Lwiw auch an der Gedenkveranstaltung anlässlich des Kriegsausbruchs teil. Bis vor einem Jahr war der Marsove Pole, das Marsfeld, eine schlichte Wiese direkt neben dem Lemberger Hauptfriedhof. Nach dem Überfall auf die Ukraine wurde die Fläche als Ruhestätte für Gefallene aus der Stadt Lwiw gewidmet. Mittlerweile haben schon über 200 Soldaten aus der Stadt dort ihre letzte Ruhe gefunden. Auf Bitte von Sadovyi hielt Schuchardt eine kurze Ansprache an die vielen hundert Gäste. Er versicherte der Stadt Lwiw die Solidarität der Stadt Würzburg und ihrer Einwohner und machte deutlich, dass die Würzburgerinnen und Würzburger auf einen möglichst baldigen Frieden hoffen, der die Ukraine als europäisches Land am Ende auch in die Europäische Union führe.
Aus Würzburg gingen bereits 240 Sattelzüge mit Hilfsgütern in die Ukraine
Mitglied der Würzburger Delegation in der Ukraine war auch Tobias Winkler. Er ist mit dem von ihm gegründeten Verein „Liebe im Karton e.V.“ Netzwerkpartner des "Netzwerks Ziviler Krisenstab". Er besuchte mit OB Schuchardt das größte Warenverteillager in der Westukraine „Narodna Samooborora Lvivshchyny“. Insgesamt koordinierte Tobias Winkler über 240 Sattelzüge mit Hilfsgütern in die Ukraine, wovon ein großer Teil in das Warenverteilzentrum in Lwiw ging, und von dort aus in die Region und den Süden und Osten des Landes verteilt wurde. Die Leiter des Zentrums dankten Winkler und dem Würzburger Oberbürgermeister für die breite Unterstützung in den vergangenen 12 Monaten.
Schließlich fuhr die kleine Delegation noch in die Stadt Luzk, mit der der Stadtrat Würzburg im vergangenen Jahr eine Städtefreundschaft beschlossen hatte. Die zweite Bürgermeisterin Iryna Chebeliuk bedankte sich als Vertreterin des erkrankten Bürgermeisters Ihor Polischtschuk für die im März/April letzten Jahres beschlossene finanzielle Unterstützung in Höhe von 100.000 Euro aus Würzburg. Dieses Geld wurde für die Versorgung von Geflüchteten aus der Ostukraine genutzt, die ein halbes Jahr damit unterstützt werden konnten. Bei einem Besuch im Medizinischen Rehabilitationszentrums für Kriegsversehrte in Luzk wurden erneut die Auswirkungen des Krieges deutlich. Das Rehabilitationszentrum betreut derzeit stationär über 30 Soldaten, weitere 200 werden ambulant versorgt. Im Gespräch mit den verwundeten Soldaten schilderten diese Oberbürgermeister Schuchardt die Grausamkeiten, die sie an der Front erlebt hatten. In der Geburtsklinik in Luzk wurden den Würzburgerinnen und Würzburger sowie dem Malteser Hilfsdienst e.V. aus Würzburg für die wichtige Unterstützung im vergangenen Jahr gedankt. Während dieses Besuchs kam es zum zweiten Mal am Tage zu einem Luftalarm, weswegen das Krankenhaus nach Möglichkeit vollständig in den Keller evakuiert wurde. Bei einer Führung durch die fast 700 Jahre alte Liubartas-Burg in Luzk wurde die auch wichtige europäische Bedeutung der Stadt und der gesamten Region deutlich. So hatte 1429 ein mehrtägiger Kongress aller wichtigen europäischen Monarchen dort stattgefunden zur Klärung der wichtigen, zeitgenössischen Herausforderungen. An diese lange, europäische Tradition soll mit weiteren Projekten auch im Rahmen der Städtefreundschaft zwischen Würzburg und Luzk angeknüpft werden.
Oberbürgermeister Christian Schuchardt kam mit emotionalen Eindrücken von der viertägigen Reise in das Kriegsland nach Würzburg zurück. Er berichtet von einer Atmosphäre, die in beiden besuchten Städten zwischen angestrebter Normalität und den schmerzhaften Auswirkungen des Kriegsalltags pendelt: „Gerade deswegen war es richtig, zum Jahrestag des Kriegsbeginns in die Ukraine zu reisen und den beiden Städten Lwiw und Luzk die Freundschaft Würzburgs zu versichern und diese zu besiegeln. Wir stehen Seite an Seite“, so Schuchardt.
Ein Bild, das mehr sagt, als Worte: re. Bürgermeister Sadovyi, li. Oberbürgermeister Schuchardt. Foto ©: Jacek Braminski
Gedenkfeier am Marsove Pole in Lwiw mit Bürgermeister Sadovyi und OB Schuchardt. Foto ©: Stadt Lwiw
Besuch im Warenverteilzentrum “Narodna Samooborora Lvivshchyny” mit Tobias Winkler (2.v.l.) von Liebe im Karton e.V. Foto ©: Jacek Braminski
Oberbürgermeister Christian Schuchardt mit der stellvertretenden Bürgermeisterin Iryna Chebeliuk von Luzk. Foto ©: Jacek Braminski
Die Kirchenfenster in Lwiw sind verbarrikadiert, die Kunstwerke auf den Straßen verhüllt. Foto ©: Jacek Braminski
Um jungen Menschen direkte Einblicke in die Politik zu gewähren und politische Abläufe näherzubringen, bietet MdB Markus Hümpfer Praktikumsplätze in seinen Berliner und Schweinfurter Büros an. Die jungen Erwachsenen haben die Möglichkeit neben den bundespolitischen Abläufen und Aufgaben auch den Alltag eines jungen Bundestagsabgeordneten kennenzulernen.
Der Austausch mit jungen Erwachsenen und Jugendlichen ist dem SPD-Abgeordneten ein wichtiges Anliegen: „Im vergangenen Jahr haben mich vier interessierte und engagierte Praktikantinnen und Praktikanten für mehrere Wochen in meinen Büros unterstützt. Jungen Menschen den politischen Alltag näherzubringen ist neben meiner politischen Arbeit eine der wichtigsten Aufgaben“, erklärt Markus Hümpfer.
Die Praktika sind ein elementarer Bestandteil im Bereich der politischen Bildung für junge Menschen, da sie die Möglichkeit bieten Politik über die Theorie hinaus auch praktisch zu erleben. Praktikumsplätze werde das ganze Jahr über angeboten und werden sowohl in Berlin als auch im Schweinfurter Wahlkreisbüro stattfinden, um einen umfangreichen Einblick in die vielfältige Arbeit eines Bundestagsabgeordneten zu erlangen. Auch für Schülerinnen und Schüler bietet der Bundestagsabgeordnete Praktikumsplätze im Wahlkreisbüro an. Die Praktika werden grundsätzlich vergütet.
Bei Interesse können Bewerbungen an Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein! gesendet werden. Bei Fragen steht mein Team jederzeit telefonisch unter 030227-74340 zur Verfügung.
Zu Beginn des Jahres gratulierte Landrat Eberth zwei Mitarbeitenden des Landratsamtes zum Dienstjubiläum. Gefeiert wurde das 25-jährige Dienstjubiläum von Claudia Ruhe und das 40-jährige Dienstjubiläum von Matthias Neckermann. Mit Dr. Otto Erb verabschiedete Landrat Thomas Eberth außerdem einen langjährigen Mitarbeiter und Fachbereichsleiter in den wohlverdienten Ruhestand.
Claudia Ruhe arbeitete 1996 bereits für fünf Monate befristet beim Landkreis Würzburg im Bereich Kommunale Jugendarbeit. 1998 wurde sie dann als Diplom-Sozialpädagogin eingestellt und dem Fachbereich 31 (Jugendamt) als Fachkraft für Suchtprävention zugewiesen. Auch nach der Elternzeit blieb sie ihrem Arbeitsbereich treu und feierte nun zu Beginn des Jahres ihr 25-jähriges Dienstjubiläum im Fachbereich 31c (Kinder-, Jugend- und Familienarbeit). Ihre Aufgabenschwerpunkte liegen aktuell vor allem im Bereich Familienbildung und sie betreut unter anderem die Familienstützpunkte im Landkreis Würzburg.
Matthias Neckermann begann seine berufliche Laufbahn 1981 als Beamter bei der Polizei Baden-Württemberg. Von 1992 bis 1995 war er als Beamtenanwärter bei der Gemeinde Wittighausen tätig und arbeitete dann drei Monate bei der Gemeinde Kusterdingen. Anschließend arbeitete er von 1996 bis 2002 als Beamter bei der Stadt Stuttgart und dem Landkreis Ludwigsburg. Von dort erfolgte 2002 der Wechsel zum Landkreis Würzburg, wo er dem Fachbereich 32 (Sozialhilfe inkl. Asylbewerberaufnahmestelle) zugwiesen wurde. 2005 wechselte Matthias Neckermann zum Fachbereich 36 (Beratungs- und Eingliederungszentrum für Arbeitssuchende, BEA), wo er auch sein 25-jähriges Dienstjubiläum beging. Im Jahr 2014 erfolgte der Wechsel in die Verwaltung des Jobcenters Würzburg (FB 42). Nach Stationen in der Hochbau-, Grundstücks- und Schulverwaltung (ZFB 5) und dem Fachbereich Zentrale Dienste und Vergabestelle (ZFB 7) kehrte Matthias Neckermann im November 2022 wieder zurück zum Bereich Jobcenter Verwaltung. Dort feierte er zu Beginn des Jahres sein 40-jähriges Dienstjubiläum.
Dr. Otto Erb studierte von 1984 bis 1990 Tiermedizin in München und erhielt daraufhin seine Approbation als Tierarzt. Anschließend promovierte er an der LMU und ihm wurde 1992 der Doktorgrad der Tierärztlichen Fakultät verliehen. Von 1991 bis 1993 arbeitete Dr. Otto Erb in einer Großtierpraxis mit Kleintieranteil in Landshut und absolvierte 1993/94 den Vorbereitungsdienst für den Amtstierärztlichen Dienst in München. Von 1994 bis 2012 war er dann Amtstierarzt und langjähriger Stellvertreter des Abteilungsleiters beim Veterinäramt Landshut. 2013 wechselte er ans Landratsamt Würzburg und leistete in den letzten zehn Jahren als Leiter des Fachbereichs „Veterinäramt und Lebensmitteüberwachung“ (später „Verbraucherschutz, Veterinärwesen und Lebensmittelüberwachung“) hervorragende Arbeit. Mitte März verabschiedet sich Dr. Otto Erb in den wohlverdienten Ruhestand.
1961 yılında İşgücü Antlaşması ile Türkiye’den Almanya’ya gelen Türklerin tarihi geçen sene yapılan geniş katılımlı bilimsel bir sempozyum ile ele alınmıştı. Başta Türkiye ve Almanya’dan olmak üzere başka ülkelerden araştırmacıların da sunumlar yaptığı sempozyum Türklerin Almanya serüveninin farklı alanlarını göz önüne sunmuştur.
Almanya çapında tanınan başarılı akademisyen Prof. Dr. Hacı-Halil Uslucan (Duisburg-Essen Üniversitesi) önemli bulgularıyla sempozyuma katkı sağlamıştır. Hacı-Halil Uslucan yanı sıra Almanya’dan Dr. Yaşar Aydın, Selin Aydın ve Emine Kır sunum yapmışlardır. Yapılan bu sunumlar geçen hafta kitaplaştırılmış ve satışa çıkmıştır. Kitaba bu linkten ulaşılabilmektedir. https://www.gavperspektif.com/altmisinci-yilinda-almanya-turk-toplumu
Almanya‘daki Türklerin son altmış yıldaki tarihi, gerek toplumsal, gerek dilbilimsel gerekse siyasal konular bilimsel olarak değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Türklerin tarihine ilgi duyanlar veya göç konularını çalışanlar için önemli bir kaynak niteliğini taşımaktadır.
Yurtdışı Türkler Başkanlığı'nın (YTB) daha önce başkanlığını yapmış olan Mehmet Köse ve Necati Anaz kitabın editörlüğünü yapmışlardır.
BERLİN (AA) - Greenpeace çevre örgütü aktivistleri, Rusya-Ukrayna Savaşı'nı ve Almanya’nın askeri harcamalarını artırmasını protesto etti.
Rusya’nın Berlin Büyükelçiliği önünde toplanan bir grup aktivist, üzerinde Ukrayna’da savaş sırasında saldırıya uğrayan şehirlerin isimlerinin yazılı olduğu beyaz kutuları kaldırıma koyarak eylem yaptı.
Berlin Greenpeace örgütünden Leonhard Dünnwald, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Rusya'nın uluslararası hukuku çiğneyen, Ukrayna'ya yönelik vahşi saldırısını protesto ettiklerini belirterek, Ukrayna’da büyük acılar yaşandığını söyledi.
Aynı zamanda Almanya’nın bu krizi kullanarak askeri harcamalarını artırdığını ifade eden Dünnwald, "Bu, bizi endişelendiriyor." dedi.
Dünnwald, Almanya’da askeri harcamalar için harcanacak paranın, iklim değişikliğiyle mücadelede ve diğer sosyal sorunların üstesinden gelinmesinde eksik kalacağını kaydetti.
Alman hükümeti, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başlamasının ardından ordunun kullanımı için 100 milyar avroluk fon ayırmıştı.
Saadet Avrupa Tanıtım Medya ve İletişim Başkanı Murat Gürbüz Saadet Dortmund Bölgesi'nin gerçekleştirmiş olduğu anma programında merhum Erbakan Hoca’nın adil devlet ve insanca yaşam mücadelesine dikkat çekti.
Muhterem kardeşlerim kıymetli misafirler, siyasi partilerimizin ve sivil toplum kuruluşlarının saygıdeğer temsilcileri hanımefendiler beyefendiler geleceğimizin teminatı gençler basınımızın değerli mensupları hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor teşriflerinizden dolayı her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Anlamlı bir günde birlikteyiz.
Yine millet olarak sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Ülkemizde yaşanan deprem felaketi hepimizin yüreklerini dağladı. Vefat edenlere Allah’tan rahmet ailelerine ve milletimize baş sağlığı ve sabır diliyorum. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.
Aynı zamanda mübarek günlerden geçiyoruz bu manevi iklimin ülkemiz ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini diliyorum. Bundan tam 12 yıl önce 27 Şubat 2011 tarihinde milyonlarca insanın dualari eşliğinde davamızın lideri ve partimizin genel başkanı iken ebediyete uğurladığımız Erbakan hocamızı anmak için bir aradayız Bu buluşmamızın merhum hocamızı anlatmanın yanında anlamamıza da vesile olmasını Cenabı Haktan niyaz ediyorum konuşmama başlamadan önce bir duygumu ifade etmekten geçemeyeceğim hakikaten şu muhteşem salona şu muhteşem tabloya bakınca etkilenmemek mümkün değil.
Allah sizden razı olsun.
İyi ki varsınız
İyi ki buradasınız .
Her ne kadar gurbette de olsanız sizler kardeşlik yurdu bir Türkiye’nin teminatısınız.
Sizler yolundan dönmeyen, hedefinden taviz vermeyenlersiniz. Sizler rüzgâra konjonktüre makama mevkiye ve güce boyun eğmeyenlersiniz.
Sizler hiçbir zaman diklenmeyen ama her daim dik duranlarsınız sizler ilk virajda veda edenler değil sonuna kadar vefa gösterinlersiniz. Hepiniz biliyorsunuz 1969 yılında Prof.Dr. Necmettin Erbakan Hocamız ilk adımı atarken, ilk tohumu ekerken birileri şöyle demişti bir çiçekle bahar olmaz. Peki muhterem hocamızın cevabı neydi doğru ama “ her bahar bir çiçekle başlar” işte bu yönüyle sizler gelecek baharı müjdeleyen çiçeklersiniz. Allah sizden, hepinizden razı olsun.
Hepinizin malumu olduğu üzere Erbakan haftası etkinlikleri çerçevesinde her yıl farklı bir yönüyle hocamızı anlamaya değerlendirmeye çalıştık. Geçtiğimiz yıllarda Erbakan hocamızın ilim adamı yönünü bazen siyaset ve devlet adamı yönünü anlamaya çalıştık , dürüstlükle nezaketini anlamaya bir başka yıl ahlak ve adalet anlayışını yorumlamaya dersler çıkarmaya çalıştık.
Erbakan haftası etkinliklerinin ana teması adil devlet ve insanca yaşam olarak belirlendi sözlerimin hemen başında bu temayı çok önemli bulduğumuzu ifade etmek isterim.
Çünkü adalet mülkün yani devletin temelidir Adaletin olmadığı yerde ne devletten ne düzenden ne de insanca yaşamdan bahsetmek mümkün değildir.
adalet bir gömleğin adeta ilk düğmesi gibidir o yanlış iliklendiği taktirde diğer tüm işler yanlış gidecektir. Ne yazıkki bugün böyle bir durumla karşı karşıyayız.
Bugün maalesef Türkiye’nin de Dünyanın da en büyük problemi adaletsizliktir.
Adalet konusunda yaşanan Çifte standartdır merhametin yerini nefretin, şefkatin yerini öfkenin, diyaloğun yerini maalesef kavganın aldığı çatışmanın aldığı, adil paylaşımın yerini sömürünün işgalin aldığı bir dönemden geçiyoruz.
Soruyoruz,
Bugün yeryüzünde yaşayan 8 milyar insandan 1 milyarı her gece yatağa aç giriyor.
Böyle bir dünyada adaletten ve insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü? 80 ailenin servetinin 8 milyar insanın gelirinden fazla olduğu bir dünyada adil paylaşımdan bahsetmek mümkün mü ?
Bugün dünya da her on saniyede bir çocuk açlıktan hayatını kaybediyor. Bir buçuk milyar insan günlük 1 $’ ın altında gelirle hayata tutunmaya çalışılıyor böyle bir düzende insanca yaşamaktan bahsetmek mümkün mü ?
evet maalesef mümkündür diyemiyoruz.
Ne acıdır ki emperyalist hırslar nedeniyle parklarda oynaması gereken çocuklar dünyanın bir çok bölgesinde şiddet,çatışma, savaş açlık ve sefaletlerde can veriyor. Yerlerinden yurtlarından edilen insanlar vatanlarını terk etmek ve binlerce km uzakta hayata yaşama tutunmaya çalışıyorlar.
Şimdi bir kez daha soruyoruz böyle bir dünyada barıştan adaletten güvenden huzurdan bahsetmek mümkün mü Maalesef üzülerek söylüyoruz ki hiçbirimiz evet mümkündür diyemiyoruz diyemeyiz .
Peki cennet vatanımız Türkiyemizde durum farklı mı şimdi aynı soruları bir kerede Türkiyemiz için sormak istiyorum,
asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı bir ülkede insanca yaşamdan bahsedilebilir mi
16 milyon insanın açlık,
50 milyon insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir ülkede insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü
5 milyondan fazla ailenin elektrik faturaları ödeyemediği
6 milyondan fazla insanın sosyal yardım almadan geçinemediği bir ülkede insanca yaşamdan bahsedilebilir mi ?
Her üç gencimizden birinin işsiz olduğu bir ülkede 100 binlerce ataması yapılmayan öğretmenlerin olduğu bir ülkede işçi ve memur maaşlarının yoksulluk sınırının altında kaldığı bir ülkede çocuklarına bez ve mama dahi alamayan milyonlarca ailenin bulunduğu bir ülkede adaletten adil bir devletten adil paylaşımdan ve insanca yaşamdan bahsetmek mümkün mü?
Ne yazıkki bunun cevabı hayır.
İşe bugün burada, bu salonda toplanmamıza vesile olan merhum Erbakan hocamızın mücadelesinin en önemli hedeflerinden birisi adil devlet ve insanca yaşam, yaşanabilir bir Türkiye yeni ve adil bir dünya Erbakan hocamızın esas kastettiği hedeflediği budur.
Bizlerde bugün onun çizdiği yolda yürüyoruz. Onun mücadelesini referans alıyoruz tıpkı Erbakan gibi bu güzel imkan ve kaynakların bir avuç yandaşa aktarılmasına rıza gösteremiyor tıpkı Erbakan gibi Türkiye’nin varlıklarının haraç mezat elden çıkarılmasına karışı çıkıyoruz. Yine tıpkı Erbakan gibi milleti borcundan dolayı bankaya mahkum eden faizci politikalara evet diyemiyor Erbakan’ın yalın ayaklarıyla bir dilim ekmek için bir arabanın arkasından koşan koşmak zorunda kalan küçük çocuğun hakkını aradığı gibi biz de karnını doyurabilmek için akşam pazar yerlerinde artıkları karıştıran buralardan karnını doyurmaya çalışanların mücadelesini veriyoruz Muhterem kardeşlerim bugün ülkemiz ve bölgemiz kritik ve hassas bir süreçten geçmektedir Bu süreçte dışarıya karşı güçlü olmanın ilk şartı içeride güçlü olmak birlik ve beraberliği tesis etmektir. Bugün Türkiye’nin bir diğer önemli problemi de kutuplaşmadır bir araya gelip konuşamıyoruz. oysa hepimiz bu ülkenin insanıyız. Dertlerimizi sıkıntılarımızı birlikte çözmek mecburiyetindeyiz. Kutuplaşan değil Kucaklaşan bir Türkiye’yi birlikte inşa etmek mecburiyetindeyiz.
Partilerimiz,düşüncelerimiz çözüm yollarımız farklı olsa dahi birbirimizle konuşa bildiğimiz bir masa etrafında oturabileceğimiz gün aşamayacağımız hiçbir engel çözemeyeceğimiz hiçbir sorun kalmayacaktır, bundan herkeze emin olsun. Muhterem arkadaşlar ihsan eşrefi mahlukat olarak yaratılmıştır Cenabı Hakk tarafından. İşte bugün Erbakan hocamızı anma vesilesi ile bir araya geldik insanın eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olduğunu idrak ederek bizler çatışma için değil diyalog için bir aradayız. Kutuplaşma için değil kucaklaşma için bir aradayız .
Bizim şiarımız Çifte standart değil adalettir, üstünlük taslama değil eşitliktir sömürü değil hakça paylaşımdır. Baskı ve tahakküm değil insan hakları ve hürriyettir şeffaflıktır ehliyete ve liyakata özen göstermektedir
dürüstlüktür dayatma değil uzlaşmadır.
Muhterem arkadaşlarım Erbakan hocamızın hayatı birlikteliklerin ne kadar geniş olduğunu ve başarılarının da örneğini bize göstermektedir. İlk defa 1950 lerde sadece sadece 200 iş adamları bir araya getirerek gümüş motor fabrikasını kurdu ama ne yazıkki hemen önünü kestiler daha sonra Türkiye’deki bütün işleri heyecana getirdi yeni bir hamle başlatırız diye siyasetin dışında odalar birliği nde bir gayretin içine girdi ama ne yazıkki odalar birliği başkanlığına seçildiği zaman seçimi iptal ederek önünü kestiler.
İşte o zaman Erbakan hocamız anladıki siyasete girmeden problemlerimizi çözmek mümkün değildir noktasına geldi bu macerası hepimize ders oldu. Destansı bir mücadele verdi önce milli nizam partisini kurdu fakat hemen kapatıldı hiç faaliyet göstermeden.
Milli Selamet Partisi döneminde rahmetli Ecevit de kurduğu koalisyon bir çığır açtı Türkiye’de. Sayın Ecevitin söylemiş olduğu “ biz bu arkadaşlarla hiçbir zaman anlaşamaz bir araya gelemeyiz zannediyorduk yanıldığımızı anladık” işte bu koalisyonda imam hatipler yeniden açıldı başörtüsü problem olmaktan çıktı hatta enteresandır kara yoluyla hac yapmak bile o dönemde ilk bu millete nasip oldu. Türkiye’nin faizsiz bankası Desiyap o zaman kuruldu başta TUSAŞ olmak üzere ağır sanayi hamlesini gerçekleştirecek teşebbüs o zaman başlatıldı meşhur Kıbrıs barış harekatı da o zaman gerçekleştirildi.
Muhterem arkadaşlarım maalesef bu başarının mükâfatı bu koalisyonun dağılması oldu.
Fakat arkasından hemen farklı bir koalisyonun sayın hem rahmetli Demirel hem rahmetli Türkeşle bir araya gelmek oldu. O dönemde 265 fabrikanın temeli atıldı. Türkiye’nin dört bir tarafında Kars’tan Ardahana kadar fabrika temelleri atıldı demirçelik Kayseri’de Taksan Diyarbakır’da Temsan Şırnak Mazıdağında Azot Gübre tesisleri o dönemde başlayan 58 organize Sanayi bölgesinin kararnamesi o dönemde çıkarıldı. Ama maalesef bu çabalar da mükafatını görmedi ve koalisyon bozuldu 1980 yılında yeni bir darbeyle siyasiler tutuklandı. Fakat hedefte kimin olduğu belliydi kimin önünü kesilmesi isteniyor hangi hamleler durdurulmamak isteniyor ortadaydı. Bunun arkasından siyaseten yasaklandı.
Siyasi hakları iade edildikten sonra hemen siyasete döndü ve hemen refah partisini kurarak daha önceden kurulmuş olan partinin içinde yer aldı 1989 seçimlerinde mahalli seçimlerinde 5 belediye destansı hizmetler yaptı 91 seçimlerinde yine rahmetli Türkeş de bir araya gelerek seçimlere girdi 94 seçimleri büyük bir başarının işaret fişeği olduğu 29 belediyesi kazanılmış de 95 seçimlerinde de Türkiye’nin en büyük partisi haline gelindi. ancak şunu unutmayın en büyük partisi dediğimiz yüzde otuzla 40 değil oynar dağıldığı için %21’in birinci olduğu bir dönemi yaşadı Türkiye ve 1996 ve 1997 yıllarında kurulan 54. Erbakan hükümeti ile havuz sistemi kuruldu yeni bir ekonomik anlayış devreye sokuldu ilk bütçe denk bütçe yapıldı memura %130 çiftçiye emekliye esnafa %100’ler hatta esnaf emeklilerine %300 - % 500 ler zam yapıldı. olamaz deniyordu hazine dekiler %20’nin üzerinde zam vermek bizi çökertir kanaatindeydiler. İlk hanlede 150 arkasından iki hamle daha %130 zam. Akıllara durgunluk verecek bir tavır ve arkasından enflasyon %130 yüzde 70‘lere muhterem arkadaşlarım bunların arkasından bir de bildiğiniz gibi D 8’ler kurulu dünyada İslam ülkelerini ekonomik yönden bir araya getiren bir çapa ve arkasından da mükafat olarak 28 Şubat’ta fiilen bir muhtıra ile karşı karşıya kaldı Erbakan Hocamız.
Muhterem misafirler değerli hazirun sözü biraz uzattım affınıza sığınıyorum. Gidiyorum bundan dolayı ama bazı konuları gündeme getirmeden de Erbakan hocamızın hayatının doğru duruş anlaşılabileceği kanaati de değil biz Saadet Partisiyiz biz milli görüşçüyüz biz Siyaseti makam ve mevki için şanlı ve şöhret için yapmıyoruz yapmayız bizim mücadelemiz Ahmet gitsin Mehmet gelsin mücadelesi değildir biz şahıslarla değil zihniyetlerle uğraşırız biz isimlere değil ilke ve prensiplere bağlı kalırız Tıpkı Erbakan gibi bedel öderiz ama milleti asla bedel biz hakikaten Allah razı olsun biz hiçbir zaman kendi ikbalimiz için milletin ikbalinden istikbalinden taviz vermeyiz tek arzumuz tek derdimiz var oda bu aziz millete hizmet etmek böylece Cenabı Hakk’ın rızasını kazanabilmektir bazı konuları sizlere arz etmeyi bir görev bildiğim için bu konulara temas etme mecburiyetinde kaldım umarım beni anlayışla karşıladınız. Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi hürmetle muhabbetle selamlıyor başta Erbakan hocamız olmak üzere bu millete hizmet etmiş büyüklerimizi rahmet minnet ve şükranla yâd ediyorum hepinize saygılar sunuyorum.