Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

- Bölgede ekimde yüzde 2 olan yıllık TÜFE, kasımda 2,3'e yükseldi
 

BERLİN (AA) - Avro Bölgesi'nde yıllık enflasyon oranı kasım ayında yeniden yüzde 2,3 seviyesine çıktı.

Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) Avro Bölgesi'nin kasım ayına ilişkin öncü enflasyon verilerini yayımladı.

Buna göre, Avro Bölgesi'nde ekimde yüzde 2 olan yıllık Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE), kasımda yüzde 2,3'e yükseldi. Beklenti, yıllık enflasyonun ekimde yüzde 2,3 olacağı yönündeydi.

 

Avro Bölgesi'nde kasımda çekirdek enflasyon ise yıllık bazda yüzde 2,7 seviyesinde gerçekleşti.

Enflasyonun ana bileşenlerine bakıldığında, en yüksek fiyat artışı yüzde 3,9 ile hizmet sektöründe görüldü. Bunu yüzde 2,8 ile gıda, alkol ve tütün ürünleri, yüzde 0,7 ile enerji dışı sanayi ürünleri izledi. Enerji fiyatları ekimde yüzde 1,9 geriledi.

AB uyumlu verilere göre enflasyon kasımda Belçika'da yüzde 5, Hollanda'da ve Estonya'da 3,8, Yunanistan'da yüzde 3 oldu. Almanya'da ise yıllık enflasyon kasımda yüzde 2,4, İspanya'da yüzde 2,4, Fransa'da yüzde 1,7 ve İtalya'da yüzde 1,6 seviyesinde gerçekleşti.

 

Öte yandan, Avrupa Merkez Bankası (ECB) enflasyonun orta vadede yüzde 2 hedefinde sürdürülebilir hale gelmesini hedefliyor.

Bu arada ECB, 17 Ekim'de piyasa beklentileri doğrultusunda zayıflayan ekonomiye karşı üçüncü faiz indirimine giderek üç temel politika faizini 25 baz puan düşürdü.

Banka, mali piyasalar için çok önemli olan ve bankaların kısa vadede ECB'ye fazla mevduatlarını ilettikleri hesaplara ilişkin faiz oranını çeyrek puan düşürerek yüzde 3,25'e çekmişti.

 

ECB yetkilileri, enflasyonu zamanında yüzde 2 hedefine geri getirmek için gerekli olduğu sürece faiz oranlarını yeterince kısıtlayıcı seviyelerde tutacağını açıklamıştı.​

Bir sonraki faiz toplantısını 12 Aralık'ta gerçekleştirecek olan bankanın, bu toplantıda 25 baz puanlık 4. faiz indirimini yapması bekleniyor.

BERLİN (AA) - Almanya’da uzmanlar, Alman hükümetinin Uluslararası Ceza Mahkemesinin (UCM) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında çıkardığı tutuklama emri kararını uygulamasını ve İsrail’e desteği durdurmasını istedi.

Başkent Berlin’de Erlangen-Nürnberg Friedrich-Alexander Üniversitesinden Prof. Dr. Christine Binzel, Barenboim-Said Akademisinden Prof. Michael Barenboim, London King’s Collegeden Prof. Hanna Kienzler ve Avrupa Anayasa ve İnsan Hakları Merkezinden (ECCHR) Avukat Wolfgang Kaleck "UCM’nin tutuklama emirleri ve Almanya’nın rolü"ne ilişkin basın toplantısı düzenledi.

Binzel, Almanya’nın, Birleşmiş Milletler (BM) Soykırım Sözleşmesi'ne ve Roma Statüsü'ne taraf bir ülke olarak, tarihsel, yasal, etik ve siyasi açıdan bu anlaşmalara uyması gerektiğini belirtti.

Almanya’nın 14 aydan beri anlaşmalarda yer alan yükümlülükleri yerine getirmediğini ifade eden Binzel, "Almanya sadece izlemekle kalmıyor, Alman hükümeti bugün hala siyasi, mali, askeri ve yasal olarak İsrail’i destekliyor. Almanya, ABD'den sonra (İsrail'in) en büyük ikinci silah tedarikçisidir. Araştırmalar Alman silahlarının Gazze'de kullanıldığını gösteriyor." dedi.

Binzel, Alman hükümetinin İsrail hükümet üyelerinin ve diğer yetkililerin soykırımcı ifadelerini, uzmanların uyarılarını görmezden geldiğine işaret ederek, "Şimdi, çıkarılan tutuklama kararları Alman hükümetinin gerçeklerle yüzleşmesi̇ ve uluslararası kurumları zayıflatmak ve Almanya’yı dünya çapında daha da yalnızlaştırmak yerine, adalet ve uluslararası hukuktan yana kararlı bir şekilde tavır koyması için yapılan son uyandırma çağrısıdır." ifadesini kullandı.

Prof. Dr. Binzel, Almanya’nın ivedilikle Filistinlilerin hayatının İsrail tarafından yok edilmesini durdurmak için tedbirler almasını isteyerek, Alman hükümetinin İsrail'e silah sağlamayı durdurması ve tüm ekonomik, siyasi ve diplomatik ilişkileri gözden geçirmesi çağrısında bulundu.

 

- "Netanyahu'un Alman topraklarına ayak bastığında tutuklanmasını bekliyoruz"

Barenboim-Said Akademisinden Prof. Michael Barenboim de Almanya’nın Filistin halkının yok edilmesini desteklemekten vazgeçmesi ve Filistinlilerin öldürülmesi, sakat bırakılması ve yaşamlarının yok edilmesine son verilmesi için İsrail'e baskı yapmasını isteyerek, "Gazze, Batı Şeria ve Lübnan'da işlenen ve neredeyse tüm dünyada canlı olarak yayınlanan sayısız katliam nedeniyle Almanya'nın İsrail'i desteklemeyi durdurmasını gerektiriyor." değerlendirmesi yaptı.

Alman hükümetinin Netanyahu ve Gallant hakkındaki "tutuklama emirlerini inceleyeceği" yönündeki ifadenin ne anlama geldiğine ilişkin soruya da Barenboim, "Bu incelemeyle ilgili bir durum değil. Hepimiz Alman hükümetinin Binyamin Netanyahu ya da Yoav Gallant'ın Alman topraklarına ayak bastıklarında tutuklanacaklarını söyleme anını bekliyoruz. Bunu yapmak istemediğini anlıyorum. Aynı zamanda bunu yapmak zorunda kalacaklar." diye konuştu.

 

- Almanya suç ortağıdır

Prof. Hanna Kienzler, Almanya’nın İsrail devletinin Gazze Şeridi'nde Netanyahu ve Gallant liderliğinde emrini verdiği ve İsrail ordusu tarafından yürütülen imha savaşının ciddi bir suç ortağı olduğunu söyledi.

"Dolayısıyla Almanya bu soykırımın uzun vadeli sonuçlarının sorumluluğunu paylaşıyor." diyen Kienzler, Gazze’nin tamamen yok olduğunu, hastanelerin, ibadethanelerin, sağlık sisteminin, eğitim kurumlarının yıkıldığını, bu savaşın psikolojik sonuçlarının da 3 kuşak boyunca etkisini sürdüreceğini kaydetti.

 

- Almanya, ABD ve İngiltere Gazze'nin yeniden imarı için tazminat ödemeli

Kienzler, bu yıkımın oradaki insanların geleceğini tehlikeye attığını ve ciddi ekonomik sonuçlar doğurduğunu, bu suçların ve uzun vadeli sonuçlarının hesap verebilirliğini sağlamak için uluslararası hukuk kapsamındaki suçları soruşturan uluslararası mahkemeler aracılığıyla İsrail hakkında kovuşturma sağlanması gerektiğini ifade etti.

Ayrıca Gazze'de altyapının yeniden inşası için tazminat taleplerinin de dile getirilmesi gerektiğini vurgulayan Kienzler, "Sadece şimdiki soykırım için değil, daha önceki savaşlarda ve ablukadan da zarar gören alt yapı için de. Almanya'nın bu uluslararası hukuk ihlallerinde suç ortağı rolünden dolayı tazminat ödemelerine katılmalı." dedi.

Kienzler, Almanya’nın yanı sıra İsrail’i destekleyen ABD ve İngiltere’nin de bu tazminat ödemelerine katılması gerektiğini belirtti.

 

2 Mart 2025’de Hamburg’da yapılacak yerel seçimlere hazırlanan Die Wahl – für Frieden und soziale Gerechtigkeit(Barış ve Sosyal Adalet için Seçim) ittifakı, şehrin ve dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara yönelik önemli mesajlar verdi. Barış ve Sosyal Adalet için Seçim Ittıfakı, küresel krizlere duyarlılık ve sosyal adalet vurgusuyla, mevcut politikaların eleştirildiği dikkat çekici bir açıklama yaptı.

Hamburg Eyalet Parlamentosu Bağımsız Milletvekili ve Barış ve Sosyal Adalet için Seçim Ittıfakı Eş Başkanı Martin Dolzer, dünyadaki çatışmaların Hamburg’un sorumluluğunu artırdığına dikkat çekerek şu ifadelerde bulundu: “Ukrayna-Rusya Savaşı ve İsrail/Filistin arasıdan çatışmalar, insanları derinden etkiliyor. Silahlanma ve militarizm yerine barışa ve sosyal adalete yönelmeliyiz. Ukrayna’da Biden’ın savaşı kışkırtıcı politikaları yerine derhal bir ateşkese ihtiyaç var. Filistin’de ise Filistin halkına yönelik soykırım hemen durdurulmalıdır. Hamburg, barışa katkıda bulunmak için bir sivil liman haline gelmelidir. Ancak diğer partiler, savaş politikalarını destekleyerek topluma zarar veriyor.”

 

“Savaş Yerine Sosyal Yatırım”

Barış ve Sosyal Adalet için Seçim Ittıfakı Eş Başkanı Mehmet Yıldız da mevcut politikaları eleştirerek barış, sosyal adalet ve eşitlik çağrısında bulundu:
“AfD gibi partiler, korku ve düşmanlık üzerinden toplumda bölünme yaratıyor. Bunun yerine ifade özgürlüğünü, diyaloğu ve şiddetsiz çözümleri teşvik etmeliyiz. Toplumun çoğunluğunun ihtiyaçları göz ardı edilerek, sermaye gruplarının ekonomik çıkarları önceliklendiriliyor. Bu kabul edilemez. Hamburg’da her bireyin onurlu bir yaşam sürebilmesi için savaşa ayrılan bütçeler, konut, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler için kullanılmalıdır.”

 

Göçmenlere Fırsat Çağrısı

Hamburg’da yaşayan göçmenlerin ve mültecilerin yaşadığı zorluklara da değinen Yıldız, “Göçmenleri toplumsal sorunların günah keçisi yapmak yerine onlara fırsatlar sunmalıyız. Boş ofis binalarını konuta dönüştürmek ve mülteciler için mesleki eğitim projeleri başlatmak önemli adımlar olacaktır. Hep birlikte, kimsenin evsiz kalmadığı, yaşlıların şişe toplamadığı, savaşların olmadığı ve ten renginin önem taşımadığı bir toplum inşa edebiliriz.”dedi.

 

Barış ve Adalet İçin Ortak Çağrı

Dolzer ve Yıldız, açıklamalarını şu sözlerle tamamladı:
“Hamburg’un yerel sorunları kadar küresel meselelere de duyarlı bir şehir olması gerekiyor. Barış, insan hakları ve sosyal adalet değerlerini savunmak hepimizin sorumluluğudur. Savaşa hayır diyerek, dayanışma ve eşitliğe evet diyoruz.”

 

Federal Meclis SPD Milletvekili Macit Karaahmetoğlu, hükümeti işlevsiz hale getirerek koalisyonu sonlandırmak için „D-Day“ adı verilen gizli planlar yaptığı ortaya çıkan Hür Demokrat Parti’deki (FDP) gelişmeleri değerlendirdi. SPD Ludwigsburg Milletvekili Karaahmetoğlu, koalisyonu yıkmaya yönelik gizli planların medyada yer almasından sonra FDP Genel Sekreteri Djir-Sarai'nin istifa etmesinin yetersiz olduğunu belirtti.

Macit Karaahmetoğlu, “D-Day Skandalı”nın ciddiyeti göz önüne alındığında, asıl sorumlu olanın parti genel başkanı olduğunu ve onun istifa etmesi gerektiğini vurgulayarak şu açıklamayı yaptı:

“Hür Demokrat Parti’nin (FDP) sorumlularının son haftalarda yaşanan olayları nasıl atlatabildiklerini anlamakta zorluk çekiyorum. Hükümetin bir parçası olmasına rağmen, Christian Lindner’in hükümetle bilinçli bir şekilde yollarını ayırması, eşine az rastlanır bir siyasi savaş ilanıydı.

Şansölye, tarihi bir dönemde ülkeyi doğru yolda tutmaya çalışırken, Lindner’in partisi, tüm kabine üyelerinin arkasından hem ülkenin hem de kendi partisinin ve seçmenlerinin çıkarlarına ihanet etti. Bu süreçte ortaya çıkan ‚D-Day Operasyonu’na ilişkin detaylar, FDP’nin bu ayrılığı ne kadar titizlikle ve acımasızca planladığını, devlete karşı olan sorumluluğundan kurtulmaya çalıştığını açıkça gösteriyor. Bu davranış, etik açıdan son derece kabul edilemez. Ardından tüm bu olayları güzelleştirmeye ve kamuoyu önünde inkar etmeye çalışmaları ise siyasi bir şizofreni örneğidir.

Bu bağlamda, Genel Sekreter Djir-Sarai’nin bugün görevinden ayrılması mantıklı bir sonuçtur. Ancak bu kurban da FDP’yi bu benzeri görülmemiş siyasi aldatma olayından aklamaya yetmeyecektir. Bu konuda yalnızca bir kişi asıl sorumludur ve o da Christian Lindner’dir. Onun liderliğinde FDP, yalnızca yalanlar, sadakatsizlik ve gerçeklerden kopuk bir narsisizmle anılan bir parti olarak kalacaktır.”

 

Markus Riedel und Sophie Beland neue Vorsitzende des Vereins junger Handwerkerinnen und Handwerker – Netzwerktreffen werden ausgebaut

 

Rödental. Netzwerktreffen, Betriebsbesuche, Workshops, Meisterfeier: Die Junioren des Handwerks Oberfranken e.V., die Nachwuchsorganisation des Handwerks in Oberfranken, haben organisatorisch und auch personell einen erfolgreichen Neustart absolviert. Das neue Führungsduo bilden Markus Riedel und Sophie Beland.

 

Bei der turnusmäßigen Mitgliederversammlung in Rödental wurde Schreinermeister Markus Riedel zum neuen  Vorsitzenden gewählt, seine Stellvertreterin ist Kirchenmalerin Sophie Beland. Ergänzt wird der Vorstand von Verena Hatzel (Schatzmeisterin), Kirchenmaler Jonas Mrutzek (Pressesprecher) und Bianca Kummeth von der Handwerkskammer (Schriftführerin).

 

Der neue Vorsitzende Markus Riedel leitet seit zwölf Jahren einen Fensterbaubetrieb mit aktuell 30 Mitarbeiterinnen und Mitarbeitern, Sophie Beland hat ihre Ausbildung zur Kirchenmalerin abgeschlossen, sammelt jetzt zunächst Berufserfahrung im elterlichen Betrieb und wird anschließend ihre Meisterausbildung absolvieren.

 

Zuvor stellten der scheidende Vorsitzende Dominik Friedrich und Corinna Lange, die den Verein zusammen mit Bianca Kummeth seitens der Handwerkskammer betreut, den Jahresbericht 2023/2024 vor. „In der Zeit während und nach Corona war es für den Verein nicht leicht, die Mitglieder zu erreichen oder gar neue Mitglieder zu gewinnen“, gestand Friedrich. Der Verein habe sich nun aber wieder gefangen und sich neu strukturiert. Friedrich: „Wir führen jetzt wieder regelmäßig verschiedene Veranstaltungen für junge Handwerkerinnen und Handwerker durch. Wir sind jetzt wieder in der Region sichtbar.“

 

Der alte und der neue Vorsitzende zeigten sich übereinstimmend überzeugt. „Sich auszutauschen und zu vernetzen sowie direkte Kontakte zu Berufskollegen aufzubauen, ist gerade jetzt besonders wichtig und wird auch wieder verstärkt nachgefragt.“ Gerade auch speziell mit Kolleginnen und Kollegen aus dem Handwerk. „Bei den Junioren kennt man sich persönlich, lernt voneinander und vertraut sich. Dieses Vertrauen ist oft genug auch die Basis für neue Geschäftsbeziehungen untereinander – sogar für neue Freundschaften“, so Riedel und Friedrich. „Unser Netzwerk funktioniert."

 

Ziel: Themen neu und anders anpacken

Im Frühjahr werden sich die Junioren dem Thema Bürokratieabbau widmen, dieses Mal aber von einer anderen Seite aus. Sie werden zeigen, wie man mit einem cleveren Einsatz künstlicher Intelligenz den Verwaltungs- und Zeitaufwand im eigenen Betrieb erheblich reduzieren kann.

 

Zum Abschluss dankte die Mitgliederversammlung Dominik Friedrich, der den Verein acht Jahre lang als  Vorsitzender geführt hat und nun altersbedingt nicht mehr zur Wahl antreten konnte.

  

Kontakt: www.jdh-oberfranken.de, mail: Diese E-Mail-Adresse ist vor Spambots geschützt! Zur Anzeige muss JavaScript eingeschaltet sein!

Eberth lobt Schuchardts Verdienste und blickt auf gemeinsame Erfolge zurück

 

Wie die Stadt Würzburg am 28. November 2024 vermeldete, ist Würzburgs Oberbürgermeister Christian Schuchardt zum neuen Hauptgeschäftsführer des Deutschen Städtetags gewählt worden. Die Position des Hauptgeschäftsführers ist hauptamtlich und führt damit voraussichtlich zu vorgezogenen OB-Neuwahlen im zweiten Quartal 2025 in Würzburg.

Landrat Thomas Eberth gratuliert Christian Schuchardt zu dieser neuen Aufgabe: „Dass Oberbürgermeister Christian Schuchardt in der Sitzung des Hauptausschusses des Deutschen Städtetages einstimmig zum neuen Geschäftsführenden Präsidialmitglied gewählt worden ist verdeutlicht die Anerkennung für das bisher Geleistete. Ich gratuliere zu dieser neuen, verantwortungsvollen Position und bin froh, dort einen Praktiker als Sprecher der Städte zu wissen“, so Landrat Thomas Eberth.

Damit verbunden drückt Landrat Eberth jedoch auch sein Bedauern aus. „Die Zusammenarbeit mit Christian Schuchardt ist stets geprägt von einem respektvollen Miteinander und dem Ziel, die Region Würzburg ganzheitlich mitzugestalten, zu verändern und attraktiver zu machen. Diese Art der Zusammenarbeit ist nicht selbstverständlich und ich hätte mir diese auch für die Zukunft sehr gut vorstellen können“.

 

Stadt und Landkreis Würzburg haben ihre Kooperationen immer weiter intensiviert – vor allem in den vergangenen Monaten. Die Ökomodellregion wurde durch den Beitritt der Stadt Würzburg erweitert, mit der Smarten Region Würzburg zeigen sich Stadt und Landkreis zukunftsgewandt und auch in Hinblick anderer Schwerpunktthemen werden derzeit die Kooperationen auf vielen Ebenen vertieft.

„Denn eines ist sicher: Städte und Landkreise stehen vor großen Herausforderungen. Klamme Haushaltskassen, Unsicherheiten aufgrund der bundespolitischen Lage, der demografischen Situation, ein sich immer weiter abschwächendes Demokratiegefühl in der Gesellschaft: Hier müssen Städte und Landkreise stärker denn je an einem Strang ziehen, um diese Herausforderungen bestmöglich zu meistern“, betont Landrat Thomas Eberth.

 

Er ist sich sicher, dass Christian Schuchardt in seiner neuen Position ab 1. Juli 2025 als Stimme und Fürsprecher der Städte und damit auch im Sinne der Landkreise die wichtigen und richtigen Signale setzen wird.

Kuruluşundan bu yana Avrupalı Türklerin sosyo-kültürel sorunlarına samimi çözüm önerileri sunarak dikkat çeken Saadet Partisi Avrupa Teşkilatı, Türklerin çeşitli ülkelerde karşılaştığı sosyo-kültürel sorunların genel problemler içinde kaybolmasının gelecekte doğuracağı sonuçlara dikkat çekti.

Saadet Partisi Avrupa Teşkilatı Başkanı Samet Sami Temel, Ayhaber’e yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Avrupalı Türklerin entegrasyon sorunlarının sürekli gündemde tutulmasının arkasındaki nedenler iyi anlaşılmalıdır. Onların kültürel kimliklerinin öncelikle 'öteki' olarak görülmemesi gerekmektedir. On yıllar boyunca Londra’da İngilizceyi, Paris’te Fransızcayı ve Berlin’de Almancayı en iyi konuşan göçmen grup olan Türk gençlerinin, sadece ötekileştirilerek uyum tartışmalarına malzeme yapılmasını anlamak mümkün değildir.” dedi.

Başkan Temel açıklamalarının sonunda, “Göçmenlerin geldikleri ülke için öncelikle bir zenginlik olduğu ve katıldıkları topluma dinamizm getirdikleri gerçeğini ifade edenler, zaten öncelikle batılı mütefekkirler, yazarlar, şairler ve düşünce insanlarıdır. Avrupa ülkelerinde yaşayan gençlerimizin entegrasyon sorunu yaşadığını kabul etmemiz mümkün değildir. Yanlış tartan terazilerin öncelikle kendilerine zarar vereceği bilinmelidir.” şeklinde konuştu.

 

Etwa 80 Prozent der Pflegebedürftigen werden zuhause betreut. Das sind bei der AOK-Direktion Würzburg aktuell rund 9000versicherte Pflegebedürftige, bei der AOK Bayern insgesamt rund 223.000 Versicherte mit Pflegegrad 1 bis 5. „Einen Großteil der Pflege schultern pflegende Angehörige zusätzlich zu ihrem Beruf – und stoßen bei dieser anspruchsvollen Aufgabe häufig an ihre Grenzen“, sagt Alexander Pröbstle, Direktor bei der AOK in Würzburg. Deshalb unterstützt die AOK Bayern jetzt gezielt berufstätige pflegende Angehörige mit digitalen Workshops. „Die Doppelbelastung zwischen Beruf und häuslicher Pflege ist oftmals körperlich, emotional und zeitlich aufreibend“, so Alexander Pröbstle. Mit dem neuen digitalen Präventionsangebot möchte die AOK berufstätige Angehörige stärken, damit sie langfristig die Herausforderungen im Berufs- und Pflegealltag gut bewältigen können.

 

Ressourcen im Pflege- und Berufsalltag stärken

Das neue Angebot der betrieblichen Gesundheitsförderung umfasst einen digitalen Einführungsvortrag sowie insgesamt sechs interaktive Online-Workshops. Diese widmen sich den Themenkomplexen Selbstfürsorge, Stressbewältigung und Resilienz, Kommunikation und Konfliktmanagement, Umgang mit belastenden Emotionen, gesunder Schlaf sowie Vorbereitung auf die letzte Lebensphase. Die Schulungen vermitteln dabei praxisnah, wie man die eigenen Ressourcen im Pflege- und Berufsalltag stärken, neue Kraft schöpfen und zugleich Gesundheitskompetenz gewinnen kann. So erlernen die Teilnehmenden unter anderem Techniken zur Stressbewältigung, Achtsamkeit und zur emotionalen Stabilisierung, um in herausfordernden Momenten handlungsfähig zu bleiben. Zudem bieten die Workshops Raum für Erfahrungsaustausch. „Je nach individuellem Bedarf können Interessierte sich zu allen oder nur zu ausgewählten Workshops anmelden“, so Alexander Pröbstle. Diese finden zunächst von Dezember 2024 bis Juni 2025 statt. Das Präventionsangebot der AOK richtet sich an berufstätige pflegende Angehörige unabhängig von ihrer Krankenversicherung und ist kostenfrei.

 

Weitere Informationen und Anmeldung unter: Pflegende Angehörige im Job: Mehr Kraft in Pflege und Beruf | AOK-Arbeitgeberservice

 

Türk asıllı milletvekili Salih Murat; “Manastır'daki Yeni Cami'nin 'Hıristiyan ve İslam Kültür Mirası Müzesi'ne dönüştürülmesi kararını şiddetle kınıyorum. Peşini bırakmayacağım.”
 
Makedonya vatandaşları olan Müslümanlar ülkenin yarı nüfusuna sahibler. Makedon meclisinde 40 Arnavut Müslüman vekil varken 5 de Müslüman Türk asıllı vekil 75’de Makedon vekil secilmiş bulunmaktadır.
 
Makedonya’da yaşayan,
Başta Türk partileri ,seçilmiş Müslüman vekiller  şiddetle bu karara karşı çıktılar. Türk asıllı  milletvekili (eski anayasa mahkemesi başkanı milli güreşçi)Salih Murat  Manastır şehrinde asırlık camiin müzeye çevrilmesi  olayını, Mecliste dile getirdi. Ona yakın dil bilen, Mütercim Mansur Yakubi, beyle telefonla konuştum, Yakubi şöyle konuştu;
Vekilimiz tepkilerini en üst düzeyde dile  getirdiler.  Salih Murat vekilimiz bunun peşini bırakmayacağını meclis kürsüsünden dile getirdi en üst perdeden, konuştu. Biz haliyle Makedonya Türk vatandaşları basta şok olduk çünkü bunlar geride kaldı sanmışdık. 70 yıl öncesinde yapılmış uygulamalar yine hortladı inanılmaz bir duygu.  Biz Türk Müslüman vatandaşlar olarak kınadık gerekli mercilere şikayet edildi, yani kamuoyunda büyük infial yarattı, susmayacağız  haliyle bunun peşini de bırakmayacağız ta ki cami olarak yeniden açılasıya kadar.”
 
1998'de çıkarılandenasyonalizasyon yasasıyla da statüsü kanunca korunmuş bir ibadethanedir.

Makedonya Türkleri Hak ve Demokrasi Hareketi - Avrupa Cephesi Milletvekili Salih Murat yayınladığı üç dilde basın bildirisi şöyle”
 
Manastır'daki Yeni Cami'nin 'Hıristiyan ve İslam Kültür Mirası Müzesi'ne dönüştürülmesi kararını şiddetle kınıyorum. Bu keyfi ve hukuk dışı karar, ülkemizin temel değerlerine, anayasamıza ve uluslararası hukuka açıkça aykırıdır.
 
1558 yılından beri, yaklaşık 600 yıldır kesintisiz olarak ibadete açık olan Yeni Cami, Osmanlı döneminden günümüze kadar Bitola Müslümanlarının manevi yaşamının merkezi olmuştur. Komünizm döneminde dahi kapatılmayan cami, bağımsızlık sonrası 1998'de çıkarılan denasyonalizasyon yasasıyla da statüsü kanunca korunmuş bir ibadethanedir.
 
Bu kararın en vahim yönleri şunlardır:
 
1. Makedonya İslam Birliği'nin görüşü alınmadan, onayı olmadan tek taraflı bir kararla yapılmış olması
2. Yasal olarak cami statüsünde olan
3. Kültür Bakanlığı'nın yıllardır İslam Birliği'nin meşru taleplerini görmezden gelmesi
4. Caminin "Sanat Galerisi" olarak kapalı tutulması ve şimdi de müzeye dönüştürülmek istenmesi
 
Bu karar:
- Anayasamızın din ve ibadet özgürlüğünü güvence altına alan maddelerine
- Kültürel mirası koruma yasalarına
- Uluslararası din özgürlüğü sözleşmelerine
- Makedonya'nın çok kültürlü yapısına ve hoşgörü geleneğine aykırıdır
 
Acil Eylem Çağrısı:
 
1. Hükümet derhal bu kararı iptal etmeli
2. Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlatmalı
3. Bu hukuksuz karara imza atanlar görevden alınmalı
4. Kültür Bakanlığı İslam Birliği ile yapıcı diyalog başlatmalı
5. Yeni Cami'nin ibadet mekanı statüsü yasal güvenceye alınmalı
6. Diplomatik temsilcilikler ve uluslararası kültür kurumları konuya müdahil olmalı
 
İslam Birliği'nin belirttiği gibi, ancak açık bir diyalog, kurumsal işbirliği ve her inançtan vatandaşımızın duygularına saygı gösterilmesiyle medeni bir toplum inşa edilebilir. Bu olay, ülkemizin ortak değeri olan hoşgörü ve barışa vurulan ağır bir darbedir.
 
Parlamentonun tüm üyelerini bu haksız ve hukuksuz karara karşı seslerini yükseltmeye, hükümeti de acil önlem almaya davet ediyorum. Tarihi camilerimiz kültürel mirasımızın ayrılmaz parçasıdır ve asli fonksiyonlarıyla korunmalıdır.
 
Bu açıklamamın ardından, konuyu Parlamento gündemine taşıyacağımı ve hukuki sürecin takipçisi olacağımı da kamuoyuna duyurmak isterim.​​​​​​​​​​​​​​​​
 
 
 
Salih Murat Mansur Yakubi  birlikte görülüyor 

 

BERLİN (AA) – Almanya Savunma Bakanı Boris Pistorius, Rusya-Ukrayna savaşının uluslararası bir boyut kazandığını söyledi.

Pistorius, Fransa, İngiltere, Polonya savunma bakanları ve İtalya Savunma Bakanlığı Müsteşarı Isabelle Rauti'yle Avrupa’nın savunma kabiliyetini ve Ukrayna’ya desteği görüşmek amacıyla Almanya’nın başkenti Berlin’de bir araya geldi.

Ukrayna Savuma Bakanı Rüstem Umerov'un da bir süre katıldığı toplantı sonrası düzenlenen basın toplantısında konuşan Pistorius, bu toplantının yapılmasına ABD seçimlerinin sonuçlarının belli olmasının ardından Fransız mevkidaşı Sebastian Lecornu ile 6 Kasım’da kararlaştırdıklarını belirtti.

Pistorius, "Çünkü yeni başkan (Donald) Trump ve yeni yönetimle birlikte bazı şeylerin değişeceği açık. Buna ne kadar erken hazırlanırsak o kadar iyi olur." ifadesini kullandı.

Rusya’nın Ukrayna’da agresif bir şekilde ilerlediğini, özellikle altyapıya yönelik hava saldırıları gerçekleştirdiğini ve her gün binlerce kişinin hayatını kaybettiğini aktaran Pistorius, "Gerçek şu ki, Rusya'nın tehditkar tutumu dolaylı ya da doğrudan aynı zamanda bize de yöneliktir." değerlendirmesinde bulundu.

Pistorius, son dönemlerde Moskova’dan yapılan açıklamaların da bunu açıkça gösterdiğini belirterek "Arka planda ya da savaş alanında yer alanlara bakıldığında, Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşı aslında artık bölgesel bir çatışma değil. Bu uluslararası bir boyut kazandı." dedi.

Almanya Savunma Bakanı Pistoruis, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Kuzey Kore'den sadece 10 bin asker almadığını, aynı zamanda her bir asker için 2 bin avro ödediğini iddia etti.

Pistorius, Putin’in gerilimi tırmandırdığını ve orta menzilli bir füze kullandığını kaydetti.

- İşbirliği artırılacak

Toplantıda Ukrayna’ya desteğin de ele aldandığını ifade eden Pistorius, Ukrayna için silah üretimini güçlendirmeye devam edeceklerini söyledi.

Pistorius, bunun da dondurulmuş Rus varlıklarından elde edilen faiz gelirleriyle finanse edileceğini anlattı.

Ukrayna’yı destekleyen ülkeler arasında işbirliğinin arttırılacağını aktaran Pistorius, yapay zeka ile yönlendirilen insansız hava araçlarının (İHA) geliştirilmesinin ve tedarik edilmesinin yanı sıra mühimmat alımı konusunda da birlikte çalışılmasının planlandığını kaydetti.

Pistorius, "Hedefimiz, Ukrayna'nın güçlü bir pozisyondan hareket edebilmesidir." diye konuştu.

Savunma alanında yeteneklerin geliştirilmesi gerektiğini vurgulayan Pistorius, "Daha fazla silah sistemini birlikte geliştirmeli, üretmeli ve temin etmeliyiz. Bugün bu konuda da anlaştık." dedi.

Pistorius, silah sektörünün finansman ihtiyaçlarına erişiminin kolaylaştırılması gerektiğini belirterek, "Diğer sektörlerde olduğu gibi bunun burada da sağlanması ve Avrupa Yatırım Bankası'nın burada önemli rol oynaması gerekiyor." değerlendirmesinde bulundu.

İngiltere Savunma Bakanı John Healey de Avrupa’nın önde gelen ülkelerinin güvenlik ve savunma alanında çalışmaları artırmak için gereken her şeyi yapacağını belirterek, İngiltere’nin savunma harcamalarını gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 2,5'ine çıkarma taahhüdünde bulunduğunu söyledi.

Fransa Savunma Bakanı Sebastian Lecornu de Ukraynalı mevkidaşının Ukrayna’yı desteklemeye devam edilmesini istediğini ifade ederek, gelecek haftalarda Mistral füzelerini ve diğer silah sistemlerini sağlama konusunda gerekli tedbirleri alacaklarını kaydetti.

Gelecek 10-15 yıl için güvenlik ve savunmaya yönelik atılımların düşünülmesi gerektiğini ifade eden Lecornu, burada paranın nasıl kullanılacağının önemli olduğunu vurguladı.