Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) Türk Diasporası içerisinde yazın alanındaki yetenekleri keşfetmek amacıyla “YTB Türkçe Ödülleri” yarışmasını düzenliyor.  Yarışmaya son başvuru tarihi ise 30 Haziran 2022 olarak belirlendi.

Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı (YTB) yurt dışında yaşayan vatandaşların anadilleri olan Türkçe konusundaki yetkinliklerini ve ifade kabiliyetlerini attırmaları amacıyla “YTB Türkçe Ödülleri” yarışması düzenliyor. Yarışma aynı zamanda vatandaşların Türk Diasporasına özgü edebiyat alanında yeni açılımlar ortaya koymasını da teşvik ediyor. Program Türkçe’nin; doğru, düzgün, güzel ve yaygın bir şekilde kullanılması hedefiyle ayrı kategorilerde ilan ediliyor.

Bu yıl 4’üncü kez düzenlenen yarışmada; deneme, öykü, şiir, ilk kitap alanlarına ek olarak diaspora çocuk edebiyatı türüne de yer veriliyor. Toplamda beş kategoride düzenlenecek yarışmada her kategori için ayrı bir seçici kurul oluşturulacak. Seçici kurulun esas alacağı değerlendirme kriterleri arasında; Türkçe’nin doğru ve etkili kullanımı, dil bilgisi, özgünlük, başvuru yapılan kategorinin şeklî ve teknik özelliklerine asgarî düzeyde uygunluk ile üslup olacak. Ayrıca yarışmada yer alacak eserin, Türk Diaspora edebiyat üretimini artırması, zenginleştirmesi ve bu türe yönelik yeni açılımlar kazandırması da değerlendirme açısından önem taşıyor.

Yarışmaya son başvuru tarihi 30 Haziran 2022 olarak belirlendi. Adaylar yarışma başvurusunu ise “obys.ytb.gov.tr” adresinden yapacak. Başvuru için istenen evraklar ise adreste yer alan ilgili bölümlerde bulunuyor. Yarışmayı kazananların ilanı ise 01 Eylül 2022 tarihinde yapılacak. Yarışmaya ilişkin, özgeçmiş şablonu ve şartnameler de obys.ytb.gov.tr adresinden indiriliyor.

 

SOLİNGEN (AA) - Almanya'nın Solingen kentinde, 29 Mayıs 1993'te ırkçılar tarafından kundaklanan evde hayatını kaybeden 5 Türk için yakılan evin önünde anma töreni yapıldı.

Törene, Untere Werner Caddesi üzerindeki evlerinde 29 yıl önce yaşanan faciada 5 aile ferdini yitiren anne Mevlüde Genç ile baba Durmuş Genç'in yanı sıra yaşamını yitirenlerin yakınları ile yetkililer katıldı.

Solingen Belediyesi öncülüğünde organize edilen anma töreninde, Kur'an-ı Kerim okundu.

Türkiye'nin Düsseldorf Başkonsolosu Ayşegül Gökçen Karaarslan, burada yaptığı konuşmada, ırkçı saldırıda yaşamını yitirenlerin isimlerini okuyarak, onları rahmetle andıklarını söyledi.

Karaarslan, şu ifadeleri kullandı:

"Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, yangında 2 kızı, 2 torunu ve bir yeğenini kaybeden Mevlüde anne ve Genç ailesinin diğer tüm fertleri, kundaklamanın ilk gününde, acıları çok tazeyken dahi daima sevgi ve saygı dilini kullandı, yüreklerinde asla nefret ve düşmanlığa yer vermedi, şiddeti değil barışı teşvik etti, hoşgörü içinde bir arada yaşama çağrısında bulundu ve gerçekten eşine az rastlanır bir sağduyu örneği gösterdi. Çünkü bir daha başka canlar yanmasın istediler çünkü ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı en doğru cevabın bu olduğunu biliyorlardı."

Solingen faciasının 29 yıl sonrasında Almanya'da başka ırkçı saldırılar da yaşandığını hatırlatan Karaarslan, şunları kaydetti:

"Solingen'den sonra NSU cinayetleri, Lugwigshafen ve Hanau dahil olmak üzere bugüne kadar 50'den fazla insanımız ırkçı saldırılarda hayatlarını kaybetti. Hala camilerimize yönelik çeşitli saldırılar da yaşanmakta. Sayın Angela Merkel'in dediği gibi 'ırkçılık bir zehirdir'. Bu zehrin kangren olmadan toplumun bünyesinden atılması ise topyekün ve sürekli bir çaba gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Sadece her cinayetten sonra faillerin yakalanmasına yönelik çabalar ve hayatını kaybedenlere taziyede bulunulması veya faciaların yıl dönümlerinin anılması, sorunu ortadan kaldırmamaktadır.

Irkçılığı ve yabancı düşmanlığını yaratan siyasi ve sosyal iklimin köklü bir biçimde değişmesi, terör saldırılarının irdelenmesi ve gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Almanya'daki Türklerin, kendilerini tam anlamıyla evlerinde hissetmeleri, tedirginlik yaşamamaları her iki ülkenin ve toplumun ortak hedefidir."​​​​​​​

Solingen Belediye Başkanı Tim Kurzbach da 1993'te Solingen'de 5 kişinin katledilmesiyle büyük bir suç işlendiğini, bu vahim olayın üzüntüsünü yakından hissettiklerini belirterek, birlik ve beraberlik mesajı verdi.

Çevre sakinleri ile çeşitli dernek temsilcilerinin katıldığı törende, Solingen katliamında hayatını kaybedenler için ırkçılık karşıtı anıtın önüne çiçekler konularak saygı duruşunda bulunuldu, hep birlikte dualar edildi.

- Failler, yaşamlarını Almanya'da sürdürüyor

Almanya'nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde, 29 Mayıs 1993'te Genç ailesinin Untere Werner Caddesi'ndeki evleri kundaklanmış, saldırıda Gürsün İnce (28), Hatice Genç (19), Gülüstan Öztürk (12), Hülya Genç (9) ve Saime Genç (5) hayatını kaybetmişti.

Yakalanan failler Markus Gartmann, Felix Köhnen, Christian Reher ve Christian Buchholz, hapis cezalarını çektikten sonra serbest bırakıldı.

Failler, yaşamlarını Almanya'da sürdürüyor.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Solingen faciasının 29. yılında kurbanlar mezarları başında anıldı
 
 

AMASYA (AA) - Almanya'nın Solingen kentinde 1993 yılındaki ırkçı saldırıda ölen Genç ailesinin beş üyesi Amasya'nın Taşova ilçesindeki mezarları başında anıldı.

Mercimek köyünde, Solingen'deki kundaklamada hayatını kaybeden Gürsün İnce, Hatice, Hülya, Saime Genç ile Gülistan Öztürk için anma töreni düzenlendi.

Amasya Valisi Mustafa Masatlı, burada yaptığı konuşmada, yaşanan olaydan dolayı aileye başsağlığı dileklerinde bulundu.

Genç ailesinin 29 yıl önce yabancı düşmanlığı ve ırkçı saldırılar karşısında bir katliama tanık olduğunu dile getiren Masatlı, "Bizler bu katliamda beş canımızı kaybettik. O zaman anlaşıldı insanlığın ne duruma geldiği. İnsanların insanlarla ilgili ne düşünceler içerisinde olduğunu bir kez daha göstermiş oldular." dedi.

Masatlı, yaşanan acı sonrası Genç ailesinin sokaklara çıkan Türk vatandaşlarını metanetle teskin edip, oluşacak taşkınlıkları önlediğini belirterek, şunları kaydetti:

"Acıyı onlar yaşadı ve yine o acının peşinden gelebilecek taşkınlığı da onlar önlediler. Bizim dinimizde ve geleneğimizde kan kanla yıkanmaz, kanı kanla yıkamaya devam edersek bu kan hiçbir zaman bitmez. Onlarda bu güzelliğini ve hoş görülüğünü, bu barışa ve sükunete vermiş olduğu önemin kanıtı olarak gelin Almanya'da ve dünyanın her tarafında kardeşçe birlikte yaşayalım mesajını verdiler ve halen o mesajı vermeye çalışıyorlar. Özellikle Almanya'nın şunu unutmaması gerekir. Almanya yerle bir olmuş iken yurdumun güzel insanları oraya gittiler ve oranın imarında, gelişiminde, dönüşümünde her tür katkıyı sundular."

Vali Masatlı, daha sonra 1993 yılında Almanya'nın Solingen kentinde iki kızı ve torunlarını kundaklama sonrası kaybeden Mevlüde Genç ile telefonda görüntülü görüşerek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun selamlarını iletti.

Türkler ve Akraba Topluluklar (YTB) Başkan Yardımcısı Abdulhadi Turus ise Avrupa'da hemen her gün iki ırkçı ve İslamafobik olayla karşılaştıklarını söyledi.

Turus, Genç ailesine başsağlığı dileyerek, "Keşke Solingen olayından sonra 'böyle olaylar yaşanmadı' diyebilsem maalesef yaşandı ve yaşanmaya da devam ediyor. Avrupa'da hemen her gün iki ırkçı ve İslamafobik olayla karşılaşıyoruz. Bu tür olayların bir daha yaşanmaması için dua ediyoruz." dedi.

Daha sonra heyet ve beraberindekiler mezarlığı ziyaret etti, Kur'an-ı Kerim okunup dua edilmesinden sonra mezarlara karanfil bırakıldı.

Solingen'de 29 Mayıs 1993'te Genç ailesinin evi kundaklanmış, yangında Gürsün İnce, Hatice, Hülya ve Saime Genç ile Gülistan Öztürk hayatını kaybetmişti. Genç ailesinin 5 üyesi Taşova'nın Mercimek köyünde toprağa verilmişti.

Hadi Oradan!

Mai 30, 2022

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Anastasiadis, her yer ve her fırsatta “21. Yüzyılda garantörlük olmaz, garantörlüklerin modası geçmiştir. Türkiye’nin garantörlüğü kabul edilemez” şeklinde yalan yanlış açıklamalar yapmayı kendine görev edinmişti ancak Avrupa Birliği içinde garantörleri olan devletlerin listesini önüne koyunca geri adım atmış, bir daha garantörlük konusunu ağzına almamıştı.

 

Aynı takiyyeci Anastasiadis, şimdi de Rusya-Ukrayna ihtilafını Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’de Garantör ülke olarak gerçekleştirdiği Barış Harekatı ile aynı kefeye koymaya çalışıyor.

 

İnsanların gözüne baka baka, rezil olacağını, adının yalancıya çıkacağına aldırmadan yalan söylemesi ve takiyye yapması Kıbrıslı Rumlara ve Yunanlara özgü bir alışkanlık. 

 

GKRY lideri Nikos Anastasiadis France24 televizyonuna verdiği mülakatta, Rusya’nın Ukrayna’yı “Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal etmek için kullandığı argümanların aynısını kullanarak işgal ettiğini” iddia etti. Yunanistan Başbakanı Miçotakis de aynı sözleri ABD kongresine hitap ederken kullandı.

 

“Köpeksiz köy bulmuş değneksiz gezer” lafını uyarlayabileceğimiz Anastasiadis’e bizim de uluslararası kamuoyu oluşturacak şekilde cevap vermemiz, yalanlarını ortaya koymamız gerekiyor zira olayın doğruluğundan çok kimin söylediğine, ne sıklıkta söylediğine bakarak yorumlayan bir dünya var. (Miçotakis’in sözlerini ayakta alkışlamaları esas sorunu bilmediklerinin ve Yunan/Rum tezlerine inandıklarının göstergesi.) BM Kıbrıs Özel Temsilcilerinin bile Rum tezleriyle amel ettiği bir dezenformasyon başarısından söz ediyoruz.

 

Öncelikle şunu bir hatırlatalım; Türkiye, BM tarafından onaylanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen bir tanesi.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kimsenin yıkamayacağının, adada yönetim değişikliği olmayacağının garantörü.

Kıbrıslı Türklerin can ve mal varlığının garantörü.

1963-1974 arasında Kıbrıslı Türklere soykırım uygulayan Kıbrıslı Rumlar.

15 Temmuz 1974’de Kıbrıs adasında darbe yapıp, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni lağveden Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlar.

17 Temmuz 1974’de Kıbrıs adasında “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni kuran ve ilan eden Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlar.

18 Temmuz 1974’de “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan edip, Kıbrıs adasının tümünün Yunanistan’a ilhak olduğunu ilan eden Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlar.

20 Temmuz 1974’de, Kıbrıs adasında uluslararası yasalara aykırı olarak kurulan “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”nin lağvedilmesi ve Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhak edilmesinin durdurulması için 5 gün süren tüm diplomatik girişimler sonuç vermeyince, BM tarafından onaylanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen biri olarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekrardan hayata geçirmek için “Garantör” sıfatıyla Kıbrıs adasına müdahale edense Türkiye.

Görüldüğü üzere Kıbrıs Barış Harekatı ile Rusya’nın Ukrayna harekatı arasında en ufak benzerlik dahi yok. 1974 Harekatı, Yunanların Megali İdea ve Enosis ülkülerinin sonucu gerçekleşmişti.

 

Şimdi birileri çıkacak ve diyecek ki, “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü askeri harekat ile Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi aynıdır ve Rusya’nın Ukrayna’yı Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal etmek için kullandığı argümanların aynısını kullanmaktadır.”

Buna Kıbrıs Barış Harekatı’nın gerçekleşmesinin mimarlarından olan rahmetli Erbakan Hoca’nın sözleriyle cevap verelim;

 

“Hadi oradan!”

 

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

 

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Anastasiadis, her yer ve her fırsatta “21. Yüzyılda garantörlük olmaz, garantörlüklerin modası geçmiştir. Türkiye’nin garantörlüğü kabul edilemez” şeklinde yalan yanlış açıklamalar yapmayı kendine görev edinmişti ancak Avrupa Birliği içinde garantörleri olan devletlerin listesini önüne koyunca geri adım atmış, bir daha garantörlük konusunu ağzına almamıştı.

 

Aynı takiyyeci Anastasiadis, şimdi de Rusya-Ukrayna ihtilafını Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’de Garantör ülke olarak gerçekleştirdiği Barış Harekatı ile aynı kefeye koymaya çalışıyor.

 

İnsanların gözüne baka baka, rezil olacağını, adının yalancıya çıkacağına aldırmadan yalan söylemesi ve takiyye yapması Kıbrıslı Rumlara ve Yunanlara özgü bir alışkanlık. 

 

GKRY lideri Nikos Anastasiadis France24 televizyonuna verdiği mülakatta, Rusya’nın Ukrayna’yı “Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal etmek için kullandığı argümanların aynısını kullanarak işgal ettiğini” iddia etti. Yunanistan Başbakanı Miçotakis de aynı sözleri ABD kongresine hitap ederken kullandı.

 

“Köpeksiz köy bulmuş değneksiz gezer” lafını uyarlayabileceğimiz Anastasiadis’e bizim de uluslararası kamuoyu oluşturacak şekilde cevap vermemiz, yalanlarını ortaya koymamız gerekiyor zira olayın doğruluğundan çok kimin söylediğine, ne sıklıkta söylediğine bakarak yorumlayan bir dünya var. (Miçotakis’in sözlerini ayakta alkışlamaları esas sorunu bilmediklerinin ve Yunan/Rum tezlerine inandıklarının göstergesi.) BM Kıbrıs Özel Temsilcilerinin bile Rum tezleriyle amel ettiği bir dezenformasyon başarısından söz ediyoruz.

 

Öncelikle şunu bir hatırlatalım; Türkiye, BM tarafından onaylanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen bir tanesi.

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kimsenin yıkamayacağının, adada yönetim değişikliği olmayacağının garantörü.

Kıbrıslı Türklerin can ve mal varlığının garantörü.

1963-1974 arasında Kıbrıslı Türklere soykırım uygulayan Kıbrıslı Rumlar.

15 Temmuz 1974’de Kıbrıs adasında darbe yapıp, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni lağveden Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlar.

17 Temmuz 1974’de Kıbrıs adasında “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni kuran ve ilan eden Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlar.

18 Temmuz 1974’de “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan edip, Kıbrıs adasının tümünün Yunanistan’a ilhak olduğunu ilan eden Kıbrıslı Rumlar ve Yunanlar.

20 Temmuz 1974’de, Kıbrıs adasında uluslararası yasalara aykırı olarak kurulan “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”nin lağvedilmesi ve Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhak edilmesinin durdurulması için 5 gün süren tüm diplomatik girişimler sonuç vermeyince, BM tarafından onaylanan 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen biri olarak 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tekrardan hayata geçirmek için “Garantör” sıfatıyla Kıbrıs adasına müdahale edense Türkiye.

Görüldüğü üzere Kıbrıs Barış Harekatı ile Rusya’nın Ukrayna harekatı arasında en ufak benzerlik dahi yok. 1974 Harekatı, Yunanların Megali İdea ve Enosis ülkülerinin sonucu gerçekleşmişti.

 

Şimdi birileri çıkacak ve diyecek ki, “Rusya’nın Ukrayna’ya karşı sürdürdüğü askeri harekat ile Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahalesi aynıdır ve Rusya’nın Ukrayna’yı Türkiye’nin Kıbrıs’ı işgal etmek için kullandığı argümanların aynısını kullanmaktadır.”

Buna Kıbrıs Barış Harekatı’nın gerçekleşmesinin mimarlarından olan rahmetli Erbakan Hoca’nın sözleriyle cevap verelim;

 

“Hadi oradan!”

 

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?

Almanya’da resmi olarak yapılan ilk Türk Mezarlığı Osmanlı Devleti’nin Berlin (Prusya) Elçisi Giritli Ali Aziz Efendiye aittir. Daha sonra Muhammet Esat Efendi, Rahmi Efendi, Rasim Efendi ve Aziz Ağa gibi diğer elçilik görevlilerinin de cenazeleri bu mezarlığa defnedilmiştir. Bu mezarlık 1798-1863 yılları arasında Almanya’da vefat eden görevliler için yapılmıştır. 1863’te Almanya bu mezarlığın başka bir yere naklini istemiştir. Osmanlı Devleti bu isteği kabul edince mezarlık 1866’da bugünkü yerine taşınmıştır. 1867’de Sultan Abdülaziz yeni mezarlığa bir abide yaptırmıştır. Bu abidede bulunan beş levhaya eski mezarlığa defnedilmiş olan elçilik görevlilerinin ve bir öğrencinin mezar taşı bilgileri yazılmıştır. I.Dünya Savaşında yaralanan bazı Türk askerleri tedavi için Berlin’e gönderilmiş ve bunlardan bazıları orada şehit olmuştur. Şehitler buraya defnedilince mezarlığın adı şehitliğe dönüşmüştür. Ayrıca Ermeniler tarafından şehit edilen Talat Paşa, Bahattin Şakir Bey ve Cemal Azmi Bey de buraya defnedilmiştir. Berlin’de vefat eden Türklerin yanı sıra Türk olmayan diğer Müslümanların mezarları da burada bulunmaktadır. 

Almanya’da 300’den fazla müslüman mezarlığı var. Tarihte Almanya’da Müslüman mezarlığı 1941 yılında Hamburg Ohlsdorfer kabristanında inşa edilmiş. 148 mezarı bulunan bu mezarlık alanı İran Başkonsolosluğuna aitti. Bu mezarlık alanlarının sayısı göçlerle birlikte ülke çapında gitgide arttı. Günümüzde tüm büyük şehirlerde Müslüman mezarlıkları mevcuttur.

Almanya’da defin istatistikleri, defnedilenlerin dinî inancına göre değil, defin işleminin gerçekleştirildiği Müslüman mezarlık alanına göre tutuluyor. Yani genel mezarlık alanlarına defnedilmiş ancak dinî inanç beyanı gerekli olmadığı için Müslüman oldukları kayıt altına alınmamış kişiler de var. Müslüman mezarlık alanlarına defin işleminin gerçekleştirilebilmesi için defnedilecek kişinin İslam inancına mensup olması gerekiyor.

Ülkedeki istatistikler bir trendi ortaya koyuyor: Almanya’ya her geçen sene daha fazla Müslüman defnediliyor. Bu durum, defin kültürünün de ciddi bir değişimle karşı karşıya kalması demektir.

Üstat Necib Fazıl bir şiirinde,

Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü peygamber?
Öleceğiz müjdeler olsun, müjdeler olsun !
Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!

 

 

KABİR ZIYARETİ

Peygamber efendimiz Hz Muhammed (s.a.v), "Kabirleri ziyaret ediniz. Çünkü kabirleri ziyaret, size ahreti hatırlatır” buyurmuştur (İbn Mâce, Cenâiz – 47). Bu bakımdan mezarlıkların ziyaret edilmesi, bu vesileyle ölünün hatırlanması ve orada yatanlardan ibret alınması Dinimizin tavsiye ettiği hususlardandır.

Şehrimiz kabristanlığını eşimle ziyaret ettik. Müslümanlara ayrılan mezarlıkda 100 yakın mezar bulunmakta, hemen, hemen dolmuş durumda. Avrupa Türkleri cenazelerini Türkiye değil, kalıcı oldukları şehir veya kasabalardaki müslüman.mezarlıklara defin işlemlerini gerçekleştiriyorlar. Sebebide, "hafta sonları babalarımızı,kardeşlerimizi ziyaret edip dualar okumak istiyoruz. Torunları dedelerini, ninelerini unutmasınlar istiyoruz." diyorlar.

Gördüğüm kadarıyla mezar taşlarımızda ay yıldızımız yok. Almanya başda olmak üzere bu ülkelerde yaşayan müslümanlara Türk deniyor. Her Türke de müslüman gözüyle bakılıyor. Kabir taşlarımıza mutlaka ay yıldızı cizdirelim. Göppingen Türk Kültür merkezi başkanlığım döneminde,üyemiz Hüsnü Ateş beyin torunu, Kürşat Abdurrahman Öztürk, Dünya bok şam piyonumuz Fırat Arslan beyin Annesi Şükran Arslan, Diş hekimi Volkan Görek beyin babası Abdurrahman Görek, Aile hekimi Dr. İsmet Aydemir,  iş arkadaşım Ali Yalcinkaya ve eşi, Erol Çiftçi ve eşi Filiz Çiftçi'yle birlikde yüze yakın kardeşimiz  yan,yana kardeşce yatan mevta'larımıza fatihalar okuduk, dualar ettik. Mevla rahmet eylesin Mekanları cennet olsun.

Haber: Doğan Tufan

 

Çinli elektrikli otomobil üreticisi Xpeng, hem çevre dostu olması hem de havada hareket etmesi nedeniyle kent yaşamına yeni bir soluk getireceği öngörülen "X2" isimli yeni uçan otomobilin tanıtımını yaptı.
 
 
 
 
 
 
 
 

MOSKOVA (AA) - Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İtalya Başbakanı Mario Draghi ile yaptığı görüşmede, yaptırımların kaldırılması halinde gıda krizinin çözümüne katkı sağlayabileceklerini söyledi.

Kremlin’den yapılan açıklamaya göre, Putin, Draghi ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Putin, Karadeniz ve Azak Denizi’ndeki limanlardan sivil gemilerin güvenli çıkışı için her gün insani koridoru açtıklarını belirterek, Ukrayna’nın Rusya ile müzakereleri dondurmasını da değerlendirdi.

Küresel gıda güvenliği konusunun da detaylıca ele alındığı görüşmede, Putin, Rusya'ya yönelik, tarım ürünlerinin dünya pazarlarına arzıyla ilgili sorunlarla ilgili suçlamaların asılsız olduğuna dikkat çekti.

Putin, ortaya çıkan sorunların üretim, lojistik zincirlerinin işleyişindeki aksamalar ve Kovid-19 salgını döneminde Batılı ülkelerin uyguladığı mali politikalarla ilgili olduğuna işaret etti.

Gıda alanındaki sorunların, ABD ve Avrupa Birliği’nin Rusya’ya yönelik yaptırımlarla ağırlaştığının vurgulandığı görüşmede, Putin, Batılı ülkelerin siyasi gayelerle uyguladığı kısıtlamaların kaldırılması şartıyla Rusya’nın tahıl ve gübre ihracatı yoluyla gıda krizinin aşılmasına önemli bir katkı yapmaya hazır olduğunu belirtti.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye'nin kuzeyinde yaşanan gelişmelere yönelik yaptığı değerlendirmede, "Türkiye Suriye'de olanlara kayıtsız kalamaz" ifadesini kullandı.

 

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rus yayın kuruluşu Russia Today'in (RT) Arapça kanalına röportaj verdi. Rusya'nın Suriye'de bulunma nedenini Esad ile yapılan ikili anlaşmalara bağlayan Lavrov, "Biz Suriye'de ülkenin devlet başkanının ve meşru hükümetinin talebi üzerine buluyoruz. Biz orada Birleşmiş Milletler'in sözleşmelerine uygun olarak bulunuyoruz ve BM Güvenlik Konseyinin 2254 sayılı kararını uyguluyoruz. Buna devam edeceğiz ve Suriye yönetiminin Suriye topraklarının tamamını geri alma çabalarına destek olacağız" dedi.

 

"TÜRKİYE OLANLARA KAYITSIZ KALAMAZ"

Lavrov Rusya'nın Suriye'nin toprak bütünlüğünü sağlama çabalarına karşı ABD'nin, Suriye'nin kuzeyindeki faaliyetlerini işaret ederek, "Hala kimsenin oraya çağırmadığı ülkelerin ordu birlikleri var orada. ABD askerleri, hala Fırat Nehri'nin doğu yakasının büyük bölümünü işgal ediyor. Orada sözde devlet kurmaya çalışıyorlar, bölünmeyi destekliyorlar ve bölgedeki Iraklı Kürtlerin bir kısmının duygularını kullanıyorlar. Bu şekilde Iraklı ve Suriyeli Kürtleri birleştiren yapıda sorunlara yol açıyorlar. Türkiye tabii bunlara kayıtsız kalamaz. Bu sorunların Suriye'nin bağımsızlık ve toprak bütünlüğüne saygı çerçevesinde çözülmesini istiyoruz. Kürtlerle de görüşüyoruz. Onları, ABD'nin bir vaatte bulunup nasıl yerine getirmediğini daha dikkatle görmeye davet ediyoruz. Uluslararası meşruiyeti bir kenara bırakın, pragmatik temellere göre de Şam ile ciddi bir diyaloğa girmek ve birlik içindeki bir devlette yaşamı düzenlemek için anlaşma yapmak en iyisi" ifadelerini kullandı.

 

"ERDOĞAN, SADECE BARIŞIN SAĞLANMASINDAN YANADIR"

Lavrov röportajı sırasında muhabirin, Türkiye ve İtalya'nın Rusya ile Kiev arasında müzakereleri organize etme çabalarına yönelik sorduğu soruyu da yanıtladı. "Batılı meslektaşlarımızın Zelenskiy ve Ukrayna halkını bize karşı zafer elde etmek için kullandıklarını defalarca söyledik" diyen Lavrov konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

"Washington'da Berlin'de, Londra'da ve Varşova'da bu açıkça dile getiriliyor. Operasyon başladıktan sonra Kiev'in müzakere teklifine hemen karşılık verdik. Belarus'ta yüz yüze müzakereler gerçekleşti. Ukrayna'nın müzakerelerden ne elde etmeye çalıştığını anlamaya çalıştık. Birkaç tur sonra İstanbul'da bir oturum önerildi. Bu oturumda ilk kez Ukrayna tarafı tekliflerini kağıda döktü ve biz de Vladimir Putin'e (Rusya Devlet Başkanı) rapor verdikten sonra Ukrayna tarafına temel konularda çalışmaya hazır olduğumuzu söyledik. Ertesi gün askerlerimizin çekilmesiyle başlayan adımdan 3 gün sonra Bucha'da bir provokasyon oldu. İnsanları öldürmekle suçlandık. Türkiye ve İtalya'nın durumuna gelince. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz 29 Mart'ta yapıldığı gibi Türkiye'nin bu imkanları sağlamaya hazır olduklarını düzenli olarak söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece barışın sağlanmasından yanadır ve buna mümkün olan her şekilde katkıda bulunmaya hazırdır."

 

İtalya'nın anlaşma planına değinen Lavrov, henüz kendilerine bir belge sunulmadığını ve ortada sadece spekülasyonların bulunduğunu belirtti.

MOSKOVA (AA) - Rus rublesi, Rusya Merkez Bankası’nın politika faiz oranını yüzde 14’ten yüzde 11’e düşürme kararının ardından dolar ve avro karşısında değer kaybediyor.

Dolar/ruble paritesi yüzde 8,3 artışla 64,3 seviyesine, avro/ruble paritesi de yüzde 12 yükselişle 68'e çıktı.

Rus rublesi, Batılı ülkelerin yaptırımlarının ardından dolar karşısında 70 seviyesinden 130 seviyesine kadar çıkmış, ülkede yaşanan döviz krizi nedeniyle Rusya Merkez Bankası, sert sermaye kontrolleri uygulamaya başlamıştı. Ardından ruble, dolar karşısındaki kayıplarını telafi ederek 60 seviyesinin altına kadar gerilemişti.

Rusya Merkez Bankası, Batılı ülkelerin yaptırımları nedeniyle politika faiz oranını 28 Şubat'ta yüzde 9,5'ten yüzde 20'ye çıkarmıştı. Ardından faiz indirimlerine başlayan Rusya Merkez Bankası, son olarak bugün gerçekleştirdiği olağanüstü toplantıda da politika faizini yüzde 11'e çekmişti.

Rusya Maliye Bakanlığı da 23 Mayıs’ta aldığı kararla, Rus ihracatçılarının döviz kazançlarındaki mecburi satış oranını yüzde 80’den yüzde 50’ye düşürmüştü.

Almanya’nın kara günlerinden biri 29 Mayıs 1993. O gece Solingen’de, Genç Ailesi’ne yönelik ırkçı kundaklama sonucu Hatice Genç (18), Hülya Genç (9), Saime Genç (4) Gülsüm İnce (27), Gülistan Öztürk (12) hayatını kaybetti. Evlerinde uykudaki insanlara bu kalleşçe saldırı, aşırı sağcıların Almanya’ya farklı ülkelerden gelmiş göçmenlere yönelik yoğunlaşan fiziki şiddet sürecinin sonucuydu ve kolektif hafızamıza hiç unutmayacağımız bir nefret ve dışlanma sembolü olarak kazındı. 

Irkçı, aşırı sağcı Nazilerin Halle ve Hanau'daki göçmen düşmanı kaynaklı saldırıları, çok kültürlü toplum haline gelmiş Almanya’da, özellikle göçmen kökenli kişilere yönelik suçların hala azalmaması ve o yönde ciddi bir ışığın da maalesef görülmemesi, bu tür kahpe olayları hatırlamanın ve eğitici çalışmalar yapmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.

ATİB olarak, 29 Mayıs 1993 gecesi Solingen'de Genç ailesinin evine düzenlenen ırkçı kundaklamada beş ferdinin hayatını kaybettiği insanlık dışı saldırının 29. yıldönümünü derin bir üzüntüyle idrak etmekteyiz. Almanya’nın göç, göçmenlerin de Almanya tarihine ırkçı saldırıların en trajik olması bakımından doruk noktası olarak geçti Solingen kundaklaması.

Avrupa Türk -İslam Birliği (ATİB) Genel Başkanı İmam Cengiz; Solingen’de meydana gelen bu korkunç olayın, Almanya'da mültecilere, sığınmacılara ve diğer göçmenlere karşı gergin bir ortamın oluştuğu ve hararetli tartışmaların yapıldığı bir zamanda aşırı sağcılar tarafından işlendiğine dikkat çekerek şöyle dedi: “Bugün bile hala ırkçı siyasi görüş ve göçmen düşmanlığından kaynaklan suçların, ibadethanelere, camilere ve sinagoglara yönelik saldırıların maalesef artarak devam ettiğini görüyoruz. Özellikle sağcı popülist politikacılar, toplumu göçmenlere karşı kışkırtarak taban kazanmak ve seçimlerde de oy devşirmek için ötekileştirici, düşmanlaştırıcı retorik kullanmaya devam etmeleri düşündürücü.

Almanya’nın tüm demokratları ve erdemlileri bir yumruk gibi yek vücut olup her türlü ırkçılığa, Antisemitizme ve aşırı sağcılık ırkçılığa karşı toplumu uyarmalıdır. Artan ırkçılık, Antisemitizm ve her türlü antidemokratik aşırılığa karşı sadece retorik mücadelenin çok işe yaramadığını artık öğrenmiş olmalıyız. Demokrasimizin kazanımlarının yok edilmesi adımlarına lakayt kalamayız.”

ATİB Genel Başkanı Cengiz, siyasetçiler başta resmi, sivil veya yarı sivil ve tüm kurum ve kuruluşları sorumluluklarının bilincine varmaya, dışlanma ve nefrete karşı önlem almaya çağırırken, her türlüsüyle kitle iletişim alanı medyanın da sorumlu davranarak, göçmen veya göçmen kökenli vatandaşları her türlü farklılıklarıyla kabullenmeye ve huzur içinde bir arada yaşamak hedefli yapıcı bir yayıncılık yapmasıyla Federal İçişleri Bakanımız Sayın Nancy FaeserÄn ’’Irkçılık ve aşırı sağcılıkla göçmen düşmanlığına sıfır tolerans’’ sözlerinin uygulamada görünür olmasını beklediklerini vurguladı.

ATİB Genel Başkanı İmam Cengiz, Solingen faciasının 29. yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamasını, “Yeni Solingenler, NSU-Cinayetleri ve Hanau katliamları olmaması için toplumu duyarlı olmaya ve yetkilileri bir daha sorumlu davranmaya davet ediyorum. Almanya’ya Türk İşgücü Göçü’nün 60. Yılında bile hâlâ “öteki” olarak muamele görmeği ve dışlanmayı hak etmediğimiz gibi çokkültürlü ve göçmen ülkesi Almanya’da artık göçmen düşmanlığı gündemden düşmelidir.’’ sözleriyle bitirirken, Genç Ailesi’nin Solingen faciasında hayatını kaybedenlere de Allah’tan rahmet, yakınlarına tekrar sabır ve başsağlığı niyaz etti.

 

İmam Cengiz

ATİB Genel Başkanı