Aytürk

Aytürk

Avrupa Türkleri ile 2000 yılından beri beraberiz. Türk toplumunun gelişme sürecinden sürekli haberdar olmak için bizi takip edin...

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı: "Çocuklarımız o geceyi tekrar değerlendirerek tahlil ederek, araştırarak ama önce gönüllerine de sorarak birer mektup yazdılar. Duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde ifade ettiler"

İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Sultanbeyli Belediyesi ve 15 Temmuz Derneği’nin düzenlediği "15 Temmuz Kahramanlarına Mektup" yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödülleri törenle verildi.

Muhsin Yazıcıoğlu Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen ödül töreninde konuşan İstanbul İl Milli Eğitim Müdürü Levent Yazıcı, milletin tarihi yürüyüşü içerisinde dönüm noktaları bulunduğunu, bu dönüm noktalarından birinin de 15 Temmuz olduğunu söyledi.

Yazıcı, "Darbe kavramı millet olarak bizim yabancı olmadığımız bir kavram. Fakat 15 Temmuz'da olduğu kadar bir alçakça darbeyle de hiç karşılaşmamıştık. Bu nedenle bu darbenin anatomisinin çok farklı tahlil edilmesi gerekiyor. Ben bir eğitimci olarak kendimizi temel olarak ilgilendiren boyutuyla ifade etmek isterim ki, eğitimin nasıl, ne kadar, bir toplum için vazgeçilmez ve hayati değer taşıdığının bir örneği daha olmuştur. Çünkü ailede başlayan eğitim okulda devam eder ve bu eğitim aslında insanın yaşam boyu sürdürmesi gereken farklı boyutlarıyla da bir bütün oluşturur." diye konuştu.

15 Temmuz gecesinde yaşananları hatırlatan Yazıcı, bundan çok yönlü dersler çıkarmanın eğitimcilerin de boynunun borcu olduğunu ifade etti.

 

Yazıcı, konuşmasına şöyle devam etti:

"Çocuklarımız o geceyi tekrar değerlendirerek tahlil ederek, araştırarak ama önce gönüllerine de sorarak birer mektup yazdılar. Duygu ve düşüncelerini en iyi şekilde ifade ettiler. Tabii 15 Temmuz gecesindeki FETÖ alçaklığının farklı şekillerle ve farklı versiyonlarla tekrar karşımıza çıkması mümkündür. Bu bizzat bir somut darbeyken bazen ekonomik bir kıskaç, bazen başka bir afet, sorun ve terör hareketi şeklinde de her zaman karşımıza çıkabilir. Önemli olan mektuplara yansıyan şekliyle çocuklarımızın gençlerimizin, yüreklerindeki sevgidir. Kendi milli değerlerine olan, kendi vatanına olan inançlarıdır, bağlılıklarıdır.

İnşallah hep birlikte ülkemizin, büyük ülkemizin geleceği ve yönü açık. Güzel ülkemizin bu aydınlık geleceği için de hep birlikte çalışmaya devam edeceğiz. Ben bu çaba ve katkılar için emek veren herkese tekrar teşekkür. sunuyorum. En başta 15 Temmuz şehitlerimizin inşallah her birinin makamı cennet olsun. Gazilerimiz sağlıkla, huzurla güzel, anlamlı bir ömür diliyorum."

Türkü dinletisi ile devam edilen programda daha sonra ödüller sahiplerine verildi.

Ortaokullar arası yarışmada birinci İrem Berna Karayağız, ikinci Ömer Hamza Kaplan, üçüncü ise Leyla Engin oldu. Liseler arası yarışmanın birincisi Cansu Yıldız, ikincisi Gamze Arslan, üçüncüsü ise Hilal İlhan oldu.

Almanya’da yeni hükümetin kurulmasına saatler kala medyaya sızan haberlerde satır aralarındaki Türk göçmenlere isim vererek atıflarda bulunulması sosyo-kültürel alanda ancak 4. nesilde kabul gürdüğümüzü ortaya koyuyor. 
 
Türk-Alman ilişkileri bağlamında önemli çalışmaları olan KONAD Sosyal ve Siyasal Aarştırmalar Merkezi Başkanı Sait Özcan yaptığı sizasi analizlerde, “Öncelikle yeni hükümetin proğramından iyimser olduğumu söyleyerek söze başlamak isterim. Koalisyon anlaşmasının satır aralarına baktıkça özellikle çocuk paralarının geliri düşük aileleler için yükseltilmesi, eğitim ve meslek öğreniminde kullanılacak devlet yardımlarının artırılması ve yılda 400 bin yeni konutun inşa edileceğinin belirtilmesi hükümetin en alttakilere olan samimi yaklaşımını işaret etmektedir” şeklinde yorumladı.
 
Berlin siyasetine önümüzdeki 4 yıl boyunca yönlendirecek olan yeni hükümetin özellikle Türkiye kökenli göçmenlere karşı olumlu bir yola girerek, geçmişin yaralarını da sarmak isteyen bir tavır farkettiğini belirten KONAD Başkanı Özcan, “Partilerin meclis gruplarının onayını almasının ardından yeni hükümetin Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier tarafından görevlendirileceği kesinleşmiş Olaf Scholz  hükümeti ile igili değerlendirmelerini  açıklayan KONAD Başkanı Özcan, “Üçlü koalisyondaki satır arası görüşme tutanaklarından önümüzdeki dönemde ciddi sıkıntı içinde olan Türkiye kökenli göçmenler başta olmak üzere en alttaki geniş halk kesimlerinin mutluluğunun amaçlanıp sosyal devletin şemsiyesinin daha da genişlediğini farkediyoruz. “Almanya’ya gelen göçmenler, onların çocuk ve torunları bu ülkeyi inşa edip kalkındırdılar. Bunun en güzel sembolü “Türkiye - Almanya İşgücü Anlaşmasının 60. Yılı.” şeklinde  yapılan tarif ise Türk kökneli kitlelelerin Gerhard Schröder döneminden sonra ilk defa bu kadar gönlüne girildiğini söyleyebiliriz. Koalisyon protokolü ve hükümet praogramı tam olarak önümde olmadığı için siyasi partilerden aldığım kulis bilgileri ile ancak bu kadar değerlendirme yapabilecek durumdayım. Özellikle çifte vatandaşlıktan bahsedilerek Almanya'da belli bir süre kalan Türkiye kökenli anne ve babanın çocuklarının her iki ülkenin pasaportunu taşıyabilecek olması Almanya’nın göçmen gerçeğini tam olarak kabullendiğinin açık bir göstergesidir” şeklinde konuştu.
 
Hükümet programındaki göçmenlerin daha fazla öne çıkacağı, kamu şirketlerinde yabancı kökenli çalışanların sayısı arttırılacağı, meslek eğitimin kolaylaştırılacağı, çifte vatandaşlığın beş yılda gercekleşebileceği ve NSU cinayetlerinin unutulmaması için Dokumentationszentrum kurulacağının belirtilmesi konularının son derece önemli bir değişim olduğunu belirten KONAD Başkanı Sait Özcan, önümüzdeki hafta KONAD merkezinden yeni bir açıklama yapılacağını belirtti.
 
 
Die Gleichstellungsstelle des Landkreises Würzburg sagt die für Donnerstag, 25. November 2021 geplante Veranstaltung anlässlich des Internationalen Tages NEIN zu Gewalt gegen Frauen ab. Carmen Schiller, Gleichstellungsbeauftragte des Landkreises, hatte zu einem Filmabend ins Kino Central eingeladen, um den Kurzfilm „Born Equal“ und den Kinofilm „Die Unbeugsamen“ zu zeigen und mit den Gästen ins Gespräch zu kommen.
 
„So bedauerlich die Absage ist, müssen wir als Landratsamt Vorbild sein und auf alle nicht unbedingt notwendigen Veranstaltungen verzichten, um die weitere Ausbreitung der Corona-Pandemie zu bremsen“, betont Landrat Thomas Eberth.
 
„Es bleibt jedoch bei der Hissung von drei Fahnen vor dem Haupteingang des Landratsamtes, die am Donnerstag auf den Internationalen Tag NEIN zu Gewalt gegen Frauen hinweisen und damit ein gesellschaftspolitisch wichtiges Thema ins Bewusstsein rufen sollen“, betont Gleichstellungsbeauftragte Carmen Schiller.
 
Auch die geplante Ehrung von 40 Feldgeschworenen, die am Mittwoch stattfinden sollte, sagte Landrat Eberth ab. „Es ist einfach zu riskant, solche Veranstaltungen durchzuführen, gerade wenn es sich hierbei oft um ältere Personen handelt.“ Die Ehrungen werden selbstverständlich, sobald es die Corona-Lage zulässt, nachgeholt.
 
Bild: CSU Würzburg

 

Erdoğan'ın dış politika hamleleri, Türk modernleşmesinin ana çizgisini takip ediyor. Cumhuriyeti ikinci yüzyıla hazırlıyor.

Siyasi hayatımız “Türkiye nereye gidiyor?” sorusunu tartışmanın tarihi olarak bile okunabilir. Hem liderler hem de ideolojik akımlar bu soruyla çok meşgul oldular. Son dönem Osmanlı modernleşme serüveninden Cumhuriyet’in ilk yıllarına, Demokrat Parti döneminden Özal’lı yıllara ve nihayet Cumhurbaşkanı Erdoğan yönetimindeki Türkiye’ye kadar nereye gittiğimizi tartıştık. Çizilen yeni rotaların ve uygulanan reform hamlelerinin hasılası da hep “Yeni Türkiye” olarak sunuldu. Bu itibarla siyasetimizin nirengi noktası hep Türkiye’yi eskiden kurtararak yeni bir döneme taşımak oldu. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken gerçekleşecek 2023 seçimleri öncesinde de “yeni Türkiye’ye ulaşma” hedefi parti siyasetinin ana söylem malzemesi. İçte ve dışta “Türkiye nereye gidiyor?” sorusu daha yoğun olarak gündem yapılıyor.

Neden Çok Sık Soruluyor?

Bu sorunun artık daha kritik bir mesele olarak görülmesi elbette Türkiye’nin son yıllarda uluslararası sistemde aktif ve dinamik dış politika yürütmesi ile ilgili. Hem uluslararası sistemi sorgulaması hem de bu sistemde kendine yeni bir yer belirlemesi ile alakalı. Suriye, Irak, Libya, Kafkaslar, Doğu Akdeniz ve Afrika’daki hamleleri ve kazanımlarıyla ilgili. Savunma sanayisindeki atılımlarının ticari ilişkiler ağını genişletmesiyle bağlantılı. Yeni gerçekliği kabul etmek istemeyenler hemen ideolojik kampanyalara yöneliyor. Sözgelimi Türkiye’nin Batı ittifakı içerisinde kendisine yapılan haksızlıkları sorgulamasını ve hakkını alabilmek için politikalar geliştirmesini “güvenilmezlik” ya da “saldırganlık” olarak niteliyorlar. Tek örnek bile haksızlığı göstermek için yeterli. Annan Planı’nın reddettiği halde Güney Kıbrıs’ın AB’ye alınması, Kuzey Kıbrıs’a verilen sözlerin hiçbirisinin tutulmaması veya Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki maksimalist taleplerinin Türkiye’ye AB adına dayatılması “diplomasi” olarak görülebilir ve buna razı olunabilir mi?

Neden En Çok Fransızlar Dertleniyor?

Türkiye’nin nereye gittiğini en çok Fransızların tartışması beni şaşırtmıyor. Zira Fransa, Ortadoğu’dan Kafkaslara, Doğu Akdeniz’den Afrika’ya birçok alanda Türkiye’nin rekabetinden dolayı zemin kaybediyor. Macron’un Avrupa’nın siyasi lideri olma iddiasını Erdoğan’ın sık sık boşa çıkarmasından hoşlanmamasını da ekleyebiliriz. Son birkaç günde Le Point’te çıkan yazılar ve Le Monde’un özel sayısı Paris’in Ankara’nın hamlelerinden ne kadar tedirgin olduğunu gösteriyor. Le Point’e göre Türkiye’nin talepleri büyük ve bu “saldırgan iddialara” karşı Fransa gibi dimdik durulmalı. Ancak yeni Türkiye ile böylece uzlaşılabilir. Le Monde’a göre ise Türkiye dinamizmiyle hem “büyüleyici” hem “endişe verici.” İkisi de Türkiye’yi ve Erdoğan’ı “saldırgan, emperyalist, korkutucu ve öngörülemez” ilan ediyor. Anlamak istemedikleri şey şu, Ankara’nın son yıllarda Suriye’den Doğu Akdeniz ve Libya’ya kadar askeri varlığını öne çıkarması mecburiyetten. Terörle mücadele, mülteci sorununun yönetilmesi ya da maksimalist komşular ancak böyle dengelenebilir. Avrupa, Türkiye’yi karşısına alarak bırakın dünya siyasetinde güçlü olmayı, kendi sorunlarını bile çözmez.

Erdoğan’ın Misyonunu Bilerek Çarpıtmak

Türkiye’nin gidişatından endişe ederek sınırlandırmak isteyenlerin ilk hedefi elbette Erdoğan. Le Point ve Le Monde da aynı yerde. Söylem basit: “Erdoğan eskiden reformcuydu, şimdi Osmanlı’yı geri getiriyor. Erdoğan, Atatürk’e karşı ve Osmanlıcı.” Bu gibi çevreler AB’nin Türkiye’nin stratejik çıkarlarını göz ardı ederek Ankara’yı yeni politikalar geliştirmeye zorladığını görmek istemiyorlar. Halbuki Erdoğan’ın dış politika hamleleri, Türk modernleşmesinin ana çizgisini takip ediyor. Cumhuriyeti ikinci yüzyıla hazırlıyor. Atatürk ve Erdoğan arasında karşıtlık değil süreklilik ve tamamlayıcılık ilişkisi var. Fransızlar ya da benzerleri içerideki polemiklere bakarak 2023 sonrasında Türkiye’nin AK Parti döneminde kendine biçtiği uluslararası konumdan geri gideceğini sanıyorlarsa uzmanlarını gözden geçirsinler.

[Alıntı , Sabah, 6 Kasım 2021. /. Resim AA)

BERLİN (AA) - Almanya Cumhurbaşkanı Frank Walter Steinmeier'in, yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı hatırlatma aşısını (3. doz) yaptırdığı bildirildi.

Cumhurbaşkanlığından yapılan yazılı açıklamaya göre Steinmeier'e, Berlin'deki askeri hastanede BioNTech aşısı uygulandı.

Steinmeier, aşı olduktan sonra yaptığı açıklamada, salgının bitmediğini vurgulayarak, "Dördüncü dalga ülkemizi sert vuruyor. Bizi olması gerekenden daha sert vuruyor. Bu salgını geride bırakmak için ne yapmamız gerektiğini biliyoruz. Ülkemizin büyük çoğunluğu kendilerini ve başkalarını korumak için aşı oluyor." dedi.

Aşı yaptırmayanların kendi sağlıklarını riske attıklarını ve dolayısıyla herkesi riske soktuklarını anlatan Steinmeier, "Şu anda birçok yoğun bakım ünitesinde yaşanan acıların ne kadar büyük olduğunu görüyoruz. Her şeyden önce orada yaşam mücadelesi veren aşısız insanlar. Kendime soruyorum, aşı olmada hala tereddüt edenleri ikna etmek için daha ne olması gerekiyor?" ifadelerini kullandı.

Steinmeier, toplum sağlığını korumak ve ülke menfaati için herkese aşı olma çağrısında bulundu.

Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier'e, nisan ayında AstraZeneca aşısı uygulanmıştı.

109 yıllık Alman spor kulübünün armasına isim değişikliğiyle birlikte ay ve yıldız da eklendi.

KÖLN (AA) - Almanya'nın Stuttgart kenti yakınlarındaki 40 bin nüfuslu Kirchheim beldesinde 1912 yılında kurulan "Turn Gemeinde Kirchheim" amatör spor kulübü ismini "Türkgücü Kirchheim" olarak değiştirdi.

Naziler tarafından 1933 yılında kapatılan ve 1949 yılında tekrar faaliyete geçen kulübün Basın Sözcüsü Habib Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 109 yıllık Alman spor kulübünün ismini "Türkgücü Kirchheim" olarak değiştirdiklerini ve bunun kulübe olan desteği arttıracağına inandıklarını dile getirdi.

 

 

Aydın, amaçlarının diğer kulüplerde şans bulamayan gençlere milliyetine ve dinine bakılmaksızın eşit şekilde şans vermek ve spor yapma imkanı sunmak olduğunu belirtti.

Yeni sponsorlar bularak kulübü güçlendirmek istediklerini ifade eden Aydın, Okan Elmas'ın başkanlığını yürüteceği kulübün yeni armasında mor ve siyah renklerinin korunduğunu ve armaya Türk bayrağını simgeleyen beyaz zemine ay ve yıldızın eklendiğini vurguladı.

Aydın, kulüplerinde futbol başta olmak üzere diğer spor branşlarında da faaliyet gösterdiklerini kaydetti.

 

Ver.di Sendikası Başkanı Başkanı Frank Werneke: "Aşı zorunluğu üzerine düşünülüyorsa bu önemli ölçüde daha fazla insanın aşılanmasına değil, insanların işlerinden ayrılmasına neden olur. Bu da bu alanlarda personel eksikliğine yol açar"

BERLİN (AA) - Almanya’da Birleşmiş Hizmet Sektörü Sendikası (Ver.di) yeni tip koronavirüs (Kovid-19) aşısının huzurevlerinde ve kreşlerde zorunlu hale getirilmesine karşı uyarıda bulundu.

Ver.di Sendikası Başkanı Frank Werneke, yaptığı yazılı açıklamada, sağlık ve kreş gibi alanlarda aşılanma oranının nüfus ortalamasına göre oldukça yüksek olduğunu belirterek, "Şimdi aşı zorunluğu üzerine düşünülüyorsa bu önemli ölçüde daha fazla insanın aşılanmasına değil, insanların işlerinden ayrılmasına neden olur. Bu da bu alanlarda personel eksikliğine yol açar." değerlendirmesinde bulundu.

Werneke, daha önce aşı zorunluluğu getirilmeyeceği sözü verilmesinden dolayı siyasetin inandırıcılığını da kaybedeceği uyarısında bulundu.

-Aşı zorunluluğu konusunda anlaşma yok

Öte yandan Yeşillerin Federal Meclis Grubu Başkanı Katrin Göring-Eckardt, ülkede yeni hükümeti kurmak için koalisyon pazarlıklarını sürdüren Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Partinin (FPD) huzurevleri ve kreşlerde Kovid-19 aşısının zorunlu hale getirilmesi konusunda anlaştığı yönündeki ifadesinin yanlış anlaşıldığını söyledi.

Göring-Eckardt, bu yöndeki ilk açıklamasından birkaç saat sonra kameralar karşısına geçerek, "Kurumlarda aşının zorunlu hale getirilmesi konusunda bir anlaşma yoktur. Eğer yanlış anlaşıldıysam özür dilerim." ifadesini kullandı.

Kendisinin bu konu üzerinde konuşulmasından yana olduğunu aktaran Göring-Eckardt, şimdi getirilecek yeni önlemlerin nasıl bir etki yapacağını beklemek gerektiğini kaydetti.

Mecliste çoğunluğa sahip olan SPD, Yeşiller ve FDP'nin salgınla mücadelede çeşitli önlemler konusunda anlaştığı bilgisini paylaşan Göring-Eckardt, ancak mağazaların kapatılmayacağını, restoranların yeterli alana sahip oldukları sürece açık kalabileceğini kaydetti.

Hamburg Eyalet Parlamentosu Sosyal Demokrat Parti (SPD) Milletvekili Barış Öneş, Almanya-Türkiye İşgücü Antlaşması’nın 60. yıldönümü vesilesiyle Hamburg Eyalet Parlamentosu oturumunda yaptığı konuşmada göçmen kökenlilerin Almanya’ya, toplum yaşamına katkılarına, bu başarıların onurlandırılmasının ve siyasi katılımın önemine dikkat çekti. Öneş konuşmasında şunları dile getirdi: 
 
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizi, misafir işçi göçü kadar etkileyen çok az olay olmuştur. Buraya işçi olarak gelip zor şartlarda çalıştılar, sağlıklarını riske atarak ülkemiz için çok şeyler yaptılar. Ekonomideki bu mucizeyi onlar olmadan asla başaramazdık ve bundan ötürü bizlerin şükranlarını, takdirlerimizi kesinlikle hak ediyorlar. Ekonomiye sunulan katkının yanı sıra bir de topluma sunulan katkı var ki bu da bir o kadar önemli. Ülkesinden kopup buraya gelen yüzbinlerce insandan bahsediyoruz. Onlar burada iş arkadaşınız, komşunuz, günlük hayatta karşılaştığınız, bir şeyler paylaştığınız insanlar oldular. Dostluklar kuruldu, ortak yönler keşfedildi, yerli halk ve sonradan gelenler birbirlerinden çok şey öğrendiler. Mutlaka anlaşmazlıkların olduğu durumlar da olmuştur ama anlaşmazlığın olmadığı hangi ilişki var ki? Tüm bunlardan ötürü misafir işçilerin hikayesi, hepimizin özdeşleşmesi ve sahiplenmesi gereken bir Alman tarihi, ülkemize ait bir hikayedir. 
 
 
Göçmenlerin evlerinde her zaman Almanlar hakkında olumlu şeylerinkonuşulduğunu söyleyebilirim Bu insanların çocukları burada pozitif bir Alman imajıyla büyüdüler. Bugün çok yönlü bir toplum olmuşsak, bunun için bu insanlara teşekkür etmemiz gerekiyor. O zamanlar uyum faaliyetleri yoktu ve buna rağmen başarılı olundu. AfD kabul etmek istemese de bu bir mucize. AfD’nin, göçmenlerin bu başarılarını, performanslarını gördüklerinde alerji olmaları artık bizim için sürpriz değil. Biz onları tanıyor, toplumu ayrıştırmak istediklerini biliyoruz. Biz SPD Meclis Grubu olarak ortağımız Yeşillerle birlikte bu gücü, bu performansı, bu başarıyı görmeye, takdir etmeye devam edeceğiz. 
 
Sol Parti’nin önergesine gelince; buraya katkı sunan göçmenleri onurlandırmanın başka yollarını da konuşabiliriz. Bizim için önemli olan, partiler üstü kültür komisyonuna gönderilmesidir. Zira bu, toplumun her kesim için önemli bir konudur. Fakat bu sürece göçmenlerin dahil olması da bir o kadar önemlidir. Yine onlar adına, onlar için konuşmak yerine onlarla birlikte konuşmak, birlikte hareket etmek çok önemlidir. 
 
Yapılanların takdir edilmesi kadar önemli diğer bir konu ise siyasi katılımın sağlanmasıdır. Uzun yıllardan beri burada yaşamalarına, çalışmalarına, vergilerini ödemelerine rağmen, sırf Alman vatandaşı olmadıkları için ne federal seçimlerde ne de yerel seçimlerde oy kullanamayan insanlarımız var. Sayın Olaf Scholz’un 2011 yılından beri aktif olarak sürdürdüğü vatandaşlığa geçiş projelerini takdir etmekle birlikte bizim daha modern bir vatandaşlık hakkına, yasasına ihtiyacımız var. Bu bağlamda partimin çoklu vatandaşlığı desteklemesini takdirle karşılıyor, yürekten destekliyorum”. 
 
Barış Öneş
Hamburg Eyalet Parlamentosu SPD Milletvekili 
 
Barış Öneş’in meclisteki konuşmasına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz
 
Türklerin Almanya’ya gelişinin 60. Yılı Akdeniz Üniversitesi tarafından “AB İLE EN GÜÇLÜ BAĞLAR; ALMANYA VE TÜRKİYE ARASINDAKİ GÖÇ TARİHİ” başlığı altında düzenlenen bir panel ile kutlanıyor.
  
1961 yılında başlayan Almanya’ya işçi göçü Türkiye’nin akademik proğramlarına da konu olmaya başladı. Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi öncülüğünde  Almanya’da yaşayan alanında uzman kişilerin katılımı ile 27 Ekim 2021 Çarşamba günü saat 13.00 de Akdeniz Üniversitesi Rekrörü Prof. Dr. Özlenen Özkan’ın açış konuşması ile başlayacak.
 
İki oturum halinde yapılacak panelin I. Bölümü Akdeniz Üniversitesi Avrupa Birliği Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hale Balseven başkanlığında start alacak. İlk bölümde Nürnberg Metropol Bölgesi Türk Toplumu (tgmn) Başkanı Bülent Bayraktar ile, BWK (Bildungswerk in Kreuzberg) Eğitim Merkezi Müdürü Nihat Sorgeç konuşacak.
 
Panel’in II. Bölümünü ise Akdeniz Üniversitesi Sosyal Politika ve Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Müdürü Prof. Dr. Suat Kolukırık tarafından yönetecek. Bu bölümün konuşmacıları ise Almanya IKG- Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik ile Almanya Müslüman Kadınlar Sosyal Dayanışma Genel Merkezi Kurucu Başkanı Ayten Kılıçarslan.
 
60. yıl paneli ile ilgili bir açıklama yapan Almanya IKG- Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Dr. Latif Çelik, ”Almanya’da 60 yıllık varlığı her alanda tescillenen Türk Toplumuna saygın bir Türk Üniversitesinin ilgi göstermesi bizim için önemlidir. Almanya’daki Türk Varlığı’nın Türkiye’nin akademik camiasının ilgi ve inceleme alanına girmesini hem Almanya Türkleri, hem de Türkiye açısından önemli buluyoruz. Panele katılan konuşmacı arkadaşlarımız her biri kendi alanında uzmanlığını Almanlara kabul ettiren ve başarıları ile öne çıkan şahsiyetlerdir. Akdeniz Üniversitesi ise iki defa birlikte sempozyum düzenleyerek iki ülke ilişkilerine katkı sağladığımız değerli bir üniversitemizdir. Panelin başarılı geçmesi önümüzdeki yıl için planlamalarını yaptığımız bilimsel faliyetlerimiz için önem arzetmektedir” dedi.
 
Panel ile ilgili açıklamalarda bulunan Akdeniz Üniversitesi Sosyal Politika ve Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Müdürü Prof. Dr. Suat Kolukırık ise yaptığı açıklamada, “Uzun yıllardan bu yana Akdeniz Üniversitesi olarak Almanya IKG- Kültür, Tarih ve Entegrasyon Araştırmaları Enstitüsü ile ortak çalışmalar yürütmekteyiz. Özellikle Dr. Latif Çelik’in Türk-Alman Kültür Tarihi odaklı çalışmalarından üniversite olarak uzun yıllardan beri faydalanıyoruz. Türk Göçünün 60. yılı ile ilgili programların devamını getirecek ve her iki ülkedeki çalışmalarımızı artırarak devam ettireceğiz. Almanya’daki Türk Varlığı bizim için büyük önem arzetmektedir. Bu alandaki projelerimizi artıracağız” dedi.
 
Pandemi şartları nedeniyle elektronik ortamda yapılacak panelin Akdeniz Üniversitesi başta olmak üzere Türkiye’nin değişik üniversitelerinden çok sayıda akademisyen ve öğrencinin takip etmesi bekleniyor.
 
 
Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen;
 
"Aklı, bilimi, demokrasi anlayışını, hukukun üstünlüğünü ve eşitlik ilkesini merkeze alan Türkiye Cumhuriyeti, her zaman çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmayı hedef edinmiştir"
 
BERLİN (AA) - Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 98. yıl dönümü Almanya'da, Türk Büyükelçiliğince verilen resepsiyonla kutlandı.
Türkiye'nin Berlin Büyükelçisi Ahmet Başar Şen'in ev sahipliğindeki resepsiyon saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile Alman Milli Marşı'nın okunmasıyla başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla gönderdiği mesajın okunduğu resepsiyona Sosyal Demokrat Parti (SPD) Milletvekili Macit Karaahmetoğlu, Berlin'deki yabancı misyon temsilcileri ve Türk toplumunun önde gelen isimleri katıldı.
 
Büyükelçi Şen burada yaptığı konuşmada 29 Ekim 1923 tarihinin Türk milleti için bir dönüm noktası olduğunu belirterek, "Cumhuriyet vizyonuyla, sadece ülkemizin siyasi, ekonomik ve sosyal altyapısı değil, milletimizin kaderi yeniden şekillenmiştir. Cumhuriyet aynı zamanda bir modernleşme projesidir. Aklı, bilimi, demokrasi anlayışını, hukukun üstünlüğünü ve eşitlik ilkesini merkeze alan Türkiye Cumhuriyeti, her zaman çağdaş medeniyet seviyesinin üzerine çıkmayı hedef edinmiştir." dedi.
 
Türkiye bölgede bir barış ve istikrar adası olduğunu vurgulayan Şen, "Yerel, bölgesel ve küresel sorunlara, mümkünse çok taraflı mekanizmalar ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde ve gerekirse tek başımıza da hayırsever, yapıcı ve kalıcı çözümler bulmaya çalışıyoruz. Ortadoğu, Ege, Akdeniz, Karadeniz, Balkanlar, Kafkaslar ve ötesinde çatışmaların önlenmesine, istikrarın yaygınlaştırılmasına, barışın tesis edilmesine ve refahın artmasına önemli katkılarda bulunuyoruz." ifadesini kullandı.
 
- "Almanya özel konuma sahip ülke"
Konuşmasında iki ülke ilişkilerine de değinen Büyükelçi Şen, Almanya'yı Türkiye için derin ve çeşitli ilişkilerin sürdürüldüğü çok özel bir konuma sahip bir ülke olarak niteledi.
 
Kovid-19 salgınına rağmen 2020'de iki ülke arasındaki ticaret hacminin 38 milyar dolara ulaştığını vurgulayan Şen, bu rakamın bu yıl sonunda 40 milyar doları aşmasının beklendiğini kaydetti.
 
Türkiye ve Almanya'nın yakın bölgelerdeki sorunlu noktalarda barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik uluslararası çabalara ortaklaşa katıldığına dikkati çeken Şen, Balkanlar ve Afganistan'ın bunun en güncel örnekleri olduğunu dile getirdi.
 
Büyükelçi Şen Türkiye'nin, önündeki engeller ne olursa olsun, AB'ye tam üyelik stratejik hedefine bağlılığını sürdürmekte olduğunu vurgulayarak, "Almanya burada özellikle önemlidir. Çünkü Almanya, Türkiye ile birlikte AB'nin küresel sorunları geçmişte ve gelecekte çok daha başarılı bir şekilde karşılayabileceği vizyonunu öne çıkarabilecek kapasitededir. Öte yandan sınırlarımız içinde ve dışında başta PKK, DEAŞ ve FETÖ olmak üzere birçok terör örgütüne karşı yürüttüğümüz mücadele temelde Almanya'daki güvenliği ve kamu düzenini de doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle terörle mücadelede iş birliğimizi geliştirmek sadece dostluğun değil, ittifakımızın ve ortak çıkarlarımızın da bir gereğidir." değerlendirmesinde bulundu.
 
- "Irkçılık ve yabancı düşmanlığı tehdidi en büyük güvenlik sorunu olmaya devam ediyor"
Mölln, Solingen, Hanau gibi ırkçı saldırılarda ve terör örgütü NSU'nun korkunç seri cinayetlerinde Almanya'da bugüne kadar 50'den fazla Türk kökenlinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Şen, "Almanya'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığı tehdidi en büyük güvenlik sorunu olmaya devam ediyor. Ve ne yazık ki bu ülkede Türklerin ve diğer göçmenlerin her gün yaşadığı birçok ayrımcılık vakası hala var." dedi.
 
Büyükelçi Şen; İslamofobi, antisemitizm, göçmen düşmanlığı, her türlü nefret ve ayrımcılıkla her şekilde mücadele edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.