Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

İngiltere’de yeni başbakanın önü ne enerji dosyası koyuldu. Alman Başbakan Scholz aylardır işin içinden çıkamıyor. Macron eski kolonisinin gönlünü almak için geldiği Cezayir’de Türkleri suçlayarak rahatlıyor. Avrupa’nın büyük ülkelerinde kafalar çok karışık. Liz Truss ile Olaf Scholz, telefon görüşmesinde, enerji alanında karşılaşılan zorlukları ele aldı, enerjide bağımsızlığının önemini vurguladılar. Yani ucuz enerjinin bizi bağımlı hale getirdiğini yeni anladık diye birbirlerini teselli ettiler. Bundan sonra birlikte şunu yapalım da diyemeden, “telefon görüşmelerimiz devam etsin ve zaman zaman birbirimizin dertlerini palaşalım lütfen” dercesine vedalaştılar.

 

Avrupa’nın Sanayi ülkeleri sadece küçük ülkelerin değil, önüne gelen her ülkenin kaynaklarından faydalandılar. Çünkü kapitalizmin manifestosu daha çok kazanmak için daha çok enerji istiyordu. Bunu başarıp ülkesindeki zenginlerin eksiğini yerine getirebilen siyasetçiler başarılı olarak görüldü ve ülkesinde omuzlarda yer buldu. Ancak Okyanus’un öte yakasındaki büyük abi  bir de baktı ki, Avrupa ile Rusya yakınlaştıkça hem kendi önemi azalıyor, hem de kendisine ihtiyaç kalmıyordu. Avrupa’da iktidara gelen eksiksiz tüm partilerin Amerikan güdümüne girmesinden de anlıyoruz ki, Washington düdüğü çalınca eksiksiz hepsi sıraya girmeye demekki mecburlarmış.

 

Rusya ile ABD’nin yarışı var. Ancak bunu Rusya ile Avrupa’nın yarışı haline getirdi yıllardır. ABD arka bahçesi, hemşerisi ve akrabası olarak gördüğü Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hitler ve Stalin diktatörlerinden kurtardı ama, kendisine modern köle yapmayı tam olarak başaramadı. Kapitalizmin her şartı malesef (!) yerine gelmiyor. Hatırlarmısınız nisan ayında Almanya’ya enerjiyi biz veririz diyen Amerikalılar bunu çabuk unutturdular. Kapitalistlerin iyi yalan söyleyip herkesi inandırdıkları meşhurdur. Şu kadarını bilelimki, Rus Gazı‘nın yerine koyulacak her enerji bize daha çok maliyet getirecektir. Bunu karşılamak için daha çok vergi istenecektir bizden.

 

Söz emperyalizmden açıldı, emperyalist babalar menfaatlerini bölüşmez, ortak kabul etmez ve emirleri yerine getirmeyenleri sevmezler. Türkiye ’ye karşı uygulanan isimsiz ambargolar, adı konulmamış dışlama ve siyasi baskılar bunun içindir. Yani, modern emperyalizm Türkiye’yi test ediyor...

Alman İş Dünyası uzun korona kısıtlamalarında kısmı devlet desteği saysesinde düşük seviye de olsa üretime devam ederken, birbiri arkasına gelen siyasi sorunlardan etkilenmeye devam ediyor. Dünyanın sayılı ekonomilerinden biri olan ve ihracata dayalı dünya ekonomilerinden biri olan Alman ekonomisi şimdi de Rusya-Ukrayna krizinden etkilenmeye başladı.

 Ifo Başkanı Clemens Fuest: "Şirketler arasındaki belirsizlik hala yüksek ve Alman ekonomisinin üçüncü çeyrekte küçülmesi bekleniyor" derken aslında beklenen ümidin hala ufukta görünme diğini işaret etmektedir.

Almanya'da geçen ay 88,7 puan olan Ifo İş Ortamı Güven Endeksi, ağus-tosta 88,5 puana düşerek, Rusya-Ukrayna savaşı, enflasyon ve enerji arz darboğazlarının etkisiyle Haziran 2020’den beri en düşük seviyesine indi.

Merkezi Münih'te bulunan Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), yaklaşık 9 bin firmanın katılımıyla gerçekleştirdiği ağus tos ayı Almanya İş Anketi sonuçlarını yayımladı.

 Buna göre, temmuzda 88,7 puan olan Almanya'da sanayi ve ticarete ilişkin İş Ortamı Güven Endeksi, Rusya-Ukrayna savaşı, enflasyon ve enerji arz darboğazları ile bu ay 88,5 puana gerileyerek, Haziran 2020’den beri en düşük seviyesine indi. Endeks böylece 3 aydır art arda düşüş kaydetti. Piyasa beklentisi ise endeksin 86,8 puana inmesi yönündeydi.

Söz konusu dönemde Almanya'da Ifo Beklentiler Endeksi 80,4'den 80,3 puana gerilerken, Mevcut Durum Endeksi de 97,7'den 97,5 puana yükseldi.

Ifo'nun anketine göre, görünüm, hizmet ve imalat sektörlerinde kötü kalırken, inşaat sektöründe ise şirketlerin mevcut durum değerlendirmelerinde ve geleceğe yönelik beklentilerinde daha fazla iyileşme görüldü.

 

Alman ekonomisinin üçüncü çeyrekte küçülmesi bekleniyor

 

 Ifo Başkanı Clemens Fuest, konuya ilişkin, “Alman ekonomisine bulutlu bir hava hakim. İş Ortamı Güven Endeksi, ağustosta 88,7 puandan 88,5 puana düştü… Şirketler arasındaki belirsizlik hala yüksek ve Alman ekonomisinin üçüncü çeyrekte küçülmesi bekleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Almanya ekonomisi yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını kısıtlamalarının neredeyse tamamen kaldırılmasının hane halkı tüketimini etkilemesi ve kamu harcamalarının devam etmesiyle bu yılın ikinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 0,1 genişlemişti.

Ekonomistlere göre, Alman ekonomisi başta doğal gaz olmak üzere enerji krizi nedeniyle zor aylarla karşı karşıya bulunuyor.

Ifo'ya göre ise artan enflasyon oranları nedeniyle bu yıl hane halkının tüketimi ülkenin ekonomik büyümesi üzerinde etkisi olmayacak. Hükümetin aldığı enflasyon karşıtı tedbirlerin de ne kedar etkili olacağını zaman gösterecek. İş dünyasının göremediği ümidi siyasetin görebilmesinin de imkansız olduğu geniş kesimler tarafından kabul edilmektedir.

Almanya Merkez Bankası (Bundesbank) da 22 Ağustos’ta ekonomiye yönelik raporunda, Alman ekonomisinde bir resesyon olasılığının giderek arttığını bildirmişti. Raporda, Alman ekonomisine ilişkin beklentilerin giderek daha da "karamsar" hale geldiği belirtilerek, kış aylarında Gayrisafi Yurt İçi Hasıla'da (GSYH) düşüşün "çok daha olası hale geldiği" vurgulanmıştı. Velhasıl Almanya’da iş endeksi 2020‘den beri en düşük seviyesinde.

Alman halkı artık cepten yemeye başladı. Daha önceki birikimler en azından kısa dönemdeki harcamalar için kullanılacağı ortaya çıktıkça, gönülsüzde olsa bu birikimlerin harcanmaya başladığı belirtiliyor.

Bu konuda yaptığı piyasa araştırmaları ile tanınan Münih merkezli Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo) ekonomistlerinden Timo Wollmershaeuser “Almanya'daki orta sınıfın birikimlerini tüketmeye başladığını“ söyledi. Almanya'da orta sınıf yaşam standartlarını koru mak için birikimlerini tükettiğini” belirten araştırma kurumu ekonomisti Wollmershaeuser’in verdiği bilgiler, bugün normal uyarıcı bilgiler gibi karşılansa da, gelecek için hiç te olumlu sinyaller değildir. Ne kadar süreceği hiç kestirilemeyen krizin kalıcı etkileri ortaya çıktıkça toplumsal hoşnutsuzluğun artacağı kesindir.

 

İş dünyasının memnuniyetsizliği işyerlerinde radikal tedbirlerin alınmasına yol açar. Bu ise artan maliyetlere karşı üretimin azalıp milli gelirin düşmesine sebep olur. Önce ülkede ve işyerlerinde gelir kaybı sonrası artan maliyetlere karşı alınacak  tedbirlerden biri de, istihdamın azalarak geçici bir süre şeklinde açıklamalar ile işverenlerin işçi çıkarmasını getirecektir. İnsanların işsiz kalmasının ekonomiye zarar vermeyeceğini kimse söyleyemez. Evlerine ekmek götüremeyenlerin öfkesini hiç bir siyasetçi görmezden gelemez. Çalışan her baba bir ailenin lideri ve onların sorumluluğunu taşıyan bir bireydir.

 

Araştırmacı Wollmershaeuser, Zeit gazetesine yaptığı açıklamada, Ukrayna savaşının meydana getirdiği olumsuz koşullara dikkat çekerek, "Orta sınıf, yaşam standartlarını korumak için birikimlerini tüketiyor" dedi. İşte tehlike de tam buradadır. Ülkenin en büyük ve sağlam yapısı orta sınıftır. Orta sınıf hem sayıları çok az olan yukarıdaki lerin  en önemli tedarikçisi, hem de aşağıda sayıları çok fazla olan alt gelir grup larının en önemli ekonomik destekçisidir.

 

Enerji şirketleri, maliyetlerindeki keskin artışı müşterilerine yansıttıkları için fiyatların artmaya devam edeceği uyarısında bulunan Wollmershaeuser, "Enerji fiyatlarındaki artış gerçekten çok dik; şirketlere, örneğin haziran ayındaki düşüşle ilgili beklentilerini sorduğumuzda, borsadaki elektriğin fiyatı kilovat saat başına 20 sent civarındaydı. Ağustos sonunda üç katına çıktı. Doğal gaz fiyatlarına çok benzer. Bu enflasyonu daha da artıracaktır. Eylül ayında enflasyonun yüzde 10'a yaklaştığını görebiliriz. Sonuç olarak, özel haneler yalnızca reel ücretlerde bir düşüş yaşamakla kalmaz, birikimler de tüketile cek"  şeklinde konuşan araştırma cı  Wollmershaeuser, enflasyonunun gözle görülür etkisinin kendi sini endişelendirdiğini vurguladı.

 

Almanya artık eski Almanya değil, elbette insanlara devletin sosyal destekleri de olacak. Ancak şurası bir gerçekki, herkes kendi aile bütçesine şimdi çok daha fazla dikkat edip, harcarken daha fazla dikkatli omalı. Almanya'da hiç bu büyüklükte bir fiyat artışı yaşanmadığını aktaran Wollmershaeuser, birçok hanenin kemerlerini sıkarak tüketimlerini azalttıklarını sözlerine ekledi. Uzun lafın kısası Almanya’da artık “Orta Direk” bel veriyor.

Müzikte Kamplaşma

September 23, 2022

 

Alaturka camiasısın kendine  uygulanan sembolik şiddet karşısında tercih edilebileceği davranış şekillerini son derece çeşitli olduğunu en başta kabul etmemiz gerekir. Bu bölümde odaklandığımız söylemsel mücade le, daha çok oyunu oynamaya değer bularak kültürel alana dahil olan ve çeşitli stratejiler yoluyla kendi meşruluk alanını genişletmeye çalışanları dikkate almaktadır. Ancak bu, kaçınılmaz bir tutum değildir. Başka tercihlerde her zaman mümkündür. Sözgelimi alaturka camiasına mensup olanlar, pekala batılılaşma politikaları doğrultusunda inşa edilen meşru kültürel alana girmeyi tümden reddedebilir ve kültürel pratiklerinin bu alanın dışında sürdürülebilirlerdi.

 

Alaturka tıpkı bir zamanların Rebetikosu gibi bir yeraltı müziği haline gelebilir veya resmi görüşün onayına ihtiyaç duymaksızın kendi bağımsız kültürel alanını inşa edebilirdi. Keza alaturka müzisyenlerin Ortodoks resmi görüşe tamamen boyun eğerek kulvar değiştirme leri, mensup oldukları geleneğin taşıyıcısı olmaktan tamamen vaz geçerek batı müziği icracısı olmayı tercih etmeleri ve bu sayede kültürel alan içinde daha avantajlı konular elde etmeye çalışmalarda mümkündür. Elbetteki bir zamanlar alaturka camiası içinde olupta, belli bir çıkar elde etme arzusundan bağımsız olarak batı müziğinin üstünlüğünü ikna olmuş, resmi görüşü gönülden benimsemiş veya estetik beğenilerinin bir sonucu olarak alaturka alafranga kamplaşmasında kulvar değiştirenlerde vardı. Ancak alaturka camiasının asıl gövdesi resmi görüşün meşrutiyet çerçevesi içinde oluşan kültürel alan içinde kendi kimlikleriyle birer Türk müziği sanatçısı olarak oyuna katılmayı tercih etti. Bu tercih gelenin süreklilik ve değişim sürecine damgasını vuran temel etkenlerden biridir. Çünkü resmi politikalar karşısında geleneğin değişerek ayakta kalmasını mümkün kılan bütün uyum ve direnç örüntüleri paylaşılan bu ortak kültürel alan içindeki karşılıklı etkileşim, mücadele ve müzakere süreçlerinin bir sonucuydu. Taraf değiştirme teslimiyet ve kayıtsızlık seçeneklerinde ise bu zengin ve karmaşık oyun ve direnç stratejilerini gözlemek çok daha zordur. Yine de bunların her birinin pratikte mümkün olduğunu ve olup biten hiçbir şeyin Türk müziğinin kaçınılmaz kaderinin bir parçası olmadığını göstermek için kısaca bu tutumlara da değineceğim.

 

Ancak her şeyden önce müzik gibi şahsi beynin Siyasal veya toplumsal stratejileri indirgenemeyecek kadar önemli olduğu bir alanda, alaturka ve alafranga diye iki düşman kaptan ve bunların taraflarından bahsetmenin aslında hiç de doğru olmadığının bilincindeyim. İnsanın tercih ettiği müzikle dünya görüşü arasında doğrudan bir ilişki kurmak da büsbütün yanlıştır. Her şey bir yana, musiki inkılâbının fikir babası Atatürk’ün şahsi hayatında batı müziğinden hiç haz etmediğini ve bir Türk müziği tutkunu olduğunu biliyoruz. Keza dönemin kısır tartışmalarında karşı cephelerin sözcülüğünü üstlenen isimlerini bile kişisel hayatlarında düşmanca film müziğini zevkle dinlediğine dair pek çok örnek bulabiliriz. Alaturka -Alafranga ayrımının bir çatışmaya, kamplaşmaya dönüşmesi ve herkese bir taraf tutma kısırlığı içine hapis etmesinin sebebi, estetik tercihlerden ziyade Siyaseti müdahalesidir. Sözgelimi Dârul- Elhân 1926’ ya kadar Her ikimizin bir arada yaşadığı ve Öğretildiği aynı kurum tarafından hem batı müziği hem Türk müziği konserlerinin verildiği, ikisinin birbirinden kompleksiz bir şekilde faydalanabildiği bir kurumda. Alaturka ile alafranga arasındaki kalp taşmayı belirginleşti-ren, bir tarafın devlet tarafından dengesiz bir şekilde desteklemeye başlaması, karşı tarafın sürekli olarak aşağılanması, kendini meşru bir şekilde ifade ve temsil edecek imkanlardan yoksun bırakılmasıdır. 1926 da  Darül-Elhân’ın alaturka bölümünün kapatılarak şark musikisi eğitiminin yasaklanması bu açıdan bir dönüm noktasıdır.

 

Karardan yana olanlar gazetelerde tek parti rejiminin otoriter yönetiminden ve milli mücadeleden zaferle çıkmış yeni kadronun toplum nezdindeki büyük itibarından güç alarak, Türk müziği aleyhine acımasız bir saldırı baş bırakmıştır. Alafrangacıların arkasındaki devlet desteği tartışmayı eşsiz bir mücadele ile dönüştürmüş, bu ise tarafları daha da hırçınlaştırmıştır. Alaturka cephesi dediğimiz şey işte tam da bu sembolik şiddete karşı koymak amacıyla oluştuğundan, taraf değiştirerek hakim söylemi onayla-yanlar veya Türk müziğine karşı batı müziğini tercih edenler alaturka cephesi tarafından aile damgası yemiş, fırsatçılıkla suçlanmıştır. Böylelikle 20. yüzyılın ilk çeyreğinde ki yeni sentezler arayan kapsayıcı esnek yaklaşımlar yerine her iki cephede de muhafazakar katı dışlayıcı yaklaşımları bırakmıştır.

 

Gelecek yıl Almanya’nın rekor enflasyonu göreceği şimdiden söylenmeye başlandı. Avrupa’nın saygın kuruluşlarından olan Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü Ekonomi Direktörü Stefan Kooths bu alanda ilk uyarı işaretini verirken "Enerji krizi, Kovid-19 salgını sonrası ekonomik toparlanmayı baltalıyor. Pahalı enerji ithalatı, Almanya'nın gelirinin çok daha büyük bir kısmını eskisinden daha fazla yurtdışına transfer etmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu, Almanya'yı genel olarak daha yoksul hale getiriyor"  şeklinde piyasaları uyardı. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (IfW), 2023 Almanya ekonomisi büyüme tahminini, Rusya-Ukrayna savaşıyla sert şekilde artan enerji fiyatları nedeniyle %3,3'lük artıştan %0,7 küçülmeye indirdi.

Şimdiden gelecek yıl için ortaya atılan olumsuz tahminlerde Alman ekonomisine ilişkin yaz döneminde paylaşılan 2022 ve 2023 ve 2024'ü kapsayan büyüme tahminlerde yeniden güncellemelere gidilirken maalesef piyasalara olumlu bir haber ve-rilemedi. 2022 yılı için yapılan büyüme tahminlerinde rekor enflasyon, resesyon, satın alma gücü kaybı ve Rusya'nın Ukrayna krizi etkisi ile yüksek artışa dikkat çekildi. Gelecek yıl için ise Alman ekonomisinin %3,3 büyümesi yüzde 0,7 küçülmeye düşürüldü. 2024 için ise herşey yolunda giderse Almanya’nın büyüme tahmini %1,7'lik büyüme öngörüldü.

 

Alman ekonomisindeki Kovid-19 sonrası toparlanmanın, Rusya-Ukrayna savaşıyla keskin bir şekilde kesintiye uğrayacağına dikkat çekilen açıklamada, “Almanya'nın enerji ithalatı faturasının bu yıl 123 milyar euro, gelecek yıl ise 136 milyar euro daha artmasının beklendiği ifade edilerek  piyasaların sıkıntısına dikkat çekildi.

Avrupa’nın enerji devi Almanya’da enerji faturalarına harcanan paranın iç tüketimi ve enerji yoğun şirketlerin karlılığını ciddi anlamda azalttığına yer ve-rilen açıklamada, “Sonuç olarak, Almanya'nın ekonomik üretimi gelecek yıl önceden beklenenden 130 milyar euro daha düşük olacak. Bu rakamlar ise önümüzdeki yılların kolay olmayacağını işaret etmektedir" denildi.

 

Piyasalara hakimeyeti ve analizlerinin ciddiyeti ile tanınan IfW, enerji yoğun sanayi dallarındaki yüklere ek olarak, enerji fiyatlarındaki büyük artışın hane halkının satın alma gücünde düşüşe yol açtığı konusunda Alman imalat ve sanayi kesimini şimdiden uyararak, “Hane halkının satın alma gücünün gelecek yıl yüzde 4,1 düşmesi bekleniyor. Bu iki Almanya’nın birleşmesinden sonra görülen en keskin düşüş. Bütün buradan hareketle piyasaların da daralmasının beklenmesi şimdiden farkedilmektedir” değerlendirmesinde bulundu.

 

 Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü Ekonomi Direktörü Stefan Kooths, Almanya’da enerji ithalat fiyatlarının yüksek olmasından enerji yoğun sanayi dallarının ve tüketimle ilgili sektörlerin “şiddetli darbe” aldığını duyurdu. Almanya piyasalarındaki dalgalanmaların bütün AB Bölgesi ülkelerini de bir şekilde ardil etkilere maruz bırakacağı uzmanların ortak görüşü olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Analizleri ve Almanya piyasalarını okuyuşu ile tanınan ve öngürülerinin önemli oranda Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü Ekonomi Direktörü Stefan Kooths, "Enerji krizi, Kovid-19 salgını sonrası ekonomik toparlanmayı baltalıyor. Pahalı enerji ithalatı, Almanya'nın gelirinin çok daha büyük bir kısmını eskisinden daha fazla yurt dışına transfer etmesi gerektiği anlamına geliyor. Bu, Almanya'yı genel olarak daha yoksul hale getiriyor. Dolayısıyla Alman hükümeti, enerji yardım paketleri ile yükleri ancak yeniden dağıtabilir, ancak ortadan kaldıramaz. Bu durum toplum tarafından iyi bilinmeli” dedi.

Açıkca farkediyoruz ki, IfW ekonomistleri, ülkede yüksek enflasyon durumunda herhangi bir gevşeme ise beklemiyor. Elektrik ve gaz fiyatları daha uzun bir süre yüksek kalırsa enflasyonun bu yılki rekor seviyedeki %8'den 2023'te %8,7'ye yükselmesinin muhtemel olduğunu kaydetti ve bunun nedeni olarak da elektrik ve gaz piyasa fiyatlarının tüketicilere gecikmeli olarak ulaşması gösteril di.

Almanya’da işşizliğin %5,3' ten 2023'te %5,6'ya yükselmesi bekleniyor. Enerji maliyetlerindeki artış, enflasyonu yukarı yönlü körükleyecek. Korkutmayalım ama 2023‘de Almanya rekor  enflasyonu görecek.

Kosova-Sırbistan geriliminin arkasındaki yayılmacı Sırp milliyetçiliği herkesin malumu. Bunun üzerine Rusya'nın Bosnalı Sırplar ve Sırbistan'a yönelik tahrik siyaseti  de eklenirse bölgede tehlike daha da büyüyecek demektir.

Kosova Cumhuriyeti kendi ülkesi içinde yeni düzenlemeler yaparak vatandaşlarının kimlik kartı ve taşıt araçları ile ilgili birtakım yeni düzenlemeler yaptı.  Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksander Vucic ise  bu durumu sert biçimde eleştirdi ve  Priştine’nin "Sırplara savaş ilanı" şeklinde tanımladı.

Sırbistan’ın tahrikleri ile Kosova’nın Mitroviça bölgesinde yaşayan Sırplar, yeni düzenlemeyi yollara barikat kurup protesto ederek Kosova polisine ateşle karşılık verdiler. Kosova’da yaşa-yan Sırplar ayrıca Sırbistan ile Kosova arasındaki sınırları da barikatlar kurarak kapattılar. Kosova polisi tahrikleri hesabederek güç kullanmayınca herhangi bir can kaybı olmadı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kosova ve Sırp meslektaşlarıyla telefon görüşmeleri yaparak her iki taraf üzerindeki diplomatik ağırlığını ortaya koyarak durumun yatışmasına katkı sağladı.  ABD ve AB’nin de Sırplara baskı uyguladıkları görüldü. Tüm bu çabaların neticesi olarak Sonunda Kosova hükİmeti ve Sırplar ülkede yaşayan vatandaşların ulusal kimlik kartı ve ulusal plaka kullanmasını öngören yasanın yürürlük tarihini daha ileriye attılar.

Kosova ve Sırbistan yönetimlerinin birbirine yönelik suçlamaları devam ediyor. Kosova Başbakanı Albin Kurti, İtalyan gazetesi La Republica’ya verdiği bir röportajda, "Savaş riskiyle karşı karşıyayız. Sırbistan’ın arkasında Putin var. Bölgemizde risk yüksek olduğu için bizde NATO birlikleri var. Sırplar ile anlaşmazlıklarımız büyük" ifadelerini kullandı.

 

Kosova Sırplarında ayrılıkçı eğilim

 

Kosova’nın Mitroviça bölgesinde Sırp azınlık yaşıyor. Buna mukabil Sırbistan’ın Preşova Vadisi'nde Arnavut köyleri yer alıyor. Kosova’ya bağımsızlık veren Martti Ahtisari Planı, bu ülkenin bölünmesini ve bir başka devletle birleşmesini yasaklıyor. Fakat Kosova Sırpları, "Sırp Belediyeler Birliği" adı altında örgütlenerek ayrılıkçı eğilimleri meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Mitroviça Sırpları ayrıca kendilerini Sırbistan’ın bir parçası olarak görüyorlar ve Kosova yasalarını dikkate almıyorlar. Sırbistan ile     Kosova arasındaki en fazla kullanan Mitroviça Sırpları, iki ülke arasındaki bir çok yasayı da mümkün mertebe ihlal etmeye çalışıyorlar.  Kosova Sırpları Kosova yasalarına aykırı her hareketi Sırbistan’dan aldıkları işaretler ile başlatıyorlar. Son kimlik ve plaka krizinde de Sırbistan  işaratleri açıkça farkediliyor. Albin Kurti hükİmeti de bir egemen devlet olarak kendi ülkesindeki  yasa dinlemez Sırp asıllı topluluğa süre vererek yasalara uymaları yönünde uyardı.

 

Sırbistan, Kosova’yı açıkça karıştırıyor

 

Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic, niyetini açıkça ortaya koyarak Kosova diye bir devletin olmadı ğını belirtti. 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova’ yı günümüzde 100’den fazla devlet tanırken tanımayanlar ise bir elin parmakları kadar; Slovakya, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan, Romanya ve İspanya. Avrupa’nın başat ülkelerinin tamamı Kosova’yı tanırken 2011’de başlatılan Belgrad-Priştine Diyalog Sürecinin devam etmesine her iki taraf ta onay veriyor. Öte yandan Kosova’da barış, istikrarı ve statükoyu korumakla görevli çok uluslu Kosova Barış Gücü’nün faaliyetleri ise devam ediyor.

Kosova’da son yaşananlar AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’in girişimi ile sükunete ermişse de, özellikle Rus lider Putin bölgeyi karıştırmaya yönelik geleneksel “Ortodoks” kartını zaman zaman masaya sürmek ten çekinmiyor.  Sırp milliyetçileri ise daha da ileri giderek sadece Kosova’da değil, eski Yugoslavya coğrafyasında Sırpların yaşadığı tüm bölgelerde hak iddia ediyorlar. "Büyük Sırbistan" ütop yası peşinde koşan Sırp milliyet çileri kanun nizam tanımaz davranışları ile Balkanların yeni tehlikesi olarak ortaya çıkıyorlar.

 

 

BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya'nın kısmi seferberlik emrini "çaresizlik eylemi" olarak nitelendirdi.

Scholz, New York'ta yaptığı açıklamada, "Rus hükümetinin son kararları bir çaresizlik eylemidir. Rusya, bu suç savaşını kazanamaz." dedi.

 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in alınan son kararla işleri daha da kötüleştirdiğini savunan Scholz, "Başından beri durumu, Ukraynalıların direnişini ve direnme iradesini, aynı zamanda Ukrayna'nın dostlarının birliğini ve kararlılığını tamamen hafife aldı." ifadesini kullandı.

Scholz, ilan edilen sözde referandumların dünya toplumu tarafından da asla kabul edilmeyeceğini vurgulayarak, "Bu nedenle Rusya, gerçekte yapmak istediği şey için yani komşusunun topraklarının bir kısmını zorla ele geçirmek için hiçbir gerekçe sunamaz. Bu, asla kabul edilemez. İçinde yaşadığımız dünyada hukuk güçten üstün olmalıdır ve güç hukuktan daha güçlü olamaz." değerlendirmesinde bulundu.

 

- "Askeri ve siyasi zayıflığın bir işaretidir"

Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht ise Rus yönetimince emredilen kısmi seferberliği sert bir dille eleştirerek, "Putin'in kısmi seferberlik kararı, tıpkı işgal altındaki topraklarda ilan edilen sözde referandumlar gibi askeri ve siyasi zayıflığın bir işaretidir." dedi.

Putin'in binlerce genci savaşta anlamsız bir ölüme gönderdiğini vurgulayarak, "Ancak Rusya kendini kandırmamalıdır. Ukrayna'nın cesur savunma mücadelesine olan desteğimizi zayıflatmayacağız." diye konuştu.

 
BERLİN (AA) - Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya'nın kısmi seferberlik emrini "çaresizlik eylemi" olarak nitelendirdi.

Scholz, New York'ta yaptığı açıklamada, "Rus hükümetinin son kararları bir çaresizlik eylemidir. Rusya, bu suç savaşını kazanamaz." dedi.

 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in alınan son kararla işleri daha da kötüleştirdiğini savunan Scholz, "Başından beri durumu, Ukraynalıların direnişini ve direnme iradesini, aynı zamanda Ukrayna'nın dostlarının birliğini ve kararlılığını tamamen hafife aldı." ifadesini kullandı.

Scholz, ilan edilen sözde referandumların dünya toplumu tarafından da asla kabul edilmeyeceğini vurgulayarak, "Bu nedenle Rusya, gerçekte yapmak istediği şey için yani komşusunun topraklarının bir kısmını zorla ele geçirmek için hiçbir gerekçe sunamaz. Bu, asla kabul edilemez. İçinde yaşadığımız dünyada hukuk güçten üstün olmalıdır ve güç hukuktan daha güçlü olamaz." değerlendirmesinde bulundu.

 

- "Askeri ve siyasi zayıflığın bir işaretidir"

Almanya Savunma Bakanı Christine Lambrecht ise Rus yönetimince emredilen kısmi seferberliği sert bir dille eleştirerek, "Putin'in kısmi seferberlik kararı, tıpkı işgal altındaki topraklarda ilan edilen sözde referandumlar gibi askeri ve siyasi zayıflığın bir işaretidir." dedi.

Putin'in binlerce genci savaşta anlamsız bir ölüme gönderdiğini vurgulayarak, "Ancak Rusya kendini kandırmamalıdır. Ukrayna'nın cesur savunma mücadelesine olan desteğimizi zayıflatmayacağız." diye konuştu.

Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu bünyesindeki Türk Tarih Kurumu (TTK) tarafından, Würzburg’da bulunan IKG-Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsünün katkılarıyla, “Türkiye’de Alman Bilim İnsanları Çalıştayı” düzenlendi.

30 Haziran 2022’de Münih’te tarihî Belediye Binası (Altes Rathaus) Konferans Salonunda gerçekleştirilen etkinlik TTK Bilimsel Çalışmalar Müdürü Uğur Cenk Deniz İmamoğlu, IKG Başkanı Dr. Latif Çelik ve Münih Başkonsolosu Mehmet Günay’ın açış konuşmalarıyla başladı.

İki oturum hâlinde düzenlenen çalıştayın ilk bölümünde 1930’lu yıllarda Almanya’daki Nazi Dönemi’nde üniversitedeki görevlerine son verildikten sonra Türkiye’ye davet edilerek ülkemizde görev yapmış olan Alman bilim insanlarından Prof. Dr. Ernst Eduard Hirsch’in oğlu Enver Tandoğan Hirsch, Prof. Dr. Rudolf Belling’in kızı Elizabeth Weber-Belling ve Clemens Holzmeister’in torunu Roman Mohapp-Holzmeister konuştu.

Baba ve dedelerinin Türkiye günlerini ve Türkiye sevgilerini anlatan konuşmacılar Türk halkına zor zamanlarda ailelerine kucak açmış olmasından ötürü bir kez daha teşekkür ettiler ve kendilerini Türk kabul ettiklerini dile getirdiler.

Çalıştayın ikinci oturumunda Türk bilim insanları Türkiye-Almanya ilişkilerinin çeşitli boyutlarını ele alan sunumlar gerçekleştirdi. Türk-Alman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Yıldız, “Türk-Alman İlmî Münasebetlerinin Günümüzdeki Durumu”; İstanbul Üniversitesi Eskiçağ Tarihi Profesörü Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar, “Alman Bilim İnsanlarının Eski Çağ Bilimleri Alanında Türk Üniversitelerindeki Faaliyetleri”; Samsun Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mustafa Çolak, “Türk – Alman Dostluk İlişkileri”; ve Köln Eğitim Ataşesi Dr. Muhterem Dilbirliği, “Alman Bilim Adamlarının Türk Hukukuna Katkıları” isimli bildirilerini sundu.

Çalıştay kapsamında, iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesine önemli katkıda bulunan bir dönem hem şahitler hem de akademik çalışmalarla ele alındı. Türk – Alman ilişkilerinin gerek tarihsel derinliği gerekse de güncel durumu tüm katılımcılar tarafından sıkça dile getirildi. Ayrıca Türk Tarih Kurumunun iki ülke ilişkilerine uzun vadeli olumlu katkısı bulunan bir dönemi ele alan bir çalışma yapmasının önemi vurgulandı

1 Temmuz 2022’de ise Karlsruhe Başkonsolosluğunda Başkonsolos Banu Terzioğlu’nun ev sahipliğinde, Almanya’da yaşayan vatandaşlarımız, STK temsilcileri, basın mensupları ve iş insanlarına hitaben “Türk-Alman Tarihî İlişkileri ve Akademisyenlerle Söyleşi” programı düzenlendi.

 Söz konusu programda Türk-Alman ilişkileri çeşitli boyutlarıyla ele alındı. Programda Prof. Dr. Cemal Yıldız, Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar, Prof. Dr. Mustafa Çolak ve Dr. Latif Çelik konuşmacı olarak yer aldı. Konuşmalarında güncel eğitim, eski çağ çalışmaları, yakın çağ tarihindeki dostluklar ve dil ile kültür alanındaki etkileşimi ele alan katılımcılar, Türkiye ve Almanya’nın uzun bir dönem boyunca müttefik ve dost olduğunu, birbirlerine karşılıklı katkı sağladıklarını vurgulayarak hâlen Almanya’da bulunan Türk vatandaşlarımızın bu olumlu ilişkilerin en somut göstergesi olduğunu ifade ettiler.

 Çalıştay, soru-cevap faslının ardından TTK temsilcilerinin Kurum yayınlarından oluşan bir seçkiyi Başkonsolos Banu Terzioğlu’na armağanıyla sona erdi.

 

 

 

 

 
 Benzinin ton fiyatı 290 yuana (40,88 dolar), motorininin ise 280 yuana (39,47 dolar) düşürüldü
 

PEKİN (AA) - Çin, benzin ve motorinin perakende satış fiyatlarında indirime gitti.

 

Ülkenin ana ekonomik planlama organı Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu, yaptığı açıklamada, benzinin ton fiyatını 290 yuana (40,88 dolar), motorinin ise 280 yuana (39,47 dolar) düşürüldüğünü bildirdi.

Komisyon, ülkenin üç büyük üreticisi konumundaki, kamuya ait Çin Ulusal Petrol Şirketi (CNPC), Çin Petrokimya Şirketi (SINOPEC) ve Çin Ulusal Denizaşırı Petrol Şirketi'ne (CNOOC) petrol üretimini sürdürmeleri ve dağıtımı kolaylaştırarak arz istikrarını sağlamaları talimatını verdi.

 

Uluslararası fiyatlardaki artışa karşın yapılan indirimde, ülke geçen ay benzin ve motorin ithalatında kaydedilen büyük çaplı artışların etkisi olduğu tahmin ediliyor.

Gümrükler Genel İdaresinin verilerine Çin, ağustosta 1,12 milyon ton benzin, 830 bin ton motorin ithal etti. Benzin ithalatını geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 97,4, motorin ithalatı ise yüzde 52 arttı.

Çin'de uygulanan petrol fiyatı rejimine göre, düzenleyici kurum olan Ulusal Kalkınma ve Reform Komisyonu, iç piyasadaki perakende petrol fiyatını, uluslararası fiyatlara göre her 10 iş gününde bir ayarlıyor. İç piyasadaki petrolün varil fiyatının 130 doların üzerine çıkması veya 40 doların altına düşmesi durumunda fiyata müdahale ediliyor.